
Üç şey uzun süre saklanamaz ; Güneş, Ay, Hakikat !
Buddha
Bölüm şarkısı : Yüzyüzeyken Konuşuruz - Dinle Beni Bi
( AMERİKA )
" Have you done research ? " (Araştırma yaptın mı? )
" Yes, sir. " ( Evet, efendim. )
" Give me the file. " ( Dosyayı bana ver.) Boris Honest, ajanın verdiği dosyayı almış ve incelemeye başlamıştı. Bartın Kuzey... Bu Bartın'ın dosyasıydı. İsim, Bartın Kuzey, Yaş 27, Cinsiyet Erkek, fiziksel özellikleri Koyu kahverengi saçlar, Koyu kahverengi gözler, Boy 1.83, Kilo 80, Burcu Koç, Doğum tarihi 22 Mart, Çalıştığı yer, Türk İstihbarat'ı, Doğduğu yer Muğla .... Bunlar Bartın'ın dosyasında bulunan ön sayfada ki bilgilerdi. Boris, ön sayfayı geçip, arka sayfasına bakmıştı. Burda Bartın'ın fotoğrafları vardı. Kas kütlesi hemen hemen aynıydı Boris ile. Boy olarak Bartın, Boris'ten birkaç santim kısaydı. İlk fotoğraf bir kızla çekilen fotoğraftı. Boris, Bartın'ı es geçip, kızı inceliyordu. Bartın'ın iş odasında çekilen fotoğraftı. Kızın onun karşısında oturuyordu. Saçları uzun açık kahve-sarı karışımıydı. Kumral... Kızın saçları kumraldı. Fotoğraf uzaktan çekildiği için çok net göremiyordu ama gözleri tahminince açık renkti. Perçemleri vardı. Üstünde siyah gömlek, siyah pantolonu, ve koyu yeşil renginde bir trençkotu vardı. Bu kızı tanımıyordu. Aslında Bartın'ı da tanımıyordu çok fazla. İkinci fotoğrafı görev sırasında çekilmiş bir fotoğraftı büyük ihtimalle. Bir bardaydı. Elinde viski yanında ki sarışın kızla samimi konuşuyordu. Kızın saçları sarıydı ama doğal değildi. Bir insanın doğal saçı bu kadar platin renginde olmazdı. Ayrıca kaş rengi koyu, ve kızın ten rengi bronz'du. Doğal saç renginin koyu olduğuna kalıbını basardı. Diğer fotoğrafı iş yerinde çekilmiş bir fotoğraftı. Bir erkekle konuşuyordu. Diğer fotoğrafı ise sokakta bir cafede çekilmişti. Elinde şeffaf bardak vardı. Bu Boris'in yutkunmasına yetmişti. Çünkü bardakta ne olduğu çok belliydi. Nar suyuydu bu. " Sende içiyorsun demek ki " diye düşündü Boris. Annesi ona bir kere nar suyu yapmıştı. İlk başta sevmese de sonradan tadına alışmış ve kahve dışında bir şey içeceği zaman, tercihi nar suyu oluyordu. Amerika da çok nar bulmak mümkün değildi. Bu yüzden Türkiye'den getiriyordu Boris. Boris'in babası Washington'da doğmuş, annesi ise Türkiye'de doğmuştu. Annesi Amerika'ya geldiğinde Boris'in babasıyla karşılaşmış daha sonra aşık olarak evlenmişlerdi. Türkiye'de 3 yıl ailesi ile birlikte yaşamış daha sonra ki zamanları Amerika'da geçmişti. Boris bu yüzden iki dile de hakim ve iki ülkenin de vatandaşıydı. Elinde ki dosyada başka bir şey yoktu. Bu yüzden elinde ki dosyayı çekmeceye koyup arkasını dönüp işlerine bakacaktı ama kapıda onu izleyen kadını görünce odada kalmıştı. " You're so careless sometimes. " ( Bazen çok dikkatsiz oluyorsun. )
" What are you doing here? Didn't you get permission? " ( Burda ne yapıyorsun? İzin almadın mı ? )
" No, I gave up. " ( Hayır, vazgeçtim. "
" Why ? " ( Neden ? )
" To find out what you're hiding. " ( Ne sakladığını öğrenmek için. )
" I don't hide anything. " ( Hiçbir şeyi saklamam. "
" You are lying. I learned. " ( Yalan söylüyorsun. Öğrendim. )
" Please don't come at me. " ( Lütfen üzerime gelme. )
" I want to come with you. " ( Seninle gelmek istiyorum. )
" To where ? " ( Nereye ? )
" Türkiye'ye seninle gelmek istiyorum. " Hannah İngilizce konuşmayı bırakıp, Türkçe diline geçiş yapmıştı. Ona Türkçe'yi Boris öğretmişti. İlk tanıştıkları zamandı. Hannah'ın ilk FBI'ye geldiği zamanlardı. Boris o zamanlar annesi ile telefonda konuşuyordu. Hannah ve Boris arkadaş olduktan 1 ay sonra Hannah ona telefonda hangi dili konuştuğunu sormuştu. Türkçe olduğunu öğrenmişti. Arada Boris'i Türkçe konuşuyorken izliyordu. Dikkatini çekmişti bu dil. Hannah, Boris'ten ona Türkçe dilini öğretmesini istemişti. Hannah arada Türkçe dilini geliştirmek için, ve Boris'in Türkçe'yi unutmaması için aralarında konuşuyordu bu dili. Sadece aralarında değil, gizli görevde bir şey ters gittiği zamanda Türkçe dili ile konuşuyordu. Çünkü ikisinden başka bu dili bilen yoktu. " Gelemezsin. "
" Neden ? "
" Dinlenmen gerekiyor. " Hannah, birkaç gün önce ki görevde vurulmuştu. Normalde görevlerde Boris ve Hannah yanyana olurdu. Yakın arkadaş olduğu bilindikleri için Teşkilat müsade ederdi. Fakat birkaç gün önce ki görevde Hannah tek gitmişti. O sırada Boris başka bir görevde olduğu için, yanında başkaları vardı Boris ve Hannah'ın. Hannah'ın kimliği deşifre olmuş, çatışırken de vurulmuştu. Boris öğrendiğinde hem kızmış hemde endişelenmişti. Hannah çok tatlı bir kızdı. Koyu uzun kahve saçları ve açık yeşil gözleri ile dikkat çekerdi. Fakat onun tatlılığı maskesiydi. O tatlılığını ve güzelliğini görevlerde dikkat dağıtmak için kullanırdı. Hannah'ın annesi disiplinli ve güçlü kadındı. Kızını da öyle yetiştirmişti. Hannah'ın annesi kızının başarılı olmasını ister, başarısızlığını onaylamazdı. Hannah FBI'ye girdiği zaman Hannah'ın annesi Valentine çok mutlu olmuştu. Çünkü Hannah onun tek kızı, tek çocuğuydu. Valentine Amerika'da doğsa bile şehirde değil Amerika'nın küçük bir kasabasında doğmuştu. Diğer tüm şehirlerde olduğu gibi, o kasaba da kadınları küçümseyen insanlarla doluydu. Valentine'nın kocası yoktu. Valentine, Hannah'a hamileyken sevgilisi onu çocuğu aldırması için para verip, terk etmişti. Fakat Valentine, kıyamamış ve aldırmamıştı. Valentine, kızına duygusal olmamasını öğretmişti. Bunun sebebi ise birisi ağlayınca onu üzen kişinin mutlu olmasıydı. Valentine'nın kızına öğrettiği ilk şey bu olmuştu. " Ağlama. Ağlarsan da seni üzen kişinin karşısında ağlama. Ağlama ki, seni ağlatan kişiye bu mutluluğu verme. " Hannah'ın annesi tarafından ilk öğrendiği bu olmuştu. Ve uygulamıştı hep. Vurulduğunda ve kimliği açığa çıktığı zaman da ağlamamıştı. Onlara bu mutluluğu tattırmamıştı. Ama Boris, onun canının yandığını biliyordu.
" Ben iyiyim. " Boris, başta hayır desede sonradan kabul etmiş, ama kalacakları otelde kalmasını onunla Türk İstihbarat'ına gelmemesini istemişti. Hannah başta kabul etmese de Boris işini bitirdikten sonra onu gezdireceğine söz verdiği için kabul etmek durumunda kalmıştı. Hannah heyecanla odadan çıkıp eve doğru gidiyordu. Türkiye'ye hiç gitmemişti. Dilini öğrendiği ülkeyi merak ediyordu. Valiz hazırlamaya başladığında, Boris çoktan iki tane Türkiye'ye bilet almıştı. Sadece gidiş için almıştı. Çünkü ne zaman dönecekleri belli değildi...
.............
( TÜRKİYE )
Tim, operasyonda çatışma içindeydi. Çoğu kişi ölmüştü. 5 çocuk bulunmuştu. 2'si ölmüş, 3 çocuk canlı şekilde timin arkasında güvenli yerde tutuluyordu. Karşı taraftan son iki kişi de vurulduğunda tim açığa çıkmıştı. Ama terslik vardı. Çalılıkların arasından ses geldiğinde tim o tarafa dönmüş ve keskin nişancıyı görmüştü. Tüfeğin hedefinde Nil vardı. Ata, Nil'in eğilmesi için üstüne atladığında kurşun daha onlara sıkılmadan birisi tarafından vurulmuştu. Nil ve Ata kafasını kaldırıp Tim'e bakmıştı. Timden kimse o adamı vurmamıştı. Vakitleri olmadan başka biri tarafından nişancı infaz edilmişti. Tim etrafa baktığında kimse görünmüyordu. Başka bir ses gelmişti. Birinin kalkma sesi.... Çınar sesi duyduğu anda peşine düşmüş, yanına da Cem'i almıştı. İkisi sesin geldiği yere doğru koşarken, Ata kalkıp Nil'i de yerden kaldırmıştı. Adamların öldüğünü anlayıp hareket edecekleri sırada birinin sesi gelmişti. Teröristlerden birisi yaşıyordu. Ata direk silahını kaldırıp adamın kafasına dayamıştı. " Söyle lan. Başında ki kişi kim ? İSİM VER BANA İSİM ! " Terörist Ata'dan korkmuş olacak ki kafasını hemen sallayıp "Gerçek ismini bilmiyorum. Ama Rüzgar diyorlar ona. Takma adı o." diye cevap vermişti. " Keskin nişancı ? Kendi adamınızı niye öldürdünüz ? " Terörist başını olumsuz anlamda sallamıştı. "Biz değildik. Kızı öldürecek olan keskin nişancı bizdendi. Ama öldüren bizden değildi. Bizim maskelerimizden değildi. Biz yüzümüzün yarısını kapatırız. Ama o adamın gözleri ve dudakları açıktaydı. Kar maskesi vardı. "
" Yüzünü görmedin yani ? " Bu sefer konuşan kişi Murat Üsteğmen'di. Terörist direk Nil'e bakmıştı. Diğerleri de Nil'e baktığında Ata konuşmakta geç kalmamıştı. " Saçmalama o bizden. Ayrıca benle birlikte yere atladı. Nasıl vursun ? " dediğinde Terörist tekrardan Ata'ya bakmıştı. " Yüzü belli değildi. Ama gözleri.... " İki saniyeliğine Nil'e bakmış daha sonra Ata'ya dönmüştü.
" Gözleri o kızın aynısıydı. Rengi ve renginin tonuna kadar aynı. " dediğinde Tim tekrardan Nil'e dönmüştü. Ürperti.... Nil'in hissettiği his buydu işte. İliklerine kadar ürperti hissetmişti. Aklına gelen ihtimal korkutuyordu onu. Babasının olma ihtimali... Ama bu ihtimali direk elemişti çünkü babası ölmüştü. Aklına gelen sözler Bartın'ın sözleriydi. Babasının öldüğünü söylemişti ama odadan çıkarken seslenmişti. Bir şey söyleyecekken vazgeçmiş ve babasından bir haber alırsa aranacağını söylemişti. 10 dakika önce öldüğünü söylemişken 10 dakika sonra kendi söylediğini unutup başka bir şey söylemişti. Bu konuda konuşacaktı onunla. Cem ve Çınar'ın sesi geldiğinde o tarafa dönmüştü herkes. Ama başkaları da vardı. Arkada 4 maskeli kişi ve önlerinde biri vardı. Nil direk o kişiye bakıyordu çünkü o kişi Bartın Kuzey'den başkası değildi. Diğerlerinin de Nil'den farkı yoktu. İstihbarat'ın burda ne işi olduğunu sorguluyorlardı. Görevi üstlenen kişi Murat Üsteğmen'di. Burda ne işi olduklarını sormuş, İstihbarat'tan burda olduklarına ve hayatlarının tehlike de olduğuna dair İstihbarat aldıklarını öğrenmişlerdi. Bartın, Murat Üsteğmen'den keskin nişancının hedefinde olduğu, az kalsın öleceğini ama birilerinin nişancıyı öldürdüğünü öğrenmiş ve direk Nil'e bakmıştı.
" Nasıl biriydi ? Gördünüz mü ? "
" Hayır. Ama gözlerini öğrendik. Nil'e benziyordu. Yani benziyormuş. Yaşayan şerefsiz öyle söyledi. " Bartın'ın sorususunu Ata cevaplamıştı. Ata'nın cevabından sonra Nil'e bakmıştı Bartın. Aklına gelen ihtimal korkutuyordu onu. Aynı şey Nil içinde geçerliydi. Nil, Bartın'ın babasını saklama ihtimali olduğunu düşünüyordu. Bu mantıksız değildi ona göre çünkü babasının İstihbarat'cı olduğunu öğrenmişti. Bartın da İstihbarat'cıydı. Bartın'ın aklından geçen ihtimal ise onun yaşayıp yaşamadığı ihtimaliydi.
.............
Boris yanında Hannah ile uçaktan inmişti. Otele yerleşmiş yemek yiyorlardı. İki yatağı olan tek oda tercih etmişlerdi. Hannah ülkede yabancı olduğu için, ayrı bir oda istememişti. Boris üstünü değişirken, Hannah onu izliyordu. " Senin bu yakışıklılık halinde nasıl kız bulamıyorsun anlamıyorum. " Boris, Hannah'ın laflarını duyunca önünde olan aynadan ona bakıp gülümsemişti. Bu kızın açık sözlü olmasını seviyordu. " Kimseyi bulamazsam seni alırım. " Bu sefer gülümseyen Hannah olmuştu. "Amerika da doğsak bile bu bizim için bile etik değil. " Dışardan biri görse Boris ve Hannah'ı sevgili sanardı ama öyle bir şey yoktu. Boris, Hannah'ı olmayan kız kardeşi, Hannah'da onu olmayan abisi gibi görüyordu. Ama dışardan yakışan iki kişi gibi görünüyorlardı. Görevlerde sevgilicik oynayan kişiler genelde Boris ve Hannah olurdu. " Hazırım. Çıkıyorum. Sakın dışarı çıkma. Sakın kaybolma. Ve sakın başını belaya sokma. " Boris son uyarıları yapıp, ceketini alıp çıkmıştı. Boris gittikten sonra Hannah valizini açmış ve içinden yeşil elbise çıkarmıştı. Koyu yeşil elbisesi iki parçadan oluşuyordu. Arka tarafı birleşikti. Ön taraftan ayrı parçalar olarak görünüyordu. Kısa eteği ve düşük kol crop'tan oluşuyordu. Öğle yemeği için aşağı inecekti. Kaldıkları otelde spa, havuz, ve yemek vardı. İsteyen odasında isteyen ise lobide yiyordu. İki parçadan oluşan koyu yeşil elbisesini giyip, topuklu siyah ayakkabısını giyip siyah küçük çantasını eline alıp çıkmıştı odadan Hannah. Saçlarını uçağa binerken at kuyruğu yaptığı için saçları ile uğraşmamıştı. Lobiye indiğinde fazla kalabalık olmadığını görmüştü. Siparişini vermişti. Mac and Cheese, yanına kırmızı şarap söylemişti. Sipariş geldiğinde önce fotoğrafını çekip paylaşım yapmıştı. Daha sonra yemeğini bitirmişti. Sosyal medyasından bildirim düştüğünde diğer hesabından çıkıp, gizli hesaba girmişti. İki hesabı vardı Hannah'ın. Birisi normal sosyal medya hesabıydı. 3 bin takipçisi vardı. Diğer hesabı ise normal bir sosyal medya hesabı değildi. Sadece Boris'in olduğu hileli bir sosyal medya'ydı. Gizli bir şey olduğunda buradan haberleşirdi Boris ile. Aynı şey Boris için de geçerliydi. İki bildirim vardı. Birisi normal sosyal medyası... 60 bildirim. Fotoğrafını 60 kişi beğenmişti. Diğer hesapta ise 1 bildirim. Boris " Dikkatli ol. " diye mesaj atmıştı. Hannah ve Boris'in asıl sosyal medyası onlar için sorun teşkil etmiyordu. Normal olan sosyal medyasında işi ile ilgili hiçbir şey paylaşılmıyor, sıradan gençler oluyordu. Hannah'ın profili de 25 yaşında bir genç profiliydi. Tatili seven, yüzmeyi, hayvanları seven bir kız. Mesaja cevap vermeden direk Boris'in numarasına "Merat etme abicim. " diye yazarak kendi fotoğrafını atmıştı. Daha sonra normal sosyal medya hesabına giriş yapmıştı. Boris'in sosyal medyasını incelerken, bildirim düşmüştü. Boris fotoğraf atmıştı. Bir manzara fotoğrafıydı. Araba camından çekilen bir fotoğraf. Türkiye'ye gelince Boris araba kiralamıştı. Bu o arabanın camıydı. Hannah hemen fotoğrafı beğenmişti. Boris'in sosyal medya hesabı Hannah'tan 20 kişi daha üstüydü. Hannah'ın tam 3000 bin takipçisi varken, Boris'in takipçi sayısı 3020'ydi. Otelde müzik çaldığında Hannah telefonunu kapatıp müziği dinlemeye başlamıştı. Türkçe bir müzikti. ' Rüzgar'ım söndü. Dindi ateşim... ' diyordu müzik. Hannah telefonunun müzik bulma uygulamasını açıp şarkıyı aratmıştı. İsmini bulduktan sonra telefonuna indirip, çantasında bulunan kulaklığını çıkarıp, takmıştı. Kulaklığını taktıktan sonra, masadan kalkmıştı. Lobide olan görevliye odasına türk kahvesini istediğini söylemişti. Türk kahvesini merak ediyordu. Odaya giderken, şarkıyı dinliyordu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.86k Okunma |
184 Oy |
0 Takip |
33 Bölümlü Kitap |