Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm: Onlar Bizden

@aley1alos1

Bir yandan yemek yiyor diğer yandan netlerimi hesaplıyordum.

 

Gerçi yeni gelen ikiliyi düşünmekten başka bişi yapamıyordum.

 

Eğer onlar da Manesa ve Yavuz gibiyse gerçekten bu dönem çekeceğimiz vardı...

Şimdi de aklıma Manesa ve Yavuz geldi.

 

Ne yaşamışlardı da bizlere zorbalık yapıyorlardı?

 

Bunu onları tanımadan öğrenemeyeceğime emindim.

Aklımdaki sorulardan kurtulmak için yatağımın üstünde duran kulaklığıma yöneldim oturduğum yerden.

 

Kulaklığı zor da olsa almayı başarmış, çalma listemden rastgele bir şarkı açmıştım.

 

Bir yandan yemek yiyor diğer yanda müzik dinliyordum.

Aniden telefonum çalınca ödüm koptu.

 

Arayan Nur'du.

Daha demin Yare, şimdi ise Nur.

Birazdan Hilal aramazsa bende Damla değilim.

 

"Efendim Nur?"

 

"Canım sıkılıyor,"

 

"Peki beni niye aradın?" çok saçma bir soruydu fakat konu açmaya uğraşıyordum.

 

"Sıkıldığım için tabii ki. Bu nasıl bir soru?"

 

"Yarın geliyor musun?"

 

"Evet, sen?"

 

"Bende geliyorum."

 

"İyi, neyse şey diyecektim..."

 

"Ne diyecektin?"

 

"Haftaya pazartesi günü piknik olacakmış. Hilal'e sordum katılacakmış. Sende katılacak mısın?"

 

"Neden olmasın?"

 

"Yani sende katılıyorsun?"

 

"Evet."

 

"Harika," dedi harfleri uzatarak. Hemen sonra devam etti.

 

"Pazartesi mükemmel olacak. Sen ne getireceksin?"

 

"Kendime ve Hilal'e kek yaparım."

 

"Ben Yare ile kendime çiğköfte getircem."

 

"Tamam o zaman, bence mükemmel olacak."

 

"Bence de, neyse ben şimdi ablam ile takılcam. Sonra görüşürüz."

 

"Görüşürüz." dedim ve kapattım.

Hızlıca kalan işlerimi bitirip uyumaya gittim.

 

Yatakta bir sağa bir sola dönsemde uyku tutmadı. Karanlığa alışan gözlerim ile pencereden tarafa bakıyordum.

Bakıyor ve pazartesinin hayallerini kuruyordum.

 

✓✓✓

 

Ne zaman uyuduğumu anlayamamış, kendi kendime uyanmıştım.

Saate baktığımda sabahın beşiydi.

Bizimkiler evden yarım saat sonra çıkacaktı.

 

Bende onlar gidene kadar telefonumla ilgilenmeye karar verdim.

Komodinin üzerinde duran telefonumu alıp tekrar yatar pozisyona geçtim.

 

Uyandığımı anlamasınlar diye ses yapmamaya özen gösteriyordum.

 

Uzunca bir süre telefonda takıldıktan sonra kapının sesini duyunca bizimkilerin gittiğini anladım.

Babam şef, annem ise aşçıydı. Aynı kafede çalışıyorlardı.

 

Yemek yeteneğimi onlardan almış olmalıydım ki bu sakarlığıma rağmen gayet güzel yemek yapıyordum.

 

Bizimkiler çıktıktan sonra hızlıca duşa girdim. Sabahları ılık duş gibisi yoktu.

 

Hızlıca duştan çıkıp odama yöneldim.

Üstüme rastgele bir şeyler giydikten sonra havlumu başıma dolayıp mutfağa doğru ilerledim.

 

Fazlasıyla zamanım olduğu için güzel bir kahvaltı yapma şansım vardı.

Normalde bir tost yapar, beslenmemi hazırlayıp çıkardım.

 

Fakat bugün zamanım boldu ve kendime pankek yapma kararı aldım.

 

✓✓✓

 

Pankeklerimi yemiş, kalanlarını ise beslenme olarak okula götürüyordum.

 

Hilal için ayrı bir kap ayırıp onun da içine pankek yerleştirmiştim.

Beslenmeleri çantama koyup üniformamı giymeye başladım.

Hazır olduğumda Hilal'i aradım.

 

"Alo, Damla?"

 

"Hilal, ben çıkıyorum."

 

"He tamam. Kapıda bekle geliyorum."

 

"Tamam." dememle telefonu kapatmam bir oldu.

 

Hızla evden çıkarak asansöre koştum.

Hilal hangi kapıda beklemem gerektiğini belirtmeyerek bana güzel bir fırsat sunmuş oldu.

 

Kendi bloğumun kapısında bekliyecektim.

Kapı içeriyi göstermediği için şanslıydım.

 

Bir kaç dakika sonra Hilal A blok yani benim bloğumun önüne varmış oldu.

Etrafta beni göremeyince site girişindeki kapıya yöneldi.

 

Hilal uzaklaşırken bense sessizce binadan çıkmıştım.

Hilal hemen önümdeydi ve kulaklıklarını takmıştı.

 

Tam site kapısından çıkacağımız zaman kendimi belli etmek amacı ile Hilal'in kulaklığının tekini kablosundan tutup çıkarmış, ardından hafifçe saçını çekmiştim.

 

Bu saç çekme işi bizim grupta artık çok normaldi.

 

Hilal kulaklığın şoku ile aynı anda saçı çekilince kafasını geriye attı.

 

Tabii bendeki şans nasılsa artık, Hilal'in kafası burnuma geldi.

Öyle sert kafa atmıştı ki burnum kırıldı sandım bir an.

 

"Hilal yavaş ya, o nasıl kafa atmaktır?"

 

"Özür dilerim fakat sende öyle yaklaşmasaydın."

 

"Kırk yılın başı bir şaka yapalım dedik o da burnumuzdan geldi." gerçekten burnumdan gelmişti.

 

"Kırk yılın başı derken? Damla, sen her gün şaka yapıyorsun zaten."

 

Aslında bu doğruydu.

Şakacı, komik, sakar ve yardımsever bir kişiliğim vardı.

 

✓✓✓

 

Evden çok erken çıkmıştık.

Bu yüzden Nur ve Yare'nin oturduğu apartmana gidecektik.

Apartmanın önüne vardığımızda Nur kapıda, bir kediyi seviyordu.

Nur'un yanına vardığımızda kediyi sevmeye başladım.

 

Kedilere karşı ayrı bir zaafım vardı.

 

Nur çoktan kediyi sevmeyi bırakmış, Hilal ile birlikte bana bakıyordu.

 

Kedi sevilmekten sıkılmış olacak ki gitti.

 

Bizde okul yolunu tuttuk.

Nur beslenme almadığı için markete girdi.

Bizde içecek almak amacıyla Nur'un peşinden markete girdik.

 

Bildiğimiz ve glütensiz onayı almış içeceklerden sevdiklerimizi alıp marketten çıktık.

 

Sonunda okulun olduğu sokağa gelmiştik.

Okulun bahçesine girdiğimizde gördüklerimiz bizi şok etti. Yavuz birilerini dövüyordu.

 

"O... o Berk değil mi?" dedi Hilal şok olmuş bir şekilde.

 

"Evet... Yavuz Berk'i dövüyor!" diye bağırdı Nur.

 

"Daha geleli iki gün olmuş, neden olay çıkartıyor ki?" diye sesli düşündüm.

 

"Bilmiyorum fakat derhal bir hoca çağırmalıyız."

 

"Hey, durun artık!" diyerek kavganın olduğu yöne doğru yürüdüm.

 

Nur ve Hilal hemen arkamdan geliyordu.

Bu Yavuz sorunlu olmalıydı ya da Berk bir şey yapmıştı.

 

Açık konuşayım, her iki ihtimale de olasılık veriyorum.

Berk sataşmayı severdi, Yavuz ise sorunlu gibiydi.

 

Ben ve Nur kavgayı ayırmak için onlara yaklaşırken Hilal'de hoca çağırmaya gitti.

 

Malûm benim kadar sakar başka kimse olmadığı için ciddi bir durumda ortamı yumuşatmak bana düşerdi.

 

Tabii bunu da sakarlık yaparak yapıyordum.

 

Ben daha yolun yarısında düşünce tüm sesler kesildi.

Üniformamın altı düşmekten bıkmış gibi diz kısmı komple yırtılmıştı.

Dizim de biraz kanıyordu.

 

Harika, kavga ayıralım derken rezil oldum.

 

Berk, her ne kadar sataşmayı sevse de birine bir şey olunca yardım etmekte gecikmezdi.

 

Yavuz Emrah'ı dövdüğü gün Berk beden hocası tarafından beden salonuna çağırılmış, bu sebeple de Emrah'a yardım edememişti.

 

Ben düşünce Berk de kavga etmeyi bırakmış, yanıma gelmişti.

 

Yavuz şaşkın şaşkın bakarken Berk ise kalkmam için elini uzatmıştı.

Berk de arkadaşım sayılırdı fakat bizimkiler gibi olmadığı için elini tutmak istemedim.

 

Nur, huyumu bildiği için elini uzatarak kalkmama yardım etti.

 

Berk "İyi misin sakar şey?" diye sorunca göz devirerek "Evet." dedim.

 

Sanki pataklanan o değilde benmişim gibi konuşuyordu.

 

Tam bu sırada Hilal ile hoca gelince hoca ilk beni gördü.

 

"Kızım iyi misin sen?"

 

"Evet hocam," artık ne kadar yürüyebileceksem.

 

"Kim yaptı bunu sana?" burada tek yaralı benmişim gibi geliyor...

 

"Hocam, kavgayı ayırmak için koşarken düştü kendisi." dedi Nur gülerek.

 

"Kim kavga etti yine?"

 

"Hocam, ben ve Yavuz." dedi Berk dürüstçe.

 

"Siz ikiniz, çabuk benimle gelin!"

 

Yavuz ve Berk giderken Emrah yanımıza ulaşmıştı.

 

"Burada neler oluyor ve senin dizine ne oldu?"

 

"Yavuz bu sefer Berk'i dövdü." demem ile Emrah'ın onların peşinden içeri gitmesi bir oldu.

 

Hilal ve Nur yanımda bense seke seke revire doğru yol aldık.

 

✓✓✓

 

Revirde işimiz bitmiş, sınıfa çıkmıştık.

 

Manesa bugün gelmemişti fakat Yavuz onun yokluğunu hissetirmeyecek gibi görünüyordu.

 

Berk, Nur'un yanında yani Hilal ile benim arkamda oturuyordu.

Berk'in yüzü yara bere içindeydi.

 

Her ne kadar sormaya çekimsem de "Yavuz neden sana sataştı?" diye sormayı başarmıştım.

Hilal ve Nur da Berk'e sorar gözle bakınca Berk anlatmaya başladı.

 

"Bahçe girişindeydim.

Aniden biri omuz atarak yanımdan geçti.

Omuz atan Yavuz'dan başkası değildi tabii.

O bana durduk yere omuz atınca bende hızla ona yetişip bana yaptığını yaptım, omuz attım.

Zaten ne olduysa o andan sonra oldu.

Birden yolumu kesip yakama yapıştı ve bana hesap sormaya başladı.

Bende onu ittirip yüzüne sağlam bir yumruk indirdim. Hemen ardından kavga büyüdü işte."

 

Pekâlâ, Yavuz gerçekten sorunluydu.

Durduk yere sataşmaya meyilliydi.

 

Tamam kabul, Berk de durduk yere sataşıyordu ama o şakasına yapıyordu.

Fakat Yavuz kavga etmek için sebep arıyordu.

 

Hele Manesa varsa o zaman tüm gün kavga ile geçerdi.

Bunu, bu iki günde öğrenmiş olduk.

 

✓✓✓

 

Bir müddet sonra sınıf öğretmenimiz yanında iki öğrenci ile gelmişti.

Bu ikili Yare'nin dediği ikili olmalıydı.

 

Yine biri kız diğeri erkek olan bu ikili çok çekingen görünüyordu.

 

Hoca, Hilal ile benim oturduğum sıraya doğru geldi.

 

Hoca yanımıza gelince "Merhaba hocam." dedik Hilal ile.

 

"Merhaba kızlar, tanıştırayım; Gürkan ve Şevval. Kızlar bu ikisi size emanet, anlaştık mı?"

 

Hoca bu ikiliyi bize emanet ettiğine göre onların bir rahatsızlığı vardı.

 

Ben bu okula nakil geldiğimde beni Hilal'e emanet etmişti.

Çünkü Hilal de benim gibi kronik rahatsızlığa sahipti, o da çölyaktı.

 

Bu ikili de mi acaba kronik bir rahatsızlığa sahipti? Belki onlar da çölyaktı.

 

"Anlaştık hocam." dedik Hilal ile aynı anda.

 

Hoca tebessüm etti ve bu ikiliyi sınıftaki boş olan sıralardan birine yerleştirdi.

Hemen ardından zil çaldı ve sınıf hocamız ilk dersin boş olduğunu söyledi ve hızlı bir yoklama alarak kendi dersinin olduğu sınıfa gitti.

 

Bense Hilal ve Nur ile sohbet ediyordum.

 

O sırada yeni ikili yanımıza gelmişti.

 

"Şey...merhaba," dedi Şevval çekingen bir tavırla.

 

"Merhaba." dedim sevecen bir şekilde.

 

"Tanışalım mı?" dedi Gürkan.

 

İlk ne dediğini anlayamadık. Konuşurken duraksıyor ve harfleri farklı söylüyordu.

 

"Olur, ben Damla."

"Bende Hilal."

 

"Ben Nur." diyerek hepimiz kendimizi tanıttık.

 

"Şey... hoca söylemişti; bu sınıfta kronik rahatsızlığı olan iki kişi varmış. Acaba onlar kim?"

 

Şevval'in bu sorusu üzerine Berk hemen lafa atıldı.

 

"O ikisi tam önünde duruyor." diyerek bizi işaret etti.

 

"Sizin rahatsızlığınız ne?" diye sordu Gürkan.

Yine dediğini zor anladım ama alışacaktık zamanla.

 

"Hilal ve ben çölyak hastasıyız.

Siz sormadan ben söyleyeyim, çölyak hastaları glüten yiyemez. Yerlerse ince bağırsakları çöker." dedim.

 

"Çölyak hastalığını biliyorum, bir arkadaşımda çölyaktı. Ama onda glüten fazla bir etki yapmıyordu." deyince Hilal ile birbirimize baktık.

 

"Biz çölyak hastalığını tanımlarken kendimizce üç gruba ayırdık; düşük,orta ve yüksek." lafımı Hilal devam ettirdi.

 

"Böylece anlatırken daha kolay oluyor, bu üç grup içinde senin arkadaşın düşük ya da orta dereceli çölyak. Fakat Damla ve ben yüksek dereceliyiz. Hiçbir şekilde glüten yiyemeyiz." Diyerek cümleyi tamamladı.

 

Aslında çölyak hastalığının beş evresi var; klasik çölyak, atipik çölyak, sessiz çölyak, potansiyel çölyak ve non-çölyak.

 

Bu beş evre çölyağın tanısı ile ilgiliydi, bizim ayırdığımız üç grup ise çölyağın seviyesi ile ilgiliydi.

 

Benim tanım klasik çölyak yani: Daha çok süt çocukları ve küçük çocuklarda, yaşamın 6-24. aylarında glüten alımı başladıktan sonra ortaya çıkıyor.

Büyüme geriliği, kronik ishal, karında şişlik, halsizlik, iştahsızlık, kusma, adale zayıflığı gibi belirtiler görülüyor.

Emilim ve sindirim bozukluğu ön planda oluyor. Demir, folik asit ve D vitamini eksikliği (kemik gelişme bozuklukları) ile kanamaya eğilim (pıhtılaşma bozuklukları) sıkça görülüyor.Ayırıcı tanıda laktoz intoleransı (süte bağlı karın ağrısı, şişkinlik, ishal) ve bazı paraziter hastalıkların (giardiasis) mutlaka araştırılması gerekiyor¹.

 

Hilal ise atipik çölyaktı yani: Hastalığın bu türüne ise genellikle 5-6 yaş üstü büyük çocuklarda ve erişkinlerde rastlanıyor.

Genellikle bulgular çok hafif görülüyor ve sindirim sistemi dışı bulguları ön planda oluyor. Hastalar tek bir belirti ya da bulguya sahip olabiliyor.

Boy kısalığı, pubertede gecikme, diş minesi defektleri ve demir eksikliğinin yanında sindirim sistemine ait tekrarlayan karın ağrısı, bulantı, kusma, karaciğer enzimlerinde yükselme ile kabızlık gibi tipik olmayan bulgular görülebiliyor.

Bu hastalara tanı koymak oldukça zor oluyor.

Söz konusu şikayetleri olan kişilerde çölyak hastalığının mutlaka düşünülmesi gerekiyor.

Atipik çölyak, huzursuz bağırsak sendromu ile karışabiliyor.

Açıklanamayan demir, folik asit ve B12 vitamini eksikliği ile kemik gelişme problemleri, tekrarlayan karın ağrısı, karın şişliği ve serum albümin düzeyinde düşme gibi durumlarda da çölyak hastalığının akla getirilmesi önem taşıyor².

 

Hilal de benim gibi geç tanı almıştı ve bu yüzden o da yüksek dereceliydi.

 

Kemik erimesi gibi ciddi sağlık sorunları yaşamamıştık fakat tanı alana kadar ikimizde sürekli olarak çölyak atağı geçirmiştik.

 

Çölyak atağı: Herhangi bir şekilde glüten alımı sonucu oluşur.

Atak geçirilirken şiddetli karın ağrısı, kusma, baş dönmesi ve nefes darlığı gibi belirtiler gösterilir.

 

"Peki sizin kronik rahatsızlığınız nedir?" diye sordum Şevval ile Gürkan'a.

 

"Çölyak ile benim rahatsızlığım benziyor. Ben şeker hastasıyım. Gürkan ise disleksi bir birey." diyerek kısa bir açıklama yapmıştı.

 

Disleksi okuma,heceleme,yazma güçlüğü bilinen diğer bir hâli ile öğrenme güçlüğüydü.

 

Fakat disleksinin konuşmayı da etkilediğini bilmiyordum.

 

Şeker hastalığı ise hemen hemen herkesin bildiği bir hastalıktı. Fakat yine de fazla bir bilgim yoktu. Sadece şeker ile çölyak hastalığı birbiri ile bağlantılıydı.

 

Şeker hastaları bir ihtimal çölyağa çevirebilirdi. Çölyak hastaları da bir ihtimal şekere çevirebilirdi.

 

Ayrıca bu iki kronik rahatsızlıkta da ömür boyu süren bir diyet vardı.

 

Bu iki rahatsızlığın dezavantajları da aynıydı. Örneğin ürünlerin fiyatları.

Fiyatlar normal insanların ürünlerinden katbekat fazlaydı.

 

Bir diğer dezavantaj ise ürünün bulunabilirliğiydi. Ürünler her yerde satılmıyor ve satılan yerler bulunduğunuz yere uzak olabiliyordu.

 

1 ve 2 : acıbadem.com.tr

(orjinal hâlidir.)

 

Loading...
0%