@alev_3
|
Sonsuzluk gibi gelen bir zaman aralığında, sessizce Karan’ın gelmesini bekledim. Kapıya ben bakarken o telefondaki her kimse uzun bir konuşma için içeri gitmişti. Kapıdaki kişi karşı komşun Suzan hanımdı. Kendisi gerçekleşmeyen düğünüm hakkında beni ayaküstü bir sohbete tuttuktan sonra onu göndermiştim. Zaten kadınla doğru dürüst konuşamamıştım. Sürekli kekelediğim için benimle daha fazla konuşmak istememişti. Dedikodusuz yaşayamayan zengin dul kadın belki de bu hayattaki örnek aldığım sayılı insanlardan biriydi. Tabi bu son yaşadıklarım palanımda ufak çaplı aksamalara sebep olsa da yolumdan dönmeye hiç niyetim yoktu. Kendi kendime sırıtırken sonunda beklediğim kişi kapıda boy gösterdi. Yüzünde yine hiçbir ifade barındırmıyordu. Aynı yerine oturduğunda ikinci kez kapı çaldı. Bakışları üzerimde gezinirken ayaklandım. Kapıyı açmaya gittiğimde bakışlarını hala üzerimde hissedebiliyordum. Kapıyı açtığımda nihayet siparişlerim gelmişti. Kuryenin afiyet olsun demesiyle başımı salladım. Bu gece bir rezilliği daha kaldıracak durumda değildim. Umarım bu kekeleme olayım bir önceki kadar uzun sürmezdi. “Burada mı? Mutfakta mı?” Bakışlarımı boncuk gibi parlayan gri gözlerine diktim. Telefon konuşmasında bir terslik olmadığını varsayıp yanına oturdum. Orta sehpanın üzerine paketleri koyduğumda arkasına yaslandı. Konuşmamak için büyük bir efor sarf ederken bana ayak uydurup paketleri açmama yardım etti. “Lahmacun mu?” Kara’nın çatılan kaşları benimkinin de çatılmasına sebep oldu. “S-sevmiyor m-musun?” Cevap vermek yerine içine doldurduğu yeşilliğin üzerine limonu sıkıp sardı. Lahmacundan koca bir ısırık alıp yeniden arkasına yaslandı. Gözlerimi devirip kendi önümdeki lahmacuna yöneldim. Koydukları acı sosu içine boca edip limon ve salatayı doldurdum. Resmen ağzımın suyu akıyordu. Onun kadar olmasa da büyük denebilecek bir ısırık aldığımda gözlerimi kapatıp beğeni dolu bir ses çıkardım. İkinci ısırığıma geçeceğim sırada Karan ayranı çalkalayıp açtı. Bana uzattığında gülümseyerek aldım. Tuzlu ayranı neredeyse bitirmek üzereyken Karan elimden çekti. “Yavaş. Benimkini paylaşmak gibi bir niyetim yok.” Umursamazca omuz silktim. Yemeğimizi yine o saçma belgesel eşliğinde yedikten sonra hazır yemeğin avantajından yararlanıp iki dakikada ortalığı toplamıştım. Karan’ın televizyonu kapatmasıyla ona baktım. “Artık yatma vakti. Yorucu bir gün oldu.” Başımı onaylarcasına sallayıp yatak odama gittim. Dolaptan çıkardığım yorgan ve yastığı kanepeye serdiğimde Karan beni izliyordu. Bakışlarından rahatsız olup ona döndüm. Bakışlarını hazırladığım yerde kısa bir süre gezdirip bana baktı. “Ne bu?” “Y-yatak.” Ayağa kalkıp birkaç adımla yanıma geldi. “Sana burada yatmayacağımı söylemiştim.” Başımı onaylarcasına salladım. “S-sana değil z-zaten. B-bana” Tek kaşını kaldırıp başını hafifçe sağ omuzuna yatırdı. “Bak sen. Peki, bu durumda ben nerede yatacağım? Senin yatağında mı?” Elimi belime koyup öfke dolu bir sesle konuştum. “N-nerede istersen o-orada yat! Beni i-ilgilendirmiyor. Şimdi izin v-verirsen! Uyumak istiyorum. Fazlasıyla y-yorucu bir gündü!” Gülerek başını salladı. “Sinirlendiğinde az da olsa dilin çözüldü. Sanırım bunu daha sık yapmalıyım.” “K-Karan!” Yüzünü yüzüme yakınlaştırdığında sıcak nefesi yüzümü yalayıp geçti. “Elisa!” Yutkunup bakışlarımı kaçırdım. “İ-iyi geceler. G-giderken ışığı k-kapat l-lütfen!” Karan gülerek geri çekildi. “Sen nasıl istersen prenses! İyi geceler.” … Makyaj aynamın karşısına geçip, çıkmadığını bilsem de rujumu tazeledim. Kullandığım markanın çıkma ihtimali yoktu zaten. Ama en azında içimdeki heyecanı bastırmak için beni oyalıyordu. Odanın kapısı açıldığında bakışlarım Karan’ın aynadaki yansımasına kaydı. Tek kaşımı kaldırıp konuştum. “Odamın kapısını çalmadan girme! Bunu sana daha kaç kere söyleyeceğim?” Karan beni duymazdan gelip yatağa ilerledi. Üzerindeki telefonu alıp havada salladı. “Odamız! Diyecektin herhalde.” Rujumu dikkatle kapatıp aynanın önüne koydum. Ona dönüp elimi belime koydum. “Odam dedim! Burası benim odam! Sen sadece kısa bir süre için kullanıyorsun. Sahi bu saçmalık ne zaman bitecek? Bu günden itibaren sözleşmelerimin günü geldi. Artık beni tutsak da edemeyeceksin. Baksana Berk de benden umudu kesmiş görünüyor. Sal beni artık!” Karan’ın bakışları önce yavaşça bedenimde gezindi. Sonra dudaklarımda oyalanıp gözlerimde durdu. Yakıcı bakışlarında kaybolurken bir kadını bile kıskandıracak grilerinde kayboldum. Gür kirpikleri erkesi yüzü ve dolgun dudakları ile adam resmen sanat eseriydi. Tek sorun o lanet çenesi! Ağzını açtığı an kırıcı sözleri insanda büyük denebilecek yıkımlara sebep oluyordu. “Sessizliğini kabulleniş olarak algılamıştım. Yanılmışım!” Başımı onaylarcasına salladım. “Bırak artık beni. Gördün işte neredeyse iki aydır senin elindeyim. Berk bırak peşime düşmeyi, seni bir kere bile aramadı!” Yalan! Berk’in Karan’a attığı tüm o mesajları silmiştim. Numarasını bile başka bir isimle kaydedip engellemiştim. Karan’ın iki ay boyunca yanımdan ayrılmasına izin vermeyip, Berk ile olan tüm iletişimini koparmıştım. Bunlar yetmediğinde ise Işıl’la iş birliği yapıp iki taraflı saldırmıştım. Karan’ın dalgın bakışlarından anladığım kadarıyla o da bu durumu fazlasıyla tuhaf buluyordu. Sonunda pes ettiğini düşünüp rahatladığımda gözlerinde yine parıltı berildi. “Haklısın. Belki de en başından beri yaptığım hata budur.” Bana doğru geldiğinde istemsiz birkaç adım geri gittim. Makyaj masama çarptığımda durmak zorunda kaldım. Tam karşımda durduğunda elini belime koyup bedenini bana yasladı. Vücudundan geçen bu sıcak temas aklımı başımdan alırken yutkundum. “Seni saklamak büyük hataydı. Bak ne diyeceğim. Biz seninle baştan başlayalım.” Gözlerimi kısıp devam etmesini bekledim. Aklındaki planı tahmin edebiliyordum ama yine de onun ağzından duymadan pot kırmak istemedim. “Geri dönüşünün olay olacağını ikimizde biliyoruz. Bu durumda senin bu gözdeliğini değerlendirsek hiç fena olmaz. Ne dersin? Prenses!” Onu kendimden uzaklaştırmaya çalışırken dişlerimin arasından fısıldadım. “İstemiyorum. Sakın bu aptal güç gösterine benim işimi karıştırma. Ben buralara gelmek için çok şeyden feda ettim. Hayatımın içine ettin zaten! Daha fazlasına izin vermem. İşimden uzak dur!” Çırpınışlarım karşılıksız kaldığında pes ettim. İki yanıma düşen kollarım yüzünden beni kendine daha çok çekti. Nefesi nefesime karışırken fısıldadı. “Daha iyi ya! Senin kameralar önünde günden güne tükendiği gördüğünde onu kimse tutamaz. Ve sen prenses! Bana bu konuda çok yardımcı olacaksın!” … Kalbim deli gibi çarpıyordu. İşime döndüğüm için havalara uçmam gerekirken, Karan yüzünden kafam uçmuştu. Hiçbir şeyi doğru yapamıyordum. Sanki her an bir yerden çıkıp işleri berbat edecekmiş gibi hissediyordum. “Elisa hanım. İçeriden sizi soruyorlar. Hazırsanız çekime başlayabiliriz.” Aynada son kez kendime baktım. Bakışlarım dışında her şey mükemmeldi. Karan’ın ortada olmamasından aldığım cesaretle ayağa kalktım. Yüzüme her zamanki gülümsemelerimden birini yerleştirip benim için hazırlan odadan peşimde beş adamla çıktım. Makyözüm, tasarımcım, iki korumam ve tabi ki sağ kolum. “Bana hesap vereceksin!” Gülerek Arda’ya baktım. Hepsi benim adımlarıma ayak uydururken, ben onunkine uydurmaya çalıştım. Bana olan öfkesinin sebebini bilsem de salağa yattım. “Hangi konuda tatlım?” Beni kolumdan tutup durdurduğunda bakışlarımız buluştu. Esmer bombamın yüzünde ilk defa endişe vardı. Gülümsemeye bir son verip ona ciddi bir bakış attım. Arda diğerlerine döndüğünde itiraz kabul etmeyen bir ses tonuyla konuştu. “Bize biraz izin veriri misiniz?” Makyöz ve tasarımcı çekimin yapılacağı yere giderken korumalar bizi duyamayacakları ama bizi görecekleri bir mesafeye gittiğinde kolunu bağlayıp tek kaşını kaldırdı. “Neredesin kızım sen? İki ay boyunca ortadan kayboldun.” “Kaybolacağımı biliyordun zaten.” Yapmaya çalıştığım şirinlik bir anda ters tepti. Arda bu güne kadar yapmadığı bir şey yapıp bana bağırdığında şaşkınlık ve korkuyla birkaç adım geri çekildim. “Elisa, benimle alay etmeyi kes! Berk’le evelenmeni hiç istemedim. Bana rağmen evlenmeye kalktın. Sonra bir anda düğün günü ortadan kayboldun. Senin kaçırıldığını düşünüp polise gittim.” Arda’nın anlattıklarını şaşkınlıkla dinledim. Polise mi gitmişti? O halde beni neden bulmaya gelmediler? Sonuçta evimde tutsaktım. Bulmaları o kadar da zor olmazdı hani? “Ve sonra ben öğreniyorum ki! Hanım efendi kendi evinde başka bir adamla güllük gülistanlık anlar yaşıyor. Elisa, senin bu yaptığın kurduğumuz tüm imajı ne kadar zedeledi haberin var mı? Elimizdeki tüm işleri kaybetmek üzereyiz haberin olsun!” Duyduklarımı sindirmeye çalışırken Arda’nın korumalara işaret verdiğini gördüm. Korumaları aşıp yanımıza gelen karşı tarafın çalışanıyla kendime geldim. “Arda Bey! Eğer çekim gecikirse sözleşme iptal edilecek. Biliyorsunuz zaten bunun için fırsat kolluyorlar. Lütfen!” Arda başını onaylarcasına salladığında bana bakmadan konuştu. “Gidelim.” Başımı dikleştirip konuştum. “Çekim iptal!” İkisi de bana şaşkınca bakınca gülümsedim. Arda’nın tüm uyarılarına rağmen konuştum. “Çekimi iptal etmek istiyorlarsa etsinler. Yalnız onlara bu işi nasıl aldıklarını hatırlatmanızı öneririm. Anlaşılan kısa süreliği tatilim bazılarının balık hafızasını devreye sokmuş. Bu durmada bana da onların hafızasına tazelemek düşer.” Soyunma odasına geri döndüğümde Arda’da peşimden geldi. Odanın kapısını öfkeyle çarptığında çoktan soyunmaya başlamıştım. “Kızım sen ne halt yiyorsun? Kendine gel.” Kolyeyi çıkarıp masaya koyduğumda soğuk bakışlarımı Arda’ya diktim. “Ben buralara kolay gelmedim. Bunu en iyi sen biliyorsun. İki ay boyunca hiç tanımadığım bir adamın esareti altındaydım. Ve sen beni neyle suçluyorsun? Peki, sen o aptal imaları neye dayanarak yapıyorsun?” Arda bana inanmadığını gösteren bir bakış attı. Cebinden telefonunu çıkarıp sosyal medya hesabıma girdi. Telefonunu bana uzatırken öfke dolu bir sesle konuştu. “Bunlar senin hesabından iki ay boyunca paylaşıldı. Diyelim ki ben saçmalıyorum. Sen doğruyu söylüyorsun. Peki, bunu milyonlara nasıl açıklayacaksın? Düğünden kaçıp başka bir adamla gününü gün eden bir kadın olarak! Sana kim inanır?” İki ayın sonunda ilk defa sosyal medyaya girmiştim. İki ay boyunca Karan’ın bana neden iyi davrandığını anlayamamıştım. Fotoğrafların hepsi sanki aşk yaşıyormuşuz gibi bir algı yaratıyordu. Benimle gülerek ettiği tüm sohbetler, birlikte yemek yaptığımız kareler, film izlediğimiz ve uyuduğumuz görüntüler. Aşağılara indikçe artan bir samimiyet vardı. Telefonu Arda elimden çektiğinde fısıldadım. “Allah kahretsin! Beni bitirdin Karan!” Sabahtan beri insanların bana neden tip tip baktığını merak ediyordum. Bu sayede sebebini anlamış oldum. Karan’ın telefonunu birçok kez elime almıştım ama her seferinde kısıtlayıcı bir uygulama kullanıyordu. Bir şekilde bunlara ulaşmamı engellemişti. Televizyonda sürekli belgesel ya da film izlememizin sebebini de bu sayede anlamış oldum. “Güzle! En azından hatanı kabul edebiliyorsun! Ama unutma Elisa! Susman hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Tahtını kaybediyorsun kızım. Uyarmadı deme!” Bakışlarım Arda’yı bulurken öfke dolu bir sesle konuştum. “Ben o tahta daha çıkmadım Arada! Ama merak etme. Prensesliğimde gün gelecek kraliçeliğe dönüşecek. Ama o zamana kadar. O tahtı sahte kraliçelerden korumam gerekiyor. Öyle değil mi?” Yüzüme yerleşen gülümseme ile Arda sonunda rahat bir nefes aldı. “Siktir! İşte ben bu gülüşü biliyorum. Anlaşılan prenses tahta çıkıyor!” Prenses kelimesi kulaklarımda çınlarken yüzümü tiksinti ile buruşturdum. “Artık kendime yeni bir lakap bulsam iyi olacak. O kelime yanlış kişilerin ağzına meze oldu. Bana bir daha öyle seslenme!” Arda gülerek başını salladı. “E! Söyle bakalım. Şimdi ne yapıyoruz?” Üzerimdeki elbise yeri boylarken başımı dikleştirdim. “Önce bu markayı kara listeye alıyoruz. Beni zor günümde köşeye sıkıştıran bir marka, sence var olmayı hak ediyor mu?” Arda başını olumsuz anlamda salladı. “Şimdi fırla ve bu markanın rakibinin bir kıyafetini bulup getir. Elisa Güngör ile uğraşmak neymiş onlara gösterme zamanı!” … Topuklumun çıkardığı tok sesin eşliğinde sahneye çıktım. Kendimden emin adım adımlarla kalabalığın karşısına çıktığımda flaşlar patlamaya hız kesmeden devam etti. Sandalyemi çeken korumaya kibarca teşekkür edip oturduğumda gülümsedim. “Öncelikle beni kırmayıp geldiğiniz için hepinize teşekkür ederim. Hakkımda çıkan asılsız haberlere siz basın mensupları sayesinde açıklık getirme vaktimin geldiğini düşünüyorum.” Herkes susup beni dinlese de gergindim. Çekilen fotoğraflar yüzünden çıkan sesler ortamı daha fazla geriyordu. Yine de gülümsemeye devam ettim. “Siz sorularınıza geçmeden önce ben birkaç şey söylemek istiyorum. Hakkımda çıkan düğünden kaçtı. Bulduğu ilk fırsatta sevgilisini aldattı masalı gerçek!” Salonda duyulan uğuldaşmaları aynı gülümsemeyle geçiştirdim. “Yani suçlamaları kabul ediyorsunuz!” Soruyu soran muhabir kadına baktım. “Suçlama? Ben suçlanacak bir şey yapmadım. Düğünden kaçırıldım. Ama bu sandığınız gibi bir kaçırılma değildi. Düğün günümden kendi rızamla kaçtım. Kimseye haber vermediğim için menajerim de kaçırıldığımı sanmış. Bu yüzden polise gitmiş. Buradan tüm emniyet güçlerimizden yaşanılan yanlış anlaşılma için özür dilerim.” “Kaçırılma sizin isteğinizle mi oldu? Kaçıran sevgiliniz mi? Berk beyi onunla mı aldattınız?...” Birbiri ardına gelen milyonlarca iğrenç soruya gülümsedim. “Sevgili basın mensupları ve beni merakla izleyen milyonlarca takipçilerim. Sizleri yanlış yönlendirip benim üzerimden pirim yapmaya çalışan sözde insanların yanlışlarıyla kendiniz kandırmayın diye ilk ve son kez anlatacağım. Bu benden duyacağınız ilk ve son basın açıklaması bu olacak. Ben her zaman yaptığım işlerle göz önünde olan bir iş kadınıyım. Özle hayatımı göz önünde yaşamayı sevmesem de her kadın gibi aldatılmak bazı hatalar yapmama sebep oldu.” Sözlerim ortama bomba etkisi yaratırken gülümsemeye devam ettim. “Evet. Doğru duydunuz. Berk Ünsal! Eşim olacak adamın beni düğün günümde aldattığını öğrendim. Sosyal medya hesaplarımda gördüğünüz adam. Yani Karan Akın beni uyarmak için düğünüme geldi. Neyse ki imzalar atılmadan beni o kâbustan uyandırdı. Aldatılmıştım ve yanımda kimse yoktu. Bu yüzden Berk Ünsal’ın ortağı olan Karan Akın'ın kaçma teklifini kabul ettim. Duygularımın tutsağı olup hata yaptığımı kabul ediyorum.” Sonunda timsah gözyaşlarım gün yüzüne çıkmıştı. Yüzümden silmediğim o gülümseye gözyaşlarım eşlik etti. “Kimseyle yüzleşecek cesaretim yoktu. Bu yüzden o zor anımda yanımda olan tek dala tutundum. O zor günlerimi atlatmama yardım ettiği için aramızda duygusal bir bağ oldu. Ama o kadar. Aramızdaki sadece yakın bir arkadaş ilişkisinden ibaret.” “Elisa hanım. Berk beyin sizi aldattığına dair bir kanıtınız var mı?” İşte beklediğim soru gelmişti. Başımı olumlu anlamda salladım. “Evet. Ama ne yazık ki bunu sizinle paylaşamam.” Arda mikrofona doğru eğilip konuştu. “Elisa hanım yaşadığı şoku hala atlatamadı. Artık bu konu hakkında daha fazla soru istemiyoruz. Hakkımızı mahkemede arayacağız. Sizi dava sürecinde bilgilendireceğimizden emin olabilirsiniz. Şimdilik bu kadar!” Ayağa kalktığımda soruların arkası kesilmedi. Korumaların eşliğinde soyunma odama girdim. Odanın içindeki beklenmedik misafirlerle gülümsedim. Arda makyaj masama oturduğunda korumalarda içeri girdi. Üç kişilik koltuğumda oturan iki adama baktım. Elim küpeme giderken tek kaşımı havaya kaldırdım. Benden önce odayı Arda’nın sabırsız sesi doldurdu. “Hayırdır beyler. Yine başınız yerde gelmişsiniz?” Dudaklarım yukarı doğru kıvrılırken, makyaj aynasının karşısına oturdum. Adamların yansımaları aynadan gördüğüm için fazlasıyla keyifliydim. Takılarımdan yavaş yavaş kurtulurken, adamlardan daha yaşlı olanı konuştu. “Arda bey sözleşmeyi iptal etmişsiniz.” Arda dilini şaklatıp, başını olumsuz anlamda salladı. “Biz değil. Siz ettiniz. Dur bir dakika Ahmet Bey son görüşmemizde ne demişti? Hah hatırladım. ‘O çakma prenses dik tutmaya çalıştığı kuyruğunu, bizim karşımızda indirse iyi olur. Yoksa o sözleşme görüp göreceği son sözleşme olur. Zaten piyasadan silinmesi an meselesi!' " Soyunmaya son verip bakışlarımı genç adama diktim. Onunda bakışları benim üzerimdeydi. Tek farkla. Benimki fazlasıyla kibirliyken onunki acizliğin simgesi gibiydi. Dudaklarıma soğuk bir gülümseme yerleştirip sandalyeme tersten oturdum. Artık göz göze bakıyorduk. “Ahmet Bey! Sizsiniz değil mi?” Adam başını eğdiğinde kahkaha attım. Gülümsemem yavaşça yüzümde donarken fısıldadım. “Bu hayat bana çok şey öğretti. Ama asla kuyruğumu indirmeyi öğretemedi. Size kötü bir haberim var Beyler. Siz ya da ben! Birimiz piyasadan silinmek üzereyiz. Ama tahmin ederseniz ki ben kolay kolay düşecek bir tahta oturmuyorum. Bu durumda size açık bir meydan okuma! Ben sizi bitirmeden ayağımın altında çekip gidin!” “Yapma ama. Bu kadar yumuşak davranma! Unuttun mu sen çakma prensessin. Kibar olman için hiçbir gerekçen yok!” Arda’nın sözleri ile adamlar yerlerinde huzursuzca kıpırdandı. Ayağa kalktığım sırada odanın kapısı tıklatıldı. Ardanın asistanı Gül kapıda göründüğünde Arda’da ayaklandı. “Geldiler mi?” Gül başını olumlu anlamda salladı. Evet. Ve sizinle görüşmek için can atıyorlar. Sözleşmeyi okudum. Aleyhimize hiçbir madde yok. Ayrıca iptal ettiğiniz sözleşmenin de tazminatını ödemeye hazırlar.” Elimi birbirine çarpıp neşeyle şakıdım. “Harika. O halde çöpleri dışarı atma vakti. Beyler! Yıkıma hazır mısınız? Rakibiniz sizin için burada.” Adamların yüzündeki o korku yaşadığım her şeye değerdi. İşte. Benim dünyam buydu. Düşene bir tekemde sen atardın. Sanal dünyanın size göstermediği hayatın ben tak kendisiydim. Bu yüzden bu piyasadan asla sinmeyecektim. Çünkü bu oyunun kurallarını çok iyi öğrenmiştim. Dün güldüklerimle bu gün kanlı bıçaklıydık. Adamları işaretimle dışarı çıkaran korumlar, Arda ve beni odada yalnız bırakmıştı. “İyi misin?” Yüzümdeki maskeden kurtulduğumda Arda’ya baktım. “Avukata gönderdin mi?” Başını olumlu anlamda salladı. “O durumda kendi mailline o fotoğrafları atmak nasıl aklına geldi anlamıyorum? Dışarıdan çok masum gözüküyorsun. Ama içten içe şeytanın tekisin biliyorsun değil mi?” Gülerek Arda’ya baktım. “İltifatların bittiyse git ve anlaşmayı getir. İmzalayıp şu işi bitirelim.” “Tamam. Marka ile görüşmeyecek misin?” Gözlerimi kısıp alay dolu bir sesle konuştum. “Anlaşılan sadece onlar değil. Sende iki ayda benim kim oluğumu unutmuşsun. Arda benimle her önüne gelen tanışamaz. Değil marka sahibi! Bu dünyanın sahibi gelse ben istemeden benimle görüşemez.” Arda başını sallasa da bakışlarındaki muzip parıltılar bakışlarımdan kaçmamıştı. “Neden öyle bakıyorsun?” Omuz silkip sırıtmaya devam etti. “Hiç. Sadece o adama merak ettim.” “Hangi adamı?” “Düğün günü seninle görüşen ve iki ay boyunca görüşme şerefine ulaşan adamı. Neydi adı? Hah! Hatırladım. Karan Demir. Hakkını yiyemem. Herif tam bir taş! Yattınız mı bari?” Dişlerimi sıkarak konuştum. “Arda! Ecelin olmadan git başımdan. Hadi.” Arda gülerek yanımdan uzaklaştığında aynanın karşısına oturdum. Karan’ın bu haberi izlediğinde vereceği tepkiyi deli gibi merak ediyordum. Onun telefonundan kendime attığım mailler sayesinde hikâyem gerçekçi bir hal almıştı. Sanki o bana göstermiş gibi bir kanıt. Bilmeden yaptığım şey benim hesaplarımı izinsiz kullanmasının da bir karşılığı olmuştu. Yeni markamın kıyafetini çıkardığımda iç çamaşırlarımla kaldım. Odanın içindeki duşa doğru ilerlerken kapımı kilitlemedim. Nasılsa Arda’nın birazdan geleceğini biliyordum. Üstelik kapıda dikilen iki adamım vardı. Sıcak suyun altına girdiğimde iç çamaşırlarından da yavaşça kurtuldum. Sonunda günün ağırlığı suyla birlikte kaybolurken gülümsedim. Çarpan kapı sesiyle içeriye doğru seslendim. “Arda duştayım. Birazdan çıkar imzalarım. Sen keyfine bak!” Ses gelmediğinde bir kere daha seslendim. “Duydun mu beni? Arda!” Adım sesleri önce kapının önünde durdu. Hemen sonra kapı açıldı ve duşa kabinin buğulu camından bir silüet göründü. Arda’ya göre fazla uzun olan bu adamın hareketlenmesiyle çığlığı bastım. Saniyeler içinde eli ağzımı kapattığında çırpınmaya başladım. Tanıdık bir sima ile donup kaldım. Elini dudaklarına götürüp susmamı işaret etti. Başımı olumlu anlamda salladığımda elini geri çekti. Bakışları üzerimde gezindiğinde gözlerimi kocaman açtım. Elimle vücudumu gizlemeye çalışırken dişlerimin arasından tısladım. “Çık dışarı!” Gözlerini zoraki gözlerime diktiğinde gülümsedi. “Seni özledim!” Başımı dikleştirip öfke dolu bir sesle konuştum. “Berk! Çık dışarı. Ve beni içerde bekle!” Başını uysalca salladığında, yüzümü buruşturmamak için kendimi zor tuttum. Karan’la yakınlaşmamın sebebi, geçen iki aylık sürede bu adamın, aslında nasıl biri olduğunu öğrenmemdi. Yakınlaşmam dostça olsa da Karan, bunu kullanıp beni zor durumda bırakmıştı. Bu yüzden ne onu! Ne de Berk’i asla affetmeyecektim! Asla! Suyu kapattığımda hiç istemesem de dışarı çıktım. Banyodaki küçük vücut havlusunu vücuduma sardığımda, daha fazla oyalanmamın anlamsız olduğuna karar verip içeri geçtim. Koltukta oturan adamla kaşlarım ikinci şokun etkisiyle havalandı. Berk’in öfkeli bakışlarını teğet geçip Karan’ın yakıcı grilerine odaklandım. Berk beni görünce öfkeyle ayaklandı. Karşıma dikildiğinde hesap sormak için dudaklarını araladığında nihayet odak noktama girebilmişti. Karan’ın bakışlarındaki alay öfkelenmeme sebep oluyordu. Bu durumdan bir hayli hoşnut görünüyordu. “Bu itin burada ne işi var Elisa?” Bakışlarım kısa bir an Karan’ı buldu. Yüzünde hiçbir mimik oynamazken fazlasıyla da rahat bir tavır içindeydi. Benim anlamadığım bu iki adam elini kolunu sallayarak bu odaya nasıl girmişti? Kolumda hissettiğim baskıyla bakışlarımı Karan’dan çekmek zorunda kaldım. Önce bileğimdeki baskı yapan ele sonra Berk’in öfkeden kızaran yüzüne baktım. “Seninle konuşuyorum. Bana bak!” Dişlerinin arasından çıkan öfkeli sözcükler zerre umurumda değildi. Bileğimi çekiştirirken konuştum. “Bırak! Canımı yakıyorsun!” Berk gülerek başını salladı. “İnan bana. Daha bir şey yapmadım.” Beni bir anda kendine çekip bedenine yasladı. Bileğimi sırtıma doğru kıvırdığı için tek elimle onu uzaklaştıramıyordum. Dişlerimi sıktığımda nefesini yüzüme üfleyerek konuştu. “Şimdi. Az önce yaptığın saçmalığı konuşma vakti. Söylediklerin doğru mu?” Bileğimdeki baskısı artarken, havlunun kaymak üzere olduğunu fark ettim. Öfkeden kıpkırmızı kesilirken dudaklarım yukarı doğru kıvrıldı. Berk kulağına yaklaşıp kışkırtıcı bir sesle fısıldadım. “Hem de her kelimesi! Hatta biliyor musun? Fazlası var. Eksiği yok.” Berk’in gerilen vücudu doğru yolda olduğumu gösterse de mantığım artık durmam gerektiğini söylüyordu. Bileğimdeki baskısı artık dayanılamayacak seviyeye geldiğinde, acı dolu bir inleme dudaklarımdan döküldü. “Berk bırak!” Berk’in dudakları yukarı doğru kıvrılırken, beni beklenmedik bir anda Karan’a doğru fırlattı. Üzerimdeki havlu yeri boylarken Karan’ın beni kucağında tutması ayrı bir ironiydi. Bakışlarını gözlerimden ayırmadan doğruldu. Beni yavaşça koltuğa, hemen yanına oturttuktan sonra ayağa kalktı. Ellerimle göğüslerimi kapatırken, bacaklarımı birbirine sıkıca kenetledim. Koltuğun içine gömülmeye çalışan bir deve kuşu gibi hissediyordum. Karan ağır hareketlerle, yere düşen küçük havluyu üzerime örttü. Elimi göğsümden çekip havlunun üzerinden tuttum. Bakışları kısa bir an açıkta kalan tenimde gezinse de yeniden gözlerimle buluşması uzun sürmemişti. Dudakları yukarı doğru kıvrılırken konuştu. “Uzun bir zaman sonra sevgilini böyle karşılaman ne hoş! Arada bende nasiplendim. Umarım bu durum seni kızdırmamıştır prenses!” Karan’ın saçmalamasını dinleyecek durumda değildim. Aklı sıra Berk’i buraya benim çağırdığımı ima ediyordu. Aslında yanıldığını söyleyemezdim. Ama onun düşündüğü gibi bir çağırma değildi. Benimki daha çok kışkırtma gibi bir şeydi. Vücudumda hissettiğim ürperme sonucu hapşırdığımda Karan yüzünü buruşturdu. Gülmemek için dudağımı ısırsam da dudağımın yukarı doğru kıvrılmasına engel olamamıştım. Karan’ın en nefret ettiği şeyin bu olduğunu geçirdiğimiz bu kısa zaman diliminde öğrenmiş olmam. Bilerek yapmışım gibi bir algı yaratırken çatık kaşlarının altında parlayan grilerine masumca baktım. “Üzgünüm. Ama bilerek olmadı.” Yüzündeki sırıtış genişlerken üzerimdeki havluyu çekip yüzünü sildi. Boş bulunup çığlığı bastığımda gülerek havluyu yüzüme örttü. “Üzgünüm. Ama bilerek oldu.” Havluyu yeniden üzerime örtmeye çalışırken Berk’in öfke dolu sesi kulaklarıma doldu. “Karan! Ona dokunmaktan vazgeç!” Karan’ın bakışları buz keserken benden birkaç adım uzaklaştı. Artık bana tamamen sırtı dönük bir vaziyette karşımda dikiliyordu. “Ona dokunmak mı? Güldürme beni Berk. Onun her bir karışını ezbere bilirken senin bu küçük ayrıntıya takılman gerçekten komik!” Berk’in bakışları beni bulurken sırıtarak başımla onayladım. İçimdeki intikam arzusuna yenik düşerken Karan’ın bana bakmaması benim için büyük şanstı. Rol bile olsa onun yüzüne bakarak onu onaylayamazdım. Bu iğrençti. “Yalan söylüyorsunuz!” Berk’in bu yıkılmış hali bana ayrı bir zevk verirken konuştum. “İnanmak ya da inanmamak sana kalmış. Ama kabul etmeliyim. Ortağın senden bu konuda kat be kat daha iyi!” Ah! Lanet olsun! Ben az önce ne demiştim? İkisinin de bakışları beni bulurken umursamazca omuz silktim. Sonunda Berk dayanamayıp Karan’ın üzerine atladı. Bacaklarımı kendime çekip onların boğuşmasını zevkle izledim. İki cüsseli adamın, küçücük giyinme odamı talan etmesi sadece birkaç dakikalarını almıştı. İkisi de çok güçlüydü ve eğer biraz daha böyle devam ederlerse, ikisinden biri mutlaka ölüp gidecekti. Peki, bu benim ne kadar umurumdaydı? Yüzüme yayılan şeytani bir gülümse ile birbirlerinin canını yakışlarını izledim. Odanın kapısı gürültüyle açıldığında bir kadın çığlı yankılandı. “Yeter artık. Durun.” Bakışlarım ağırca kapıya giderken iki adamı da dizginleyen sese öfke dolu bir bakış attım. Eğer çıplak olmasaydım çoktan terk edeceğim odada sessizce olacakları bekledim.
|
0% |