Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3. Bölüm: O İsim

@aley1alos1

(Eren'in gözünden)

 

Buradayım, bir zamanlar kaçtığım yerdeyim. Yetimhanenin önündeyim. Buraya sadece bazı gizemlerin perdelerini aralamaya geldim. Sırların, yalanların, gizemlerin ve ihanetlerin derinlerine inmeye çalışıyorum.

 

Aradığım iki kişi var.

Yetimhane dosyalarında bulabileceğime inandığım gizemler var.

 

Kapılar benim için açıldığında ailem dediğim insanların burada olduğumdan haberi bile yoktu.

 

Müdürün odasına gidiyordum. Yanımda bazı çalışanlar da bana eşlik ediyordu. Çalışanlardan biri kapıyı tıklatıp içerideki kişiyle görüşmek istediğimi söyledi, ardından içerideydim. Tek istediğim kendi dosyama bakmaktı ama müdür buradayken bunu nasıl yapacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Biraz havadan sudan konuştuk, ardından konu benim neden burada olduğuma geldi.

Tam o sırada şansıma müdürü çağırdılar.

Fırsat bu fırsat dedim ve başladım çekmeceleri kurcalamaya.

Ve evet, sonunda bulmuştum.

 

Dosyanın üzerinde büyük ve kalın harfler ile "EREN ÇAĞALAR" yazıyordu. Bilgilere göz gezdirirken gördüğüm bir diğer şey ise kardeşlik bilgilerinin yazdığı bölümdü. İki isim yazıyordu, ikisi de öz kardeşimin ismiydi.

"Öz kardeş: Alp Çağalar, Yaş: 6."

"Öz kardeş: Ela Çağalar, Yaş: 1."

Bense o zamanlar 5 yaşımdaydım. Şuan ben 24 yaşımdayım. Alp şuan 25 yaşlarında ve Ela da 20 yaşlarında olmalı.

Ortanca olmuşum ya...

 

Şuan Alp ve Ela nerede bilmiyorum ama onları bulmam gerektiğini biliyorum. Keşke o polis bozuntuları bizi ayırmasaydı diyorum. Alp'i başka bir yetimhaneye görürürlerken ben ve Ela'yı aynı yetimhaneye götürüyorlardı.

 

Çekmeceleri biraz daha kurcaladığımda

"ELA ÇAĞALAR" yazan dosyayı buldum.

Ne kadar vaktim kalmıştı bilmiyorum fakat elimden geldiğince hızlı olarak o dosyayı da okumaya başladım ve görmek istemediğim o sayfayı gördüm.

 

"Evlat edinilme onay formu."

"Evlat edinen kişi: Mehmet Akar. Evlat edindiği kişi: Ela Çağalar."

 

Fakat bu formun arkasında devamı vardı...

 

"Evlat edinilme onay formu."

"Evlat edinen kişi: Serkan Sayar ve Sıla Sayar. Evlat edindiği kişi: Beren Akar."

 

Ve bir form daha...

 

"Evlat edinilme onay formu."

"Evlat edinen kişi: Ceyda Yıldız. Evlat edindiği kişi: Beren Sayar."

 

Formlar sonunda bitmişti. Tarihler ise daha tuhaftı. Ela bu formlardan önce sadece 1 gün yetimhanede kalmış, evvelki gün ise evlat edinilmiş. Bu ise çözmeye çalıştığım gizemin ilk anahtarı gibi geliyordu bana.

Neden hiçbir zaman daha uzun kalmamıştı?

Hep 1 gece kalındığı yazıyordu burada. Benim dosyamda ise kaçtığım günün ilerleyen saatlerinde evlat edinildiğim yazıyordu. Ailemin uydurduğu yalan ise yetimhanenin önünden geçerken bahçedeki beni görmeleri ile başlıyor. Mükemmel bir yalan ve mükemmel bir rol yapma ile süslenmiş bir hikayeden geliyorum ben.

 

Alp abimin dosyası ise tabii ki burada değildi. Onun hangi yetimhaneye gittiği ise sadece bilinmezlikten ibaret.

Şimdi ise yapmam gereken Ela'yı bulmak ve onu ailemden uzak tutmak...

 

(Beren'in gözünden)

 

Lina duş almama yardım etmiş, yedek kıyafetler getirip odamdan çıkmıştı. Şansıma getirdikleri üzerime tam olmuştu. Sadece sırtımdaki yara sebebi ile üzerime geniş bir crop getirmişti. Yara her ne kadar dikilmiş olsa da üzerine kumaş değmesi durumunda yara ve kumaş birbirine yapışabilirdi. Ayrıca kremlerin etrafa bulaşmasını istememişti.

Zaten bana ne getirse mecburi giyecektim.

 

Üzerimi giydikten sonra aşağıya, diğerlerinin yanına indim. Yemek hazırlıyorlardı. Duvar saati sabahın altısında olduğumuzu söylüyordu.

 

"Selam! Bende tam seni çağırıyordum." Dedi Lina.

 

"Hissetmişim," diye mırıldandım ve ekledim. "Benim evime gitmem gerek..." Tezgahta yemek yapmakla uğraşan Onur ve Karaca aniden bana döndü.

 

"Saçmalama!" Dedi Onur.

 

"Yaralısın salak." Dedi Karaca.

 

"Beren, sen gecenin insanısın, gündüzün gölgesi değil. Eve gitmene gerek yok." Dedi Lina.

 

"Ah tam tersine, ben hem gecenin hem gündüzün insanıyım ve eve gitmem gerekiyor!" Dedim ve hızla kapıya yöneldim.

 

Gerekirse o ormanda ölürdüm ama en azından evime giderken ölmüş olurdum.

 

Tam kapıyı açıp ayakkabılarımı giyecektim ki Karaca kolumu tutarak beni kendine çevirdi. Boştaki elini omuzuma koydu ve beni içer yönlendirdi.

Ayağına basıp diz kapağına topuğum ile sağlam bir tekme attım ve tekrar kapıya koştum.

Karaca sinirle olduğu yerden kalkarken bu defa Lina ve Onur tarafından durduruldum. İkisi beni odama götürürken Karaca kapıdan dışarı çıkıyordu.

Beni odamın içine itip kapıyı üzerime kapattılar! Kilitlememişlerdi ama dışarıdan tutuyorlardı. Birkaç dakika sonra kapı açıldı ve içeri o girdi. Melike An yani Kurucu içerideydi ama tek değildi, Karaca da yanındaydı.

 

"Efendim, kaçmaya çalıştı." Dedi Karaca donuk bir sesle.

 

"Yalancı, eve gidecektim mal!" Dedim sinirle.

 

"Cidden sorun bu mu?" Dedi Melike gülerek.

 

"Bu mal her şeyi sorun edecek galiba, valla siz ben buradayken çok gelirsiniz bunun yüzünden. Taktı kafayı bana! Ne yapsam sorun onun için." Dedim.

 

"Karaca, ona evine kadar eşlik et ve hatta mümkünse iyileşene kadar da onunla kal." Dedi Melike.

 

Ne? Ne dedi o? Ya yok bunlar harbi deli! Evde bile başıma birini dikiyorlar. Ne alaka ya ne alaka?

 

Sakin ol Beren, nefes al ve nefes ver kızım.

 

"Yanlış anlamayın ama başıma bir deli istemiyorum."

 

"Tatlım, biz bunu herkese yaparız. Dert etme tamam mı?"

 

"Yoo ben dert edecem."

 

Karaca gülmemek için zor duruyordu şimdi. Ne dedim ki?

 

"Peki o zaman, sana iyi dert etmeler." Dedi ve gülerek odadan çıktı Melike.

 

O çıktıktan sonra Karaca önce yerde duran çantamı aldı, ardından beni kucağına almak için üzerime eğilmişti ki yine kaçtım.

 

Ama ne kaçma, yataktan aşağıya düştüm!

 

"Ahh!" Bir inilti koptu dudaklarımdan.

 

"İyi misin? Gel inat etme işte." Dedi Karaca ve beni dikkatlice kucağına aldı.

 

Herhalde dışarıda ondan kaçacağımı düşünerek yaptı bunu. Değil mi?

 

Lina ve Onur ile vedalaştıktan sonra ormana doğru yola çıktık. Daha birkaç saat önceki olay hakkında kimse bişi dememişti, bende merak etmiyordum zaten. Ormanın az ötesinde bir kulübe vardı. Kulübenin önüne geçtiğimizde yan tarafındaki garajı gördüm. Karaca cebinden bir anahtar çıkardı ve önce anahtarlıktaki tuşa basarak garajın kapısını açtı, ardından garaja girdi ve beni ön koltuğa yani sürücü koltuğunun yanındaki koltuğa oturttu. Ardından dolandı ve sürücü koltuğuna geçti. Sırtım ilk yaslandığımda acısa da geçmişti. Karaca aracı çalıştırdı ve araçtaki telefonu açarak bana döndü.

 

"Evinin konumu aç."

 

"İlla emir vereceksin ya." Dedim ve telefonu alıp evimin konumunu girdim.

 

Evet onlara neredeyse bütün hayat bilgilerimi vermiştim ama onları istesem öldürebileceğim için yapmıştım bunu. Yada ben ölürdüm.

 

Yola çıktığımızda Karaca'nın gözlerinin arada beni kestiğini fark ettim. Aniden üstüne giydiği ve çıkarmadığı pelerinini çıkardı ve karnımı kapatacak şekilde üzerime koydu. Ardından yola odaklamaya döndü. Şaşkınlıkla ona döndüm, suratında yine bir sırıtış vardı.

Yok ya ben kafayı yerim yakında!

 

Sakin ol Beren, nefes al Beren, sakın fevri davranma Beren!

 

İçim geçmeye başlarken radyodan gelen hafif müzik beni iyice mayıştırdı. En son kendimi uykuya teslim etmiştim.

 

☽☽☽

 

"Hangi ara buraya geldim ya?" Dedim uyku mahrumu sesim ile.

 

"Arabada uymuştun, bende evine getirdim işte."

 

"Anahtarı nereden buldun?"

 

"Çantandan."

 

"Tamam şimdi sana çok ama çok önemli bir görev vericem,"

 

"Söyle bakalım."

 

"Karşı komşudan, Hira'dan Gümüş'ü alır mısın?"

 

"Gümüş?"

 

"Alınca anlarsın. Hadi!" Dedim ve o bana deliymişim gibi bakarak evden çıktı.

 

Birkaç dakika içinde geri döndü ve odama onunla girdi. Kutunun kapağını açtı ve Gümüş'ün üzerime atlamasına izin verdi.

 

"Bu yüzden mi evine dönmek istedin?"

 

"Evet!" Dedim ve beni özleyen Gümüş'e içimde biriken tüm sevgiyi verdim. Sadece sevgiyi değil, sevgi ile birlikte içimdeki öfkeyi de verdim.

 

Karaca yanıma oturup ben ve Gümüş'ü izlemeye başladı.

 

"Sevmek ister misin?"

 

"Ha?"

 

"Gümüş'ü diyorum, sevmek ister misin?"

 

"Bilmem ki..."

 

"Hadi! Dene bir." Dedim ve Gümüş'ü sevebilmesi için kucağıma alarak ona döndüm.

 

Karaca tedirgin bir şekilde yavaşça elini Gümüş'ün kafasında gezdirdi ama Gümüş kucağımda debelenmeye başlayınca yatağa geri bıraktım onu.

 

"Ne oldu kızım, sevmedin mi Karaca'yı?"

 

"Galiba sevmedi." Dedi Karaca gülerek.

 

Aniden kapı çaldı.

 

"Ben bir bakayım istersen?"

 

"Kalkmama yardım edebilir misin? Dedim sorusuna karşılık.

 

Bana destek olarak kapıya kadar yanımda geldi. Ben kapıya varınca kenara çekildi.

 

"Kim o?"

 

"Efendim, kapıyı açabilir misiniz? Size bir şey sormak istiyorum."

 

Kapıyı açtım.

 

"Buyurun?"

 

"Ela? Ela Çağalar siz misiniz?"

 

O isim...O ismi duymamalıydım.

Karaca kapının arkasında görünmeyecek şekilde bizi dinliyordu ki bu soru karşısında şaşkınlıkla bana döndü.

Oysa ne ona ne de kapıdaki kişiye cevap verecek durumdaydım.

 

Şoktaydım. Travmamdaydım.

 

Ve işte başlıyoruz...

 

Tüm sesler sustu, titremeye başladım, dünya karardı, ben yere dizlerimin üzerine yığıldım. Karaca kapının arkasından çıkmıştı ve yere yanıma gelip benim sorunumu anlamaya çalışıyordu şimdi. Kapıdaki kişi ise eve alelacele girip önümde diz çökmüştü ki Karaca onunla kavga etmeye başladı.

Boğuk gelen ama odaklanamadığım sesler bana şimdi de Hira'nın evinden çıkıp benim evime, yanıma geldiğini söylüyordu ama olan oldu. Kötü kâbuslar göreceğim derin uykuma daldım o an...

 

Loading...
0%