@albayrakirem
|
Aslı ve Mert, terasa ulaştıklarında etrafta birilerinin olma ihtimaline karşı temkinli adımlarla kapıya kadar geldiler. “Mert, ben giriş ve merdivenlerde birileri var mı diye kontrol edeceğim. Sen beni şunun arkasında gizlenerek bekle,” diyerek parmağıyla büyük bir vazonun arkasını işaret etti. Aslı sakince önce girişi ardından merdivenleri gözleriyle taradı. Görünürde kimseler yoktu. Mert’in yanına koşar adım ulaştığında onu vazonun arkasından kafasını çıkarmış etrafa bakarken yakaladı. “Harika saklanıyorsun,” diye fısıldadı. “Hadi gel benimle. Hızlı olmamız gerekiyor.” Mert’in kolundan tutup hızlıca merdivenlere doğru ilerledi. Üst kata çıkıp odasının önüne kadar geldiğinde biraz ilerideki bir kapı yavaşça açıldı. Aslı hızlı bir hareketle kolundan tuttuğu Mert’i odaya doğru itekledi ve ardından da kendisi içeri girdi. Nefes nefese kalmışlardı. “Karnıma ağrı girdi stresten. Az daha yakalanıyorduk.” “Ama yakalanmadık Mert. Şimdi geç otur. Ben gidip Selma’ya haber vereceğim.” Aslı kapıdan çıkarken Mert omzuna dokundu. “Aslıcık, hemen gelecek mi? Üstüme başıma bir çekidüzen verseydim. Şimdi kıza ayıp olmasın.” “Bak sen! Nedir bu bakım merakı? Üstelik daha Selma’yı görmeden heyecan yapman falan. Hayırdır? Ben arkadaşlık kurmak için sizi tanıştırmak istedim ama...” “Hey kes şunu Aslı. Dalga geçme. Ben kötü bir niyetle demedim.” Mert ciddileşmişti. “Koskoca malikanede yaşayan, güçlü bir ailenin kızı karşısına kötü bir görünüşle çıkmak istemedim sadece.” Aslı, onu baştan aşağıya süzdü. Güneşten yanmış tenine yakışan bembeyaz renkte bir gömlek giyiyordu. Paçaları lastikli bir pantolonu ve her zaman giydiğini gördüğü üzerinde arma olan çizmesiyle kombini tamamlanıyordu. Hafiften çıkmaya başlamış sakalları belli belirsizdi. Aslı onu incelerken elleriyle saçlarını düzeltmeye çalışıyordu. “Bence son derece iyi görünüyorsun Mert.” Mert pantolonunun cebinden çıkardığı küçük bir kutuyu açıp içindeki jöleyi parmaklarıyla alırken Aslı inanmaz gözlerle ona baktı. “Saçlarını inek yalamış gibi yapmayacaksın değil mi?” Mert’in saçına giden eli havada kaldı. “Kötü mü olur?” “Saçların canlı ve parlak gözüküyor. Bırak öyle kalsın. Banyo şurada git elini yıka.” Mert denileni yaptı ve odaya geri döndü. “Ben şimdi gidiyorum. Birazdan gelirim.” Aslı odadan çıkıp Selma’nın odasının olduğu koridora doğru hızlıca ilerledi. Odanın kapısını açacağı sırada arkasından gelen ayak sesleriyle durdu. “Film geceniz bitti mi?” diye sordu Savaş. Aslı sadece kafasını çevirdi. “Hayır. Devam ediyoruz. Ben sadece birkaç dakikalığına odadan ayrıldım. Selma beni bekliyor.” Kapının kulpuna uzandı. “Şey... Hangi filmi izliyordunuz? Merak ettim.” Aslı içinden bir küfür savurdu. Tuzak bir soru olabilirdi. Cevap vermeden önce Selma’nın ne tarz filmler izleyebileceğini düşünmeye çalıştı. “Yoksa Selma “Komşum Totoro" mu izlettiriyor size?” Aslı istemsiz bir kahkaha attı. Savaş, cevap vermesini bekleyerek kendisini zor durumda bırakmamıştı. Kahkaha atması karşısında Savaş şaşırmıştı. “Doğru tahmin! Şimdi izninizle...” Selma, yatağın içinde elini çenesine dayamış oturuyordu. Kafasını çevirip baktığında uykulu gözleri aydınlandı. “Aslı... Demek geldin.” “Bu filmi bende çok severim. Bu kaçıncı izleyişin?” Selma biraz düşünür gibi oldu. “Saymadım ki... Hem sen söyle bakalım bulabildin mi onu.” “Buldum. Hatta buraya getirdim.” “NE!?” “Selma sessiz ol.” “Kimse görmedi mi? Nasıl getirebildin? Burada mı kalacak? Saat çok geç oldu ne yapacağız? Sabah onu nasıl çıkaracağız?” “Dur bir sakin ol. Nefeslen. Amma soru sordun.” “Ne tepki vereceğimi şaşırdım. Şimdi ne yapacağız?” “Öncelikle büyük tepkiler verme. Herkes odalarına çekilmiş, bu yüzden ses yapmamalıyız. Sen benimle geleceksin. Mert odada bekliyor.” “Ya biri bizi görürse?” “Bir şeyler uydururuz. Hem kim bu saatte bizi sorgulayacak. Hadi kalk da gidelim.” Aslı kapıdan çıkmak üzere döndü. “Aslı... Nasıl gözüküyorum?” “Mert de aynı soruyu sordu. Nedir bu sizin süslenme merakınız?” Selma’nın üzerinde her zaman giydiği takım vardı ve saat epey bir geç olmasına rağmen çıkarmamıştı. “Başka tip kıyafetin varsa onun da rahat hissetmesi için giyebilirsin.” Selma dolabının önüne kadar geldi. Askılar dolusu aynı tarzda takımlar dolabın büyük bir alanını kaplıyordu. Selma askıdaki eşyaları beceriksizce kenara çekmeye, kıyafetlerin ardında, dolabın en ücra noktasında yer alan kıyafete ulaşmaya çalışıyordu. Aslı yanına gelip kenara çekilmesi için omzuna dokundu. Selma dolabın içinden kafasını çıkarıp geriye çekildi. “Şu eşyaların arkasında bir elbisem vardı.” “Tamam ben bakarım.” Aslı, Selma’nın kurcaladığı noktadan hızlıca kıyafetleri aralamaya koyuldu. Çok sürmedi, bir poşete uzanıp çıkardı. “Bu mu?” diye sordu poşeti havaya kaldırırken. Selma uzanıp poşeti aldı. “Evet.” Poşeti ters çevirerek etrafına sarılan bantları açmaya başladı. Aslı ilk bakışta onun belki de daha önce hiç giymediği elbisenin paketini açarken ki duygusallığını izlemiş olsa da daha fazla oyalanamayacaklarını bildiğinden Selma’nın elinden poşeti çekip aldı. “Acele etmeliyiz.” Poşeti yırtarak açtı ve elbiseyi ortaya çıkardı. Kendisine dehşet içerisinde bakan Selma’ya aldırış etmedi. “Hadi...” dedi ve elbiseyi ona doğru uzattı. Selma elbiseyi aldı ve bir şey demeden banyoya gitmek için yerinden kıpırdadı. Elbiseyi giymesi biraz sürmüştü. En sonunda Aslı banyo kapısına vurmak için hareketlendiğinde kapı açıldı. Selma çekingen bakışlarla odaya girdi. Saçını kulağının arkasına iterken gülümsedi. Beyaz renkte bir elbiseydi. Omzu boyunca yayılan bebe yakasında ve dizinin hemen altında biten etekliğinde işlemeler vardı. Belindeki ince siyah kemerin tokasında küçük bir papatya kabartması yer alıyordu. Aslı, Selma’nın yakasına dokunup işlemesinde parmaklarını gezdirdi. “Güzelmiş. Çok yakıştı.” “Sahi mi?” “Sahi tabi. Annen bu elbiseyi almana nasıl izin vermişti? Ve madem alabildin neden giymedin?” “Misafirlerden biri hediye olarak getirmişti. Geri çeviremezdim bu yüzden annem bir şey demedi ama giymeme de müsaade etmedi orası ayrı bir konu.” “Her neyse. Şimdi giymiş oldun ve çokta güzel oldun. Hadi daha fazla vakit kaybetmeyelim.” Selma kafasını salladı. Kapıyı açtılar ve kafalarını birbirinin ardına dışarı çıkararak etrafı kolaçan ettiler. Kimsenin olmadığına kanaat getirdiklerinde hızlı ancak sessiz adımlarla Mert’in kendilerini beklediği odanın önüne kadar geldiler. “Çok heyecanlandım Aslı...” Selma bunu fısıldayarak söylemişti. Aslı göz ucuyla ona bakıp gülümsedi ve kapıyı açtı. Aslı yavaşça yanına kadar geldi ve bir dizinin üstüne çöktü. Omzuna dokunmak için elini ona yaklaştırdı. Selma da yanına gelmiş ve eğilip Mert’in yüzüne bakmaya başlamıştı. “Mert...” Aslı hafifçe omzundan sarstı. Mert belli belirsiz mırıldanarak kafasını Aslı’dan yana çevirdi. “Mert, hadi uyansana...” Bu sefer biraz daha şiddetli bir şekilde onu sarstı. Mert uyandı, afallamış bir halde etrafına bakındı. “He benim. Bak sana kimi getirdim? Uyumanın sırası değil şu an.” Parmağıyla hemen karşılarında duran Selma’yı gösterdi. Mert gözlerini kırpıştırdı ve karşısındaki kıza baktı. Selma gerginlikle gözlüklerini düzeltti ve gülümsemeye çalıştı. İkisi de bir an ne yapacaklarını, nereye bakacaklarını bilemez halde gözlerini etrafta gezdirmeye başlamıştı. Aslı yerden doğrulurken Mert’in omzuna hafifçe vurdu. “Kalk hadi yerden. Yatağa oturabilirdin bu arada.” “Hı? Şey... Bilemedim işte.” Mert de yerden kalktı. Aslı köşede duran sandalyeyi çekip yatağın yanına kadar getirdi. “Selma geç otur, Mert sende yatağa otur. Tanışın hadi. Yani ikinizi biraraya getirirken bu kadar eziyet çekmedim. Ne bu suspus oldunuz." İkisi Aslı’nın dediği gibi otururken hala tek kelam etmemişlerdi. İlk konuşan Mert oldu. “Merhaba, benim adım Mert. Küçük Kaptan da derler. Ailem gemicilikle uğraşıyor.” “Merhaba. Benim adım Selma. Herhangi bir lakabım yok ne yazık ki. Ve ailem bu adayı yönetiyor.” Aslı gözlerini devirdi. “İş görüşmesi mi bu? Çok sıkıcı...” “Tanışıyoruz işte Aslıcık, neyini beğenmiyorsun?” “Benimle konuştuğun gibi neden onunla da konuşmuyorsun? Mesela kötü esprilerinden yapabilirsin?” “Hey, orada dur bakalım. Ben gayet de iyi espri yaparım.” Selma, ikisinin atışmalarına güldü. Mert, Selma’nın gülüşüne bir an takılı kaldı. “Aslı sen nasıl herkesin kalbini çalabiliyor, samimi olabiliyorsun aklım almıyor. Herkese söyleyecek bir şeyin var.” Selma bunları söylerken hala gülüyordu ve Mert ona bakarken dalıp gitmişti. Yüzünde aptalca bir sırıtış yayılırken göz göze geldiler. İkisi de utanıp gözlerini kaçırdı. “Gizli bir yetenek diyelim. Neyse siz konuşmaya devam edin ben biraz su alacağım. Size de getireyim mi?” “Yok sağ ol. Ben istemiyorum Aslı.” “Bende istemiyorum Aslıcık.” “Tamam, ben gidiyorum şimdi.” Aslı odadan çıkarken ikisi hala birbirleriyle bakışıyordu. “Arkadaşlık bağı kurayım derken çöpçatan oldum iyi mi?” diye mırıldandı. Koridoru geçip merdivenlerden indi. Mutfağın önünden geçip bahçeye açılan kapıya kadar geldi. Susamamıştı. Sadece Mert ve Selma’nın konuşmaları için onları rahat bırakmıştı. Aslında bir bakıma uzun susuşlar ve kaçırılan gözler döngüsünden kurtulmak için odadan çıkmıştı. Çardağa geçip oturdu ve dolunaya bakmaya başladı. Etraf sessizdi. Bazen hafif bir rüzgâr esiyor, dallarda hışırdıyordu. Gözlerini kapattı ve duyabileceği her sese ulaşmaya çalıştı. Bir baykuş ötüşü, uzaklardan bir geminin düdüğünün sesi... Arkasından gelen bir adım sesi... Aslı gözlerini açıp hızlıca arkasına doğru baktı. Gelen Savaş'tı. Elinde bir örtü tutuyordu. Aslı ellerini kapüşonun ceplerine sokmuştu ama yine de buz gibi olduğunu hissediyordu. “Savaş Bey? Uyumadınız mı?” Savaş, yanına kadar gelip örtüyü omuzlarına doğru bırakırken konuştu: “Uyku tutmadı.” “Peki uyku tutmayınca elinize bir örtü aldınız ve dışarıda bir yerlerde oturmuş, üşüyen birileri olabilir diye gezinmeye mi çıktınız?” Savaş hafifçe güldü. Aslı onun bu kadar içten güldüğüne daha önce şahit olup olmadığını düşündü. “Hayır. Aslında pencereden dolunayı izliyordum. Sonra sizi fark ettim. Yanınıza gelmek istedim. Eşlik edebilir miyim?” Aslı yana doğru kaydı ve Savaş yanına oturdu. “Neden uyku tutmadı sizi? Kafanızı kurcalayan bir şey mi var?” “Bugün bana söylediklerinizi düşünüyordum.” Aslı’nın canı sıkıldı. Şu an onunla Selma için kavga edecek hali hiç kalmamıştı. Omzundaki örtüye daha da sarınırken kapüşonun şapkasını kafasına geçirdi. Kaküllerini parmağıyla düzeltti. “Aslında siz söyleyince görmezden geldiğim şeylerin farkına varmaya başladım.” Savaş konuşmaya istekliydi bu sefer. Aslı onun konuşmaya devam etmesini bekledi. “Söylediklerinizin çoğunda haklıydınız. Yani Selma’yı geri planda tutmamalı, onunla konuşmalı, gerçek bir ağabey gibi onu korumalıydım. Evet korumalıydım onu... Annemden... Bu evden... Hatta bu adadan...” Aslı kafasını çevirip Savaş’a baktı. Savaş dizlerinin üzerinde sıktığı yumuklarına bakıyordu. İçinde bir savaş başladığı muhakkaktı. Galibin kim olacağı ise meçhuldü. “Hala şansınız var. Yani bence hiçbir şey için geç değildir Savaş Bey. Kardeşinizle şimdi yakın olabilir, onu destekleyebilirsiniz.” Savaş gözünü yumruklarından kaldırıp Aslı’ya dikti. Aslı’nın gözlerinin tam içine bakıyor, az ilerideki lambadan yansıyan ışıkla birlikte kızın gözlerinin derinliğinde aradığı soruların cevaplarını bulmaya çalışıyordu. Aslı gözlerini kaçırıp dolunaya bakmaya başladı. “Siz neden uyumadınız?” diye sordu Savaş. “Komşum Totoro, sizi hayli etkiledi mi yoksa?” “Totoro... Keşke benim de bir Totoro'm olsa... Kedi otobüse binsem ve hiç bilmediğim yerlere doğru yola çıksam... Etrafta toz tavşanlar gezinse...” “Cidden bu kadar sevdiniz mi bu filmi?” “Elbette.” “Kedi otobüsüyle olmasa da sizde bilmediğiniz bu adaya geldiniz.” “Ne yani Totoro gibi gizemli ruhlarla da karşılaşabilir miyim o zaman? Bu çok ilginç bir deneyim olurdu doğrusu. Eğer animelerde yaşayabilmemiz mümkün olsaydı...” Güldü. “Ne yazık ki gerçek dünyada böyle şeyler olamıyor.” Aslı’nın aklına bir şey gelmiş gibi duruşunu dikleştirdi. “Olmaz mı dersiniz? Bence bunun için o kadar kesin yargılara varmamalıyız. Kim bilir belki de hiç bilmediğimiz bir yerlerde yaşıyorlardır ve biz onları fark etmiyoruzdur. Hatta belki de bu adadadırlar...” Sustu ve Savaş’ın tepkisini ölçmek için kafasını eğdi. İçinden “Hadi bana haberim için bir ipucu ver,” diye geçiriyordu. “Hayalperest düşünceleriniz var.” “Neden? Mesela sarı şerit çektiğiniz bölgenin ötesinde neler var biliyor musunuz ki?” “Aslı Hanım, o gün de size bunun açıklamasını yaptım. Kaybolmaya müsait bir alan orası. Bu yüzden kapalı.” “Sadece teori üretiyorum. Neden böyle hiddetlendiniz ki?” dedi masumca. Savaş ona istediğini vermişti. Adada mutlaka farklı olaylar dönüyordu ve bir şekilde ormanın diğer tarafıyla bağlantılıydı. “Sakinim. Size öyle gelmiş. Ben sadece... Söylemek istedim.” Gülümsemeye çalıştı ama pek başarılı olamadı. Aslı, hafifçe esnerken eliyle ağzını kapattı. “Benim uykum geldi. Darısı sizin uykunuzun başına. Müsaadenizle ben odama geçeceğim.” “Müsaade sizin.” Savaş, Aslı ile birlikte ayaklandı. “Bende Selma’ya bakacağım. Uyudu mu diye?” “NE? Yani şey... Selma çoktan uyudu. Film biter bitmez uyudu o.” Panikleme sırası Aslı’ya geçmişti. Savaş’ın kardeşinin odasına gitmesi demek ortalığın karışması demekti. Bir şekilde onu bu fikrinden vazgeçirmeliydi. “Her akşam kontrol mü ediyorsunuz ki? Bu da mı kurala bağlı?” Rahat olmaya çalışıyordu ama çoktan kulağının arkasını kaşımaya başlamıştı. “Elbette hayır.” Dedi Savaş. “Uyanık olsaydı onunla konuşmak istediğim şeyler vardı...” “Sabah! Sabaha ne kaldı ki şunun şurasında. Hem bizim uykumuz kaçtı diye başkalarının da uykusunu kaçırmamalıyız. Sabah konuşursunuz en iyisi.” “Haklısınız. İyi uykular.” “Size de...” Aslı ondan uzaklaşıp merdivenlere kadar geldi. Daha sonra dayanamayıp geri döndü ve Savaş’ın ne tarafa gittiğini öğrenmek için peşine düştü. Savaş, koridorda ilerledi ve Selma’nın kapısının önünde duraksadı. Savaş’ın eli kapının kulpuna uzanırken Aslı yakınındaki bir vazoyu kafasına fırlatmayı bile düşünmüştü. Ama neyse ki Savaş elini geri çekti ve koridor boyunca devam edip gözden kayboldu. Aslı derin bir oh çekti. Geriye dönüp odasının yolunu tuttu. Usulca odanın kapısını açtı. Çıt çıkarmadan kapıyı arkasından kapatıp odanın içine döndü. İki genci uyuklarken bulunca hayli şaşırdı. Selma, sandalyede bacaklarını karnına çekmiş, kollarını da bacaklarına dolamış vaziyette kafası sandalyenin arkalığına dayanmış uyuyordu. Mert ise onun hemen çaprazında yatağın ayakucundaydı. Koltuğunun altındaki yastığa dayanmış otururken uyukluyordu. Aslı onlara bakarken sabah ikisinin de boyun ağrısı çekeceğine emindi. Önce Selma’yı uyandırdı. Genç adamın önüne düşmüş kafasını tutarak düzeltti. “Peki sen Aslı? Nerede uyuyacaksın?” “Yere örtü serer, idare ederim ben. Hadi bakalım uykun kaçmadan yatağa. Hem sabaha konuşacaklarımız var. Şu uyku getiren sohbeti dinlemek isterim...” “Aslı...” “Hadi hadi. Sabah görüşürüz.” Selma odadan çıktı. Aslı dolaptan bir yorgan ve yastık alarak halının üstüne serdi. İdare edebileceği sertlikteydi. Yorulmuştu ve bunu dert edecek halde değildi. Gözlerini kapattı ve odasında bir çocuğun olduğunu ve o çocuğun kendisi tarafından eve sokulduğunu, evin kızıyla tanıştırmak için getirdiğini, hatta sabah olur da biri odasına girerse çıkabilecek curcunayı düşünmeden uyumaya koyuldu.
|
0% |