Yeni Üyelik
25.
Bölüm

Maskeler Ve Kurban

@albayrakirem

Keyifli okumalar dilerim


“Dolabın içinden tuzu uzatır mısın perim?”

Aslı, oturduğu sandalyeden kalktı ve Hilmi’nin kafasıyla gösterdiği dolaptan tuzluğu çıkarıp uzattı. Hilmi tahta bir kaşığı tuz kavanozuna daldırıp yeterli gördüğü miktarda yemeğe ekledi. Aslı kavanozu yerine koyup tezgaha yaslandı.

“Gerçekten benim için yemek yaptığına inanamıyorum.”

Hilmi, çorbanın altını kısmak için kafasını hafifçe eğdi. “Hmm, demek sende benim gibi bazı şeylerin gerçekliğinden şüphe ediyorsun.” Hilmi fırının kapağını açtı. Çalmaya başlayan buzdolabının üzerindeki alarmın düğmesine bastı. Fırın eldiveniyle tepsiyi dışarı çıkarırken gülümsüyordu.

“Bakalım özel tarifim olan bu pizzayı beğenecek misin? Çorbayı saymıyorum bile. Ona ayrı bayılacaksın, eminim.”

Tepsiyi tezgâhın üzerine bıraktı. Aslı dalgındı. Hilmi çorbanın altını kapatıp dolaptan iki kâse çıkarırken sessizce onu izledi. Kaselere çorbaları koydu ve hemen yanlarındaki masaya yerleştirdi. Pizzayı birbirinden farklı boyutlarda beceriksizce keserken kendisine güldü.

“Hadi otursana. Korkma yemeklerde hiçbir şey yok. Zehirlenmeyeceksin. Yani en azından tek başına zehirlenmeyeceksin. Çünkü bende yemeklerden yiyeceğim.”

Aslı sandalyeye çöktü. Hilmi’nin önüne sürdüğü kaşığı alıp çorbayı yavaşça karıştırdı.

“Hilmi...” Aslı derin bir nefes alıp verdi. Hilmi çorbasından bir kaşık almış, tam ağzına götürürken durmuştu. “Söyle perim.”

“Sana bir şey söylesem, beni kovar mıydın?” Aslı ondan bir şey saklamak istemiyordu. Hem istese büyücü ona her şeyi anlatabilirdi. Kendisinden duyması ise en iyisiydi.

“Yemeği beğenmediğini sö-”

“Sana anlatmadığım şeyler var.” Aslı kaşığı kasenin içerisine bıraktı. Hilmi de hala ağzına götürmediği kaşığını aynı şekilde bıraktı. Aslı’ya merakla bakıyordu.

Aslı yutkundu. “Kim olduğum ve neden buraya geldiğimle ilgili. Söylemem gereken şeyler var.”

Mutfağa birinin girmesiyle kafalarını gelen kişiye doğru çevirdiler. Ali su içmek için gelmişti. Sessizce bardağını doldurup mutfaktan çıkarken Hilmi’ye doğru bakmış, çıkarken arkasından kapıyı kapatmıştı. Hilmi uzanıp masanın kenarında duran Aslı’nın elini tuttu. “Anlatacağın şey her ne olursa olsun, bu beni senden uzaklaştırmayacak.”

Aslı, elinin üstündeki ele baktı. Kalbi, haber peşinde koştuğu zamanlardaki gibi göğsünden fırlayacak gibi atıyordu.

“Gazeteciyim. Buraya haber bulmak için geldim. Kimse bunu bilmiyordu. Malikanedekiler ve adadakilerden bunu sakladım. Saklamak zorundaydım. Başka türlü bilgi toplayamazdım.” Aslı nefes dahi almadan çabucak konuştuğundan soluklanmak için durdu. Hilmi kafasını hafifçe eğmiş, gülümsüyordu.

“Herkese yalan söyledin. Ama bana gerçeği söylemek istedin.”

“Büyücü biliyordu. Nereden biliyor diye sorgulamayacağım. Ama biliyordu işte.”

“Sen, büyücü biliyor diye bana anlatmadın.”

“Onun da etkisi var diyelim.” Aslı, mahcup bir halde gülümsedi.

“Sakladığın bir şey olduğunu anlamıştım biliyor musun? Sana hikayeni sorduğumda çok gerilmiştin.”

“Şey...”

“Dert değil. Merak etme. Haklı nedenlerin vardır mutlaka.”

Aslı diğer elini Hilmi’nin eli üzerine koydu. “Sen benim gerçekliğimden şüphe ederken asıl ben senin gerçekliğinden kuşku duyuyorum. Dokunsam puf diye yok mu olacaksın?” Elini kaldırıp Hilmi’nin sakallı yüzüne dokundu. Hilmi gözlerini kapatıp yanağını kadının avucuna yasladı. Gözünü açtığında Aslı kafasını eğmiş ona gülümsüyordu.

“Hikayemi dinlemek ister misin?”

“Önce yemeğini ye. Soğudu zaten.”
Aslı itiraz etmedi. Zaten çok açtı. Yemek yerken hikayesini ona anlatmaya başladı. İçi oldukça rahatlamıştı.
Masayı toplarlarken Aslı, “Bulaşıkları ben hallederim,” diyerek lavabonun köşesinden süngeri kaptı.

“Ben yaparım. Sen zahmet etme.” Hilmi, süngeri ondan almak için elini uzattı. Aslı onu dinlemedi ve tabaklardan birini süngere döktüğü deterjan ile köpürterek ovmaya başladı. Hilmi onunla baş edemeyeceğini anlayınca kalan tabakları tezgâhın üzerine koyup masayı silmekle yetindi. Aslı bulaşıkları yıkamayı bitirdiğinde
Hilmi’nin uzattığı havluyla ellerini kuruladı.

“Ellerine sağlık güzel perim.”

“Asıl senin ellerine sağlık. Benim için yemek yaptın. Bu çok özel bir şeydi benim için.”

“Yemekleri beğendin mi, önemli olan o.”

“Hepsi çok güzeldi. Sanırım kendini geliştirdin.” Aslı güldü.

“Ah, çocukların söylediklerini ima ediyorsan arada öyle küçük aksilikler yaşanıyor. Herkesin başına gelebilecek şeyler.”

“Elbette öyledir. Daha öncesini bilemem ancak bugün yaptığın yemekler çok lezzetliydi.”

Hilmi gülümsedi. Mutfak kapısının tıklatılması üzerine kapıya doğru döndüler. Gökhan kapıdan kafasını uzattı. “Akbaba, büyücü seni çağırıyor.” Dedi. Aslı Hilmi’ye doğru baktı. “Sen git bak. Bende malikaneye döneyim. Zaten biliyorsun, şu an orada olmam gerekiyor.”

Hilmi gözleriyle onu onayladı.
Mutfaktan çıktılar. Dış kapıya kadar geldiklerinde, “Aslı gidiyor musun?” diyen Ali salonun önünde durdu.

“Evet. Umarım tekrar görüşürüz. Hepinize teşekkür ediyorum.”

Aslı’ya kapıdan çıkarken eşlik ettiler. Hilmi ile, yol ayrımına kadar sessizce yürüdüler.

“Sonra görüşürüz,” dedi Aslı. Sol taraftaki yola doğru bir adım atmıştı ki Hilmi onu kolundan tuttu.

“Aslı...”

Aslı kolunu tutan ele baktı. “Efendim.”
Hilmi, bir şey söylemek için ağzını açtı. Duraksadı. Aslı ona sorgulayan bakışlarla bakmaya başlamıştı. Elini, kadının kolundan çekti. “Yolu karıştırma. Sonra görüşürüz.”

“Başka bir şey söyleyecek gibisin.”

“Hayır. Ne alaka? Hadi dikkatli git.” Hilmi gözlerini kaçırdı.

“Bende.”
Aslı başka hiçbir şey söylemedi ve yoluna devam etti. Hilmi afallamış bir halde olduğu yerde kalakaldı. Yutkundu ve konuşmak için dudaklarını araladı.

“Ne bende? Niye öyle söyledin?”
Aslı yürümeye devam ederken sesini yükselterek cevap verdi. “Sen anladın.”

Ağzı kulaklarına varmıştı. Nefes almayı unutmuş, giderek gözden kaybolan kadının arkasından bakakalmıştı.
“Sen anladın dedi. Acaba doğru şeyi mi anladım? Doğru anlamışımdır ya. Bende dedi. Bir insan niye bende der ki? Çok mu belli ettim ki? Nasıl saklanırdı ki böyle bir şey?”

“Hey sen kiminle konuşuyorsun öyle?”

Adamın aklı çıktı çıkacaktı. Bu ani ses karşısında gözlerini kocaman açarak yerinden sıçramıştı. Karşısındaki büyücüyü fark edince derin bir nefes alırken parmağıyla damağını ittirdi.
“Aklım çıkacaktı. Niye öyle birden sesleniyorsun?”

“Deminden beri karşında duruyorum. Fark etmedin ki? Beninle konuşuyorsun sandım da sonra baktım ki dalıp gitmişsin. Hayırdır? Şu kız mı?”

Hilmi utanmıştı. Kızaran yanakları kızıl sakallarının ardına saklandığı için belli olmuyordu. Ancak büyücü onun kızardığını anlamıştı bile. “Şu haline bak hele! Ah şu gençler.... Hadi oyalanma da bana yardım et.” Büyücü önden ilerlemeye başladı. Hilmi bir kez daha Aslı’nın gittiği yola doğru baktı ve büyücünün peşinden yürümeye başladı.

🎀

“Aslı nerelerdeydin? Kahvaltıda ortalıktan bir kayboldun, bulana aşkolsun.”

Aslı henüz malikaneye adımını atmıştı ki Selma ile karşılaşmıştı.

“Biraz hava aldım. Ne oldu? Yeni haberler mi var?” Aslı dilini ısırdı. Ağzından kaçırdığı şeyi Selma’nın fark etmemesini umarak gülümsemeye çalıştı. Selma onun koluna girip antreyi geçirirken kulağına fısıldadı.

“Misafirlerin arasında o kadar tuhaf insanlar var ki, insanın aklı şaşıyor.”

Aslı tuttuğu nefesini bırakırken keyiflenmişti. “Neresi tuhaf insanların? Ben çoğunu gördüm. Normal geldiler bana.”

“Bak şu kadın.” Aslı'ya salondaki bir kanepede oturan kadını gösterdi. Aslı kadını tanımıştı. Sabah konuştuğu kişiydi. Aslı ona doğru bakınca kadın da onu fark etmiş ve gülümsemişti. Aslı ona kafasıyla hafifçe selam verirken,
“Ee?” diyerek Selma’ya baktı.

“İşte o kadınla ne zaman yan yana gelsem bana etraftaki eşyaların fiyatını soruyor.”

“Bu tuhaf bir şey değil,” diye düşündü Aslı. Bu insanlar daha önce böyle ihtişamlı evlerde bulunmamışlardı ki. Hal böyle olunca burada kendilerini garip hissediyorlar ve konuşmak için kendilerine bir şey arıyorlardı. Aslı salondaki diğer misafirlere göz gezdirdi. Kimisi koltuğun en ucuna ilişmiş, neredeyse kıpırdamadan duruyor, kimisi oturduğu yerdeki rahatlıktan rahatsız olmuş gibi kıpırdanıyordu. Salon genel olarak sessizdi. Halit ve Esin ortalıkta görünmüyordu.

Selma, kolundan çıkmıştı. “Neyse, en azından yarın buralar yine bize kalacak. Hem sonra...” Gözlerini utangaç bir edayla yere indirdikten sonra fısıldayarak konuştu. “Mert gelecek. Hemen gidecek belki ama olsun. Gelecek sonuçta.”

Aslı hafifçe tebessüm etti. Geçip bir koltuğa otururken Selma’nın ayakta dikilmesine aldırış etmedi. Yanına oturduğu adama baktı. Gergince ayağını sallıyordu. Aslı, sadece adamın duyabileceği bir sesle konuştu.

“Korkuyor musunuz, yoksa heyecanlı mısınız?”

Adam kafasını ona doğru çevirdi. “Her ikisi de.”

“Aileniz için mi gidiyorsunuz?”

Adamın yüzünde giderek genişleyen tebessüm gerginliğini de aynı hızda azaltmıştı. “Bir kızım var. Üç buçuk yaşında. Bir görseniz bıcır bıcır. Aynı annesi gibi. O kadar güzel ki.” Aklına bir şey gelmiş gibi güldü. “Yaramazlık yapınca kafasını eğip kedi bakışı atıyor bize. Sanki ona kızabilirmişiz gibi.”

“Git-” Aslı’nın sorusu, salona giren ev sahiplerinin sesiyle yarım kaldı. Esin ve Halit, misafirleri akşam yemeğine davet ediyordu. Esin’in gözleri Aslı’yı bulduğunda şaşırmış gibi kaşını havaya kaldırdı. Misafirler yemek salonuna doğru yavaş adımlarla salondan ayrılmaya başlamıştı. Aslı yanındaki adamın yerinden kalkıp diğerlerine katılmasını sessizce izlemekle yetindi.

Salon boşaldığında Aslı, dirseklerini dizlerine dayadı. Ellerini saçlarının arasından geçirdi. Derin bir nefes alıp verdi. Gözlerini kapattı.

Yanına kadar gelen ayak seslerine dönüp bakmadı. Sadece ellerini saçlarından çekmekle yetindi. Kâkülünü düzeltti.

“Aslı, yemeğe gelmiyor musun?”

“Hayır, Selma. Ben yeni yemek yedim.”
Selma kararsız, yerinde kıpırdandı. Aslı kafasını kaldırıp ona baktı. “Bir şey mi oldu Selma?”

“Hayır, ben sadece birlikte yemek yeriz diye düşünmüştüm. Şu sıralar pek vakit geçiremiyoruz.”

“Haklısın Selma. Ama bugünlük bana izin verir misin? Kendimi yorgun hissediyorum.”

Selma telaşlanmıştı. Elini Aslı’nın alnına dayadı. “Hasta mısın?”
Aslı kafasını salladı.

“Bütün gün aşağıdaydın. Ne yemek yedin kim bilir? Ya sana dokunmuşsa yemekler?”

“Yemekler gayet güzeldi.” Aslı’nın aklına Hilmi gelmişti. Sırıtmadan edemedi. “Dedim ya, sadece yorgunum. Birazdan uyumaya gideceğim. Sende hadi, yemeğini ye.” Yerinden kalktı. Elini Selma’nın omzuna koyup kapıya doğru döndürdü.

“İyi uykular o zaman.”

Selma, Aslı’nın onu sürüklediği koridordan yemek salonunun kapısına kadar gelip durdu. Aslı hala arkasından bakıyordu. Ona el sallayıp gülümsedi ve yemek salonuna doğru bir adım attığında gözden kayboldu.

Aslı odasına gitmeden önce kurumuş boğazını ıslatmak için su içmeye karar verdi. Mutfağa girecekken duraksadı. Mutfaktaki iki çalışan, biraz sonra servis edilecek olan içeceklerin içine bir şey damlatıyorlardı. Aslı ne olduğunu anlamak için kafasını eğdi. Ellerindeki küçük şişenin ne olduğunu anlayamamıştı. Aslı’nın kapının hemen önünde durduğunu fark etmemişlerdi. Aslı bir adım geri gelerek kapının köşesine sindi.
“Şunlara da koydun mu?” diye sordu kadın çalışan.
“Evet, hepsi bu kadar.” Adam elindeki şişeyi salladı. İçinden son bir damla tezgâha döküldü. “Şişe bitti zaten.”

Kadın, tezgahı çabucak silerken sinirli bir şekilde konuştu. “Sallama şunu, ev sahiplerinin bardaklarına gelmesin.”
Adam şişeyi tezgahın yanındaki çöp kutusuna attı. “Hadi şunları servis edelim.”

“Daha bir sürü iş var.” Kadın uzanıp aldığı tepsiyle kapıya doğru döndü. Aslı aynı hızda duvara yaslandı. Yavaşça uzaklaşmaya başladı. Kadın mutfaktan çıktı. Adam da peşinden çıktığında Aslı sindiği köşeden çekilerek mutfağa girdi. Az önce adamın çöpe attığı şişeyi almak için tezgahın yanına doğru eğildi. Tam çöpün kapağını açacaktı ki arkasından gelen ayak sesleri bunu yapmasına engel oldu.

“Aslı Hanım, bir şey mi istemiştiniz?”
Aslı sakin kalmaya çalışarak yavaşça doğruldu. Gelen çalışan genç bir kadındı. “Şey... Su içmek için gelmiştim. Ancak bilekliğimi düşürdüm. Onu arıyordum.”

Genç kadın ona doğru yaklaştı. “Çöpe mi düşürdünüz yoksa? Sizin için bakayım hemen.”

Aslı onu eliyle durdurdu. “Buna hiç gerek yok. Siz işinize dönün. Ben hallediyorum.”

“Olur mu hiç, Aslı Ha-”

“Misafirler içeceklerini bekliyor, Esin Hanım kızmadan götürün bence.”
Genç kadın ikna olmuştu. Tezgâhtaki bir tepsiyi alıp kapıdan çıkarken Aslı’ya baktı. “Servis yaptıktan sonra size yardım edebilirim.”

Aslı bir şey söylemedi. Çalışan mutfaktan çıktığı anda elini çöpe soktu ve şişeyi çıkardı. Bir hazine bulmuş gibi avucunda sıktığı şişeyi ceketinin cebine sakladı. Bir başka çalışan mutfağa girdiğinde su içiyordu. Mutfağa bulaşık giriş çıkışı başladığında odasına ilerledi. Arkasından kapıyı kilitledi.

Cebindeki şişeyi çıkarırken, titreyen parmaklarından kayan şişe yere düştü ve tuzla buz oldu. Aslı panikle yere eğildi. Etrafa saçılan küçük parçaları bir araya toplamaya çalışırken parmaklarını kestiğini fark edemiyordu. Dizlerinin üzerine çöktüğünde tam ufalanmamış bir cam parçası dizini çizerek kırıldı. Acıyla inleyen Aslı dizindeki cam parçasını hızlıca çekti. Şişenin üzerinde herhangi bir yazının olup olmadığını kontrol etmeye çalıştı. Belli belirsiz okunan yazılar, şişedeki sıvının uyku ilacı olduğunu yazıyordu. Aslı yerden kalkarak telefonu almak için dolabının önüne geldi. Eşyaların arasından hızlıca telefonunu çıkardı. Ekranı dolduran bildirimlere bakmadan hepsini temizle simgesinde parmağını sürükledi. Ardından internette bir araştırma yaptı. Birkaç saniye öncesine kadar sapasağlam haliyle elinde tuttuğu şişe çok etkili bir uyku ilacıydı. Tek bir damlası bile derin bir uyku için yeterliydi. Aslı, çalışanların her bir bardağa birden fazla damla damlattığından emindi. Birden ürperdi.
“İyi de neden? İnsanları neden uyutuyorlar?”

Kapısının tıklatılması üzerine elindeki cam parçalarını ne yapacağını bilemez halde bir süre hareketsiz kaldı. Kapı tekrar tıklatıldı.

“Bir saniye bekleyin, lütfen.” Aslı hızlı düşünmek zorundaydı. Elindeki cam parçalarını hızlıca bir çekmecenin gözüne boşalttı. Yerdeki parçaları ayağıyla halının altına doğru sürüklerken nefes nefese kalmıştı. İki dakikalık bir bekletmenin ardından

Aslı kapıyı açtı. Gördüğü ilk şey, biraz önce mutfakta uyku ilacı boca edilmiş içeceklerden bir tanesinin kendisine doğru uzatıldığıydı. Bakışlarını
bardaktan onu uzatan kişiye çevirdiğinde yutkundu. Savaş, ona gülümsüyordu.

“Yemeğe gelmedin. Ama içeceğe hayır demezsin diye düşündüm. Hadi alsana.” Savaş, bardağı ısrarla ona doğru uzatırken Aslı kocaman olmuş gözlerle ona bakıyordu.

“B..Ben... Uyuyacaktım şimdi.”

“Olsun. Uyumadan önce içersin. Çok lezzetli bir içecek. Malikanemizin özel tarifi.”

Aslı bardağı almaya mecbur kalmıştı. Elini uzattığında cam kırıklarından kesilen parmaklarını unutmuştu bile. Savaş, kanlanmış elini gördüğünde bardağı geri çekti. Aslı ısrar etmeden elini aşağıya indirecekken adamın, elini havada tutmasıyla şaşkınca kalakaldı.

“Aslı? Ellerin kanıyor. Nasıl oldu bu?” Teklif beklemeden odaya girdi. Bardağı yatağın başucundaki komodinin üstüne bırakırken hala genç kadının elini tutuyordu. “Kesilmiş. Ama nasıl? Bardak mı kırıldı?” Aslı, kolayca elde ettiği bu yalanı çabucak onayladı. Savaş, Aslı’nın elini ışığa doğru tutarak cam parçalarının olup olmadığına baktı. Aslı elini çekmek için davrandı. Ancak Savaş bırakmadı.

“Cam kalmış mı diye bakalım. Sonra da temizleyelim. Mikrop kapmasın.”

“Gerek yok. Büyütülecek bir şey değil. Hem ben hallederim.”

Savaş, onu dinlemedi. Hızlı adımlarla odadan çıktı, biraz sonra ilk yardım çantasıyla geri geldi. Çantayı açarak sargı bezi, tentürdiyot gibi çeşitli eşyaları ayırdı. Aslı kucağındaki ellerine baktı. Vücudu dehşet içinde sarsılıyordu. Savaş, ellerini tek tek alıp temizlerken gözünü komodinin üzerindeki bardağa dikti. Savaş parmağını kesiklerin üzerinde gezdirirken nazik olmaya çalışıyordu. Sonunda işini bitirdiğinde Aslı elini çabucak onun sıcak ellerinden kurtardı. Savaş, ilk yardım çantasını geri toparlarken, “Hep böyle misin?” diye sordu.

Aslı gözlerini bardaktan çekmeden konuştu. “Nasıl?”

“Hem yakın hem uzak.”

Aslı bu cevap karşısında şaşırmıştı. Bakışlarını Savaş’a çevirdi. Savaş, ilk yardım çantasını kapattı. “Neden öyle söyledin?”

Savaş, onun yüzüne bakmakla yetindi. Aslı da bir şey söylemedi. Savaş kapıya doğru birkaç adım attığında, “Peki sen?” diye sordu Aslı.

Savaş durup ona doğru döndü. Aslı sorusunu tamamlamak için dudaklarını aralarken gözünü tekrardan bardağa dikmişti. “Hep böyle miydin? Hem yaşatan hem öldüren. Benimle bu kadar ilgilendikten sonra, beni bir ilaçla derin bir uykuya mı mahkum edeceksin? Sonra ne olacak? Diğerlerine? Bana? Neden bunu yapıyorsunuz ki? Seninle en azından arkadaş olduğumuzu sanmıştım. Ama bana şu yaptığına bak. Biraz önce ellerimdeki yaraları sardın, şimdi ise o bardaktan içtiğimde kim bilir ne halde olacağım. Bilmediğimi mi sanıyorsun? Görmediğimi. Ben... Olanları görmemiş olsaydım...”

Savaş ona doğru yaklaşıp yanında diz çöktü. Elleri, Aslı’nın kucağında tuttuğu ellerini sardı. “Hayır hayır Aslı. Sen yanlış anladın. Gerçekten.”

Aslı ellerini onun ellerinden kurtarmaya çalışırken ağlıyordu. “Hilmi yüzünden, değil mi? Benim onunla birlikte olmamdan rahatsız oluyordun. Beni defalarca kez uyardın ama seni dinlemedim. Sende şimdi bunun intikamını alıyorsun.” Aslı ayağa kalkmıştı. Odanın içinde dört dönüyordu. Savaş da yataktan destek alarak yerden kalktı. Yaklaşıp Aslı’yı omuzlarından tuttu. “Neler söylüyorsun sen öyle? Saçmalıyorsun artık. Her şeyi yanlış anlıyorsun. Dinle beni.”

Aslı kafasını öfkeyle sağa sola sallarken omuzlarındaki ellerden kurtulmak için çabaladı. Savaş daha fazla dayanamadı. “Ne olsun istiyorsun?” diye bağırdı. Aslı yanaklarından süzülen yaşlara aldırmadan bomboş gözlerle ona baktı. Hafifçe burnunu çekti. Savaş, onun bir şey demesini beklerken sabırsızca ellerini kadının omzundan kollarına doğru hareket ettirdi. “İç o içeceği.”

Savaş duyduklarına inanamaz bir halde Aslı’ya bakarken gözleri dolmuştu. “Ne?” derken sesi bir fısıltıdan farksızdı.

Aslı güçlükle yutkundu. “Senden istediğim şey bu. Madem ben saçmalıyorum. Kanıtla bana.”

Savaş’ın elleri üzerinden çekildi. Gözlerini genç kadının ifadesiz gözlerine dikti. Geri adım atacak gibi durmuyordu. Bu durum Savaş’ı sinirlendirmişti. “İstediğin bu mu?”

“Evet.”

Savaş arkasını dönüp komodinin üzerindeki bardağa uzandı. Bir dikişte bardağı bitirirken gözü Aslı’nın üzerindeydi. Gözünün kenarında biriken gözyaşları akmak için sıralarını bekliyorlardı. Aslı şaşkınlıkla ona bakarken aptallık etmiş olduğunu düşünüyordu. Onu sebepsiz yere mi suçlamıştı?

Savaş bardağı komodine sertçe vurduğunda dengesini kaybetmiş gibi sendeledi. Aslı ona doğru uzanmak üzere davrandı. Savaş onu itti. “Beni zehirleyen sensin, Aslı Bozbay.”

Savaş’ın gözlerinin beyazı büyüdü ve kafası geriye doğru düşerken bedeni de bu düşüşe eşlik etti. Savaş yere düştüğünde Aslı elleri iki yanına uzanmış dehşet içinde ona bakıyordu.

Aslı omzuna dokunan el ile kendine geldi. Dehşetle açtığı gözlerini çevirip Savaş’ı gördüğünde delirmek üzereydi.
“Ne oldu Aslı? Demin ‘Peki sen' dedin. Sonra birden sustun. İyi misin?”

“Hayal miydi?” diye düşündü Aslı. Gözü komodinin üzerinde kendisine göz kırpan bardağa kaydı. Hala dolu ve sağlamdı. Savaş, yanındaydı. Yeşil gözlerine baktı. Az önce gördüğü korkunç beyazlıkları unutmak için kafasını iki yana salladı.

“Aslı beni korkutuyorsun. Konuş lütfen.”

“Ben... Uyumak istiyorum.” Aslı başka hiçbir şey söylemedi. Yatağın içine girerken bedeni şiddetle sarsılıyordu. Savaş bir süre ayakta öylece dikildi. “Doktor ister misin?”

Aslı gözlerini kapatmıştı. Mırıldandı. Yorganı üzerine iyice çekti. Savaş odadan çıkmadan önce elini Aslı’nın alnına koymadan edemedi. Kaküllerini kenara çekerek ateşinin olup olmadığını kontrol etti. Elini çekerken kaküllerini parmağıyla nazikçe düzeltti.

“Ateşin de yok. Uyu bakalım.” Diye mırıldandı. Odadan çıkmadan önce komodinin üzerindeki bardağı aldı. Çıkarken son bir kez daha dönüp Aslı’ya doğru baktı ve ışık düğmesine bastı.

🎀

Kapı sessizce kapandığında Aslı yatakta doğruldu. Ellerini saçları arasından geçirerek sıktı. "O da neydi öyle? Gerçek gibiydi. Ama değildi de. Deliriyor muyum?" Gözlerini, ay ışığının aydınlattığı komodine çevirdi. Sanki hala bardak orada gibiydi. Kafası allak bullaktı. Savaş neden ona o içeceği getirmiş ve neden geri götürmüştü? Bunu bir türlü anlayamıyordu. Misafirlere ne olacağını merak ediyor, kafasında kurduğu her biri birbirinden korkunç senaryo kendisini daha fazla dehşete düşürüyordu.

Kaç saat geçtiğini bilmiyordu. Uzun bir süredir yatağın ortasında bağdaş kurmuş bir şekilde oturuyordu. Bir aralık odasının önünden geçen ayak seslerine kulak kabarttı. Yan odanın kapısının açıldığını ve hemen ardından kapandığını işitti. Odaya giren her kimse birkaç adımda yatağa ulaşmış olmalıydı. Adım sesleri çabucak kesildi. Koridordaki saat ikiyi vurduğunda Aslı bacaklarını yatağının kenarından sarkıttı. Gözleri ağırlaşmaya başlamıştı ama o uyumamaya kararlıydı.

Pencereden dolunayı izlemek için ayağa kalktı. Koridordan gelen ayak sesleri anlam veremediği bir şekilde kalbine bir korku salmıştı. Yatağına girmenin daha iyi olacağını düşünerek çabucak yorganın altına sokuldu. Sadece birkaç saniye sonra kapısının yavaşça açıldığını gördü. Kocaman açılmış gözlerini yatağının hemen karşısındaki kapıya diktiğinde nefesini tutmuştu. Gözlerini kapatması gerektiğini biliyor ancak buna cesaret edemiyordu. Ayak ucundan kapıyı gözlerken yorganı kafasına iyice çekmişti. Kapı giderek açılırken odaya koridor ışığından farklı ve daha parlak bir ışık doldu. Aslı gözlerini kısmak zorunda kaldı.

"Hey, ne yapıyorsun? Orası Aslı'nın odası. Çık oradan." Diye bir fısıltı işitildi. Aslı fısıltının sahibini tanıyordu. Kapıyı açan kişi aceleyle geri çekilirken,

"Üzgünüm Savaş Bey. Odaları karıştırdım." Diyen bir başka ses duyuldu. Bu ses, adaya ilk geldiğinde Aslı'ya eşlik eden Ahmet'e aitti. Aslı kalbinde tuhaf bir sızı hissetti. Işık odadan uzaklaştırılırken kapı da çabucak ancak sessizce kapatıldı.

Aslı yorganı üzerinden attı. Az sonra yan kapının açıldığı duyuldu. Adım sesleri odada ve ardından koridorda yankılandı. Aslı çıplak ayaklarla kapıya doğru ilerledi. Kapı kolunu aşağıya indirmesi için biraz sakinleşmesi ve seslerin uzaklaştığından emin olması gerekmişti. Kapıyı yavaşça açtı. Koridor normal zamanlardaki gibi aydınlık değildi. Karanlığa gömülmüştü. Aslı kafasını çevirdiğinde koridorun avluya bakan geniş penceresinden ışıkların geldiğini fark etti. Halının üzerinden yürüyerek pencereye yaklaştı. Gördüğü manzara karşısında nefesi kesildi.

İki büyük ışık terası ve avlunun genişçe bir kısmını aydınlatıyordu. Malikaneden çıkan iki kişi, bir sedye taşıyordu. Aslı bu kişinin yan odada kalan kadın olduğunu düşündü. Onların arkasından başka ikişerli gruplar çıktı. Her birinin taşıdığı sedyede misafirler baygın halde yatıyordu. Aslı deli gibi atan kalbini sakinleştiremiyordu. Sedyeleri taşıyanların yüzlerini fark etmesi biraz zamanını almıştı. Her birinin yüzünde biçimsiz, tuhaf maskeler vardı.

Sedyeleri avludan geçirip Aslı'nın göremediği bir noktaya doğru götürüyorlardı. Aslı kafasını cama yaslamıştı ki bunun kötü bir fikir olduğunu fark edip geri çekildi. Tam o sırada Esin'i gördü. Gözleriyle malikânenin pencerelerini tarıyordu.

Aslı hızlıca geri çekildiğinde Esin'in gözleri, bulunduğu noktaya gelmişti bile. Aslı tekrardan aşağıya bakabildiğinde Halit'i de görmüştü. Sıkıntılı bir hali vardı. İkide bir sağa sola gidiyor, yüzünü ovuşturuyordu. Savaş gözüktüğünde Aslı ister istemez Selma'yı da aramaya koyuldu. Bulamayınca hızlı adımlarla odasına girdi. Işığı açmadan ezbere adımlarla ilerledi. Dolabın en köşesine sıkıştırdığı çantasından kamerasını çıkardı. Kalbi artık çok daha hızlı atıyordu. O kadar ki Aslı kalp krizi geçireceğini sanarak elini göğsüne bastırdı. Kamerasıyla tekrardan pencerenin önüne geldiğinde kayda başladı. Sedyedeki insanları odaklayarak mümkün olduğunca net çekim yapmaya çalıştı. Titreyen ellerini kameraya bastırdı. Parmaklarını acıtacak kadar zorlamıştı ellerini. Sedye taşıma bittiğinde kaydı durdurdu.

Esin, yanına gelen maskeli birine talimatlarda bulunurken Halit hala huzursuzca dolaşıyordu. Savaş ise yere doğru diktiği gözlerini kırpmıyordu bile. Selma hala ortada yoktu.
Esin ve diğerleri malikaneye doğru giriş yaptıklarında Aslı hızlıca odasına geri döndü. Açık bıraktığı dolap kapağını ayağıyla kapatırken çok ses çıkarmıştı. İçinden bir küfür savururken kamerasını yerine koymadan yatağa girerek yorganı kafasına kadar çekti. Kalbi deli gibi atıyordu. Sakinleşmeye çalıştı. Az önce yaptığı gürültüyü kimsenin duymamış olmasını diledi. Ancak koridorda yankılanan sesler, duyulmuş olduğu ihtimalini güçlendirdi. Oda kapısı tekrardan açıldı.

"Ne yapıyorsun Esin? Uyandıracaksın."

"Ben uyandırırsam sorun yok. Ama zaten uyanıksa işte o zaman sorun vardır." Esin'in topuklu ayakkabıları halının üzerinde boğuk sesler çıkararak ilerledi. Yatağın yanına kadar geldi. Hafifçe eğildi. "Aslı?"

Aslı sımsıkı kapattığı gözlerini normal bir şekilde kapalı tutmaya çalıştı. Nefesini kontrol etmekte zorlanıyordu. Elindeki kamerayı karnına bastırmıştı. Esin'in tek bir hamlesi kamerayı ayan beyan ortaya çıkarabilirdi.

"Aslı..." Esin biraz daha eğildi. Parmağını Aslı'nın burnuna yaklaştırdı. O sırada Aslı sakince nefes vermeyi başarmıştı.

"Uyuyor işte. Hadi Esin."

Esin, bir süre daha öylece durduktan sonra doğruldu ve gerisin geri odadan çıktı. Aslı gözlerini açtı. Ne yapacağını bilmiyordu. Bir süre hareketsiz bir halde tavana bakmakla yetindi. Kafasında oturmayan o kadar şey vardı ki.

Saat gece üçü vurduğunda Aslı, çektiği görüntüleri tekrar tekrar izlemeye devam etmişti. Selim'e mesaj atmak için dolabından telefonunu çıkardı. Yere otururken bir şey canını acıttı. Elini cebine attığında anahtar pencereden yansıyan ışıkta parladı. Aklına gelen fikirle yerinden kalkan Aslı çabucak üzerini değiştirdi. Kamerasını ve diğer bazı eşyalarını küçük valizine koydu. Spor ayakkabılarını ayağına geçirdiğinde gitmek için hazırdı. Burada güvende değildi ve daha fazla kalamazdı. Odadan çıkıp koridoru geçti. Merdivenleri inip dış kapının önüne geldi. Yavaşça araladığı kapıdan, geçeceği kadar bir boşluk açıp çıktı.

Terası, etrafı kolaçan ederek geçerken insanları nereye götürdüklerini bulmaya çalıştı. Merdivenleri üçer beşer inerek aşağıya indi. Sokak lambalarının aydınlattığı evlerin önünden geçerek aradığı evi buldu. Anahtarı kapı deliğine yerleştirirken etrafı kolaçan etmeden edemedi. İçeri girdiğinde valizini yere bıraktı. Eliyle ışık düğmesini aradı. Işığı açtığında Yaşar'ın öldüğü odaya doğru ilerledi. Sanki hâlâ orada gibiydi. Aslı midesine kramp girmiş gibi kollarıyla karnını sardı. Yaşar'ın kendisine verdiği defteri yerde görünce eğilip aldı. Henüz okumayı bitirememişti. Yaşar'ın çalışma masasına oturdu ve defteri önüne koydu. Sayfaları rastgele karıştırdı. Son sayfada neler yazdığını merak ederek defterin arka kapağını çevirdi. Sondan bir önceki yapraktaki yazılar dikkatini çekti ve okumaya başladı.

"Uzun zamandır bunu ertelemeye çalışıyordum. Daha fazla bundan kaçamayacağım. Hem daha en başından bunun gerçekleşmesi gerekirdi. Bunu ona bırakmadığım için sonuçları ne olur bilmiyorum. Artık umurumda da değil. Onu görenin yaşaması imkânsızmış. Bunu yeni öğrendim. O gün... onu ilk gördüğümde beni öldürecekti ancak bunu yapamadı. Ve benim lanetim başlamış oldu. Her geçen gün kendi kendimi tükettiğim, yavaş yavaş öldüren bir lanet. Tek bir umut ışığım var ve o benden çok uzakta olmalı. Ya da onu henüz bulamadım..."

Aslı kafası karışmış bir halde bir sonraki sayfaya yani son kez yazılan sayfayı açtı.

"Bunun için üzgünüm. Herkesten farklı olmanın sakıncası belki de budur. İnanmayı seçmen her şeyi değiştirdi. Ben göremeyeceğim ama sen yaşayacaksın bunu."

Gözlerini birkaç kez yazılar üzerinde gezdirdi. Ne anlama geldiğini bir türlü anlayamıyordu. "Tüm bunlar da nesi? Neyin içine düştüm ben öyle? Malikanede olanlar, şimdi de bu defter..." Aslı kafasını kaldırıp masanın üstündeki panoya baktı. Raptiyeler dışında hiçbir şey yoktu. Masaya baktığında silgi tozlarının içinde kalmış bir kağıt fark etti. Kurşun kalem ikiye bölünmüş bir halde masaya öylece bırakılmış gibiydi. Aslı kağıdı eline alıp üstündeki silgi tozlarını silkeledi. Yazı, bastıra bastıra yazılmış gibiydi. Oldukça bozuk bir yazı stili vardı. Defterde yazılanlardan daha karmaşık, iç içe geçmiş kelimelerde parmağını gezdirdi. Okumaya başladığında ise başının belada olduğunu net bir şekilde anlamıştı.

"Aslı, benden nefret edeceksin, biliyorum. Ama elimden hiçbir şey gelmiyordu. Bu laneti üzerimden atamıyordum. Kimsenin bana inanmaması ama benim her saniye bunu yaşamak zorunda olmam o kadar zordu ki. Ben deli değilim. Bunu biliyorsun. Bana inandığın an, lanetim çözüldü. Üzerimdeki yük kalktı. Ben yakında öleceğim, biliyorum. Belki birkaç saat sonra belki de birazdan... Buraya neden geldin bilmiyorum ama geride bıraktığın kişiler için üzgünüm."

Kaç defa okuduğunu bilmiyordu. Kağıdı masaya bıraktığında yaptığı tek şey kahkaha atmak olmuştu. Kahkahaları bedenini sarsarcasına sürerken eliyle ağzını kapattı. Sakinleşmeye çalıştığında yerinden kalktı. Banyoya girip elini yüzünü yıkadı. Duvardaki saate baktı. Saat beş olmuştu. Evden çıktı. Hızlı adımlarla yürümeye başladı. Sahile indi. Nefesi daralıyordu. Ne zaman derin bir nefes almak istese nefesi boğazında tıkanıyordu.

Denize baktı bir süre. Ufukta ince bir çizgi halinde beliren ışık huzmeleri güneşin doğuşunun habercisiydi. Aslı o an bir karara vardı. Meydandan geçerek patikayı bulana kadar koştu. Dün geçtiği yolları karıştırmadan ilerlemesi karşısında şaşırmıştı. Geniş otların olduğu yere geldiğinde soluklanmak için durmadı. Koşmaya devam etti. Çünkü zaten soluğu kesilmiş, boğazına koca bir yumru tıkanmıştı. Evi gördüğünde kapıya yaklaştı. Kapıya vurmadan önce duraksadı.

"Ya paniğe kapılırlarsa?" diye düşündü ve ardından kapının kilitli olmayabileceği fikrinin zihninde parlamasıyla elini kapı koluna götürdü. Kapı gıcırdadı. Aslı kapıyı kendisi geçecek kadar açıp içeri girdiğinde nefes alması daha da zorlaşmıştı.
Evin içinde yürüdü. Hilmi'nin nerede kaldığını bilmiyordu. İçine dolamayan havayı eliyle tokatladı. Kalbine bir daralma gelmişti. Rastgele bir kapıyı araladı. Yataklara göz gezdirdi ve çabucak odadan çıktı. Bir başka kapıyı açtığında aradığını bulmuştu. Odaya girdi ve kapıyı arkasından kapattı.

Yatağa yaklaşırken giderek yükselen güneşin ışığı pencereden girmeye başlamıştı. Yatağın kenarına ilişti ve bir süre kafası yastığın kenarından sarkmış adamı izledi. Kızıl saçları dağılmıştı. Sakalları ayrıldığı zamandan bu yana biraz daha uzamıştı. Elini adamın omzuna götürdü.

"Hilmi." Derken hafifçe sarstı. Hilmi açık kalan ağzını kapatıp kafasını diğer tarafa çevirirken anlamsızca homurdandı. Aslı bir kez daha onu sarstı. "Hilmi, ben Aslı. Uyan hadi."

Hilmi'nin onu duyduğu yoktu. Aslı açık tutmakta zorlandığı göz kapaklarını kırpıştırırken genç adamı daha sert bir şekilde sarstı. Son kalan gücünü kullanmıştı. Ellerini onun üzerinden çekti ve kucağına koydu. Pencereye doğru baktı. Güneş iyiden iyiye doğmuştu. Hilmi yavaşça gözlerini açtığında gözüne gelen güneşten elini siper ederek korunmaya çalıştı.

"Yine mi perdeyi çekmeyi unuttum?" derken kendi kendine konuşuyor gibiydi. Yatakta diğer tarafa dönerken diziyle hafifçe çarptığı Aslı'yı fark edememişti. Yastığını kafasının üstüne koyarken uyumaya kaldığı yerden devam edecek gibiydi. Aslı hiçbir şey söylemeden ona baktı. Nefesi hala kesik kesikti ve bu onu oldukça rahatsız ediyordu. Ciğerlerine hava doldurmaya her çalışışında yarım kalmışlık ve daha da büyüyen boğazındaki yumruyla kalıyordu. Gözlerinin dolduğunu hissetti.

"Neler yaşıyorum?" diye mırıldandı.
Yatakta bir kıpırtı oldu. Aslı kafasını çevirdiğinde güneşten kısılmış gözlerle kendine bakan Hilmi'yi gördü. Hilmi dirseklerinden destek alarak doğrulduğunda yüzüne gelen saçları geriye itti. Yatağın içinde oturduğunda hala tek kelam etmemişti.

"Rüyada mıyım?" Elini Aslı'ya doğru uzattı. Saçının ucuna dokunduğunda çabucak elini çekti. "Çok gerçekçi bir rüya he."

Aslı hafifçe güldü. Gözleri hala buğuluydu. "Ben rüya değilim şapşal. Ne zamandır seni uyandırmaya çalışıyorum."

Hilmi ayaklarını yatağın kenarından sarkıtarak Aslı ile yan yana gelirken hala şaşkındı. "Saçmalama Hilmi, Aslı'nın burada ne işi var şimdi?"

"Çok kötü şeyler oldu. Yani sanırım."

Hilmi kafasını kaşıdı. Alnı kırışmıştı. "Ne zaman uyanacağım?"

Aslı ona baktı. "Sana sarılabilir miyim?" Hilmi'ye sarıldığında başını omzuna yasladı ve derin bir nefes aldı. Bu sefer nefesi ciğerlerine dolmuştu. Rahatlamıştı. Hilmi ise çekingence tek kolunu kadına sararken hâlâ uyanamamıştı. Aslı derin nefesler alıp verirken gözlerini kapattı. Derin bir uykuya dalmak üzereydi.

🎀

 

Loading...
0%