Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm

@aleynaasil_

Yeni bölüme hoş geldiniz canlarr keyifli okumalarr...

 

Hatam varsa affola bölümler zaten düzenlemeye alınacak:)

 

6.BÖLÜM

 

"MUCİZE"

 

"İnsanların duymayı istemediği sözleri öfkeleriyle susturmak isterdi."

 

Derince ofladım Oturmuş önümdeki testi çözmeye çalışıyordum, sadece çalışıyordum çünkü kafam o kadar çok doluydu ki paragrafı kaç kere okuduğumu saymamıştım. Dün olanlar aklımda dönüyordu dün değil ondan önceki günler de aynı şekilde bir kaç haftada alt üst olmuştum. Dun biz eve geldikten bir saat sonra ev ahalisi gelmişti. Düşünceler içinde boş bakışlarla önündeki paragrafa bakmaya başladım.

 

Kapının çalınmadan açılmasıyla çatık kaşlarla yönümü kapıya çevirdim salak salak gülen Cevdetti gelen "babam seni çağrıyor Hazan"kaşlarım havalandı yüzüne bakarak "Neden?"diye sordum Pis gülüşüyle yüzüme bakmaya devam etti tam bir ergendi 15 yaşında bir ergen boynunda sallanan zincirler çizdirdiği kaşı ve elindeki tesbih... Kendisi üvey erkek kardeşim oluyordu.

 

Sırf bu çocuk için gerek var mıydı kumaya falan olmasa da olurdu hani?

 

"Bilmiyorum bana çağır dedi"

 

Ayaklanıp yanında durdum leş gibi sigara kokuyordu midem bulanmıştı karşısında durunca üstten yüzüne bakmaya başladım ondan 3 4 santim uzundum. "Bir daha kapımı çalmadan açarsan tüm boklarını ortaya saçarım Cevdet benim asabımı bozma! Evdekiler sana bir iki yüz veriyor diye kendini bir şey sanma." Söylediklerimle sertçe yutkundu evde krallar gibi yaşıyordu arada gelip çatsa da çok güzel savuşturuyordum.

 

"İnanmazlar sana hem bana kıyamıyorlar." Dedi üstün bir sesle onu o kadar çok baş tacı yapmışlar ki yazık. Dudağımın kenarı sinsice kıvrıldı "Onlara söyleyeceğimi kim söyledi Cevdet seni mahalleye rezil etmem Şerifeyle yapacağım bir sohbete bakar" dememle gözleri korkuyla açıldı. Yavşadığı kızların abisine söylersem her bir parçasını bir yerden toplardık aynı liseye gittiğimiz için her şeyini biliyordum elimde ifşaları vardı evdekilerden korkmuyordu ama dışardaki insanların ona merhamet edeceğini sanmıyorum.

 

Herkes ona canım cicim diyen babası ve annesi değildi.

 

"Evlensen de kurtulsam senden iyice çekilmez oldun" nefretle çıkan sesini umursamadan yanından geçtim adamın aklını böyle alırdım beni böyle olmaya onlar zorladı bu ergenin saçma sapan dediklerine ses çıkarmayıp yerime sinseydim tepeme çıkardı huyum kurusun bende böyleydim işte kendimi erdirmeyi sevmezdim bazen çok dobraydım kim bana nasıl gelirse bende ona öyle gelirdim. Olması gereken de buydu zaten.

 

Oturduğumuz küçük salona doğru ilerledim içeri girdiğimde tüm bakışlar bana döndü ablam dolu gözlerle bana bakıyordu. Kaşlarımı çatarak bakışlarımı hepsinin üzerinde gezdirdim.

 

"Gel otur şöyle" diyen babamın gösterdiği yere oturdum.

 

"Hayırdır gene ne oldu" dedim kollarımı önümde bağlayıp. Onları asla affetmeyecektim hele ki, babam sıfatında olan karşımdaki adamı asla karınmda ki bebeğin sebebi oydu nefret dolu bakışlarımı gizlemeden yüzüne baktım.

 

"Akşama hazırlan istemeye gelecekler seni" umursamaz bir şekilde söylediği cümleyle kaşlarım daha çok çatıldı yüzümde keyifsiz bir gülüş meydana geldi. "Olur gelsinler, bir gün elin adamına yollarsın ertesi gün başka birine veririsin çok zenginler mi bari malum zengin olunca kızını bile satıyorsun." Söylediklerimle hızla yerinden kalkıp ellerini boğazıma sardı üzerime gelmesiyle farklı bir içgüdüyle ellerimle karınımı korudum. Ablam ayaklanıp yanımıza geldi "baba bırak!" Diye bağırdı.

 

"Ne diyorsun lan sen!" Kükremesiyle çatık kaşlarla yüzüne baktım "Ne! Yalan mı sen baba olmanın yanından bile geçmiyorsun sana baba demek diğer babalara hakaret" elleri boğazımda olduğu için sesim biraz kısık çıkmıştı. Haklı olduğumu bilmesindendi bu öfkesi insanlara hazmedemedigi gerçekleri söyleyince öfkeleriyle sizi susturmaya çalışırlardı.

 

İnsanların duymayı istemediği sözleri öfkeleriyle susturmak isterdi.

 

Ellerini birden boğazımdan çekip yüzüme attığı tokatla yere düştüm karnımı bu defa daha sıkı sardım ona bir şey olacak düşüncesi nedense kalbimin sancımasına neden olmuştu. Dudağımda akan kanı umursamadım ona 'ya bir şey olduysa' korkusu daha yoğundu.

 

Neden umrumdaydı ki? Üstelik daha dün ondan vazgeçmişken.

 

Ablam babama ters bakışlar atıp beni yerden kaldırıp oturttu. Ablam benim gibi değildi o çok hassastı sesini bile yükseltmeye korkardı. Babamdan da annemden de çok çekinirdi ben daha yokken anne ve babamın ablama çok çektirdiklerini söylerdi rahmetli anannem.

 

Yüksek sesten dahi korkardı anında gözleri dolardı.

 

Ne yaşadığını bana asla anlatmadı ben doğmadan önce neler olduğunu ne yaşadığını ne söyledi ne de konusunu açtı. Vakti zamanında birine aşıktı çok seviyordu sonra aralarında ne olduysa vazgeçti ben 13 yaşlarındaydım sürekli Devran der bana ondan bashederdi en sonunda ise 'bunlar aramızdaki sırlar ablacım kimseye anlatma' derdi sonra bir şeyler oldu ve ablam ismini dahi ağzına almadı.

 

İlginç bir şekilde görücüsü de gelmiyordu çok güzeldi hatta itraf etmeliyim ki ablam benden güzeldi beyaz teni acı kahve gözleri ve dalgalı kara saçlarıyla mukemmeldi asıl güzelliği de uzun kirpiklerindeydi ceylan gözlerini çevreleyen siyah uzun kirpikleri yüzüne bakınca ilk dikkat çeken yerdi.

 

Bazen çarşıya çıkardık kaç kez birilerinin ona teklif gönderdiğine şahit olmuştum teklif gönderip ablamı utanmadan süzenler ertesi gün yanlarından geçince başlarını yerden kaldırmıyordu bu çok ilginçti ama çok üstüne düşmedim adam olmuşlardı neticede.

 

O boğucu salondan çıkmış odamıza gelmiştik. Kararı netti bu akşam istemeye geleceklerdi. Yatakta oturmuş dudağımın kenarındaki yarayı temizleyen ablama bakıyordum. Bıkkınca derin bir soluk verdim bu hareketim dudağımı sızlatmıştı.

 

Ablam elindeki pamuğu baş ucumuzdaki komidine bıraktı. Kızarmış gözleriyle bana bakarak "Berzana haber vericem ama telefonumu aldılar bu böyle olmayacak eğer anlaşılırsa sana bir şey yapmlarından korkuyorum Hazan ne yapacağız."

 

Dün babam ablamın telefonunu bir şeyler bahane ederek elinden almıştı bu hallerine alışık olmadığımız için bir şey demedik ama ablam telefonunu bu defa vermek istemeyince babam bir şey mi saklarsın diyerek sinirle tuşlu telefonu yere fırlatmış her bir parçası bir yere dağılmıştı.

 

Bakışlarımı cama çevirip "Haber versen ne olacak abla o adam ne yapacak sanki? Ne olacaksa olsun artık ben çok yoruldum." Bıkkın bir nefes verdim.

 

Yanımdaki hareketlilik ile ablamın yanıma oturduğunu anladım "bebeği aldır sonra da gidelim buralardan kimsenin bizi bulamayacağı bir yere." Dedikleriyle sertçe yutkundum camda olan bakışlarımı çekip ablamın yüzüne döndüm engel olamadığım titrek sesimle "Abla...Abla ben aldırmak istemiyorum onu en masum o az önce babam bana vururken ona bir şey olacak korkusu her tarafımı sardı. Ben ona kıymak istemiyorum ama nasıl sevicem bilmiyorum." Gözümden yaşların ne ara aktığını bilmiyordum. Ablam da ağlıyordu.

 

4 haftalıkdı onu öldürmek istemiyordum. Bunu yapamazdım ama doğduğu zaman onu nasıl sevecektim daha doğrusu nasıl dünyaya gelecekti bunca derdin arasından. Ben ona tek başıma nasıl bakacak nasıl büyüyecektim?

 

"Karşıma bu işe artık abla lütfen ne olacaksa olsun akşam herkesin önünde tüm gerçekleri söyliycem o Berzan denen adamdan da yardım isteme Allah aşkına adam ne yapıcak Abla yıllardır Zahirlerin yanında buralara geldiği bile yok amcasını da sevmiyor zaten niye bu meseleyi umursasın ki? Ne olacaksa olsun artık Celal ile mi evlendirecekler evlendirsinler bıktım artık lütfen biraz hatrım varsa artık bırak kendini de yorma" söylediklerimle ablamın gözünden yaşlar sicim sicim akmaya başladı o da yorulmuştu bende ,artık ne olacaksa olurdu her şeyi akışına bırakmıştım.

 

Bu saaten sonra en fazla ne olabilirdi ki?

 

"Hazan kendini ateşe atıyorsun ablam yapma" yalvaran sesiyle sertçe yutkundum acıyla bakan kahvelerinin en derinine baktım "ben yandım zaten abla geriye sadece küllerim kaldı, küllerim artık yanmaya değil her daim savrulmaya mahkum."

 

Titreyen elleriyle göz yaşlarını sertçe sildi "Yapamam ya sana bir şey yaparlarsa ya karnındakine zarar verirlerse!"

 

"Abla! Yeter artık anlamıyor musun bir çıkışımız yok artık nolur yalvarırım artık çabalama ne olacaksa olsun artık bıktım!"

Yüksek sesle söylediklerimle ablamın gözleri yine dolup akmaya başladı söylediklerimin farkında varınca gözlerimi sertçe yumdum başımı ablamın olduğu yönden çevirdim.

 

Dakikalar sonra yanımdan kalkıp odadan çıkıp gitti. Ablamın odadan çıkmasıyla hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.

 

Çaresizlik insanı yaşarken öldürüyordu. Başıma geleceklerin bilinmezliği ise süründürüyordu.

 

Bu gece sondu. Bu akşam her şey biteceketi herkes gerçeği öğrenecek kaderimin okları belli olacaktı.

 

Ellerim yine karnımı buldu engel olamadığım dürtümle yine onunla konuştum "Lütfen bir mucize olsun ve kurtulalım...İnsanlar kötü, insanlar acımasız, bunca kötü şeyin arasından senin dünyaya gelmen sana yalnızca kötülük olur. Bunca kötülüğün arasından bir mucize olsun hem sana hem bana ışık olsun."

 

Baş ağrım ve üzerimdeki halsizlikle yatağa uzandım ağlayarak göz yaşları içinde uykuya daldım.

 

🍁🍁🍁

 

"Uyan artık istemeye gelecekler seni hâlâ uyuyorsun!" Sertçe dürtülünce gözlerimi yorgunlukla açtım. Karşımda annem vardı çatık kaşları ve her zamanki hoşnutsuz yüzü ile bakıyordu. "Bu nasıl bir sorumsuzluktur istemeye geleckler hayde kalkasın hazırlan ve bir an önce çık odadan."

 

Sertçe yüzüne baktım yataktan doğrulup tam karşısında durdum. Onunla göz renklerimiz aynıydı sırf bu yüzden göz rengimi sevmezdim. Ona benzemek bana yalnız ceza. "Gelsinler umrumda mı sanıyorsun daha kimin geleceğini bile bilmiyorum birazdan kiminle sözümün kesileceģine!" Ağzımdan çıkan cümleyle duygudan yoksun bakışlarında zerre bir değişim olmadı. "Yaldız ailesi oğlulları Poyraza isteyeckler seni" gözlerim kocaman açıldı acı bir gülüşle yüzüne baktım "Ayyaş Poyraz diyecketin herhalde ya sen nasıl bir annesin tek bir an bile ayık olduğu görülmeyen adama mı vereceksiniz beni o katran karası kalbin evladını nasıl ateşe atıyor!?" Kendime engel olamayıp sonlara doğru bağırmıştım.

 

Çatık kaşlarıyla yüzüme baktı "sen benim anneliğimi sorgulayamazsın!" Diye bağırarak karşılık verince omuzlarım yenilgiyle düştü başımı sakince aşağı yukarı salladım "Doğru diyorsun ortalıkta yaptığın bir annelik yok ki sorgulayayım sen anca kocanı memnun edip onun yata-" yanağıma attıği tokatla başım yana döndü. Gözlerim dolunca önüm bunalıklaştı. Kafamı çevirip yüzüne baktım öfke ve nefretle bakıyordu. Birazcık olsun sevgi kırıntısı aradım. Yoktu.

 

Sizi dünyaya getirenler sevmeyince kimsenin sizi seveceğine inancınız olmuyordu.

 

Dünyadaki çocuklar sevgisizlikten akıttıkları göz yaşlarıyla boğuluyordu.

 

"Sen ne bizi ne de annelik gibi kutsal bir görevi hak etmiyorsun Hilal Yavuz. Neden bizi sevmedin edebiyatı yapmayacağım sana bir annenin çocuğunu sevmemesinin hiç bir nedeni veya bahanesi olamaz. İsteseydin severdin sen istemedin ve sevmedin." Gözümden bir yaş usulca aktı.

 

"Belkide sen sevilmeyi hak etmiyordun Hazan. Sen benim için uğursuzluktan başka bir şey değilsin. Kız olduğunu öğrendikten sonra ölmen için çok çabaladım ama olmadı sen inatla yaşamayı seçtin ve dünyaya geldin. Sen bu hayatı kendin istedin." Acımasızca sarf ettiği sözlerin kalbimde bıraktığı çizikleri umursamadı.

 

Başımı dikleştirip gözlerine baktım "bir gün anne olursam sana benzememek için her şeyi yapacağım ben asla senin gibi bir anne olmayacağım." Yüzümün her tarafında gezindi bakışları bir şey demeden çekip gitti. Arkasından sertçe çarptığı kapıyla göz yaşlarım yanaklarımdan süzülmeye başladı.

 

Bir kere sevseydi nolurdu ki?

 

Burnumu çekip yatağa oturdum ellerimi karnımın üstüne koydum göz yaşlarım sicim sicim akmaya devam ediyordu sulu göz biri asla değildim ama bu karnımdaki gerçekten de ayarlarımla oynuyordu. Ona kıymayacaktım ama onunla ne yapacağımı da bilmiyordum. "Sana zarar vermelerine izin vermeyeceğim, annem gibi bir anne de olmayacağım sana ne olur bilmiyorum belki de ölücez seninle çünkü birazdan senin varlığını herkese açıklayacağım ve kaderimiz belli olacak." Akan burnumu tekrar çektim ayaklanıp üzerimdeki elbiseye kaydı bakışlarım Ne yani bide o ayyaş için hazırlanacak mıydım?

 

Asla.

 

Aynanın karşısına geçip yüzüne nemlendirici kremimi sürdüm kestane rengi saçlarımı yukarıdan dağınık bir topuz yaptım. İçimdeki huzursuzluğu da birazdan olacakları da umursamamaya çalıştım. Ablam da hiç gelmemişti odaya kalbini mi kırmıştım?

 

Derin bir of çektim "başlarım böyle hayata" diyerek sinirle söylendim. Dış kapının sesi ile derin bir nefes verdim gelmis olmalıydılar. Müstakil küçük bir evde yaşıyorduk ufak bir ön bahçesi vardı gelen misafirler dış kapıyı çalıyor kapı açılınca ön bahçeden eve giriyorlardı. Kutu gibi bir evdi kendimi bildim bileli burada yaşıyordum. Ablamın dediğine göre benden önce küçük bir konakta yaşıyorlarmış sonra işler batınca eldeki ve avuçtaki her şey gitmiş.

 

Kapımın tıklatılması ile "ne var?" Diye seslendim. "Misafirler geldi Hazan! Seni bekliyorlar hadi!" Üvey annem olan Nurcandı bu göz devirip "git sen geliyorum ben!" Diye seslendim.

 

"Çabuk ol" dedikten sonra kapıdan uzaklaşan ayak sesleri gittiğinin habercisiydi.

 

Kapıya doğru adımlayınca dolabın aynasında kendimle göz göze geldim elim kapı kolunda öylece kaldı. Fazla özensizdim göz altı morluklarım çatlamış dudaklar ve feri sönmüş kahve gözler... Üstümdeki pijema takımının içinde çocuk olduğum belli oluyordu.

 

Karnında bir bebek taşıyan çocuk...

 

İtraf etmem gerekirse korkuyordum ve daha yaşamadan hayatımın bu kadar erken bitmesi adil değildi. Yaşamak istiyordum huzurlu bir hayat eskiden huzuru bir gün bulacağıma biraz olsa inancım vardı lakin şimdilerde değil huzur bulmak yaşamak için nedenler arıyordum.

 

Daha fazla düşünürek kendime eziyet etmeyi bıraktım ve kapıyı açtım odamızın ilerisinde olan salondan sesleri geliyordu derin bir soluk verip salona adımladım seslere yaklaştıkça içimde sakladığım korkum kendini belli ediyordu. İçeri girdiğim zaman bakışlar üstüme döndü beni isteyecek olan Poyrazla göz göze gelince sert bakışlarla yüzüne baktım, iğrenç bakışlarla beni süzüyordu göz devirip bakışlarımı yüzünden çektim salona göz gezdirince ablamı görememek beni tedirgin etse de belli etmedim. Ablam beni asla yalnız bırakmazdı! Neredeydi ki? Köşede ki sandalyeye oturup olacakları izlemeye başladım.

 

"Bu Hazan kızım , bilirsin Bilal ağa pek iyidir." Diyen babamla sert bir soluk verdim kuyumcu dükkanı gibi olan Poyrazın yanında oturan kadın kötü kötü bakıyordu muhtelen o da Poyrazın annesiydi bakışlara bak sanki ben oğlunu istemeye geldim.

 

La havle La havle!

 

Sarı dişleriyle sırıtarak bana bakan Poyraz yüzünden midem bulanmaya başlamıştı. Pis içki kokusu şimdiden odayı sarmıştı gerizekalı buraya gelmeden önce bile içmişti.

 

Kahveler ben gelmeden önce dağıtılmıştı zaten kendimi onlar için de yoramazdım.

 

"Lafı uzatmayalım artık" diyen Poyrazın babasıyla kalbim korkuyla çarpmaya başladı an bu andı belki de her şey ögrenmeli ne olacaksa olmalıydı.

 

"Allahın emri peygamberin kavliyle kıznız Hazanı oğlum Poyraza is-"

 

"BU İSTEME OLAMAZ!" Bağırarak söylediğim cümleyle tüm bakışlar bana döndü babam kaşlarını çatmış sinirle yüzüme bakıyordu Poyraz ve ailesi anlamaz gözlerle bakarken öz annem ve üvey annem ne yaptığımı anlmaya çalışıyordu.

 

"Sen ne saçmalıyorsun Hazan!" Diye öfkeyle soluyup dişlerinin arasından konuşan babama baktım elindeki tesbihi öyle bir sıkıyordu ki tesbih her an kopacak gibiydi.

 

Derin bir nefes verdim "ben kimseyle evlenemem. Birazdan anlatacaklarımdan sonra " bakışlarımı Poyrazın ailesine çevirip "siz de zaten istemezsiniz beni."

 

"Ağzında geveleme ne söyleyeceksen söyle Hazan! Ne saçmalarsın sen?!" Malesef babam olan şahsın sesi az öncekinden daha fazla çıktı titremeden edemedim.

 

Titrek bir sesle "Ben" demiştim ki dışardan gelen "SELİM ÇIK LAN DIŞARI" gürlemesiyle şaşkın bakışlarım kapıya döndü. Odadaki diğer insanların da benden farkı yoktu.

 

Babam "Noluyor lan!" Dedikten sonra ayaklanıp kapıya adımladı ardından da diğerleri.

 

Şaşkınlıkla arkalarından bakmaya başladım. Cidden ne oluyordu!

 

"HAZAN" diye bağrılmasıyla yerimden hızla ayaklanıp ön bahçeye çıktım .

 

Gördüklerimle ağzım kocaman açıldı karşımda o adam vardı Berzan şaşkın bakışlarım üzerinde gezindi. Öfkeli bakışları babamın üzerinde geziniyordu. Arkasında iki adam vardı. Ben biraz geride olduğum için beni daha fark etmemiş gibiydi.

 

Babam merakla karışmış şaşkın gözlerle Berzana bakıyordu. "Hayırdır Berzan ağam bir sıkıntı mı vardır. Evime bu şekilde gelirsiniz?"

 

Berzan çatık kaşlarını düzeltmeden konuşmaya başladı "benim olanı almaya geldim. Hazan sevdiğim kadındır. Sevdiğimi almaya geldim." Gözlerim kocaman açıldı. Yok artık daha neler!

 

Bu adam ne dediğinin farkında mıydı!?

 

"Hazanı bu gün istemeye geldim. Geç kaldın Berzan." Diyen Poyrazla çatık kaşlarla ona baktım yürek mi yemişti bu? Hem Zahirleri hem Arnasları hem de Berwanları karşısına almayı göze mi alıyordu cidden?

 

Salak olduğunu biliyordum ama bu kadarını ben bile beklemiyordum.

 

Aşiretler olmasa bile bi Poyraza bir de Berzana bakınca Berzanın, Poyrazı evire çevire döveceğini net söylerdiniz.

 

Alkolden olsa gerek zayıf bir yüze sahipti göz altı morlukları ve sıska vücuduyla Berzana karşı hiç şansı yoktu aradaki yaklaşık on santimlik boyu hesaba katmıyordum bile.

 

Karşısındaki adam yeşilleriyle bile öldürebilirdi ki bence şu an tam olarak öyle yapıyordu. Tek kaşını kaldırmış küçümseyici bakışlarıyla Poyrazı resmen gömüyordu.

 

Poyrazın babası da olanların farkında olacak ki kaş göz işareti yapmaya başladı oğluna, zoraki sırıtmasıyla Berzana dönerek "Kusura bakmayasın Berzan ağam Poyraz pek kendinde değildir. Gönlünü Hazan kızıma kaptırdığını bileydik gelmezdik. Biz zaten gidiyoruz." Karısına kaş göz işareti yaptı Poyrazın kolundan tutup götürmeye başladı.

 

Gitmeden önce babama döndü "Bir daha kızına fikir sormadan istemeye gelin deme Selim." Diyip gitti. Poyraz bir şeyler mırıldanıyordu babasına lakin sesi gelmiyordu. Kapıdan çıkana kadar Berzan ters bakışlarını üstlerinden çekmedi.

 

Fark ettiğim gerçekle etrafıma bakmaya başladım Ablam ortalıkta yoktu üstelik sabahtan beri hiç görmemiştim.

 

"Ne diye dahaönce söylemedin Berzan ağam deseydin yol verirdik yol." Babamın yumuşak sesiyle gözlerimi sinirle yumdum.

 

Doğru ya Berzan, Poyrazın ailesinden zengin tabi yumuşak davranır.

 

Berzan babamın dediklerini umursamadı bakışları arkada duran bana kaydı anlamaz gözlerle yüzüne bakıyordum. Hâlâ ne yapmaya çalıştığına anlam verememiştim bakışlarını benden çekip babama döndürdü "Hazanla baş başa konuşmak istiyorum." Dedi. Babama bir kaç dakika kal geldi yok sayılmayı hazmetmeye çalışıyordu.

 

"T-tabi tabi konuşun baş başa" diyerek karşılık verdi.

 

"Aylin!" Diye bağırdı daha sonra ablam bir yerden çıkar diye etrafıma bakmaya başladım. Ama yoktu annem telaşla bize doğru gelip "Aylin yok her yere baktım yok!" Dedikleriyle kalp atışlarım korkuyla çarptı ne demek yok ablam haber vermeden hiç bir yere gitmez.

 

Berzanın göz göze gelince merak ve soru soran bakışlarım yüzüne döndü başını hafifçe sağa sola sallayınca sertçe yutkundum. Onun da haberi yoktu ablamdan.

 

"Ne demek yok Ablam nerede!?" Evin içine girip evi tekrar arayıp ablamı bulacaktım. Arkamı dönmüş 2 adım atmıştım ki "Burdayım Hazan!" Diyen ablamın sesiyle üçüncü adımımı atamadım. Arkamı döndüğümde bir adamla el ele tutuşmuş şekilde karşımızda duruyordu. Gözleri kızarmıştı, ağlamıştı. Yanındaki adamın altında askerlerin giydiği kamuflaj pantolon varken üstünde yeşil bir tişört vardı. Boynunda sarkan künyeyle asker olduğu her halinden belliydi. Sert gözleri hepimizin üzerinde gezindi en sonunda babamın üzerinde durdu babam şaşkınca karşısındaki manzaraya bakıyordu "Devran" diyerek mırıldandı.

 

Devran mı!? Beynime felç inmişti galiba bu Devran ablamın bahsettiği Devran mıydı?

 

Devran babam alayla bakarak "Devran ya Emanetime böyle mi sahip çıkıyorsun ha Selim amca ben demedim mi Aylinime sahip çık vakti geline onu gelip alacağım anlaştık senle ama görevdeyken duyuyorum ki benim olanı layıkı olmayan biriyle 40 ını geçmiş adama yamamaya çalışıyorsun." Kalbim acıyla kıvrandı dedikleriyle bunu yapacak mıydı gerçketen ablamı 40 ını geçmiş bir adama verecek ve hayatını karartacak mıydı? Bu denli mi kararmıştı kalbi? Bu yüzdendi değil mi ablamın telefonunu alması ablam olanları ögrenince Devran denen adama belki haber verir diye almıştı telefonu. Dolmuş gözlerle ablama baktım onun da gözleri dolmuştu öfkeyle Devrana bakıyordu neden ona öfkeliydi emanet etme meselesi de neyin nesiydi?

 

Kafamda dört dönen soruları bir kenara atıp

hızlı adımlarla ablama yürüdüm kollarımı ona sarınca Devranın avucunun içinde kaybolan elini elinden çekip oda bana doladı kollarını ağlamaya başladım. Yıllardır sığındığım kollara bu defa ben sığınak oldum ablam hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.

 

Herkes susmuştu tek ses ablamla olan acılı ağlamamızdı.

 

Seslerden olsa gerek bir kaç komşu kapının önünde bizleri izliyordu.

 

Ablam nefeslerini düzene sokunca benden uzaklaştı gözlerinde yanan öfke ateşiyle baba demeye utandığım adama döndü.

 

"Selim Yavuz" diyerek haykırdı sesinin herkese girmesini istercesine "Sen iğrenç bir babasın ne beni ne de Hazanı hak etmiyorsun! Kalbin o kadar çok kararmış ki sırf parası var diye 20 sinde olan kızını 40 yaşındaki adama layık görüyorsun!!" Ağlayışlarının arasından ağzından bazen hıçkırıklar firar ediyordu.

 

"KÜÇÜKKEN BANA YAPMADIĞINIZ KALMADI HATIRLIYOR MUSUN BEN 8 YAŞINDAYKEN SIRF BİR VAZO KIRDIM DİYE 'O VAZO SENDEN PAHALI' DEMİŞ VE YAĞMURUN ALTINDA BEKLETMİSTİN" acıyla gülümsedi bakışları bir annemiz bir de babamızın arasında gidip geliyordu "HATIRLAMAZSIN SEN AMA BEN HİÇ UNUTMADIM ERTESİ GÜNÜ SIRF HASTA OLDUM DİYE BENİ DÖVMENİ DE UNUTMADIM HİLAL YAVUZ"

 

Yaşlar gözümden şiddetli bir yağmur gibi boşalıyordu hiç anlatmamıştı ablam hiç geçmişten bahsetmedi halbuki ne çok acı ne çok keder sığdırmış o küçük kalbine ablam korkardı yüksek sesten bile korkardı nahifti karşımızda durmuş bize bakan anne babamızdan korkar her dediklerine boyun eğerdi.

 

Bu gün bağırarak söyledikleri yıllardır sustuklarıydı.

 

Bana da çok çektirdiler ama beni koruyan oydu o vardı peki onun kimi vardı? Hiç kimsesi iki tane onu sevmeyen tiksinç bakışlarla yüzüne bakanlarla baş başa kalmıştı.

 

Omuzları yenilgiyle çöktü "Gidiyoruz. Ben de Hazan da bu evde bize huzur yok." Elini devranın avcuna bıraktı.

 

Berzan yanımda durup sessizliğini bozdu"Hazan bundan sonra karımdır buradan çıktığımız gibi imam nikahını kıyacağız." Ağzım kocaman açıldı. Bundan şeyin haberi var mı BENİM!

 

Devran da rahat bir sesle"E bende o zaman Aylinimi alıyorum biz de imam nikahını kıymaya gidiyoruz."

 

Şaşkın bakışlarla ablama baktım. Güven vericesine gözlerini açıp kaladı.

 

"Hazan hiç bir yere gidemez!" Babamın sesiyle hepimizin bakışları ona döndü.

 

"Reşit değildir benim izinim olmadan hiç bir şey yapamazsınız." Berzan sert bir soluk verdi.

 

Bana döndü kulağıma yaklaşıp "birazdan söyleyeceklerimi sakın yanlış anlama" dedikten sonra geri çekildi.

 

Babama bakarak "Ne kadar istiyorsan başlık parası verceğim ama Hazanın bir dakika daha burada kalmasına izin vermem."

 

Az önce ablamın söyledikleri onu zerre etkilememişti eğer öyle olsaydı para kelimesini duyunca sırıtmazdı.

 

"Miktarı sonra konuşuruz." Mutlu sesini duyunca midem bulandı. Ben ve Berzana daha sonra da Devran ve Ablama bakarak "E o zaman hayırlı olsun diyelim."

 

Sert bir soluk verdikten sonra ilk Önce Hilale sonra da Selime baktım onlar anne ve baba kelimelerini zerre hal etmiyordu.

 

"Sizi Allaha havale ediyorum ne ölünüz ölüme ne de diriniz dirime" son sözlerimi söyleyip hızlı adımlarla çıktım.

 

Artık daha fazla katlanacak gücüm kalmamıştı az önce yaşadıklarım fazlaydı. Başım çatlıyacakmış gibi ağrıyordu. Elimi saran elle bakışlarımı kaldırdım Berzan yeşikleriyle bana baktı.

 

Galiba bahsettiğimiz mucize buydu.

 

"Gidelim mi? Ablanlarda gelecek seninle konuşmak istiyor." Yumuşak bir sesle söylediklerine kafa salladım.

 

"Gidelim." Dedim kısık sesle.

 

17 sene sonra hayatımı cehenneme çeviren insanların arasından çıktım. Ama beni bu cehennemden çıkaran mucizemin bana cenneti vaad edip etmeyeceğini henüz bilmiyordum.

 

🍁🍁🍁

 

Loading...
0%