Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm

@alev_3

“Elisa, uyansana artık be kızım! Kaç saattir sana sesleniyorum. Hem buranın hali ne böyle?”

Gözlerimi zorlukla açtığımda Arda başımda dikiliyordu. Yeniden kapanmak için direnseler de Arda buna izin vermedi.

“Elisa dedim! Allah aşkına ekip seni bir buçuk saattir aşağıda bekliyor. Sense burada bornoz keyfi yapıyorsun. Derdin ne senin? Kalk hadi!”

Arda’nın beni sürüklemesiyle yataktan isteksizce çıktım. Beni banyoya yönlendirirken çoktan yardımcısına durumum hakkında bilgi verip ekibi odama göndermesini istemişti. Telefonu kapattığında yeniden odak noktası ben oldum. Benimse banyom! Lanet banyo! Hala Gardenya ile doluydu. Arda öfkesinden bunu fark etmemişti. Direk yüzümü yıkayıp oradan çıktım. Birkaç dakika içinde ekip kapıma dayanmıştı. Hızlı bir şekilde beni hazırlarlarken Arda bana azar çekmeye başlamıştı.

“Kızım sen kendinde misin? Bu işte tek başına olsan neyse! Ama aşığa en az üç manken seni bekliyor.”

Umursamazca omuz silktim. Elime tutuşturulan kahveden bir yudum alıp memnuniyetle gözlerimi kapattım. Arda onaylamaz bir ses çıkarıp söylenmesine devam etti.

“Senin yerinde başka bir manken olsa çoktan…”

Cümlesini öfke dolu bir bakışla kestim. Elimdeki kahveyi masaya koyarken soğuk bir sesle konuştum.

“Ama yok! Benim yerimde benden başkası olamaz Arda! Değil iki saat! Bir gün bile geç kalabilirim. Unuttun mu? Ben bu piyasada tekim! Ha işlerine gelmiyorsa işte kapı!”

Arda nihayet geri vites yaptığında çalışanların kaçamak bakışlarını üzerimde hissediyordum. Gerilmiştim. Evet, ama bu geç kaldığım için ya da insanların ban attığı bakışlar için değildi. Burnuma dolan o lanet çiçeğin etkisi hala üzerimdeydi. Bu da öfkemi gün yüzüne çıkarıyordu. Sonunda biraz olsun sakinleşip Arda’ya baktım.

“Bu gün ben spordayken birisi odama girip her yeri o çiçekle doldurmuş.”

Arda umursamazca tek kaşını havaya kaldırıp sordu.

“Hangi çiçek?”

“O işte! Gardenya mıdır nedir? Kokusunu almıyor musun?”

Kısa bir duraksamanın ardından burnunu çektiğini fark ettim. Hemen sonra başını onaylarcasına salladı.

“Evet. Çok güzel kokuyor. Sorun ne?”

“Sorun bundan benim haberimin olmaması. Ben bu çiçeği artık etrafımda görmek istemiyorum. Hemen birini çağır ve odamı temizlet.”

Arda başını onaylarcasına salladı. Aman ne güzel! Şimdi tam olarak konumumun hakkını veriyordum. Burnu havada ukala bir model!

Sonunda işimiz bittiğinde ekiple birlikte aşağıya indik. Çekim için ayrılan yere doğru ilerlerken Arda’nın kulağına doğru fısıldadım.

“Hallettirdin mi?”

Arda başını onaylarcasına salladığında meraklı bakışlarını üzerimde gezdirdi.

“Sen bu çiçeğe neden bu kadar taktın?”

Bu soruyu beklediğim için rahat bir omuz silkmeyle karşılık verdim.

“Bilmiyorum. Sadece hoşuma gitmiyor.”

“Peki, öyle olsun. Merak etme işimiz bittiğinde odan temizlenmiş olur.”

"Umarım! Aksi halde yarın ki çekim gerçekleşmeden evimde olurum.”

“Bu bir tehdit miydi?”

Arda’ya göz kırpıp gülümsedim.

“Nasıl anlamak istiyorsan, öyle anla!”

Aramızda geçen son konuma bu oldu. Ekip beni görünce son eksikleri de hızlıca tamamlamıştı. Hepsinin bana attığı onaylamaz bakışları görsem de umursamadım. Zaten cesaret edip de biri bile bunu yüzüme söyleyemeyecekti.

Başlangıç pozları vermeye başladığımızda çekim bir hayli hızlı ilerliyordu. Önce üzerimdeki kıyafetleri sonra da takıların çekimi yapıldı. Birlikte çalıştığım mankenlerden biri hariç diğerleriyle daha önceden de çalıştığımız için uyum konusunda fazla bir sorun yaşamamıştık. Nihayet çekim sona yaklaşırken kaldığımız otelin sponsorluğu yüzünde içeride de çekim yapıldı. Bu çekim genellikle ben odaklıydı. Gece yarısını çoktan geçtiği için fazla müşteri yoktu. Bu benim açımdan çok iyi olmuştu. Yorgunken insanlara gülümsemek bir hayli zor oluyordu.

“Elisa.”

Ben çekilen fotoğraflara bakarken Arda yanıma gelmişti. Seslenmesiyle bakışlarımı monitörden ayırıp ona çevirdim. Yaz akşamı olsada gece geç saate kaldığımız için üzerime bir şal atmıştı. Gülümseyip yanıma oturmasını bekledim.

“Bu kadar yeterli! Gerisini onlar halleder. Sende uyu biraz. Yarın reklam çekimin var. Sonra imzaladığın yeni sözleşme için küçük bir toplantı.”

İsteksizce başımı sallarken meraklı gözükmemeye çalışsam da soru sormamın başka bir açıklaması yoktu. Basbayağı merak ediyordum işte.

“Peki. Toplantıyı kim yapacak?”

“Emin değilim. Üç ortaklı bir şirketten bahsediyoruz. Ama tahminimde ex enişte.”

Başımı geriye yasladığımda gökyüzüne dizilen yıldızları izledim. Ekibin toplanması ile bizde yavaşta ayaklandık. Ayakkabımı çıkardığımda Arda kaşlarını çattı.

“Hiç bakma bana öyle! Bunlarla kaç saattir ayaktayım haberin var mı? Alış artık. Her çıkardığımda bana uzaylı görmüş gibi bakma!”

Arda gülerek ellerini havaya kaldırdı.

“Tamam. Özür dilerim. Biraz gülsen mi artık? Bu gece çok suratsızsın.”

Odama girdiğimde yaptığım ilk şey her yeri koklamak oldu. Evet, şaka yapmıyorum. Her yeri tek tek kokladım. Gardenya çiçeğinden bir iz bulamadığımda soyunup yatağa girdim. Elbisenin altına zaten sütyen giymemiştim. Sadece kilotum kalmıştı. Umursamadan yatağın içine girip gözlerimi kapattım. Yarın Berk’le yüzleşecek olmamdan çok onu yeniden baştan çıkaracak olmam beni huzursuz ediyordu. Umarım Karan yarın buraya gelmezdi. O beni izlerken Berk’e yanaşmak nedense doğru gelmiyordu. Belki de onun ısrarla bunu istemsi ve ben bunu gerçekleştirene kadar beni izliyor olması beni rahatsız etmişti. Kim biriyle flörtleşirken başka biri tarafından izlenmek ister ki? Bu cidden kulağa iğrenç geliyordu.

“Anlaşılan düşüncelerin uyumana engel oluyor prenses! Yarın ki toplantıda güzel görünmen gerekiyor. Bir hortlak gibi değil!”

“Siktir! Lanet olsun! Kim var orada?”

Yatakta oturur pozisyona geldiğimde bana doğru yaklaşan karaltının kim olduğunu biliyordum. Sesinden tanımıştım. Ama insan refleks olarak bu soruyu sormaktan geri kalamıyordu. Gülüşü kulaklarıma dolarken göğüslerimde bir ürperti hissettim. Yine mi? Allah’ım delireceğim ya! Neyse ki bu sefer oda karanlıktı. Benim onu görmediğim gibi o da beni görmüyordu. Yine de örtüyü boynuma kadar çektim. Yatağın ayakucuna oturduğunda öfke dolu bir sesle konuştum.

“Karan! Bu kadarı da fazla artık! Senin ne işin var odamda?”

Ses tonu eğlendiğini gösteren en büyük kanıttı. O konuşurken istemsiz dişlerimi sıkıp tırnağımı yorgana geçirdim. Resmen ona yapmak istediklerimi kendimden ve hiçbir suçu olmayan yorganımdan çıkarıyordum. Bunu ona yapamam ne acı!

“İlk defa seni çıplak görmüyorum Elisa! Üstelik senin bu durumlara alışkın oluğunu da biliyorum. Şimdi! Şu masum kadın ayaklarına bir son verip beni dinle!”

Ne güzel! Artık dudağımda bu işkenceden nasibini almıştı. Ağzıma dolan metalik tatla yüzümü buruşturdum. Piç kurusu! Geçmiş hayatımı ben bile hatırlamazken bu adamın kendinden bu kadar emin konuşması canımı sıkmıştı. Çoğu modelin olduğu gibi benimde geçmişim yalanlarla doluydu. Ama ben hiçbirini hatırlamıyordum. En kısa zamanda doktorumun yanına yeniden gidecektim. Bu adamla tanışana kadar bir kere bile merak etmediğim geçmişimi, şimdi nedensizce öğrenmek istiyordum. Arda’nın yıllarca başaramadığını bu adam saniyeler içinde başarmıştı. Al işte. Ondan nefret etmek için bir sebep daha!

“Yanılmadım. Berk seninle çalışacağı için çok heyecanlı. Seni yeniden elde edebileceğini düşünüyor.”

Konuşmasına ara verdiğinde o görmese de tek kaşımı kaldırdım.

“Ne dememi bekliyorsun? Buna sevinmeli miyim?”

Karan’ın bana doğru yaklaştığını fark ettiğimde irkilerek geri çekildim.

“Sevinsen iyi olur! İşin düşündüğümden de kolay olacak.”

Başımı olumsuz anlamda salladım.

“O adama karşı korkudan başka bir şey hissetmiyorum. Bu durumda nasıl yaklaşmamı bekliyorsun? Gerçekten anlamıyorum!”

“Bendende korkuyorsun. Ama bak. Fazlasıyla yakın ve baştan çıkarıcısın. Senin istemene gerek yok. O istesin yeter.”

Nesimi tutmuş bir şekilde yüzünü bile seçemediğim adama baktım. Az önce onu etkilediğimi mi söyledi o?

“Yalan söylüyorsun! Sırf vazgeçmeyim diye! Yalan söylüyorsun!”

Karan iç çekip üzerime doğru tırmandı. Kayarak yatağa girdiğimde yorganı iyice üzerime çekip sıkıca sarıldım. Galiba uyuyan bir canavarı uyandırmıştım. Allah’ta benim belamı versin! Üzerime ağırlığını vermeden uzandığında çıtımı bile çıkarmadım. Gecenin sessiz karanlığına gömülen odamda sadece onun ve benim birbirine karışan nefesimiz duyuluyordu. Burnuma dolan kokusu ile gözlerimi kapatıp içime çektim. Yanağımda belli belirsiz hissettiğim temasla gözlerimi açtım. Çok yakındı. Çok yakındı ve bu durum beni hiç de rahatsız etmiyordu.

“Beni dinle prenses! Bu işi istesen de istemesen de yapacaksın.”

Bunu daha öncede söylemişti. Tekrara etmesi neyi değiştirecekti ki? Bu kadar yakın olmamız neyi değiştirecekti? Bu sözleri uzaktan söylediğinde de anlayabilirdim. Asıl anlamam şimdi daha zordu.

“Elisa!”

Adımı söylediğinde içim anlamlandıramadığım bir hisle doldu. Gözlerini kısıp dudaklarını kıvırdığında alay dolu bir sesle konuştu.

“Sana güveniyorum. Bu işi yarın bitir.”

Onu duymazlıktan gelip yerimden huzursuzca kıpırdandım.

“Kalk üstümden!”

İkiletmeden kalktığında yeniden oturur pozisyona geldim. Yatağın başındaki gece lambasını yaktığımda dağılmış görüntüsü ile şaşkınlıktan dudaklarım aralandı. Kendimden beklemediğim bir hamle yapıp ona doğru uzandım. Üzerimdeki yorganda eş zamanlı aşağı doğru çekildi. Karan’ın bakışları aşağıya doğru kayınca ne yaptığımı ancak idrak edebildim. Panikle yorganı yeniden göğsüme çeksem de artık çok geçti. Utançtan kızarmama ramak kala kendimi durdurdum. Tamam. Tamamen olmasa birçok kez kamera karşısında bikini ile poz vermiştim. Bu durumda utanılacak bir şey yoktu. Hem bu adamın beni ilk görüşü değildi. Üstelik üstsüz gördüğü tek kadında ben değildim. Peki, neden şimdi böyle bakıyordu? Her an üzerime atlayacakmış gibi. Boğazımı temizleyip konuştum.

“Ne oldu sana? Bu halin ne?”

Karan bir süre daha sessizliğini korusa da kendini toplaması uzun sürmedi. Yeniden ayakucuna oturdu. Siyaha çalan grilerindeki o parıltı aynı şekilde duruyordu. Bu cidden rahatsız ediciydi. Bedenimdeki bu ateşin başka bir açıklaması olamaz. Bana bakışlarından rahatsız oluyordum.

“Önemli bir şey değil! Seninkiyle biraz kapıştık.”

Tek kaşımı kaldırıp merak dolu bir sesle konuştum.

“Berk ile mi? Neden?”

Dudakları yukarı doğru kıvrıldı. Gözlerini kısıp yarı alay, yarı öfkeli bir sesle konuştu.

“ Bakıyorum da seninki dememi hiç yadırgamıyorsun!”

“Konumuz bu mu? Ne oldu? Niye kavga ettiniz yine?”

Umursamazca omuz silkti.

“Merak etme. Buda planımın bir parçası. Seninle iş yapmak istediğimi söylediğimde delirdi. Buraya gelmek içinde benimle âşık attı.”

“Anlamadım. Amacın zaten onunla beni bir araya getirmek değil mi? Biraz inatlaşıp kabul etseydin ya. Birbirinizi tartaklamanıza gerek var mıydı?”

Karan uzanıp kendini yanımdaki boşluğa atınca kaşlarım çatıldı. Kollarını başının altında birleştirip gülerek konuştu.

“Böylesi daha eğlenceli! Neyse yarın konuşuruz. Gördüğün gibi biraz yorgunum. Işığı kapatır mısın?”

Onun bunu yapacağını nedense tahmin etmiştim. Bu yüzden sakin olmaya çalışarak uyarı dolu bir sesle konuştum.

“Karan! Çık odadan!”

Ses vermeden yatmaya devam ettiğinde iç çektim.

“Karan! Çıplak yattığımı biliyorsun! Kalk ve kendi odana git!”

“Oda tutmadım.”

“Git ve tut!”

“Gerek yok. Sadece birkaç saat sonra gün doğacak. Birkaç saat için bir odaya para vermek aptallık olur.”

“Karan!”

“Gidip üzerine bir şey giy. Bakmıyorum.”

Onun ne kadar inatçı olduğunu unutmam büyük aptallıktı. Manyak herif! Sırtımı yasladığım yastığı alıp kafasına vurdum.

“Onu yüzüne bastır. Eğer milim oynatırsan avazım çıktığı kadar bağırırım.”

Gülüşü kulaklarıma dolarken yorganı çekiştirerek almaya çalıştım.

“Karan, kaldır o kaslı kıçını!”

Dediğimi yapıp poposunu kaldırdığında yorganı öfkeyle çektim. Valizimin çalışanlar tarafından dolaba dizildiğini bildiğim için direk oraya gittim. Açık saçık geceliklerimde göz gezdirdim. Gece mavisi sırt dekoltesi olana uzandım. En azından göğüslerim gözükmeyecekti. Karan’a baktığımda bıraktığım gibi bulmuştum. Yorganı bıraktığımda bir çırpıda geceliği giyinip yerdeki yorganı aldım. Ayaklarımı öfkeyle yere vurmaya bir son verip yatağa girdim. Yorganı sadece kendi üzerime örttüğümde Karan’ın beni kendine çekip sarılması bir oldu.

“Bilerek yapıyorsun değil mi?”

Başını boynuma gömüp fısıldadı.

“Yarın toplantıda görüşmek üzere prenses! İyi geceler.”

“Nasıl ya? Berk katılmayacak mı?”

Başını olumlu anlamda salladı.

“Katılacak. Yarından itibaren iki patronu peşinden koşturan bir model olmaya hazır ol.”

“Ne demek bu?”

Sorum yanıtsız kalırken, gergin olan vücudum. Onun bedeninden yayılan erkeksi kokusuyla biraz olsun rahatlamıştı. Bu çok tuhaftı. Nedense hiç rahatsız değildim. Aksine sanki kendimi ait olduğu yerde gibi hissediyordum. Karan’ın düzenli nefes alışverişi benimde uykumu getirirken, fark etmeden kalçamı ona doğru bastırdım. Resmen yerleşmeye çalışıyordum. Göğüslerimi kavrayan avuçlarıyla uykum açılır gibi olsa da Karan’ın uyduğundan emindim. Bir süre sonra bilinçsiz okşamaları ile kendimi uykunun kollarına bıraktım.

Sabah odamın içindeki telaş ile gözlerimi araladım. Lanet olsun! Çok gürültü vardı. Etrafta koşturan insanları görünce başımın altındaki yastığı yüzüme bastırıp bağırdım.

“Arda!”

Hemen kulağımın dibinden gelen, eğlenen ses ile yüzümdeki yastığı çektim. Uykulu gözlerimi ışıktan korumak için kısıp Arda’ya baktım.

“Senden nefret ediyorum.”

Eğilip yanağımdan öptü. Geri çekildiğince yüzümde oluşan gülümsemeye engel olamadım. Tabi şımarmasın diye yeniden surat asmam çokta uzun sürmedi. Esneyerek yatakta biraz daha keyif yaptım. Arda çoktan par tutuş olmuştu. Bu gün reklam çekimim olduğu için erkenden hazırlıklara başlanmıştı.

“Hayır hayır! O kıyafet yarınki çekim için. Bunu da ben mi söyleyeceğim size! Hadi biraz ciddiyet!”

Arda’nın bu halleri beni eğlendirirken öfkeden kızaran yakışıklı yüzüne baktım. O herkesi illallah ettirirken ben de ağır çekimde banyoya ilerledim. Nihayet hazırlandığımda aşağıya ekiple birlikte indik. Tanınan bir model olsam da çoğu insanın dikkatini asıl çeken şey etrafımdaki kalabalıktı. Beni pohpohlayan Arda sayesinde bu kadar ön plana çıkıyordum. Çekime ara verdiğimiz de neredeyse akşam olmuştu. Hemen önümde sallanan meyve suyuna aşkla baktım.

“Teşekkür ederim.”

Çalışan kız bana gülümseyip konuştu.

“Rica ederim. Merak etmeyin sıfır kaloriyle başa baş.”

İçecekten büyük bir yudum alıp gözlerimi memnuniyetle kapattım.

“İnan bana şuan kaç kalori olduğu zerre umurumda değil.”

Yeniden gözlerimi açtığımda kız bana büyülenmiş gibi bakıyordu. Bakışlarını etrafında gezdirip karasız bir sesle konuştu.

“Elisa hanım. Biliyorum bu tür şeyler hoş karşılanmaz ama sizden bir şey rica edebilir miyim?”

Kızın çekinerek sorduğu soruyu tahmin etmek zor değildi. Onun gibi bakışlarını etrafta gezdirdim. Arda her zamanki gibi etrafta diktatörce dolaşıyordu. Meraklı bakışlar azalsa da ısrarcı hayranlarım inatla beni bekliyordu. Kızın yeniden konuşmasıyla ona baktım.

“Erkek kardeşimin yarın akşam doğum günü ve tahmin ederseniz ki sizin büyük hayranınız. İmzalı bir fotoğrafı…”

“Kesinlikle olmaz!”

Arda’nın konuşmaya bodoslama dalması ile kız korkuyla birkaç adım geri çekildi. Dudaklarım yukarı doğru kıvrılırken buz gibi olan içeceğimden büyük bir yudum aldım.

“Arda bey ben…”

“Sen sadece işini yap Ecrin. Profesyonel olmak bu kadar zor mu?”

Kızın dolan gözleri beni bulduğunda göz kırptım. Hemen sonra Arda’nın koluna bir çimdik atıp dişlerimin arasından fısıldadım.

“Benim sayemde kız tavlarken de çok profesyoneldin zaten!”

Arda’nın yüzü renkten renge girerken adının Ecrin olduğunu öğrendiğim kıza döndüm.

“Tatlım burada istediğin şeyi vermem zor. Malum bazı markaların bu konuda katı kuralları var. Ama eğer istersen yarın tesadüfen erkek kardeşinin doğum gününe katılabilirim. Bence o şekilde daha anlamlı olur.”

Arda bana onaylamaz bakışlar atarken, Ecrin kocaman olan gözlerle bana baktı.

“Bunu gerçekten yapar mısınız?”

Yarısına geldiğim içeceği ona uzatıp gülümsedim.

“Tesadüflere inanmaz mısın?”

Arda pes edercesine ellerini havaya kaldırdığında ben çekime devam etmek için ayaklandım. Gitmeden önce Ecrine baktım.

“Ben inanmam! Ama diğerlerini inandırabilirim.”

Hava karardığında çekim nihayet bitmişti. Otelin restoranında yemek için ayırtılan masaya doğru giderken Arda bana toplantı hakkında genel bilgileri veriyordu. Tüm gün aklıma gelmeyen bir ayrıntı kafamın içinde yer edinirken göğüs uçlarımın dikleştiğini hissettim. Bir anlık duraksama ile Arda tek kaşını kaldırıp bana baktı.

“Sen iyi misin? Yorgunsan toplantıyı iptal edebilirim.”

Dudaklarım alay dolu bir gülümsemeyle yukarı doğru kıvrıldı. Tabi Karan Beyde benim nazıma oynamak için can atıyordu.

“Gerek yok. Zaten bunun için fazla geç kaldık.”

İnsanların meraklı bakışları eşliğinde masamıza geçerken dün geceki mankenleri gördüm. İçlerinden biri beni diğerlerinden önce fark edip gülümsedi. Onun dikkatle bana bakması diğer mankenlerinde bana dönmesine sebep oldu. Yüzümüze yerleştirdiğimiz sahte bir gülümsemeyle birbirimizi selamlayıp kendi işimize döndük. Nihayet bize ayrılan masaya geldiğimizde memnuniyetle gülümsedim.

Masa deniz kenarına sıfır bir manzaraya sahipti. Etrafındaki masalara da uzak olması biraz olsun mahremiyet sağlarken çekilen sandalyeye oturdum. Arda hemen yanımdaki yerini alırken bakışları memnuniyetle manzaranın üzerinde gezindi. Bende yeniden oraya baktığımda fısıldadım.

“Çok güzel değil mi?”

“Senin kadar değil!”

Duyduğum sesle bakışlarımı yavaşça ayakta dikilen adama çevirdim. Berk’in sırıtan yüzüne çatık kaşlarımla bakıp başımı dikleştirdim. Ukala piç! Berk hemen yanıma otururken Karan, görüş açıma girdi. Yüzündeki ciddiyet ile karşıma oturup Gri soğuk bakışlarını üzerimde gezdirdi. Beni baştan ayağa süzdükten sonra bakışları göğüslerime takılı kaldı. Kaşlarım çatılırken Berk konuştu.

“Son yaşananlardan sonra teklifimi kabul edeceğine hiç ihtimal vermiyordum. Doğrusu beni şaşırttın.”

Dört kişinin arasında konuşan tek geveze adama baktım. Ne yaparsa yapsın gözümde zerre değeri kalmamıştı. Dudaklarıma yerleşen gergin gülümseme ile bakışlarım yeniden Karan’a çevirdim. Dilimin ucuna gelen tüm ağır sözleri yutup gülümsedim.

“Aslında bu işi kabul etmemin tek sebebi Karan!”

Dediğimde az önceki gergin ortamı bir tık daha germiştim. Karan Bey’in nihayet bakışları gözlerimi bulmuştu. Yine ifadesiz bir suratla beni izlese de ne yaptığımı anlamaya çalışır gibi bir hali vardı. Masanın üzerindeki suyu bir dikişte içip, sert bir şekilde masaya bırakan Arda ile kısa bir an dikkatim dağılsa da yeniden masadaki iki adama odaklandım. Berk’inde kaşları çatılmış dikkatle beni izliyordu. Karan’ın gözlerinin içine gülümseyerek baktım.

“Dün gece için teşekkür ederim. Senin sayende gözlerim açıldı.”

Karan dişlerini sıkarken ben Berk’e döndüm. Öfkeli bakışları benim ve Karan’ın arasında mekik dokurken gülümseyerek elini tuttum.

“Seni affediyorum Berk. Eğer sende hala beni istiyorsan…”

Dedim ve kuruyan dudaklarımı yaladım.

“Yeniden birlikte olmayı deneyebiliriz.”

Berk’in dudakları alay dolu bir gülümse ile yukarı doğru kıvrılırken konuştu.

“Siz benimle kafa mı buluyorsunuz lan? Dün gece Karan senin yanında mıydı? Ne halt yediniz?”

Berk’in sorusu ile kısa bir an bakışlarım Karan’ı buldu. Göğüslerimde ki bakışları ile yutkundum. Umursamazca omuz silktim.

“Geçmişim seni ilgilendirir mi? Eğer o konuda hesap sormaya kalkarsan borçlu çıkarsın! Sana yarına kadar mühlet. İkimize bir şans daha vermek istiyor musun? İstemiyor musun? Karar versen iyi olur.”

Ayağa kalktığımda Arda’da kalktı. Berk ve Karan’a yukarıdan bir bakış atıp alay dolu bir sesle konuştum.

“Toplantıya bensiz devam edin. Bu gün fazlasıyla yorucuydu. İyi akşamlar baylar.”

Kimsenin konuşmasına müsaade etmeden onları ardımda bırakıp çıktım. Kalbimin deli gibi çarpması asansöre binene kadar görmezden geldim. Kapı kapanır kapanmaz derin derin soluklar almaya çalıştım. Lanet herif! Midem bulanırken öfke dolu bakışlarımı ayna çevirdim. Dolan gözlerimi hırsla sildim.

“Umarım bu aptal planda beni koruyabilirsin. Aksi takdirde benden çekeceğin var Karan.”

İçimde dindiremediğim bir öfke baş gösterirken çaresizlikten akan gözyaşlarımı hırsla sildim.

“Akma! Lütfen akma artık!”

Dudaklarımdan kaçan hıçkırığa engel olamadım. Ben bu adamın gazına nasıl geldim ya? Berk kabul ederse yeniden onunla nikâh masasına mı oturacaktım? O adamın bana dokunmasına nasıl izin verecektim? Asansör ineceğim kata yaklaştığında kendimi toparlamaya çalıştım. Ağladığım gün gibi ortadaydı. Şansıma benim katım sessiz ve sakindi.

Koridorda seri adımlarla odama geldiğimde kapının önündeki bukete şaşkınlıkla baktım. Yine mi? Bakışlarımı etrafta gezdirip yavaşça çiçeğe eğildim. Gardenya! Bu lanet çiçeği bana kim gönderiyordu? Diğer asansörün hareketlenmesiyle kaşlarım çatıldı. Bu kattan aşağıya iniyordu. Bu çiçeği bırakan kişi olabilir miydi? Önce peşinden gitmeye niyetlensem de bunun aptalca bir fikir olduğuna karar verip içeri girdim. Buketle bir süre bakışıp yatağıma oturdum. Üzerindeki mektubu isteksizce açarken yine o tuhaf his gelip içime öküz gibi yerleşmişti.

Titreyen parmaklarım beklediğimden daha marifetli çıkmıştı. Oyalanmadan içindeki notu çıkardığımda gözlerimi kıstım. Yine aynı yazıydı. İnternetten çıkmasına rağmen farklı ve dikkat çekiydi. Dişerim dudaklarıma baskı yaparken fiziksel acı ile dikkatimi dağıtmaya çalıştım.

“Vakit daralıyor. Amacına giden yoldan şaşma. Olurda kendinle çelişirsen gözlerini kapat ve beni kokla. Eminim sana kim olduğunu hatırlatacaktır. Sevgilerimle. Gardenya!”

Tek kaşımı yukarı kaldırdığımda bakışlarım yeniden yatağın üzerindeki çiçeğe kaydı. Lanet olsun! Kimdi bu Gardenya! Ve beni nasıl bu kadar iyi tanıyordu? Dediğini yapıp çiçeği elime aldığımda titriyordum. Bu çiçeğin kokusu beni bir hayli rahatsız ediyordu. Gördüğüm aptal kâbuslarda cabası. Yine de dediğini yaptım. Gözlerimi kapatıp çiçeğin kokusunu içime çektim. Gözlerim aralandığında karşımda duran kanlı sület ile donup kaldım. Tüylerim diken diken olurken yerimden kımıldayamadım. Çığlık atmak için dudaklarımı araladığımda bunu önceden tahmin etmiş gibi boğazıma yapıştı. Yatakla buluşan bedenim onun altında kıvranırken nefret dolu bakışları ile bakışlarım kesişti. Gözlerindeki acı çekmemden dolayı aldığı zevkin pırıltıları vardı. Gözümden yaş akarken bilincimi kaybetmek üzereydim.

Loading...
0%