@aley1alos1
|
"Kim o?"
"Benim, Beren."
"Ah Beren, bir sorun mu var?"
"Yok yok, sadece Gümüş'e sabaha kadar bakabilir misin?"
"Ah tabii! Nerede?"
"Burada," dedim ve kısa bir iç çekerek kedi kutusunu Hira'ya uzattım. Ardından ekledim. "Çok teşekkür ederim, akşam akşam rahatsız ettim özür dilerim. Öğlene doğru almaya gelirim..."
"İstediğin kadar burada kalabilir," kutuyu görüş açısına gelecek şekilde kaldırdı. "Evet istediğin kadar kalabilirsin kızım!" dedi hevesle.
"Teşekkür ederim, görüşürüz Gümüş. İyi akşamlar Hira."
"Görüşürüz!" dedi Hira ve kapıyı kapattı.
Bense hızla daireme geçtim. Kapıyı kapatarak odama koştum ve odamın da kapısını kapattım. Bugün av günümdü. Av derken öyle ormana gidip kuş, tavşan gibi hayvanları avlamaktan bahsetmiyorum. Sokakta insanlar için tehdit oluşturan suçlu insanları avlıyorum. Genellikle para görünce peşinize takılanlardan. Hani şu silahı, kelebek bıçağı olanlardan. İşte ben onları avlıyorum. Öldürmeden önce ağızlarından laf almaya uğraşıyorum.
Hedefim beni üç defa yetim bırakan bir çete. Tahminimce amaçları benim yetimhaneye gitmemdi. Ama bakarsınız ki bir türlü planları tutmadı. Daha fazla benden kaynaklı iyi kişiler ölmesin diye de Aybüke abla gibilerin beni evlatlık almasını engellemeye uğraşıyorum. 20 yaşımdayım ama yalnız kalmamam için çabalıyorlar. Oysa gözünüzü benden iki saniye ayırın, küçük bir çocuk gibi bambaşka yerlerden çıkarım.
Size kendimi tanıtayım; Ben Beren. Nedeni bilinmez bir şekilde üç defa yetim bırakıldım. Travma gibi bir şeyim var ama nadiren oluyor. Tüm vücudum ise yaralar ile dolu. Kollarım, omuzlarım, sırtım, bacaklarım ve hatta ayak bileğim de dahil olmak üzere boynum hariç her yanımda yara var.
Hızlıca siyah takımımı giymeye başladım. Siyah renkte kalın bir tayt, belime gelecek uzunlukta siyah bir tişört, nereden bulduğumu hatırlamadığım siyah bir pelerin ve son olarak çenemi geçmeyecek uzunlukta siyah bir peçe. Geriye silahlarımı almak vardı. Taytımda hiçte kötü durmayan bazı cepler var. Bu zamanda hançer yoktur diyenlere söylüyorum, bende bu zamanda hançer de var. Bir cebimde hançerim, öteki cebimde kelebek bıçağım ve arka cebimde küçük bir tabanca. Şimdi size inanması daha da güç bir şey söyleyeceğim. Benim ayakkabılarımda bıçak sistemi var. Ayakkabılarımın birbirine bakan kısımlarında birer düğme var. O düğmelere basıldığında parmak ucundaki bıçaklar açılıyor. Topuk kısmında ki düğmeye basıldığında ise bıçaklar kapanıyor. Yüksek taban bir ayakkabı olduğu için içinde bıçak mekanizması olduğu belli olmuyor.
Dolapta poşet içinde sakladığım bu özel ayakkabıları da ayağıma giydim ve camdan dışarı çıktım. Cam pervazına tutunarak kendimi sallandırdım ve alt komşunun balkonuna ulaştım. Komşunun balkonunun korkuluklarına çıktım ve yan taraftaki yangın merdiveninin demirlerine tutunarak orada zor da olsa açmayı başardığım kilitli kapıdan geçerek merdivene ulaştım. Yangın merdiveni sayesinde otoparkın çatı hizasına kadar gelmiştim. Merdivende açtığım diğer kapı da bu hizada bulunan kapıydı. Aslında kapı değildi ama ben gecenin bir yarısı gelip bu demirleri özel alet ile kesip kapı şekli verince binadaki insanlar aralarında para toplayıp oraya kapı taktırmıştı. Sanki kapattıklarında içeri hırsız girmeyecek. Gerçi belki girmezdi ama benim sayemde artık girer. Çünkü kilitli olan bu iki kapının kilit sistemini bozmuştum.
Otoparkın çatı hizasına gelen bu kapıdan çatıya atladım ve parkur başladı. Bizim binanın arkasına doğru gölgelerden koşmaya başladım. Hedefimdeki binanın yangın merdiveni demirlerine tırmanarak çatısına çıktım. Bu bina dört katlı olduğu için işim kolaydı. Çatının düz oluşu ise koşmam için avantajdı. Şansıma rotamda ki tüm binaların çatıları düzdü. Sadece yoluma daha yüksek binalar çıktıkça sorun yaşıyordum ama o kadar da olurdu zaten. Sıradaki bina yedi katlı olduğu için yolum biraz uzayacak ama yapacak bir şeyim yok. Bir hedef görene kadar sadece koşuyor ve tırmanıyordum. Ta ki bir ara sokak gözüme görünene kadar. Olduğum çatıda kaldım ve o tarafa doğru baktım. Ah işte bu gecemin ilk kurbanı. Maskeli biri var... Gözümü kısarak daha iyi göreceğimi düşünerek tekrar baktım. Yerde kanlar içinde birisi yatıyordu. Maskeli adam ise onun çantasını kurcalıyordu.
Akşamın bu saatleri o sokaklar baya boş olurdu, bu da birilerini öldürmek için size fırsat sunardı. Olduğum çatıdan nereye atlayabileceğime baktım. Önümde ki kepenk tutunabilmem için oldukça idealdi. Kepenkin üstüne atladım ve şansıma kırılmadı. Hızla iki elimle tutunup kendimi aşağıya sarkıttım. Yol ezberimdeydi. Hızlı davranmalıydım yoksa adamı kaçırırdım. Ara sokak adı kadar aradaydı. Varana kadar canım çıktı ama şimdiden pes edemem. Adam birini bekliyor gibi sürekli arkasına bakıyordu. Pekâlâ planım şu; planım yok, direk saldıracam. Adamı incelediğimde elinde veya yakınında, hatta üzerinde silah yoktu. Tek silahı galiba ölü adamın yanında ki bıçaktı. Uzun mesafe silahı iş görürdü bu eleman için. Küçük tabancamı çıkardım ve hızla mermi kontrolü yaptım. Hepsi tamdı ama ıskaya yer yoktu.
"Eller havaya ahbap." dedim soğukkanlı bir ses tonuyla. Adam sadece bana döndü ve... gülümsüyordu...
"Oh bende seni bekliyordum, Kanlı Zambak. Ölü birini gördüğünde üzerine bu çevrede en çok bulunan çicek; zambaklardan bırakmanla tanınırsın. Bu ölü düşmanın olsa bile aynı hareketi yapmaktan kaçınmıyorsun. Amacım seninle ters gitmek değil. Sana Yöneticiden haber getirdim. Kurucu da diyebilirsin."
"Beni tanımanız hoşuma gitti doğrusu, o bahsettiğiniz kişi her kimse umurumda değil."
"O bahsettiğim kişi sizi amacınıza ulaştırabilir efendim." Efendim mi? Ne oluyor?
"Ah çok naziksiniz fakat bu kişi acaba bana tam olarak nasıl bir destek sağlayabilir ki?"
"Üzgünüm efendim fakat bu kadar detaylı bilgi veremem. Sadece Yönetici sizde potansiyel görmüş ve sizi ekiplerinden birinde görmek istiyor."
Şimdi ne yapacaktım? Ne yapmalıydım? Kurucu denilen bu kişi bana gerçekten yardım edebilir mi? Derin bir nefes al Beren, sakin ol... Sanırım kararımı biliyorum.
|
0% |