@alev_3
|
Elimdeki cam bilyeyi havaya atıp tutarken içeriden gelen tartışmaya kulaklarımı tıkadım. Cidden evim iyice yolgeçen hanına dönmüştü. Işıl’ın yalvarmaları ve Karan’ın sessizliği. Sonunda dayanamayıp yatağın üzerindeki bilyeleri fanusa toplayıp komedinin üzerine koydum. Bunlar bile dikkatimi dağıtmam için yetmiyordu. Ayağa kalkıp kapımın kilitli olduğunu bilerek kolunu indirdim. Bıkkın bir nefes verip kapıyı tıklattım. “Hey! Şu aptal kapıyı artık açacak mısınız? Bu iş gittikçe can sıkıcı olmaya başladı. Ben sizin esiriniz değilim!” Kısa bir an sessizlik olsa da adım sesleri tam kapımın önünde durdu. Anahtar sesinden sonra aralan kapının ardından Işıl görüş açıma girdi. Kan çanağına dönen gözleri öfkeden parlıyordu. Bir anda üzerime atlayıp saçımı çekiştirdiğinde şaşkınlıktan çığlığı bastım. Ufak çaplı bir boğuşmanın sonunda Karan’ın öfkeli sesi kulaklarımı doldurdu. “Işıl! Kendine gel!” Işıl beni bıraktığında elimi saçıma daldırdım. Avucuma dolan tomarla saça şaşkın bir bakış attım. Öfkeli bakışlarım Işıl’ı bulduğunda Karan konuştu. “İkinizde yaptığının bir bedeli olacak. Ama önce sen Işıl! Yaptığın aptallığı abine anlatacaksın. Yoksa ben her şeyi Ediz’e kendim anlatırım.” Başını olumsuz anlamda sallayıp Karan’a doğru bir adım attı. “Karan dinle beni. Özür dilerim. Amacım arkandan iş çevirmek değildi. Ama Berk bu kız için beni harcayacaktı. Anla beni başka çarem yoktu. Lütfen abime bir şey söyleme. Ne istersen yaparım.” Bu kız ilaç filan mı kullanıyordu? Son geldiğinde Karan’ı sevdiğini sanmıştım. Ama geçen bu sürede Berk için ölüp bitti. Üstelik Karan’ı Berk ile aldatmıştı. Ve şimdi Karan’ı geri istiyormuş gibi bir hali vardı. Kafam karışırken istemeden saçımı tarayıp yolunan saç tellerimi topladım. Resmen kel kalmıştım. Şaka gibi! Hemen sonra az önce Karan’ın söylediği isim dikkatimi çekti. Bakışlarım Işıl’ı bulurken boş bulunup fısıldadım. “Sen Ediz’in kardeşi misin?” Işıl’ın bakışları beni bulduğunda istemeden birkaç adım geri attım. “Kapat çeneni! Hepsi senin suçun!” Tek kaşımı kaldırıp merakla sordum. “Anlamadım. Benim suçum tam olarak neymiş?” “Sevdiğim tüm erkekleri elimden alıyorsun!” Kendimi tutamayıp bir kahkha attım. İşaret parmağımı kendime çevirip şaşkın bir sesle sordum. “Ben mi? Kızım ben seni tanımıyorum bile! Üstelik Berk beni seninle aldattı. Bu durumda kim kimin elinden erkeğini almış oluyor?” “Berk başından beri benimdi zaten. Sen bizim aramıza girdin.” “Manyak mısın sen? Al Berk’i tepe tepe kullan. Onun için senin gibi bir manyakla tartışacak değilim.” "Berk zaten benim! Ama şimdi de Karan’a yamanmaya çalışıyorsun! Seni uyarıyorum Elisa! Benim hayatımdaki erkeklerden uzak dur! Yakarım canını!” “AA! Manyağın zoruna bak! Karan al şu kadını başımdan. Cidden çığlık atacağım şimdi!” Karan iç çekip Işıl’a doğru bir adım attı. “Abin iyi olduğunu söylemişti. Sen ilaçlarını alıyor musun?” Işıl bakışlarını benden ayırmadan konuştu. “Ben deli değilim. Sadece benim olanları bu açgözlü kadından koruyorum o kadar.” Açgözlü mü? Ben mi? Hayretle karşımdaki kadına baktım. Deli olduğunu anlamıştım da bu kadar ağır olduğunu fark edememiştim. Ediz gibi tatlı bir adamın böyle bir manyak kardeşinin olması ne büyük şanssızlık. Karan sonunda ikimizin arasına girip beni arkasına aldı. Işıl’ın bana olan bakışları nihayet Karan’a döndüğünde rahat bir nefes aldım. “Beni dinle. Geçmişte seninle bir şeyler yaşadık. Ama sen beni değil! Berk’i seçtin. Bu yüzden ait olduğun yere git. Yoksa gerçekten can sıkıcı şeyler olacak.” Işıl dolan gözlerini Karan’a dikip başını olumsuz anlamda salladı. “Berk beni istemiyor. Bu kadını istiyor. Sende bu kadını istiyorsun öyle değil mi? Belki de biz seninle bu yüzden ayrılmışızdır. Bu kadın yüzünden!” Kendimi tutamayıp fısıldadım. “Hasta!” Ortamın sessizliğinden dolayı fısıltım herkes tarafından duyulduğunda yutkundum. Karan’ın çatık kaşları beni bulurken Işıl gözyaşlarını silip bana tuhaf tuhaf bakmaya başladı. İrkilerek birkaç adım gerilediğimde kapı çaldı. Ayağıma gelen fırsatı değerlendirmek için koşarak yanlarından geçip kapıya ulaştım. Ediz’i karşımda gördüğümde rahat bir nefes aldım. Endişeli bakışları kısa bir an üzerimde gezindikten sonra konuştu. “Elisa! Allah aşkına televizyonda ve sosyal medyada gezen haberler doğru mu? Sen ve Karan…” Kollarımı göğüs hizamda bağlayıp öfke dolu bir sesle konuştum. “Saçmalama istersen. Bu arada Karan’ın görevini lütfen sen devralır mısın? O düzenbazın esiri olmaktansa seni tercih ederim.” Ediz’in içeri girmesi için bir adım geri çekildiğimde gülerek içeri girdi. “Ne esiri. Artık özgürsün. Berk’ten intikamını aldığına göre seninle bir işimiz kalmadı.” Dudaklarım yukarı doğru kıvrılırken emin olmak için bir kere daha sordum. “Sen ciddi misin?” Başını olumlu anlamda salladı. “Bak Sana başta pek de kibar olmadığımız kabul ediyorum. Bunun için üzgünüm. Ama Berk’in kardeşime ve başka kadınlara yaptıklarını bilip onunla birlikte olduğunu sanmıştık. Bü yüzden…” “Abi!” Ediz’in sözlerinin yarım kalmasının sebebi Işıl’ın ağlayarak gelip boynuna sarılmasıydı. Ediz şaşkın bakışlarını bir bende bir Karan’ın üzerinde gezdirdi. Tek kaşını kaldırıp merak dolu bir sesle konuştu. “Karan, onun senin yanında ne işi var?” Karan yine yorgun bir nefes verip konuştu. “Uzun hikâye. Ama durumu hiç iyiye gitmiyor.” Ediz’in gözlerinde anlayamadığım bir karanlık ortaya çıkarken birkaç adım geri çekildim. Şuan en az Karan kadar korkunç görünüyordu. Üstelik onu daha önce hiç böyle görmemiştim. “Ne oldu?” “Berk! Onu yine kandırmış! Elisa ulaşmak için onu kullandı.” Ediz gözlerini kapatıp dişlerini sıktı. Kalbim korkuyla çarparken onunda Karan gibi beni suçlamasından ölesiye korkuyordum. Berk’ten ayrılmıştım işte. Neden hala onun yaptığı aptallıkların sonucuna ben katlanıyordum ki? Ediz gözlerini açtığında öfkeli bakışları beni buldu. Bu sırada Işıl başını abisinin omuzundan kaldırmış duygu sömürüsü yapıyordu. “Abi. Bak Berk benden gerçekten hoşlanıyor. Hatta bu kadın peşimizi bıraksın diye ona görüntülerimizi bile attı. Ama buna rağmen Karan’ı kafesleyip Berk’i kışkırttı. Berk’in ona olan zaafını kullanıp onu baştan çıkarmaya çalıştı. Berk’i benden çalmak istiyor.” Ediz kaşlarını çatıp bana baktı. Bu sırada Işıl telefonunu çıkarıp onunla yaptığım mesajlaşmaları gösterdi. Berk’i benden uzak tutması için onunla anlaşmıştım. Ama ben bu kadının bu kadar manyak olduğunu bilemezdim ki? Bir nevi onu Berk’le olmaya ikana etmiştim. Söyledikleri ve gösterdikleri birbirine zıt olsa da ben bu konuda gerçekten hatalıydım. Ediz yeniden bana baktığında sesinde elle tutular bir soğukluk vardı. Yanında şakalaşıp rahat ettiğim o adam gitmiş. Yerine Karan iki gelmişti. “Sen Berk’ten kurtulmak için kardeşimi mi kullandın?” Başımı olumsuz anlamda sallarken kendimi açıklamaya çalıştım. “B-ben bilmiyordum. Onun kardeşin olduğunu bilmiyordum. Üstelik akıl sağlığında…” Işıl bir anda üzerime atlayıp boğazıma yapıştı. “Ben deli değilim! Ben deli değilim!” Işıl’ın üzerime atlamasıyla yere düştüm. Boğazımdaki eli her geçen dakika baskısını arttırırken tırnağımı eline geçirdim. Nefes alamadığı her saniye kıvranırken sonunda onu üzerimden almayı akıl edebilmişlerdi. Girdiğim öksürük krizinden çıkamıyordum. Kulağıma gelen bağrışlar uğultu şeklide kaybolurken görüşümün netleşmesini bekledim. Ediz, Işıl’ı götürürken Karan önümde diz yıktı. “Elisa! Bana bak! Elisa, kendine gel!” Sonunda biraz kendimi toparladığımda öfke dolu bir sesle konuştum. “Hastasınız siz! Hepiniz hastasınız!” Gözlerimden akan yaşları hırsla silmeye devam ederken Karan gülerek konuştu. “Hak ettin ama!” Hayret dolu bakışlarımı gri gözlerine diktim. “Sen benimle kafa mı buluyorsun? Beni nasıl bir cehennemin içine soktunuz bilmiyorum. Ama bu yaptığınızı yanınıza bırakmayacağım. Hepinizi polise vereceğim. O manyak karıyı da tımarhaneye kapatsınlar!” Karan bileğimden tutup yeniden oturttu. Az önceki eğlenen ifadesi kaybolurken ciddi bir sesle konuştu. “Otur bakalım. Konuşacağız!” Başımı olumsuz anlamada salladım. “Konuşacak bir şey yok. Sizi o lanet parmaklığın arkasına attırmadan bana rahat nefes almak da yok.” Karan başını sağ omuzuna yatırıp uyarı dolu bir sesle konuştu. “Elisa! Bence biraz sakinleşmelisin. Aksi halde canın yanmaya devam eder.” “Beni tehdit mi ediyorsun?” “Nasıl anlamak istiyorsan öyle anla.” Karan cevap vermediğim için ayağa kalkıp elini uzattı. “Şimdi. Gel içeriye adam akıllı konuşalım.” Elini görmezden gelip ayağa kalktım. Öfkeli bakışlarımı ona diksemde onun pek umurunda değil gibiydi. Önden yürüyüp oturma odasına geçti. Sessizce peşinden ilerlerken kendini koltuklardan birine attı. Bir süre ayakta ona dik dik bakmayı sürdürsem de sonunda geçip karşısına oturdum. Öne doğru gelip kolunu dizlerine koydu. “Önce şu konuda bir anlaşalım. Biz Işıl’ı bu işten olabildiğince uzak tutmak isterken sen onu olayların merkezine koydun. Kabul et. Bu konuda hatalısın!” Suçumu bastırmak için direk savunmaya geçtim. “Ben o kadının hasta olduğunu bilmiyordum. Üstelik Ediz’in kardeşi olduğunu da bilmiyordum.” “Fark eder mi? Hiç tanımadığın bir kadını Berk itinin önüne attın.” Gülerek arkama yaslandım. “Sizin beni Berk’in önüne attığınız gibi mi?” Karan gülerek etrafını gösterdi. “Şuan evinde rahatça nefes alabiliyorsan! Bu bizim seni onun elinden kurtardığımız için. Aptal gibi konuşmayı kes.” “Benim kurtarılmaya ihtiyacım yoktu.” Karan artık yavaş yavaş öfkelenmeye başlıyordu. “Başta her şeyi bildiğini sanıyordum. Bu yüzden sana kötü davrandım. Her şeyi yavaş yavaş öğrenmene rağmen bu şekilde konuşmaya devam edeceksen. Ciddiyim. Başa döneriz!” Sözlerindeki ciddiyetten dolayı yerime sinip bakışlarımı kaçırdım. Ediz zaten kötü davranmaya başlamıştı. Şimdi bir de Karan’ı karşıma alamazdım. Karan sakinleşse de aramıza bir mesafe koymuştu. “Güzel. Şimdi. Beni iyi dinle. Berk, Işıl’ın bu halde olmasına sebep olan kişi. Bunu anlaşmışsındır zaten.” Yine sessiz kaldım. Bunu bana niye anlatıyordu ki? “Işıl ile ben evlenmek üzereydik. Berk, ben ve Ediz iş ortağıyız. Nasıl oldu anlamadık ama Işıl benden uzaklaşıp Berk’e âşık oldu. Aramıza mesafe girmesi pek umurumda değildi çünkü iş ortaklığı için yaptığımız bir evlilikti. Berk’in bunu dert ettiğini sanmıyordum. Ama öyle değilmiş. Nikâh gününde Berk bana Işıl’la ilgi saçma sapan görüntüler gösterdi.” Kaşlarımı çatıp merakla sordum. “Nasıl görüntüler?” Karan söylemekte zorlansa da açıkladı. “Kafayı bulmuş ve cidden aşağılık görüntüler. Kıza yüksek dozda uyuşturucu vermiş. Kendinde olmadığı içinde…” Elimi havaya kaldırdım. Gerisini duymak istemiyordum. “Anladım! Anladım ama buna rağmen bu adamla hala ortak olmanızı anlayamıyorum. Neden polise gitmediniz? Elinizde kanıt yok muydu?” Karan arkasına yaslanıp rahat bir şekilde konuştu. “Evet. Vardı. Ama bu konu benim değil. Ediz ve Işıl’ın meselesiydi. O adamı şikâyet etmek demek her şeyimizi kaybetmek demekti. Işıl ve Ediz bu konuyu kapatmaya karar verince bana da kararlarına saygı duymak düştü.” Hayret dolu bakışlarımı ciddi mi diye gözlerine diktim. “Size inanamıyorum. Sırf para için bir kadının acı çekmesine göz mü yumdunuz?” “Bu Işıl’ın kararı…” “O kadın mantıklı düşünemiyor. Bunu göremeyecek kadar kör müsünüz?” Karan gülerek konuştu. “Ne o? Şimdide o kadınımı savunacaksın?” “Sence şuan önemli olan bu mu? Berk cezasız kaldığı her an! Kendine yeni kurbanlar buluyor demektir.” Başını olumlu anlamda salladı. “Sende onlardan birisin!” Kaşlarımı çattım. Başımı olumsuz anlamda salladım. “Değilim. Bana bir kere bile kötü davranmadı. Ben o ikisinin yakınlaşmasını gördükten sonra Berk'i bıraktım.” Karan gülerek ayağa kalktı. Birkaç adımda yanıma gelip üzerime doğru eğildi. Ondan kurtulmak için iyice geriye yaslandığımda kollarını iki yanıma koyup beni hapsetti. “Sana bunu göstermek için ben arkadaşımın arkasından iş çevirdim. Işıl’ı bir kez daha o ite kurban ettim. Şimdi Elisa. Asıl konumuza gelelim. Ben bunları sana neden anlattım?” Yutkunup deli gibi atan kalbimin sesine odaklandım. Umarım duymuyordur. “Senden önceki kurbanları hep basit kadınlardı. Onların şikâyeti ile Berk sarsılırdı belki. Ama asla yıkılmazdı. Bu gün görüyorum ki sen tam onun dişine göre bir kurbansın! Işıl’dan sonra en dişli kurbanı sensin. Bu yüzden bana yardım edeceksin. Arkadaşıma ve kardeşine yaptığım ihanetin bedelini ödememde bana yardım edeceksin. Bilmem anlatabildim mi? Prenses!” Dudaklarına yerleşen çarpık gülüş nefes alışverişimi hızlandırırken ne söyleyeceğimi bilememiştim. Bu adam göz göre göre beni o manyağın eline bırakacaktı. Üstelik beni öyle bir tuzağa çekmişti ki hayır deme gibi bir lüksüm bile yoktu. Yine de başımı olumsuz anlamda salladım. “İstemiyorum! Her şeyi bilirken o adamın yanına gidebileceğime gerçekten ihtimal veriyor musun?” “Başka şansın yok.” “Evet var. Sen ve o manyak ortağın hayatımda çıkıp gidebilirsiniz!” Gülerek geri çekildiğinde rahat bir nefes alabilmiştim. “Doğru. Ben senin hayatından çıkıp giderim. Ama onun için söz veremem. Eminim senin için geri gelecektir.” Umursamazca omuz silktim. “Bu beni korkutmaz. Onun gibi manyakla baş edebilirim. Önce mahkemeden uzaklaştırma kararı çıkarırım. Polis koruması isterim. Gerekirse kapımı bir sürü adam yığarım. Bunu yapabilecek kadar zenginim.” Başını olumlu anlamda salladı. “Evet, bunu yapabilirsin. Bu gün ne kadar gözde olduğunu gördüm. Ama sen Berk’in gücünü bilmiyorsun. Tek bir işaretiyle kapında köpek olan o markalar kayıplara karışabilir.” “Sözleşmem var.” “Evet. Bu gün sözleşmen olan bir markanın kıçına tekme vuruşuna şahit olmuştum.” “Yalnız bir yerde hata yapıyorsun. Onlar değil! Ben onların kıçına tekmeyi bastım. Unuttun mu? Üstelik yerlerini doldurmam birkaç dakikamı aldı” Karan gülerek yerine oturdu. Telefonunu çıkarıp bir yeri aradı. “Merhaba Ceylan. Senden ufak bir ricam var.” Karşı tarafı dinleyip gülümsedi. Aynı neşeli sesle konuşmasına devam etti. “Şu sıralar gündem olan bir manken vardı. Adı neydi? Hah! Tamam hatırladım. Elisa! Elisa GÜNGÖR! Bu kadınla iş anlaşması yapan her markayı tek tek ara. Onlara tüm sözleşmelerini iptal etmelerini söyle. Ben zararları neyse karşılayacağım.” Şaşkın bir şekilde yerimde dikleştim. Endişeyle dudağımı ısırırken Karan eğlenen bir ifadeyle beni izliyordu. Sonunda duyduklarından memnun bir şekilde telefonu kapattı. “Şimdi izle ve gör bakalım. O çok güvendiğin güzelliğin para karşısında ne kadar dayanabilecek.” Çok değil. Bir saat sonra Arda’nın durmak bilemeyen telefonlarını cevaplamaktan yorgun düşmüştüm. Nasıl yaptı bilmiyorum? Ama tüm sözleşmelerim açıklamasız iptal edilmişti. Telefonu öfkeyle kapatıp ona baktım. “Merak ediyorum. Beni çıkmaza sürükleyerek eline ne geçecek? O adamın beni de diğerleri gibi harcaması bana olan nefretini dindirecek mi?” Pes etmiştim. Bu adamla cidden baş edebilecek güzüm yoktu. Karan sonunda sırıtmaya son verip ciddi bir yüz takındı. “Amacım seni harcamak değil. Sana sadece geri çekilirsem Berk’in yapabileceklerini göstermek istedim. O adam ne kadar iğrençde olsa benim ortağım. Ve ben geri çekilirsem seni elde etmesi çok da zor olmaz.” Özgüvenine hayran kalmıştım. Gülerek alkışladım. Cidden sinirlerim bozulmuştu. “Teşekkür ederim. Bana haddimi fazlasıyla bildirdin. Peki, Bay mükemmel. Ortağın olan bu adam sen benim yanımdayken az önce yaptığın gibi tek bir sözle beni yine işsiz bırakmaz mı?” “Yapamaz! Çünkü biz ortak işleri ortak kararlarla yürütüyoruz. Ediz ve benim verdiğim karar Berk’ten sayıca üstün. Bu da onun verdiği kararları geçersiz kılıyor.” Karan’ın inatçı grilerine baktım. “Yapmak istemiyorum.” Karan bir süre sessiz kalsa da yeniden ayağa kalkıp önümde diz çöktü. Bu beklenmedik hareketi ile vücudum kasılırken gülümsedi. Ellerimi avuçlarının içine alıp güven vermek için hafifçe sıktı. “Bak korkman için hiçbir sebep yok. Ben senin yanında olacağım. Sana bir zara gelmesine izin vermem.” Kuruyan dudaklarımı yalayıp şaşkın bir sesle konuştum. “Sen benim her an yanımda olamazsın. Eğer olursan planın nasıl işleyecek?” Güldüğünden oluşan gamzesine kısa bir an bakışlarım kaysa da yeniden grilerine baktım. “O sana kendini affettirdikten sonra gözüme sokmak için sürekli yanımda dolanacak zaten. Bu yüzden endişelenme. Dikkat çekmeden her an senin yanında olacağım.” Elimi ellerinden kurtarıp isteksizce konuştum. “Başka çarem yok zaten. Ama işimi geri vereceksin. Bu iş bittiğinde eğer hala hayatta olursam. Seni kesinlikle şikâyet edeceğim.” Karan gözlerini kısıp güldü. “Öyle mi? Peki ne diyeceksin?” Bu ukala halleri canımı sıkıyordu. Başımı dikleştirip kendimden emin bir sesle konuştum. “Beni kaçırdığını.” “Bunu bu gün basının önünde kendin yalanladın.” Kaşlarımı çattım. “Beni tehdit ettiğini söylerim.” “Pekte inandırıcı olmaz. Sonuçta fazlasıyla samimi resimlerimiz var. Üstelik bunları sen paylaştın.” İç çekip kollarımı göğüs hizamda bağladım. Resmen tüm kartlar aleyhimeydi. “Çok akıllısın değil mi?” Başını olumlu anlamda salladı. “Senden hep bir adım önde olduğumu hesaba katarsak. Öylede diyebiliriz.” “Göreceksin. Bir yolunu bulup o çok güvendiğin egonu yerle bir edeceğim. Ve bana yaptıklarının hesabını mutlaka soracağım.” Dudağımda hissettiğim baskıyla gözlerim kocam açıldı. Bu beklenmedi kısa öpücük ile gerildiğimde geri çekildi. Gözlerimin içine meydan okuyan bir bakış attığında irkildim. “O günü heyecanla bekliyorum güzelim. Tabi başarabilirsen!” … Gözümün önünde patlayan son flaş ışığı ile nihayet rahat bir nefes aldım. Ekip toplanırken elbisemin siyah uzun kuyruğunu tutup Arada’ya doğru yürüdüm. Elinde tuttuğu kahveyi bana uzattığında gülümsedim. Soğuk kahveyi mideme indirmeden önce Arda’ya göz kırptım. “Adamsın!” Arda dudaklarını yukarı doğru kıvırırken kendini beğenmiş bir sesle beni onayladı. “Biliyorum. Hatta dibiyim!” Kahvemden aldığım büyük bir yudumun sonunda yüzümü buruşturdum. “Aksini söylersem bundan bir daha getirmezsin değil mi?” Gülerek beni onayladı. “Hele bir dene güzelim. Oda servisini unut. Kendine yeni bir menejer bulursun.” Şirince gülümseyip göz kırptım. “Şaka şaka! Adamın dibisin!” Arda’nın yanında beliren kısa sarışın ile dikkatim dağıldı. Elindeki buketi uzatıp açıklama yaptı. “Elisa hanım. Bunlar size.” Tek kaşımı kaldırıp merakla sordum. “Kimden?” Kız umursamazca omuz silkse de meraklı bakışları buketin içindeki notun üzerindeydi. Arda kızı gönderip notu işaret etti. “Açsana. Meraktan deliriyor olmalısın.” Gözlerimi devirip ona ima dolu bir bakış attım. “Sanki sen etmiyorsun.” Arda’nın bakışları yeniden buketi bulduğunda bende bukete baktım. İstem dışı kokladığımda gülümsedim. Bunun parfüm kokusu olduğunu bilsem de bu hareketi içgüdüsel olarak yapıyordum. Sonunda Arda dayanamayıp nota uzandı. “Senin açacağın yok. Bu arada sana sadece Berk çiçek gönderirdi. Hayranlarından gelenler bana ya da diğer çalışanlar aracılığıyla gelirdi. Ne o? Barıştınız mı?” Bu sözleri söylerken notu açmaya çalışıyordu. Küçük zarfı yırttığında kartı eline aldı. Bir süre çatık kaşlarıyla orada yazanları okudu. Daha sonra kartı bana uzatıp sıkıntılı bir sesle konuştu. “İsimsiz! Ama mesajın içeriği çok güzel!” Notu elinden kapıp okudum. “Sana gülleri layık görsem sembolleşirsin. Papatyaları görsem ölümsüzleşirsin. Bu yüzden Gardenya seçtim. Tıpkı senin gibi unutulmayan, gerçek ve gizli aşk! Kimliğine geri dön. Seni özledim.” Bakışlarım yeniden bukete kaydığında kısa biran duraksadım. Kokusu gerçekti. Gardenya! Bu çiçek nedense bana bir şeyleri hatırlatmıştı. Ama çıkaramıyordum. Yeniden buketi kokladığımda iç çektim. Arda’nın meraklı sesi kulaklarımı doldururken mecburen geri çekilip ona baktım. ”Çiçekle aşk yaşamaya bir son verip işine dönsen diyorum. Ayrıca bu isimsiz çiçek hiç hoşuma gitmedi.” Çiçeği göğsüme bastırıp gülümsedim. “Arda?” Arda sıkıntılı bir sesle konuştu. “Söyle!” “Ben bu çiçeği bir yerden hatırlıyorum. Ama çıkaramadım. Sen biliyor musun?” Arda yeniden çiçeklere bakıp öfke dolu bir sesle konuştu. “Nereden bileyim kızım. Hem çiçek çiçektir. Hadi. Daha fazla burada oyalanmayalım. İşler bizi bekler.” Onun bu ani parlamalarına alıştığım için gülümseyerek soyunma odama geçtim. Çiçeği aynamın önüne koyduğumda içimde dinmek bilmeyen bir huzursuzluk oluşmuştu. İç çekip koltuğa oturduğumda bakışlarım aynadaki yansımamla kesişti. Gözlerimi kısıp kendimi izlerken yüzümden akan kanlarla irkildim. Panikle ayağa kalktığım sırada Arda içeri giriyordu. Şaşkın bakışları üzerimde gezindikten saniyeler sonra yüzü bembeyaz oldu. Titrek bir sesle fısıldadı. “H-hatırladın mı?” Hızlanan kalp atışıma, nefesimde eşlik ederken dişlerimi sıktım. “Neyi? Neyi hatırlamam gerekiyor?” Arda silkelenip kendini toparladı. Yüzüne sahte olduğundan emin olduğum bir gülümseme yerleştirip gözlerini kaçırdı. Sıradaki kıyafetimi seçip bana uzattı. “Tabi ki fazla vaktinin kalmadığını! Hadi Elisa! Millet ağaç oldu.” Şaşkınlığımdan faydalanıp elbiseyi elime tutuşturup, odayı terk ettiğinde bir süre öylece bekledim. Cesaretimi topladığımda yeniden aynaya baktım. Hiçbir şey yoktu. Elim yüzüme giderken bakışlarım çiçeklere kaydı. Acaba üzerine kafayı bulacağım bir şey mi dökmüşlerdi. Çünkü az önceki görüntüleri ayık kafayla görmem mümkün değildi. İç çekip çiçeklere uzandım. Yeniden koklamaya yeltendiğimde bunun aptalca bir fikir olduğuna kanat getirip odanın dışına attım. Kapıyı arkamdan gürültüyle kapatıp elbiseyi giyinmek için üzerimdekileri çıkarmaya başladım. … Eve geldiğimde ilk işim küveti doldurup içine girmek oldu. Cidden yorucu bir gün olmuştu. Açtığım klasik müziğin bir anda değişmesiyle gözlerimi açıp başımı kaldırdım. Karan’ın gri gözleri üzerimde gezinirken dudakları yukarı doğru kıvrıldı. “Bana sunduğun manzara için teşekkür ederim prenses. Ama bir saattir seni bekliyorum. Yıkan ve yanıma gel!” Ben ne dediğini algıladığımda lanet herif çoktan çıkıp gitmişti. Çığlık atma isteğimi bastırıp yeniden suyun içine gömüldüm. Elim göğüs uçlarıma giderken öfkeyle fısıldadım. “Aferin Elisa! Adama ziyafet sunmakla kalmadın. Üstüne birde heyecanlanıyorsun. Aferin!” Bornozumu giyip koşar adım odama geçtim. Salonun ışığı açık olduğu için orada olduğunu tahmin etmek zor olmadı. Bu sefer aptallık etmeye bir son verip odamın kapısını kilitledim. Zümrüt yeşili pijama takımımı giyip neredeyse kurumak üzere olan saçlarımı tarayıp dağınık topuz yaptım. Klasik bakım ürünlerimi kullandığımda neredeyse iki saat geçmişti. Sonunda işim bittiğinde odadan çıktım. Salona girdiğimde Karan’ın bakışları üzerimde gezindi. “Bilerek mi yapıyorsun?” Umursamazca omuz silkip karşısındaki koltuğa yerleştim. Favori oturuşum olan bağdaşı da kurduktan sonra televizyondaki belgesele odaklandım. Karan’ın gözlerini kısıp pür dikkat izlediği sahneye daha fazla bakamadım ve konuştum. “Niye geldin? Anlaşmamıza göre benden uzak durucaktın. Berk’de…” Sözümü kesip bakışlarını gözlerime dikti. “Berk seni bu bir hafta boyunca bir kere bile aramadı! Öyle değil mi?” Başımı olumlu anlamda salladım. Yeniden televizyona odaklandı. “Anlaşılan sana olan hevesi çabuk bitti.” Kollarımı göğüs hizamda bağlayıp umursamaz bir ses tonuyla konuştum. “Belki. Bu durumda anlaşmamız yatar. Sende beni rahat bırakırsın.” Pür dikkat onun vereceği cevaba odaklanmıştım. Bakışları hala televizyonun ekranındayken gülümsedi. Merakıma yenik düşüp ekrana baktığımda timsah, zebrayı çoktan suyun içine doğru sürüklemişti. Kaşlarım çatılırken avını suyun içinde taklalar atarak parçaladı. Diğerleri kaçarken verilen tek kurban sürünün kurtuluşu oldu. Bu manzara midemi bulandırırken Karan gülümseyerek bana baktı. “Ya da sen biran önce onun dikkatini çekecek başka bir yöntem bulursun.” Bakışları vücudumda gezinirken göğüslerimde oyalandı. Kaşlarımı çatıp yanımdaki yastığı kucağıma aldım. Bu hareketimle bakışları gözlerimi buldu. Dudakları yukarı doğru kıvrılırken konuştu. “Bu konuda çok da zorlanmayacağına bahse girerim.” “Benim böyle saçmalıklara ayıracak vaktim yok. Başımda yeterince iş var. Onunla nasıl bir araya gelmemi bekliyorsun?” “Yarın menajerinle birlikte sana bir iş anlaşması göndereceğim. Yapman gerek tek şey onu imzalamak.” Kaşlarımı çatıp itiraz ettim. “Sen beni dinlemiyor musun? Yeni bir işi kabul edecek durumda değilim.” Karan televizyonu kapatıp öne doğru eğildi. “Elisa! Şansını fazla zorluyorsun. Tek bir telefonla seni öyle bir duruma sokarım ki aklın şaşar. Fragmanını yakın zamanda izletmiştim.” Endişeyle dudaklarımı kemirdiğim sırada konuşmasına devam etti. “Şimdi. O aptal bahanelerini kendine sakla! Yarın yakın zamanda gerçekleşecek olan defileye baş manken olarak çıkacaksın. Bu süre zarfında Berk ile çalışacaksın. O piçe yaklaşa bildiğin kadar yaklaş. Anladın mı?” Başımı isteksizce salladığımda ayaklandı. Oturuşumu bozmadan ona baktım. En azından artık benimle kalmıyordu. Bu da bir ilerleme. “Sana altın tepside bir fırsat sunuyorum prenses. Eğer bu planda senin yüzünden bir aksama olursa. İşte o zaman kork benden!” … Sabah koşum bittiğinde eve girdim. Arda gülümseyerek beni karşıladı. Yemek masasındaki kahvaltılara kısa bir bakış atıp kulaklığı çıkardım. “Günaydın.” Arda ağzındaki lokmayı yutup gülümsedi. Konuşmak yerine yeni bir lokma daha aldı. Başımı sallayarak odama geçti. Kısa bir duşun ardından bende yemek masasına geçtim. Günlük gelen yardımcıların ben eve gelmeden evden kaybolması cidden çok güzeldi. Özel hayatım ancak bu şekilde manşet olmuyordu. Arda’nın bu ince düşüncesini her zaman takdir etmişimdir. Kahvaltının sonuna doğru önüme bir sözleşme koydu. Tek kaşımı kaldırdığımda gözlerini ısrarla benden kaçırıp konuştu. “Özür dilerim. Ama bu önümüze bir kere çıkacak bir fırsat. Yılın beklenen defilesinde baş manken olman isteniyor.” Ve iştahım puf! Neyse ki önceden hazırlıklıydım. Soğukkanlılıkla sözleşmeyi elime aldığımda Arda kendini açıklamaya çalıştı. “Bak Berk’in şirketi bu defileye ev sahipliği yapıyor. Olmaz demeden önde kariyerin için önemini…” “Tamam. Kalemi ver. İmzalayayım. Sen şartları okudun mu?” “Bak işte. Elisa, sadece bir düşün. Bu defile ile…” Arda, kısa bir an duraksayıp gözlerini kocaman açtı. “Siktir! Ben az önce yanlış mı duydum?” Başımı olumsuz anlamda salladım. “Hayır. Doğru duydun.” “Ama sen ne zaman Berk ile bir bağlantısı olsa okumadan reddederdin. Şimdi ne değişti?” Umursamazca omuz silktim. “Ben değiştim. İlişkimiz değişti. Şimdi kimse torpille oraya geldiğimi düşünemeyecek. Şimdi kalemi veriyor musun? Yoksa vaz mı geçeyim?” Arda panikle kalemi uzatırken yarım yamalak gülümsüyordu. “Cidden. Ayrılmanız resmen yıldızını parlattı kızım. O adam seni dibe çekiyordu.” Onu duymamış gibi yapıp konuştum. “Anlaşma metnini okudun mu? İşimize engel olmayacak öyle değil mi?” Arda keyifle çayından bir yudum alıp konuştu. “Tam tamına beş kere okudum. Resmen senin için özel olarak hazırlanmış. Çalışmalar seni yormadan esnek bir saat dilimine konulmuş. Ayrıca son sayfa senin isteklerin için ayrıldı. Ne istersen verilecek. Sınır yok!” “Sınır yok!” Başımı sallayarak Arda’yı tekrar ettim. Cidden bu adamın sınırı yoktu. İstediğini almak için beni son ana kadar kullanacaktı. Daldığım düşence denizinde Arda’nın sorusuyla çıktım. “Dün ki çiçeği! Neden attın?” Tek kaşımı kaldırıp Arda’ya baktım. Günüm sanki çok güzel başlamış gibi bide onu hatırlatmasa olmuyordu. Bakışlarım duvardaki saate kaydı. Ayaklanırken konuştum. “Bu kadar sohbet yeter. Artık işe gitsek mi diyorum? Yeterince oyalandık.” Arda imzaladığım sözleşmeli toplarken içimden onları alıp yırtmak geçse de kendimi durdurdum. Karan’ın cidden şakası yoktu. Güzel evime son kez bakış aşağıda bizi bekleyen araca doğru ilerledik. Yolculuk kısa sürse de Arda’nın yeniden çiçek mevzusunu açmasını istemediğim için gözlerimi kapattım. Yine de konuşmaya ara vermeden devam ediyordu. Çalan telefonu ile kısa sürelide olsa rahat bir nefes aldım. Gözlerimi açtığımda geldiğimiz yer tanıdık geldi. Nihayet keyfimi yerine getirecek bir iş. Araç durduğunda Arda’nın konuşması da eş zamanlı bitmişti. Güneş gözlüğümü takarken bana bakıp gülümsedi. “İşte bu. Gülümse. Hem iş. Hem tatil bir arada!” Arda da gözlüğünü taktığında şoför, koşar adımlarla araçtan inip kapımızı açtı. Birkaç meraklı bakış üzerimize kayarken emin adımlarla otele girdim. Arda birkaç adım önüme geçip resepsiyona gitti. Bu sırada bana doğru gelen bir grupla Arda elini çabuk tutmaya çalıştı. Yine de birkaç ayaküstü fotoğraf vermekten kaçamamıştım. Yanımıza gelen takım elbiseli adam kendini tanıtırken ben telefonuma gömülmüştüm. Anlaşma yaptığım her marka mutlaka bana bir koruma verirdi. Bu da başka bir vazgeçilmez takıntımdı. Sonunda süit odama girdiğimde koşarak terasa çıktım. Aşağının manzarası ile keyfim bir hayli yerine gelmişti. Odanın içine yerleşen iki valizimle Arda’ya öpücük attım. O yanımda olduğu sürece hiçbir şeyle ilgilenmek zorunda kalmıyordum. “Hemen yandaki odadayım. Bir şeye ihtiyacın olursa…” Kendimi yatağa attığımda gülerek başını salladı. “Her neyse. Dinlenmene bak. Akşamüzeri çekimlerimiz başlar.” Arda odadan çıktığında bir süre daha uzanıp tavanı seyrettim. Yıllardır bu camianın içinde olmama rağmen eksik parçalar yüzünden sil baştan başlamıştım. Bulunduğum yere gelmem kolay olmamıştı. Hala gitmem gereken uzun denebilecek bir yol vardı. Ama dediğim gibi. Bir kere başardıysam yine başaracaktım. Bundan emindim. Odanın kapısı çaldığında hiç istemesem de kalktım. Ayaklarımı sürüyerek kapıya gittim. “Kim o?” “Oda servisi Elisa Hanım. Arda bey gönderdi.” Kapıyı açtığımda genç bir adam elinde servis arabasıyla bana bakıyordu. İşi gereği gülümsese de benden etkilendiğini anlayacak kadar çok maruz kaldığım bir durumdu. Kibarca kenara çekilip gülümsedim. Çoğu mankenin aksine işverenlerim haricinde hayranlarıma karşı fazla yumuşaktım. Arda ile belki de anlaşamadığımız tek nokta buydu. O benden buzlar kraliçesi olmamı beklerken ben polyana gibi etrafta dolanıyordum. Başımı gülerek salladım. Arda beni görmeden içeri girdiğimde gelen yemeklere gülümseyerek baktım. Diyet ağırlıklı olsa da meyve tabaklarına iştahla baktım. Nedense çoğu insanın aksine pasta ya da çikolata yerine meyveye zaafım vardı. Odanın terasa yakın kısmındaki yemek masasına servisi açarken hala bana kaçamak bakışlar atıyordu. Sandalyeyi çektiğimde işini bırakıp sandalyeye uzandı. Başladığım işi o tamamladığın da gülümseyerek teşekkür ettim. İşi tamamen bittiğinde yüzüne bu sefer küçük bir gülümseme yerleştirmişti. “Afiyet olsun Elisa Hanım. Başka bir arzunuz var mı?” Yaka kartındaki isme bakıp gülümsedim. “Teşekkür ederim. Ahmet. Her şey mükemmel!” Bakışları yakasındaki karta kayında yüzündeki şaşkın ifadede kayboldu. Gitmeden önce birkaç kere bana baktığında Arda’nın çok kızacağını bilsem de ona seslendim. “Eğer fotoğraf çekinmek istiyorsan…” Daha cümlem bitmeden hevesle başını salladı. Onun bu tatlı haline gülümseyip devam ettim. “Çekinebiliriz. Ama bir şartım var.” Çoktan çıkarıp bana uzatmış olduğu telefonu, geri çekmek üzereyken elinden aldım. “Ben buradan gidene kadar aramızda kalmalı. Gittiğimde istediğin gibi paylaş. Ama o zamana kadar aramızda. Söz mü?” Rahat bir nefes verip başını onaylarcasına salladı. “Tabi ki Elisa Hanım. Bir an benimle dalga geçiyorsunuz diye aklım çıktı.” Çocuk gidince direk çileklere uzandım. Gözlerimi memnuiyetle kapattım. Benim satın aldığım çilekler neden bu kadar tatlı olmuyordu ki? Yemeğim bittiğinde neredeyse akşam olmak üzereydi. Yeniden koşuya çıkmayı istesem de bunu yapamazdım. Çoktan burada olduğum duyulmuş olmalıydı. Bu da her an manşet olabileceğim anlamına geliyordu. En iyisi otelin spor salonuna korumamla gitmekti. Nefesimi düzene soktuğumda otelin çalışanları ve korumam sayesinde rahat bir spor yapmıştım. Odama çıkarken yine etrafımı küçük bir kalabalık sardığında gülümseyerek asansöre ilerledim. Bu sefer kimseyle fotoğraf çektirecek değildim. Üstelik bu tiple. Sonunda odaya girdiğimde kulağımdaki kulaklığı çıkardım. Telefonu ve kulaklığı yatağın üzerine fırlattığımda burnuma dolan güzel kokuyla gülümsedim. Bu koku fazla tanıdıktı. Üzerinde durmadan banyoya girdiğimde şaşkın bakışlarımı banyoda gezdirdim. Her yerde Gardenya vardı. Koparılan çiçeklerin birazı su ile dolu olan küvetin içine de doldurulmuştu. Birkaç adım geri çekilsem de bu çiçeğin beni etkilediğini inkâr edemezdim. Gözlerimi kapatıp içinde bulunduğum bu karmaşık duygulardan kurtulmaya çalıştım. “Fazla anlam yükleme Elisa! Otelin jestlerinden biridir. Belki Arda bile söylemiş olabilir.” Kendi kendimi sakinleştirmeye çalışsam da pek başarılı olduğum söylenemezdi. Gözlerimi yeniden açtığımda küçük adımlarla banyoya girip kapıyı arkamdan kilitledim. Ayaklarımın altında ezilen beyaz çiçeklere basarak küvete ilerledim. Yavaşça soyunurken kafamın içinde kesit kesit anılar hücum etti. Suyun içine girdiğimde gözlerimi kapattım. Rahatlamam gerekiyordu. Beni öldürecek kadar şiddetli ağrıyan başımı yok sayıp rahatlamam gerekiyordu. Duyduğum kısık sesli müziğe farkında olmadan eşlik ettiğimde dudaklarımdan dökülen sözcükleri anlamaya çalışıyordum. Vücudum transa girmiş gibi bu ortamın büyüsüne kapılmıştı. Benim kontrolüm dışında gelişen olaya kendimi tamamen teslim ettiğimde suyun içine gömülmeye başladım. Suyun içinde tamamen kaybolmadan önce dudaklarım aralandı. Ve anlayamadığım birkaç kelime döküldü. “Gardenya. Uyanma vakti!” |
0% |