Yeni Üyelik
26.
Bölüm

Maskeler Ve Kurban 2

@albayrakirem

Aslı gözlerini açtığında eliyle gözlerini ovuşturdu. Omzunun üzerine döndüğünde nerede olduğunu hatırlamıştı. Karşısındaki pencereye baktı. Çekili perdenin köşesinden içeri sızmaya çalışan cılız güneş ışığı, uzun zamandır uyuduğunun haberini veriyordu ona. Gözünü odanın içinde gezdirdi. Kapının arkasında üç kapaklı bir dolap vardı. Yatağın başucundaki komodinin üstü boştu. Yerdeki halı köşesinden toplanmıştı.

Aslı yattığı yerde doğrulurken bandajlı ellerini gördü. Dün gece Savaş’ın, eline sardığı bandajları çıkarmaya başladı. Bandajı çıkardığında ellerini kontrol etti. Ciddi olarak görebileceği bir kesik yoktu. Bandajı komodinin üzerine koyarken ayağa kalkmak için yatağın ucuna kadar geldi. Üzerindeki örtüyü kenara çekti. Ayakkabılarının yerde, yan yana olduğunu fark edince uzanıp aldı. Bir tanesini ayağına geçirmişti ki kapının hafifçe tıklatıldığını duydu. Kapı yavaşça açılırken Aslı dün geceyi hatırlayıp ürperdi. Kafasını uzatan Hilmi’yi gördüğünde ise istemeden gülümsedi. Hilmi kapıyı geriye açıp içeri girdi ve ardından kapattı.

“Uykucu perim uyanmış,” dedi yatağın yanına gelip dururken. Aslı yanındaki yere eliyle hafifçe vurdu. “Otursana, kendi yatağınmış gibi.”

“İzin verdiğin için teşekkür ederim, güzel perim.” Hilmi yanına oturdu. Aslı’ya bakıyordu. Aslı ise ona bakamıyordu. Dün gece yaşadığı o korkunç ve anlam veremediği olayları, Yaşar’ın kendisine bıraktığı notu düşündü.

“Konuşmak istediğin bir şey var mı?”

“Bilmem. Var mı?” Aslı ona doğru baktı. Uyumadan önceki anları hatırlamaya çalıştı. En son ona sarılmıştı. Gözlerini kapattığını ve adının seslendiğini duymasına rağmen cevap vermediğini hatırlıyordu. Yastığa nazikçe bırakılışını ve üzerinin örtülüşünü hayal meyal hatırlıyordu. Şimdi yanındaki adama bakarken ne düşüneceğini bilmiyordu.

“Dün gece ne oldu Aslı?”

“...”

“Malikane dedin. Maskeler, misafirler, ilaç gibi şeyler sayıkladın. Ne oldu? Hem ellerin...” Gözü Aslı’nın ellerine kaydı. Küçük kesikleri gördüğünde bir kaşını havaya kaldırdı.

“Hilmi ben sanırım haberime yaklaştım.” Aslı bunu daha yeni fark etmiş gibi gözleri parladı. “Dün gece neler olduğunu sana anlatacağım.”

“Haberinin konusu ne?”

“Onu anlamadım ama bulacağım ne olduğunu.”

“Tamam. Dinliyorum seni. Dün gece ne oldu?”

Aslı, dün gece olanları ona uzun uzun anlattı. Hilmi, anlattıklarını düşünceli bir halde dinledi. Aslı misafirlerin götürüldüğü kısımları anlatırken kaşlarını çatmıştı. Anlatması bittiğinde sustu Aslı. Önüne bakıyordu. Anlatırken bir kez daha düşünmüştü her şeyi. Kafasında bir sürü soru işareti vardı. Hilmi ile göz göze geldiğinde derin bir nefes verdi.

“Ne düşünüyorsun?”

“Orada neler dönüyor bilmiyorum ama iyi şeyler dönmediği kesin.”
Aslı guruldayan midesine elini götürürken en son Hilmi ile yediği yemeğin son lokmasının da saniyeler önce öğütüldüğünü anlamıştı.

“Hadi, bir şeyler yiyelim. Bu konuyu da düşünürüz hem.” Hilmi yataktan kalktı. Elini Aslı’ya doğru uzattı. Aslı tereddüt etmeden uzatılan elin içine kendi elini yerleştirip ayaklandı. İkisi mutfağa geçerken ortalıkta kimseler yoktu.

“Herkes nerede?”

“Top oynamaya gittiler.” Buzdolabının kapağını açtı. “Ne yemek istersin?”
Aslı omuz silkerek bir sandalyeye oturdu. Hilmi düşünür gibi yaptı.

“Demek yine menü bende.” Bir süre buzdolabını inceledikten sonra birkaç ürün çıkarıp tezgahın üzerine koyarken dirseğiyle dolabın kapağını kapattı. Aslı elini çenesine dayadı ve onu izlemeye koyuldu.

“Nasıl para kazanıyorsunuz?”

“Büyücü birkaç hokus pokusla bize yardımcı oluyor.”

Aslı şaşırmış göründü. “Şakanın sırası değil. Zaten kafam karışık. Sende böyle şeylerle kafamı doldurma.”

Hilmi omzunun üstünden ona doğru baktı. “Şaka değil. Hem halkın etrafa bıraktığı eşyalardan faydalanıyoruz hem de büyücünün yardımlarıyla kazandığımız paralardan eksiklerimizi kapatıyoruz.”

“Bu söylediğinin gerçek olduğuna inandım diyelim. Madem büyücü sizin için hokus pokus yapıyor o zaman neden malikaneyi şimdiye kadar ele geçiremediniz? İstediğiniz bu değil miydi?”

“Büyücü bu kadarını yapmaz. Zaten parayı da ona yardım etmemizin karşılığında alıyoruz. Hem büyü ile elde edilen güç bir işimize yaramaz ki. Etimle kemiğimle, içimdeki güçle orayı ele geçirmeliyim. Yoksa adil bir savaş olmaz.”

Aslı aklına bir şey gelmiş gibi yerinden fırladı. Hilmi doğradığı sebzeleri kaseye koyarken ona baktı. “Büyücü ile konuşmam lazım.”

“Ne konuda?”

“İddia ettiğin gibi birtakım güçleri varsa o zaman adada yaşanan bu olaylarla ilgili bilgi sahibi olmalı. Belki de misafirlerin gittiği yeri ve götürülme nedenlerini biliyordur. İpucu verebilir.”

Mutfaktan hızla çıkarken Hilmi'nin bir şey söylemesine fırsat tanımamıştı. Hilmi derin bir nefes verip elindeki bıçağı tezgahın üzerine bıraktı. Aslı’nın peşinden gitmekle gitmemek arasında kalmıştı. Sonunda basit bir sandviç hazırlayıp mutfaktan çıkarken Aslı çoktan büyücünün evine varmıştı.

Aslı kapıya yaklaştığında kapı kendiliğinden geriye doğru açıldı. Tereddüt etmedi ve içeriye doğru büyük bir adım attı. Büyücü kafasını eğmiş önündeki çorbayı kaşıklıyordu. Aslı’nın gelişine hiçbir tepki vermedi. Sadece kısa bir an gözlerini kaldırıp ona baktı. Aslı ona doğru yaklaşıp masanın yanında durdu.

“Bana da çorba var mı?” diye sordu. Büyücü hafifçe gülümserken kaşığını çorba kasesinin içinde gezdirdi.

“Tencere ocağın üstünde, tabak da kaşık da orada.”

Aslı masanın etrafından dolanıp ocağın yanına geldi. Kendisine çorba koyup büyücünün çaprazına oturdu. Konuşmaya başlamadan önce çorbadan birkaç kaşık içti. Büyücünün yüzünde geniş bir gülümseme belirdi.
“Beğendin mi?”

Aslı kafa salladı. “Neden geldiğimi biliyorsun, değil mi?”

“Sana yardım edemem.”

“Bana yardım et. Haberimi bulmam lazım. Çok yaklaştım biliyorum. Ama çok fazla soru var. Cevaplarını bulamıyorum.”

Büyücü bitirdiği çorbasını ileri doğru itti ve kollarını masaya dayadı. “Cevapları biliyorsun, sadece bunun farkında değilsin. Sana yardım edemem. Hayır bunu yapamam. Ben bu işin bir parçası olamam.”

“Neden?”

“Çünkü bu mücadele tamamen senin mücadelen. Buraya geldin, kimliğini sakladın. İçlerine sızdın. Şimdi hedefine ulaşacakken buna bir aracı bulmaya ihtiyacın yok.”

Aslı, büyücü ile göz göze geldi. Büyücü konuşmaya devam etti. “Sana daha önce de söyledim. Bu benim kavgam değil. Sana senin bildiklerinden daha fazlasını söyleyemem. Sadece seni tehlikeye karşı uyarabilirim.”

“Tehlikenin ne old-"
Kapıdan içeriye nefes nefese giren Hilmi konuşmanın yarıda kesilmesine neden olmuştu. Elinde tuttuğu sandviçi havaya kaldırırken masada oturan kadınlara şaşkınlıkla baktı. “Burada neler oluyor? Bende peşinden koşuyorum, açsın bir şeyler ye diye.”

Aslı birkaç kaşık kalan çorbasına baktı. Açlığı geçmişti. Gözlerini tekrar büyücüye çevirdiğinde büyücü, “Bana bu konuda daha fazla şey sorma. Cevap alamayacaksın,” diye kestirip attı.

“Evime dönebilecek miyim?” Aslı bunu o kadar kısık sesle sormuştu ki kendi sesini bile duyamamıştı. Ancak büyücü onu duymuştu. Gözlerini Aslı’dan kaçırdı. Masadaki tabağını alıp sandalyesinden kalkarken tek kelime etmedi. Aslı cevabını aldığını düşündü. Boğazına koca bir yumru tıkanır gibi oldu. Hilmi hala ayakta dikiliyordu.

“Hey! Görünmez miyim acaba? Niye kimse benimle konuşmuyor?”

“Hadi sen de geç otur. Çorba koyayım sana da.” Büyücü kendi tabağını lavabonun içine bıraktı. Hilmi'ye yeni bir tabak çıkarırken, “Aslı bulaşıkları sen yıkarsın, değil mi? Bu yaşlı kadın zaten çorbayı pişirerek yeterince yoruldu.” Dedi.

Hilmi az önce büyücünün kalktığı sandalyeye çöküp çorbayı içmeye başladı. “Ben hallederim. Perim yorulmasın.”

Aslı ona bakıp gülümsedi. Ama bu gülümseme o kadar hüzün barındırıyordu ki gözlerinin dolmasına engel olamamıştı.

Loading...
0%