Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10. Bölüm

@alev_3

Derin soluklarım kulaklarıma ulaşsa da uyanamıyordum. Uzun ve karanlık bir koridorda koşarken elimdeki bıçaktan akan kanlar gittiğim her yerde adım adım izimi bırakıyordu. Kaçıyor muydum? Yoksa kovalıyor muydum? Kalbimin atışı kulaklarımda çınladı. Sonunda aradığımı bulmuş olacağım ki durdum. Yürüyüşüm yavaşlarken tehditkâr bir hal aldı. Duvarın dibinde kanlar içinde geriye doğru giden bir beden görüş açıma girdiğinde güldüğümü hissettim. Sonunda o kişi ile bakışlarımız buluştu. Korku! Gözlerindeki korkuya şahit olmak kalp atışımı bir kere daha arttırırken taşlar yerine oturmuştu.

Ben av değildim. Avcının ta kendisiydim. Avıma yaklaşırken ki heyecanım içten içe beni korkutsa da buna engel olacak gücü kendimde bulamadım. Sonunda kurbanla aramızda birkaç adım kala durdum ve gözlerindeki korkuyu daha iyi görebilmek için tek dizimin üstünde eğildim.

“Yapma! Yalvarırım yapma.”

Dilimi şaklattım alay dolu bir sesle konuştum.

“Yalvarman ne kadar hoşuma gidiyor olsa da bilmeni isterim.”

Elimdeki bıçağı zaten yaralı olan bacağına sapladığımda hissettiğim zevki tarif edemiyordum. Adamın çığlıkları içimdeki açlığı beslerken fısıldadım.

“Bu sadece seni öldürme isteğimi körüklüyor. Bu yüzden tercihim yalvarman yana olsa da yapma!”

Bıçağı çekip ardı ardına adama saplarken nefes alışverişim yeniden hızlandı. Kulağıma gelen kendi sesim sanki gittikçe belirginleşiyordu. Sonunda o sese kulak verip gözlerimi açtığımdan kan ter içinde kalmıştım. Bakışlarımı bulunduğum odanın içinde gezdirdikten sonra ellerime baktım. Rahat bir nefes alıp versem de kalbim hala deli gibi çarpıyordu. Ne zaman geldiğimi bilmediğim yatak odasında yatakta oturur vaziyetteydim. Bir süre daha o şekilde durduktan sonra ayaklarımı yataktan sarkıttım. Gördüğüm kâbusun bu kadar gerçekçi olması beni korkutuyordu.

Banyoya girdiğimde akan suyun kasılan vücuduma iyi gelmesi dudaklarımın yukarı doğru kıvrılmasına sebep oldu. Duştan çıktığımda dolaba yöneldim. Üzerime yarım kollu siyah bir tişört ve yine siyah bir tayt geçirdim. Saçlarımı havluya sarıp telefonumu aradım. Komedinin üzerinde görünce birkaç adımla oraya gittim. Saat ondu. Telefonu kapatıp odadan çıktım.

Burnuma dolan poğaça kokusuyla gülümsedim. Mutfağa girdiğimde Ayşe ve o tombul kadının kahvaltı hazırladığını gördüm. Beni fark etmedikleri için boğazımı temizleyip konuştum.

“Günaydın.”

İkisi de sadece baş selamı vermekle yetinirken Karan’ın sesi kulaklarıma doldu.

“Günaydın prenses. Daha iyi misin?”

Çalışanlardan bakışlarımı çekip Karan’a çevirdim.

“Daha iyi. Teşekkür ederim.”

Elindeki poşetlere bakışlarım kaydığın da gülümsedi.

“Alışveriş yaptım. Senin şu sağlıklı listene uygun şeyler.”

Geçmesi için kenara çekildiğimde elindekileri Ayşe alıp tezgâha koydu. Tekrar yanıma geldiğinde bakışları kafamdaki havluya kaydı.

“Saçlarını kurutsan daha iyi olmaz mı? Tam olarak iyileştiğin söylenemez.”

Sözlerini duymamış gibi yapıp oturma odasına geçtim. Dün uyuya kaldığım yere oturduğumda o da karşımdaki koltukta yerini aldı. Bacak bacak üstüne atıp gözlerine baktım.

“Berk neden eve gelmiyor? Ve sen neden evine gitmiyorsun?”

Berk’in adını duyduğunda oturuşu değişti. Vücudunun kasıldığını fark ettiğimde tek kaşımı havaya kaldırdım.

“Berk bir daha bu eve adım atamayacak. Sana zarar vermesine izin vermem.”

Dalgın bir şekilde başımı sallarken ses tonumun alay doluyu çıkmasına engel olamadım.

“Bunun için biraz geç kalmadın mı?”

Onunda dudakları yukarı doğru kıvrılmıştı. Gergin olan vücudu rahatlarken arkasına yaslandı.

“Hala nefes alıyorsan, hiçbir şey için geç değildir.”

Kumandaya uzandığında ondan önce davranıp kumandayı aldım.

“Soruma cevap vermedin? O nerede Karan? Ve sen! Neden bu evdesin?”

İç çekip ellerini teslim oluyormuş gibi havaya kaldırdı.

“Tamam. Teslim oluyorum. Berk bir süre kocalık görevini yerine getiremeyecek. Başında ufak bir bela var. O it gelene kadarda o belanın sana sıçramasına engel olacağım.”

“Nasıl bir bela bu? İşimi yapmama engel olur mu?”

“Ben varken sanmıyorum. Sadece dışarı çıkman gerektiğinde bana haber vermen yeterli.”

“Bunun için koruma tutamaz mısın? Senin yanımda olman doğru değil. Bu evliliğin gerçek olduğunu sanıyorlar. Aldatan kadın olmak istemiyorum.”

“Üzgünüm. Ama bu seni bile isteye ölüme itmek olur. Koruma olarak tuttuğum adamlara güvenemem.”

İçime bir kurt düştüğünde ses tonumda endişemi ele verircesine değişmişti.

“Berk’in başındaki bela! Nasıl bir bela?”

Karan’ın gözleri kararırken gülümsedi.

“Karma diyelim. Yaptığı haltların karması! Büyük balıkların kuyruğuna bastı. Tabi bununda bir bedeli olacak.”

Aklıma gelen düşünce ile alt dudağımı ısırdım.

“Onu öldürecekler mi?”

Dul ve zengin bir kadın olmak kulağa fazla cazip geliyordu. Üstelik Berk gibi birinin bu dünyadan gitmesi de öyle! Karan konuşunca düşüncelerimden ayrılmak zorunda kaldım.

“Umalım da öyle olsun. Aksi takdirde senin için gelecekler.”

Farkında olmadan kollarımı bedenime sararken korku dolu bir sesle konuştum.

“B-benim için mi? A-ama neden? Ben bir şey yapmadım ki?”

Karan koltuktan kalkıp yanıma geldiğinde irkildim. Bakışları yüzümde gezerken çenemden tutup başımı biraz daha yukarı kaldırdı.

“Merak etme dedim ya. Sana bir şey olmasına izin vermem. Sadece gözümün önünde dur yeter.”

Gözlerim sulanırken başımı olumsuz anlamda iki yana salladım.

“Beni neden böyle bir tehlikenin içine attın anlamıyorum. Neden onunla evlenmeme izin verdin?”

Karan’ın grileri şaşkınlıkla büyürken hayret dolu bir sesle konuştu.

“Birincisi ben olmasaydım sen yine de onunla evlenecektin. İkincisi seni tehlikeye atmıyorum. Aksine ben senin için tehlikenin önüne atlıyorum.”

Yanağımda hissettiğim eliyle irkildim. Gözyaşlarımı silerken gülümsedi.

“Elisa lütfen ağlama. Sana bir şey olmayacak. Söyledim ya sana zarar vermelerine izin vermeyeceğim.”

“Tamam.”

Desem de birkaç damlanın akmasına engel olamamıştım. Biraz geri çekildiğimde konuştum.

“Peki, Şimdi ne olacak?”

Karan arkasına yaslandığında göz temasını kesmişti ama üzerimde kurduğu yoğun ilgi hala devam ediyordu. İç çekişlerimi bastırıp arkama yaslandığımda karşımdaki boş koltuğu seyrediyordum.

“Berk baş olmasa da iyi bir ayakçı, uyuşturucu ile kendine bağladığı kadınları kullanarak birçok iş adamı, siyasetçi gibi önemli mevkilerdeki adamlar hakkında fazla bilgiye ve elinde sağlam kozlara sahip. Bunları kullanarak bu güne kadar iyi geldi. Ama yakın zamanda yanlış birinin kuyruğuna bastı. Bu kişi hakkında tam olarak elimizde bir bilgi yok. Ama bu gizemli şahıs Berk’in ipini tutan sahiplerine ulaşmaya ve onları tek tek avlamaya başlamış. E doğal olarak adamlar başlarına açtığı bu bela yüzünden Berk’i cezalandırıyorlar.”

Bakışlarını üzerimde hissettiğimde ona döndüm. İşaret parmağını burnumun ucuna değdirip gülümsedi.

“Ve sen bu durumda kurunun yanında yanan yaş odun oluyorsun.”

Gözlerimi kısıp ona baktım.

“Senin yüzünden. Bana engel olabilirdin.”

Başını olumsuz anlamda salladı.

“Bu senin onunla evlilikten döndüğün gerçeğini değiştirmez. Ama bu şekilde onun olan her şeye erişimin var. Birlikte sakladığı kozları bulursak seni herkesten rahatlıkla koruyabilirim.”

Yine aynı şeyi yapıyordu. Üzerimdeki etkisini bildiği için bunu kullanıp aklımı karıştırıyordu. Yutkundum.

“Beni şimdide koruyabilirsin. Ama diğer türlüsü işine geliyor değil mi? Beni kaybedecek olman ya da canımın yanması hiç umurunda değil.”

Karan’ın kaşları çatılırken sesini olabildiğinde ifadesizleştirmişti. Oyunda olsa aramızda oluşan bu garip ilişkiyi bir anda yok etmişti.

“Neden umurumda olsun ki? İkimizde birbirimize zorunluktan katlanıyoruz. Ama dediğim gibi gücüm yettiğince seni koruyacağım başına bir şey gelmesine…”

Gözümden bir damla yaş akarken iç çekip çatallaşan sesimle zorlukla konuştum.

“Tamam. Dediğin gibi olsun. Sen ne dersen onu yapacağım.”

Karan gözlerimi gözlerimden ayırmadan söylediklerimi kafasında tarttı. Alt dudağımı ısırıp gururumu ayaklar altına alma pahasına içimden geçenleri söyledim.

“Tek bir şartım var.”

Karan tek kaşını kaldırıp devam etmemi istedi.

“Senden etkilenmeme izin verme. Senin bana karşı bir şey hissetmediğini biliyorum. Ama bana bu şekilde davrandığında ben…”

Dedim ve yutkundum. Gözlerimi insanın içine işleyen grilerinden kaçırdım.

“Ben yanlış anlıyorum.”

Bir süre aramızda oluşan can sıkıcı sessizlik onun boğazını temizlemesiyle bozuldu. Konuştuğunda bakışlarımı mecburen ona çevirdim.

“Tamam. Dikkat ederim. Ama seni yalnız bırakamam. Yalnız bıraktığımda ne olduğunu gördük. İki kez!”

Bakışlarımı gözlerinden kaçırdım. Aksi halde ne derse yapacak kıvama geliyordum. Ben bu adamdan ne zaman etkilenmeye başlamıştım ki? Beni kaçırdığı ilk gün ona karşı olan nefretimi hala hissetsem de bir şey vardı. Başımda nöbet tuttuğu zamanlarda bile devam eden nefretim ne olmuştu da bir anda başka bir şeye dönüşmüştü? Ona âşık değildim. Bundan eminim ama nedense onun yanında olmak ölümle burun burunayken bile huzur veriyordu. Lanet olsun ki ben bu adam güveniyordum. Şu son birkaç gündür yaşadığım her iğrenç olayın sonunda yanımda olan tek kişi olması psikolojik olarak ona sığınmama sebep oluyordu. Tabi bende normal olarak bunu hoşlantıyla karıştırmıştım. Fark etmeden ondan uzaklaştığımda Karan oturduğu yerden bir anda kalkıp karşımdaki koltuğa yerleşti. Onun bu hareketi yine içimde anlamlandıramadığım bir ikilem yarattı. Bir tarafım bu hareketine sevinse de diğer tarafım kırılmıştı.

Çalışanların hazırladığı kahvaltıyı sessizce yaptıktan sonra Karan televizyon izlemek için içeri gitmişti. Akşam yemeğini hazırlanmaya koyulduklarında bende sessizce yanlarından ayrılıp saçımı kurutmak için yatak odasına gittim. Elimden geldiği kadar oyalanmıştım. Neredeyse akşam olmak üzereyken odadan çıktım. Ayşe ve tombul kadın gitmek için hazırlanıyordu. Bunların yatılı olduğunu sanıyordum. Onların beni görmezden gelmesiyle bende yanlarından geçip mutfağa gittim. Dış kapı çarptığında Gittiklerini anladım. Acıkmıştım ama hala yemek yiyecek kadar aç hissetmiyordum. Dolaptan bir bardak süt alıp içtiğimde mecburen Karan’ın yanına gittim. Hem televizyon izleyip hem de telefonuyla oynuyordu. Bakışları kısa bir an beni bulsada yeniden telefonuna gömülmüştü. O kısacık anda bile kalbim deli gibi atmaya başlamıştı. Bir şey belli etmemeye çalışarak yine aynı yere oturdum. Bir süre boş bakışlarımı ekrana sabitlesem de onun ne yaptığını deli gibi merak ediyordum. Kafamda milyonlarca senaryo kurarken Karan’ın çalan telefonuyla düşüncelerimden ayrıldım. Tembelce bakışlarını televizyondan ayırıp telefonunun ekranına dikti. Elimde olmadan onun her bir hareketini izliyordum. Bakışları kısa bir an beni bulurken umursamazca telefonu açıp kulağına götürdü. Karşı taraftan gelen kadın sesiyle bakışlarımı kaçırsam da kulaklarımı açıp duymak için resmen oturuşumu değiştirmiştim. Karan dikkatini yeniden televizyona verse de telefondaki kişiye ilgili bir sesle cevap verdi.

“Sana da merhaba bebeğim.”

Bir süre karşı tarafı dinledi dudakları yukarı doğru kıvrılırken kalbimin deli gibi çarpması moralimi bozmuştu. Telefondaki her kimse heyecanla bir şeyler söylüyordu. Sesini duysam da bu mesafeden ne dediğini anlamıyordum. Karan’ın bakışları bana döndüğünde yüzündeki gülümseme yavaşça kayboldu.

“Bende gelmeyi çok isterdim ama bu gece olmaz.”

Bana bakınca asılan yüzü yine kadının söyledikleriyle gülümsedi. Öfkeyle yanağımın içini ısırırken bu sefer bakışlarımı kaçırmadım.

“Biliyorum. Bende seni özledim. Ama olmaz. Biraz daha sabret güzelim. En kısa zamanda bunları telefi edeceğim. Kapatmam gerekiyor. Dikkat et. İçkinin de dozunu kaçırma."

Karşı taraftan gelen kahkaha sesi ile Karan sırıtarak telefonu kapattı. Dişlerimi sıktığımın ve ellerimin yumruk olduğunun o bana bakana kadar farkında bile değildim. Kısılan bakışlarını takip ettiğimde yumruk olan ellerimi utanarak açtım. Avuç içimde oluşan tırnak izlerine yüzümü buruştururken Karan iç çekip konuştu.

“Acıktın mı? Ayşe gitmeden yemeğin hazır olduğunu söyledi.”

Sorusunu duymazdan gelip ilgisiz tutmaya çalıştığım bir sesle konuştum.

“Kimdi o? Sevgilin mi?”

Umursamazca omuzlarını silti.

“Sayılır. Soruma cevap vermedin?”

“Onu seviyor musun?”

Karan oturuşunu düzeltip gözlerimin içine baktı.

“Elisa! Bu konu seni ilgilendirmez.”

Öfkeyle gözlerinin içine bakıp bir anda parladım.

“İlgilendirmiyor zaten! Hem gitsene sen! Güzelini özlemişsin ya! Git biraz hasret gider. Bende biraz nefes alırım. Sürekli gardiyan gibi başımdasın! Sıktın artık canım.”

Karan gülmemek için dudağını ısırdığında elimi yelpaze gibi yapıp yüzümü yelledim. Resmen utançtan yerin dibine girmek istiyordum. Durduk yere neden bağırmıştım ki ben şimdi? Karan yüzünde belli belirsiz bir gülümsemeyle başını salladı.

“Anladım. Sen iyice bunalıma girmişsin. Dışarı çıkalım mı? Biraz kafa dağıtırız.”

Koltuğa iyice sinip başımı olumsuz anlamda salladım.

“Hayır. Unuttun mu? Ben evli bir kadınım.”

Karan rahatça arkasına yaslandı.

“Ne olmuş yani? Evli kadınlar gece arkadaşlarıyla dışarı çıkamaz mı?”

Hemen yanımdaki küçük yastığı kucağıma alıp omuz silktim.

“Sen benim arkadaşım değilsin. Ayrıca hakkımızda çıkan haberlerden sonra yenisini kaldıramam. Sen çık. Ben iyiyim.”

“Elisa…”

“Git dedim Karan. Bir süre benden uzak dur. Görmüyor musun? Kafam karışık. Az önce resmen seni kıskandım. Utançtan yüzüne bakamıyorum. Git işte.”

Bunu derken sanki televizyonda çok önemli bir şey varmış gibi gözlerimi ekrana kilitlemiştim. Karan’ın bakışları bir süre daha üzerimde gezindi. Sonunda pes edip ayağa kalktığında çaktırmadan ona baktım. Devasa güçlü duran bedeni görüş açımdan çıkarken tırnaklarımı yastığa geçirdim. Kısa bir süre sonra dış kapının sesini duyduğumda yastığı öfkeyle televizyona fırlattım. Öfkeden nefes alışverişim hızlanırken telefonuma uzandım. Arda’nın numarasını çevirip açmasını bekledim.

“Bebeğim?”

Ağlamamak için verdiğim çaba konuştuğum an çöp olmuştu.

“A-Arada. Arda ben hiç değilim. Lütfen yanıma gel.”

Arda sabırla iç çekişlerimin dinmesini beklerken yeni bir peçete uzattı. Son kez burnumu hınkırıp ona baktım.

“Konuşacak mısın artık? İyi değilim dedin. Telefonu suratıma kapattın. Ve sonuç. Kızım ne oldu anlat artık!”

Dudaklarım yukarı doğru kıvrılırken Arda delirmişim gibi bakmaya başladı.

“Arda. Ben galiba bu adama aşık oldum.”

Arda kaşlarını çatıp hayret dolu bir sesle konuştu.

“Elisa sen kafayımı yedin! Berk’in ne bok olduğunu hala göremiyor musun?”

Arda’nın ciddi yüz ifadesi beni yeniden güldürsede gri gözler aklıma gelince yeniden dudak büktüm.

“Ya ben onu mu diyorum.”

Arda yüzünü ovuşturup konuya odaklanmaya çalıştı. Sonunda sabrı taşmış olacak ki öfke ile bağırdı.

“Elisa! Ben Hazal değilim güzelim. Onunla bakışarak anlaşıyor olabilirsiniz ama ben ne yazık ki erkeğim. Şimdi ne olduğunu adam akıllı anlatacak mısın? Yoksa buradan direk psikatriye mi gidelim?”

O kadar kelimenin içinde bir tanesine odaklandım. Dişlerimi öfkeyle sıkıf bağırdım.

“Bana güzelim deme! Ben kimsenin güzeli değilim. Olmakta istemiyorum.”

Arda hızla ayağa kalkıp koluma yapıştı.

“Yürü kalk sen iki günde kafayı yemişsin. O it sana uyuşturucu filan mı verdi? Bok gibi görünüyorsun zaten!”

Koluma Arda’nın kıskaçlarından kurtarıp koltuğa yeniden oturdum. Çocuk gibi omuz silkip ağlamaklı bir ses tonuyla konuştum.

“Bak işte bunda haklısın. Sahi ben nasıl bu kadar ünlü oldum? Cidden bok gibi bir tipim var.”

Arada değişken ruh halime uyum sağlayıp yeniden yanıma oturduğunda beni kolları arasına aldın.

“Hafızanın karanlık tarafı aydınlandığında ağzımıza sıçıcaksın. Her neyse bırak artık saçmalamayıda söyle bakalım son durum ne? İyi misin? Gelip giden bir şeyler var mı?”

Kollarımı Arda’ya sıkıca sarıp başımı göğüsüne yasladım.

“Gene bir adamı öldürdüm. Ve bundan bir hayli zevk aldım. Rüya olmasını diliyorum ama çok gerçekçiydi.”

Arda başıma öpücük koyup fısıldadı.

“İnan bana yaptığın her şeyin bir açıklaması var. Gönderdiğim diğer videoları izledin mi?”

Başımı olumsuz anlamda salladım.

“Cesaret edemedim. O kadın ben olamayacak kadar korkunç!”

Arada güldüğünde göğüsü sarsıldı. Dudaklarım yukarı doğru kıvrılırken onun sakinleştiren sesine kendimi bıraktım.

“O da senin için böyle düşünüyordu. Birlikte karakterini oluştururken senden bir hayli nefret etmişti.”

Başımı geri çekip gözlerine baktım.

“Peki sen? Sende benden nefret ediyor musun?”

Arda anlıma bir öpücük koyup geri çekildi.

“Tabi ki hayır! Sen ya da o diye bir şey yok Elisa, siz birsiniz. Sadece tek bir yönünün baskın gelmesi seni zayıf kıldı o kadar. Zamanı geldiğinde ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksın.”

Bir şey söylemeden yeniden başımı göğsüne yasladım.

“Hazal’dan haber var mı?”

Gerilen vücudunu hissettiğimde dudaklarımı ısırdım.

“Yok! Her zamanki gibi ortadan kayboldu.”

“Arda. Şuanda hatırladım geçmişim sahte ise ben aslında kimim? Yani sizinle olan ilişkim gerçek değil mi?”

Sonunda birbirimizden ayrıldığımızda Arda arkasına yaslanıp gülümsedi. Konu değiştiği için keyfi yerine gelmişti.

“Tabi ki gerçek! Sadece ufak değişikliklerle.”

“Mesela?”

Deyip dirseğimi dizime koydum. Çenemi de avuç içime yaslayıp Arda’ya baktım.

“Ben en iyisi sana en başından anlatayım.”

Bacak bacak üstüne attığında gülümseyerek onu dinledim. Sonunda biraz olsun o gri gözleri aklımdan çıkarabilmiştim. Allah bilir şimdi kimin koynunda zevkten dört köşe oluyordur! Yeniden dağılan dikkatimi toplamak için başımı iki yana salladığımda Arda anlatmaya başladı.

“Sen, ben ve Hazal. Üçümüz çocukluk arkadaşıyız. San Jose California büyüdük. Liseden sonra Üniversite için Amerika’nın Connecticut eyaletinde New Haven şehrine yerleştik. Son yılımıza kadar yatılı olarak Yale Üniversitesinde okuduk. Hazal tıp okurken sen hukuk ben ise işletme bölümünü bitirdim. Sen ayrıca tiyatro üzerinde de yoğunlaşmıştın. Zaten başımıza ne geldiyse bu yüzden gelmedi mi?”

Arda’nın son kelimeleri fısıldaması tek kaşımı havaya kaldırmama sebep oldu.

“Ne demek bu? Ne oldu ki?”

Arda sorumu duymamış gibi yaptı. Yüzüne yerleştirdiği gülümseme ile anlatmaya devam etti.

“Okul bittiğinde sen tiyatro üzerinde yoğunlaştın. Orada tanıştığın bir çocuk vardı. Türk. Onunla ilişkini bir hayli ilerletmiştin ve bizden koptun. Birkaç kere Türkiye’ye yaptığın kaçamak seyahatler ailemizin kulağına gidince o çocuktan ayrılmak zorunda kaldın.”

Arda’nın anlattığı hiçbir şeye şaşırmıyordum. Aksine sakince sözlerini sindirmeye çalışıyordum. Ben bir Türk’e mi aşık olmuştum?

“Arda bizde Türk değil miyiz zaten? İsimlerimiz…”

“Sahte!”

“Ama yıllardır burada yaşamış gibi hissediyorum. Üstelik konuşmamda hiçbir aksan yok!”

Arda’nın dudağının kenarı yukarı doğru kıvrıldı.

“Hayatım bizim kuşak Amerika da büyümüş olabilir ama bizimkilerin soyu hala burada yaşamaya devam ediyor. Şuan sahip olduğumuz kimlikler çift vatandaş olmamızın avantajı. Dört yıldır bu kimlikle bu ülkede yaşıyoruz.”

Aklımdan geçen milyonlarca soru vardı. Burada akrabalardan tut da o Türk aşkıma ne olduğuna kadar ama ben sadece birini sordum.

“Neden? Neden buradayız? Neden her şeyi bırakıp buraya geldik?”

Arda yutkunup konuşmak için kendine zaman tanıdı. Nihayet dudaklarını araladığında sözleri kalbimin derinliklerine gizlenmiş bir sızıyı hareketlendirdi. Ne olduğunu anlamasam da o anın yeniden yaşıyormuş gibi hissettim. Biri sanki beni boğuyordu. Ve ben buna engel olamadığım gibi tuhaf bir zevk de alıyordum.

“Elisa. O adam. Yani Yusuf senin gözlerinin önünde katledildi.”

Arda duraksayıp gözlerimin içine baktığında içimde kopan fırtınaya rağmen ifadesiz bir sesle konuştum.

“Devam et.”

“Katıldığın tiyatro kulübünde Yusuf da vardı. Sen sırf onun için katılmıştın zaten. Ona âşık olduğun için gözün hiçbir şeyi görmedi. Ona körü körüne bağlanmıştın. Her şeyi ardında bırakıp bu ülkeye bile gelmeyi kafana koymuştun. Sonra…”

Dedi ve duraksadı. Benden bir tepki bekliyordu ama ben boş bakışlarımı ona dikmiş devam etmesini istiyordum. İç çekip yorgun bir nefes verdi. Bu anlattıkları ona da zor geliyordu belli ki.

“Ben sana engel olmak istedim. O adamda bir tuhaflık olduğunu en başından beri sezdim. Ama sen Hazal’a birlik olup beni susturdun. Tamam, kötü biri değildi ama yine de bizim içimize sızmış bir haindi.”

“Kimdi o Arda?”

“Türk ajanıydı. Koskoca ülkede bir ajana âşık olmuştun Elisa!”

Yutkundum. Dudaklarım mühürlenmiş gibi bir süre konuşamadım. Ne söyleyeceğimi de bilmiyordum zaten. Arda beni umursamadan konuşmaya devam etti.

“Sergilediğiniz son gösteride oyun eşliğinde onu öldürdüler. Tiyatro adı altına saklanan bir örgütü çökertmeye çalışırken kimliği ifşa oldu. Lanet olsun o günleri hatırlamak beni öldürüyor!”

Dişlerimin arasında öfkeli ama sakin bir sesle konuştum.

“Devam et!”

“Onun yüzünden bizi FBI gözetimine aldılar. Neyse ki seninki onlarla iş birliği içinde çalışıyormuş. Bu sayede yırttık.”

“Atlıyorsun!”

Dediğimde Arda gözlerini kapattı.

“Arda! O süre zarfında ne oldu? Bu örgüt tam olarak ne halt çeviriyormuş? Ve biz neden buradayız? Neden kendi ülkemizde değiliz?”

“Uluslararası bir operasyonu mahvetmiştik Elisa! Bu yüzden bizi sorguladılar. Ailemiz olmasaydı şuan mezarlıkta yatıyor olurduk! Tıpkı senin aşkın ve benim doğmamış çocuğum gibi!”

Arda’nın gözleri dolduğunda şaşkınlığımı bir kenara bırakıp son sözlerini tekrar ettim.

“Bebeğin mi?”

“Sizi uyarmıştım Elisa. O adamda bir halt olduğunu söylemiştim. O sorgu zamanında hepimiz çok şey kaybettik. Ama Hazal ve ben birbirimiz kaybettik. Koskoca bir ay işkence gördük lan biz. Sen o günden sonra kendine bir amaç bulup yeniden ayağa kalktın ama biz. Biz bittik.”

Aramızda geçen son konuşma bu olmuştu. Arda’nın gittikçe kötüleşen ruh hali tek kelime etmem izin vermemişti. Bir süre sonra kendimi toplayıp mutfağa gittim. Hazır olan yemekleri ısıtıp Arda’yı çağırdığımda o da biraz olsun kendini toplamıştı. Onu daha fazla zorlamak istemiyordum. Geriye tek bir seçeneğim kalmıştı. O da o aptal videoları izleyip her şeyi hatırlamaktı. Arda’yı gönderdikten sonra saat nerdeyse gece yarısına geliyordu. Yatak odasına gidip yeniden kulaklıklarımı taktım odanın kapısını kilitleyip diğer videoyu açtım. Ekranda yine kendi görüntüm belirdiğinde çoktan tırnaklarımı kemirmeye başlamıştım.

“Selem tatlım. İkinci videoya geçtiysen eğer bu aptal işi gerçekten başardık demektir. Şimdi beni yi dinle.”

Derken yine dikkati dağıldı ve arkasına omuzunun üzerinden bir bakış attı. Kameraya yansıyan görüntü net olmasa da ne olduğunu az çok idrak edebilmiştim. Ayaklarından tavana asılmış bir kadın bedeniydi. Hafif kımıldayıp inlese de ağzındaki bant yüzünden sesi çıkmıyordu. Biriyle konuştuğumu düşünüp yardım istiyor olmalıydı. Ağzıma kadar gelen mide asidini geri gönderip kendime odaklandım. Onunda odak noktası yeniden ekran olmuştu.

“Alex ve Helen bu hayatta gözün kapalı güvenebileceğin tek kişiler. Dur bir dakika. Sen şimdi onları Arda ve Hazal olarak biliyorsundur. Neyse işte konuya odaklan. Onlar için zor bir süreç ama yine de senin yanındalar. Peşine düştüğün örgüt senin tek kurtuluşun! Yusuf’un yarım bıraktığı işi sen tamamlayacaksın. Neden mi?”

Deyip arkama yaslandım. Gülerek kollarımı açtığımda gözlerimdeki donukluk canımı sıkmıştı. Bu kadın cidden çok korkunçtu.

“Attığın her adımı iki kere düşün çünkü bu işte başarısız olursan sevdiklerinin kellesini kurtaramazsın. O itleri tek tek avlaman gerekiyor Gardenya!”

Sandalyeden ayağa kalktığında bağırarak konuşuyordu. Adım adım bağladığı bedene yaklaşırken duraksayıp eline bir bıçak aldı. Bıçağın keskinliğini kontrol edip çırpınan bedenin boğazına dayadı.

“Ta ki yılanın başını ezene kadar.”

Bıçağı sapladığında oluk oluk kanlar akıyordu. Şok olmuştum. Tüm vücudum titrerken ekrandan da gözlerimi bir türlü ayıramıyordum. Eli yüzü kanlar içinde ekrana yaklaşırken dudağının kıyısındaki kıvrım güldüğünü gösteriyordu. Sandalyeye oturduğunda o gülümseme bile yok olmuştu.

“Aksi halde sevdiklerini mezara koymaya mahkûmsun. Devletinin sana uzattığı barış elini geri çevirmesen iyi olur tatlım. O acı günlere geri dönmek istemezsin.”

Yine kendi kendine gülüp alay dolu bir sesle konuştu.

“Tabi sen onu da hatırlamıyorsun. Seni küçük tatlı polyana. Biran önce kenara çekil. Yoksa cidden öleceksin.”

Ekran yine karardığında koşarak lavaboya girdim. Öğürerek kusarken titreyen dizlerim bedenimi daha fazla taşıyamadı ve olduğum yere çöktüm. Bu bir kâbus olmalıydı. İzlediğim her videoda bedenimi bir şeytan ele geçirmiş ve beni yönetiyormuş gibi hissetmiştim. Videonun her birinde beni bir öncekinden daha dehşet görüntüler karşıladı. O kadının ben olma ihtimali yoktu. Ama lanet olsun ki o bendim!

Loading...
0%