Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7. Bölüm

@alev_3

Çalan telefonumu ters çevirip masaya bıraktım.

“Acilse açabilirsin!”

Dudaklarım yukarı doğru kıvrıldı.

“Benim dünyamda önemsiz bir şey yoktur Hazal. Her arama önemli. Ama şuan bu durum zerre umurumda değil!”

Sesimdeki korku dolu titreşimleri fark eden doktorum başını onaylarcasına salladı.

“Tamam. Önce sakin ol ve şu gözlüğünü çıkar. Ayrıca bu sıcak havada neden bu kadar kapalı giyindin?”

Hazal’ın onaylamaz bakışları üzerimde gezinirken odasındaki saate baktım. Saat çoktan dokuz olmuştu. Gördüğüm o kâbustan sonra soluğu burada almıştım. Uykusuzdum. Yorgundum. Ve en önemlisi deli gibi korkuyordum.

“Elisa! Konuş benimle.”

Yeniden bakışlarım onu bulduğunda önce gözlüğümü çıkardım. Kan çanağına dönen gözlerim nedense onu şaşırtmamıştı. Elimi boynuma sardığım flara gitti. Fları kucağıma koyduğumda Hazal yerinde huzursuzca kıpırdandı.

“Kim yaptı bunu?”

Gülerek başımı salladım.

“Ben! Ama onun yüzünden. Beni boğmaya kalktı. Bende onu durdurmak istedim. Ama meğerse kendimi boğuyor…”

“Elisa! Sakinleşir misin? Hiçbir şey anlamıyorum. Lütfen. Tane tane anlat. Kim?”

Başımı olumsuz anlamda iki yana sallarken güldüm.

“Bilmiyorum. Kim olduğunu bilmiyorum.”

“Tamam. Ne zamandır yaşıyorsun bu durumu? Son zamanlarda durumun gayet iyiydi.”

Aklıma gelen şeyle buz kestim.

“Yeni başladı. Tetikleyen bir şey var.”

Hazal tek kaşını kaldırıp devam etmemi bekledi. Ağzımdan dökülen sözcük yerimde huzursuzca kıpırdanmam sebep olmuştu.

“Gardenya!”

Hazal’ın elindeki deftere bir şeyler karalamasını izledim. Başını onaylarcasına sallarken dediğimi tekrar etti.

“Gardenya. Bu çiçeği gördüğünde halüsinasyon mu görüyorsun?”

Başımı onaylarcasına salladım.

“Sadece görmek değil. Kokusunu da duymam gerekiyor. Belki de sadece kokusu sorun oluyordur. Bilmiyorum. Ama o kanlı şey beni öldürmek istedi. Ve neredeyse başarıyordu.”

Hazal nihayet notlarını bitirip bana baktı.

“Elisa, anlaşılan hafızanı yeniden kazanıyorsun. Yakın zamanda doktora gittin mi? Geçirdiğin kaza sonrası…”

Hazal’ın sözünü kestim.

“Bunun yaşadığım kazayla ne ilgisi var? Konumuz o lanet çiçek! Ondan önce böyle bir şey yaşadım mı? Hayır! Şimdi şu sorunun üzerine gidip halledelim. Ya da ilaç yaz işte.”

Hazal tek kaşını kaldırıp konuştu.

“Sen geçmişinle yüzleşmiştin. Neden böyle bir tepki veriyorsun?”

Dudağımı kemirip gözlerimi kaçırdım.

“Sorun geçmişim değil! Geleceğim Hazal. Yurt dışında yaşadığım o kaza yüzünden yeterince kayıp yaşadım ben! Şimdi yeniden zirveye oturmuşken hastalığımla gündem olmak istemiyorum.”

Hazal öne doğru eğilip elimi tuttuğunda kaçırdığım gözlerimi mecburen ona çevirdim.

“Elisa. Çok gençtin. O dönemde hepimiz çılgınlık yaptık. Bunun için kendini suçlamaya son ver artık. Hem belki şu olayı bana düzgünce anlatırsan şimdiki rahatsızlığına da bir çözüm buluruz.”

Elimi yavaşça ondan kurtarıp geri çekildim.

“Dediğim gibi! Geçmişi deşmenin bir anlamı yok. Lütfen bu güne odaklan. Kariyerim senin elinde. Bunu mahvetmek mi istiyorsun?”

Telefonuma ardı ardına gelen bildirimlerle bakışlarımı Hazal’dan ayırdım. Telefonu elime aldığımda Arda’nın arama ve mesajlarının sayısına hayretle baktım. Hiçbirine bakmadan telefonu kapatıp masanın üzerine yeniden koydum.

“Arda’nın haberi yok mu?”

Başımı olumsuz anlamda salladım. Hazal’ın gerildiğini gördüğümde sırıttım.

“Eğer eski sevgiline durumum hakkın da bilgi verirsen sevgilileriyle yaptığı ateşli geceleri sana zevkle anlatırım.”

Hazal dişlerini sıkıp öfke dolu bir sesle konuştu.

“Çok iğrenç bir insansın. İnsanlar seni niye seviyor anlamıyorum.”

Gülerek arkama yaslandım. Elimi çenemin altına koyup gülümsedim.

“Çok sevimliyim de ondan.”

Yanındaki yastığı bana doğru attığında havada yakaladım. Hazal gözlerini devirip arkasına yaslandı. Uzun zaman sonra onun evine gelmek garip gelmişti. Arda ile ayrıldıktan sonra ister istemez aramıza bir soğukluk girmişti. Üstelik üçümüz yılların dostuyduk. Lisede başlayan dostluğumuz üniversiteye kadar devam etmişti. Aklıma o yıllar gelince acı dolu bir gülümseme dudaklarıma yayıldı.

“Ne düşünüyorsun?”

Umursamazca omuz silktim.

“Eğer o gece o partiye gitmeseydik ne olurdu?”

Hazal’ında yüzü asılmıştı. Parmağıyla oynarken konuştu.

“Ben düşük yapmazdım. Sende aileni o kazada kaybetmezdin. Şuan hafızanda yerinde olurdu.”

Başımı onaylarcasına sallarken gülümsedim.

“Arda da senin yatağında olurdu.”

O da güldü. Bu hayatın bize öğrettiği tek şey buydu. Acılara gülmek! İç çekip Hazal’a baktım.

“Profesyonel olmayı bir kenara bırak ve soruma cevap ver.”

Biraz duraksayıp devam ettim.

“Bu çiçeğin o geceyle bir ilgisi var mı?”

Oturuşunu düzeltip gözlerimin içine baktı.

“Elisa. Şimdi söyleyeceklerimi kafanın içine iyice yerleştir. Bu konu hakkında konuşma yetkim olmasa da dostluğumuzun hatırına bunu bir kereliğine görmezden geleceğim.”

Dudaklarım yukarı doğru kıvrılırken Hazal’ın ciddiyeti karşısında tek kaşımı kaldırdım.

“Ne saçmalıyorsun sen? Ne bu ciddiyet? Görenden izleniyoruz sanacak!”

Benim aksime o aynı ciddiyetle konuşmasına devam etti.

“Bu çiçek senin hayatın Elisa. Unuttuğun ve hatırlaman gereken bir hayatın var. Sana dostça bir tavsiye. Yolundan şaşma ve korkularınla yüzleş.”

“Hazal!”

Duyduğum sesle bakışlarım kapıya kaydı. Arda’nın bu haline alışkın değildim. Öfkeden kararan bakışlarını Hazal’ın üzerinde gezdirirken yutkundum. Arda’nın bakışları kısa bir an beni bulsa da yeniden Hazal’a baktı. Seri adımlarla Hazal’ın karşısına dikildiğinde Hazal yavaşça ayağa kalkıp karşısına dikildi.

“Sen ne yaptığını sanıyorsun?”

Hazal umursamazca omuz silkti.

“Bu saçmalığa son vermeye çalışıyorum.”

“Bunun kararını vermek sana mı düştü?”

Hazal yavaş yavaş sakinliğini kaybediyordu. Yine de Arda kadar öfkeli değildi.

“Elisa, benim dostum.”

“O zaman dostunun kararlarına saygı duy.”

Birbirini yemek üzere olan Arda ve Hazal’ın arasına girdim.

“Durun artık! Derdiniz ne sizin? Yıllar sonra bir araya geldik. Sorun neyse oturup sakince çözelim.”

Arda burnundan soluyordu. Hazal’ın meydan okuyan bakışları eşliğinde kolumdan tutup beni dışarıya doğru sürükledi. Arda’nın elinden kurtulmaya çalışırken bağırdım.

“Arda bıraksana beni! Kafayı mı yediniz siz ya? Bırak!”

Arda beni bıraktığında Hazal aynı yerde durmuş boş bakışlarla bizi izliyordu. İşaret parmağımı Arda’ya doğru uzatıp bağırdım.

“Bir daha sakın! Sakın bana istemediğim bir şey yaptırmaya çalışma. Arkadaşlığımızın hatırına bu gün görmezden geliyorum. Ama yarın bu durum tekrarlanırsa affetmem!”

Arda nihayet bakışlarını yumuşatıp konuştu.

“Özür dilerim. Ben…”

Hazal bize doğru yaklaştığında Arda sustu. İkisinin birbirine attığı nefret dolu bakışları görsem de bir şey söylemedim. Aklıma takılan bir sürü cevapsız soru vardı. Bu yüzden Hazal’ın gözlerinin içine baktım.

“Az önce söylediğin şey…”

Hazal başını olumsuz anlamda salladı.

“Unut gitsin. Saçmaladım.”

Tek kaşımı havaya kaldırıp alay dolu bir sesle konuştum.

“Saçmaladın öyle mi?”

“Öyle!”

Bakışlarım yeniden öfkelenen adamı buldu.

“Eğer Arda bu kadar delirmeseydi. Bu duruma gülüp geçerdim. Ama ne yazı ki sana inanmıyorum. Bana doğruyu söyle Hazal. Neler oluyor?”

Arda elini saçlarına daldırıp odanın içinde volta atmaya başladı. Hazal ondan bakışlarını ayırıp bana baktı.

“Sadece geçmişi unutup geleceğine odaklan Elisa. Zamanı geldiğinde her şeyi hatırlayacaksın. O güne kadar kendine zaman tanı. Seni seviyorum ve bu işe baştan beri karşıydım. Bu yüzden her şeyi hatırlayana kadar bir daha yanıma gelme. Seni acı çekerken görmek istemiyorum.”

“Ben acı çekmiyorum ki!”

Hazal gülerek başını olumsuz anlam da salladı.

“Hayatını getirdiğin noktaya inanamıyorum. Şuan eski sen olman için her şeyimi verirdim.”

“Hazal. Benim. Elisa! Neden değişmişim gibi davranıyorsun?”

Hazal bakışlarını kaçırıp Arda'ya hitaben konuştu.

“Götür onu! Umarım yaptığınız bu aptal plan biran önce sonuca varır.”

Arda belimden tutup beni dışarı çıkarmadan önce Hazal’a son bir bakış attı.

“Bu yaptığının bir bedeli olacak biliyorsun değil mi? Kendini hazırlasan iyi olur.”

Hazal umursamazca omuz silkse de Arda’ya attığı kırgın bakışları görmemek mümkün değildi. Onu hala sevdiğini bilsem de sesimi çıkarmadım. Şuan üzerinde düşünmem gereken daha önemli konular vardı. Hafızamda ki eksik parça hayatımın belki de tamamını değiştirecek kadar önemliydi. Bunu ne Arda ne de Hazal söylemediğine göre! Öğrenmek için geriye tek bir yöntem kalıyordu. O da Gardenya! O çiçek beni gerçeğe götürecek olan tek şeydi.

“Vay canına. Gerçekte daha güzelmişsiniz Elisa Hanım. Şuan cidden çok heyecanlandım.”

Gülerek karşımda oturan sunucuya baktım. Yapmacıklığın bu kadarı!

“Teşekkür ederim Eylül. Programın daha başındayız. Lütfen beni utandırma.”

Eylül’de benim gibi sahte bir gülücük gönderip işi gereği oyuna ayak uydurdu.

“O zaman sende hazırsan ilk sorumuza geçiyorum. Canlı yayındaki hayranların soru yağmuruna tutmaya başladı. Hakkında merak edilen birçok şey var.”

Tek kaşımı kaldırıp Arda’ya baktım. Canlı yayın mı? Bu çekimin bir kayıt olması gerekmiyor muydu? Renk vermeden başımı onaylarcasına salladım. Eylül elindeki karta gülümseyerek baktıktan sonra bana döndü.

“Senin hakkında internette birçok bilgi var. Ama hayranların bunları bir de senin ağzından duymak istiyor. Başlayalım mı?”

Saçımı kulağımın arkasına alıp oturuşumu düzelttim. Lanet olsun! Çok rahatsızdım.

“Tabi ki. Ne bilmek istiyorlar?”

Eylül oturuşunu bir hayli dikleştirip saldırı pozisyonuna geçtiğinde gülümsedim. Anlaşılan bu gece gerçekten uzun olacaktı.

“Hayatım öncelikle herkes senin on sekiz yaşında ajansın keşfiyle bu sektöre atıldığını biliyor. Şuan yirmi beş yaşındasın ve kariyer basamaklarını tırnaklarınla kazıyarak çıktığını iddia ediyorsun. Tabi birçoğumuz buna inanmıyoruz.”

Tek kaşımı kaldırıp alay dolu bir sesle sordum.

“Birçoğunuz? Anlaşılan bunların içinde sende varsın. Bu arada hızlı bir samimiyete geçiş yaptın. Ama olsun. Uzun bir süre benim altımda çalıştın. Beni yakın görmen çok normal.”

Eylül’ün suratı asılırken ben aynı gülümseme ile konuşmama devam ettim.

“O basamak dediğin temelleri ben kendim attım. Ayrıca zor olmadığı konusunda sana katılıyorum. Ama ne yazık ki bu kriter benim için geçerli. Sen ya da yoldan geçen biri için bu basamaklar ne yazık ki aşılamaz bir sura dönüşüyor. Aksi halde benim oturduğum yerde senin olman gerekmez miydi?”

Eylül’ün rengi gittikçe bozarırken Arda bıyık altından gülüyordu. Çok sürmeden kendini topladığında az önceki öz güven yerle bir olmuştu.

“Yorumlar bir hayli coştu. Neyse biz konumuzdan sapmayalım. Geçen bu süre zarfında hem yurt içinde hem de yurt dışında usta öğreticiler tarafından eğitildin. Ayrıca okulunu okudun.”

Başımı onaylarcasına salladım. Eylül’ün bakışlarına yerleşen o sinsi parıltı ile gözlerimi kıstım.

“Yurt dışı demişken…”

Dedi ve bakışlarımdaki tüm uyarıya rağmen o aptal soruyu sordu.

“Ailen sen on sekiz yaşındayken yurt dışında feci bir trafik kazasında hayatını kaybetmiş. Bu konuda konuşmak ister misin?”

Boğazıma takılan yumru yüzünden yutkunamadım. Bu kadının böyle alçakça bir soru soracağını biliyordum. O halde neden donup kaldım. Eylül gülerek bana baktı.

“Elisa. İyi misin tatlım? Soru çok mu özel oldu? İnan bana hayranların baskısı yüzünden sordum. Geçmişindeki yaralarını deşmek hiç istemezdim.”

Arda dikkatle beni izlediğinde sorun olmadığını göstermek için kucağımda birleştirdiğim parmaklarımı tenime ritmik bir şekilde üç kere vurdum. Kasılan vücudu gevşese de. Birazdan olacak olanlar için baya huzursuz görünüyordu.

“Sorun değil. Senin ince düşünme konusundaki yetersizliğini bilmeyen yok. Hayran kitlesi içindeki anti fanların oyununa gelmen olağan bir şeydi. Ama madem sordun! Cevap vereyim.”

Kuruyan dudaklarımı ısırıp serbest bıraktığımda rol yapamayacak kadar yorgun hissediyordum. Bu yüzden oyalanmadan konuyu üstün körü anlattım.

“Gençliğin verdiği aptallıkla ailemin ölümüne sebep oldum. Ve ne yazık ki onlarla birlikte tüm anılarım uçup gitti. Şimdi bile geçmişimde büyük parçaların eksikliğiyle yaşıyorum. Yani bana ne sorarsan sor senin kadar biliyorum.”

Tüm stüdyo sessizliğe gömülürken gülümsedim.

“Başka soru.”

Eylüll umursamazca bir sonraki soruya geçti.

“Sıradaki sorumuz sevgilin ile ilgili. Kulağıma gelen dedikodulara bakacak olursak şuan bir aşk üçgeni pardon! Aşk dörtgeni içindesin galiba? Bu konuda ne söyleyeceksin?”

Nihayet beklediğim bir soru. Bu fırsatı değerlendirmem şarttı. Ne kadar istemesem de Berk ile olmam gerekiyordu. Başta bunu sadece Karan’ın zoruyla yapıyordum ama şu son birkaç gündür yaşadıklarım içimde uyuyan bir sesi uyandırdı. Neden bilmiyorum ama ne pahasına olursa olsun Berk ile evlenmem gerektiğini tekrar edip duruyordu. Belki de deliriyordum ama umurumda değildi. Hazal’ın da dediği gibi artık kendimi akışa bırakacaktım.

“Aslında o konuda biraz hatalı olduğumu kabul ediyorum. Berk’i düğün günü terk ettim. Üstüne onu kışkırtacak görüntüler gönderdim. E doğal olarak o da aynı misilleme ile dönüş yaptı. Olayların üzerinden biraz zaman geçince de pişman oldum.”

Eylül kafası karışmış bir şekilde bana bakarken güldüm.

“Neden böyle bir şey yaptığımı bilmiyorum. Ama bildiğim tek şey o adamı geri istediğim.”

Kameraya gülümseyerek baktım.

“Berk. Aşkım. Lütfen bana geri dön. Seni çok özledim. Umarım yeniden başlamak için bana bir şans verirsin. Seni seviyorum."

“Sen aklını mı kaçırdın? Elisa?”

Gözlerimi kapatıp odanın içindeki kokuyu burnuma çektim. Arda’nın bağırıp çağırması zerre umurumda değildi. Şuan odaklanmam gereken bir geçmişim vardı.

“Elisa!”

Gözlerimi açıp öfkeden deliye dönen adama baktım.

“Ne?”

“Sen ne yaptığının farkında mısın? Aptal gibi davranıyorsun!”

Umursamazca omuz silktim.

“Sen bana gerçekleri anlatmıyorsun. Anlatanada engel oluyorsun. Bana başka bir seçenek bırakmadın ki?”

Arda elini saçlarına daldırıp ağzının içinden birkaç küfür mırıldandı. Sakinleşmek için ne kadar uğraşırsa uğraşsın işe yaramayacaktı. Onu uzun zamandır tanıyordum. Üstüne üstlük ilk aşkı ile yeniden karşılaşmış bir adamın öfkesi vardı. Ki bunada ben sebep olduğuma göre. Gözlerini açtığında neredeyse beni parçalayacakmış gibi bakıyordu.

“Geriye kalan tek seçenek hiç tanımadığın o adam boyun mu eğmek?”

Salağa yatıp tek kaşımı havaya kaldırdım.

“Berk’i bir senedir tanıyorum.

Ve bingo. Şartelleri tamamen atmıştı.

“Berk piçinden bahseden kim! Karan denen adamdan bahsediyorum. Seçenek dediğin şey hiç tanımadığın bir adama boyun mu eğmek?

Sırt üstü uzandığım koltuktan kalkıp karşısına dikildim.

“Ondan bahsetmiyorum.”

İşaret parmağımı şakağıma koyup iki kez vurdum.

“Bundan bahsediyorum. Buradaki ses onunla evlenmem gerektiğini söyledi. Ve ben onu dinleyeceğim.”

Arda bir anda sakinleşip buz gibi bir sesle konuştu.

“Aklını Hazal mı karıştırdı?”

Gülerek onu onayladım.

“Küçük bir payı olduğunu inkâr edemem. Ama bir şey fark etmemi sağladı. Ben başından beri o adamla zaten evlenmeyi kafama koymuştum.”

Arda başını olumsuz anlamda iki yana salladı.

“Ama onu sevmiyorsun.”

Yeniden koltuğa oturduğumda bakışlarım evin her yerine doldurduğum gardenyalar üzerinde gezindi. Dudaklarım yukarı doğru kıvrılırken konuştum.

“Evet. Sevmiyorum. Ama sende biliyorsun ki kaçırılmadan öncede sevmiyordum. O adamla evlenmem gerekiyor.”

“Hayır gerekmiyor!”

Tek kaşımı alayla havaya kaldırıp sordum.

“Gerekiyor. Ve sen bana sebebini söyleyeceksin. Biliyorsun değil mi? Ben bu adamla bir sebepten ötürü deli gibi evlenmek istiyorum. Ama ne olduğunu bir türlü hatırlayamıyorum. Kaza ile bir ilgisi var mı?”

Arda pes edip ayakucumdaki boşluğa oturdu.

“Elisa. Yapma güzelim. Bunun başka yolları da var.”

İçimde oluşan ufak umut kırıntısıyla dizlerimin üzerinde oturup Arda’ya baktım.

“Söyle Arda! Ben bunu neden yapıyorum?”

Arda iç çekip bir süre beni izledi. Omuzları çöktüğünde bakışlarını kaçırdı. Bir süre daha ısrarlı bakışlarım üzerinde gezinse de pes edip yeniden uzandım. Gözlerimi kapatırken fısıldadım.

“Şu gardenyalar bile senden daha işe yarar çıktı.”

Öfkeli sesim Arda’yı güldürünken fısıldadı.

“Neden acaba? Tanıdığım birine çok benziyor ya neyse!”

Arda evimi terk ederken söylediği sözler kafamın içinde yeni bir soru yağmuru yağmasına sebep olmuştu. Gittiğini bilsem de başımın altındaki yastığı öfkeyle arkasından attım.

“Gıcık! Söylesen olmuyor sanki!”

Telefonumu orta sehpadan alıp işe yaramayacağını bilsem de bir kere daha denedim. Hazal yine kayıplara karışırken kendimle baş başa kalmanın acısını iliklerime kadar hissettim Bu bedene hapsolmuş. Anıları kaybolmuş bir yabancıydım ben. Bir insan nasıl kendine yabancı olur aklım almıyor. Yeni bana alışsam da eski beni tanımaktan çok korkuyordum. Onda adını koyamadığım bir şeyler olduğunu iliklerime kadar hissediyordum. On sekiz yaşında katil bir kız ile tanışmak. Bu hayatta isteyeceğim son şey bile değildi. Üstelik! Kendi ailesinin katili olan bir kız!

Berk ve Karan’ın bakışlarının ağırlığını üzerimde hissederken anlaşmayı imzaladım. Arkama yaslandığımda Berk güler tek kaşını havaya kaldırdı.

“Doğrusu beni şaşırtıyorsun Elisa.”

Dedi ve gülerek devam etti.

“Otelde söylediklerinde ciddi olmadığını düşünmüştüm. Benimle oynadığını ve geri adım atacağını. Ki ortadan kaybolmanda bu düşüncemi desteklemişti. Ama dün canlı yayında söylediklerin…”

Bakışlarım Karan’ın ifadesiz yüzünü bulduğunda bakışlarımız buluştu. Gözlerinde kaybolmadan önce kendimi toplayıp bakışlarımı kaçırdım. Berk’e sıcak olduğunu düşündüğüm bir gülümseme gönderip cilveli bir sesle konuştum.

“Bunu bu gece baş başa konuşsak nasıl olur?”

Arda öksürerek oturuşunu düzelttiğinde bakışlarım onu buldu. Bakışlarında ki uyarı netti. Umursamazca dudak büktüm.

“Ne diyorsun Berk? Bizim için hala bir umut var mı?”

Berk oturduğu koltuğa kabaca yayılıp bana yukarıdan bir bakış attı.

“Cidden seni bu kadar kolay affedebileceğime inanıyor musun?”

Affetmek mi dedi o? İçimdeki öfkeyi yatıştırırken alt dudağımı ısırdım.

“Seni kaybetmek beni düşündüğümden daha çok yaraladı.”

Dediğimde Berk’in egosu neredeyse tavana değmek üzereydi. Yüzüme yerleştirdiğim o aptal gülümsemenin yerinde yeller eserken bakışlarım sertleşmişti. Sesimi olabildiğinde ifadesizleştirdim.

“Sende artık bir karar vermelisin. Çıktığımız süre zarfında bir şeyi ne kadar istediğime birçok kez şahit oldun Berk.”

Ona doğru eğilip alay dolu bir sesle konuştum.

“Sahip olduktan sonrada hevesimin nasıl söndüğünü hatırlaman lazım! Ölümüne istediğim o şeyi nasıl yok ettiğime birçok kez şahit oldun!”

Berk’in az önceki kendinden emin tavrı uçup gittiğinde kahkaha attım.

“Ama sen benim için ulaşılmaz bir hedef değilsin. Bu yüzden endişelenme. Senden kolay vazgeçmeyeceğim. İnsan alışkanlıklarından kolay kolay kurtulamıyor! Bide bu alışkanlık senin gibi kötüyse!”

Arda tek kaşını kaldırıp Berk’i izlerken Karan’ın yüzünde oluşan belli belirsiz gülümsemeyle dikkatim dağıldı. Berk’in öfke dolu sesi ile yeniden ona döndüm.

“O zaman yaptığın o iki sikik gösteri neydi?”

“Adı üstünde! Gösteri. Ortağın bana tüm gerçeği çıplaklığıyla gösterdi. İkimizin arasındaki ilişki benim olduğu kadar sizin işinize de zarar verdi. Bu yüzden sizinle ortak bir iş yapıyorum. Ayrıca bununla da bitmiyor.”

Dediğimde Karan alay dolu bir sesle cümlemi tamamladı.

“İkinizin yaptığı aptallık yüzünden Işıl yeniden tedaviye başladı. Ediz kardeşinin adını bu işe karıştırmanızdan dolayı en iyi cezanın yeniden bir araya gelmeniz olduğuna karar verdi.”

Berk’in ve Arda’nın şaşkın bakışlarını yok sayıp Karan'a baktım. İstediği şeyi elde etmenin verdiği kibirle dudakları yukarı doğru kıvrıldı. Daha fazla burada kalamayacağımı fark ettiğimde ayağa kalktım. Arda’da peşime takıldığında toplantı odasından çıkmak üzereydim. Ta ki Karan’ın kendini beğenmiş o kibirli sesini duyana kadar. Elim kapının üzerinde donup kalırken söylediklerini algılamaya çalışıyordum.

“İki hafta içinde yeniden evleneceksiniz.”

Elimi kapının kolundan çekip ağırca ona baktım. Yutkunduğumu gördüğün de dudağına alay dolu bir gülümseme yayıldı. Evlilik mi? Bana o adamı baştan çıkar dedi. Evlilik hakkında bir şey söylememişti ki! Dişlerimi sıkarken tırnağımı etime geçirdim. Resmen oyuna gelmiştim. Bu adam yüzünden iptal olan evliliğim şimdi yine bu adam yüzünden gerçekleşecekti öyle mi? Berk çatık kaşları altında bir süre beni süzdü. Tiksinti dolu bir sesle konuştuğunda öfkemin vardığı boyutu tarif edecek tek bir kelime bile bulamıyordum.

“Senin artığını benden karım yapmamı mı istiyorsun?”

Bakışlarım hala Karan’ınkilerdeydi. Gülümsemesi yavaş yavaş yüzünden silinirken oturduğu yerden ayağa kalkıp masanın üzerinde Berk’e doğru eğildi.

“Sen benim evleneceğim kadını nikâh masasından kaçmaya ikna etmiştin. Bende seninkini. Artık ödeştik. Ama ne yazık ki Ediz benim kadar cömert değil. Kardeşine yaptığın hatayı başta neden görmezden geldi sanıyorsun? Her şeyin bir zamanı vardı Berk. İşte intikam günü gelip çattı. Bu kadınla evleneceksin. Yoksa bu şatafatlı hayatına veda edersin!”

Arda’nın koluma girmesiyle gücümü ona verdim. Onun desteği olmasa ayakta duracak halim yoktu.

“Elisa! Allah aşkına burada ne halt dönüyor? Ve sen neden tek kelime etmiyorsun?”

“Çok saçma! Onunla evlenmem neyi değiştirecek ki? Onun beni adam edeceğini filan mı sanıyorsunuz?”

Karan umursamazca omuz silkti.

“Hayır. Sadece hissenin yarısı ona geçecek. Ve senin ortaklığımızdaki söz hakkın bir tık daha değersizleşecek.”

Berk çenesi kasıldığında öfke dolu bakışları beni buldu.

“Bu sürtüğe ben öyle bir zevki yaşatmam. Çok istiyorsan al senin olsun.”

Karan gülerek başını salladı.

“Dediğim gibi bu sizin ortak cezanız. Sen tüm maddi imkânlarını bu kadınla paylaşacaksın. Karşılığında o da senin gibi iğrenç bir adama katlanacak. Bence adil bir ceza.”

Gözümden bir damla yaş akarken iç çektim. Nihayet Karan’ın bakışları beni bulmuştu. Ona güvendiğim için kendimden tiksiniyordum. Ben nasıl böyle bir tuzağa düşmüştüm ki?

“Başından beri planın bu muydu? Beni kaçırırken kafanda kurduğun iğrenç şey bu muydu?”

Berk öfkeyle yanımdan geçip gittiğinde Karan bana doğru birkaç adım attı. Tam karşımda durduğunda bakışları Arda’yı buldu. Arda inatla yanımda durmaya devam ettiğinde dişlerini sıkarak konuştu.

“Çık dışarı! Sahibini dışarıda bekle.”

Karan’ın, Arda’nın üzerine atlamaya hazır halde beklemesi ile Arda’ya döndüm.

“Uzun sürmez. Arabada bekle.”

Arda beni duymamış gibi yaptığında yalvaran bir tonda konuştum.

“Arda lütfen. Arabada bekle.”

Arda isteksizce beni bıraktığında birkaç adım sendeledim. Yine de ayaklarımın üzerinde durmayı başardığımda Arda isteksizce toplantı odasını terk etti. Bakışlarım Karan’ı buldu.

“Anlaşmamız bu değildi!”

Dediğimde bir süre sessizce beni izledi. Konuşmayacağını anladığımda acı dolu bir sesle fısıldadım.

“Beni koruyacağını söylemiştin!”

Yine cevap vermeyince öfkeyle onu ittim.

“Konuşsana Allah’ın cezası! Bana bunu neden yapıyorsun?”

Karan gözlerimin içine bakıp duygu barındırmayan bir sesle konuştu.

“Çünkü umurumda değilsin. Sen Berk’i devirmek için kullanılan bir piyondan başka bir şey değilsin. Ayrıca merak etme. Berk’in sana dokunmayacağından eminim. O piçin amacı sana sadece acı çektirmek olacak. Bunu da hastalıklı kişiliği yüzünden, gözünün önünde başka kadınlarla birlikte olarak yapacak. Onu sevmediğine göre bu sana pek koymaz. Hem fena mı? Benim sayemde zengin olacaksın.”

Karan’a öfkeyle vurduğumda başı yan döndü. Bu beklenmedik hamle yüzünden kendini toparlaması birkaç dakikasını aldı. Ateş saçan gözleri gözlerimi bulduğunda gözümden bir damla yaş düştü.

“Asla! Asla o adamla evlenmeyeceğim. Uyuşturucu bağımlısı bir adamın bana zarar vereceğini adın gibi biliyorsun! Sen! Sen sırf onu suçüstü yakalamak için beni kurban ediyorsun!”

Başımı olumsuz anlamda iki yana salladım.

“Beni kullanmana asla izin vermem. Git kendine başka bir kurban bul! Ve sakın bir daha karşıma çıkma!”

Çıkmak için yaptığım hamle onun beni kendine çevirip öfkeyle kapıya itmesiyle son buldu. Acı dolu bir inleme dudaklarımdan döküldü. Kollarımdaki baskısı artarken fısıldadı.

“Başka çaren yok prenses! Eğer söylediklerime uysalca boyun eğersen, onun sana zarar vermemesini sağlarım.”

Bakışları bir süre yüzümde gezindikten sonra dudakları alay dolu bir gülümsemeyle yukarı doğru kıvrıldı.

“Merak etme. Berk’in eline bir kurban daha vermeye niyetim yok. Mevzu bahis senin gibi bir kadın olsa da izin vermem.”

Tek kaşımı kaldırıp şaşkın bir sesle sordum.

“Benim gibi bir kadın mı?”

Geri çekildiğinde kollarımı da serbest bırakmıştı. Bakışlarındaki alay dolu gülümseme ile kalbimde bir sızı hissettim.

“Yapma ama Elisa! Bu yaşta bu başarı! Kimse bedenini satmadan bu kadar yükselemez. Merak etme seni yargılamıyorum. Sizin meslekte bu normal karşılanıyor ama benim dünyamda senin gibi kadınlar pek de hoş karşılanmıyor.”

Gözyaşlarım kendiliğinden kesilirken, öfke dolu bir sesle konuştum.

“Senin dünyan! Bana bak Karan Akın! Senide dünyanı da yakarım. Bana bir daha hakaret edersen! Ya da o aptal küçümseyen bakışlarından birini gönderip beni yargılarsan. Öldürürüm seni! Buraya nasıl geldiğim sadece beni ilgilendirir. Ayrıca! Beni korumana gerek yok. Şu saatten sonra korunacak tek şey senin hayatın!”

Karan, ani değişen ruh halime olan şaşkınlığını kontrol altına aldığında başımı dikleştirdim. İfadesiz yüzüne bakıp meydan okuyan bir sesle konuştum.

“Kendini hazırlasan iyi olur! Çünkü Berk ile evlenip karşınıza ortak olarak çıkmazsam. Bana da Elisa demesinler!”

Karan’ın cevap vermesine fırsat vermeden kapıyı çarpıp çıktım. Az önceki öz güvenim yerle bir olurken dolan gözlerimi hırsla sildim. İçimdeki korku her adımımda boy gösterirken bir kez daha Karan’ın oyununa geldiğimi çok geç fark ettim.

Loading...
0%