@aleynaravza
|
Birkaç gün sonra Ege, teslimatçı kızla yaşadığı o gergin anları unutup şirketteki rutinine geri dönmüştü. Şirkette her şey oldukça yoğundu ve Ege ortağı Eren ile birlikte günlerdir aç kalmışçasına acıkmışlardı. Saat oldukça ilerlediği için günlerdir denemek istedikleri kafeye gelmeye niyetlendiler. Kafe hemen şirketle aynı yerdeydi, beğenirlerse her öğlen buraya gelebilirlerdi. İkili hızlıca şirketten çıkıp kafenin önüne geldiler. 1.90 dalyan gibi fizikleri ve pahalı takım elbiseleriyle kendilerinden emin bir şekilde mekana girdiler. Onları gören hatunlar tekrar tekrar ikiliye bakıyorlardı. Bu adamlar için ömür bile feda edilirdi. Ege, içeri girerken ona bakan kadınlara aldırış bile etmedi fakat müşterilerle ilgilenen arkası dönük kızı gördü. Bir anda kutuplarda kalmışçasına üşüdü. Bu kız teslimatını yapan kız değil miydi? Evet, evet ta kendisiydi diye düşünürken arkası dönük olan kız yüzünü Ege'ye dönerek teslimatçı olduğunu doğrulamıştı. Kız o kadar güzeldi ki Ege, onu izlemek istedi. Şu an için o gece yaşadığı olaylara sinirli olması gerekirken kan akışının değiştiğini hissetti. O gece gördüğü güzellikten fazlası vardı şu an karşısında. Sanki zaman durmuş gibiydi. Hiçbir ressam onun kadar güzel manzarayı resmedemezdi. Bu nasıl bir hatundu? Taş gibi... Tabii ne olduğunu anlamayan Eren, bir masaya oturmuş ve ortağını da yanına çağırmıştı. Ambiyansı bozulan Ege yine donuk bakışlarını ortaya çıkararak masaya oturdu. Gizlice kızı süzmeye başladı. Bu manzaradan mahrum kalamazdı. Hele ki o gece bu kız tarafından dumura uğratılmışken asla bu fırsatı geri çeviremezdi. Bir süre sonra Eren, sevgilisi Yasemin'i aramış ve onu da yemeğe davet etmişti. Yasemin kısa süre sonra hemen ikilinin yanına gelmişti. Eren ve sevgilisi şen kahkahalar eşliğinde sohbete dalarken Ege, buz gibi donuk olan bakışlarıyla etrafı -kızı- seyrediyordu. Gözlem yapmayı her zaman çok sevmişti. E tabi bu da onu her zaman daha suskun ve donuk bir adam yapıyordu. Ortamda az ve öz konuşurdu. En az o gülerdi, ama en çok ilgiyi o alırdı. Yalnız bu seferki sessizliği o kız yüzündendi. Bir anda fazlaca etkilenmişti. Vücudu alev alevdi. Üçlü mönüyü almak için etraflarına bakındı. Barda kahkahalarla gülen uzun boylu, kıvırcık saçlı kızı gözlerine kestirdiler. Eren, nazikçe kıza seslendi ve mönüyü istedi. Kız giyindiği tişörtü çekiştirerek ayağa kalktı, anında neşeli halinden çıktı ve koşarak mönüleri almaya gitti. Yasemin ve Eren gülümserken bir anda Ege'nin durup kızın gittiği yere öylece baktıklarını gördüler. İkili şaşırmıştı ama pek de aldırış etmediler. Her zamanki buz Ege'ydi sonuçta. Genç kız, mönüyü getirdi ve masaya dağıttığı sırada gri gözlere sahip olan adamla göz göze geldiği an gözlerini kaçırdı. Bu adam o geceki adamın ta kendisiydi. Kız korku dolu anlar geçirirken bozuntuya vermeyip o saygısız adamın yanındaki misafirlerden siparişlerini aldı. Eren ve Yasemin yemekle birlikte şarap söylediler. Sıra Ege'deydi ama o bir türlü konuşmuyor, aksine kızın suratına odaklanmış bakıyordu. Kız da şaşkın şaşkın Ege'ye gözlerini dikmişti. O gece kafa tuttuğu adam değil miydi yoksa? Yok yok kesin oydu yoksa neden dik dik baksındı ki? Ne işi vardı mekanında? İntikam almaya mı gelmişti? diye düşüncelere dalmıştı kız. Mönüleri dağıtırken kızın buram buram kokusu etrafa dağılmıştı. Şeftali ve pudra gibi kokuyordu. Ege, burnunu tenine yaklaştırıp o eşsiz kokuyu ciğerlerine hapsetmek istiyordu. Büyülenmiş gibiydi. Kızın suratına bakmaktan kendini alıkoyamıyordu. Ama kız bu bakışları düşmanca algılıyordu. Kız, saniyelerdir cevap vermeyen adama baktı. Karar vermesi için süre vermişti ama artık sıkılmaya başlamıştı. Hem konuştuğunda amacını anlayabilecekti. Bu bir tesadüf müydü yoksa intikam mıydı? "Karar veremediyseniz size havuç tarator eşliğinde sebze köftesi öneririm. Buranın en sevilen yemeğidir." dedi gergince. Tabi ilk adımı dostça atıp adamı sınamıştı ona kendi en sevdiği yemeği söylemişti çünkü adamın fazlaca memnuniyetsiz olduğu ortadaydı. Yanındaki kişiler kaliteli insanlara benziyorlardı ve kız onları kaybetmek istememişti. Ege ise asla sebze köftesi sevmezdi ama karşısındaki kız önerdiği için zehir olsa da yiyecekti. Derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı. "Peki o halde yanında da Royal De Maria alayım lütfen." dedi. Konuşurken sesi titreyecek diye aklı çıkmıştı ama konuşması başarılı bir şekilde sonlanmıştı. Kendine hayret ediyordu, liseli ergene dönmüştü. Kız, adamın istediği pahalı şarabın adını duyduğunda aklı çıkmıştı. Çünkü bu her baba yiğidin harcı değildi. Çok pahalı ve özel bir şaraptı bu, gerçi adam milyon dolarlık teslimat alıyordu bu şarap ona koymazdı bile. Niyetini anlamadığı adama aldırmadan siparişi alıp şefin yanına gitti ve sohbetine geri döndü. İlerleyen zamanlarda kız, adamın zararsız olduğunu anlayınca kendi hayatına dönmüş ve her şeyi unutmuştu ama Ege asla o güzel yüzü unutamıyordu. O da neydi öyle? Kız afet gibi önünden geçip gitmişti. Kocaman kahve gözleri, aşırı düzgün ve minik burnu... Her şeyi mükemmel gelmişti. Arkadaşları yemek yerken o sadece kızı düşünmüştü. Çarpılmış mıydı acaba? Kendisi için önerilen yemeğin hepsini bitirmişti. Sevmediği o yemek ne kadar da güzel gelmişti. Az önce kurt kadar aç olan midesinde şimdi kelebekler dans ediyordu. Vücudu elektrik akımına maruz kalmış gibi titriyordu. Bu duygunun adı neydi bilmiyordu ama mükemmel bir histi. Hiç istemese de saat geç olmuştu ve mekandaki insanlar evlerine dağılmaya başlamıştı. O yüzden artık gitmeleri gerekiyordu ama Ege sürekli arkadaşlarına biraz daha kalmalarını söylüyor ve onları ikna ediyordu. Eren ve Yasemin de onun böyle bir mekanda ilk kez uzun durmasına alışık olmadığı için mecbur kalıyorlardı. Ege, sürekli ortaya şarap söyleyip ikiliyi yumuşatıyordu. Şirkete bile uğramadıkları için arada espri yapıyor konuyu eve ve şirkete gitmekten uzaklaştırıyordu. Ege Arslan resmen dümen çeviriyordu. İp üzerinde cambazlık buydu. Eren, Ege'ye şaşırdığını belli edercesine soru yöneltti. Ellerini Ege'nin alnına koyup; ''Dostum sen iyi misin? Ateşin falan yok değil mi? Ege Arslan ve bir mekanda bu kadar çok durmak! Bu imkansız..." Ege ise gözlerini kızdan ayırmadan arkadaşına cevap verdi: "Sen bu kadar çok konuşur muydun Eren?" Arkadaşı çok gevezeydi ve onunla konuşarak zaman kaybedemezdi. Kızı izlemesi gerekiyordu. Mavi gözlerini, telaşla her yeri toplamaya çalışan kıza dikti. "Sevgilimi tehdit etme Ege Arslan. Gün gelecek biz de seni sevgiline karşı tehdit edeceğiz." dedi Yasemin ve şen bir kahkaha attı. "Ege bu gidişle evde kalacak aşkım. Ölmeden mürüvvetini görsem gam yemem." deyip elini masaya vura vura kahkaha attı. Eren'le kafa dengi sevgilisi, Ege ile biraz daha uğraşıp kahkahalarla gülüyorlardı, tabi Ege kıza daldığı için anlayamıyordu. Yoksa ikilinin hakkından gelirdi. Toprak ve kız ortam boşalmaya başlayınca her yeri toplamıştı. Haliyle bu iki genç uzun zamandır yapmadıkları şeyi yapmak istemişlerdi; Şarkı söylemek, en sevdikleri aktiviteydi. Toprak, hemen kafenin sonunda bulunan sahneye çıkıp bilgisayardan bir şarkı açmaya başlamıştı. Arkadaşı gelene kadar mikrofonu ayarlamış, ışıkları halletmiş ve şarkıyı söyleme başlamıştı. Yürüyorum bomboş sokak. Kaldırımlar ıslak. Ve gözümde bir damla yaş. Duruyorum sonra bir an. Geçince zaman. Yokluğunu anlıyorum. Susuyorum tüm, sözler tükenmiş gibi. Anlamı yok ya da, zaten geç kaldım. Herkes Toprak'ın hafif aksanlı ve kirli sesine dikkat kesilmişti. Genç kız da işlerini halledip koşarak sahneye, Toprak'ın yanına gitti. Toprak'ın omzuna dokundu ve mikrofonu devraldı. Etkileyici sesini tüm kafeye duyurdu. Zaman, ağırdı hani neden çabuk geçti, Yalan kolay gelirdi sonu hüsran, Sensiz günüm geçemez dediğin o an, Yalan, yalan... Biri vardı. Sever gibi yapıp kandırdı. Biri vardı. Ateşi yüreğimde yangındı. Ege, donmuş bir şekilde sadece kızı izliyordu. Kız ise tüm benliğini ortaya dökmüş notalarda kayboluyordu. Yavaşça yerinde sallanıyor ve mikrofonu nazikçe tutuyordu. Sesi en nadide duyulan notalar gibiydi. Bir ömür dinlenirdi. Tabi Ege öyle isterdi. Arada saçlarını savuruyor, bedenini ritme göre hareketlendiriyordu. Bir kadına göre uzun sayılabilecek vücudu ve mükemmel fiziği gören herkesin -Ege'nin- ağzını sulandırıyordu. Toprak da tekrar kızla birlikte şarkıyı söylemeye başladı. Çünkü ikili aynı anda şarkı söylemeye bayılırdı. Biri vardı. Kalbinde güzü bahar sandırdı. Ona sorsan ben yokum. Ama bende biri vardı. İkili gayet güzel bir şekilde birbirlerine bakıp şarkıyı sonlandırmışlardı. Bir anda herkesin beğeni ile alkışlamalarıyla sahneye dönüp selam verdiler. İnsanlar ıslık çalıyor, 'bir daha' diyerek ritim tutuyorlardı. Aynı şekilde Eren ve Yasemin de alkışlara destek oluyorlardı. Kafe çalışanları ikilinin bu performanslarına alışmıştı ama bu her zamankinden çok daha güzeldi. Gençler teşekkür edip sahneden inmişlerdi. Kız, sahne arkadaşını da alarak üst kata çıkınca artık gitme vakitlerinin geldiğini anladı Ege. Hep beraber masadan kalktılar ve hesabı ödeyip arabalarının yolunu tuttular. Ege, Eren ve Yasemin evlerine giderken arabayı Ege sürüyordu. Gittiği her bir kilometre için sövüyordu. Şu anda arabası evine doğru değil de o kafeye doğru gitmeliydi. O genç kadını omzuna atıp yatağına götürmeliydi. Teslimat gecesi yaptığı asilik için ona güzel bir ders verip kızı altına almalıydı. O genç kızın inlemeleri ile güzel bir gece geçirmeliydi. Ege, Eren ile sevgilisini evine bırakmış sıra kendi evine gitmesi kalmıştı. Tabi Eren yol boyunca sürekli arkadaşına sorular sormuş, o mekanda bu kadar fazla kalmanın nedenini aramıştı. Sarhoşluğun da vermiş olduğu gevezelikle Ege'ye hiç kolaylık sağlamamıştı. Ege, hiç o mekandan ayrılmak istememişti ama artık mekan kapanmıştı. En kısa zamanda tekrar oraya gidecekti. Mümkünse oradan çıkmamayı planlıyordu. Ege, eve girdiğinde titremesinin geçmediğini anlayarak duşa girdi. Kafeden çıkarken kızı görememişti. Yanındaki kumral zibidi ile üst kata çıkmışlardı. Sahi o dallama da neyin nesiydi? Kız, ona dokunduğunda o omzu yerinden sökmek istemişti. Durdu, biraz düşündü. Tamam bu kadar sinir yeterli dedi. Kendi bünyesine bile fazlaydı bu kadar sinir. Sıcak su kafasından kaslı, esmer tenine döküldükçe az da olsa rahatladığını anladı. Elini fayansa koyup düşündü. Bir anda nasıl kalp krizi geçirmiş gibi hissetmişti. O kızı gördüğünde feleği şaşmıştı. Peki ya kızın kendisiyle ilgilenmemesine ne demeliydi. Ona bunu ödetmeliydi. Kucağına alıp, dudaklarını dudaklarına hapsederek onu cezalandıracaktı. Birden durdu 'ne düşünüyorum lan ben?' dedi. Suyu kapayıp eline geçen havluyu kasıklarına bağladı. Görüntüsü her kadını yoldan saptıracak gibiydi. Kaslı, esmer tenine saçlarından sular dökülüyordu. Kocaman kolları her kadını güvende hissettirecek biçimdeydi. Birçok kadın gözlerindeki dalgalarda boğulmak için sıraya girmişti. Fırtınasında can çekişmek istiyorlardı. Giysi dolabının içindeki küçük kasanın şifresini girerek kasayı açtı ve içinde duran kopmuş kolyeyi eline aldı. Neden bu kolyeyi kopardığını anlayamamıştı. Hoş, o kızla karşılaştığından beri hareketlerine anlam veremiyordu ya neyse... Aklına bir fikir geldi. Eren'e o kızın adını araştırması için bir mesaj gönderecekti. Kendisi de bunu yapabilirdi ama zaten fazlaca etkilenmişti o kızdan. Heyecan ona göre değildi o yüzden bir hata yapabilirdi. Telefonunu eline aldı ve Eren'e masaj yazmaya başladı; 'Hey dostum! Gece gece rahatsız ettim ama bu gece o kafedeki kızın ismini benim için araştırır mısın?' Elindeki telefonu ve kolyeyi yatağa attı ve saçlarını kurutmak için banyoya giderken bildirim sesini duydu. Az önce attığı telefonu eline aldı. ''Bunu biliyordum! Bütün gece kızı gözlerinle yedin. Seni yalnız kurt seni... O iş bende ortak. Araştırıp sana haber veririm.'' Ege, sırıtarak mesajı okudu ve şunu dedi; ''Sik kafalı herif... |
0% |