Yeni Üyelik
14.
Bölüm

Tehlikeli Karar

@albayrakirem

Keyifli okumalar


“Selma...” diye fısıldadı Aslı. Hava kararmıştı ve yemek saati gelmişti. Yemeğe katılmak için içeri gireceklerdi ve Savaş bir iki adım önlerindeyken Aslı, Selma’nın koluna girmişti.

Selma hala oynadıkları sessiz sinema oyununda birinci olduğu için sevinçli, gülüyor ve başarısını dile getiriyordu. Aslı’nın seslenmesi üzerine kafasını ona çevirdi.

“Efendim,” dedi.

“Beni idare etmen lazım. Mert'e haber vermem gerekiyor.”

“Nasıl?”

“Onun yanına gitmeliyim. Yemekten sonra...”

“SELMA!” diye bir ses koridorun ucundan kendilerine doğru yükseldi. Esin onlara doğru geliyordu.
Savaş durdu ve annesinin gelmesini bekledi. Annesi yanlarına kadar geldiğinde üçü de durmuştu.

“Efendim anne.”

“Seninle konuşmam lazım. Benimle gelmeni istiyorum.” Selma ile konuşuyordu ama gözleri Aslı’nın üzerindeydi. Aslı rahatsız olmuş ancak bunu hiçbir şekilde dışa vurmayarak ona gülümsemeyi başarmıştı.

“Yemeğe gidiyorduk. Sonra konuşsanız olmaz mıydı anne?”

“Çok uzun sürmez oğlum. Siz geçin. Bizde birazdan geliriz.”

Aslı, Selma’nın kolundan çıkarken destek vermek amacıyla sırtını sıvazlayıp gülümsedi. Anne ve kız başka bir koridora saparken ikisi yemek salonuna doğru ilerledi.

“Sence...” Aslı sustu. Herhangi bir soru sorması, Savaş’a sabahki çıkışını hatırlatabilirdi. Bir sürü şey söylemişti ona. Oyun, pasta falan derken söylenilenler sineye çekilmişti. Şimdi tekrardan bunu gündeme getirmek biraz riskli gözükmüştü.

Savaş, yemek masasında Aslı’nın sandalyesini çekerken yavaşça konuştu.
“Bence annem sadece ufak bir konuşma yapacak belki biraz da uyarı çekecektir. Kaç saat oldu siniri birazcık da olsa geçmiştir.”

Geçip yanına oturdu. Aslı hiçbir şey söylemedi. Savaş’ın soru sorulmadan konuşması tuhafına gitmişti.

Yemek her zamankinden biraz daha farklıydı. Misafirler yarın adadan ayrılıyordu ve her biri çok farklı hisler içerisindeydi. Gidecek olmanın hüznünü yaşarlarken buradaki keyifli vakitlerin kendileri için güzel bir hatıra olarak hatırlanacağından dolayı mutluluklarını dile getiriyorlardı.

Esin'in ve onun arkasından gelen Selma’nın masaya oturmasıyla yemeğe başladılar. Selma, abisinin yanına geçip otururken Aslı’nın gözleri hep üstündeydi. Selma ona tebessüm edip yemeğini yemeye başladı. Aslı ne olduğunu deli gibi merak ediyor, soru sormamak için kendini zor tutuyordu. Şu anda ne yazık ki soru sormanın sırası değildi. Zira Esin, sürekli Aslı’nın olduğu tarafa bakıyordu. Aslı, üzerine yüklenen bakışlara karşılık vermemek için önündeki tabağa bakıyordu.

“Siz... Bizimle gelecek misiniz? Beraber geldik yanlış hatırlamıyorsam...”

Savaş parmağıyla nazikçe Aslı’nın çatalı tutan eline dokundu. Aslı bu dokunuşla kafasını kaldırıp ona baktı. Savaş kafasıyla karşılarında oturan birini işaret edince bakışlarını karşısında oturan adama çevirdi.

“Efendim?”

“Sizde yarın bizimle gelecek misiniz? Aynı gemiyle geldik değil mi?”

“Evet.” Aslı düz bir sesle konuştu.

“Gidecek misin?” Selma bunu istemsiz bir şekilde sesli söylemişti.

“Hayır. Aynı gemiyle geldik. Ben ona evet dedim. Ben biraz daha kalmayı düşünüyorum. Tabi ev sahipleri için de bir sorun olmazsa...” Aslı Halit ve Esin çiftine doğru bakarken misafirlerin bakışları da onlara doğru çevrilmişti. Esin’in gözlerinden ateş çıkıyor gibiydi.

“Bizimle biraz daha kalmanı çok isteriz. Hem kızım Selma seni çok sevdi. Bu kadar çabuk gitmeni istemeyiz. Değil mi hayatım?”

“Ta.. Tabi. Aslı Hanım istediği kadar kalabilir.” Esin’in gülümsemesi son derece zoraki ve samimiyetten uzaktı.

Aslı yüzüne yayılan sırıtışını saklamak için önündeki su bardağını ağzına götürdü.

“Planlarımız olmasa bizde biraz daha
kalırdık.” Yanındaki kadın salatadan bir çatal alırken göz ucuyla masadakilere bakmıştı. “Öyle değil mi?”

“Ah evet. Aslına bakarsanız buradan gitmek bana da zor geliyor. Ama yapacak bir şey de yok. Verilmiş sözler, işler falan...”

Aslı’nın gözü duvardaki büyük saate takıldı. Mert onu bekliyor olmalıydı.
“Ne yapsam?” diye mırıldandı.

“Efendim?”

“Hı?”

“Bir şey mi dediniz az önce?”

“Hayır.”

“Yanlış duydum sanırım.”

Aslı, Savaş’a baktı ancak bir şey söylemedi. Selma, yanında oturan bir kadının sorusunu yanıtlarken Aslı’ya bakıp gülümsedi.

Aslı gözüyle duvardaki saati gösterip Savaş’a çaktırmadan eliyle dışarıyı işaret etti. Selma anlamamış gibi ona bakınca eliyle alnına vurdu. Hemen yanında oturan Savaş göz ucuyla ona bakıyordu.

“Masadan kalksam bu ayıp olur mu?” diye sordu.

“Neden kalkmak istiyorsunuz?” Aslı’nın sorusunun cevabı bu değildi.

“Kalkmam gerekiyor.” Aslı bunu biraz asabi bir tavırla söylemişti.

“Aslı, birazdan yemek biter. Seninle kızlar gecesi yapalım mı? Film izleriz.”

Selma, sonunda Aslı’nın ne demek istediğini anlamış, onu oradan uzaklaştırmanın yolu olarak da film gecesi olayını çıkarmıştı. Ya da Aslı böyle düşünmüş olmasını istiyordu.

“Olur tabi. Neden olmasın?” dedi çabucak.

“Az önce masadan kalkmak istiyordunuz. Bakın masadan kalkmaya başladı misafirler.”

Aslı, Savaş’a göz devirdi. Yerinden kalkarken diziyle bacağına çarptığında dönüp tepkisine bile bakmadı. Selma’nın koluna girip yemek salonundan çıktı.

“Selma, sana anlatmaya çalıştığım şeyi anladın değil mi?”

“Anladım. Bu yüzden öyle söyledim. Yani seni odanda bulamazlarsa şüphe edebilirler. Ya da merak edebilirler. Ama benim yanımda olduğunu düşünürlerse sorun olmaz. Seni sorduklarında da tuvalette falan derim.”

İki kız Selma’nın odasına girdiler. Aslı kapıyı aralık bırakarak arasından bakmaya başladı.

“Çalışanlar saat kaça kadar etrafta dolaşıyor?”

“Bilmiyorum ki. Ama salondan ve mutfaktan uzak gidersen onlarla karşılaşmazsın diye düşünüyorum. Misafirler salona geçmiştir. Hava serin olduğu için kimse dışarı çıkmaz.”

“O zaman çalışanları atlatabilirim. Şimdi burada on dakika bekleyeceğim. Olur da Savaş gelirse veya başka biri bizi kontrole gelirse koridorda karşılaşmayayım.”

“Aslı sen nasıl bu kadar zeki olabiliyorsun? Planlar yapman, fikirler bulman falan... Ben yıllarca düşünsem aklıma böyle fikirler gelmez. Ayrıca bu karanlıkta aşağıya inecek olman... Ne kadar cesursun!”

Aslı ona bakıp gülümsedi. Haber peşine kendini o kadar tehlikeye atmıştı ki. Şimdi kimseye gözükmeden evden çıkmak ve sokak lambalarıyla yer yer aydınlatılmış merdivenlerden inmek, Mert’i bulmak ona oldukça basit bir iş gibi gözüküyordu.

Bir keresinde yine Selim'i dinlememiş ve zararlı maddeler kullanan bir genci takip etmişti. Gencin geçtiği sokakları, durduğu noktaları kayıt altına alarak fark etmeyeceği mesafede onu çok uzun bir süre boyunca göz hapsine almıştı. Birkaç günlük takipte henüz aracılarla ilgili herhangi bir hareketlilik yakalayamamıştı. Amacı öncelikle zararlı maddelerin bireyler üzerindeki etkisini gencin davranışlarıyla ortaya koymak ve kendisine bu zehri akıtan kişileri kayıt altına alarak polise bildirmekti. Böylece hem kendisini terfi ettirecek haberi elde edecek hem de insanların hayatlarını kâbusa çeviren kişilere darbe vurabilecekti.

Bir gün yine takipteyken telefonu çalmıştı. Arayan kişi Pelin'di.

“Aslı, neredesin?”

“İşim var Pelin. Bir şey mi oldu?”

“Ne işi Aslı? Yine o adamın peşinde misin? Bak bu şaka değil. Tehlikeli insanlar bunlar. Sen şimdi bırak takibi, buraya gel. Ben bir haber buldum onun peşine gidelim. Hadi...”

“Şimdi gelemem. Ama uğrarım. Kapatmam lazım.”

“Aslı...”

Aslı telefonu kapatmıştı. Bu sırada takip ettiği genç daha önceki günlerde girmediği bir sokağa sapmıştı. Aslı da peşinden sokağın içine girdi. Ceketinin cebindeki gizli kamerayı eliyle düzeltti. Genç adam kaybolmuştu. Aslı yavaş adımlarla sokakta ilerlemeye başladı.
“Nereye gitti?” diye konuştu. Sokağın ortasına kadar gelmiş ancak kimseyi görememişti. Bu izbe sokak onu germiş ama merakı onu sokağın daha derinlerine kadar sürüklemişti.

Etraftaki seslere kulak kabarttı. Derken omzunda tutan biri onu geriye doğru çevirip bir arabanın camına yasladı. Aslı, karnına değen soğukluğun bıçak olduğunu anlamıştı. Karşısında takip ettiği kişi vardı ve gözleri bağımlılığın getirdiği yoksunlukla dehşet içinde bakıyordu. Kolunu Aslı’nın boğazına bastırırken bıçak hala karnının üzerindeydi.

“Dur... Sakin...” Aslı güç bela konuşuyordu.

“Sen kimsin? Polis misin?”

“Değilim... Sen kimsin?” Eliyle boğazına bastırılan kolu uzaklaştırmaya çalıştı.

“Kim olduğumu biliyorsun. Bilmiyormuş gibi yapma.”

“Bilmiyorum. Lütfen... Nefes...” Aslı’nın yüzü kızarmaya başlamış, nefesi boğuklaşmıştı. Bu sırada boynundaki kol biraz gevşedi ama kalkmadı.

“Yalan söyleme.”

“Söylemiyorum. Ben... Ben 22 numaraya geldim. Teyzeme... Birden üzerime saldırdın.”

Adam inanmayan gözlerle Aslı’ya bakarken bıçağı biraz uzaklaştırdı. Aslı fırsatı kaçırmadı. Son hızla adama tekmeyi savurdu. Adam acıyla bir iki adım geriye sendeledi. Aslı öksürük krizine girmişti. Adam acısından daha da öfkelenerek bıçağı saplamak üzere davrandı. Bu sırada arkadan ona yetişen bir el, bıçağı tutan kolunu geriye doğru kıvırdı.

“Selim?” Aslı öksürüğünü kontrol altına almaya çalıştı.

“Süper kahraman da diyebilirsin.” Selim, adamın elindeki bıçağı aldı. “Sen kendini ne sanıyorsun da bir kadına saldırıyorsun?” Kafa atmasıyla adamın acı içinde yere yığılması bir oldu.

“ASLI?!” Pelin koştura koştura yanına gelirken polisler de sokağın başında belirmişti.

“Siz nereden biliyordunuz burada olduğumu?”

“Ne yani seni öylece tehlikeye atabileceğimizi mi düşündün?”

“Beni mi takip ediyordunuz?” Aslı öfkeyle Selim'e bakıyordu. Pelin ikisinin arasında durdu.

“Evet. Benim fikrimdi Selim’e kızma. Ona takip etmesini ben söyledim. Sen gelmeyince de ben gelmek istedim buraya kadar.”

“Bunca zaman arkamda mıydın yani?”

“Herkes bu kadar yakışıklı süper kahramana denk gelmez. Kıymetimi bil.”

“Ben hallediyordum.”

“Tabi eminim hallediyordun. Bıçağı saplayacak...”

“Sus lütfen öyle söyleme Selim. Aslı’ya zarar gelmesinden her an endişe duyuyorum zaten.”

“Yine de ben hallederdim.” Aslı inadında ısrarcıydı. Yanlarına gelen polisler ifadelerini alırken Aslı'da bulunan tüm kayıtlar gitmişti.

“Ama bunlar benim için önemli. Vermesem olmaz mı?”

“Hanımefendi, bu kayıtlar bize lazım. Dosyaya eklenmesi gerekiyor.” Aslı’nın cebinden çıkarıp avucunun içinde sıktığı kamerayı gören polis memuru kaşlarını çatmıştı.

“En azından kopyasını alsam.”

“Şu an mümkün değil.” Elini uzatmış ve Aslı’nın kamerayı vermesini sabırsızlıkla beklemişti. Sonunda Pelin, Aslı’nın avucunu açarak kamerayı alıp polis memuruna uzatmıştı.

“Merak etme Aslı. Haberini bulacağız.”
Pelin kolunu Aslı’nın boynuna attı ve onu kendine çekip sarıldı.

“Bu kahramanlığıma bir yemek ısmarlarsın herhalde?”

“Sen öyle san. İşimi mahvettin.” Aslı sahte bir kızgınlıkla ona bakıyordu. “Bana bir haber borcun var.”

“Kabul. Yeter ki bir daha kendini tehlikeye atma.”

“Ve bize kızma lütfen.” Diye araya girdi Pelin.

Aslı kafasını salladı ve gülümsemeye çalıştı. Biraz üzülmüştü ama kızmamıştı. Ne Selim'e ne de Pelin’e kızamazdı zaten. İkisi de onun için çok şey yapmış, desteklerini eksik etmemişlerdi.

Aslı hatıralardan uzaklaşıp şimdiki ana döndüğünde koridorları dikkatli ancak hızlı bir şekilde geçerek terasa çıktı. Üzerine siyah bir kapüşon geçirmişti. Merdivenleri üçer beşer inerken takılıp düşmemek için bastığı yerlere dikkat etmeye çalışıyordu. Aşağıya inmesi on beş yirmi dakikasını almıştı. Önce meydana, ardından Mert ile en son görüştükleri yere doğu yürüdü.

Etrafına bakınarak bir süre dolaştı. Gemi hala rıhtımdaydı. Bu da demek oluyordu ki Mert hala adadaydı.
“Nerede kalıyoruz demişti ya?” Gözlerini kısıp meydanın karşısındaki tabelaları okumaya çalıştı. İyice odaklanmış, birkaç adım atarak ilerlemişti.

“Bööö!” Mert birden önüne çıkınca Aslı korkudan yerinden sıçramıştı.

“Ne yapıyorsun? Ödümü kopardın!”

“Etrafa sürüsünden ayrılan kuzunun çaresiz bakışlarını atıyordun. Bende kurt karşına çıksa ne tepki verirdin ölçmek istedim.”

“Bir kere etraf yeterince aydınlık değil. Yani benim yüzümü hele ki bakışlarımı fark etmen imkânsız. Ve ayrıca ben hiçbir zaman sürüsünden ayrılan kuzu olmam, kendime yeni bir sürü yaparım."

“İddialısın. Sevdim ben bunu.”

“Her neyse. Şu lambanın oraya gidelim. Yüz yüze bakalım.”

Birlikte bir lambanın altına kadar geldiler.

“Neden bu kadar geciktin? Yoksa arkadaşın benimle tanışmak istemedi ve sende bunu bana nasıl söyleyeceğini mi düşündün bunca saat?”

“Hayır. İşler senin düşündüğün kadar kolay ilerlemiyor maalesef. Ancak şimdi gelebildim. Ve elbette arkadaşım seninle tanışmak istiyor.”

Mert bir an sustu kaldı. Gözlerini Aslı’nın gözlerine dikerek inanmaz bir halde konuştu: “Sen ciddi misin Aslıcık?”

“Yok. Şaka yapmak için gecenin bu saatinde onca merdiveni indim. Üstelik seni ararken sen tarafından korkutuldum. Bunlar hep şaka amaçlı.”

“Tamam kızma. Ne diyeceğimi bilemedim şimdi. Ne zaman tanışacağız?”

“Ne o çok mu heyecanlandın? Yüzünü saklama, karanlığa kaçsan da kızardığını anlarım.” Aslı, kafasını başka tarafa çeviren Mert'i omuzlarından tutup salladı. “Bizim küçük kaptan utangaç mıymış biraz?”

“Yapma Aslı ya.” Mert gülüyordu. “Sen söyle hele ne zaman tanışacağız? Biliyorsun ki burada kalıcı değiliz.”
Aslı ciddileşti. “En fazla ne kadar burada kalabilirsin?”

“Sadece bir gün. Plan ne?”

“Seni oraya çıkarmak...” Aslı parmağıyla malikaneyi gösterdi. Mert kafasını kaldırıp baktı.

“Birileri görürse?”

“Ben hallederim. Seni malikaneye sokarız. Sonra da Selma ile bir araya getiririz.”

“Malikanenin dışında olsak daha sağlıklı olmaz mı?”

“Olmaz. Çünkü yarın misafirler dönecek. Dışarıda karşılaşabiliriz. Bir saniye o zaman sende yarın dönüyorsun.”

“Muhteşemsin.”

“Alay etme benimle. Saat kaçta hareket edeceksiniz? Misafirler aşağıya indikten ne kadar sonra gemiye binecek ve yola çıkacak?”

“Akşam yola çıkılacak. Yüklerin gemiye taşınması, yolcu kayıtlarının alınması işlemleri biraz sürer.”

“Harika! O halde Selma hariç herkes misafirlerle ilgilenecek. Ev müsait olacak.” Aslı ellerini ovuşturdu. Planı istediği gibi gidebilecekti. Ortada pek bir engel kalmamış gibi gözüküyordu.

“Aslıcık yine de evde hizmetçiler olmayacak mı?”

“Sen onları dert etme.”

“Tamam o zaman. Saat kaçta ve nerede buluşacağız?”

“Merdivenlerin hizasında ağaçların arasından geçerek yukarı çıkabilir misin?”

“Direkt yukarı çıkıyor mu merdivenler?”

“Evet ama karıştırırım diyorsan seni gelip alırım. Hem öyle daha güvenilir olur. Saat de 6.30 olsun. Herkes uyanmadan seni eve alırız. Uygun mu senin için de.”

“Herkes uyanmadan mevzusu beni biraz tedirgin etti. Yani mutlaka uyanık olanlar olacaktır ve içi dolu bir eve girmek riskli. Ama sana güveniyorum Aslıcık. Saat 6.30’da merdivenlerin başında olurum o zaman.”

“Anlaştık. Şimdi gitmem gerekiyor.”

“Merdivenlerin oraya kadar seninle geleyim. Hem nerede bekleyeceğimi gösterirsin.”

İkisi meydanı geçip merdivenlere geldiler. Evlerin arasından patikaları kullanarak ilerlediler. O an Aslı’nın beyninde yeni bir fikrin kıvılcımı yandı ve Mert'in koluna yapıştı.

“Neden şimdi gelmeyesin ki?”

“NE?!” Mert'in haykırışı dağda yankılanmıştı. Elini ağzına götürürken kaşları yukarı doğru kıvrılmıştı.

“Sessiz ol!” Aslı etrafa göz atarken kolundan tuttuğu Mert’i birkaç basamak yukarı çıkardı. “Ha sabah ha şimdi ne fark eder?”

“Aslıcık ne yani orada mı kalacağım?”

“Evet. Ne olmuş yani? Hadi biraz hızlan da uyumadan Selma’ya yetişelim.”

“Sen gerçekten de delisin. Ama madem sana uydum yapacak bir şey yok.”

“Aferin. Hadi tempo!”

 

Loading...
0%