35. Bölüm

30.Bölüm

Aleyna Gece Kaya
aleyna_gece

 

Bir dik duruşun ; kaç yenilgi, kaç gözyaşı, kaç kalp ağrısı ettiğini bilemezsin.

Frida Kahlo

.........

Bölüm Şarkılarımız :

Alper Ayyıldız - Ağustos Sırılsıklam

Hemsaye - Fısıltı

................

( Amerika )

Boris'in kaçıncı içkisiydi ? Kaçıncıyı devirmişti ? Kaçıncı susuşuydu ve kaçıncı hayallere dalışıydı bilmiyordu ama yaşadığı dejavudan sonra burayı hemen terk etmesi gerektiğini biliyordu. Boris, içerken bir kadının çığlığını duymuştu. Birisi onu zorla götürmeye çalışıyordu. Başta Boris kendine ' Bu gecelik olmaz. Müdahele etmeyeceğim.' dese de her zaman yaptığı gibi acısını ve öfkesini unutmuş ve mesleğinden dolayı oturduğu bar sandalyesinden kalkıp müdahale etmişti. Öfkesini ise o adama yönlendirmişti. Adam gittiğinde kadın elini tutmuştu teşekkür edercesine. Boris elektrik çarpmış gibi ellerini kadının elinden çekmişti. Sarışın bir kızdı. Kahverengi gözleri ışıkla doluydu. Boris tam gidecekken, kadın onu durdurmuştu. Teşekkür için bir şeyler ısmarlamak istediğini söylemişti. Boris kadına şok içinde bakakalmıştı daha sonra kendini toparlayarak, gerek olmadığını dikkatli olmasını söyleyip, barmene hesap ödeyip, çıkmıştı bardan. Telefonu çaldığında ekranda Hannah yazıyordu. Geleceğini söyleyip kapatmıştı. Hemen önünde bir araç durmuştu. Boris, başta elini silaha atmak istese de sonradan arabanın içinden Ethan, Lena ve Bartın çıktığında elini silahından çekmişti. " Kızları yanlız mı bıraktınız ? " diyerek abisine kızdığında, Bartın gülmüştü. " Edward ve Maya denen iki ajan kapıda bekliyor. Ethan ile birlikte sonra dönecekler. Tabi bizi eve bıraktıktan sonra. " dediğinde Boris kollarını önünde bağlamıştı. Arka kapıdan sarışın kız koşarak yanına geldiğinde ona bir şey uzatmıştı. Boris sarışın kadına bakmıştı. Elinde bir kolye vardı. " I think this belongs to you. It fell out of your pocket. - Bence bu sana ait. Cebinden düştü. " dediğinde Boris kaşlarını çatarak sarışın kızdan kolyeyi almıştı. Bu ona aitti. Daha doğrusu Bella'ya aitti. Bir çınar ağacının kolyesiydi bu. Sarışın kadın tam gidecekken, Boris onu kolundan tutup durdurmuştu. Bartın, Lena ve Ethan ise tepki vermeden sessizce olanları izliyordu. Boris elinde ki kolyeyi, sarışın kadının eline tutuşturmuştu. " I was rude to you a moment ago. This necklace can be yours. It doesn't matter anymore anyway. Please accept it as an apology. - Az önce size kaba davrandım. Bu kolye sizin olabilir. Zaten artık önemli değil. Lütfen bunu bir özür olarak kabul edin. " dediğinde sarışın kız tebessüm etmişti. " I would love to, you're very kind. But even though it doesn't matter anymore, I think it's a special necklace. I think this necklace should stay with the person it belongs to. Thank you anyway. - Çok isterdim, çok naziksiniz. Ama artık önemi olmasa da, bence bu özel bir kolye. Bence bu kolye ait olduğu kişide kalmalı. Yine de teşekkür ederim. " dediğinde kolyeyi Boris'e geri vermişti. Hemen arkadan bir erkeğin " Hazel? Aren't you coming? -Hazel? Gelmiyor musun? " diye seslenmesi ile sarışın kadın önce arkadaşına sonra diğerlerine bakmıştı. " I need to go back to my friend. Hopefully, this will be a happy ending for both the owner of the necklace and for you. Good night. - Arkadaşımın yanına dönmem gerekiyor. Umarım bu hem kolyenin sahibi hem de sizin için mutlu bir son olur. İyi geceler." diyerek bara doğru yürümeye başlamıştı. Boris, ' Mutlu son olmadı çünkü kolyenin sahibi öldü.' demek istese de diyememiş ve giden sarışın kadının arkasından bakmıştı öylece. Kendini toparlayıp, diğerlerine dönmüştü. " Lena, please take my car and follow us. - Lena, lütfen arabamı al ve bizi takip et. " Lena, onaylayarak başını sallamış ve Boris'in verdiği anahtar ile Boris'in arabasına doğru yürümeye başlamıştı. Lena, arabayı hazır hale getirdiğinde Boris'de Ethan ve Bartın'ın bulunduğu araca binmişti. Eve geldiklerinde, Lena anahtarı Boris'e vermiş ve Ethan'ın sürdüğü araca binmişti. Edward ve Maya da Boris'e başıyla selam verip araca binmişti. Eve geldiklerinde, güzel bir koku vardı. Hannah yine lezzetli yemekler yapmıştı. Yanında ise Nil vardı. Nil de Türk yemeklerinden yapmıştı. Boris'in pek yiyesi yoktu ve yemeyecekti de fakat Hannah, Boris'in yemek yemediğini görünce zorla yemekleri ağzına tıkmaya başlamıştı. Boris ise yardım dilenir gibi, Bartın ve Nil'e bakıyordu ama Bartın ve Nil pek oralı değildi. Hiçbir şey olmamış gibi yemeğini yiyorlardı.

............................

( Türkiye )

" Ben bunu öldürsem, ne olur ? " Ata'nın söylenmesi ile Çınar adamı her an boğacak gibi bakıyordu. Ahu'nun evine çiçek koyanı bulmuşlardı sonunda. Ata'nın söylenmesi ile Cem gülmüştü. Murat ve Yarbay ise camdan ona bakıyordu. " Bence bırakalım Ceren halletsin. " Ceren'in soğuk tebessümü ile Ata geriye çekilmeye başlamıştı. " Bencede. " dediğinde Ceren adım adım tebessüm ederek adama doğru yürüyordu. " Ya konuşursun. Ya da seni canlı çıkarmam. " dediğinde adam da gülmüştü bu sefer. " Kuş kadarsın. Çıtı pıtı kızsın. Sen mi beni öldüreceksin ? " dediğinde Ceren tebessüm etmeye devam ediyordu. " İkizimi hafife alma. O çıtı pıtı dediğin kız baya ağır. Ben ikiziyim. Bana bile acımıyor bazen. Hele sana hiç acımaz. " dediğinde adam Ceren'e dönmüştü. Ceren ise yine tebessüm ederek, hızlı bir şekilde cebinde ki bıçağı çıkarıp adamın şah damarına yaslamıştı. " Tekrardan düşün. Ya konuş. Ya da benim elimde öl. Senin gibi kızları aşağılayan biri için bir kız tarafından ölmek berbat bir şey olmalı. " dediğinde adam başını sallamıştı onaylayarak. " Konuşacağım dur. " dediğinde Ceren bıçağı çekmişti adamın damarından. " Rüzgar. Rüzgar yaptırdı. " dediğinde Ata gülmüştü hatta kahkaha atmıştı. " Onu bizde biliyoruz. Neden ? " diye sorduğunda adam gözlerini, Çınar'a dikmişti. " Bir gün önce arkadaşınızı takip ederken gördük kızı. O yüzden. Kız ile göz göze geldik. Daha sonrasını biliyorsunuz zaten. " dediğinde Çınar yaslandığı yerden kalkmıştı. " Nasıl göz göze geldin ? " dediğinde, adam ona bakmıştı yine. " Sevgilin, o zeki çıktı. Sen ayrıldıktan hemen sonra biz hareket edince, bize baktı. Takip edildiğini fark etti. " dediğinde Ahu'nun bir dakika sonra yanına gelişi tesadüf değildi ve Çınar bunu şimdi fark etmişti. " Ben takip edildiğimi anladıktan ve Ahu'nun evinden çıktıktan bir dakika sonra Ahu yanıma geldi. Ses duyduğunu ve beni kontrol etmek istediğini söyleyerek geldi. " dediğinde Ceren ve Cem ona bakmıştı. " Seni takip ettiklerini görmüş. Başına bir şey gelmemesi için, senin yanına koşmuş. " Çınar öfkeyle ayağa kalkması bir olmuştu. " Benim başıma gelmedi ama ya onun başına gelseydi?" dediğinde, adam gülmüştü. Adamın gülmesi ile Çınar'ın sinirlerinin tepeye çıkması bir olmuş, ve adamın boğazına sarılmıştı. " Seni öldürürüm." dediğinde Ceren, Çınar'ı geri çekmişti. Yarbay ise içeri girmişti. "Bundan sonrası İstihbarat'ta. Rüzgar hakkında ne biliyorsa, onlar öğrenecek.Yeter bu kadar. " diyerek, Çınar'ı dışarı çıkarmıştı. Ardından ise diğerleri çıkmıştı. " Komutanım bırakın beni. " Çınar'ın isyanı ile Yarbay ellerini onun omzuna koymuştu. " Yeter dedim oğlum. O adam bize canlı lazım şuan. O yüzden sakin kal. " dediğinde Çınar, sorgu odasından çıkmıştı. Ata da peşinden çıktığında diğerleri Yarbay ile birlikteydi. " Nil ve Bartın'dan haber var mı ? " Yarbay'ın sorusu ile Ceren derin nefes vermişti. " Biraz önce konuştum. Yarın sabah cenaze var. Akşam burada olacaklar." dediğinde Yarbay kafasını sallamıştı onaylayarak.

........................

( Saat 22.40 - Amerika )

Yeşil gözleri olan adam uçaktan indiğinde havayı solumuştu. " Cenaze yarın sabah kaçta? " diye sorduğunda, adam derin nefes vermişti. " Buranın saati ile 09.00 da " dediğinde yeşil gözleri olan adam onaylayarak başını sallamıştı. " Tamam. Yarın sabah cenaze de olacağız. Kapıdan bakacağım sadece. Uzaktan izleyeceğim. Gideceğimiz otele kendi adımla kayıt yaptırmadın değil mi ? " diye sorduğunda yanında ki adam reddederek başını sallamıştı. " Hayır. Yabancı ad ile yaptırdım. " Yeşil gözleri olan adam yine onaylanarak başını sallamıştı. Yarım saat sonra ise yeşil gözleri olan adam ve yanında bulunan iki adam otele farklı adlar ile giriş yapmıştı.

.........................

( Sabah Saat 09.00 - Bella'nın cenaze sabahı )

" If any of Bella Grace's relatives are here, please come to the coffin. - Bella Grace'in akrabalarından burada olanlar varsa, lütfen tabutun yanına gelsinler. " Papazın söyledikleri ile Boris adım atıp, tabutun sağ tarafına geçmişti. Hannah ise sol tarafına geçmişti. Boris ve Hannah biliyordu ki Bella'nın hiçbir akrabası burada değildi. Annesi de ölmüştü babası da. Abisi de çatışmada ölmüştü. Şuana kadar bir akrabası yoktu taki kızıl saçlı birisi Boris'in hemen yanına geçene kadar. Bella'ya çok benziyordu bu kadın. Ama yaşlıydı. Daha doğrusu orta yaşlardaydı. 40'lı yaşlarda vardı. Boris hemen yan tarafına geçen kadına baktığında, kadın da ona bakıyordu. Boris'in soracağı soruyu tahmin etmiş gibi gülümsemiş, ve elini onun omzuna koymuştu. " I'm Isabelle, Bella's aunt. - Ben Isabelle, Bella'nın teyzesiyim." dediğinde Hannah onlara bakıyordu. Kaşlarını çattığında Boris onaylayarak başını sallamıştı. Daha sonra önüne dönmüştü. Nil ve Bartın da cenazedeydi. " Bella Grace will not be cremated according to her will. Only her ashes will be symbolically scattered at sea. She will also be buried next to her mother, as per her wishes. She conveyed her final requests in a letter to her former boyfriend, Boris Honest. - Bella Grace, vasiyetine göre yakılmayacak. Sadece külleri sembolik olarak denize serpilecek. Ayrıca, isteği doğrultusunda annesinin yanına gömülecek. Son isteklerini eski erkek arkadaşı Boris Honest'e yazdığı bir mektupta iletmişti. " dediğinde Isabella, Boris'e bakmıştı. Yıllar geçmişti Bella'yı görmeyeli. Yeğeninin bir erkek arkadaşı olmuştu. Yetmemişti son kez onunla konuşmuş, ve hapishanedeyken mektup yazmıştı ona. Teyzesi biliyordu Bella'nın hapishaneye girdiğini. Çıkartmaya çalışmıştı. Ama olmamıştı çünkü Bella, Boris onu sorguladığı zaman tüm suçlarını kendi ağzı ile itiraf etmişti. Bella'yı ziyaret edip onu çıkaramadığını söylemişti. Bella ise sadece gülümsemişti. Çünkü içeride ya da dışarı da olmanın kendisi için artık önemli olmadığını, çünkü artık hem kendisini hemde arkadaşlığına değer verdiği birini kaybettiğini söylemişti. Bahsettiği yanında ki çocuk muydu ? Isabella alıcı gözleri ile çaktırmadan yandan yandan Boris'i izlemeye başlamıştı. İlk dikkat ettiği şey yanından bir metal soğukluk gelmesiydi. Göz ucuyla aşağı baktığında Boris'in belinde olan silahı görmüştü. Yan tarafta hemen sol tarafta duran uzun düz kahve saçları olan kızda da görmüştü silahı. Hiçbir şey demeden, önüne bakmaya başlamıştı Isabelle. Ama aklını kurcalayanlar vardı. O da ablası gibi yanlış adamı mı sevmişti. Karanlık mıydı bu adam diye düşünürken, Boris yanında ki kadının aklından geçenleri tahmin etmiş gibi, " We have nothing to do with your dirty business. I'm a police officer. The girl you were just looking at, my sister, is also a police officer. That's why we have guns. - Sizin kirli işlerinizle hiçbir ilgimiz yok. Ben polis memuruyum. Az önce baktığınız kız, yani kız kardeşim de polis memuru. Bu yüzden silahlarımız var. " dediğinde Isabella şok içinde bakmıştı ona. Yeğenini kurtaramamıştı bu kirli dünyadan. Ablası gibi o da ölmüştü. Şimdi ise büyük yeğeni, erkek yeğenin suç ortağı olarak içeri alınan kız yeğenin sevgilisi ile tanışmıştı üstelik polisti. Aralarında ne geçmişti ne olmuştu bilmiyordu ama cenazeden sonra kesinlikle konuşacaktı onunla. Hiçbir şey demeden tekrardan önüne döndüğünde Papaz tören için her şeyi hazırlayıp, tabutun önüne gelmişti. " There are fine lines between darkness and light. Some choose one, while others remain in the middle. There are also very fine lines between anger and compassion. Some draw their strength from anger, some from hatred, some from compassion. And they are all one single emotion. May the light you carried in this life continue to guide us, and may you rest in the peace you deserve. We remember you with love and longing. - Karanlık ve ışık arasında ince çizgiler vardır. Kimisi birini seçerken, kimisi ortada kalır. Öfke ve şefkat arasında da çok ince çizgiler vardır. Kimisi gücünü öfkeden, kimisi nefretten, kimisi şefkatten alır. Ve bunların hepsi tek bir duygudur. Bu hayatta taşıdığınız ışık bize yol göstermeye devam etsin ve hak ettiğiniz huzur içinde dinlenin. Sizi sevgi ve özlemle anıyoruz. " dediğinde törende ki herkeste " We remember her with respect, longing, and love. - Onu saygı, özlem ve sevgiyle anıyoruz. " diyerek tekrar etmişlerdi. Yeşil gözleri olan adam kapının hemen yanında uzaktan izliyordu onları. Hannah denen kız, tabutun sol tarafında, Boris ise sağ tarafında duruyordu. Bartın ve Nil ise hemen karşılarındaydı. Nil, Hannah'ın karşısında, Bartın ise Boris'in karşısında aşağı da duruyordu. Arkaları dönüktü. Yeşil gözleri olan Boris'e daha dikkatli baktığında gözlerinde olan bastırılmış duyguları net görmüştü. Boris'in şuan acı ile çığlık atmak istediğini anlamıştı Boris'in gözlerinde, yeşil gözleri olan adam. Hannah denen kıza baktığında yandan yandan Boris'i izlediğini görmüştü. Tören bittiğinde hepsi aşağı inmişti. Tabut, gömülecek yere giden araç gelene kadar bekliyor. Sevdikleri veda ediyordu. Hannah, tabuta hiç bakmadan indiğinde Boris'in olduğu yerde durduğunu ve yandan yandan Bella'nın tabutuna ve Bella'ya baktığını görünce, yukarı geri çıkmıştı. " Yakınlaş. Veda et. " dediğinde Boris ona bakmıştı. " Her an uyanacak mı diye bakıyorum. Böyle bitmemesi lazımdı. " dediğinde Hannah ona sarılmıştı. Bartın ile Nil birbirine baktığında onlarda yukarı çıkmıştı. Göz ucuyla ikisi de Bella'ya bakmıştı. Bembeyaz elbise giydirmişlerdi. Kızıl saçları omzuna dökülüyordu. Yeni bembeyazdı. Boris, tebessüm etmişti elbiseyi görünce. " Beyaz renginden nefret ederdi. Şimdi ise bembeyaz prenses elbiselerin içinde. Ben onu hiç beyaz görmedim. Hep başka başka renkler giyerdi. Sarı bile giydiği olmuştu. Ama beyaz asla." dediğinde Bartın, ellerini Boris'in omzuna koymuştu. " Bitti kardeşim. Uyanmayacak. Beyaz giydi diye kızmayacak sinirlenmeyecek. Bitti. " dediğinde Boris hiçbir şey demeden, aşağı inmişti. Tam tören alanından çıkacakken, Isabelle onu durdurmuştu. Boris ellerini, Isabella'nın elinden çektiğinde kaşlarını çatmıştı. Ama ' ne var ' dercesine, Isabelle'nin karşısında durmuştu. " What's going on? What do you want? - Neler oluyor? Ne istiyorsun? " dediğinde, Isabella ona bakmıştı ici acıyarak. " A lot of things. I couldn't save Bella. I never wanted her to be in a world like this, but it happened. How did you two meet? I couldn't save Bella, she stayed in this world. So, indirectly, she was here as a culprit. It doesn't make sense for her to be in a relationship with a police officer. How did you two become a couple? - Bir sürü şey. Bella'yı kurtaramadım. Onun böyle bir dünyada olmasını hiç istememiştim, ama oldu işte. İkiniz nasıl tanıştınız? Bella'yı kurtaramadım, bu dünyada kaldı. Yani dolaylı olarak, suçlu olarak buradaydı. Bir polis memuruyla ilişki içinde olması mantıklı değil. İkiniz nasıl sevgili oldunuz? " dediğinde Boris kollarını önüne bağlamıştı. " I wasn't in a relationship. Or rather, not in a real sense. I loved Bella. I believed her, but she didn't love me. She only got close to me for her brother's sake, in case I ever caught him. And that's exactly what happened. While I was after her brother, she deceived me. She acted like she was in love. When I got her brother, she took my sister. - Bir ilişkim yoktu. Daha doğrusu, gerçek anlamda bir ilişkim yoktu. Bella'yı seviyordum. Ona inanıyordum ama o beni sevmiyordu. Sadece erkek kardeşinin hatırı için, onu yakalarsam diye bana yakınlaştı. Ve tam olarak da bu oldu. Ben erkek kardeşinin peşindeyken, o beni kandırdı. Aşıkmış gibi davrandı. Erkek kardeşini yakalayınca, kız kardeşimi aldı. " dediğinde, hemen yanlarında biten kıza dönmüştü Isabella. " He kidnapped me. He knew we were police officers and that we were after his brother. When my brother went to catch his own brother, he seized the opportunity and kidnapped me. When his brother died in the shootout, he told the man with him to kill me too. If my brother hadn't saved me, I would have died too. As a martyr. My brother even interrogated him. What a huge defeat, isn't it? - Beni kaçırdı. Polis olduğumuzu ve kardeşinin peşinde olduğumuzu biliyordu. Kardeşim kendi kardeşini yakalamaya gittiğinde, fırsatı değerlendirip beni kaçırdı. Kardeşi çatışmada öldüğünde, yanındaki adama beni de öldürmesini söyledi. Kardeşim beni kurtarmasaydı, ben de şehit olarak ölecektim. Kardeşim onu sorguya bile çekti. Ne büyük bir yenilgi, değil mi? " dediğinde Isabella Boris'e bakmıştı. " He wasn't inherently bad. He just made the wrong choices. - O özünde kötü biri değildi. Sadece yanlış seçimler yaptı. " dediğinde Boris, " I know. It was written in the letter. - Biliyorum. Mektupta yazıyordu. " demişti. Isabella ise, " Can I read the letter too? - Ben de mektubu okuyabilir miyim? " diye sormuştu. Boris, Bartın'a baktığında, Bartın cebinden küçük bir kağıt çıkarmıştı. Bella'nın mektubuydu bu. Boris, Bartın'a emanet vermişti. Bartın, kağıdı Isabella'ya uzattığında, Boris, " Give it to my brother when you're finished reading it. We need the letter. - Okumayı bitirdiğinde kardeşime ver. Mektuba ihtiyacımız var. " demişti ve Kiliseden çıkmıştı. Kapının önünde sigara içiyordu. Hannah ve Nil de dışarı çıktığında içeri de Bartın kalmıştı. Isabella mektubu okuduktan sonra mektubu geri alacaktı. Okuma işinin bitirmesini bekliyordu. Isabella mektubu bitirdiğinde Bartın'a geri uzatmış ve yeğeninin yanına gitmişti. Bartın ise dışarı çıkmıştı diğerlerinin yanına. Yeşil gözleri olan adam ise onlar dışarı doğru gelmeye başlayınca, kapının önünden ayrılmış ve kiraladıkları arabanın içinden onlara bakıyordu.

Bölüm : 11.12.2025 16:29 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...