Yeni Üyelik
8.
Bölüm

7. Bölüm: Şu Yalancı Dünyada

@aley1alos1

(Alp'in gözünden)

 

Ela henüz sırlardan haberdar değil, Eren ise ilk sır perdesini araladı.

 

Peki kutu?

Kutu kimde?

Kutuyu ilk kim bulacak?

 

Ela'nın henüz hiç bir şeyden haberi yok.

 

Satır ailesi kutuyu ve Ela'yı bulana kadar herkes güvende. Eren'in omuzunda ise büyük bir yük var. Ela'yı Satır ailesinden uzak tutmak.

Bense hâlâ elimdeki bilgiler ile kutuyu bulmaya ve diğerlerini korumaya uğraşıyorum.

 

Ela ve Eren şuan nerede ve ne yapıyor bilmiyorum ama güvende olmalarını umuyorum.

 

"Oğlum!"

 

"Efendim anne?"

 

"Gelde masaya yardım et."

 

"Geliyorum..." Diyerek salona yöneldim.

 

Tabakları üst üste dizerek tek elime aldım ve diğer elime bir bardak alarak mutfağa geçtim.

 

"Onları buldun mu?"

 

"Henüz değil."

 

Yalandı.

 

"Artık polise mi gitsek?"

 

"Polislik bir durum yok anne."

 

"Evet var! Onlar kayıp ve biz daha isimlerini bile bilmiyoruz!"

 

"Hadi polise gittik, ne şuanki hallerini biliyoruz, ne isimlerini biliyoruz. Polise ne diyeceğiz? ‘İsimlerini bilmediğimiz biri kız biri erkek iki çocuk kayıp da, bulur musunuz?‘ mu diyeceğiz?"

 

Derin bir nefes aldım ve devam ettim.

 

"Daha burada olup olmadıklarını bile bilmiyoruz! Ya çok uzaktalarsa? Her yerde olabilirler anne!"

 

"İlla ki yardım ederler, değil mi?"

 

"Elimizde onlara dair hiçbir bilgi yok, bize deli derler."

 

Anneme bilerek yalan söylüyorum çünkü olanların altında daha da derin bir mesele var.

 

Onlar burada, Isparta'da ve Eren ile aramızda sadece dört sokak var.

 

Fakat Ela nerede onu bilmiyorum.

 

Eren onu bulmuş olmalı, çoktan ona ulaşmış ve beni bulmak için plan yapmaya başlamış olmalılardı.

 

Bense onlardan kaçıyordum.

Eren'in çözmesini, bağlantı kurmasını beklediğim bir gizem var ve evet, eğer Eren benimle aynı sonuca varabilirse o zaman onlarla konuşacaktım. Ela bu gizemleri öğrenirse neler olacağı tartışılır.

 

"Neyse anne, ben odama dönüyorum. Babam gelince seslenirsin."

 

"Tamam oğlum."

 

Odama geçtim ve üzerinde "Sırların Defteri 1" yazan defteri aldım.

 

Bu defterden üç tane vardı.

Tıpkı Çağalar ailesinin üç çocuğu olduğu gibi...

 

Bu defterlerden biri bendeydi.

Diğerinin Eren de olması gerekiyordu.

Kalan son defter ise kayıptı...

 

(Beren'in gözünden)

 

"Şşş, sessiz ol!"

 

"Hadi!"

 

Kulağıma gelen sesler ile yarı uyanık bir şekilde nerede olduğumun farkında olmadan yatıyordum. Güneş ışığı gözümü bulunca o tarafa arkamı döndüm.

Şu sesler kesilirse uyumaya rahatça devam edebilirdim!

 

"Dönmüyor, abla yardım etsene!"

 

"Bir işi de becer ya,"

 

"İttir!"

 

"Ben ne yapıyorum sence abla?"

 

"Hadi Yakup, konuşacağına ittir!"

 

"Oh, sonunda,"

 

"Daha bitmedi, üsteki kolu al, bende sayende yamuk yatan Beren ablayı düzeltiyim."

 

"Benim sayemde derken?"

 

"Yakup bak ablacım, Beren abla tam dönerken kolunu alıyordum ki sen seslendin. Beren abla da koluna dokunup bıraktım diye tekrar parmaklıklara döndü! Gerçi kafası o tarafa bakıyor, vücudunun kalanı ise düz ama... Yamuk işte!"

 

O kadar uyku sersemiydim ki dediklerini bile anlamıyordum...

 

"Beren ablayı az daha yaklaştırsana,"

 

"Yeter bu kadar, sonra bizi kovalamasın. Getir Karaca abinin kolunu... Heh oldu."

 

Aniden üzerimde çizgi halinde bir sıcaklık hissettim. Benim kolum ise daha sıcak bir şeyin üzerinde ve yüksekteydi. Ah kolum ağrımış...

 

"Şimdi ne yapıcaz abla?"

 

"Saat daha 08.16, yani kahvaltı hazırlasak... Saat 09.01 gibi onları uyandırsak süper olur!"

 

"Oley!"

 

"Beni bekle, bıçaklardan uzak dur Yakup!"

 

Ve adım sesleri uzaklaştı. Bense kendimi tekrar uykuya bıraktım.

 

☽☽☽

 

"Üç... İki... Bir,"

 

"UYANIN!"

 

"Ne oluyor?"

 

"Allah'ım, kulaklarım!"

 

"Sen neden kulağımın dibinde bağırıyorsun?"

 

"Asıl sen neden bana sarılıyorsun?"

 

"Asıl sen neden kafanı boynuma gömmüş uyuyorsun?"

 

"Ne? Dur bir saniye... Siz ikiniz!"

 

"Yakup, üç diyince kaçıyoruz..."

 

Ayaklandım.

 

"ÜÇ!"

 

"ÇABUK BURAYA GELİN!"

 

Ah tabiki de bu ikisi her sabah beni bir sürpriz –ki nasıl güzel bir sürpriz (!)– ile uyandırıyorlardı.

 

Bu sabahın sürprizi ise Karaca ve benim birbirimize sarılıp uyumamızı sağlamak!

Yok bu çocuklar harbi beni delirtecek.

 

Evde belki sekiz, belki on tur attık. Balkona döndüğümde Karaca hâlâ olanları idrak edememişti.

 

Ona durumu anlatınca gülmekten çatladı!

 

"Hadi, size kahvaltı bile hazırladık!" Dedi İlayda.

 

☽☽☽

 

"Ah Beren, sana çok ama çok teşekkür ederim..."

 

"Her zaman!"

 

"Tekrardan sağol, umarım seni çok kızdırmadılar."

 

Göz ucuyla kardeşlerine bakıp devam etti.

 

"Bilirsin, bu ikisinin ne zaman ne yapacağı belli olmaz."

 

"Ah hiç sorun çıkarmadılar!"

Kesinlikle sorun çıkarmadılar ya, bu sabah şakaydı herhalde?

 

"Tekrardan teşekkürler, görüşürüz!"

 

"Görüşürüz!" Dedim ve kapıyı kapattım.

 

Karaca daha ne kadar benim peşimde, benimle kalacaktı ya? Gitsin artık!

 

"Eee, şimdi ne yapıyoruz?"

 

"Sen..." Kapı çaldı, bir sözümü bitireydim!

 

"Ama bu kapı da hep sözümü kesiyor!" Diye söylenerek kapıya ilerledim.

 

Kapıyı sinirle açtım.

 

"Beren Yıldız için kargo?"

 

"Ah, benim ama bir siparişim yoktu... Ücreti nedir?"

 

"Ücreti gönderici tarafından ödendi efendim, şuraya teslim edildiğine dair bir imza istiycem."

 

"Tabii," dedim ve kalemi alıp genç kargocunun gösterdiği yere imzamı attım.

 

"Sağolun efendim, buyurun." Dedi ve kargoyu uzattı. Kargoyu aldım ve "İyi günler." Diyerek kapıyı kapattım.

 

"Nereden çıktı şimdi bu ya?"

 

"Ben açayım mı?"

 

"İçinden bomba çıkacak değil ya!" Dedim ve hangi ara cebime attığımı hatırlamadığım çakıyı çıkarıp kutuyu bant hattı boyunca kestim.

 

Kutuyu açtığımda küçük bir şaşkınlık yaşadım.

 

"Defter mi? Cidden mi?"

 

"Üzerinde bir şeyler yazıyor..."

 

"Sırların Defteri 3 yazıyor, bundan iki tane daha mı var?"

 

"Neden biri sana böyle bir şey göndersin ki?"

 

"Bilmiyorum, Allah'ım sen bana sabır ver Yarabbim!"

 

Gümüş elimdeki deftere bakıp hoşnutsuz gibi mırlayıp arkasını döndü ve gitti.

 

"Gümüş bile sevmedi!"

 

Defteri hızla salonda, kapıya en yakın koltuğa fırlattım ve tam isabet!

Koltuğun kenarında dengede durdu!

 

İsabetli atışlar yaptığım doğrudur.

 

"Eee Karaca, sen ne zaman gitmeyi düşünüyorsun?"

 

"Sen ne zaman gündüzün gölgesi olmaktan vazgeçersen bende o zaman giderim."

 

"Hayda! Vazgeçmiyorum, ne yapacaksın?"

 

Karaca ise sessizce daha demin koltuğa attığım defteri aldı ve aynı koltuğun kenarına oturarak defteri incelemeye başladı.

 

Açmak için harekete geçince afalladı.

 

"Ne oldu? Açamadın sanki?"

 

"Kilitli!"

 

"Ne?"

 

"Üzerinde not var... Okuyorum;

‘Sevgili Beren, bu defterin anahtarı sende saklı.

Bu defter Çağalar ve Satır ailesinin arasındaki son sırları, gizemleri ve yalanları içerir.

1.defter abiniz Alp de. 2.defter ise abiniz Eren de.

 

İşte bu da son defter.

 

3 defter ve 3 kardeş...

 

3 defterin de anahtarı sahiplerinde, yani kardeşlerde saklı ve bu da senin defterin.

Dediğim gibi anahtar sende saklı.

 

Sana ilk ipucunu veriyorum;

 

Şu yalancı dünyada dürüst ruhlar var mı hâlâ?‘

 

Diyor bunu yazan kimse..."

 

"Şu yalancı dünyada dürüst ruhlar var mı hâlâ?

Ne demek istiyor ya? Yalancı dünya... Ruh... Dürüstlük... Dünya... Ruh... Buldum!"

 

"Nasıl? Ne anlama geliyor?"

 

"Mezarlık! Yalancı dünya, dürüst ve iyi ruhlu her insanın öldüğü dünya, iyi ruhlar. Ruh, anlıyor musun?"

 

Bana malmışım gibi baktı...

 

"Tamam da kimin mezarı?"

 

"Kim olduğunu az çok tahmin ediyorum..."

 

Loading...
0%