@alev_3
|
Umursamaz görünmek ve umursamaz olmak kesinlikle farklı şeylerdi. Biri siyahken biri beyazdı. Umursamaz olanın daha şanslı olduğunu söylememe gerek var mı? Salonun ortasında oturmuş bu tanımadığım kadının delici bakışlarına maruz kalırken, Karan açtığı televizyondan bir belgesel izliyordu. Evet. Belgesel. Birazdan şu aslanın ceylanı parçaladığı sahneyi yaşamak üzere olduğumu hissetsem de umursamaz görünmeye çalıştım. Karan'ın çeyreği kadarını başardıysam ne mutlu bana. “Çok güzle ya! Sanki az önce düzüşmek üzere olan siz değilmişsiniz gibi! Ne kadar rahatsınız öyle!” Evet. Sanırım başlıyoruz. Bakışlarım istemeden de olsa Karan’ı bulduğunda o kadına baktığını gördüm. İkisinin kendi aralarında yaptığı bu sessiz savaşın ucu bana dokunmadan yukarı çıkmak istiyordum. Ama nefes alırken bile dikkatleri üzerime çekmekten korkarken, neden öyle bir ateş hattına atlayayım ki? Bu yüzden içimdeki aptal savaşa bir son verip sessizce olacakları izledim. Karan televizyonu kapattığında gergin olan ortam daha da gerildi. Şuan Karan’ın değil de Ediz’in yanımda olmasını ne çok isterdim. En azından adam normaldi. İşim gereği bir çok ortama girip çıkmıştım. Ve Ediz gerçekten mükemmeldi. Çok kafa bir adamdı yanındayken bu bir hafta su gibi geçmişti. Ama Karan’la daha bir gün bile olmadan kırk yaş yaşlanmıştım. Ölümüm kesinlikle bu adamın elinden olacaktı. Bundan adım kadar eminim. “Işıl! Abinin yanına siktirip gidecek misin? Yoksa ben mi göndereyim?” Tek kaşımı kaldırıp merakla ikisini izlemeye deva ettim. Abi derken? Adının Işıl olduğunu öğrendiğim bu kadının abisi kimdi ki? Üstelik bu adamın bir tek bana hödük olmaması birazcık hoşuma gitmişti. Karakteri bozukmuş. Bunu da tescillemem iyi oldu. Kadın öfkeli bakışları kısa biran beni bulsa da yeniden Karan’a döndü. “Benimle doğru konuş!” Karan bıkkın bir nefes alıp ayağa kalktı. “Her neyse! Ne halt yapmak istiyorsan yap. Ben yatıyorum.” İstemeden de olsa bakışlarım saati buldu. Daha saat dokuzdu. Dokuz. Bu saatte çocuklar bile ayakta oturturken bu adam neyin kafasını yaşıyordu? Işıl da öfkeyle ayaklandı. “Kaç tabi! En iyi yaptığın şeyi yapıp kaç! Sonuçta beni nikâh masasında da korkak gibi bırakıp kaçmadın mı? Zora geldiğinde hep bunu yapıyorsun Karan.” Karan, Işıl’a doğru birkaç adım attığında gözlerimi kıstım. Şuan deli gibi tuzlu çekirdek istemişti canım. Bu ortamı tamamlayacak en güzel şey kesinlikle oydu. “Işıl. Nikâh günü yaptığın haltı kimseye söylememem, unuttuğum anlamına gelmiyor. Abinin hatırına sustum. Herkesin gözünde tek suçlu oldum. Şimdi kapat çeneni siktir git buradan! Yoksa kendime verdiğim sözü unutur! Seni bitiririm.” Işıl’ın titreyen bedeni ile tek kaşımı havya kaldırdım. Bu kadın kimdi? Ve Karan gibi bir adamı aldatma gafletine nasıl düşmüştü? Karan’ın Berk’e ortak dediğine göre onun kadar varlıklı olmalıydı. Üstelik yalan söyleyemem. Bu adam Berk’le kıyaslanamayacak kadar yakışıklıydı. Gri gözleri. Erkeksi bir yüz hattı. Dolgun sıcak dudaklar. Kumral tenini tamamlayan dalgalı, açık kahve bir saç. Yüzünde yeni yeni çıkmaya başlayan kirli sakalı ile dehşet yakışıklıydı. Tabi bu büyü! O zehir dili ortaya çıkana kadar devam ediyordu. Lanet ağzını açtığı an ondan nefret ediyordum. Sonunda yelkenleri suya indiren kadın adımlarını çıkışa doğru yönlendirdi. Karan’a son bir bakış atıp yalvaran bir tonda konuştu. “Lütfen bundan kimseye bahsetme. Bir daha karşına çıkmayacağım. Söz veriyorum.” Dediğin de bu sözlere ben bile inanmamıştım. Karan’ın da yüz ifadesindeki alay düşüncelerimi destekler biçimdeydi. Elini göğüsün de bağlayıp Işıl’a baktı. Işıl sahte olduğunu varsaydığım gözyaşlarını silip ayaklarını yere vura vura evi terk etti. Oturduğum koltuğa biraz daha yayılıp kapalı olan televizyonu izledim. Sonunda Karan’ın yakıcı bakışlarını üzerimde hissettiğimde mecburen ona baktım. Yüzüne yerleştirdiği ifadesizliğin altında yatan duyguları, tahmin etmek zor değildi. “Yat artık!” “Saat çok erken, uykum yok!” “Uykun olup olmaması umurumda değil. Sana ne diyorsam onu yap!” “Tüm gün beni o aptal odaya kapattın zaten. Sen yatmak istiyorsan yatabilirsin. Ama ben yatmayacağım.” Bir anda üzerime geldi ve beni koltukla bedeni arasına hapsetti. Nefesi tenimi yakıp kavururken gözlerimi kapatmamak için büyük mücadele verdim. Bu adamın cinsel anlamdaki çekimi beni delirtmek üzereydi. Berk’e neden böyle hissetmemiştim ki? “Beni iyi dinle baş belası! Seni incitmemek için içimde verdiğim savaşı bir bilsen! Değil odadan, yatağından bile çıkamazdın!” Yatak mı dedi o? Alt tarafımdan yukarı doğru bir sıcaklık hissettiğimde yutkundum. Lanet girsin! Adam beni tehdit ederken ben ne halt düşünüyordum. Boğazımı temizleyip başımı dikleştirdim. “Kendini tutmadığını ikimizde biliyoruz. Bak ne diyeceğim. Sen, ben yokmuşum gibi davranıp kendi işine bak. Beni de rahat bırak. Olmaz mı?” Açlığım yeniden gün yüzüne çıktığında çekip gitmesi için, neredeyse yalvaracaktım. Karan geri çekildiğinde rahat bir nefes alıp verdim. Bakışlarına yerleşen şeytani parıltı ile oturuşumu dikleştirip, tek kaşımı havaya kaldırdım. Dudakları yukarı doğru kıvrılırken konuştu. “Sen açtın değil mi? Işıl gelene kadar seni mutfakta bastığımı unutmuşum. Ne o? Çok mu acıktın prenses?” Yüzümü buruşturup, tiksinti dolu bir sesle konuştum. “Prenses ne ya? İğrençleşme. Ve ayrıca açım. Bu sakladığım bir şey değil. Senin beni mecbur bıraktığın bir gerçek kendisi!” Gülerek arkasını döndüğünde yeniden o tok sessi kulaklarımı doldurdu. “Yürü! Fikrimi değiştirmeden aç karnını doyuralım prenses. Ölüp de başıma kalma sonra.” Söylenerek koltuktan kalktım. Karan’ın peşine takıldığımda adımlarına yetişmem bir hayli zor olmuştu. Gayet de uzun boylu bir kızdım. Ama bu adamın nedense omuzuna anca geliyordum. Hoş ışıl benden daha kısaydı. Acaba kısa kadınlardan mı hoşlanıyordu? Kendi kendime gözlerimi devirip mutfağa girdim. Karan tezgâhın yanındaki bar taburelerine benzeyen siyah sandalyeye oturduğunda bakışlarımız buluştu. “Geç bakalım. Umarım bizi zehirlemezsin.” Adımlarımı buzdolabına doğru atarken, umursamaz çıkarmaya çalıştığım bir sesle konuştum. “Sen de mi yiyeceksin?” “Evet. Tüm gün aç kalan tek kişi sen değilsin. İşe gömüldüğümde yemek yemeyi unutuyorum.” Dolaba bakışlarımı gezdirirken konuştum. “Ne yiyeceksin? Ediz makarna ya da yoğurtlu kızartma seviyordu. Ama senin zevklerinin ondan farklı olduğunu anlamak zor değil. Yapabileceğim bir şey iste.” Ediz’in yaptığı alışverişten kalan sebzeleri çıkarıp tezgâha koyarken, bakışlarımı hala bir cevap vermeyen adama çevirdim. Gözlerini kısmış beni izliyordu. Yerimde huzursuzca kıpırdanıp konuştum. “Neden öyle bakıyorsun? Dengesizliğinde bir sınırı var. Az önce umursamazken şimdi düşman oldun. Kazasız belasız bu geceyi bitirebilecek miyiz merak ediyorum.” Arkasına yaslanmaya bir son verip tezgâha doğru eğildi. Tezgâhın üzerinde birleştirdiği ellerinden bakışlarımı yeniden gözlerine çevirdim. Korkutucuydu. Gerçekten ne zaman ne yapacağını kestirmek zordu. Sonunda dudaklarını aralayıp konuştu. “Tuhaf! Birkaç gün önce bir adamın karısı olacaktın. Ama şimdi tanımadığın bir adama birkaç gündür tanıdığın adamı anlatıyorsun. Üstelik bunu büyük bir soğukkanlılıkla yapıyorsun! Gerçekten tuhaf!” Sebzeleri yıkarken konuştum. “Tuhaf olan ne anlamadım? Ediz gayet arkadaş canlısıydı. Onun gibi kafa dengi adamları nerede görsem tanırım. Üstelik Berk’in beni bulmaya niyeti yoksa, oturup kendimi kahredecek değilim. Sana gelince…” Suyu kapatıp ıslak ellerimi üzerime sildim. Karan’ın bakışları ıslanan tişörtüme kayarken konuşmama devam ettim. “Seninle en uzun konuşmamız bu olacak. Merak etme. Bir daha yüzümü görmeyeceksin. Tabi bunun için senin de biraz çabalaman lazım. Tüm gün beni odaya kapatıp aç bırakamazsın. En azından bir saat belirleyelim. O saatler de mutfağı ben kullanayım. Günün geri kalanında da sen kullan. Anlaştık mı?” “Berk’ten neden bu kadar kolay vazgeçtin?” Umursamazca omuz silktim. “Vazgeçmedim. Ama benim olmayan bir şey içinde çabalayacak değilim. O benden vazgeçti mi?” Karan sessizliğini korurken ben canım istemese de salata yapmaya koyuldum. Bu saatte başka bir şey yemem doğru olmazdı. Üstelik imzamın olduğu sözleşmelerde beden ölçüm kırmızıçizgimdi. “Geçmedi. O it senden vazgeçmedi.” Karan’ın cevap vermesi beni şaşırtmıştı. Yaptığım işe ara verip ona döndüm. Heyecanlanmama engel olamadığım için bu, ses tonuma da yansımıştı. “Gerçekten mi? Beni arıyor mu?” Bakışları koyulaşırken, başını onaylarcasına salladı. “Evet. Üstelik bulması an meselesi. Sana dokunduğumu sanmasına rağmen. Seni deli gibi arıyor. Ama hemen umutlanma prenses. Ben daha oyuna başlamadım. O itle anladığı dilden güzel bir intikam alacağım. İşte o zaman sende eski hayatına tıpış tıpış döneceksin. Anlaştık mı?” Sözlerindeki anlayamadığım ima ile bir süre sessiz kaldım. Hala bana bakması ile başımı salladım. “Peki, sizin bu oyununuz bittiğinde bana ne olacak? Eski hayatıma dönen yine ben mi olacağım? Yoksa benden geriye kalan bir enkaz mı?” Duymadı. Duymak istemedi. Aslında ikimizde cevabı biliyorduk ama kimse bunu dillendirmek istemedi. İşime geri dönerken düşünmemeye çalıştım. Düşündükçe korkum beni ele geçiriyordu. Yapmam gereken tek şey kendimi, bu adamdan ve yapacaklarından korumaktı. En azından denemeliydim. … Sabah uyandığımda midem bulanıyordu. Yemek düzenim alt üst olmuştu ve dün yediğim ne varsa çıkarmıştım. Ilık bir duş alıp biraz olsun kendime geldim. Bu sefer ilk işim, odayı toparlayıp kahvaltı yapmak için aşağıya inmek oldu. Ortalıkta kimsenin görünmemesi işime gelmişti. Seri adımlarla buzdolabını açtığımda şaşkınca dolaba kayıyordum. Acaba hayal mi görüyorum diye bir kez daha açıp kapattığımda onun alay dolu sesi kulaklarımı doldurdu. “Ne yapıyorsun? Okuyup üfleyince sihirli bir şekilde dolmasını mı bekliyorsun?” Öfkeyle buzdolabını kapatıp iç çektim. Kollarını göğüs hizamda bağlayıp tüm bedenimi ona çevirdim. Dün akşam ki gibi ada tezgâhın sandalyesine oturmuş beni izliyordu. “Dün anlaştığımızı sanıyordum. Bu ne şimdi? Neden dolapta yiyecek hiçbir şey yok!” Dudaklarını büküp gözlerini kıstı. “Anlaştığımızı söylemedim. Şimdi geç karşıma otur bakalım. Seninle kartlarımızı açık oynama vaktimiz geldi.” Açlıktan karnıma saplanan ağrıyı yok sayıp karşısına oturdum. Resmen beni açlıkla terbiye ediyordu. “Şimdi. Bilmen gereken ilk kural! Hayatında söz hakkına sahip tek kişi ben olacağım. Sana nefes alma dersem. Almayacaksın! Bu konuda anlaştık mı?” Boş bakışlarımı, şeytani bir parıltıyla aydınlanan gri gözlerinde gezdirdim. Öne doğru eğilip öfke dolu bir sesle konuştum. “Hastasın sen! Git ve tedavi ol!” Ayağa kalktığım sırada beni bileğimden tutup aynı yere geri oturttu. Her an kırılacakmış gibi acıyan bileğime bakıp yeniden ona döndüm. Acıdan dolayı yüzümü buruştursam da dudaklarım mühürlenmiş gibi inatla açılmadı. “İkinci kural! Ben seni pohpohlayacak bir beyaz atlı prens değilim. Bu yüzden bana karşı bir hamle yapmadan önce iki kere düşün prenses. Yoksa canın yanar.” Bakışları bileğime kaydığında serbest bıraktı. Acıyan yeri diğer elimle ovalarken yine konuşmadım. İç çekip arkasına yaslandı. “Üçüncü ve son kural! Hayatına geri dön ve hiçbir şey olmamış gibi yaşa!” Sonunda dudaklarımdaki mühür kalkmıştı. Şaşkınlıktan aralana dudaklarımdan zorda olsa birkaç kelime döküldü. “Sen ciddi misin? Bak bu konuda şaka kaldıracak durumda değilim.” Dediğimde dudağının kenarı yukarı doğru kıvrıldı. “Şaka değil.” Dediğinde istemeden gülümsedim. Evime gidecektim. Şuan rüya görme ihtimalim yüzde kaçtı acaba? Heyecanla ayağa kalktığımda uyarı dolu bir sesle konuştu. “Otur! Daha bitirmedim.” Omuzlarım hayal kırıklığı ile çökerken bu sefer oturmadım. O da umursamadan konuşmaya devam etti. “Tek bir şartım var. Senin hayatını ben yöneteceğim. Bu sayede kendi hayatına döneceksin. Kabul ediyorsan şimdi gideriz. Ama etmiyorsan!” Ayağa kalkıp bana yukarıdan bir bakış attı. “Şu günlerini sana mumla aratırım. Seçimini yap prenses! Kendi hayatında uslu uslu yaşayıp gitmek mi? Benim hayatımda tutsak olmak mı?” … Geçtiğimiz yolları izlerken iç çektim. Buraya getirildiğim gün ki yaşadıklarım bir fil şeridi gibi gözümün önünden geçti. Çaktırmadan Karan’a baktığımda çatık kaşla arabayı kullanıyordu. Yeniden önüme döndüğümde bakışlarım kucağımdaki elime kaydı. Tuttuğu yerin morardığını görmek kaşlarımın çatılmasına sebep oldu. Neyse ki ilk işim bir ay sonraydı. O zaman kadar morluğu geçirmenin bir yolunu bulurdum. Araç durduğunda bakışlarımı elimden çekip yola çevirdim. Mola tesisinde durmuştuk. Karan kapısını açtığında bende açtım. Birkaç adımla yanıma gelip elimden tutu. Şaşkın bakışlarım önce birleşen ellerimize hemen sonra onun gözlerini buldu. Dudağındaki çapkın gülümsemesiyle konuştu. “Kaçmak için bir girişimde bulunursan seni pişman ederim. Sakın beni sınama prenses! İnan bana göründüğüm kadar sakin değilim.” Elimi çekmeye çalışırken konuştum. “Bunu biliyorum. Kaçmayacağım. Şimdi bırak elimi. Bana dokunduğun her saniye canım yanıyor.” Gerçekten bilerek yapıyordu. Sorun elimi tutmasında değildi. İlk defa bir erkekle el ele tutuşmuyordum. Adam elimi sıkıyordu. Sözlerimden sonra baskısını arttırdığında inledim. “Yapma! Canım yanıyor dedim!” Gülerek elini gevşettiğinde yürümeye başladı. Onunla birlikte yürüdüğümde resmen peşinden sürükleniyordum. Biraz olsun ondan uzaklaşmak istiyordum. Bu yüzden kurtuluşum olan lavaboya doğru adımladım. Bana ayak uyduran adamın yüzüne kapının önüne geldiğimde baktım. “İçeri girmeyeceksin değil mi?” Elimi bırakıp kolunu bağladığında bakışlarıyla girmemi işaret etti. Dudaklarım yukarı doğru kıvrılırken koşar adım içeri girdim. İçeride oyalanabildiğim kadar oyalandım. İçimden çıkmak gelmiyordu. Benden sonra kaç kişi lavaboya girip çıkmıştı bilmiyorum. Sonunda bir görevli yanıma gelip gülümsedi. “Elisa hanım?” Kadını başımla onayladığımda gülümsemesini yüzünden silmeden konuştu. “Karan Bey sizi beklediğini söyledi. Ayrıca sizi çok özlediğini eğer bir dakika daha görmezse bunun acısını sizden tatlı bir şekilde çıkaracağını iletmemi istedi.” Dedi ve kıkırdadı. Kıza renk vermeden gülümsedim. Kız heyecanla konuşmasına devam ettiğinde gözlerimi devirmek üzereydim. “Sizin ki gibi bir ilişkim olması için canımı bile veririm. Anlaşılan sevgiliniz size çok âşık.” “Ya! Sevgilim bana çok âşık. Hatta o kadar ki birazdan beni aşkıyla öldürecek!” Kız gülümsemeye devam ederken çığlık atmamak için kendimi zor tuttum. Bu neyin kafasıydı Allah aşkına? Masal diyarında mı yaşıyorduk biz? Aşkmış! Kızı arkamda bırakıp güvenli bölgemden istemeyerek çıktım. Karan’la göz göze gelmemek için etrafıma baksam da bakışlarının yoğunluğunu üzerimde hissediyordum. Kulağımda hissettiğim sıcak nefesle irkildim. Kaçmamam için elini belime dolamıştı. “Belki de oyunun kurallarını biraz daha sertleştirmeliyimdir. Ne dersin prenses?” Yakıcı griler başıma geleceklerin fragmanını izletir gibi kanımı dondururken fısıldadım. “S-sıra vardı. Gerçekten.” O yürümeye başladığında ona ayak uydurdum. Restoranta girdiğimizde cam kenarındaki bir masaya oturduk. Masaya konan yemeklere şaşkınlıkla baktım. Garsonun başka bir isteğimiz olup olmadığını sorması ve Kara’nın teşekkür etmesi masadaki son konuşma oldu. İçeride ne kadar uzun kaldıysam adam yemek siparişini vermiş hatta biz gelmeye hazırlanmıştı. Çatalımı köfteye batırdığımda alay dolu bir sesle konuştu. “Hayırdır? Senin diyet köfteleri görene kadar mıydı?” Köfteyi ağzıma attığımda gülümsedim. Ağzımdaki lokmayı yuttuğumda konuştum. “Ekmek yemiyorum işte. Et eşittir protein. Hem eve gittiğimde sporda devam edeceğim. Yani bu gün kendime küçük bir jest yapabilirim.” Karan’ın dudakları yukarı doğru kıvrıldığında şaşkınca yanağında beliren iki gamzeye baktım. Büyüleyiciydi. Karan’ın bakışları yüzümde gezindiğinde kendimi toparladım. Bakışlarımı etrafta gezdirdiğim sırada birkaç kişinin bana bakıp fısıldaştığını gördüm. Önüme döndüğümde o masada bir hareketlilik hissettim. Yeniden bakışlarım o masaya kaydığında az önce bana bakıp fısıldayan iki kızın bizim masaya yaklaştığını gördüm. Birkaç adımda yanımıza vardıklarında elimdeki çatalı bırakıp onlara baktım. Karan’da onları fark edince kaşlarını çatıp konuşmalarını bekledi. Kumral olan kız heyecanla bir adım öne atıldı. “Ya kusura bakmayın. Rahatsız ediyoruz ama siz Elisa Güngör değil misiniz?” Başımı onaylarcasına salladığımda yanındaki kızın koluna yapışıp çığlık attı. “Gördün mü? Oymuş işte!” Yanındaki kızında yüzüne bir gülümseme yerleşirken kumral kız çekinerek telefonunu uzattı. “Eğer sorun olmazsa birlikte bir fotoğraf çekinebilir miyiz? Ben sizin hayranızım. Sizi deli gibi takip ediyorum.” Başımı onaylarcasına salladığımda Karan öksürerek dikkatleri üzerine çekti. Bakışlarım onu bulduğunda başını olumsuz anlamda iki yana salladı. Kızın yüzü asılırken telefonu alıp Karan’ın eline tutuşturdum. Yüzüme sevimli bir gülümseme yerleştirip konuştum. “Sen çeker misin?” Karan şaşkınlığını üzerinden atınca dişlerini sıkarak konuştu. “Elisa!” Ayağa kalkıp kızların ortasına geçtim. Gülümseyerek poz verdiğimde etraftaki birkaç bakışta bize döndü. Karan bir süre öylece beklediğinde kumral kızın arkadaşı konuştu. “Çekecek misiniz artık?” Karan başını salladığında dudağımı ısırdım. Telefonu bize doğru tuttuğunda zoraki bir şekilde gülümsedim. Karan telefonu uzattığında kızlarla birkaç tane selfi çekinip sarıldım. Benim için normal olan bu durum Karan’ı baya bir öfkelendirmişti. Birkaç kişinin daha masaya gelmesiyle yemeğimizi yiyemeden kalkmıştık. Arabayı git gide daha hızlı sürdüğü için olduğum yere sindim. Korkudan tek kelime edemiyordum. Bir süre sonra hızını o kadar çok arttırmıştı ki daha fazla dayanamadım. “Yavaşla!” Gazı biraz daha köklediğinde sessiz gözyaşlarıma ağzımdan kaçan bir hıçkırık eşlik etti. “Karan yavaşla! Lütfen! Yavaşla!” Karan’ın bakışları beni bulduğunda arabanın hâkimiyetini kaybetti. Kendi şeridimizden çıktığımızda çığlık attım. “Lanet olsun! Dursana!” Araba acı bir fren sesiyle yolda kayarken panikle tutacak bir yer aradım. Sonunda araç durduğunda yoldan çıkmıştık. Arabanın ucu ağacın gövdesiyle burun buruna gelmişti. Titreyen ellerimi kucağıma koyduğumda sarsılarak ağlamaya başladım. “M-manyak m-mısın sen ya! B-bizi öldürecektin!” Karan kemerini çıkarıp öfkeyle bana döndü. Beni omuzlarımdan tutup kendine çevirdiğinde kükredi. “Sana damarıma basma dedim! Benimle oyun oynarsan sonuçlarına katlanırsın! O küçük aklınla bana ders vermeye bir daha çalışırsan bu kadar insaflı olmam.” “H-hasta! H-hasta herifin t-tekisin!” Vücudumun titremesini durduramıyordum. Yine kekelemeye başlamıştım. Kalbim sıkışırken elimi kalbimin üzerine koydum. Karan gözlerini devirip konuştu. “Her neyse! Sakinleş artık. Şimdilik tehlike geçti. Rahatla prenses!” Onun alay eden sesi öfkemi daha çok arttırdı. Elim boğazıma giderken ağlama şiddetlendi. “N-nefes alamıyorum. B-ben k-korktuğumda p-panik atak g-geçiririm.” Gözlerim kararırken kapıyı açmaya çalıştım ama yapamadım. Karan’ın yüzü bir anda ciddileşirken araçtan inip benim tarafıma geldi. Kapımı açıp kemerimi çözdüğünde beni dışarı çıkardı. Bacaklarımda derman kalmamıştı. Karan tutmasaydı çoktan yere kapaklanmıştım. Beni arabaya yasladığında yavaşça yere çöktüm. “Elisa! Bana bak! Elisa bana bak dedim!” Yüzüme çarpan suyla irkildim. Gözlerimi zorlukla açtığımda dudaklarıma suyu yaklaştırdı. “İç hadi.” Dudaklarımı araladığımda birkaç yudumdan sonra öksürük krizine girdim. Karan suyu yere bırakıp söylendi. “Sikicem böyle işi! Elisa nefes al güzelim hadi!” Dediğini yapıp nefes almaya çalıştım. Sonunda yavaş yavaş kendime geldiğimde ondan biraz uzaklaştım. Kaşlarını çatıp konuştu. “İyi misin?” Yutkunup başımı onaylarcasına salladım. Suyu yeniden uzattığında başımı çevirdim. “İç şundan!” “İ-istemiyorum.” Suyu inatla ağzıma yaklaştırdığında öfke dolu bir sesle konuştum. “İ-istemiyorum d-dedim. Ç-çek şunu!” “Neden kekeliyorsun?” Israrlı bakışlarından kurtulmak için konuştum. Aksi halde beni rahat bırakmayacaktı. “K-korktuğumda o-oluyor.” Karan tek kaşını kaldırıp şaşkın bir sesle konuştu. “Neden daha önce olmadı?” “O-o zaman ö-ölüm k-korkusunu h-hissetmemiştim.” Karan hiçbir şey söylemeden kendimi toparlamamı bekledi. Bir süre sonra ayağa kalkıp elini uzattı. Elini tutup ayağa kalktım. “Daha iyi misin?” “İ-iyiyim.” “Bu şey geçecek mi?” Başımı olumlu anlamda salladım. “Ne kadar sürüyor?” Konuşmak istemiyordum. Ama yeni bir Karan öfke nöbetini kaldırabilecek durumda değildim. “D-değişiyor. B-bazen daha u-uzun bazen d-daha k-kısa sürüyor. A-artık s-soru sorma. L-lütfen!” Dediğimde suratını ifadesizleştirip arabanın kapısını açtı. Sessizce koltuğa oturduğumda kapımı kapattı. Kemerimi taktığım sırada hemen yanımdaki yerini aldı. Koltuğa sinerken o arabayı çalıştırdı. Bu sefer normal hızda arabayı kullansa da ben hala diken üzerindeydim. Her an hızını arttıracakmış gibi hissediyordum. Üzerime çöken ağırlıkla gözlerim kapanırken iç çektim. Bir süre sonra göz kapaklarım ağırlaştı. Kendimi uykunun kollarına bıraktım. … “Elisa, uyan artık. Geldik.” Duyduğum sesle gözlerimi araladım. Bakışlarımı etrafımda gezdirirlken hala arabanın içinde olduğumuzu fark ettim. Oturduğum yerde biraz dikleşip gözlerimi ovuşturdum. Bu sırada Karan kapısını açmış araçtan inmek üzereydi. Kapalı garajın tanıdık gelmesiyle rahat bir nefes aldım. Sonunda evimdeydim. Kapım açıldığında Karan’la göz göze geldik. Araçtan indiğimde şaşkın bir ses tonuyla konuştum. “S-sen b-benim evimin a-adresini n-nereden biliyorsun?” Aracın kapısını örttüğünde kaşlarını çatıp konuştu. “Sen daha düzelmedin mi?” Gözlerimi devirip kollarımı göğüs hizamda bağladım. “M-makine m-miyim b-ben! Dinlenince d-düzeleyim.” Karan elini havaya kaldırıp gülerek konuştu. “Lütfen. Sen bir süre konuşma olur mu? Sinirlerim bozuluyor.” Cevap verecekken vazgeçip dudağımı ısırdım. Hayvan. Onun Yüzünden bu haldeydim ama beyefendi beni soktuğu durumdan dolayı bir hayli eğleniyordu. Onu ardımda bırakıp asansöre doğru adımladım. Peşimden geldiğini bildiğim için arkamı dönmedim. Asansör düğmesine bastığımda Karan yanımdaki yerini aldı. “İlacı filan yok mu bunun?” Ona bakıp tek kaşımı havaya kaldırdım. Az önce konuşmamamı söyleyen adam şimdi benden bir cevap bekliyordu. Cidden mi? Başımı olumsuz anlamda salladım. “Peki, en son ne zaman böyle olmuştun?” Elimle on sekiz yaptığımda başını salladı. “Aferin. En azından söz dinliyorsun. Son sorumu da konuşmadan cevaplarsan dile benden ne dilersen.” Dudağımın içini kemirirken sakin olmaya çalıştım. Cidden benimle oynuyordu. “Nasıl geçiyor? Mutlaka bir yolu vardır.” Başımı olumlu anlamda salladığımda gülümsedi. Yine çıkmıştı. Büyülenmiş gibi bakışlarım gamzelerinde takılı kalırken konuştum. “R-rahatlamam lazım. K-korkum çok t-taze. Y-yavaş y-yavaş geçecek. L-lütfen. A-artık ü-üzerime g-gelme.” Asansör geldiğinde açılan kapıdan içeri girdim. İkinci kata bastığımda onunda girmesiyle kapı kapandı. Yukarı çıktığımızda gülümsedim. Şu birkaç günde evimi deli gibi özlemiştim. Elim çantama gittiğinde anahtarımın yanımda olmadığını hatırladım. Yüzüm düşerken Karan önüme geçip cebinden anahtarımı çıkardı. Bu adam resmen hayatımı ele geçirmişti. Her şeyi biliyordu. Her şeyime sahipti. Ne zamandan beri bu plan üzerinde çalıştığını deli gibi merak ediyordum. Her şey kusursuzdu. Kapıyı açıp girmem için geri çekildi. İçeri girdiğimde ışığı yakıp ayakkabımı çıkardım. Koşar adım yatak odama gittiğimde kendimi yatağıma atıp yastığıma sarıldım. Bir süre o şekilde kaldığımda öksürük sesi duydum. Duruşumu hiç bozmadan kapı pervazına yaslanan adama baktım. “Misafirini yok sayman hiç hoş değil. Üstelik sadece bir haftadır evinden uzaksın. Biraz abartmıyor musun?” Umursamazca omuz silktim. O bir haftayı gel de bana sor dememek için dudaklarımı birbirine bastırdım. İstemeye istemeye yatağımdan kalktığımda Karan çoktan evi gezmeye başlamıştı. Bu sefer ben onu yaslandığım kapı pervazından izledim. İşi bittiğinde yanıma geldi. “Neden hiç misafir odan yok.” “Ç-çünkü ihtiyacım y-yok.” Karan tek kaşını kaldırıp bana ima dolu bir bakış attı. “Berk sende kaldığında birlikte mi yatıyordunuz?” Bu konu onu hiç alakadar etmezdi. Sessiz kaldığımda başını onaylarcasına salladı. “Madem öyle. Benimle yatmayı da yadırgamazsın diye düşünüyorum. Öyle değil mi prenses?” “A-aklından b-bile g-geçirme!” “Ne sandın? Koltukta filan yatacağımı mı?” Başımı evet anlamında salladım. Gülerek bana doğru yaklaştı. Sıcak nefesi yüzüme çarparken alay dolu bir sesle konuştu. “Çok beklersin. Ben ne oraya sığarım. Ne de rahat ederim. Ama istersen sen koltukta yatabilirsin.” Hayretle ona baktığımda geri çekildi. Bakışlarım gri L koltuklarıma kayarken iç çektim. Haklıydı. Sanırım onlarda yatmaya alışsam iyi olacaktı. Bu dev gibi adamın o koltuklara sığması imkânsızdı. Yine de o rahat yatağı bu adama vermek istemiyordum. “B-buraya y-yakın b-bir o-otel var. N-neden oraya g-gitmiyorsun?” Karan umursamazca omuz silkti. “Sende geleceksen neden olmasın?” Bu arsız adamla baş etmem kolay değildi. Hele de böyle kekelerken. Daha fazla kendimi yormanın anlamsız olduğuna karar verip konuyu kapattım. Mecburen koltukta yatacaktım. Buzdolabına doğru adımladığımda aklıma düğün öncesi tamamen boşaltıp fişini çektiğim geldi. Aman ne hoş! Evlendikten sonra bir aylığına yurt dışına balayına gidecektik. Biran yüzüm düşse de kendimi toparlayıp sık kullanmadığım buzdolabına gittim. Fişe taktığımda Karan’ın içeri geçtiğini gördüm. Sürekli çalıştığım için evde yemek yiyen birisi değildim. En iyisi dışarıdan sipariş vermekti. Telefonum olmadığı için Karan’ın yanına gidip kartı uzattım. “Sipariş v-verebilir misinin? D-dolap bomboş.” Biran anahtarı çıkarıp verdiği gibi telefonumu da çıkarmasını bekledim ama yapmadı. Kendi telefonunu bana uzatıp arkasına yaslandı. Telefonu alıp sipariş verdiğim sırada gelen bildirim sesiyle irkildim. Kayıtlı olmayan bir numaraydı ama nedense tanıdık gelmişti. Üst kısımdan mesaja baksam da tıklamadan içeriğini göremiyordum. Şansıma telefon sessizdeydi. Daha fazla oyalanmadan siparişi onayladım. Bakışlarım Karan’ı bulduğunda televizyondan açtığı belgesele odaklanmış olduğunu gördüm. Masaja tıkladığımda bir süre donup kaldım. Karşımdaki fotoğrafa bakarken dişlerimi sıktım. Berk ve o kadın çırıl çıplaktı. Üstelik altında Berk’e ait bir mesaj vardı. Tanıdık gelen numaranın ona ait olduğunu neden anlayamamıştım? İğrenç görüntülerden çok gelen mesaja odaklandım. ‘Sevdiğin kadını bir kez daha altımda inlettim ortak. Benim olana dokunmak sana pahalıya patlayacak. Hala vaktin varken Elisa’yı bırak! Yoksa Işıl’ın fotoğrafları yarınki manşetleri süsler. Ya da belki herkesten önce Ediz’e göndermeliyimdir ne dersin?’ Telefonu öfkeyle sıkarken Karan’ın sesini duydum. “Altı üstü bir sipariş veriyorsun. Getir artık telefonumu. Yoksa bir şeyler karıştırdığından şüphelenmek üzereyim.” Telefonu Karan’ın bakışları üzerimdeyken daha fazla sıktım. İnatla gözlerinin içine baktım. Işıl denen kadının onu aldattığını biliyordum. Ama bu adamın Berk olmasını gerçekten beklemiyordum. Bu benim neden bu durumda olduğumu açıklıyordu. Öfkem beni ele geçirirken sağlıklı düşünemiyordum. Karan kaşlarını çatıp oturuşunu düzeltti. “Elisa! Ver telefonu!” Bir şeylerden şüphelendiği için huzursuz olmuştu. Yüzüme zoraki bir gülümseme yerleştirip telefonu ona doğru uzattım. Bir anda telefonu elimden çektiğimde onu izledim. Telefonu ile uzun denebilecek bir süre uğraştıktan sonra öfkeli bakışları beni buldu. “Sen ne haltlar karıştırıyorsun?” Omuz silkip konuştum. “H-hiçbir ş-şey k-karıştırmıyorum.” Karan ayağa kalkıp yanıma geldi. Çenemden tutup yüzümü yüzüne yaklaştırdı. “O zaman bu halin ne? Yüzün kireç gibi olmuş” Yutkunup başımı elinden kurtardım. “A-açım. S-sanırım kan şekerim d-düştü. Yemeği yediğimizde daha iyi olurum.” Karan beni az önce kalktığı koltuğa oturttuğunda kendisi de yanıma yerleşti. “Ayakta durma. Bayılma vakası kaldıracak durumda değilim.” Başımı dalgın bir şekilde sallarken yaptığım şeyin saçmalığını düşündüm. Kızgın olduğum için gelen mesajı silmiştim. Berk’in blöf yapıp yapmadığını deli gibi merak ediyordum. O kızın Ediz’le alakası neydi? Her şeyi geçtim. Ben Berk’i neden kıskanmamıştım? Kocam olmak üzere olan bir adamın az önce bir kadınla yattığını öğrenmiştim. Ama hiçbir şey hissetmemiştim. Sadece öfkeliydim. Hala benim adımı ağzına alacak cesareti göstermesi beni öfkelendirmişti. Bakışlarım Karan’ın elindeki telefona kaydı. Umarım yeni bir mesaj gelmezdi. Eğer Berk yeni bir mesaj gönderirse benim bir öncekini sildiğimi anlardı. İşte o zaman bu adamın gerçekten canımı yakacağından emindim. O kadına karşı bir şeyler hissettiği barizdi. Yoksa beni neden kaçırsın ki? Berk’in canını benimle yakmak istemesini anlıyordum. Ama Berk göründüğü kadar alçaksa benim için bu adamı karşısına alır mıydı? İşte bunu zaman gösterecekti. Telefonla kapının aynı anda çalması kalbimin deli gibi atmasına sebep oldu. Karan’la göz göze geldiğimizde nefesimi tutmuş olacakları bekliyordum. Arayan kişinin Berk olma ihtimali beni deli gibi korkutuyordu. |
0% |