Yeni Üyelik
25.
Bölüm

25. Bölüm

@aleynaasil_

Merhaba arkadaşlar yeni bölüme hoş geldiniz kitabı altı bin kişi okuyor ama hem oy hem de yorum sayısı çok az bu benim motivasyonunu oldukça düşürüyor bölümü atacağım zamanı instegramdan söylüyorum beni oradan takip ederek bildirimlerdeb haberdar olabilirsiniz.

Bu bölüm sınır koyuyorum bunu yapmayı hiç sevmesem de ama gerçekten çok az oy ve yorum var..

​​​​​​Bir diğer duyurum kitaptaki Berzan karakterinin kurgusu profilimdeki Hazan VAKTİ adlı kurgudur ilk altı bölüm yayında Hewidarın finalinden sonra bölüm yazacağım ona:)

Bir diğer kitabım İS KOKAN KANATALAR'a da isterseniz göz atabilirsiniz🌸🌸

 

Hayalet okuyuculara sesleniyorum LÜTEN YILDIZA BASS☆

 

Oy: 400

Yorum:250

 

Hatam varsa affola aşklarım keyifli okumalarrr... Bölüm bombeee gibiii

 

25.BÖLÜM

 

"SENİ SEVİYORUM"

 

Kaç saat geçti bilmiyorum saat gece yarısını muhtemelen geçmişti telefondan saate bakınca düşüncem doğrulandı saat bir buçuktu.

 

Uyku ile uyanıklık arasında gidip geliyordum gözlerim uykuya dalacakken odanın kapısı açıldı hemen uyku halinden sıyrılıp kapıya döndüm.

 

Gömleği kan lekesine bulanmış Asafı görünce korku ve panikle gözlerim kocaman açıldı.

 

"Asaf" diye fısıldadım. Kızarmış gözleri bana döndü. Tam anlamıyla berbat görünüyordu her an kendinden geçecek gibiydi.

 

Ne olmuştu bu adama böyle!?

 

Oturduğum yerden hızla kalkıp yanına gittim. "Bir şey yok Dilşa iyyim merak etme" dedi beni rahatlatmak istiyordu lakin sesi bile kısık ve yorgun çıkıyordu bu halde iyi olduğuna nasıl inanabilirdim! Yatağa doğru iki adım attı üçüncü adımda sendeleyince hemen yanında belirip koluna girdim yüzünü buruşturup başını ovuyordu.

 

Yattağa oturtup üstündeki ceketi çıkarttım "Bu halin ne? Ne oldu Allah aşkına" dedim telaşlı bir sesle gömleğinin düğmelerini açmaya başladım bakışları bana döndü "bir şey olmadı ufak bir bıçak yarası" rahat sesi çıldırtıyordu beni "doktora gittin mi nasıl oldu bu" diyerek endişeyle sorularımı sıralamaya devam ettim.

 

Gömleğinin son düğmesini de açınca bakışlarım karın boşluğunun en sağındaki pansumana kaydı. Yüzümü buruşturmadan duramadım canı yanıyor mudur acaba? Bakışlarımı yüzüne kaldırdığımda yorgun gözlerle beni izliyordu yüzündeki yorgun gülümsemeyle "bak gördün mü önemli bir şey yok." Dedi.

 

Çatık kaşlarla yüzüne baktım "aynen önemli bir şey yok ya ya bıçak sıyırmasaydı şu an bu kadar rahat olabilir miydin Emir ağa!"

 

"Ama kocanın mükemmel refleksleri sayesinde bıçak sıyırdı ve bana bir şey olmadı."

 

"Bir şey olabilirdi rahatlığın beni delirtecek" dedim sertçe, gözlerini yorgunlukla yumunca sinirli bir soluk verdim "bu konuyu senle ayrıntılı konuşacağız sen hiç merak etme"

 

Gözleri kapalı "hı hım tamam" diye mırıldanınca gözlerimi sinirle yumdum. Bu adam beni delirtecekti elbet soracaktım hesabını neden yaralandığını nerede olduğunu soracaktım ama şimdi değil çünkü iyi görünmüyordu.

 

Kısık gözlerle bana bakıyordu küçük bir çocuk gibiydi kapanıp kapanmamak arasında kalmıştı gözleri. Öne doğru uzanıp gömleğini çıkarınca elim vucuduna değince endişeyle baktım yüzüne resmen yanıyordu gömleğini dikkatlice çıkarıp bir köşeye bıraktım emin olmak istercesine alnına dağılmış siyah saç tutamlarını alnından çekip elimi alnına koydum teni bir kor misali yanıyordu.

 

"Ateşin var" diye mırıldandım endişeyle.

 

"Asaf" dememle gözlerini açıp bana baktı "Asaf mı dedin sen yoksa bana mı öyle geldi." Söylediği cümle ile elimi alnıma vurup tepinmemek için zor tuttum kendimi burada vurulmuş ateşler için de yanıyordu ve bu halde takıldığı şey benim ona Asaf demem miydi? Derince ofladım "of Evet Asaf dedim hadi kalk ateşin var yanıyorsun resmen"

 

"Sen şimdi beni affettin mi?" Diye masumca sordu elini tutup yataktan kaldırttım "ben sana göstericem affetmeyı sen hele kalk" diyince ayaklandı banyoya girince pantolonunu çıkardı sadece iç çamaşırı ile kalmıştı. Duşa kabine soktum kurbanlık koyun gibi yüzüme bakıyordu bu haline gülmemek çok zordu.

 

Suyu ayarlayıp elime şofbeni aldım. Asaf dikkatlice bana bakıyordu. Yanına yaklaştım boy farkından dolayı şofben olan elimi kafasının üzerine kaldırdım ılık su başından aşağı doğru süzülmeye başladı bende ıslanıyordum ama umursamadım gözlerini kapatıp alnını yorgunlukla omzumun üzerine yasladı. Kaç gündür doğru düzgün uyumuyor kendine zaman ayırmıyordu bu günde vurulmasıyla vücudu yorgun düşmüştü.

 

Elimi ensesindeki ıslak siyah saç tutamlarının arasına daldırdım ılık suyu bir kaç dakika daha üstünde tuttum. Titriyordu hem de fazlasıyla suyu kapatıp "Asaf" diye seslendim başını halâ omzumdan kaldırmamıştı yavaşça ondan uzaklaştım kapalı gözlerini açtı kısık gözleri ile bana baktı. Bakışlarına cevap vermedim duşa kabinden çıkıp banyo dolabından havlusunu alıp geri döndüm, döndüğümde bıraktığım yerde durmuştu havluyu ona sardım duşa kabinden çıkınca Asafa döndüm "burada bekle kıyafetlerini alıp geliyorum."

 

Başını sallayarak "tamam" dedi. Fazlasıyla uysaldı. Hemen odaya girip kısa kollu beyaz bir tişört iç çamaşırını ve siyah pijemasını alıp banyoya girdim. Bıraktığım yerde usluca bekliyordu. Yanında gidip giyinmesine yardım edecekken elimdekileri aldı "git üstündeki ıslak kıyafetleri çıkar sende hasta olacaksın ben giyinirim" dedi kısık çıkan sesiyle boğazları da şişmiş olacakki sesi kırılmıştı.

 

"Ya yapamazsan, tek başına giyinebileceğine emin misin?"

 

Gülümsedi ama keyiften uzak bir gülümsemeydi acının ve yaşanmışlıkların kırıntıları ile doluydu gülüşü.

 

"İlk defa hasta olmuyor veya vurulmuyorum hepsinde de yalnız ve tek başımaydım merak etme güzelim hallederim" dedi.

 

Tek başına mıydı ilk defa vurulmuyor muydu!? Nasıl yani önceden de vurulmuş ve yalnız mı idare etmişti? Kardeşleri neredeydi?

 

Kafamdaki sorulara rağmen "tamam o zaman" diyip banyodan çıktım. Kendime de rahat bir pijema takımı çıkarıp giydim saate baktığımda 3 e geliyordu. Asafın telefonu çalınca cebinden telefonunu alıp arayana baktım Berzandı. Açıp kulağıma yasladım. Kulağıma hemen Berzanın endişeli sesi doldu "Emir nasıl oldun iyi misin? Gelmeme gerek var mı? Eve gitmediysen Dilşaha haber ver. Emir orada mısı-"

 

"Merak etme Berzan abi Asaf eve geldi iyi sadece ateşi var" dedim.

 

Derin bir soluk verdi "şükür, Hastaneden karım beni merak eder diyip çıkmış başına bir şey geldi sandım genelde eve gelmez hastayken"

 

"Ne oldu da yaralandı Berzan abi ayrıca niye gelmiyor ki eve?"

 

Karşı taraftan bir kaç saniye ses gelmedi en sonunda "Bunu Emirle konuşursunuz bir şeye ihtiyacın olursa ya da bir sıkıntı çıkarsa beni her daim arayabilirsin."

 

"Tamam sağol" dedikten sonra telefonu kapattım. Aynı anda banyonun kapısı açıldı ve içeri Asaf girdi tişörtünü giymemişti elinde tutmuştu yorgun adımlarla karşımda durdu pansumanını açmıştı yarasına baktığımda 12 dikiş atılmıştı istemsizce yine yüzüm buruştu elinden tutup yatağa oturttum banyoya geri dönüp dolaptan ilk yardım çantasını ve küçük bir havlu alıp odaya geri döndüm. Asaf resmen uyukluyordu yatakta oturup gözlerini yummuştu yanına gidip yarasına doğru eğildim kirpiklerimin altından yüzüne bakıp "acıyor mu?" Diye sordum.

 

Başını olumsuz anlamda iki yana salladı.

 

Kollarını geriye doğru yaslamıştı pamuğa biraz tendürüyot döküp yaraya uyguladım yüzüne bakınca beni izliyordu yorgun karalarıyla kalbimin düzensiz atışları kendini gösterince heycanlanmadan edemedim bakışlarımı yüzünden çekip pansuman işini hallettim.

 

Yatağa bıraktığım küçük havluyu alıp yanına yaklaştım nemli siyah saçlarında havluyu gezdirmeye başladım nemini alması için, havlunun saçındaki ıslaklığı yeterince aldığına emin olduğumda işlemi sonlandırdım "sende saçlarını kurut hasta olacaksın" dedi kısık sesiyle çekmeceden bir havlu kendim için çıkarıp başıma sardım saçlarımın nemini alması için Asafa dönünce bana bakıyordu yanına ilerleyip"sen yat ben sana yiyecek bir şeyler getireyim sonra da bir tane ateş düşürücü ilaç verelim" dedim başını sallayıp yatağa girdi üstünü ince bir pikeyle örttüm elimi yine alnına koyunca hâlâ ateşi vardı.

 

Ecza kutusundan getirdiğim termometrenin ucunu ağzına koydum ağzından çıkarıp ateşine baktım 39 dereceydi yüzüne bakınca uykuya daldığını gördüm düzenli nefes alış verişleri uyuduğunun habercisiydi. Üstüne bir şey giydirmemiştim, ateşi vardı çünkü.

 

Şimdi manzaranda güzeldi ama yani kapatmak istemedin.

 

İç sesime göz devirdim kocam o benim kocam!

 

Uygun bir şeyler hemen üzerime geçirip aşağı mutfağa indim tarhana çorbası yapmaya başladım. Yaklaşık 15 dakika sonra hazırdı tepsiye bir kase çorbayı, bir bardak su, üç dilim ekmek, ağrı kesici ve ateş düşürücü ilaç koyup yukarı odamıza çıktım kapıyı elimdeki tepsiden dolayı zor da olsa açıp içeri girdiğimde Asaf hâlâ yatakta uyuyordu tepsiyi komidine bırakıp yanına oturdum terlemişti çekmeceden peçete çıkarıp terleyen alnını ve boynunu sildim "Asaf" diye seslendim elimi yanağına yaslayıp hafif çıkan sakallarını okşamaya başlayarak "hadi uyan bir şeyler ye" dedim sesimi biraz yükseltip bir şeyler mırıldandı ama pek anlamamıştım tekrar Asaf diyip dürttüm mızmızlanarak zar zor gözlerini açtı oturur pozisyona gelip sırtını yatak başlığına yasladı.

 

Yanakları biraz kızarmıştı bu yüzünü çok tatlı gösteriyordu yüzümdeki tebessüme engel olamadım "elma yanaklım mı desem sana bundan sonra" dedikten sonra kıkırdadım anlamaz gözlerle yüzüme baktı "yanakların, ateşin olduğu için kızarmış biraz. Çok tatlı gözüküyorsun" diyerek açıklamada bulundum.

 

Yüzünde yorgun bir tebessüm meydana geldi "senin yüzünden" diyince çatık kaşlarla yüzüne baktım benim yüzümden mi? Ben ne yapmıştım!?

 

"Benim yüzümden mi ben ne yaptım!?" Dedim içimdeki düşünceleri dilendirerek.

 

Gözleri yüzümde gezinip en sonunda dudaklarımda durdu elini kaldırıp başımdan biraz kayan yazmamı çıkardı saçlarımı kulağımın arkasına attı "Senin için yanıyorum Dilşa'm görmüyor musun al bak kalbimdeki yangının vücuduma yansıdı gelmiş ateşin var diyorsun yanıyorum ben gülüm sana yanıyorum."

 

Dedikleri ile adeta nefesim kesildi bu adam kalbe zarar derken şaka yapmıyordum bu halde bile iltifat ediyordu dedikleri ile yüzümde resmen güller açtı.

 

"Şikayetçi misin bundan Emir ağa?" Dedim nazlı bir edayla utanmıştım yine. Alışık değildim iltifatlara heleki karşı cinsten birinin iltifat etmesine hiç alışık değildim!

 

O senin kocan karşı cinsten biri değil.

 

İç sesim yine haklıydı ama kocanız dahi olsa insan utanıyordu işte karaları bana böyle güzel bakıyorken nasıl utanmayıp heycanlanmayayım deli gibi atan kalbime değinmiyorum bile!

 

Avcunu yanağıma yaslayıp "Haşa! Tersine yangına odun atıp daha da alevlendiriyorum varsın senin uğruna kül olayım." Diyerek soruma cevap verdi. Titrek bir nefes verdim elinin tersi ile yanaklarımı okşayıp kocaman gülümsedi öyle ki yanağında ki gamze kabak gibi ortaya çıktı "Asıl sana elma yanaklı demek lazım en ufak bir temasım ve iltifatımda yanakların kızarıyor hadi benim ateşim var sende ne var?" Diye sordu gülerek "utandırıyorsun sonra da dalga geçiyorsun" dedim sahte bir kızgınlıkla erkeksi bir kıkırtı çıktı ağzından "o pembe yanaklarını ısırıp öpmek vardı. Dua et hastayım Dilşa hanım" dedi.

 

Dedikleriyle daha fazla utandım neydi bu adamın derdi beni kalpten götürmek falan mı! Lafı değiştirmek için "çorba yaptım iç biraz kendine gel gerçi kendine gelmiş gibisin ama" dedim sondaki cümleyi öylesine söylemiştim çünkü hiç kendine gelmiş değildi şifayı fena kapmış üstüne bir de yaralanmıştı her halinden uyumak istediği belliydi göz altları kızarmış esmer teni solmuştu yanakları hafif kızarmıştı siyah saç tutamları alnına asice dağılmış dağnık bir görüntü sunmuştu. Bunların arasından yapılı vücudu ve kasları da göz kırpıyordu resmen.

 

Oda bir sıcak oldu sanki?

 

Tepsiyi alıp uzattığı bacaklarının üstüne bıraktım "sen çorbayı içene kadar bende ortalığı toparlayayım" dedim başını olumlu anlamda sallayıp kaşığı aldı ve çorbayı içmeye başladı bende ayaklandım yerde kanlı gömleği ve ceketi vardı ortalık biraz dağılmıştı etrafı toparlayıp derledim kirlilerini banyodaki kirli sepete koyup bayoyu da toparladıktan sonra işim bitmişti saate baktığımda 5 buçuktu banyodan çıktığımda Asaf tepsiyi yatağın yanındaki komidine bırakmış uyuyordu getirdiğim ilaçları da içmişti.

 

Alnına dağılmış saç tutamlarını parmak uçlarımla çekip ateşine baktım düşmüştü rahatlayarak derin bir nefes verdim yazmamı takıp tepsiyi mutfağa indirdim ve odaya geri çıktım ışıkları kapatıp gece lambasını açtım yatağa Asafın yanına uzandım mayhoş kokusu her tarafımı sarmıştı günler sonra onunla aynı yatakta tekrar uyumak çok güzeldi. Hırıltılı nefesler alıp vermesiyle şifayı gerçekten de çok kötü kaptığını anladım sesi de kısılmıştı zaten. Dayanamayıp elimi alnına koydum ateşi yoktu. Elini elimin içine alıp gözlerimi yumdum saatlerdir uykuya hasret olan gözlerim hemen düş alemine uykunun kollarına bıraktı kendini.

 

🌸🌸🌸

 

Elindeki beyaz havluyu sıkıp Asafın alnına koydu Dilşah, sabah namazına uyanırken Asafın ateşine bakmıştı ateşinin yine yükseldiğini görünce Asafı uyandırmaya çalışmış ve hastaneye götürtmek istemişti ama Asaf mızmızlanıp gitmek istememişti Dilşah da son çare bez ıslatıp alnına ve koltuk altına koymuştu.

 

"Soğuk" diye mırıldandı Asaf oldukça üşüyordu kendini yorgun hissediyordu yutkunurken dahi boğazı acıyordu alşıkındı hasta olmaya ama her defasında kendi başının çaresine bakıyordu böyle ögtenmişti annesinden sonra kimse kalmamıştı kendi kendine yetmeyi öğrenmişti hastalandığında kimsenin umrunda olmazdı kardeşleri üzülmesin diye hasta olduğunu bile belli etmezdi anannesi vardı o da o zamanlar eşinin derdini çekiyordu Dilşahın ona bu denli ilgili olması Asafa tarifsiz hisler yaşatıyordu kendini sekiz yaşındaki Asaf gibi hissediyordu içindeki çocuk Dilşaha parlayan gözlerle bakıyordu. Dilşah farkında olmadan Asafın kalbine ve ruhunun derinliklerine dokunuyordu Asafın yasaklı kurak topraklarını suluyor çiçekler ekiyordu sonbaharın ayazındaki ruha baharı getirmişti de haberi yoktu. Dilşahın merhameti Asafı değiştiriyordu sevgisi ise hayatını renklendiriyordu.

 

"Ateşin var Asaf az dur düşsun ateşin" diye karşılık verdi Dilşah.

 

Elinin tersiyle Asafın yanağına dokunup okşadı naifçe akşamdan beri endişesi bir nebze azalmamıştı Asafı o halde kanlar içinde görünce kalbi korkudan duracak gibiydi deli gibi korkmuştu. Asafa bir şey olma düşüncesi korkutmuştu yine yalnız bırakılmak istemiyordu.

 

Asafın yanında evindeymiş gibi hissediyordu. 10 yıl sonra Dilşah ilk defa ısınıyordu. Asafın mayhoş kokusu huzur, koca cüssesi güven, kara gözleri ise sığındığı liman gibiydi.

 

Bunu yavaş yavaş fark ediyordu bu düşünce bir yanını mutlu ederken bir yanını tedirgin ediyordu.

 

Evi başına yıkılırsa enkazda ruhunun cesedi dahi bulunmazdı.

 

Bundandı korkusu üzülmekten duvara toslamaktan korkuyordu.

 

Derin bir soluk verdi daha fazla kendine engel olamayıp Asafın yanağına doğru eğildi yanağını yumuşak bir şekilde öptü.

 

Dudakları öptükten sonra Asafın yanağında hiç bir şey yapmadan durdu sıcak yanakları Dilşahın dudaklarına ateşini sıçratmış ateş gibi yakıyordu. Dudaklarını Asafın yanağından uzaklaştıtıp yüzüne baktı uzun siyah kirpikleri yüzünü örtmüş huzurlu bir uykunun kollarındaydı Dilşahın bakışları çenesindeki yaraya takılınca eğilip bu defa da orayı öptü.

 

Asafın alnındaki ve koltuk altındaki bezleri alıp değiştirdikten sonra yine aynı yerlere koymaya başladı. "Anne ne Olur ölme." Diye acıyla mırıldanan Asaf ile alnına koyacağı bez elinde öylece kaldı gece boyunca uykusunda mırıldanmıştı ama Dilşah ne dediğini anlamamıştı. Şu an bu dediğiyle Dilşahın kalbinin acımasına neden olmuştu.

 

Ne yaşamıştı her gece rüyasına girip de acıyla kıvranmasına neden olacak kadar ne yaşamıştı!?

 

Şimal Zahirin hikayesi neydi?

 

Düşüncelerinden sıyrılınca bezi Asafın alnına koydu, siyah saçlarının arasına karışıp derince öptü. Geri çekilip yatağın yanına çektiği tekli koltuğa oturup sırtını yasladı. Asafı izlemeye başladı izlediği esndada ağzından sessizce kürtçe bir şarkının mırıltıları dökülmeye başladı

 

 

(Şarkının anlamının olduğu video bulamadım goglede şarkıyı yazıp anlamına bakabilirsiniz:))

 

Malan bar kir ji yaylan da lê lê lê hevalê genim zer bûn ji gulyan da oy li min çavreşê

 

gunde gunde te gerîma ez ê ketim jajûryan da lê lê lê çavreşê lê lê lê lê

hevalê lê lê lê lê ez qurbanê

 

gunde gunde te gerîma ez ê ketim jajûryan da lê lê lê çavreşê lê lê lê lê hevalê lê lê lê lê ez qurbanê

 

ez ê hatim j'nav dara va lê lê lê cana min ez ê hatim j'nav dara va oy li min cana min ez ê qiymîşê te nabim, "kotî bimir jev berda tu" lê lê lê hevalê lê lê lê lê rindikê lê lê lê lê çavreşê lê

 

ez ê qiymîşê te nabim, "mêrê te yê kotî bimir jev berda tu"

 

lê lê lê hevalê lê lê lê lê rindikê lê lê lê lê çavreşê lê ez ê qiymîşê te nabim, "mêrê te yê jev berda tu" lê lê lê hevalê lê lê lê lê rindikê lê lê lê lê çavreşê lê oy hevalê

 

lê lê lê hevalê lê lê lê lê rindikê lê lê lê lê çavreşê lê ez qurbanê...

 

dakikalar sonra dilindeki şarkının son sözlerini söyleyip uyuyakaladı.

 

Verdiği tek bir öpücüğün bile karşısındaki adamın kabuslarından kurtaran ışık olduğunu bilmeden. Sesinin adamın kafasındaki tüm acı sesleri kestiğini bilmeden uyudu...

 

Farkında değildi merak ettiği hikayelerin canını ne denli yakıp yaralayacağını. Duyacaklarının ucunun kalbine dolanıp da ruhunu nasıl öldüreceğinden haberi yoktu.

 

■■■■

 

Artık batmaya başlayan Mardinin kızıl güneşiyle gülümseyip derin bir nefes verdim bir günün daha sonuna gelmiştik. Asaf birazdan evde olurdu bir gün önce çok hastalanmıştı gerçi hâlâ hastaydı öksürüp duruyordu sonbahar mevsiminin azizliğine uğramıştı yaralandığı günden beri başına bir şey gelecek diye çok korkuyordum nasıl yaralandığını sorduğumda yine Berzanın amcası demiş konuyu fazla açmamıştı ama ben ısrar edince şirket dönüşü Berzanın amcasının onlara tuzak kurduğunu söylemişti üstesinden gelmişlerdi ama Berzanın amcasının onlardan ne istediğini hâlâ çözmüş değildim.

 

Bu Berzanın amcası çok sıkıntı oluyordu onlara kimdir nedir bilmiyordum ama merak etmiyor da değildim. Konaktaki işlerimi bitirmiş Boş vaktim olduğu için biraz kitap okuyup kahve içmeyi tercih ettmiştim. Kahvemden son yudumumu alıp kitabımın da son cümlesini okudum.

 

 

"Başa, en başa, Patricia'yla Ali'yi bir bilinmeze yolculadığı günlere döndü.Kendisine bir tercih hakkı tanınsaydı ne yapardı? HASRET mi, ÖLÜM mü deseler kesinlikle ölümü seçerdi Tereddütsüz...Hiç gözünü kırpmadan! Ama ona soran olmamıştı ki... Hasretler, vuslat umudunu koyunlarında taşırdı. Kim bilir? Belki bir gün... Olabilir miydi? Son nefesini verinceye kadar bu umutla yaşayacaktı Tacettin..."

 

Canan Tan'ın, Hasret adlı kitabının son cümlesiydi oldukça etkiliydi. Kitabın konusu da çok güzeldi müslüman bir bey oğlu ve Rum bir kızın aşkından bahsediyordu lakin kitabın sonunda ayrılık kaçınılmaz bir son oluyordu üzülmüştüm kitabın sonuna. Derin bir nefes verdim Adım sesleriyle kitabı kapatıp bekledim yanıma yaklaşan beden ve etrafımı saran mayhoş koku ile gelenin kim olduğunu biliyordum. kollarını omzuma dolayıp sarıldı başımın üstünü öperek "ne yapıyorsun burada Dilşa'm" diye sordu sesi hâlâ kötüydü boğazı şişmişti burnu akıyordu bazen 25 yaşında bir adam olduğunu unutup yanaklarını mıncırasım geliyordu.

 

Oturduğum Sedirde yanıma gelip yer aldı başını omzuma yaslayıp burnunu çekti bu haline güldüm ama söylenmeyi de ihmal etmedim.

"Kitap okuyorum. Sen nasıl hissediyorsun? hâlâ iyi gözükmüyorsun nasıl işlerin varsa artık iki gün bile dinlenemedin." Söylenmeme gülümsedi. Evde yaralandığını kimse bilmiyordu kimse öğrenmesin demişti bende kimseye söylememiştim ikizlerin ünüversite sınavına az kaldığı için ya tüm gün odalarında oluyor ya da dershanede oluyorlardı. Aynı evin içindeydik ama birbirmizi göremiyorduk resmen.

 

"İyyim bir şeyim yok boğazım biraz ağrıyor sadece" dedi. "Birazdan nane limon yapayım da iç iyi gelir boğazına. Sonra da dinlen"

Başını sallayıp "karım ne derse o" demesiyle ilimizde güldük.

 

Mardin ağasını hanımcı da yapmadık demeyiz artık.

 

Zinnet hanımın "sohbetiniz bol olsun" diyen sesiyle gülüşümüz bıçak gibi kesildi Asaf başını omzumdan kaldırıp bize doğru gelip karşımıza oturan Zinnet hanıma baktı yanında Berilin annesi yani Zinnet hanımın kız kardeşi vardı ikisinin bakışları üzerimizdeydi.

 

Asaf " sen gelene kadar sohbetimiz güzel ve boldu geldin onu da böldün." Dedi soğuk bir seslesoğuk bir sesle dış dünyaya karşı aynıydı bir kaç ay önce bana da böyle olduğunu düşününce içim üşüdü şimdilerde böyle davransa çok üzülürdüm.

 

"Asla değişemeyeceksin hâlâ aynı Emirsin. Yıllardır bana olan bakışların bile değişmedi. terasta temiz hava alıp kardeşimle sohbet edecektik burada olduğunuzu bilmiyordum." Diyen Zinnet hanımın son dedikleri hiç inandırıcı değildi nedense.

 

"Aaa Emir ağam bende sizi arıyordum" diye arkadan gelen sesle bu defa bakışlar oraya kaydı elinde bir bardak ile bize doğru gelen Berille tek kaşım havalandı Asafın önünde durup elindeki bardağı uzattı "gördüm ki hastalanmışsınız bende ılhamur kaynattım iyi gelir boğazınıza" demesiyle kaşlarım an be an çatıldı ne diyordu bu burda karısı dururken ona neydi Asafa ılhamur yapmak?

 

Asaf da çatık kaşlarıyla bardağa bakıp "istemiyorum. Dilşah birazdan nane limon kaynatacak zaten" dedi net ve ilgisiz bir sesle. Ben bu adamı yerdim hele içmehe kalksaydı değil 15 gün ceza vermek 1 sene boyunca yüzüne bile bakmazdım.

 

Bakışlarımı Asaftan çekip Berile döndürdüm yüzü kızarıp bozarmıştı "boşa gitmesin şimdi içiver" demesiyle kan beynime sıçradı adeta ne diyor bu? "Burada ben dururken senin yaptığın ıhlamuru neden içsin Beril? Boşa gitmesine üzüleceksen otur iç." Dedim. Bir dakika bunları ben mi demiştim?

 

Afallayan bakışları bana döndü böyle konuşmamı beklemiyordu muhtemelen aynı bakışlar Asaftada oluştu ama o ustalıkla gizledi bakışlarını.

 

"Yanlış anlama Dilşah ben Emir ağa hasta diye yaptım pek iyi gözükmüyordu." Alayla güldüm. "Merak etme ben kocamla fazlasıyla ilgileniyorum." Dedim imayla bu kadın benim kocama resmen yürüyordu Zilan, Berilin ben Asafla evlenmeden önce de ilgisini çekmek için çabaladığını söylemişti ama artık evlidir diyerek uzaklaşacağını düşünüp pek takılmamıştım ama az önce resmen benim önümde kocama yürümüştü gözümüze gözümüze soktuğu göğüs dekoltesinden bahsetmiyorum bile!

 

Asafın gözleri oraya bir saniye bile değseydi o sevdiğim kara gözlerini oyardım.

 

Beril bozulan yüzüyle annesinin yanına oturup ılhamur bardağını da sertçe masaya bıraktı ağzından Pardon diye bir şeyler geveledi haspam bide tavır yapıyor.

 

Ya Rabbi sen bana sabır ver.

Bolca amin.

 

Asaf ayaklanınca bende ayaklandım "size iyi sohbetler biz odamıza geçiyoruz." Dedim.

 

"Geçin tabi geçin belki bir bebe haberi verirsiniz. Kaç ay oldu evleneli ortada hâlâ bir şey yok bir hastalğın mı var Dilşa ay mazallah kuma falan gelir üstüne" diyen Berilin annesi Zelal hanımla buz kestim Asaf sinirle Zelal hanıma döndü "BİR DAHA EVE AYAK BASMAYACAK BU KADIN!" diye kükreyen Asafla herkes irkildi al işte sinirlendirdiler zaten adamın boğazı ağrıyor.

 

"Benim karımla aramda olan meseleyi hiç kimse konuşamaz bu kimsenin haddine değil! Kimse karımın karşısına geçipte çocuk getirmezsen kuma gelir demeye de cürret edemez . Benim yatağıma karışacak kadar hayatımda olan insanlar değilsiniz. Ha ola ki merak ediyorsanuz söyleyeyim hayatımın sonuna kadar yatağıma girecek tek kadın resmi nikahlı karım Dilşa Zahir olacak bunu da herkes böyle bilsin." Dedi buz gibi bir sesle Zelal hanım sertçe yutkundu Asaf bakışlarını Zelal hanımdan çekip Zinnete çevirdi "bu kadını bir daha konakta görürsem ikinizi de kapı dışarı ederim." Dedi Zinnet hanım korkuyla Asafın yüzüne bakıyordu cevap vermemesi üzerine Asaf "DUYDUN MU BENİ?" diyerek yine gürledi.

 

Zinnet hanımın "duydum" diyen titrek sesiyle yüzlerine sertçe baktı elimi tutup odamıza doğru yürüdü. O Zelal dene kadın Bunu ikidir yapıyordu eve komuşular ve akrabalar geldiği günde bu konuyu açmıştı.

 

Kızının üstüme kuma geleceğini bekliyorsa çok beklerdi. Asafın söyledikleriyle kalbim yumuş yumuş olmuştu.

 

Odamıza kadar Asaf hiç konuşmadı odamıza girince mahcup gözlerle yüzüme baktı "korktun mu?" Sorduğu soruyla yüzümde acıyla karışık bir gülümseme meydana geldi bağırdığı için korkup korkmadığımı soruyordu başımı olumsuzca salladım "bana bağırmadığın sürece korkmam" dedim.

 

Aramızdaki bir adımlık mesafeyi kapatınca heycanla geriye bir adım attım bende, üstüme gelmeye devam edince sırtım kapıya yaslandı kaçacak ve adım atacak başka yerim kalmamıştı kollarını iki tarafıma uzatıp kapıya yasladı resmen beni kafeslemişti kapıyla arasına tek kaşım havada yüzüne baktım ne yapmaya çalıştığını anlamamıştım. Yüzüme doğru eğilip yanağımı öpünce içimde adeta kelebekler uçuştu çoğu zaman yaptığı bir şeydi ama her yaptığında kalbim aynı heycanı yaşıyordu.

 

"Asla, bir daha seni üzecek hiç bir şey yapmam" taviz vermez sesi sözünü tutacağının göstergesi gibiydi adeta. Bu sefer hafifçe burnumun ucunu öptü "uyurken taciz ediyorsun Dilşa hanım bu maharetlerini uyanıkken de görmek istiyorum." Diyince kıpkırmızı olduğuna emin olduğum yüzümle yüzüne baktım.

 

"N-neyden bahsediyorsun sen " dedim yakınlığımızdan dolayı titrek çıkan sesimle sıcak basmıştı birden sanki.

 

Erkeksi kıkırtısıyla "ateşimin olduğu gün öpüp duruyordun fark etmedim sanma" muzır sesi daha da utandırmıştı. Başımı utanarak eğecekken çenemden tutup kaldırdı bu defa da çenemden öptü sonra alnımdan daha sonra diğer yanağımdan "Dilşa, ben sana seni sevdiğimi söylemiş miydim?" Dediğiyle şaşkın gözlerle yüzüne baktım ilk günler söyledikleri doluştu aklıma "benden sevgi bekleme demiştin" dedim ilk zamanlar söylediklerine atıfta bulunarak.Bakışları yüzümde gezinip en sonunda dudaklarımda durdu bakışlarını gözlerime kaldırıp karalarıyla elalarımın en derinine baktı.

 

"Siktir etsene, seni seviyorum kadın. Her şeyimle her şeyini."

 

Dudaklarımda yer bulan dudaklarıyla şaşkınlıkla dondum yavaş gel be adam kalpten götürmek mi niyetin? Şaşkınlığımı üzerimden atınca öpüşüne karşılık verdim.

Kalbim göğüs kafesimi kırackamış gibi atıyordu daha önce hiç bu kadar hızlı attığına şahit olmamıştım. Asaf beni sevdiğini itraf etmişti bir dakika...

 

ASAF BENİ SEVDİĞİNİ İTRAF ETMİŞTİ!

 

Beynimde yankılanan gerçekle elim ayağım resmen birbirine dolandı ayaklarım yerden kesilmiş gibiydi Asafın geniş omuzlarına tutundum nefessiz kalınca nefes alma ihtiyacıyla dudaklarımızı bir kaç saniye birbirinden ayırdık. Nefeslerimiz düzene girince bu defa Asafın dudaklarını öpen bendim. Ellerini belime sarıp beni kaldırdığında omzundaki ellerimi yanaklarına çıkardım sırtım yumuşak yatakla birleşince anın heyecanıyla kapattığım gozlerimi açtım dudaklarımızı bir birinden ayırmış nefeslenerek birbirimize bakmaya başladık.

 

Taktığım yazmayı başımdan çıkarıp yatağın kenarına attı saçlarımı açınca saç tutamlarım yatağa dağıldı başını boynuma sokup sertçe öptükten sonra kirpiklerinin altından yüzüme baktı "özledim" diyen içli sesine "bende" diyerek karşılık verdim bakışlarıyla benden izin alınca gözlerimi sakince açıp kapatarak onay verdim.

 

Aylar sonra ruhlarımız birbirine karışıp tek beden oldu. Bir birimize sığınıp dinlendik. Onu seviyor muydum bilmiyorum ama bu hissettiklerim sevgi adı altında basit kalıyordu 5 ay içinde bu adam benim ailem olmuştu.

 

Beni ısıtan evim olmuştu on yılın ardından kalbimdeki buzlar eriyor, damlayıp ruhuma hayat veriyordu.

 

Sultan teyzeyi şimdi anlıyorum kalp sevince hataları görmezden gelip unutur demişti onunlayken kendimi bile unutuyordum.

 

Ve bu güzel olduğu kadar korkutucuydu.

 

🌸🌸

 

Dilşa ve Asafın ardından sinirle bakmaya başladı Zinnet içindeki nefret asla geçmiyordu "şimdi ne yapacağız" diyen kardeşi Zelal ile sert bakışları ona döndü "onu sinirlendirmeden önce düşünecektin kapandı artık sana buranın kapısı Zelal. Emir artık küçük değil seni burada görürse dediğini yapar." Diyerek sertçe soludu.

 

"O Dilşah denen kızda ne buluyor anlamıyorum!" Berilin söylenmesine dönerek "sende olmayan aklı buluyordur adamı karısının yanında ayartmaya çalışmak nedir gerizekalı" dedi üçü de tartışma içindeydi Dilşahın, Emirin hayatına girmesiyle tüm planları alt üst olmuştu. Zelal hanım kızı Berili, Emirle evlendirecek bu konağa yerleşeceketi bu şekilde Asafla ilgili tüm ipler Beril sayesinde Zinnetin elinde olacaktı.

 

"Bundan önce de denedim teyze Dilşah hayatında yokken de peşinden koştum o zamanlat da yüzüme bakmıyordu."

 

Zinnetin beynindeki tilkiler dolaşmaya başladı kurnaz bakışları Berile döndü "O zaman sende ona zorla sahip olursun." Dedi.

 

Zelal de Beril de Zinnetin dediğine anlam verememişti Zinnet kafasındakileri ayrıntılı bir şekilde anlatmaya başlayıp bitirince Beril şaşkınlıkla Teyzesine bakmaya başladı "Ay teyze senden korkulur valla" dedi.

 

Zinnet hanım yüzündeki sırıtışla "buralara kolay gelmedim ben elimin altındaki çocuğun beni yok etmesine asla izin vermem karısı annesiyle aynı kaderi yaşar mı yaşamaz mı bilemem ama annesinin kaderi oğluna da sıçrayacak" dedi karanlık bir sesle.

 

Yıllar önce konaktaki huzuru yok etmiş kocaman bir aileyi dağıtmıştı. Kalbinin karanlığına o kadar çok bulanmıştı ki beyazlıklar onu rahatsız ediyordu.

 

Farkında olmadığıysa ne Dilşah, Şimal hanımdı ne de Emir Asaf babası Şahin ağaydı.

 

Dilşah ve Asafın arasındaki bağı göremeyecek kadar kördü.

 

😌😌😌

 

Haydijinnn sınır dolduktan sonra görüşürüz öptümmmm

Loading...
0%