@aleynaasil_
|
Merhaba umut çiçeklerimm🌸 Mükemmel bir bölüm olduuu bölüm sonunda buluşalım keyifli okumalar... Lütfeeeennn emeğimin karşılığı olarak oy ve yorum yapmayı unutmayın
22.BÖLÜM
◇RUHUNU RUHUMA YASLA◇
"Dünya yaşamayı bilmeyen ve ölmeyi beceremeyen insanlarla dolu..."
Emir Asaf Zahir~
Madem aramızda gizli saklı bir şey kalmayacaktı Selinle karşılaştığımı da söylemem gerekiyordu.
Ağzımdan çıkan cümle tebbesümünü yerle bir etti.
"Selinle karşılaştık."
Tek kaşını kaldırarak bana baktı "Ne zaman?" Diye sordu "kitap almaya gittiğimiz gün." Diyerek yanıtladım.
Sabırla derin bir soluk verdi "bana niye o gün söylemedin?"
Parmaklarımla oynamaya başladım, "Ben emin deģildim Selinin doğru söyleyip söylemediğinden sana söyleyecektim içimdeki şüpheyi gidermek için ama araya olaylar girdi biraz da önemsiz buldum. O yüzden bir şey demedim."
Başını olumluca sallayıp "Ne dedi sana?"
Yüzüne bakınca dikkatlice bana bakıyor vereceğim cevabı bekliyordu "O...seninle arasında gizli bir ilişkiniz olduğunu söyledi onu seviyormuşsun vazgeçememişsin falan"
Çıldırıcam diye mırıldandıktan sonra bana döndü ciddi bir ses tonuyla "ona inandın mı?" Diye sorması ile kaşlarım sinirle çatıldı "oradan bakınca kocası aldatığında yanında kalacak bir kadın gibi mi görünüyorum Emir ağa! Beni nasıl tanıyorsun bilmiyorum ama ola ki öyle bir şey yaparsan seni vururum ac-" Asafın beni kendine çekip dudaklarıma kapanması lafımı tamamlamama izin vermedi şaşkınlıkla gözlerim kocaman açıldı.
Bu adam da lafı ağzımıza tıkıyor hep.
Davetkar öpüşüne bir kaç saniye karşılık vermedim. Veremedim. Kendime gelince dudaklarının büyüsüne kapılıp bende ona karşılık verdim. Nefes alma ihtiyacı ile birbirimizden ayrıldık. Parlayan gözler ile bana bakıyordu alnını alnıma yaslayarak "Allah şahidim öyle bir şey olursa silahı eline ben veririm" dedikten sonra yanağımı öpüp uzaklaştı.
Kollarımı birbirine dolayıp saçlarımı savurarak önüme döndüm"Ben sana küsüm öpme beni!" Diye sinirle söylendim.
Aynen sanki adamı az önce öpen sen değildin! İçimde yankılanan sesle yutkundum. Bir şey diyemedim haklıydı galiba.
Ben hep haklıyım canım sadece senin işine gelmiyor.
Of tamam sus artık.
Asafın erkeksi gülüşü ile ona döndüm gamzesini göstere göstere gülüyordu bide!
Yine büyüsüne kapılmış hülyalı hülyalı izliyordum.
Gülüşünün yerini güzel bir tebessüm aldı "O zaman karımı öpmek için barışmak icap eder öyle değil mi?" Diyerek tatlı bir sesle konuştu.
"Bilemem artık karın affederse öpersin" dedim.
"Karıma söz soldurduğum kalbini çiçek bahçesine çevireceğim"
Yüzüne bakarak "Umarım" diye mırıldandım.
●●●
Başörtüme son dokunuşu da yaptıktan sonra aynadan kendime baktım Asaf giyecek bir şeyler getirtmişti, getirtiği kıyafetler arasından elbise tercih etmiştim beyaz üstünde mavi çiçeklerin olduğu tam bir yaz elbisesiydi.

(Elbise buu)
Makyaj mazlemesi burada bulunmadığı için yüzüme bir şey sürememiştim ama güneş kremi olsaydı fena olmazdı. Çiftlik evini gezme fırsatını yakalamıştım oldukça büyük ve ferahtı her odadaki camlar büyüktü güneş ışığı odaların tam ortasına düşüyordu büyük bir salon, salonun bir köşesinde çok güzel bir şömine vardı salonun gerisinde amerikan tarzı mutfak vardı.
Ve gördüğüm kadarıyla herkesın odası vardı 2 katlı bir evdi ama çatı katı bile o kadar çok büyüktü ki 3 katlı da denebilirdi. Burası Zahir değil Arnas çiftliğiydi o yüzden Arnaslardan herkesin bir odası vardı onlar dışında Berzanın kardeşi Ademin, ikizlerin, Boran ve Asafın da odası vardı Asafın dediğine göre arada bir tüm aile üyeleri bir araya toplanıp burada eğleniyormuş.
İnsana huzur veren bir yerdi. Burayı çok fazla sevmiştim. Asaf kıyafetleri odaya getirdikten sonra hazırlanıp aşağı gelmemi istemişti heycanımı belli etmemeye çalışarak aşağı kata indim.
Asaf koltukta oturmuş telefonu ile uğraşıyordu üstünde polo yaka beyaz bir tişört altında da siyah bir kumaş pantolon vardı.

(Asafın kombin)
Adım seslerim ile telefonu cebine koyup bana döndü baştan aşağı süzdü sakin adımlarla yanına gidip durdum ellerimi ellerinin arasına alınca dışarıya doğru adımladık. Arka bahçeye gelene kadar hiç konuşmadık yüzümdeki gülümseme ile etrafa bakıyordum Asafın ilerlettiği yere gittikçe at sesleri yakından geliyordu.
Atlar görüş alanıma girdiğinde oldukça heycanlandım yanlarına geldiğimiz atlara göz gezdirip "bunlar çok güzel Asaf" diye mırıldandım.
Yanımıza gelen bir adamla bakışlarımı atlardan çektim görünüşe göre seyistti 40 lı yaşlarında gözüküyordu baş selamı verince baş selamına karşılık verdim Asafla aralarında dönen hal hatır faslından sonra bizi Asafla baş başa bırakıp gitti ne konuştukları ile atlara bakmaktan ilgilenmemiştim. Asaf yürüyünce ayak uydurarak bende yürüdüm siyak bir atın önünde durunca at heycanla kişneyip hemen Asafa sırnaştı atın siyahlığına leke süren tek şey yüzünün ortasındaki beyazlıktı.
"Bu Rüzgar benim atım ne zaman buraya gelsem onunla vakit geçirmeden gitmem."
Atını severek "Bu da Dilşah karım ilk defa getiriyorum güzel davran karıma olur mu?" Diyerek konuştu.
At onu anlıyormuş gibi bakışlarını bana çevirdi Asaf elinin içindeki elimi kaldırıp ata yaklaştırınca korkusuzca okşamaya başladım. "Çok güzel" diye mırıldandım. Ata bakarak "sahibine söyle o güzel davranamyı bir öğrensin sana da sıra gelir." Asaf bakışlarını Rüzgardan çekerek bakışlarını hemen bana çevirdi. "Sen laf sokmayı bilir miydin ya?"
Bir şey demedim. Göz ucuyla kendisine bakıp Rüzgara geri döndüm. Bıyık altından güldü sadece.
"Ne zamandan beri atın?" Diye sordum aralarındaki derin bağ gözle görülür cinstendi. Dostluklarının eskiye dayandığı bariz ortadaydı.
"Uzun zamandır..." diye mırıldandı sonra sözlerine devam etti "hem de çok uzun zamandır Rüzgarın annesi benim annemin atıydı" diye mırıldandı "annesi Rüzgarı doğurunca öldü" sertçe yutkundu annesinin akıbetini merak ediyordum ama sanki yasaklıymış gibi kimse Asafın annesinden bahsetmiyordu. Tek bildiğim annesinin adının Şimal olduğuydu bunu da imam nikahımız kıyıldıgı zaman öğrenmiştim.
"Annemde Rüzgarı bana verdi sonra benimde annem öldü ikimiz kaldık." Son söylediği cümle ile üzülmüştüm. "Asaf annen nasıl öldü?" Diye mırıldandım çekingen bir sesle nasıl bir tepki vereceğini bilmediğimdendi bu çekingenliğim.
Karaları elalarımın en dibine baktı ağzından çıkan kelimeler ruhumu adeta yasa boğdu "Şimal Zahir intihar etti. Herkesi arkasında bırakıp gitti."
Sertçe yutkundum bu cümleyi kurarken her ne kadar soğukkanlı çıksa da sesi göz bebekleri titremişti.
"ben özür dilerim bilmiyordum." Dedim kısık çıkan sesimle.
Başını sallamakla yetindi Rüzgara döndü bakışları "hadi oğlum seninle biraz eğlenelim" diyerek Rüzgarın içinde bulunduğu yerin kapısını açtı. Oldukça heybetli bir attı tıpkı sahibi gibi. Her tarafı siyahtı alnındaki beyazlık adeta kötülüklerin arasındaki masumiyeti simgeliyor gibiydi.
Asafında ruhu öfkeye bürünmüş tek bir tarafı beyazlarla merhamet içinde döşenmiş gibiydi.
Gerçekten de sahibine benziyordu.
Annesinin ölümünü şimdi daha çok merak etmiştim bir kadın hele ki bir anne neden 4 çocuğunu ardında bırakıp öldürürdü ki kendini. Buna ne neden olmuş olabilirdi?
Asafın hatta o konaktakilerin geçmişte ne yaşadığını oldukça merak ediyordum o konağa ilk geldiğim günden beri herkesın bir hikayesi olduğunu anlamıştım hepsinin gözlerinde bir burukluk ve yaşanmışlıkların izleri kol geziyordu.
Rüzgarı çıkarıp binmek için hazırladı, sessizce onu izledim oldukça heycanlıydım daha önce hiç ata binmemiştim.
Rüzgara binince elini bana uzattı elini tutunca zorlanmadan beni atın üstüne bindirdi. Önde ben arkamda o vardı ellerini sağımdan ve solumdan uzatıp atın dizginlerini tuttu kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu üstelik karnımda ki kasılmalar da neyin nesiydi?!
Rüzgarı yavaşça yürttü ilk başta yavaş giden Rüzgarın hızı yavaş yavaş artınca heycanla gülümsedim
Bu olduça özgür hissettiriyordu.
Özgür olduğumu hissedreken bile arkamda onun olduğu gerçeğini unutmak istedim ama kokusu buna asla izin vermiyordu.
Gözlerimi kapattım ve ona güvendim sırtımı göğsüne yasladım, nefes aldım yaşamak her şeyi unutmak gerçketen nefes almak istedim.
Yorgundum dışım çiçek açarken içim yangın yeriydi dinlenmek istiyordum. Bazen bazı yorgunlukları uyku dinlendirmezdi.
Başını bir omuza yaslayıp saatlerce dertleşmek sadece susmak yaslandığın omuzda saklanmak dünyadan kaçmaktı bazen dinlenmek.
Her yorgunluğu uyku dindirmiyordu,
Bazı yorgunlukları bir insan gelir dinlendiriridi yüklerinizi o sırtlanır sizi hafifletirdi böyle bir insanı bu dünyada bulmak ise tamamen şans eseriydi.
Asafın bir elini belime sarması ile kirpiklerimin üzerinden ona baktım çenesindeki yara gözümün önündeydi sonrasında deli gibi utanacağımı bildiğim halde çenesine uzanıp yarasından öptüm.
Karşıya bakan başları bana döndü yutkunduğunu adem elmasının hareketlenmesinden anladım.
Yüzünde acı bir tebessüm belirdi "Teşekkür ederim" diyerek mırıldandı neye teşekkür ettiğine anlam veremedim. "Ne için?" Diye sordum ama Bakışları altında yanaklarımın ısınması ile bakışlarımı gözlerinden çekerek karşıma baktım.
Kulağıma yaklaşarak "Yaralarımı sevmeme sebep olduğun için. Bana şans verdiğin için hayatıma girdiğin için." Söylediği sözler ile midemde bir kelebek sürüsü uçuyormuş gibi hissettim.
Belkide benimde yorgunluğumun dineceği omuz onundu.
Benimde karşıma çıkan şans o muydu?
Neydi bu adam böyle şansım mı yoksa şanssızlığım mı?
Rüzgarın dizginlerini sıkıca sallayıp koşmasına neden oldu artık esen rüzgar ile iç içeydik bir süre sonra çınar ağaçlarının arasında bir gölün yanına gelince Rüzgarı durdurup indi bana da yardımcı olup indirdi.
Heycanla Asafa dönerek "çok güzledi, neden burada durduk?" Diye merakla sordum.
"Sana bir süprizim var." Dedikten sonra elimi tuttu.
Bu gün ne çok elimi tutmuştu.
Ardından ilerledim ilerimizdeki göl manzarası çok güzledi burası tam anlamıyla tam kafa dinlenmelik bir yerdi kelimenin tam anlamıyla bayılmıştım.
Bakışlarımı gölden çekmeme neden olan Asafın "geldik!" Diyen sesiydi.
Baktığı yere bakınca ağızım şaşkınlıkla açıldı asla böyle bir şey beklemiyordum "Asaf..." diye mırıldandım kocaman bir çınarın altında yere serilen sofra bezi üstünde pasta, pizza ve envayi çeşit tatlı ve atıştırmalıklar bulunuyordu oturmamız için minderler konulmuştu elimi bırakmadan ağacın altına doğru ilerledik en sevdiğim üç kitabı görünce çığlık atmamak için zor tuttum kendimi o kadar güzel bir anbiyans vardı ki şu an burada hiç bir özel mekana değişmezdim aşk ve gurur, Romeo ve Juliet,Kürk mantolu Madonna kitapları bana göz kırpıyordu.
Heycanla kitaplara doğru ilerleyip elime aldım Asafa döndüğümde elinde Lotus çiçeklerinin olduğu buket ile duruyordu. Gülen gözlerle bana bakıyordu "kitap aşkından Lotus çiçeklerini fark etmedin bile, al bakalım güzel karıma" diyerek Lotus çiçeğinin olduğu buketi bana uzattı. Gülümseyerek elinden aldım. Yanaklarım oldukça kızarmış olmalıydı "Teşekkür ederim" diyerek mırıldandım.
Gamzesini göstererek gülümsedi.
İkimizde yere bırakılan minderlere oturduk elimdeki buketi özenle yere bıraktım hayatımda ilk kez çiçek alınmıştı bana.
Bakışlarım çiçeklerdeyken konuştum "Asaf biliyor musun; bana ilk defa çiçek hediye edildi daha önce kimse bana çiçek almadı? Mesela hiç en sevdiğim çiçeği düşünmedim çünkü bir gün bana çiçek alınacağına hiç ihtimal vermedim. Ne kadar acı öyle değil mi o kadar çok sevilmemiş ve değer görmemişim ki bir gün birinin bana değer verip seveceğine hiç ihtimal vermemişim umutluyum diye diye nasılda umutsuzluk içinde çırpınıyormuşum, ben aslında yaşamayı bilmiyormuşum Asaf düştüğüm umutsuzluk çukurunda kendimi unutmuşum."
Bakışlarımı çiçeklerden kaldırıp ona döndüm dikkatle bana bakıp dinliyordu yanıma yaklaşıp kolunu etrafıma dolayıp kendine çekti kokusunu içime çektim başımı omzuna yasladım işte burasıydı, dinlenmek istediğim yer burasıydı.
"Dünya yaşamayı bilmeyen ve ölmeyi beceremeyen insanlarla dolu... İnsanlar yaşadıkları acıların telaşından yaşamayı unutuyor geçmişin gölgesi onları ölüme sürüklüyor işte tam bu noktada arafta kalıyorlar hayattaki ufak bir umut ışığına tutunuyolar hayattaki tüm mesele de budur Dilşa; yaşamak ve ölmek. Yaşarken ölmek, bir de ölmek için yaşmak bunların arasında da kendini unutmak...sana seni hatırlatacağıma söz veriyorum" son sözlerini söyledikten sonra başımın üzerini öptü.
Ortamdaki üzügün atmosferi dağıtmak için "okuduğun felsefi kitaplar işine yaramış" diyerek alayla konuştum. "Aşk kitaplarından daha çekici" diye mırıldandı.
Başımı omzundan kaldırıp yüzüne bakarak "aşk kitaplarına laf yok" dedim.
"Öyle olsun bakalım, pikniğimizi yapalım mı?" Demesiyle başımı olumlu anlamda salladım.
Birlikte ortada duran pizzayı yemeye başladık pizzayı yedikten sonra, Pastayı çatallayarak yemeye başladım Asaf ise bisküvi paketini açıp bir termostan piknik örtüsünün üzerindeki bir kupaya kahve doldurdu bana dönerek "meyve suyu mu kahve mi?"
Ağzımdaki pastayı yuttkutan sonra "kahve" dedim.
Çikolatalı pastayı hiç yemediğini görünce "pasta yemeyecek misin?" Diye sordum başını olumsuzca sallayıp "tatlı ile aram yok."
"Nasıl tatlı ile aran yok?"
"Pek sevmem sık sık yediğim söylenemez."
"Anladım" diyerek mırıldandım atıştırmalıklarımızı yedikten sonra sofranın yanındaki büyük sepete gerkesiz şeyleri koydum geriye sadece paketli yiyecekler bıraktım. Kitaplardan defalarca okuduğum aşk ve gururu aldım minderime oturdum Asaf sırtını ağaca yaslamış beni izliyordu. "Sen kitap okumayacak mısın?" Diye sordum.
"kendime uygun kitap getirtmedim."
Sinsice gülümsedim "benim kitaplarımdan Romeo ve Julieti okuyabilirsin." Dedim sevecen bir sesle. Kararsız gözler ile bakınca "kırmazsın dimi beni Asaf nolur oku lütfen" diye konuştum.
Bir süre yüzüme baktıktan sonra pes edercesine derin bir nefes verdi "bana neler yaptırdığını bir bilsen ver şu kitabı bakalım" heycanla Romeo ve Juliet kitabını ona uzattım.
Aşk kitabı sevmeyen adama aşk kitabı okutmadık demeyiz artık.
Asaf kitabı elimden alıp huysuzca karıştırmaya başladı. Etrafımı kontrol edince oratlıkta bizden başka hiç kimse yoktu başörtümün önünü açtım sıcakladığım için Asaf bana bakıp "istiyorsan çıkar burada kimse olmaz" dedi.
Etrafıma yine temkinlice baktıktan sonra dediğine uyup başörtümü çıkardım saçlarımı salıp kendi haline bıraktım. Tebessüm ederek bana baktı.
Bacaklarını uzattı elimi kendine çekerek "kafanı bacağıma koyup rahat rahat uzanmaya ne dersin karıcım?"
"Bilmem böyle iyyim ben ama..."
"Israr ediyorum hanımefendi" dedi gülümseyerek.
"İyi peki madem" dedikten sonra bacaklarına uzanacakken durdum aklıma gelen şeyle ona döndüm.
"Telefonunu versene bi" dedim.
Sorgulamadan telefonunu çıkarıp bana verdi. Telefonu açınca duvar kağıdında hiç bir şey yoktu kaydırınca hemen açıldı şifre koymamıştı kamerayı açıp "fotoğraf çekip bu anı ölümsüzleştirelim" dedikten sonra telefonu kaldırdım fotoğrafımızın çekilmesi için ekrana dokununca sayaç üçten geriye doğru saydı 3, 2 de Asaf yüzümü kendine çekip sıkıca öptü ve 1 saniyede fotografımız çekildi benim şaşkın suratım Asafın ise yanağımı öpen hali ile çekindik.
Oldukça güzel çıkmıştık.
"Ya Asaf!" Diye söylenememle "Ne asker arkadaşı gibi mi çekinelim fotoğrafı oldu olacak elini omzuma at tam olsun." Diye karşılık verip sitem etti.
Bir şey demeden uzandım başımı bacaklarına koydum telefonu yüzüme kaldırıp Hande Mehanın Beni böyle sevme Şarkısını açıp telefonu köşeye bıraktım

(Şarkıları multimedyaya koyunca gözükmüyor o yüzden buraya koyuyorum)
Şarkının sözleri aramızda yankılanınca bakışları bana döndü tabi ki de şarkı ona göndermeydi umursamadan elimdeki Aşk ve gurur kitabımı okumaya başladım o da Derin bir soluk verip Romeo ve Juliet kitabını okumaya başladı.
Saçlarımın arasına dalan parmakları ile yüzümde tatlı bir tebessüm oluştu nahif hareketlerle saçlarımı okşuyordu.
Hayatımın en huzurlu anını yaşıyordum adeta, her şey çok güzeldi Asafın bu denli ince düşünmesini asla beklemiyordum hem bu denli yara açıp hem de nasıl tedavi ediyordu anlamak imkansızdı.
Defalarca okuduğum kitabın cümlelerine göz gezdiriyordum denk geldiğim satırla tebessüm ettim kitabı defalarca okumuş kendimi bulduğum satırların altını çizmiştim lakin şu an denk geldiğim satırı ilk defa kendimde buluyordum hayır sil kendimde değil bu defa bu satırı bizde Asaf ve kendimde görüyordum
Aynen şunlar yazıyordu;
"...Aynı kitapları okumadığımıza eminim, aynı duyguları okumadığımıza da eminim..."
Şu anki durumumuz tam olarak buydu huysuzca Romeo ve Julieti okuyor kendi kendine huysuzca mırıldanıyordu.
Kessinlikle aşk kitabı sevmiyordu.

Şarkılardan Nazende Sevgilim şarkısı çalmaya başlamıştı. Gözlerim ağrıdığı için kitabı kapatıp kenara koydum ve gökyüzünü izlemeye başladım. Bir eliyle kitabı tutup okuyan diğer elinin parmakları ile saçlarımı okşayan Asaf gerçek olamayacak kadar güzeldi. Gülümseyerek bulutları izlemeye başladım daha önce hiç bu denli güzel gözükmemişlerdi gözüme bulutlar bu denli huzur vermemişti gökyüzü.
Gözlerimi yumdum bir kaç saniye sonra alnımda hissettiğim sıcak dudaklarla kalbim tekledi gözlerimi açtığımda Karaları yüzümün her zerresinde dolaşıyordu elimi kaldırıp çenesindeki yaraya dokundum neden bilmiyorum ama çenesindeki yarayı seviyordum. "Bu yara nasıl oldu?" Diye sordum.
Acı bir gülüş dudaklarında peyda oldu titrek bir nefes verdi. "Bir gün anlatırım geçmişimle yüzleşme cesareti bulduğum zaman sana her şeyiyle anlatacağım kendimi. Tek söyleyeceğim şey o yarayı sevmedigimdi beni aynalara küstüren bu yarayı senden sonra sevmeye başladım çünkü artık aynaya her baktığımda verdiği acıyla değil senin orayı öpüşünü hatırlıyorum."
Yaranın hikayesini daha çok merak etmiştim şimdi.
"O gün geldiğinde nerde nasıl olursak olalım gel tamam mı? Ben seni dinlemek için bekliyor olacağım."
"Ne olursa olsun o gün sana geleceğim." Diyerek gülümsedi.
Aramızda ufak bir sessizlik oluştu anın tadını çıkarıyorduk aklına bir şey gelmiş gibi bana döndü yüzünde muzur bir gülümseme peyda oldu.
Ağzından çıkan kelimelerle gülmeden edemedim.
"Bu kadersiz aşığa dansta eşlik eder misiniz?"
Diye sormuştu kurduğu cümle Romeo ve Juliet kitabında altını çizdiğim bir satırdı. Yüzümde kocaman bir gülüş meydana geldi
Ne çok gülmüştüm bu gün!
Başımı bacağından kaldırıp karşısında durup Karşılık olarak Julıetin verdiği cevabı verdim bende;
"Dans hafif ayakkabı ister, benim ruhum kurşun gibi ağır."
Elini bana doğru uzatıp avuç içini açtı Romeonun değil kendi cevabını verdi
"O zaman ruhunu ruhuma yaslar hafifletirim."
Kurduğu cümle ile mest oldum onun söylediği bu cümleyi hiç bir alıntıya değişmezdim.
Mardin ağasını Romeo yapmadık da demeyiz artık.
Elini tuttum ve "O zaman ruhumuzu hafifletelim birbirimize yaslayarak." Dedim.
El Ele kalkıp çimlerin üzerinde Nazende Sevgilim şarkısı eşliğinde dans etmeye çalıştık. Çalıştık diyorum çünkü Asaf dans etmeyi bilmiyordu.
Kendimi tutamayıp kahkaha atmaya başladım gülüşlerimin arasından "hayır madem dans etmeyi bilmiyorsun neden danasa kaldırırsın"
"Nerden bileyim kızım şarkı güzeldi dans edelim dedik! Tabi haklısın ben bir Suat gibi olamıyorum kusura bakma!" Diyerek karşılık verip huysuzca konuştu.
Gülüşüm durunca yüzüne bakıp "Suat kim?" Diye sordum anlamaz gözlerle.
"Şu lise bir de dans ettiğin lavuk işte"
Şaşkınlıkla yüzüne baktım eli belimdeydi benim de bir elim omzunda diğer elim avcunun içindeydi dansa benzemeyen bir dans ediyorduk "Yok daha neler Asaf! Nerden kalmış aklında"
"Kalmış işte bir yerlerde" dedi.
Bu hâline daha fazla güldüm benimle birlikte o da güldü gülüşüm yerini tebessüme aldı "çok değişiksin" diye mırıldandım daha sonra ise başımı göğsüne yasladım ve anlamsız hareketlerden oluşan dansımıza devam ettik.
Ruhumu ruhuna yaslamış onda dinlenmiştim üstelik beni yoran oyken.
Hasta eden oydu hasta edip Şifayı veren yine oydu.
Yinede kendisine karşı hissettiğim duygular korkutuyordu.
Belki de hissettirdiklerinden korkmam gerekiyordu...
Emir Asaf Zahir yine farkında olmadan kalbime dokunmuştu 🌼 Banyodan çıkıp kıyafet dolabına ilerledim içinden Asafın bir kazağını alıp giydim kolları uzun geldiği için katladım kazağı elbise gibi durmuştu üzerime güzel gözüküyordu kıyafetlerindeki ona ait kokunun etrafımı sarmasını seviyordum. altıma çizgili kırmızı eşofmanımı giydim saçlarım ıslak olduğu için kendi haline bıraktım. Pikniğimizi yapmış güzelce eğlenmiştik hayatımın en güzel saatleriydi.
Hava bozmaya yüz tutunca etrafı toplayıp sepeti ağacacın altına bırakmıştık Asaf adamlarının gelip alacağını söylemişti. Rüzgara binip çiftliğe geri dönmüştük çiftliğe geldikten dakikalar sonra yağmur çislemeye başlamıştı. Ben banyoya girip duş alacağımı söylemiş odaya çekilmiştim.
Odadan çıkınca etraf sessizdi yavaş adımlarla aşağıya indim salona girince Asafın altında gri bir eşofman üstünde ise Siyah bir tişörtle elindeki sopayla yanan şömineyi karıştırıyordu. Salondaki tek ışık kaynağı yanan şöminenin ateşiydi.
Adım seslerim ile bakışları bana döndü bakışları saçlarıma takılınca "saçlarını neden kurutmuyorsun hasta olacaksın" dedi sitemle.
Omuzlarımı kaldırıp indirerek "üşeniyorum" diye mırıldandım.
"Otur ben geliyorum" dedikten sonra merdivenleri çıktı şöminenin önundeki halının üzerine bırakılmış mindere oturup yanan ateşi izlemeye başladım. Dakikalar sonra elinde kurtutma makinesi, tarak ve toka ile Asaf geldi.
Şaşkınlıkla yüzüne baktım "Ne yapacaksın?" Diye anlamsız bir soru sordum.
"Saç kurutma makinası ile ne yapılır?"
"Saçlarımımı kurutacaksın?"
"Evet." Aramızdaki anlamsız diyalog bu şekilde son buldu. Şaşırmıştım çünkü beklemiyordum bu adam beni hep saşırtıyordu.
Kurutma makinesinin fişini yakınımızdaki prize taktı arkama geçip saçlarımı kurutmaya başladı, uzun parmakları saçlarımın arasında gezindikçe mayışıyordum. "Saçlarını kurut yoksa hasta olursun zaten bünyen hassas şifayı hemen kaparsın." Dedi ögüt veren bir sesle.
Başımı sallamakla yetindim kurutma işi bitince tarakla saçlarımı taramaya başladı incitmekten korkuyormuşçasına her tarağı deydirişi nahif ve yumuşaktı saçlarımı en sonunda örüp bağladı bir öpücük kondurup bıraktı.
Yorgunca sırtımı vücuduna yasladım ellerini iki tarafımdan sarıp karnımda birleştirdi.
"Dilşa" demesi ile "hımm" diyerek karşılık verdim mayışmış bir sesle.
"Amcanlar ve o İmge denen kızla ne olursa olsun görüşmeni istemiyorum." Kafamı yukarı doğru kaldırıp "bunu zaten söylemiştin ama orda Gül yengem Serhat amcam ve Sultan teyzem var onların hakkı var üstümde ziyaret etmezsem olmaz." Dedim.
"Onlar gelsin ziyaretine bak, o Şerefsiz ile buluşmanızı İmge denen kız ayarlamış ya oraya gittiğinde sana zarar verirse."
Son dediklerine şaşırmadım altından İmge çıkacağını tahmin etmiştim zaten "beni oraya o gün ağlayarak çağırdı ilk defa sesi o kadar kötü geldi ve ilk defa benden yardım istedi. Gerçekten yardıma ihtiyacı var sanıp gittim" Derin bir soluk verdim
Ne anılar ne de geçmiş peşimi bırakmıyordu ne güzel bir çocukluk ne de gençliğimi yaşamıştım gerçi hâlâ gençtim ama yaşadığım mummaydı. Yediğim her lokmaya laf eder bir yükmüşüm gibi hissetirmişlerdi hep susmuştum susarsam görmezlerdi ki.
Ben hiç yaşayamamıştım.
" Ben hiç o konakta doğru dürüst yaşayamadım Asaf, Çocukken İmgeye güzel kıyafetler alınır her şeyin en güzeli ona verilirdi bunu kıskançlık duyduğum için söylemiyorum ama içime dokunuyordu ben İmgenin eskilerini giyerdim İmge kilolu olduğu için kıyafetleri bana çuval gibi dururdu. Çok isterdim ışıklı ayakkabılarımın olmasını yeni cıvıl cıvıl defter ve kalemler ile okula gitmek. Çocuktum işte bende mutlu olmak istiyordum. Bende sevilmek değer görmek istiyordum." Bana bunlar hiç sunulmamıştı. Sertçe yutkunup devam ettim.
"Benim onların sofrasında yerim bile yoktu her yediğime laf ederlerdi bir süre sonra fazla yemeyi de bıraktım. Renklerim siyah beyaza çalınıp griye bulandı."
Başıma bir öpücük daha kondurdu. Belki de bundandı Asafın bana yaptığı güzel davranışlar ile hemen yumuşamam. Çünkü yıllar sonra değer görmek farklı hissettiriyordu.
"Belki geçmişini telafi edemem güzelim ama geleceğini çok güzel yapacağıma eminim Renklerini sana geri vereceğim." saçlarımı soluyup tekrar öptü, öpücüklerinin beni sakinleştirdiğini biliyordu sanki.
"Asaf" dedim yorgun bir sesle.
"Söyle güzelim"
"Sende onlar gibi olma, çok korkuttun beni öfkeli halin tıpkı bir canavar gibiydi...öfke kontrol sorunun var ve biz bunu yine yaşayabiliriz kendini sakinleştiremediğin bir gün ya yine aynı şeyler olursa?" Kirpikerimin altından yüzüne baktım bakışları yanan şöminedeydi.
"Tedavi olacağım. Öfke kontrol sorunum var öfkelenince hiç bir şey göremiyorum aynı korkuyu sana asla bir daha yaşatmam ben olmak istemedigim adama..." acı bir soluk vererek "babama dönüşmek istemiyorum. Bu hayatta en korktuğum şey ona benzemek o annemi çok üzdü hayatıma bir kadın alıp evlenmeyi kolay kolay hiç düşünmedim ya onun gibi davranırsam ve evlendiğim kadını korkutursam korkusu hep kafamdaydı. O annemi çok üzdü dövdü ruhunu resmen sömürdü ben öyle bir adam olamam" başını iki yana sallayıp olamam diye mırıldanmaya başlayınca korkuyla Asafa döndüm ellerini iki yanımdan çekip yumruklarını sıktı ve gözlerini yumdu.
Transa girmiş gibiydi ona dönerek ellerimi yüzünün iki yanına yaslayıp yüzünü okşadım "Asaf sakin ol sen onun gibi değilsin."
"Ben onun gibi olursam ölürüm Dilşa yaşayamam ki" dedi sesi küçük bir çocuk gibi çıkmıştı.
Kollarımı boynuna sarıp sarıldım "Senin kalbinde merhametin var Asaf eğer o adam gibi olsaydın beni umursamazdın sen iyi bir adamsın. "
Başını boyun girintime gömdü "Dilşa sende annem gibi bırakmazsın dimi beni" acıyla yutkundum ellerimi siyah saçlarının arasından geçirdikten sonra bu defa ben öptüm saçlarının üstünü
"Bırakmam." Dedim net bir sesle.
Yüzünü kaldırınca yüz yüze geldik burnu burnuma değiyordu dudaklarıma yaklaşıp dudaklarını dudaklarıma yasladı alt dudağımı çekiştirmesi ile öpüşüne karşılık verdim. Öpücüğü duygu yüklüydü sakince dinlenmek istiyormuş gibi pişmanlığı her hareketinde hissediliyordu nefes alma ihtiyacıyla dudaklarımızı birbirinden ayırdık alınlarımız birbiriyle buluştu kıskanılacak cinsten olan uzun siyah kirpiklerinin ardından elalarımın en derinine baktı pişmanlık akan gözlerle "özür dilerim" dedi ardından "kendimi asla affedemeyeceğim." Dedikten sonra dudaklarımız ihtiyaçla yine birbiryle buluştu.
Dudaklarımı dudaklarından ayırıp başımı omzuna koydum. Parmakları yine saçlarımın üstünde yerini buldu daha da hiç konuşmadık sessizliğin ve karanlığın içinde dinlendik. Şöminenin ateşine daldık birbirimizin düşüncelerinden habersiz.
Bir süre sonra gözlerim karanlığa teslim oldu ve huzurlu bir uykunun kollarına bıraktım kendimi.
💮💮💮💮
Eveettt yeni bölüm umarım hoşunuza gitmiştirrr Bildirimlerden haberdar olmak için instegram hesabımı takip etmeyi unutmayınnn Ig: aleynaasil0 |
0% |