Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@alev_3

Karanlığın içinde başımı dizlerimi yaslayıp, boş bakışlarımı duvara dikmeye devam ettim. Yaşadığım kâbusun üzerinden saatler geçmişti. Ama benim canım hala aynı şekilde yanıyordu. Bu işe başlarken ben bunları zaten göze almıştım. Ama artık nedense dayanamayacakmışım gibi hissediyordum.

Odanın içinde yanan beyaz ışıkla gözlerimi sıkıca kapattım. Karanlığa o kadar çok alışmıştı ki yanmasına engel olamadım. Duyduğum alay dolu sesle yüzümü buruşturdum. Lanet herif! Yine gelmişti.

“Rica etsem bana anlatır mısın? Niye bu kadar üzgünsün? Kocanın artık seni istemeyeceğinden mi? Yoksa bu vücutla modellik yapamayacağından mı?”

Benden bir cevap alamayınca konuşmasına devam etti.

“Hoş insanların sende ne bulduğunu anlamakta zor ya neyse!”

Duyduğum çarpma sesiyle gözlerimi panikle açtım. Kollarımı kendime ne zaman siper ettiğimin bile farkında değildim. Karşımda ayakta dikilmiş bana bakıyordu. Yüzünden ne hissettiğini anlamak imkânsızdı. Bu adamı kesinlikle okuyamıyordum.

“Seni buraya yatıp yuvarlan diye getirmedim. Kalk!”

Kaşlarım istemsiz çatılırken öfke dolu ama kısık bir sesle konuştum.

“Yatıp yuvarlanmaktan kastın bu mu? Beni birkaç dakika içinde enkaza çevirdin. Umarım yaptığınla gurur duyuyorsundur!”

Önümde diz yıkıp benimle aynı seviyeye gelmeye çalıştı. Ama yine de aramızda inkâr edilemez bir boy farkı vardı. Üstelik adam Berk’ten bile kaslıydı!

“Pek değil! Bir kadın olarak bunları hak etmedin! Ama Berk’in kadını olarak hak ettin. Şimdi sızlanmayı kes ve kalk. Sabrım tükeniyor.”

Ayağa kalkmak için birkaç kez çabaladım. Sonuç yine hüsran olunca ona baktım. Kafasında milyonlarca kez bu anı kurgulamış gibiydi. Bu halimden ayrıca zevk alıyordu. Gözlerim yeniden dolarken alt dudağımı cesaretimi toplamak için ısırdım. Ağzıma gelen kan tadıyla yüzümü buruşturup konuştum.

“Gerçekten! Bu halimi izlemekten zevk alıyorsun değil mi?”

Karan’ın dudakları yukarı doğru kıvrılırken gülerek başını salladı.

“Çok mu belli oluyor?”

Öfkelenmem onu mutlu edecekti. Bu yüzden sırıtıp omuz silktim.

“Çok değil. Ama ben fazla zekiyim. Hemen anladım.”

Karan kolumdan tutup beni ayağa kaldırdı.

“Güzel. Benimle alay edebildiğine göre gayet iyisin.”

Kolumu kendime doğru çekip elinden kurtulmaya çalıştım.

“Yine mi? Beni yine o lanet yere götüreceksen öldür daha iyi!”

Karan gülerek beni çekiştirmeye başladı.

“İnan bana o dediğini yapmayı çok isterdim. Ama kimse bana ne istediğimi sormuyor. Benim sana sormadığım gibi! Şimdi sus ve yürü!”

Tüm itirazlarıma rağmen beni yine o manyak hayvanın yanına götürmüştü. Beni görünce bedenini ağırca kaldırıp hırlamaya başladı. Panikle Karan’a yapışıp konuştum.

“Bu hayvanın benimle derdi ne? Hem neden bağlı değil! Çıkar onu buradan hemen!”

Benim çığlıklarım hayvanın sinirini bozmuş olacak ki! Dişlerini göstererek hırlamaya başladı. Ağzından dökülen salyalar beni daha çok tedirgin ederken konuştum.

“Anlaşılan senin yapamadığın işi o bitirecek!”

Karan beni zorla önüne getirip sırtımı bedenine yasladı. Hareket çemberimi kısıtladığında kulağıma doğru eğilip fısıldadı.

“Merak etme güzelim. Seni kimseyle paylaşmaya niyetim yok. Seni kendi ellerimle…”

Köpeğin hırlayarak üzerime gelmesiyle çığlık attım. Denize düşen yılana sarılır misali Karan’a yapıştığımda kaşlarını çatıp dilini şaklattı.

“Seninle konuşuyorum tatlım. Lütfen lafımı bölme!”

Öfkeden kararan bakışlarımı Lanet herife diktim.

“Benimle derdin ne senin? Niye ortada hiçbir şey yokken canımı yakıyorsun?”

Boynuna sardığım kollarımı öfkeyle ayırdığında, bana hala tiksinerek bakıyordu. Beni kendinde birkaç adım uzaklaştırdığında endişeli bakışlarım, her an üzerime atlayacakmış gibi duran köpeği buldu. Yeniden sert ve dikkat dağıtıcı sesi kulaklarımı doldurduğun da bakışlarımın hedefi Karan oldu. Yine de kaçamak bakışlarımı köpeğe atmayı ihmal etmiyordum.

“Sen ne çıt kırıldım çıktın be kraliçe! Müstakbel kocanın haremindeki kadınların yaşadıkları acıların yanında senin yaşadığın devede kulak kalır!”

Gözlerimi kısıp tüm dikkatimi Karan’a verdim.

“Saçmalamayı kes artık! O öyle birisi değil! Karşılaştığımızdan beri beni hem fiziksel hem de psikolojik olarak taciz ediyorsun! Bunu yanına bırakmayacağım!”

Dudakları alay dolu bir gülümsemeyle yukarı doğru kıvrıldı.

“Öyle mi? Peki bunu nasıl yapacaksın?”

Kollarını açıp etrafı gösterdi.

“Kimsesizsin! Üstelik o it az önce yaptığımız ufak çaplı gösteriden sonra peşine düşmeye bile zahmet etmeyecek!”

Karan’ın sözleriyle o anlar kafamın içinde yeniden canlandı. Sırf Berk’i kışkırtmak için üzerimdeki her şeyi parçalamıştı. İnat edip sesimi çıkarmadığımda yaramın üzerine basıp acı dolu çığlıklarımı dinlemişti. Sonrasını ise bu lanet köpek devam ettirmişti. Üzerime doğru geldikçe kaçmak için çırpınışlarım yere düşmemle ve vücudumda çürüklerin oluşmasıyla son bulmuştu. Tuhaf olan köpeğin telefon açıkken bir kere bile havlamamasıydı. Karan’ın amacını anlasam da sırıttım. Başımı dikleştirip gözlerinin içine bakarak konuştum.

“Bana tecavüz ettiğini düşündüğünde peşimi bırakacağına inanıyorsan! Çok beklersin. Berk beni seviyor. Ve beni bu halimle de kabul edeceğinden eminim!”

Karan’ın da dudakları şeytani bir gülümsemeyle kıvrıldı. Yüzümdeki sırıtış kaybolurken çatık kaşlarımla onu izledim. Bu adam bana böyle bakınca ben nefes alamıyordum. Kendinden emin duruşu sanki her şeyin doğrusunu o biliyormuş gibi hissettiriyordu. Yutkunmamak için kendimi zor tutuyordum. Ama omuzlarımın çöktüğünü gördüğünü fark ettim. Resmen ağzını açmadan beni yenilgiye mahkûm etmişti. Eli yüzümü kapatan saç tutamlarını bulurken konuştu.

“Gerçekten böyle mi düşünüyorsun? Berk’in seni her halinle kabul edeceğini!”

Başımı çevirdiğimde eli havada kaldı. Tiksinti dolu bakışlarım önce havada asılı kalan elini sonra boş bakan gözlerini buldu.

“Düşünmüyorum. Biliyorum! Ben hiçbir zaman ondan geçmişimi saklamadım. O da beni bu halimle kabul etti. Senden kurtulduğumda da aynı şey olacak. Seni geçmiş olarak görüp hayatımıza devam edeceğiz. Bana dokunsan bile bu hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Çünkü ben seninle isteyerek birlikte olmayacağım. Bunu Berk’te biliyor!”

Karan bir süre sessizce beni izledi. Bu bir süre artık saatlere dönüştüğünde olduğum yer de birkaç kez salladım. Bedenim artık bu işkenceye son vermem için yalvarıyordu. Yarım saate yakın aynı şekilde birbirimize bakmıştık. Üstelik bu meydan okumanın sonu benim için hiç iyi bitmeyecekti. Başımın dönmesi ve midemde hissettiğim hareketlilikle bakışlarımı bulunduğumuz odada gezdirdim. Odanın cama yakın kısmındaki oturma grubuna doğru bir adım attığımda bacaklarım beni taşımadı. Yere düştüğümde nefes alışverişlerim artık tamamen düzensizleşmişti. Gözlerimdeki kararmanın geçmesini beklesem de istediğimin, gerçekleşmeyeceğini biliyordum. Çok değil birkaç saniye sonra bayılacaktım. Karşımda bir hareketlilik hissettiğimde bakışlarımı içgüdüsel olarak kaldırdım. Karan’ın gri gözleri benim kahvelerimle buluştuğunda son gördüğüm yüzün o olması ne acıydı.

Elimdeki sargıyı izlemeye bir son verip yataktan kalktım. Tertemizdim. Lanet olası vücudum ve saçlarım tertemizdi. Yaraların tedavi edilmişti ve bunların hiçbirini hatırlamıyordum. Bu lanet evde sadece iki adam vardı. Bende bilinçsiz olduğuma göre! Düşünmekten kafayı yemek üzereydim. Sağlam olan elimi saçlarıma daldırdığımda gözlerimi kapattım. Sakin olmam gerekiyordu. Sakinleşip bu manyakların elinden kurtulmam gerekiyordu. Berk, benden vazgeçmeden o adamı yeniden etkim altına almalıydım. Eğer onunla evlenemezsem her şey için çok geç olacaktı.

Saçlarımı serbest bırakırken gözlerimi açtım. Bakışlarımı odanın içinde gezdirirken devasa büyüklükteki cama doğru adım attım. Sadece iki odayı görsem de içimden bir ses bu evin her yerinin bu şekilde camlı olduğunu söylüyordu. Cama doğru adımlarken tam karşısında durdum. Açmak için bir girişimde bulunsam da işe yaramayacağını zaten biliyordum. Tutsak tuttuğun birinin odasında böyle bir cam olması, tüm evin bu şekilde olduğu düşüncemi destekler biçimdeydi. Kollarımı birleştirip aşağıdaki manzarayı düşündüm. Galiba aynı cepheye bakıyordu. Zaten bu aptal kulübeye sürüklenirken ön tarafta bu kadar büyük camlar yoktu. Anlaşılan bu evin önü kulübe gibi olsa da arkası kesinlikle o kadar basit bir görünüme sahip değildi. Ev bir kulübeye göre fazla büyüktü.

“Umarım bu üzüntünün sebebi benimdir. Aksi takdirde çok üzülürüm.”

Karan’ın sesini duyduğumda vücudum anında tepki verdi. Tüylerim diken diken olurken çatık kaşlarımım ona doğru döndüm. Elindeki tepsiyle sırıtarak bana doğru adımladı. Geldiğini bile duymamıştım. Bu çok tuhaf! Tepsiyi yatağın üzerine bırakıp alay dolu bakışlarla beni süzdü.

“Gömleğimin sana yakışacağını biliyordum. Bu en sevdiğim gömlek. Yazık oldu! Senin o kirli tenine değdiği için sonu çöplük olacak!”

Bakışları hala tenimde gezinmeye devam ederken kollarımı bedenime daha çok sardım. Tek kaşımı kaldırıp konuştum.

“Sözlerin ve bakışların aynı şeyi söylemiyor ama!”

Anında bakışları gözlerimi buldu. Dudakları yukarı doğru kıvrılırken bana doğru adımladı.

“Öyle mi? O zaman söyler misin? Bakışlarım! Ne söylüyor?”

Utanmadım! Eğer o utanmıyorsa! Ben neden utanacakmışım ki? Zaten vücudum da görmediği yer kalmamıştır.

“Beni şimdi becermek ister gibi bakıyorsun! Kim bilir yapmışsındır belki! Sonuçta birkaç saat öncesine kadar bilinçsizdim. O süre zarfında bu kadar alçalacağından adım kadar eminim!”

Karan’ın donuk bakışları gözlerimi delip geçti. Bir anda beni saçımdan yakalayıp kendine doğru çekti. Elimi elinin üzerine koyduğumda ilk defa gülmediğini gördüm. Ne yaparsa yapsın gözlerinde mutlaka bir alay olurdu ama bu sefer yoktu. Nefesi nefesime karışırken yutkundum. Bedenimi saran korku titrememe sebep oldu.

“Bunu yaparken bilincinin açık olduğundan emin olacağım. Üstelik bunu yaparken senin zevkten bana yalvarmanı sağlayacağım. Senin bu kibrini öyle bir kıracağım ki Elisa! Peşimde, sana dokunmam için yalvaran bir kadına olacaksın.”

Dudağını dudağıma sürttüğünde kendimi geri çekmeye çalıştım. Buna izin vermediği gibi kendini bana bastırdı. Gözlerindeki karanlık beni içine çekerken konuştum.

“Bu dediğin olursa! Kendimi öldürürüm. Senin gibi bir caniye âşık olduğum gün! Kendimi uçurumun dibine atarım. Şimdi bırak beni! Canımı yakıyorsun!”

Bırakmadı. Gözlerini kapatıp içine derin bir nefes çekti. Tüylerim diken diken olurken nihayet saçlarımı serbest bıraktı. Bedenlerimiz hala yapışık gibi dururken konuştu.

“Seninle çok eğleneceğiz. Ama ne yazık ki bundan bir tek ben zevk alacağım. Seninkinin sonu hep hüsranla bitecek. Doymana asla izin vermeyeceğim. Açlığın seni her seferinde bana doğru itecek. Bekle ve gör bayan kibir. Seni peşimde kuyruk edeceğim.”

“Karan!”

Ediz’in sesiyle bir süre daha beni tutsa da onun varlığı yanımızda belirince beni bıraktı. Sözleri kanımı dondururken ihtimal vermediğim şeyin başıma gelmesi halinde ne yapacağımı düşündüm. Gerçekten bu adama âşık olabilir miydim? Hoş onun anlattıklarına bakılırsa benimki pek aşk olmazdı. Olsa olsa takıntı olurdu. Aptal düşüncelerden kurtulmak için başımı iki yana salladım. Bu sırada Ediz, Karan’a öfke dolu bakışlar atıyordu. İkisinin de varlığını yok sayıp yatağın üzerindeki tepsiye doğru adımladım. Çorba mı? Yapa yapa bunu mu yapmıştı?

“Ben bunu içmem. Daha düzgün bir yemek yok mu?”

Bir cevap alamadığımda bakışlarımı tepsiden çekip bana bakan iki adama yönelttim. İkisi de bu rahatlığıma anlam verememişti. Umursamazca omuz silkip tepsiyi gösterdim.

“Sadece çorba ile doymamı beklemiyorsunuz herhalde.”

Karan, elini siyah eşofmanının cebine geçirip alay dolu bir sesle konuştu.

“O zaman kâse sayısını arttır. Bunu düşünebilecek kadar beynin vardır umarım.”

Kollarımı yine göğüsüm de birleştirdiğimde ikisinin de bakışları açıkta kalan bacaklarımı buldu. Duruşumu bozmadan konuştum.

“Çorba içmek istemiyorum. Midem bulanıyor. Dada katı bir yiyecek yok mu?”

“Yanında ekmek ye!”

Kaşlarımı çatıp bu sefer Ediz’e hitaben konuştum.

“Ekmek yiyemem. Ben modelim unuttun mu? Beslenmeme dikkat etmem gerekiyor.”

İkisi de birbirine bakıp aynı aynada kahkaha attığında öfkem iki katına çıktı. Karan gözünden sanki gözyaşı gelmiş gibi gözünü silip alay dolu bir sesle konuştu.

“Ne yani? Şimdi sen buradan kurtuldun! Üstüne birde modellik hayatına geri mi döndün?”

Elini birbirine ağırca çarpıp beni alkışladı.

“Baya iyimsersin. Neyse! Senin de yaşamak için böyle ütopik düşüncelere inanman gerekiyor. Peki, devam et. Bakalım o rüyadan ne zaman uyanacaksın?”

“Beni burada sonsuza kadar tutamayacaksın. Bunu sende biliyorsun!”

“Neden olmasın? Berk senin peşini bıraktığında senin peşine kim düşecek? Seni kim kurtaracak? Bildiğim kadarıyla kimsesizsin!”

Başımı dikleştirip konuştum.

“Berk benden vazgeçti diyelim! Benim bir sürü sözleşmem var. Düğün için uzak bir tarihe ertelediğim tüm sözleşmelerin günü geldiğinde, ben ortada olmazsam sence ne olur? Kimsesizlik düşündüğün kadar kolay değil! Benim sadece ailem yok! Ailemin olmaması hayatımın olmadığı anlamına gelmiyor. Karşılıklı bir çıkar ilişkisi de olsa, beni arayacak insanlar var. Eğer tüm planını kimsesizliğime göre yaptıysan! Sana şimdiden geçmiş olsun. Çünkü benim yokluğum. Senin sandığından daha çok ses getirecek. Uyarmadı deme!”

Ediz, söylediklerimle birlikte renk verse de Karan, aynı ifadesizlikle bana bakıyordu. Eğer bu odada yalnız olsaydık şuan kimsesizliğim yüzünden deli gibi ağlayabilirdim. Çünkü bu adam beni ona inandırabilirdi. Ama hemen yanında duran adam tüm kartlarını açık etmişti. Ve ben artık vaktimin sınırlı olduğunu biliyordum. Er ya da geç beni bırakmak zorunda kalacaklardı. Tek dileğim, beni bıraktıklarında hala nefes alabiliyor olmaktı.

Bana salyalarını akıtarak bakan köpekten biran olsun bakışlarımı ayırmadım. Ayırdığım anda üzerime atlayacakmış gibi hissediyordum. Karan önce köpeğin yemeğini önüne koydu. Hemen sonra tezgâhta hazırladığı sandviç adı altında boş bir ekmeği önüme koydu. Gözlerimi kısıp konuştum.

“Bilerek yapıyorsun değil mi?”

Karşımdaki sandalyeyi çekip otururken, dudakları çoktan yukarı doğru kıvrılmıştı.

“Beğenmediysen yeme!”

Sakin olmaya çalışarak konuştum.

“Ediz nerede? Bir haftadır onunla gayet güzel anlaşıyorduk. Sen git! O gelsin!”

Karan’ın gülümsemesi genişlerken arkasına yaslanıp kollarını başının üzerinde birleştirdi. Sanki yatıyormuş gibi yüzüne bir rahatlama gelirken konuştu.

“İşleri var. Ne yazık ki prenseslik günlerin son buldu. Şimdi!”

Dedi ve öne doğru yaklaşıp ifadesiz bir yüzle konuştu.

“Şunu ye ve ortadan kaybol! Bir hafta boyunca senin yüzünü görmek istemiyorum. Anladın mı?”

Bir hafta mı dedi o? Ediz ile geçen bu bir hafta su gibi geçip gitmişti. Ama bu adamla bir saniye bile akmıyordu. Bakışlarım önümdeki ekmeğe kayarken isteksizce uzandım. Tam ısıracakken aklıma yakın zamanda olacak olan defile geldi. Yapamazdım. Bunca zaman yaptığım ağır diyetlerin acısını hala hissederken geleceğimi karartamazdım. Bir gram bile almam demek tüm kariyerimin bitmesi demekti. Ekmeği usulca geri koyup sandalyemi geri ittim. Ayağa kalktığımda Karan’ın bakışları üzerimdeydi. Açlıktan guruldamak üzere olan karnımın üzerine elimi koyup burada kaldığım sürece benimsediğim odaya doğru adımladım.

Yatağa uzandığımda ağlamak üzereydim. Lanet herif! Neden gelmişti ki? Ediz, hem mutfağa girmeme izin veriyordu hem de yapmak istediğim her şeye imkân sağlıyordu. Diyete uygun tatlı bile yapmıştım. Aklıma gelen yiyeceklerle karnım gürültülü bir ses çıkardı. Yutkunup oturur pozisyona geldim. Ediz’in, vakit geçirmem için aldığı şeylere göz gezdirirken gülümsedim. Biraz vakit geçirsem iyi olacaktı. Önce çiçeklerimi suladım. Sonra yarım bıraktığım tuvalin karşısına geçip resmime devam ettim. Biraz mp3’den müzik dinlediğimde neredeyse akşam olmak üzereydi. Tüm günümü odanın içinde geçirmiştim. Odanın köşesindeki balıklarıma gözüm kaydı. Evde köpek olduğu için kedi alamayacağını önceden belirttiği için Ediz’den balık istemiştim. O da bu isteğimi geri çevirmeyip orta boylu bir akvaryumun içine her renkten ve her çeşitten balık aldırmıştı. Gülümsedim. Onlarında yemek vakti çoktan gelmişti. Elime yem kutusunu alıp karşısına oturdum. Yemi attığımda ki o karışıklık hoşuma gidiyordu. Bir süre onları izleyerek vakit geçirdiğimde artık açlığım dayanılamaz noktaya geldi. Odada yapacak bir şeyim kalmamıştı. Kitaplar, dergiler, bulmacalar ve bir sürü oyun olmasına rağmen açtım. Ve aç olunca hiç birine odaklanamıyordum. Daha fazla burada kalamayacağımı anlayınca odadan çıktım. Ediz varken televizyon izleyerek ya da sohbet ederek zaman geçiriyordum. Bu adamın hiçbirine tahammülü yoktu. Koca bir hafta bununla nasıl geçecekti anlamıyordu. Umarım Ediz’in işi çabuk biter ve buraya geri gelirdi.

“Sana odandan çıkma dedim! Yanılıyor muyum?”

Salonun aralıklı kapısından bana bakan adamla göz göze geldiğimde kısa bir an ne yapacağımı bilemedim. Birkaç adım uzağımda olan mutfağa koşsam mı? Diye düşünmedim desem yalan olur. Adımlarımı salonda oturan manyağa doğru atarken resmen geri geri gidiyordum. Önündeki yığılı dosyaları öfkeyle kapatıp bana baktı.

“İsteyerek çıkmadım zaten. Yemek yemem lazım. Yoksa açlıktan bayılacağım.”

Karan tek kaşını kaldırıp bana baktı. Bir süre beni izledikten sonra çevik bir hareketle karşıma dikildiğinde bu kadar hızlı olmasına şaşırmıştım. Eliyle mutfağı gösterip alay dolu bir sesle konuştu.

“Bayanlar önden!”

Bu saçma hareketlerine takılacak durumda değildim. Bu yüzden dediğini yapıp öne geçtim. Mutfağa doğru adımlarken hemen arkamda olduğunu bilmek beni geriyordu. Mutfağın ezbere bildiğim ışığını yakıp buzdolabına doğru ilerlediğim sırada onun sesiyle durmak zorunda kaldım. Yavaşça ona döndüğümde konuştu.

“Nereye?”

“Buzdolabına. Kendime yiyebileceğim bir şeyler hazırlayacağım.”

Gözlerini kısıp bana doğru adımladığında yutkundum.

“Bu bir haftada buraya neden getirildiğini unutmuşsun Elisa! Sen bu evin sahibi değilsin. Misafiri de değilsin. Sen bu evde zorla tutuluyorsun. Kendini rahat hissetmen hiç hoşuma gitmiyor!”

Tam karşımda durduğunda korkudan titrediğimi fark ettim. Bakışları soğuk ve ürkütücüydü. Beni baştan ayağa süzerken çıplakmış gibi hissettim. Ediz’in zevkime göre düzenlediği kıyafetler bile onun bakışlarına engel olamıyordu. Eli belime gittiğin de titremeye başladım. Beni kendi bedenine yaslayıp fısıldadı.

“Ediz benim aksime seni bir rüyanın içinde yaşatmaya çalışmış. Bunda onunda payı var. Ama sen kim olduğunu unutmayacaksın. Burada yem olarak bulunuyorsun. Berk tuzağıma düştüğü an eski hayatına döneceksin. Ama o zamana kadar! Berk’e olan nefretimi senden çıkarmamı istemiyorsan gözüme batma. Ortalıkta dolanma! Anladın mı güzelim?”

Son kelimeyi söylerken beni kendine daha çok yasladı. Hissettiğim sertlikle gözlerim kocaman oldu. Elimi göğsüne koyup daha fazla yaklaşmasına engel olmak istedim. Onun yerine tenin sıcaklı ve kalp atışları nefesimi kesti. Erkeksi kokusu burnuma dolarken vücudumu kontrol edemiyordum. Sanki ayakta durmamın tek sebebi şuan yaslandığım bu bedendi. Geri çekilse dizlerimin üzerine kapaklanacakmış gibi hissediyordum. Karan’ın gözleri gözlerimle buluşunca yutkundum. Usulca başımı sallayıp girdiğim duygu karmaşasından dolayı boğuk bir sesle konuştum.

“T-tamam. Gözüne gözükmeyeceğim. Şimdi lütfen. B-bırak beni.”

Bakışları dudaklarıma kaydığında aramızdaki çekimin güçlendiğini hissettim. Birazdan olacak olan şeyi düşünmek bile istemiyordum. Ama bu adamın çekimi neden bu kadar güçlüydü? Bu yaşıma kadar Karan’dan çok daha yakışıklı adamlarla birçok iş yapmıştım. Üstelik Berk’te fena sayılmazdı. Ya da bir haftadır neredeyse dip dibe yaşadığım Ediz bile, içimde tek bir kıpırtı yaratamazken! Bu adamın bakışları beni nasıl bu hale getirmişti? Şuan ağzından çıkacak tek bir kelimeyle, bana her istediğini yaptırabilecek kadar güçlüydü. Bunun farkında olmaması için içimden deli gibi dua ederken onun dudakları dudaklarıma kapandı. Lanet olsun! Uzaktan gergin ve erkeksi olan dudakları şimdi benim dudaklarımın üzerindeydi. Tadını alabilmek için dudaklarımı araladığımda dili, ağzımın içini keşfe çıktı. İnlediğimde öpüşünü sertleştirip alt dudağımı ısırdı. Bir kere daha inlediğimde geri çekilip nefes nefese kalmış bir şekilde beni izledi. Gri gözlerine yayılan karanlık, içimi kıpır kıpır ederken fısıldadı.

“Siktir! Bu bir hafta düşündüğümden de zor geçecek. Bana kendimi aciz hissettiriyorsun Elisa! Ve ben aciz hissetmekten nefret ederim!”

Az önce onun tarafından örselenen dudaklarımı araladığımda küçük bir sızı hissettim. Acı geçsin diye yaladığımda Karan’ın bakışları oraya odaklandı. Nefesimi düzene soktuğumda aynı onun gibi fısıldadım.

“Canımı yakmak için kendine yeni bir bahane bulmuşsun. Dediğim gibi! Benden nefret etmen için sebep arama. Nefes almam senin için yeterli.”

Dudaklarıma doğru yaklaşırken fısıldadı.

“Haklısın. Bu yüzden nefesini kesmem en doğrusu.”

Dudakları yeniden dudaklarıma kapandığında engel olmadım. Engel olmak istemedim. Bu adamın benden nefret ettiğini bilmem bile onu istememe engel olmadı. Lanet olsun! Bu gecenin sonu hiç iyi bitmeyecekti.

“Siktir! Karan! Ne halt ediyorsun sen?”

Duyduğum kadın ciyaklamasıyla kendimi ondan uzaklaştırdım. Şaşkın bakışlarım mutfağın girişinde bize öfkeyle bakan kızıl kadını bulduğunda birkaç adım geriledim. Karan bakışlarını yeniden ifadesizleştirip üzerimden çekti. Bize öfkeyle yaklaşan kadına baktığında bende kadına baktım. Onun bakışları da beni bulurken aklımdaki soruyu dillendirme cesareti gösterdiği için bu kadına minnettardım.

“Kim bu kadın? Neden onunla yiyişmek üzereydin?

Tek kaşımı kaldırıp Karan’a baktım. Benim cevabını bilmediğim bu sorunun belki onda cevabı vardır. Karan dudaklarını araladığında yutkundum. Az önce benim dudaklarımı kapatan o dudaklardan çıkacak birkaç kelime muhtaç olmak canımı sıksa da nefesimi tutup, ne söyleyeceğini merakla bekledim.

Loading...
0%