Yeni Üyelik
5.
Bölüm

4. Bölüm: İpleri Bağlayan Kabus

@aley1alos1

Gözlerimi açtığımda hastanedeydim.

Gözlerim odada dolaşırken onu gördüm. Yanımdaki sandalyede oturuyordu.

Kapıda bir hareketlilik vardı.

Karaca ise uyandığımı fark etmemişti.

Ah hadi Beren, neler oldu da buraya geldin sen? Düşün, düşün, düşün... Hatırladım! Hatırlamaz olaydım.

O adam... Kimdi ki o? Nereden biliyordu o ismi? Nasıl bulmuştu beni?

Kafamdaki tüm soru imlerini bir kenara kaldırdım ve hâlâ uyuduğumu sanan Karaca'ya seslendim.

 

"Karaca, kapıda neler oluyor?"

 

Evet. Bayıldım, uyandım ve uyanır uyanmaz ilk olarak bunu soruyorum.

Çok zekiyim.

Karaca ise bana önce heyecanla sonra endişeyle ve hemen ardından deliymişim gibi baktı.

 

"Büyük ihtimal o şahıs içeri girmeye çalışıyordur."

 

"O şahıs? Haa kapıdaki talihsizliğin sebebi olan şahıs."

 

"Ta kendisi..."

 

Bir şeyler demek istiyordu ama tedirgindi. Sanki söylemekten çekiniyordu. En sonunda konuşmaya başladı.

 

"Yanlış anlama ama sen neden bayıldın?"

 

"Konuyu kapatalım."

 

Cevabını vermek demek o anı tekrar ve tekrar yaşamak demekti benim için.

Zaten uyuduğum esnada yeteri kadar yaşamıştım o anı, birde anlatarak tekrar yaşamayı kaldıramam.

 

"Ee, ne zaman evime gidiyorum?"

 

"Doktorun söylediğine göre serumun bitince."

 

Cevap vermedim. Canım sıkılıyordu ama yapacak bir şey de yoktu burada.

 

"Seni de peşimde sürüklüyorum."

 

"Sorun değil, hep göreve çıkmaktansa bu daha iyi."

 

"Ne daha iyi?"

 

"Bu işte..."

 

"Hastane odasında, bir deli ile kalmak mı?"

 

"Hayır... Yani en azından..."

 

"Sen İntikamcı olmaktan bıkmışsın belli."

 

"Nasıl anlamak istiyorsan öyle anla."

 

"Malsın, salaksın ve delisin." Dedim gülerek.

 

"Deli olan sensin."

 

"Yoo, benim kafam yeri..."

 

Aniden kapı açıldı. İnsan bir kapıyı tıklatır!

Heh bir o eksikti. Başımdaki yetmiyordu birde sen gel tanımadığım o şahıs.

 

"Rahatsız ettim özür dilerim ama konuşabilir miyiz?"

 

"Şimdi ve burada, siz iyi misiniz?" Dedim alayla.

 

"Biliyorum bana kızgınsın ve haklısın! Ama lütfen bir beni dinle... Beren, değil mi?"

 

"Evet."

 

Yanıma geldi ve bana bir dosya uzattı. O ismi görünce yine kötü olsam da hızla orayı geçerek dosyaya baktım. Oysa göreceğim diğer şey hiç beklemediğim bir şeydi...

 

"Öz kardeş: Alp Çağalar."

"Öz kardeş: Eren Çağalar."

 

Gördüklerime ve okuduklarıma inanamıyordum ama bu dosyada evlat edinilme bilgilerim bile vardı!

Sonra bir dosya daha uzattı.

Orada gördüğüm isim gerçek olamazdı ama bas baya orada "Eren Çağalar" yazıyordu.

Aynı kardeşlik isimleri. Oysa bir defa evlat edinilmişti. Karşımda duran bu kişi benim abimdi.

 

Peki diğer isim?

Alp kimdi?

Alp denen kişi neredeydi?

 

Yutkundum... Sadece yutkundum ve onun, Eren abimin yüzüne baktım.

Gözlerinde özlem vardı...

Karaca ise "Bunlar ne yaşıyor?" Bakışı atıyordu.

 

Şuan gerçekten şoktaydım.

 

"Haftaya salı gelsem, uygun olur mu?" Dedi abim...

 

Abim, ne kadar tuhaf hissettiriyor.

Hayatta tek olduğumu sanarken gerçek ailemden birisi beni buluyor... Artık tek değilim.

 

"Olur..." Boğazım düğümlenmişti.

 

"O zaman görüşürüz, kardeşim..." Evet, galiba ailenin en küçüğü bendim...

 

Karaca ise kararımı sorguluyordu.

 

Dosyaları ona göstermeli miydim?

Gösterirsem ne olurdu?

Göstermezsem ne olurdu?

Beren, saçmalama. Tabi ki göstermiyorsun! Manyak mısın Beren?

 

Beren, kafayı yedin sen...

 

☽☽☽

 

Serum bitmiş, Karaca ile evime dönmüştüm.

Yok bu çocuk başımdan ayrılmayacak galiba. Sadece sırtımda bıçak izi var! Abartmasınlar ya.

 

"Sen acıkmadın mı peşimde koşmaktan?"

 

"Hayır, sen?"

 

"En çok ben dinlendim ama en çok da ben acıktım." Diye sızlandım.

 

"Bekle."

 

"Peki..."

 

Sadece bir kaç dakika içinde elinde bir tabak ile odama geri geldi.

Dikelmeme yardım etti ve tabak dediğim büyük kaseyi kucağıma bıraktı.

İçinde meyveler vardı.

İnsan bir dilimlerdi!

Neyse buna da şükür artık. Baktım ki kendisi yemiyor, bir armut alarak ona uzattım.

 

Armut piş ağzıma düş diyordu adeta. Ona uzatmasam yemeyecek.

Gerçi uzattım ama ilk zehir veriyorum sandı ki tuhaf tuhaf baktı armuta!

 

Birlikte meyve yerken Gümüş Karaca'ya öldürecekmiş gibi bakıyordu.

Ah Gümüş, ne kadar da seviyorsun beni! Keşke evde tek biz varken de bana böyle korumacı davransan.

Nerede? Anca beni tırmalasın. Tırmalama tahtasıyım ya mübarek. Canı sıkıldıkça gelip tırmalasın beni. Oysa salonda iki tane tırmalama tahtası var. Her ne kadar canımı yaksa da Gümüş benim dört duvar arasındaki tek arkadaşım, ailem olmuştu ki hâlâ da öyle. Onun için komodinin üzerine bıraktığım ödül mamasını açarak yanıma çağırdım.

 

"Gümüş, gel kızım hadi."

 

Karaca elimdeki paketi alıp Gümüş'ün yanına gitti.

 

Evet! Şimdi Gümüş ne yapacak acaba?

Tabii ki benim kızım Karaca'nın üzerine atlamayı seçti. Ah ne kadar akıllı değil mi?

Karaca neye uğradığını şaşırırken Gümüş yanıma geldi. Sonra yarım aralık kapıdan çıkıp diğer odalardan birine gitti.

 

"İyi misin?"

 

"Pek değil..."

 

"Bekle. Dedim ve kalkmaya çalıştım fakat Karaca benden hızlı davrandı ve beni durdurdu.

Büyük kaseyi komodine bıraktı ve yatmama yardım etti. Aslında zorla yatırdı ama neyse.

Sonra banyoya yöneldi. Daha kim bilir kaç saat burada durmuştu ama her şeyin yerini biliyordu!

 

Banyodan geldiğinde suratında ki kan sızıntısından kurtulmuştu ve sanırım batticon sürmüştü!

Yok bu çocuk deli harbi deli.

 

"Batticon sürmene gerek yoktu, iltihap kapmazsın ve bilgin olsun kedim aşılı. Ayrıca sadece bir çizik, sen daha ağır yaralar almış biri olarak bu küçücük çiziğe batticonun gerekmediğini zaten bilmelisin. Sadece yıkasan yeterdi!"

 

Batticonum zaten çok az kalmıştı, umarım bitirmemiştir.

 

"Evde batticon stoğu yapmışsın, azıcık kullandım diye kızıyorsun."

 

"Boşa kullandığın için kızıyorum! O kadar derin tırmalayamaz seni." Dedim ve tekrar dikelmeye çalıştım ama yine beni durdurdu.

 

Yeter ama ya!

Sakin ol Beren...

 

"Tamam, ne yaptıysam yaptım. Boşver şimdi bunu, dinlenmen gerek ama sen kalkmaya çalışıyorsun."

 

Dedi ve beni tekrar yatırıp üstümü örttü.

Sanki hasta refakatçisi.

 

"Çaprazdaki oda misafir odası..." Dedim ve kendimi uykunun kollarına bıraktım.

 

Gözlerimi bir karanlığa açtım... Hiçbir şey görünmüyordu. Aniden onu gördüm... Karaca. Ve diğerleri de yanındaydı. Aralarında bugün tanıştığım Eren abim de vardı ve onun önünde biri daha vardı. O kişiyi tanımıyordum. Bana sesleniyorlardı ama ben onları anlamıyordum sanki. Koskoca bir karanlığın ortasında geri geri gidiyordum ve karşımdaki kişiler bana sesleniyordu. En sonunda Karaca dayanamdı, her ne kadar yavaş bir şekilde geri gitsem de Karaca bana yetişmek istercesine koşuyordu. Eren abimin önündeki çocuk da atıldı ve bağırdı... "Beren!" Sanki hepsi şoktaydı... Hepsi şoktaydı ve sadece Karaca ile o kişi bu şoku atlatabilmiş gibiydi. Sonra Eren abimin sesini duydum. "Abi, gidiyor abi, ne yapıcaz abi?" Sesi telaşlıydı. Abi mi? O kişi Alp miydi? Suratı aniden, tam hafızama kazımak istediğim anda bulanıklaştı. Sonra Lina bağırdı. "Beren, Beren lütfen gitme, dayan Beren!" Hepsi şoktan çıkmış, bana yaklaşmaya çalışıyorlardı. Ellerime baktım, kan vardı. Üzerime baktım, kan vardı. Ve sonra herkesin neden korktuğunu anladım. Düşüyordum... Uçurumdan düşüyordum... Karaca tam peşimden atlıyorduki ona, daha doğrusu onlara "Gelmeyin, ben iyi olacağım..." Dedim. O anda gördüğüm son şey Karaca'nın yere yığılıp bir şey mırıldanmasıydı. Sonra siyahlar geri döndü... Ve bir ses kulaklarımda çınladı. "Sevgilim..." Diyordu bu ses. Boğuk, üzgün ve korkmuş bir sesti bu ama onun sesiydi... Karaca bana rüyamda sevgilim demişti... Aniden bir silüet belirdi, bana silah tutuyordu bu adam. "Bu iş artık bitecek!" Dedi ve tetiğe bastı. Mermi beni bulucakken bağırdığımı hatırlıyorum. Sonra tekrar ve tekrar o eski anı ile adamın bana silah sıktığı an arasında bir git gel yaşamaya başladım. Bağırıyordum, sadece bağırıyordum. Sonra bir sıcaklık hissettim... Bir ses bana "Buradayım, sakin ol. Korkmana gerek yok." Diyordu. Sonra saçımda bir şey hissettim...

 

(Yazarın gözünden)

 

Beren kendini uykunun kollarına bırakırken Karaca odadan çıkmış, Gümüş'ün kendisini beklediği misafir odasına geçmişti.

Yatağa uzanıp düşünmeye başladı.

 

Neden böyle hissediyordu?

Neydi Beren'e duyduğu hislerin adı?

Neden ondan iki saniye bile uzak kalınca onu özlüyordu?

 

O bilmiyordu ama bu hisse "aşk" deniyordu.

 

Beren için ise aşk; üç harfli, aldatmalı, yalanlı, sahte, yapmacık ve saçma bir duyguydu.

 

Belki de haklıydı.

Kim bilir ki?

 

Beren kendini uykunun kollarına bırakmıştı ama gördüğü kâbuslar istediği şeyler değildi.

Kâbus görmek için uyumamıştı ki o...

 

Beren'in kâbusu çok şey ifade ediyordu ama şuan bunların önemi yoktu çünkü korkuyordu Beren.

 

Çığlıklarını duyan Karaca koşarak Beren'in odasına girdi.

Gördü ki Beren kâbus görüyor, yanına yaklaştı. Yatağa oturdu ve Beren'i kendine yasladı.

 

İçinden bir ses

 

"Söyle ona, burada olduğunu söyle, buna ihtiyacı var!"

 

Diye bağırıyordu.

 

Karaca içindeki bu sesi dinledi ve Beren'i uyandırmaktan korksa da kulağına eğildi ve fısıldadı kalbini çalan kıza.

 

"Buradayım, sakin ol. Korkmana gerek yok." Dedi.

 

Sonra saçlarını okşamaya başladı.

 

İşte bu ikisinin içindeki ipler o gece birbirine bağlandı...

 

Loading...
0%