Yeni Üyelik
27.
Bölüm

Yeni Ev

@albayrakirem

Savaş, çalışma masasının başında oturuyordu. Elleriyle yüzünü ovuşturdu. Bütün gece tek bir an bile gözünü kırpamamıştı. Başı zonkluyor, midesinden acı bir tat boğazına doğru tırmanıyordu. Masadaki sürahiye uzandı ve bir bardağa su döktü. Koridordan gelen ayak seslerine kulak kabarttı. Bardağı dudaklarına götürürken kolundaki saate baktı. Malikane uyanmaya başlamıştı. Bardağı masaya koyarken sandalyesini geriye doğru itip ayağa kalktı. Herkes uyanmadan önce üstüne başına çekidüzen vermesi gerektiğini biliyordu.

Kütüphaneden çıkıp odasına doğru ilerledi. Yanından geçen bir çalışana göz ucuyla baktı. Çalışan eli ayağına dolanmış bir halde kendisinden gelebilecek herhangi bir emir olup olmadığını öğrenmek için duraksamıştı. Savaş hiçbir şey söylemeden odasına girip kapıyı arkasından sertçe kapattı. Üstünü değiştirmeden önce odanın ortasında ne kadar süre öylece dikilip perdelerin arasından gözüken denize baktığını bilmiyordu. Nihayet hareket ettiğinde malikane iyiden iyiye canlanmıştı.

“Ağabey, Aslı'yı gördün mü?” diye sordu Selma. Yemek salonuna girmek üzereydi. Kafasını uzatıp salona baktı.

“Yok. Niye?”

“Odasında değil. Acaba yine erkenden aşağıya mı indi?” Selma dudaklarını büktü.

Savaş, koridora doğru bir bakış attı. “Evin içindedir belki. Her yere baktın mı?”

Selma kafa salladı. “Bu aralar çok sık aşağıya iniyor. Ama keşke bu kadar erken gitmiş olmasa.”

Savaş dün geceyi düşündü. Aslı’nın kesiklerle dolu parmaklarını, tuhaf davranışlarını... Hasta olduğunu düşünmüştü. Ama şimdi evden gitmesi karşısında şaşkınlığına engel olamamıştı. Anne ve babası geldiğinde yemek salonuna geçmek zorunda kaldılar.

Selma’nın yüzü asıktı. Tabağına bakıyor, çatalıyla bir zeytini hareket ettiriyordu. Halit de pek keyifsizdi. Bu sabah çok zor uyandığı apaçık ortadaydı. Her an kravatını fırlatıp atacak gibi gergince düzeltiyordu.
Masada rahatça kahvaltısını yapan tek kişi Esin idi. Aslı’nın olmayışı onu daha da keyiflendirmişti. Bir yerlerden çıkıp gelmesin diye nerede olduğunu bile sormamıştı. Masadaki sessizlik uzadı. keyfi biraz kaçmaya başlayınca, “Neden herkes bu kadar sessiz?” diyerek rahatsızlığını belli etmek zorunda kaldı.

“Ben gece iyi uyuyamadım canım. Bütün gece dönüp durdum. Ondan biraz keyifsizim.”

“Öyle mi? O kadar rahat uyudum ki, senin dönüp durduğunu fark etmemişim. Savaş sen?”

Savaş annesine doğru baktı. Derin bir nefes verdi. Masada Selma varken herkesin dikkatli olması gerekirdi. Annesinin her seferinde hiçbir şey olmamış gibi rahat ve huzurlu oluşu sinirlerini bozuyordu. En azından keyifli olmamalıydı ona göre.
Annesinin sorusunu cevaplandırmak için dudaklarını araladı ancak Selma ondan önce davrandı.

“Aslı yine dışarı çıkmış. Onu göremediğim için çok üzgünüm.”

Esin fincanını sinirli bir şekilde masaya koydu. “Onun yokluğu seni bu kadar üzmemeli. Çok yakında buradan temelli gidecek, oturup onun için yas tutacak değilsin. Hem kaldı ki o buraya tatil maksadıyla geldi. Senin için değil.”
Sözleri Selma’yı sersemletmişti. “O benim arkadaşım.”

“O senin arkadaşın falan değil Selma. O bir yabancı ve sıradan bir misafir. Sana yakınlık göstermesinin tek sebebi burada başka yaşıtının olmayışı. Şimdi lütfen onun için üzülmeyi bırak!”

“Neden böyle söylüyorsun? Arkadaşız biz. Birlikte vakit geçirdik. İyi anlaştık.” Selma’nın sesi titremişti.

Halit araya girme gereği duyarak karısına doğru döndü. “Esin, neden böyle söyleyip kızımızı üzüyorsun? Aslı iyi bir kız ve Selma ile de gerçekten arkadaşlık kurduğu apaçık ortada. Şimdi dışarda olması hiçbir şeyi değiştirmez.”

Savaş huzursuzca kıpırdandı. Konuşmaya dahil olmak istiyor ancak annesinin bunu bir tür saldırı olarak görmesinden endişe ediyordu. Nitekim kendisinin dahil olmasına gerek kalmadı. Çünkü Esin öyle bir sinirlenmişti ki eğer yapabilseydi gözleriyle ateş çıkarıp tüm evi kül ederdi.

“Aslı, Aslı, Aslı! Yeter! Bu kızı bu kadar abartmanıza anlam veremiyorum. Basit, ucuz bir kız. Daha önce böyle bir adaya böyle bir malikaneye gelmemiş, lüksün ne olduğunu bilmeyen bir görgüsüz! Sırf zengin olduğumuz ve bu lüksü ona sağladığımız için bize kibar davranıyor. Diğer misafirlerle birlikte gitmemiş olmasının sebebi sadece bunun tadını daha çok çıkarmak. Hayatında lüks mü var ki, burayı hemen bırakıp gitsin. Gelip kafalarınızı karıştırdı, kalplerinizi çaldı ama hepsini planladı. Amacı belki de hırsız-"

“ESİN!” Halit'in sesi salonu doldurup koridora yayıldı. O kadar ki çalışanlar kafalarını çevirip koridora doğru baktılar. Bazıları yemek salonunun yakınına kadar gelip ne olduğunu anlamaya çalıştı. “Sen çıldırdın mı? Aslı’ya böyle bir şeyi nasıl yakıştırabilirsin? Hem söylediğin onca şey de neyin nesi? Ona karşı neden bu kadar katısın?”

Selma ağlıyordu. Eliyle ağzını kapatıp hıçkırıklarına engel olmaya çalışırken iri taneler halinde gözyaşları yanaklarından süzüldü. Kirpiklerinin ıslaklığı ile gözlük camı nemlenmiş, görüşü bulanıklaşmıştı.

“Bana nasıl sesini yükseltebilirsin? Esin, kocasından aldığı bu tepki karşısında şaşkınlığını gizleyememişti. Her zaman nazik ve sessiz olan kocası şimdi bir yabancıyı korumak için karşısına dikilmişti. Halit dayanamayıp boynundaki kravatı gevşetti.

“Anlamıyorum Esin anlamıyorum. Kendi halinde bir kıza sarf ettiğin tüm o şeyler… Hem Selma’nın ona ne kadar kıymet verdiğini görmüyor musun? Aslı’yı kötüleyerek eline ne geçti?”

Esin, kocasının kravatına doğru bakıp kaşlarını çattı. “Bir seni bozmadığı kalmıştı. O da oldu şimdi. Siz olanları anlamıyor olabilirsiniz ama ben her şeyi anlıyorum. O kız hepinizle eğleniyor, siz bunu göremiyorsunuz. Önce Selma’nın kafasını karıştırdı. Kuralları çiğnemesini sağladı. Sonra Savaş ile yakın oldu. Onu işlerden alıkoydu. Şimdi de seni benimle karşı karşıya getirdi. O burasını oyuncak evi, sizi de oyuncak bebekleri yaptı. Nasıl davranmanızı istiyorsa o şekilde davranıyorsunuz. Benim yıllarca emekle verdiğim disiplin ve düzeni bir kendini bilmezin birkaç günde yerle yeksan etmesine izin veremem. Vermem!”

“Aslı’nın kimseye bir şey yaptırdığı yok anne.” Savaş daha fazla dayanamamıştı. Annesinin gözleri kendisi üzerine çevrildiğinde konuşmaya devam etmesi bir mucizeydi. “O sadece burada keyifli zaman geçirmek, bizleri tanımak ve buradan güzel anılarla ayrılmak isteyen biri. Onun gelişiyle gerçekleşen olaylar tesadüfi.” Selma ile göz göze geldi. Selma eliyle sanki yapabilirmiş gibi saçlarını gizlemeye çalıştı. Hıçkırıkları kesilmiş, sadece sessiz gözyaşlarına dönüşmüştü. Ağabeyine destek vermek üzere ağzını açtığında annesinin öfkeli bakışları nefesini kesti ve susmaya mecbur kaldı.

“Yok, yok. Ben sizin gözünüzü açamayacağım. O kız sizi büyülemiş, beyninizi doldurmuş. Ama ben yapacağımı biliyorum. O kız gelen ilk gemiyle birlikte bu malikaneden ve adadan gidecek!” Öfkeyle sandalyesinden kalktı. Masadakilere doğru bakarken üçünün de bakışlarının onda olmadığını fark etti. Hepsinin beti benzi atmış, aynı yere gözlerini dikmişlerdi. Esin, arkasındaki kapıya doğru kafasını çevirdiğinde Aslı ile göz göze geldi. Aslı duydukları karşısında şoke olmuş bir halde orada öylece dikiliyordu. Bir eli kapı pervazının üstündeydi. Ev sahiplerinin görmediği koridordaki çalışanlar bile ne tepki vereceklerini bilememişlerdi. Aslı gözlerini diğerleri üzerinde gezdirdi.

Selma ile konuşmak, kalan eşyalarını bir bahaneyle alıp aşağıya inmek için gelmişti. Malikaneye girdiğinde çalışanları koridorda dizilmiş halde görmüş, aralarından sessizce geçerek şu an durduğu noktaya ulaşmış, kendisine itham edilen tüm suçları duymuştu. “Demek Esin artık kartlarını açık oynuyor.” Diye geçirdi içinden. Bir şey söylemeden önce herkesin tepkisini iyice ölçmek için kendisine vakit tanıdı.

Halit kravatını hepten çıkarıp masanın üstüne koyarken gömleğinin birkaç düğmesini açtı. Aslı’ya bakamıyordu. Savaş ve Selma ise gözlerini ondan çekemiyor, annelerinin sözlerini duymamış olmasını diliyorlardı. Çalışanlar olmasaydı belki malikanede açık bir kapı bırakmak amacıyla duymamış gibi yapabilirdi. Ancak herkes duymuş, Aslı’nın itibarı sarsılmıştı. Aslı salondan içeriye bir adım attı.

“Yanlış bir zamanda geldim sanırım.” Bu, o an söylenebilecek en iyi başlangıç cümlesi gibi gelmişti ona. Bir adım daha attı. Doğrudan Esin'e bakıyordu. Esin, onun bakışlarına kayıtsızlıkla karşılık verirken az önce sarf ettiği cümlelerin her bir kelimesinden memnunmuşçasına gururla kafasını kaldırmıştı. Selma ayağa kalktı. “Aslı, yanlış anlaşılma...”

Aslı elini havaya kaldırarak onu susturdu. “Kendini yorma Selma. Hele de benim gibi bir yabancı için.” Son kelimelerin üstüne bastırarak konuşmuştu. “Esin Hanım, benim burada bulunmam hoşunuza gitmiyordu. Bunu çok önceden hissetmiştim. Ancak arkamdan bu denli öfke kusacağınızı, hiç olmadığım birisi gibi beni çirkin sıfatlarla anlatacağınızı hiç tahmin etmemiştim.”

Selma, masanın etrafından dolanıp yanına kadar geldi. Savaş da oturduğu sandalyeden kalkmış, ellerinden tamamıyla kayıp gidecek olan bu kadını durdurabileceğini düşünerek babasına doğru yaklaşmıştı. Halit, eşine bakmadan konuştu. “Neye sebep olduğunu gördün mü?” Ardından ayağa kalkıp Aslı’ya doğru döndü. Konuşmak için ağzını açtığında Aslı onu durdurdu.

“Hiç zahmet etmeyin Halit Bey. Ben buraya zaten gideceğimi haber vermek için geldim. Gitmemin Esin Hanım'ın sözleriyle bir alakası yok. Bu sabah zaten hazırlıklarıma başlamıştım.”

Savaş, sandalyenin arkalığına tutundu. Bedeni, duyduğu şey karşısında tüm fonksiyonlarını kaybetmiş gibiydi. Gözlerini Aslı’ya dikmişti. Onunla göz göze gelmeyi delicesine istiyor, ancak genç kadının gözlerinin onun gözlerinden çok uzaklarda olduğunu biliyordu.

Esin mutluluktan kafayı yiyecek gibiydi. Keyif kahkahası atarak dönüşü herkesin kanını dondurmuştu. Yaklaşıp Aslı’nın omzuna elini koydu. “Beni yanlış anlamanı istemem Aslı. Ancak ailemi düşünmek zorundayım. Umarım davranışlarım seni incitmemiştir.” Aslı omzundaki ele bakıp elin sahibine çevirdi bakışlarını. “Hayır, bilakis. Siz ev sahibesi olarak beni burada oldukça rahat hissettirdiniz. Zaten sorun davranışlarınızda değil, dilinizde. Zehirli bir ok gibi. Bundan öncesinde herhangi bir hakaret işitmemiştim ancak biraz önce işittiklerim karşısında şaşkınlık içindeyim. Her ne kadar gidecek oluşumun sizden kaynaklı bir nedeni olmamış olsa da bu duyduklarımdan sonra kesinlikle baş nedeni olurdu ve siz yine şimdi olduğunuz gibi mutlu olurdunuz.”

Esin'in yüzündeki gülümseme dondu. Elini Aslı’nın omzundan çekti. Başka bir şey söylemeden yemek salonundan hızlı adımlarla uzaklaştı. Topuklarının sesi koridor boyunca yankılanarak sürüp işitilmez oldu. Neyse ki çalışanlar tam vaktinde saklanacak bir yerler bularak koridordan kaybolmuşlardı.

“Üzgünüm kızım. Tüm bu lafları işitmek zorunda kaldın.” Halit bakışlarını öne eğdi. Tüm bu yaşananlardan o kadar yorgun düşmüştü ki ağlamak istemesine rağmen tek bir damla gözyaşı bile onu terk edemiyordu. Her zaman olduğu gibi tüm yüklerini içine atmak ve bunun ağırlığı ile yaşamak zorunda kalacaktı.

Aslı, onun bu durumuna hayli üzüldü. “Lütfen üzgün olmayın. Gideceğim ama bunun sebebi burada yaşananlar değil, bunu az önce de söyledim. Evime gidiyorum sonuçta. Bir evim var, unutmayın.” Hafifçe güldü. Ortamı yumuşatmak istemişti. Halit ona doğru bakışlarını kaldırdığında gözleri dolu doluydu. Kollarını açarak, “Sarılabilir miyiz?” diye sordu. Aslı cevap olarak ona yaklaşıp kollarını adamın bedenine sarmaya çalıştı. Elleri birbirine kavuşamayacak kadar uzaktı. Bedeni adamın kolları arasında küçücük kalmış gibiydi. Birbirilerinden ayrıldıklarında Halit, yüzünü başka tarafa çevirerek gizlice akan birkaç damla gözyaşını sildi. “Şimdi gitmeliyim,” diyerek biraz önce eşinin çıktığı kapıya doğru ilerleyip gözden kayboldu. Aslı salonda kalan iki kişiye doğru baktı. Selma gözyaşlarıyla ıslanmış yakasına doğru eğdiği çenesini oynatmıyordu. “Selma, bana bak.” Aslı, onun yüzünü çenesinden tutarak nazikçe kendisine doğru çevirdi.

“Aslı... Gitmesen...” Kelimeler dudaklarının arasında belli belirsiz çıkıyordu.

“Hemen gitmiyorum ki, biraz daha buradayım. Yani adada. Sadece malikanede olmayacağım.”

“Nasıl yani?” Bunu soran Savaş'tı. Şimdi yanlarına kadar gelecek gücü kendisinde bulmuştu.

“Zaten biliyorsunuz, aşağıya daha sık iniyordum. Kalacak bir yer buldum. Böylece buraya kadar çıkıp sonra tekrar tekrar aşağıya inmekle vakit kaybetmeyeceğim. Hem sonra gerçekten de gideceğim.”

Selma ellerine uzandı. “Gitme lütfen. Gitme.” Ağlaması şiddetlendi. Bedeni sarsılıyordu. Dizlerinin bağı çözülmüş, yere doğru kapaklanmadan hemen önce Aslı tarafından tutulmuştu. Aslı durumun şokunu üzerinden çabucak attı. Ne yapacağını bilemiyordu. Yardıma gelen Savaş, kardeşini kucaklayarak odasına götürmek üzere salondan ayrıldı. Salonda tek başına kalan Aslı, bir süre etrafına bakındı.

“Gerçekten de bu insanların hayatlarında nasıl bir etkide bulunmuş olabilirim ki gidişim karşısında bu derece etkileniyorlar?” Salondan çıktığında Selma’nın yanına gitmek üzere ilerledi. Kapının önünde duraksadı. Derin bir nefes alıp dudaklarına bir tebessüm yerleştirdi. Araladığı kapıdan içeri girdiğinde
Selma’yı yatağın üstünde, yorganı omuzlarına kadar çekmiş halde buldu. Burnunu silmek için çıkardığı kolunu tekrardan yorganın altına alırken, “Ağabey, gitmesin,” diye mırıldandı. Savaş hiçbir şey söylemedi hatta duymamış gibi yapmak kendisine bir kaçış yolu tanıdı. Aslı yanlarına yaklaştı. “Selma, bu haberi böyle ani bir şekilde almanı hiç istemezdim ama durum bu.” Yatağın kenarına oturdu. Elini, kızın yorganın altına gizlenmiş dizine koydu. “Üzgünüm Selma.” Selma cevapsız kaldı. Sonra aklına bir şey gelmiş gibi kafasını kaldırdı. “Ailen de gelse. Burada yaşamaya başlasanız?” Aslı bu çocukça teklif karşısında gülmeden edemedi. “Annen beni burada istemiyorken.... Şey yani... Bütün düzenimi taşıyamam ki, sende biliyorsun bunu. Bazı vedaların yapılması gerekir.”

“Vedaları hiç sevmiyorum. Keşke kimse veda etmek zorunda olmasa. Çok üzücü. Kalbim o kadar ağrıyor ki şu an anlatamam. Tek arkadaşım sensin ve gidiyorsun. Tamam biliyorum elbette bir gün gidecektin. Ama yine de kabul edemiyorum. Üzülmeme engel olamıyorum.” Aslı gülümsedi ve ona sarıldı. Ellerini kızın ipek gibi yumuşacık saçlarında gezdirirken kulağına fısıldadı. “Unutma, bir arkadaşın daha var.” Selma utanmıştı. Aslı bunu görünce keyiflendi. En azından kızın ruh hali değişime uğramıştı. Şimdi ağlamıyor, hafifçe tebessüm bile ediyordu. Tüm bunlar olurken ayakta öylece dikilen Savaş, kapıdan çıkmak üzere döndü. Kendisinin de tıpkı kardeşi gibi bir kabullenme sürecini geçirmesi gerektiğini biliyordu. Koridor boyunca ilerledi. Adımları hiç duraksamadan terasa ve oradan da ormana doğru ilerledi. Hava almaya ihtiyacı vardı. Hem de hiç oksijen almamışçasına.

Loading...
0%