@aley1alos1
|
Artık grubumuz dört kişi değil altı kişiden oluşuyordu.
Gürkan ve Şevval'i aramıza almıştık çünkü dışlanacaklarını biliyorduk.
İnsanlar birinin rahatsızlığı varsa o kişiyi dışlanacak biri olarak görürdü.
Çünkü insanlar yargılardı.
Çünkü insanlar dışlardı.
Çünkü insanlar farklılıkları kusur olarak görürdü.
Fakat yanılıyorlardı, farklılıklar kusur değildi.
Tam tersine farklılıklar başka bir hayat biçimiydi. Ama insanlar bunu anlamıyordu ve anlamak istemiyorlardı.
Bu durumu dagla geçilecek bir olay gibi görüyorlardı.
Bu tip kronik rahatsızlıklar dalga geçilecek bir şey değildi ki.
Çoğu kişi rahatsızlığı yüzünden kendini yabancı, farklı veya eksik hissediyordu ve kendilerine yapılan zorbalıklar ise bu hissi daha da arttırıyordu.
İşte en çok da bundan nefret ediyordum.
İnsanlar kendilerinden farklı birine karşı nasıl davranacaklarını bilmiyordu.
Şevval ve Gürkan bizden biriydi ve onların da dışlanmasını istemiyorduk.
Bu sebeple onları da grubumuza almıştık ve geldikleri ilk günden beri hep onlar ile takılıyorduk.
Böylece onları yalnız bırakmıyorduk.
Şevval'in her gün şekeri ölçülüyordu ve insulin iğnesi yapılıp ailesine bilgi veriliyordu.
Bu işlem için öğle teneffüsü tercih ediliyordu.
Bu onun sağlığı için alınan bir önlemdi galiba.
(Cumartesi günü)
Bugün bizimkiler ile anlaşmıştık.
Pazartesi için alışveriş yapacaktık.
Hilal, Şevval ve ben özel besleniyorduk ve bu sebeple ürünlerimizin olduğu mümkünse de fazla olduğu bir yere gitmek istedik.
Gideceğimiz yeri sadece Nur biliyordu.
Bize orada ne ararsak bulabileceğimizi söylemişti.
Büyük markete geldiğimizde iki gruba ayrıldık; Hilal, Şevval ve ben glütensiz reyonu bulacaktık.
Nur, Yare ve Gürkan ise kendi yiyeceklerini alacaktı.
İçecekler de ayrı olacak şekilde yeni bir plan yapmıştık.
Hilal ile aramızda "reyon bulma oyunu" olarak adlandırdığımız oyuna başlamıştık.
Tahminimce glütensiz reyon ile şeker hastalarının reyonu yan yanaydı.
Şevval de bizim gibi kendi sağlık şartları altında çoğu şeyi yiyebiliyordu.
Bizler kek yiyeceğimiz için o da kendi malzemelerini alıp evde annesinin yardımı ile şekersiz kek yapıcaktı.
Biz ise Hilal ile birlikte yapıcaktık.
Sonunda reyonu bulmuştum ve tahmin ettiğim gibi şeker hastalarının reyonu hemen bizim reyonun yanındaydı.
"Bunlar çok iyi!" diye bağırdı Hilal.
"Burada çok fazla ürün var." dedi Şevval.
"Evet arkadaşlar hedefimiz doyurucu ve lezzetli olan her şeyi almak." dedim.
Şevval kendi reyonuna doğru giderken bizde glütensiz reyona yöneldik.
Glütensiz olan her şey bölüm bölüm tek bir reyondaydı ve işimize yarayacak çok şey vardı.
Ben atıştırmalıkları alırken Hilal ise kek için malzemeleri alıyordu.
Bir süre sonra hepimiz malzemelerimizi toplamış, meyvelerin olduğu alana doğru gidiyorduk.
"Keki limonlu yapalım mı?"
"Ben sade düşünmüştüm,"
"O zaman iki tane yapalım, ne dersin?"
"Bana uyar." dedi Hilal.
Böylece daha çeşitli bir piknik bizi bekliyordu.
Ben limon alırken Hilal başka ne alabiliriz diye bakınıyordu.
Şevval ise sebzelere bakıyordu.
Bir süre sonra diğerleri de gelmişti.
"Damla, sizin kek nasıl olucak?" diye sordu Nur.
"İki tane kek yapıcaz; biri limonlu öteki sade." diye seslendi Hilal.
"Tamam bizde çikolatalı ve..." diye kaldı Nur.
"Ve çilekli yaparız." dedi Yare neşeli bir şekilde.
"Harika." dedi Hilal coşkulu bir şekilde.
✓✓✓
Markette işimiz bitmiş, hepimiz evlere dağılmıştık. Hilal ile kullanacağım piknik sepetini arıyordum. Bütün evi alt üst etmiştim ama bulamamıştım. Çareyi annemi aramakta buldum.
"Alo anne, birşey diycektim..."
"Söyle bakalım."
"Bizim piknik sepeti nerede?"
"Mutfaktaki balkonda olacaktı."
"Baktım yok,"
"Salondaki balkona bak."
"Orada ne arasın sepet anne?"
"Sen bir bak." bunun üzerine hızla salona koştum. Balkona çıkıp duvarın dibinde ki sandığın örtüsünü kaldırdım.
Evet annem haklıydı, sepet oradan bana bakıyordu.
"Buldun mu?"
"Buldum, teşekkürler."
"Hadi görüşürüz." dedi ve kapattı annem.
Bende hızlıca sepeti yıkamaya koyuldum.
Sepet kurusun diye yeniden balkona, bu defa masanın üzerine bıraktım.
Evde tek olduğum için salonda takılmayı tercih ettim. Bir süre sonra kapı çaldı.
Saate baktığımda annemlerin gelmesine daha çok vardı.
Bu sebeple gelen annemler olamazdı.
Misafir de beklemiyordum kargo da.
Elimde telefonum, birilerini aramak için hazırda bekliyordum.
Sessizce kapıya doğru yürüdüm.
Kapı deliğinden kimin geldiğini görmeye çabaladım.
Kapı bir kere daha çalınca kimin geldiğini anca görmüştüm.
"Neden beni bu kadar bekletiyorsun ki?"
"Pekâlâ direk soruyorum; burada ne işin var?"
"Sürpriz misafir kabul ediyor musun?"
"Etmiyorum dersem geri gidecek misin?"
"Hayır."
"O zaman görüşürüz." keşke görüşmesek...
"Sadece sohbet etmek istiyorum, başka bir şey istemiyorum..."
"Manesa, lütfen gider misin?"
"Bu kadar yol geldim, asla gitmem!" gelmeseydin keşke, git lütfen git...
"Hakikaten sen benim evimi nasıl buldun?"
"Kuzenin Derya sayesinde." dedi net bir şekilde.
"Sen Derya'yı nereden tanıyorsun?"
"Madem soru soracaksın, içeri geçsek diyorum?"
Gitmeye niyeti yok gibiydi.
Mecburen içeri geçtik.
"Ne konuda konuşmak istiyorsun Manesa?"
"Hani şey..."
"Hani ne?"
"Senin, daha doğrusu sen ve bir arkadaşının hastalığı vardı. O tam olarak ne?"
"Hastalık değil, kronik rahatsızlık."
"Ne fark eder ki?"
"Çok fark eder."
"Ne kadar da takıntılısın."
"Senin kadar değil." sesim iğneleyici çıkmıştı ve Manesa da ne dediğimi anlamıştı.
"Tamam işte artık her neyse, nedir bu sizin rahatsızlığınız?"
"Şimdi de ağzımdan laf mı alıyorsun?"
Bilgi vermesem de kendisi araştırıp bulabilirdi.
Ve bu bilgileri Hilal ile bana karşı kullanabilirdi.
Buna rağmen neden benimle konuşmayı tercih etmişti ki?
Bir planı olmalı ama çözemiyorum.
"Amacın ne Manesa?" dedim tok bir sesle.
"Sadece açıkla Damla,"
"Ya açıklamak istemiyorsam?" artık haddini aşıyordu.
O an aklıma bir fikir geldi: Ses kaydı almak.
Böylece beni tehdit ederse elimde kanıt olurdu.
Şansıma o an telefonuma mesaj gelmişti, böylece mesaj ile ilgileniyor gibi davranarak ses kaydını başlattım.
Telefonum kayıt başlarken ses yapmadığı için şanslıydım.
"O kişi her kimse biraz daha bekleyebilir bence,"
"Çok pardon." dedim yapmacık bir şekilde.
"Evet, ne zaman anlatmaya başlarsın?"
"Hiçbir zaman." çok net söylemiştim fakat hâlâ üstüme geliyordu.
"Zoru kullandırtma istersen?"
"Benim evimdesin, benim alanımdasın. Ne gibi bir zor kullanabilirsin ki?"
"Bu zoru burada kullanacağımı kim söyledi?"
"Elinden geleni yap, ağzımdan laf alamazsın Manesa!" sesimi bilerek yükseltmiştim.
"Neden bunu sır gibi saklıyorsun ki?" pekâlâ vazgeçmeye niyeti yok gibiydi.
Ama bende kolay kolay pes eden biri değildim.
"Çünkü sana söylediğim anda Hilal ya da bana karşı kullanma ihtimalin var."
"Göründüğünden daha zeki çıktın, pes doğrusu."
Bu bana aptal mı dedi?
"Amacın rakibini tanımaksa şuan çok yanlış bir yöntem kullanıyorsun,"
"İstediğim bilginin çoğuna ulaştım bile."
"Dikkat et de o bilgiler yalan olmasın." istemsizce güldüm.
"Neden gülüyorsun? Artık seni az çok tanıyorum, sana bir tehdit oluşturursam ne yapacağını da tahmin edebilirim."
Evet amacına ulaşmıştı.
Ama bende onun amacını biliyordum.
İşi lehime çevirebilirdim.
"Eğer işin bittiyse lütfen git artık."
Sonunda gitmişti.
(Hilal'in gözünden)
Abim ile salonda oturuyorduk.
Aniden telefonuma mesaj geldi, telefonumu açtıktan sonra mesaj uygulamasına girip neler olduğuna baktım.
"Damla kişisinden bir ses kaydı."
"Damla kişisinden 1 okunmamış mesaj."
"Arkadaşlar dikkatli olun, Manesa bu defa her ne planlıyorsa büyük oynayacak gibi."
Hiç vakit kaybetmeden ses kaydını dinlemeye koyuldum. Abim davranışlarımdan bir terslik olduğunu anlamış olacak ki o da ses kaydına odaklandı.
✓✓✓
Hâlâ dinlediklerimizin şokundaydık.
Manesa'nın bizimle ne alıp veremediği vardı ki? Biz ona ne yaptık?
Bir süre sonra kapı çaldı.
Gelen kişi beni daha da şok etti.
Yavuz kapıyı açmamızı bekliyordu.
Abime işaret ederek kapıyı onun açmasını istedim. Abim kapıya vardığında ben de onun telefonundan ses kaydı başlatarak odama koştum.
Odamda olsam da sesleri çok net bir şekilde duyabiliyordum.
Sert ve hızlı adım sesleri geliyordu.
Büyük ihtimalle Yavuz bodoslama içeri girmişti.
Ardından kapı kapanma sesi duyuldu, abim kapıyı kapatmış salona doğru ağır ağır ilerliyordu seslere bakılırsa.
Damla haklıydı, Manesa ve Yavuz büyük oynayacaktı.
Bu teklifi geri çevirmiycektik tabii.
Onlardan yeteri kadar çektik, biraz da onlar bizden çeksin. Telefonumu ses yapmaması için sessize alarak bizim gruba hızlı bir mesaj yazdım.
"Arkadaşlar Yavuz şuan bizim evde, abim ile konuşuyor. Abimin telefonundan ses kaydı başlattım. Birazdan size atarım."
Diyerek hızlı bir mesaj yazdım.
Aniden yine kapı çaldı.
Umarım gelen Manesa değildir yoksa işimiz bitmişti.
Yeni gelen kişinin sesini duyabilmek için kapıma kulağımı dayadım, bugün daha ne kadar şaşırtabilir derken gelen kişi şaşkınlığımı daha da arttırdı.
Gelen kişi Berk'ti.
Berk burada ne yapıyordu ki?
Abimin beni çağırması üzerine tüm düşünceler aklımdan birer birer çıktı.
Salona geçtiğimde Damla ve Şevval de salondaydı. Hızla onların yanına oturdum.
Abim tekli koltuğa geçerken Berk de bıkkın bir şekilde Yavuz'un yanına geçti.
Neler olduğunu anlayamıyordum.
Berk'in burada ne işi vardı?
bim bir süre sonra bizi yalnız bırakarak odasına çekildi.
Telefonunu salonda bırakması iyi olmuştu çünkü ses kaydı hâlâ devam ediyordu.
Bir anda Berk oturduğu yerden kalkarak abimin önceden oturduğu tekli koltuğa geçti.
"Evet bize ne anlatacaksanız hızlı olun derim," dedi Damla.
"Amacınız ne?" diye sordu Şevval.
"Biz size ne yaptık? Bizden ne istiyorsunuz?" dedim.
"Sen mi anlatmak istersin yoksa ben mi anlatayım?" diye sordu Berk.
"Bu size ilk ve son kez yardım edişim olacak, ayrıca Manesa size yardım ettiğimi bilmeyecek aksi takdirde hepinizi yakarım ona göre," dedi Yavuz tehditkâr bir ses tonuyla.
Hepimiz başımızla onaylamış, Yavuz'un konuşmasını bekliyorduk.
"Piknik günü Manesa bir tanıdığını sizin yanınıza yollayarak dikkatinizi dağıtacaktı.
Sizi oturduğunuz yerden uzaklaştırdıktan sonra ise Hilal ve Damla'nın yemeğine birşeyler katacaktı. Şevval'e ne yapacağını sorduğumda onunla bir derdi olmadığını söyledi." dedi Yavuz tok bir ses tonuyla.
"Bu çok saçma," diyerek konuşmaya başladı Damla.
Yavuz tek kaşını kaldırarak Damla'ya sorar gözlerle bakmaya başladı.
Damla konuşmaya devam etti.
"Piknik alanında Hilal ile yalnız olmayacağız, altı kişiyiz.
Bir kısmımız gitse ya da dikkati dağılsa en azından birimiz Manesa'yı fark ederiz, amacınız ne?"
Damla ve Nur grubun en stratejik kişileriydi.
Kaos anında hızlı düşünür, bir çıkış ararlardı. Kaosu yönetmekte çok iyilerdi.
Yare ve ben gözlem yapardık.
Damla ve Nur'un gözden kaçırdığı bir şey olursa onu bularak planı sağlama alırdık.
Sanırım Damla'nın kastettiği şey Yavuz'un da rakiplerini tanımak için yalan uydurduğuydu.
Damla hemen ardından Berk'e bakarak yeniden konuşmaya başladı.
"Ayrıca bu konunun Berk ile bir alakası yokken neden o da burada? Şevval ile alakalı bir durumda yok, onun neden zamanını harcıyorsunuz?"
"Bunları anlatamam..." dedi Yavuz.
"Yalan söylüyorsun ve bu yalanların üstünü örtebilecek bir başka yalan uyduramıyor musun?" Dedi Damla küçümser bir sesle.
Berk, Damla'nın yüzüne şaşkınlıkla bakarken hızla araya girdi.
"Yavuz yalan söylemiyor, hepsi doğru."
Dedi Berk.
"Sen nereden bileceksin ki?"
Damla haklıydı, bunlar bir şeylerin peşindeydi.
Ve belki de bunlar sadece gerçek planın hazırlıklarıydı...
|
0% |