Yeni Üyelik
11.
Bölüm

10. Bölüm: Yeni Rota

@aley1alos1

Yeni rotam hazırdı.

Annem denen kişinin, yani Betül Çağalar'ın söylediği tek yalan onun hayatına mâl olmuştu. Satır ailesi ile de olaylarımız var gibi...

 

Hedefim şuanlık Satır ailesi. Bir hedefim olduğu için de Öldürücü olma hakkım var.

Eğer Öldürücü olursam o zaman Karaca'dan kurtulmuş olurdum ve o da peşimi bırakmak zorunda kalırdı.

Kurucu ile bunu konuşmam gerekiyordu. Fakat Karaca bugün oraya gidecek... O bugün gitsin, ben yarını beklerim. Şimdi gelelim defter meselesine... Defterin tüm sayfaları dolu, sadece son iki sayfası boş.

 

Sanki bu iki sayfaya bir kader biçilmiş ve sayfalar bu kaderin yazılmasını bekliyor...

 

Neden normal bir hayatım yok ki? Allah aşkına üç defa yetim bıraktıkları yetmiyor, gelip yalan ve sırlar ile kafamı daha da bulandırıyorlar! Çekeceğim varmış ya...

 

"Satır ailesi, bilin ki sonunuz yaklaşıyor..." Diye mırıldandım.

Defteri de açtım açmasına ama okumaya da korkuyorum... En iyisi çantama geri koyayım. Başına bir iş gelirse kesin yanarım...

 

☽☽☽

 

Defteri çantama koyduktan sonra masada uyuya kalmışım. Aybüke abla tarafından uyandırıldığımda saat sabahın altısıydı! Hayır madem uyanıyorsun, bari ben uyuyayım. Olmaz!

Aybüke ablam karakola gittikten sonra biraz daha uyudum. Ah tabi benim özlem çektiğim uykum bölünmese olmaz! Arayan kim mi? Tabiki Hira.

 

"Efendim?"

 

"Uykucu çabuk gelmen gerek!"

 

"Neden?"

 

"Karaca evine girdi de ondan!"

 

"Ne?!"

 

"Evet doğru duydun, nereden bulduysa elinde senin evinin anahtarı vardı ve şuan evinde!"

 

"Sen polisi ara, ben geliyorum."

 

"Tamam."

 

Gerçekten yaşadıklarım şaka olmalı!

 

☽☽☽

 

Eve çıktığımda polisler çoktan gelmişti fakat Karaca ortalıkta yoktu.

Kaçmıştı...

Zaten başka ne yapacaktı ki? Polis çağıracağımızı biliyor, bunu bile bile neden kalsın ki? Polisler gittiğinde Hira ile biraz sohbet ettik.

 

"Kalsan ne olur ki?"

 

"Aybüke ablaya yalan söyledim zaten, iki gün daha onda kalıcam. Merak etme sonra geliyorum."

 

"Oh iyi bari," demişti ki telefonu çaldı.

 

"Alo? Hımm, hıhı anladım... Tamam teşekkürler."

"Üzgünüm Beroş, gitmem gerekiyor,"

 

"Sorun değil görüşürüz Hiroş."

 

"Görüşürüz." Dedi ve ben daha kapıya gelmeden çıkıp gitti.

 

Ah, ne zaman bir sohbet edeceğiz, birileri saniyesinde keyfimizi bozar. Hira ile doğru düzgün ettiğimiz sohbet sayısı bir elin parmaklarını geçmez.

 

☽☽☽

 

Hira gittikten bir müddet sonra Aybüke abla aramıştı. Evde önemli bir dosyayı unutmuş ve anahtarını da almamış, bende kapıyı açmayınca evde olmadığımı anlayarak beni aramış.

Bende uzakta olduğumu, arkadaşlar ile gezdiğimi söyledim.

Bunlara ek olarak tabii ki bende anahtarı almamıştım. Anahtar mutfaktaki yemek masasında duruyordu en son.

Zaten çıkarken unutmayayım diye oraya ben koymuştum ama Hira sağolsun eve gelene kadar arayıp beni gerdiği için unutmuştum.

 

Şimdi ne mi yapıyorum?

Evimde televizyon izliyorum. Hazır gelmişim, hemen gitmek olmaz. Televizyonda bir filme denk gelmiştim ve ilgimi çekince biraz izler giderim dedim ama koltuğa yapışmış gibiydim şuan. Ne hareket ediyorum ne de kalkmak istiyordum.

Film baya sarıyordu aslında.

 

Aniden odamdan takır tukur sesler gelmeye başladı. Gümüş'ün yine bir şeyler ile oynadığını düşünerek takmadım fakat Gümüş'ün burada değil de Aybüke ablanın evinde olduğunu hatırlayınca korkarak ayağa kalktım.

 

Cebimde iki tane falçata vardı. Birini çıkardım ve bıçağını açarak odaya girdim.

Odalarımın kapılarını her daim kapalı tutardım.

İçerisi gündüz de olsa kapkaranlıktı çünkü normalde açık bıraktığım koyu renk perdeler kapalıydı.

Tam ışıkları açacaktım ki karanlığın içinde sisli olarak gördüğüm bir çift el beni durdurmaya yetmişti. Ellerden biri beni tutmaya çalışırken diğer el ağzımı bir bezle kapatıyordu. Bez tuhaf kokuyordu.

Ah tabi tuhaf kokacak! Bezde kloroform vardı.

Kloroform şu filmlerde milleti bayıltıp kaçırmalarını kolaylaştıran madde. Eh tabi gerçek hayatta öyle lak diye bayılmıyorduk.

Nefesimi tutarsam ve bayılma numarası yaparsam onları beni götürdükleri yerde öldürebilirdim!

 

Sadece birkaç saniye nefesimi tutsam bana yeterdi de adamlar sanki hiç insan kaçırmadı, anlarlar yalan yaptığımı!

 

(Saatler sonra)

 

Araba durmak bilmiyordu! Nasıl bir numara yaptıysam artık, yemişlerdi numaramı.

 

Acaba filmlerde falan mı oynasam?

Saçmalama Beren!

 

Cebimdeki yedek falçata ile el ve ayak bileğimdeki ipleri kesmeye başladım. Arabanın bagajında, cenin pozisyonunda yatıyordum ve kafamı dakika başı bagajda bir yerlere vuruyordum!

İpleri kesme işi bitince falçatayı kendime yakın tuttum ve bagajın açıldığı an kendimi savunmak için tetikte beklemeye başladım.

 

Araç ani fren yapınca başımı yine vurdum!

 

"Hay size ehliyeti verenin aklına ama ya!" Diye mırıldandım beni duymayacakları şekilde.

Bunlar ehliyeti nereden aldı acaba?..

 

Silah sesleri gelmeye başlayınca daha da gerildim.

Kim kimi öldürüyordu? Neler oluyordu bir türlü anlayamıyordum...

 

Bagaj aniden açılınca korkmuştum. Işıklar doğrudan gözüme akın ederken ne yapacağımı bilemedim ve refleks olarak gözlerimi kapatıp daha da büzüldüm.

 

Bagajı açan kişinin kim olduğunu ancak o konuşunca anlayabilmiştim.

 

"Bagaj rahat galiba?" Alaya karışık soru sorar gibi çıkan sesin sahibi ondan başkası değildi.

 

O, geçmişimin acısı buradaydı...

Beni o kurtarmıştı...

 

Loading...
0%