Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm

@aleynaasil_

Merhabalarr yeni bölüme hoş geldiniz

 

Oylamayı ve satır arası yorumlar yapmayı unutmayın kitaba pek yorum gelmiyor ve düşüncelerinizi çok merak ediyorumm🌼

 

Bölümde bir hatam varsa affola keyifli okumalar...

 

"YANAN ATEŞ"

 

"Ateşi yakmak için kıvılcıma gerek yoktu ateş harlanalı çok olmuştu."

 

 

🍁

Endişe, hissettiğim duygu buydu tanımadığım bir kadına karşı duyduğum endişe. Aylinin kardeşi için arayıp yardım istemesi üzerine her yere haber salmıştım. Bu işi sessiz ve gizliden yapmak en zoruydu. Kızın iyiliği için kimsenin haberi olmamalıydı. Alık alık yüzüme bakan isminin Hazan olduğunu öğrendiğim kıza bakarak "benimle geliyorsun Hazan Yavuz" dedim. Yüzüne şaşkınlık hakim oldu muhtemelen kim olduğumu sorguluyordu. Hemşire ve doktora bakarak "lütfen bizi biraz yalnız bırakır mısınız?" Dedim yumuşak bir sesle.

 

Kafa sallayıp odadan çıkıp kapıyı kapattılar. Çatık kaşlarla bana bakan kıza döndüm.

"Ne yaptığını sanıyorsun? Ne hakla bu şekilde odayı basarsın!?" Yüksek sesle bağırarak söylediği cümlelere hiç bir tepki vermedim. Sağlıklı düşünmüyordu. Titreyen elleri birazdan gelecek bir öfke harbinin habercisiydi yaşadığı kötü olayın ardından sağlıklı düşünmesini beklemiyordum zaten.

 

Sakinleşmesi için sesimin tonunu yumuşattım "Beni ablan yolladı Hazan sana yardım etmek için. Ablanın ne kadar endişelendiğinden haberin var mı? Hadi gel gidelim buradan." Dedim ikna edici bir sesle.

 

Başını olumsuzca sallayıp ayakalndı aramızda üstünde oturduğu koltuk vardı o bir tarafında ben bir tarafındaydım. Üstünde hastane elbisesi vardı.

 

Dolan gözlerle yüzüme baktı "bana kimse yardım edemez. Ne yapacaksın ha söylsene! yaşamak için hiç bir sebebim yok! HAYATIMI MAHVETTİLER HAYALLERİM NEŞEM RUHUM HER ŞEYİMİ SÖNDÜRDÜLER!" Söyledikleriyle yumruklarımı sıktım oruspu çocuğu Celali mahvedecektim sürünerek ölecekti.

 

Elimden hiç bir kurtuluşu yoktu. Masum bir genç kızın hayatını mahvetmesini ödeticektim ona.

 

"BENİ KİRLETTİ O ŞEREFSİZ TAŞIYAMAYACAĞIM BİR YÜK VERDİ!" Diye çığlık attı elleriyle hırsla saçlarını çekiştirmeye başlayınca sertçe iki üç adımda yanına ulaştım endişeyle ellerine uzanacakken bu defa da "DOKUNMA BANA!" Diye bağırdı. Dinlemedim şu an kriz geçiriyor kendine zarar veriyordu. İki elini ince bileklerinden birleştirip tuttum göz yaşları içinde çırpınıyordu bir şeyler mırıldanıyor bırak beni diye bağırıyordu . Attığı çığlıklar dışarı kadar gitmiş olacak ki doktor kapıyı sertçe açtı.

 

"Kriz geçiriyor" diyerek açıklamada bulundum iğnelerin olduğu yere adımlayıp bir şeyler yaptıktan sonra elinde bir enjektör ile bize doğru geldi ellerimin arasında çırpınan kızı kendime çekip kollarımı etrafına doladım başı çenemin altındaydı, doktor elindeki iğneyi koluna batırıp enjekte etti saniyeler içinde çırpınışları durdu "bırak beni" dedi son kez halsizce, sonrasında gözleri kaydı ve kollarıma yığıldı. Etrafına sardığım kollarımdan birini bacaklarından geçirip kızı kucakladım.

 

Kestane rengi kahve saçları bir şelale misali aşağı doğru sarktı. Kaşları çatık pembe olan dolgun dudakları kuruydu solgun yüzü insana hasta olduğu izlenimini veriyordu.

 

Kızın yüzüne baktıkça Celale olan öfkem kat be kat artıyordu elimden hiç bir kurtuluşu yoktu. Daha gençliğinin baharında olan bu kızı kara kışa mahkûm etmişti bu gün yetişmeseydim ya da ablası bana ulaşmasaydı ne olurdu düşünmek dahi istemiyordum. Onu bu dertten çekip çıkarmalıydım. Aklımda dönen tilkiler yapacağım şeylerin şimdiden beynimde yankı yapmasına sebep oluyordu.

 

Doktordan rica ettim kıyafetlerini giydirmesi için olanlara anlam veremese de kabul etmişti ben odadan çıktıktan yaklaşık 15 dakika sonra çağırmıştı buraya gelmeden önce giydiği yeşil yazlık elbisesi üzerindeydi tekrar kuçağıma aldım. Zayıf ve küçük bedeni kollarım arasında kaybolmuştu resmen.

 

Hastane koridoruna çıkınca Nadire elinde tuttuğu ceketimi kızın üstüne örtmesini söyledim dediğimi yaptı doktorlara gereken miktarda para verip tembih etmesini söyleyip hastanenin ıssız koridorunda yürüdüm. Sakin koridorda adım attığım her an tok ayak seslerim yankılanıyordu. Arkadan çıkacaktım kimsenin görmemesi gerekiyordu. Aksi halde bu kucağımdaki küçüğün felaketi olurdu Ablasının dediği üzere babasının onlara pek iyi davrandığı söylenemezdi babasına da gereken cezayı verecketim nasıl bir baba kızını tek başına bir adamla gönderirdi nasıl? Aklım almıyordu! Olanların öğrenilmesi dahilinde o adamın kıza iyi davranacağını hiç sanmıyordum.

 

Aklımdan geçen tek düşünce Ne pahasına olursa olsun bu küçüğü bu cehennemden çekip çıkaracağımdı.

 

Odaya daldığımda gözlerindeki o çaresizlik ve korkuyu iliklerime kadar hissetmiştim. Beni gördüğünde kendini savunma çabalarıysa canımı ayrı yakmıştı. Kahvelerindeki derin acı ve çaresizliği görmemek mümkün değildi.

 

Kollarımdaki zayıf vücudu oldukça hafifti çilek kokusu ise duyunsanmayacak gibi değildi. Kim bilir ne hayalleri vardı. Karşıya boş bakan bakışlarımı yüzüne çevirdim. Daha 17 yaşındaydı siktir daha 17 yaşındaydı ve karnında bir canın sorumluluğunu taşıyordu!

 

Gözlerimi sinirle yumdum içimde tanımadığım bu kız için yanan intikam ateşine ses çıkarmadım aksine odun atıp daha çok alevlendirmek için yanıp tutuşuyordum.

 

Ateşi yakmak için kıvılcıma gerek yoktu ateş harlanalı çok olmuştu. Şimdi hak edenleri yakma zamanıydı işlenen günahın bedelini kucağımdaki kız değil sebep olanlar ödeyeckti.

 

Yanan ateşte ki dumanları seyretmeyecek ateşin ta kendisi olacaktım.

 

Berzan Berwanı göstereme vaktiydi. İçimdeki canavar bir kere uyanmıştı bu saaten sonra uyutana aşk olsundu.

 

🌸🌸🌸

 

Gözlerimi mide bulantısı ile rahatsızca açtım. Ağlamaktan şişen gözlerimi kısıkça açınca karşılaştığım ilk şey düz bir beyaz tavandı. Ne olduğuna veya nerede olduğuma bir kaç saniye anlam veremedim yaşadıklarım bir bir zihnime doluşunca panikle doğruldum ve etrafıma baktım. Gri renkle döşenmiş bir odadaydım oldukça modern bir odaydı odada çok güzel bir erkek parfümü kokusu hakimdi.

 

Bir dakika ben neredeyedim!?

Bu evin gecekondu olan evimizle yakından uzaktan alakası yoktu!

 

Hastanede odaya dalan adam aklıma gelince korkuyla ayaklandım başımın dönmesi ile bir kac saniye ayakta yatağın başlığına tutunarak baş dönmemin geçmesini bekledim. Geçtiğine kanaat getirince derin bir nefes verdim kendimi düzeltip dik durdum üstümde hastane kıyafeti yoktu hastaneye gittiğim zaman üzerimde olan yazlık elbise vardı üzerimi kim değiştirmişti!?

 

Sakin olmaya çalışıp ilk önce banyoya adımladım boş olan mideme söverek banyo olduğunu tahmin ettiğim yere girdim. Elimi yüzümü ferahlamak için yıkadım. Bendeki rahatlık da maşallah yani bilmediğim bir evde uyanıyorum ve yaptığım ilk şey banyoya girip elimi yüzümü mü yıkamak?

 

Şaka gibi gerçekten. Mental olarak da yavaş yavaş elden gidiyordum galiba. Üstümde garip bir umursamazlık vardı hayata karşı hiç bir mücadele içinde değildim bana karşı yapacağı kötülüğü yapmıştı daha da ötesi çok da koymaz gibiydi.

 

Bakışlarım ürkekçe karnıma kaydı hâlâ ordaydı gitmemişti. Karnımda bir canlının olduğunu düşündükçe delirecekmiş gibi oluyordum. Allah aşkına ne yapacaktım ben! Daha kendime bakamıyordum ben nasıl bir bebeğe bakardım?

 

Bakışlarımı kaldırınca aynadaki aksimle göz göze geldim berbat gözüküyordum. Kestane rengi saçlarım dağılmış gözlerim kızarmış ve şişmişti rengim solmuştu. Ne zaman dolduğunu anlamadığım gözlerime baktım.

 

Boştu.

 

Uçsuz bucaksız bir uçurum vardı kahvelerimde. Bakmaya daha fazla katlanamadığım aksimden çekip hızla banyodan çıktım. Odadaki kokuyu içime çekince rahatladığımı hissettim. Kendi kendime göz devirdim bakışlarımı karnıma çevirip "sen iyice ayarlarıma oynadın belki de kaçırıldık ve burda durmuş havadaki parfümü soluyoruz." Dedim sitemkar bir sesle. Adım atacakken aklıma bir şey gelmiş gibi adeta dondum ben az önce onunla konuşmuştum bu düşünce kalbimde bir yerlerde garip hislerin oluşmasına neden oldu.

 

Bu çok yanlıştı onunla bağ kurmamalıydım henüz bir parazit! Nohut tanesi bile değil!

Hayır onunla bir bağ kurmayacaktım.

 

Kafamdaki düşünceleri bir kenara atarak

 

Temkinli adımlarla kapıya gidip kolunu indirdim. Kilitli değildi demekki neymiş kacırılmamışım. Ciddi manada psikolojik olarak iyi değildim. Yavaş adımlarla aşağa doğru inen merdivenlere adımladım bir kaç basamak inince kulağıma bir ıslık sesi geldi.

Daha dikkatli davranarak aşağı indim son basamağı indiğimde ıslık sesi artık daha yakındı. Mutfak olduğunu tahmin ettiğim yerden geliyordu ses. Merdivenleri inince kocaman bir salon karşılıyordu beni salonun sağında bulunan kısımda ses geliyordu. Başımı biraz çıkarınca arkasını dönmüş uzun boylu ve geniş omuzlarıyla tezgahta bir şeylerle ugraşan bir adam gördüm. Etrafı saran güzel tarhana çorbası kokusu ile dudaklarım kıvrıldı gözlerimi yumup tarhana kokusunu içime çektim.

 

Acıkmıştım ve canım tarhana çekmişti galiba. Bir an önce yemek istiyordum.

 

Kafama doluşan düşünceleri kafamı iki yana sallayarak dağıttım. İçimdeki ses tanımadığın bir adamla aynı evdesin diye bas bas bağırdı. Bu düşünce içimde korkunun filizlenmesine sebep oldu.

 

Salonda koltukların arkasında bulunan yemek masasına oldukça sessiz bir şekilde ilerledim görende mit ajanı sanır ne bu haller?

 

Masaya göz gezdirdim üç kişilik servis açılmıştı işime yarayacak tek şey çatal gibi gözüküyordu elime bir çatal alıp sapını sıkı sıkı tuttum. İçimdeki korkuyu bastırmak için sakin bir soluk alıp verdim.

 

Arkasını dönmüş hâlâ bir şeylerle uğraşan adamla aramızda 10 adımlık bir mesafe vardı. Tam konuşmak için ağzımı açacakken önümdeki heybetli adam benden önce söze girdi "o elindeki çatalla bana nasıl bir zarar vereceğini düşünüyorsun küçük hanım?" Kulağıma gelen rahat sesiyle yutkundum.

 

Nerden gördü bu beni? Üç harfliler tarafından mı kaçırıldım ben yoksa?

 

Sakince yönünü bana döndü üstünde siyah bir tişört vardı altında ise siyah bir kumaş pantolon.

Yeşil gözleri bir kartal misali üzerimdeydi. Asker tıraşı olan siyah saçlarıyla sert yüz hatları mükemmel bir uyum içindeydi. Kollarını önünde bağlamıştı bu nedenle kol kasları kendini oldukça belli ediyordu rahat bir şekilde bana bakıyordu.

 

İçimdeki korkuya rağmen gözlerimi kısarak yüzüne baktım "Sorularıma cevap vermezsen sana elimdeki çatalla ne yapacağımı göstermekten çekinmem koca adam." Dedim sert bir sesle. Koca adam mı şaka mısın Hazan koca adam ne! Diye beni ayıplayan iç sesime aldırmadım banane o da bana küçük hanım dedi. Demesin.

 

Benden böyle bir karşılık beklemiyor olacak ki gözlerinde ki şaşkınlığa kısa bir an şahit oldum. Tek kaşı usulca havalandı dudağının kenarı kıvrılınca dudağının yanındaki çizgi hafifçe kendini gösterdi. "Pekala vücudumda bir çatalın sebep olacağı 4 delik istemiyorum." Diyip bana doğru adımladı.

 

Elimdeki çatalı daha çok önüme çekip sıkıca tuttum nefes alış verişlerim hızlanmıştı. Önümde durunca aramızda 2 adımlık mesafe tek kalmıştı. Uzun boyundan dolayı kafamı kaldrımak durumunda kaldım. Çatal falan bahaneydi bu adam bana fiske atsa uçardım.

 

Abartma!

 

"Ben Berzan, hastanede sinir krizi geçirdiğin için sakinleştirici vurdular kendinden geçince de seni buraya getirdim." Dedi kısa ve öz bir şekilde.

 

Aman tanrım ne kadar da açıklayıcı Allah razı olsun(!)

 

"Orada ne işin vardı? Neden hastane odasını bastın beni nerden tanıyorsun ve üstümü kim değiştirdi" dedim sert bir sesle sorularımı ard arda sıralayıp.

 

Derin bir soluk verdi. "Doktordan rica ettim elbiseni giydirmesi için Geç masaya otur ablan birazdan burada olacak o gelince sana anlatır her şeyi." Dedi.

 

"Ablam mı? Ne diyorsun be adam açık açık konuş ablamın ne işi olur sizinle! Berzan dedin kimlerdensin kimsin ne hakla beni buraya getiririsin" Dedim sesimi yükselterek.

 

Kararsızca yüzüme baktı. Ne söyleyecekse bunu söylemekte kararsız gibiydi "konuşsana" dedim sertçe.

 

"Ablan birazdan burada olur o gelince konuşuruz." Dedi net bir sesle.

 

Gözlerimi sinirle yumdum.

 

"Ya havle bana ba-" diyecekken cümlemin devamını çalan kapı kesti. Yanımdan geçip kapıya ilerledi kaldırdığım elimdeki sıkı sıkı tuttuğum çatalla dımdızlak ortada kaldım.

 

Ablamın endişeli bir sesle "Hazan!" Demesiyle arkamı döndüm "Abla" dedim titrek bir sesle kızarmış gözlerle bana baktı bakışları elimdeki çatala kaydı anlam veremese de aldırmayıp hızlı adımlarla yanıma gelip kollarını sıkıca etrafıma doladı. Elimden kayıp düşen çatalı umursamadan bende kollarımı ablama sıkıca doladım.

 

"Hazan çok korktum nasıl düşünürsün böyle bir şeyi delirecektim!" Dedi titreyen acı bir sesle.

 

Gözlerimden yaşlar akmaya başladı bu şey karnıma girdiğinden beri her şeye ağlar olmuştum zaten!

 

"Özür dilerim abla çok özür dilerim aptallık yaptım" dedim burnumu çekerek beni kendinden uzaklaştırıp kızarmış gözleriyle gözlerimin en derinine baktı "bir daha asla böyle bir şeye kalkışmıyorsun Hazan tamam mı?" Dedi.

 

Başımı hızla aşağı yukarı sallayıp "tamam" dedim.

 

Elimi tuttu ve bakışlarını elleri cebinde dikkatlice bizi izleyen Berzan denen adama çevirdi "Teşekkür ederim" dedi içtenlikle. Ablama anlamaz gözlerle bakıp "abla bu adam kim?" Diye merakla sordum. "Anlatacağım Hazan her şeyi anlatacağım." Dedi.

 

Bu adamla nasıl bir ilgi ve alakamızın olduğunu fazlasıyla merak ediyordum.

 

▪▪▪▪▪

 

Oturduğumuz yemek masasında ölüm sessizliği vardı resmen, benim ablamın ve Berzanın önünde çorba kaseleri vardı ve bir de masanın ortasında bir salatalık tabağı bir kaç kaşık alsam da ortamdaki sessizlik iştahımı kesmişti ablam konuşmadığı müddetçe de bu adamla olan alakamızı daha da çok merak ediyordum.

 

"Artık konuşacak mısınız?" Dedim sabırsızlıkla. Karşımda oturan ablam masaya eğdiği duşünceli bakışlarını bana çevirdi. Bir kaç saniye bakışları kahvelerimde oyalandı Berzan ise kollarını bağlamış bizi izliyordu masanın başında oturuyordu. "Seni bu beladan kurtarması için Berzandan yardım istedim." Dedi ablam tek çırpıda. Tek kaşım usulca havalandı iyide bu adamı hayatım boyunca hiç görmedim ablam neden bu adama gelip de yardım istedi ki?

 

Ne alaka demeden duramıyordum kendi kendime.

 

"Neden Berzan, abla bu adamı nerden tanıyorsun?" Ablamda olan bakışlarım Berzana döndü yeşilleriyle hemen karşılaştım kısık gözeleriyle sadece izliyordu "bizim böyle adamlarla ne işimiz olur Allah aşkına" dememle tek kaşı havalandı. 'Böyle adamlar derken?'diye bir soru cümlesi geçti resmen yüzünden umursamayıp Bakışlarımı yeşillerinden çekip yine ablama döndürdüm sorgulayan bakışlarla ablama bakmaya başladım.

 

Söyleyeceği şeye kendini hazırlıyormuş gibi gözlerini yumdu derin bir nefes verdi "Berzan bir Berwan" hızla söylediği cümleyle kan akışım sanki dondu. Şaka yapıyor olmalıydı ben o şerefaizle aynı soy isimine sahip biriyle aynı masaya oturmuş olamazdım değil mi?

 

Peki ablam nasıl olur da onlardan olan biriyle yardım isterdi bunu bana nasıl yapardı!?

 

Ama ben bu adamı daha önce hiç görmedim Berwanlar oturduğumuz civarda yaşıyordu bu adamı hiç görmediğime eminim.

 

"N-ne diyorsun abla" hızla masadan kalktım "dalga mı geçiyorsunuz benimle noluyor" dedim artık sinirden titreyen bir sesle.

 

Ablamda ayaklanmıştı "Hazan sakin olur musun dinle bi anlatıyorum" dedi o da. gözlerimi sinirle yumdum sert bir soluk verdikten sonra yerime geri oturdum ben oturunca ablam da oturdu.

 

"Berzan, Zahir aşiretinden Emir ağanın arkadaşı" demesiyle aydınlandım Herkesin dilinde olan Emir ağa ve yanındaki arkadaşı Berzan bu muydu yok artık! Başım hızla ona döndü dedikleri kadar vardı okulda çoğu kız ya ondan ya da Emir ağadan bahsederdi tabi başka ağların oğulları da vardı onlardan da bahseden olurdu lakin Emir ağa Mardinin genç ağlarından olduğu için daha çok konuşulurdu hem gücüyle hem de davranışlarıyla. Bir kaç ay önce de evlenmişti ama konakları bizim bulunduğumuz yerden uzaktı onlar mardinin bir tarafında biz bir tarafındaydık bu nedenle katılmamıştık düğüne her şeyden haberi olan Şerifenin dediğine göre Emir ağanın eşinin ismi Dilşahtı kapalı güzel bir kız olduğunu söylüyordu bunu evdekilerle konuşurken duymuştum.

 

Yanındaki en yakın arkadaşı olan Berzandan da çok bahsediliyordu okuldan bir kız Emir ağanın düğününde bir kere görmüş kafayı takmıştı sürekli ondan bahsediyordu ama o Berzanın bu Berzan olacağını asla tahmin etmezdim.

 

Bazı kızlar o kadar takıktı ki Emir ağa evlendiği için ağlayan ve eşini gömen dahi vardı neymiş kız çok zayıfmış falan filan...

 

Ben kafamı derslere gömen inek öğrenci olduğum için pek takmazdım böyle şeyleri okuyacak ve hem kendimi hem de ablamı kurtaracktım.

 

Ama olmadı tüm hayallerim yok oldu.

 

Şaşkın bakışlarımı Berzandan çekip ablama geri döndürdüm devam et dercesine.

 

"Amcası Celal'ı sevmiyor aralarında sıkıntı var yardım istemek için aklıma başka kimse gelmedi ablacım ne yapacağımı bilmiyordum sen günden güne gözümün önünde eriyordun bende Berzana geldim seni evde göremeyince de ondan yardım istedim. O da sağolsun seni buldu." Dedi samimi bakışları Berzana döndü.

 

Bir şey demedim umutsuzca sıkıntılı bir nefes verdim. "Evde kimse yok mu?" Diye sordum. Evet onca şeyin içinden buna takılmıştım başka ne diyecektim bende aynı şeyi yapardım tek çareyi bu adam olarak görüyorsa görsündü ben kimseye güvenmiyordum bu adamın da bize yardım edeceğini sanmıyorum ablamın tutundugu bir daldı ve ben o dalı kırmayackatım.

 

Ne yapacaktı ki?

 

Sorduğum soruya şaşırdı ama cevap da verdi "2 saat sonra evde olurlar aradım öyle dediler. " başımı salladım "Bir şey demeyecek misin ablam?" Diye sorunca

A

 

blamın Güzel yüzüne çevirdim bakışlarımı "Ne diyeyim abla karnımdakinden kurtulacam sonra da hayatıma devam edicem her şeyi unutmaya çalışacağım izi kalıcak canımı yakıcak belki de her gün beni öldürecek ama başka çarem yok." Dedim ağır ve dalgın bir sesle. Düşüncelerden beni çeken onun Berzanın ağır bariton sesiydi "yaptıkları yanına kalmayacak o şerefsizin eğer onu gerçekten aldırmak istiyorsan bir doktor bulacağım ama iyi düşün onu gerçekten istemediğine emin ol sonrasında ağır bir vicdan azabı çekme." Dedi.

 

Söylediği ile sertçe yutkundum. Bilmiyordum ben bu çocuğu istiyor muydum?

 

Açıkçası korkuyordum çünkü anne olamazdım ben üstelik karnımda büyüyecekti nasıl saklayacaktım insanlardan ne yapacaktım?

 

Düşündükçe başım ağrıyordu bir şey demedim.

Aradaki bir kaç dakikalık sessizliği

"Artık gidelim erken falan gelirler bizi evde bulamazlarsa kıyamet kopar." Diyen ablamın sesi böldü ablam ayaklanınca bende ayaklandım.

 

Bakışlarım yeşillere dönünce onun zaten bana baktığını görüyordum.

 

Göz göze gelince bakışları bir kaç saniye yüzümde oyalandıktan sonra ablama döndü "Nadir sizi bıraksın evin yakınlarına ne Olur ne olmaz" dedi ablam tamam diyerek karşılık verdi bakışları yine bana döndü bunu söylemeden geçmeyecektim ama adamın gözleri çok güzel.

 

Kendine gel Hazan ne diyorsun?!

 

Diyen iç sesimle yutkundum adımlayıp önümde durdu. Aramızda bir adımlık mesafe vardı. "Karnındaki bebek için Kararını verip bana haber ver." Dedi.

 

Derin bir soluk içime çekince hafif kokusu burnuma doldu tıpkı odadaki koku gibiydi ferahlatıcı bir kokuydu insanı sakinleştiriyordu nefes aldığını hissettiriyordu "tamam haber veririm." Dedim kısaca bir kaç saniye yüzüne baktım "teşekkür ederim" dedim kısık sesle.

 

Başını salladı "önemli değil vücuduma dört delik bırakmadığın için ben teşekkür ederim." Diyince utandım ben neden utanıyordum ki? Herkes aynı tepkiyi veriridi bir kere.

 

yaklasık 190 adamı elindeki çatılla tehdit ederdi herkes aynen.

 

İç sesim neden bu kadar mantıklı konuşuyordu.

 

Dediğinin altında kalmadım "kim olsa aynı tepkiyi verirdi." Dedim söylediklerimle dudakları kıvrıldı sadece.

 

Nadir denen adamı çağırıp tembih ettikten sonra evden çıktık evin dışı da içi kadar güzeldi. Bahçesi bakımsızdı tek göze batan bakımsız bahçeydi aldırmayıp Nadirin bizi yönlendirdiği arabaya bindik karmaşık duygular içinde yolu izledim bir mıh gibi aklıma kazınan yeşillerin her gözümü kapattığımda gözümün önüne gelmesi ise oldukça ürkütücüydü.

 

Aklıma tekrar gördüğüm rüya takıldı orada gördüğüm yeşillerde en az onun yeşil gözleri kadar güzeldi.

 

Yorgunca bir soluk verdim bundan sonra ne olacaktı hiç bilmiyorum başımı korkarak eğip karnıma baktım elimi üstüne koyunca gözlerim doldu.

 

Lanet gelsin neden doluyordu gözlerim. Ondan kurtulmak istemiyor muydum?

 

Gözlerimi yumup başımı koltuğa yasladım elim hâlâ karnımdaydı.

 

Ne yapacaktım ben daha doğrusu ne yapmam gerekiyordu?

 

🍁🍁🍁

 

OY vermeyi unutmayınnn

Ig: aleynaasil0

Loading...
0%