@alenecrinp
|
iyi okumalar^^ Yazım hataları için kusura bakmayın...
_______
Bazen geçmişi düşünmek, geriye doğru koşmaya benziyor. Sanki bir duvar var, her gün biraz daha yakınlaşıyor sana, her an biraz daha görünür oluyor. Ama geçemiyorsun. Benimki de öyle, geçmişle hesaplaşmak. Hiçbir zaman gerçekten geçemedim o duvarı. Her gün ondan biraz daha fazla korkuyorum, biraz daha uzakta duruyorum.
Bugün de böyle başladı. Sabahın ilk ışıkları, yatak odamın penceresinden süzüldü. Gözlerimi açtım ve bir an için hiç hareket etmedim. Bu birkaç saniye, sabahın sessizliğinde her şeyin sıfırdan başlayacağı an gibi geliyor bana. Okul günlerinden önce bu sessizliği seviyorum. Kendi içimde kaybolduğum zaman, dışarıdaki dünyanın gürültüsünden uzaklaşıyorum. Ama sonra alarmın sesi. Beni bu sessizlikten çıkaran o korkutucu ses.
Hızla yataktan kalkıp banyoya yöneldim. Günler birbirini kovalıyor ve ben her sabah aynı adımlarla başlıyorum. Aynı saçma sapan makyajlar, aynı ders çantası... Psikoloji bölümü öğrencisiyim, en azından onu daha severek yapıyorum. Ama bugün, belki de o kadar da sakin başlamayacak. Her şeyde bir şey eksikti, eksik bir şeylerin varlığını hissettim.
Üniversite, bir nevi ikinci evim. Hem kendi dünyamı kuruyorum burada hem de kucaklıyor beni. Tanınan bir öğrenci olmak, bazen fazla dikkat çekiyor. Ama bu, bazen beni rahatlatıyor. Popülerlik, bana göre daha çok dışarıda bir şeymiş gibi geliyor. Ne kadar içimden gelerek adım atarsam atayım, etrafımdaki gözler hep başka bir şey arıyor. Bir hata mı yapacağım? Bir yanlışlık yapacak mıyım? Ama ben, bu sorulara hiçbir zaman cevap vermedim. Ne de olsa, hiçbir şeyin bana dokunmasına izin veremem. Ya da dokunmasına izin verdiğimi kabul etmedim. Benim duvarlarım, en sağlamları.
kahverengi saçlarımı hızlıca topladım, beyaz keten bir pantolon beyaz bir crop ve mavi çizgili bir gömlek giyerek çantamı aldım. Her şey hızla oldu, kahvemi alıp kapıdan dışarı adım attım. Ailemin zenginliği popüleritemin bir yanıydı. Arabama binip okula doğru yola çıktım. Okula geldiğimde arabamı park ettim. Sessiz gir yolculuk geçirmiştim. Aklımda düşünceleri saymazsak.
Arabadan indiğimde okul kartımı okuyup okula girdim. Gözlüğümü kafamın üstüne yerleştirdim. Psikoloji fakültesine girmeden önce mimarlıkta okuyan arkadaşlarım Derya ve Gökçe’nin yanına gittim. Zaten bahçede oturmuş konuşuyorlardı. “Günaydın İzem.” Gökçe’ye soğuk bir gülümseme sunduktan sonra yanlarına oturdum. “Günaydın kızlar.” Sesim soğuk ve mesafeli çıkmıştı, hep böyleydim. Derya laptop’undan kafasını kaldırmadan günaydın gibi bir şey mırıldandı Gökçe ise kafasını sallayarak etrafa bakmaya devam etti. Gökçe ve Derya liseden arkadaşlarımdı, Gökçe hep en safımızdı. Derya da daha sert bir yapıya sahipti. Önümüzden geçen bir kızın yere düşmesiyle sonunda üçümüzde aynı yöne bakmıştık. Bir dakika. Bu lise de sürekli kavga ettiğim paramla ve güzelliğimle ezip, zorbaladığım kızdı. Elif. Onu daha önce burada görmemiştim. “Şaka yapıyor olmalısın!” Deryanın sesiyle kıkırdadım. “Bu özel okula aptal bir fakirin girebildiğini bilmiyordum,” duyabileceği bir şekilde konuştuğumda gözleri bize döndü. “Sen bir sene mezuna bırakmamış mıydın?” Gökçe’nin sesiyle Elif hemen yerden kalkıp kafasını salladı. “Evet bırakmıştım, ama bu sene burayı tutturdum yüzde elli bursla.” Dediğinde aşağılarcasına gülümsedim. “Fakir olunca zeki olmak mecburi galiba.” Dediğim şeye kızlar gülerken Elif kafasını eğip çoktan gitmişti. Arkasında gülerek bakarken olduğum anı sorguladım.
Ben İzem ve aptal zengin zorba’nın tekiyim. Yanımda Gökçe ve bize ayak uydurmak isteyen birisi. Derya ise… Derya en garip olan. İki yüzlü birisi. Olduğum kişiden memnun muydum yoksa popülaritemi sandığımdan çok daha fazla sevip kaybetmemek için mi böyle davranıyordum? Bilmiyorum. “Derse gitmem lazım.” Elime bir kurabiye alıp hızla kalktım ve kurabiyeyi yavaşça yerken fakülteme doğru ilerledim. Psikoloji fakültesine girdiğimde direk sınıfıma girdim. Orta sıralarda bir yere oturduğumda sınıfa bir çocuk girdi. “Burası yetişkin psikolojisi sınıfı mı?” Bir kız evet cevabını verdiğinde çocuk gelip yanıma oturdu. “Merhaba.” Kafamla selam verdiğimde yüzüne bile bakmıyordum. “Adın ne?” Çocuğun ikinci sorusunda gözlerim devirerek ona döndüm. “Konuşmaya fazla meraklısın galiba. Adım İzem, şimdi sus.” Sert sesim ve sert cümlem karşısında çocuk kaşlarını çattı. “Bende Alp.” Kafamı salladığımda sınıfa hoca girdi. Elli dakikaya yakın bir ders işlendikten sonra iPad’imi çantama koyup sınıftan çıktım.
Fakülteden çıktığımda gözüme Derya’nın konuştuğu çocuklar takıldı. Derya’nın yanına doğru ilerlerken kaşlarım çatıktı. “Merhaba.” Söylediğim şey karşısında gözler bana döndü. “Merhaba hayatım bunlar Aren ve Ezel. Bizim fakülteden.” Kafamı kaldırdım gözlerim Aren’i inceledi. Sarı saçları ve mavi gözleri uyum içindeydi. Beyaz teni güneşin altında parlarken bu ona **Twilight** filminde ki Edward Cullen havası katıyordu. Ezel ise dağınık kumral saçları ve buğday teniyle sert duruşunu ortaya koyuyordu. Dövmeyle kaplı kolları onu fazla sexi gösteriyordu. “İzem.” Tek kelimeyle kendimi açıkladığımda Aren gülümseyerek başını salladı. Ezel tepki vermedi. Vermesine gerek yoktu.
Birkaç saniye boyunca Ezel'in gözlerine bakmak istemedim. Kafamı çevirip Aren’e yöneldim, ama hissettiğim o rahatsız edici bakışlar bir türlü kaybolmadı. Ezel, hâlâ beni izliyordu, ama ben onu umursamıyormuş gibi yapmaya çalıştım. Aren’in gülümsemesi, havada asılı kalan gerilimi biraz olsun kırmıştı, fakat Ezel’in duruşu her zaman gerilimliydi, hiç rahatlamıyordu. Her zaman bir duvar vardı, sanki onun etrafında kimse geçemiyordu.
"Bu Ezel," dedi Derya, sesi biraz daha alçalarak. "Onunla tanışmanı istediğimi biliyor musun? Çok ilginç biri, biraz sert ama iyi kalpli."
Benim "iyi kalpli" tanımım oldukça şüpheliydi. Hele Ezel gibi birinin yanında. Ama Derya bir şekilde ona güveniyordu, bu yüzden gülümsedim, hafifçe başımı sallayarak.
"Memnun oldum," dedim, ama sesimdeki samimiyet pek belli olmuyordu. Ezel’in bana bakarken yüzündeki ifadenin bir değişiklik göstermediğini fark ettim. O sert bakışlar yine yerli yerindeydi, bana göz kırpmanın ya da kendini tanıtmanın bile lüks olduğunu düşünüyor gibiydi. Ama bunun tam tersine, garip bir şekilde beni etkilemeye başladığını itiraf etmeliyim.
Ezel, bana doğru birkaç adım atarak, “Tanışmak her zaman güzel,” dedi, ama sesi de tıpkı bakışları gibi sertti. Konuştuğu kelimeler, etrafındaki sessiz havada yankılandı. "Okulun popülerlerinden misin?" diye sordu.
Herkesin gözleri aniden üzerime döndü. "Sadece bir öğrenci," dedim soğukça, bir an bile ona meydan okumak istercesine. Sonra dönüp Derya'ya bakarak, “Bunları bana söylemeye gerek yok, Derya,” diye ekledim. Gözlerim, Derya'nın her zaman biraz fazla açık olan bakışlarından kaçıyordu.
Derya kafasını sallayarak, “Öyle işte. Ama bazı insanlar, biraz fazlasını hak ediyor,” diye mırıldandı. Ama ben bu lafı başka türlü anlamıştım. Onun altında başka bir şeyler vardı, o da farkındaydı. Derya'nın bu durumu bir oyun haline getirmesi, aslında uzun süredir devam eden, gizli bir gerilim yaratıyordu.
Aren, Ezel’in bakışlarını takmadan, biraz daha rahat bir şekilde gülümsedi. "Seninle tanışmak güzel oldu," dedi. “Belki bir ara konuşuruz, bu kadar mesafeli olma." Derya'nın gözlerinde bir parıltı vardı. O parıltı, beni biraz daha dikkatli olmaya zorladı.
Ezel’in yüzüne bakarken, bir şeylerin döndüğünü fark ettim. Sadece dışarıdan sert ve mesafeli görünmekle kalmıyordu; Ezel, etrafındaki herkesin yaptığı gibi bana da yüzeysel bir ilgiyle yaklaşmıyordu. Bu, sıradan bir tanışma gibi değildi. İçsel bir mesafe vardı, sanki Ezel'in bana yaklaşmasındaki tek sebep bu mesafeyi aşmaya çalışmak değil, belki de onu bir şekilde korumak, kaçmak istiyor gibiydi. Bunu anlamak, ne kadar uğraşırsam uğraşayım kolay olmayacaktı.
"Ders var mı?" dedim, hızla konu değiştirmeye çalışarak.
Ezel, kafasını salladı, ama yüzünde belli belirsiz bir gülümseme vardı. “Var,” dedi sadece. Konuşmanın daha fazla derinleşmesini istemiyordu, sanki bir şeylerden kaçıyordu.
“Görüşürüz o zaman,” dedim ve hızlıca yanlarından ayrıldım. Düşüncelerim karışıktı. Gözlerimin arkasında hala Ezel’in bakışları vardı. Onunla daha fazla vakit geçirmek istemiyordum, ama ne zaman onu düşündüm, o uzak duruşunun içinde bir şeylerin olduğunu hissediyordum. Bir tür gizem. Beni hem cezbediyor hem de ürkütüyordu.
Bir süre ilerledim, ama kafamda dolanan sorular bir türlü durmadı. Ezel kimdi? Gerçekten kimdi? Hangi tarafa ait olduğu belli olmayan bu adamla ne kadar daha yüzleşebilirdim? Ve en önemlisi, ona ne kadar yakınlaşmak istiyordum?
Fakültede yürürken, bütün bu düşüncelerin arasına bir şey girmeye başlamıştı. Belki de beni korkutan şey, Ezel’in bir yansımasıydı. Kendimle hesaplaşmaya başladım. Hayatımda bu kadar sert olan biriyle karşılaştığımda, aslında duygusal duvarlarım ne kadar sağlam kalıyordu? Onunla daha yakınlaştıkça, duvarlarım birer birer yıkılacak mıydı?
Sonunda sınıfımın kapısını araladım. Bütün bu sorular, dersin ilk dakikalarında bile zihnimde yankı yapıyordu. O kadar fazla düşünüyordum ki, dersin başlangıcını bile tam hatırlamıyordum. Ama bir şey kesindi: Ezel’le olan bu bağlantı, hayatımda yapmam gereken en zor şey olacaktı.
ig: alenanbs tiktok: alenanbs |
0% |