Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Son Teslimat

@aleynaravza

Karanlık, bunaltıcı İstanbul sokaklarında kayboluyordu yine. Kulağı ani olabilecek olaylara karşı sokağı dinliyor kalbi sanki maraton koşuyormuş gibi atıyordu. Hırkasının kapüşonuyla yüzünü daha çok kapattı çünkü yağmur yağmaya devam ediyordu. Her yeri ıslanmıştı ve o böyle durumlardan pek hoşlanmıyordu. Sıkıntılı bir nefes verdi; Neden her şey onu bu kadar uğraştırıyordu ki?

Kısa bir süre sonra eski deponun önüne geldi, onu burada bekliyorlardı. Hızlıca içeri girdiğinde ekip arkadaşları mallara bakıp hararetli konuşuyordu. Konuştukları konu umurunda değilmiş gibi gevşekçe sandalyeye oturdu. Birbirlerine ölesiye nefretlerini sunan iki gence döndü ve kapüşonunu çıkardı.

''Konu ne beyler?'' dedi. Aldığı yanıt beklediği gibiydi.

''Mallar yanlış gelmiş, çoğu da eksik.'' dedi Uğur kendinden emin bir şekilde. Toprak'a yan bakışlar atarak gözleriyle karşısındaki kıza durumu anlatıyordu. Sanki kendisi suçlu değilmiş gibi kendinin haksızlığa uğradığını düşünüyordu. Kapüşonlu kız istifini hiç bozmuyordu, bu durum Uğur'u iyice deli etmişti.

''Sanki böyle olacağını bilmiyordunuz. Bu durumu siz istediniz, cezasını çekin.'' dedi kız.

Sandalyeden kalkıp malların yanına gitti. Gelen bilgisayarlara göz attı. Hepsi eski, kırık, dökük, hatta ve hatta eksikti. Neyse ki kapüşonlu kız bu durumu tahmin etmişti ve her şeyi halletmişti. İşini şansa bırakmayı sevmezdi.

''Toprak! Sen benimle gel de kafeye gidelim. Çok boş kaldı oralar.'' dedi elleri cebinde çıkışa giderken. Hiçbir şey umurunda değil gibi davranıyordu. Zaten umurunda da değildi. Uğur hemen atak yaparak konuştu;

''Ya mallar ne olacak? Elimizde hiç bir şey yok, mal sahiplerine ne diyeceğiz? Neden hep en çok ben düşünüyorum malları?'' O sıra kıza gelen bir mesaj sesi depoyu doldurdu. Mesaja yanıt verdi ve gülerek Uğur'a döndü.

''Hangi sahipler? Şu an mallarına kavuşan sahipler mi? Senden açıklama bekleyeceklerini sanmıyorum.''

Elindeki telefonu Uğur'un gözüne sokarcasına gösterdi. Mesajda malları teslim alan kişinin kargoyu onayladığı yazıyordu. Afallayan Uğur ne diyeceğini bilemedi. Bu kız nasıl olur da her şeyi anlayıp hemen halledebiliyordu?

''Ayrıca, en çok sen umursamıyorsun. Ben olmasam bir boku beceremezsin sen!'' dedi genç kız. Uğur ne kadar aptaldı böyle. Her şeyi kendisi hallediyordu, tasalanan Uğur oluyordu.

''Ne yani, hallettin mi işi?'' dedi Uğur. Hiç beklemiyordu bu durumu. "Ama nasıl olur?" diye yineledi. Kız, karşısında şaşkınlık içinde kalan gence doğru yürüdü ve yakısını sertçe tuttu. Ona göz dağı veriyordu.

''Bu son iş demiştim ve bunu da hallettim. Anlamadıysan yine söyleyeyim; Hallettim. Artık beni böyle konular için aramıyorsun Uğur, yoksa sana olan tavrım değişir. Bu son!''

Biliyordu bu piyasada adı çok ünlüydü ama artık son vermeliydi. Ekip arkadaşına son jestini yapmıştı ve hepsi bu kadardı. Adamın yakasını biraz silkeledi. Azıcık korkmasını istiyordu.

''Çok pişman olacaksın. Nasıl para kazanmayı düşünüyorsun? Senin tüm hayatın bunlarla geçti. Aptal olma!'' Uğur her zamanki gibi söyleniyordu. Açıkçası kız da bu sorunun cevabını bilmiyordu. Nasıl hayatına devam edecekti? Satın aldığı kafe onu tatmin edecek miydi?

Şu andan itibaren bilgisayar kaçakçılığı yapmak istemiyordu. Daha 22 yaşındaydı ve bulaşmadığı pislik kalmamıştı. ilk başlarda işler hoşuna gitse de şimdilik kabuğuna çekilmek istiyordu. Az sonra da Altay'ın yanına gidip işi bırakacağını söyleyecekti.

''Sus artık Uğur, benim hayatımı düşünmek sana kalmadı.''

Uğur, artık ne yaparsa yapsın kızı ikna edemeyeceğini biliyordu. Çünkü o kararlarının arkasında duran inatçı keçinin tekiydi.

''Peki canım, sen ne dersen o. Seni zorlamayacağım, istediğini yap.'' dedi. Aslında bunu deme sebebi kızın öfkesine maruz kalmamaktı. Çünkü zararlı çıkacağını biliyordu.

''Artık yakamı bıraksan diyorum.'' dedi Uğur. Kızın öfke dolu gözlerine daha fazla bakmak istemiyordu. Kız son kez yakasını silkeleyip bir anda ellerini serbest bıraktı. Genç adam afallamıştı ve hemen yakasını düzeltmeye başlamıştı. Derin bir nefes alarak bir kaç adım geri gitti. Derhal bu kızdan uzak olmak istiyordu.

''Toprak, seninle halletmemiz gereken işler var. Oradan sonra kafeye geçeriz.'' dedi öfkeli kız. Toprak anında can dostunun söylediklerini onayladı. Onun her lafı Toprak için bir emirdi.

Kız, Toprak'a baş işareti yaptı ve depoyu terk etti. İkili birlikte Toprak'ın arabasına bindiler. Adam stresli bir şekilde arabayı çalıştırdı ve arkadaşından adresi öğrenmeye çalıştı.

''Nereye gidiyoruz?'' dedi yorgun bir sesle. Gerçekten çok fazla stres altında kalmıştı ve zayıf bünyesine iyi gelmiyordu bu. Az önce kalp krizi geçirip ölecekti neredeyse. Kız sürekli onu şaşırtacak hareketler yapıyordu. Malları sahiplerine teslim ettiğini bile söylememişti kendisine.

''Altay'ın yanına gitmem gerek.'' dedi kız ve arkasına yaslanarak gözlerini kapattı. Azıcık uyumalıydı.

Toprak neden oraya gittiklerini tahmin ettiği için ağzını daha açmadı ve trafiğe karıştılar. Yarım saat sonra Altay denen adamın evinin önüne gelmişlerdi. Uyuklayan kızı uyandırmak üzere harekete geçti genç adam. Bir kaç kez koluna dokundu ve adını seslendi. Kız uyanıp kendine geldi ve bir anda nerede olduğunu anlayıp hızlıca arabadan inip eve doğru gitti. Kapıya iki kez vurdu ve açılmasını bekledi. Yanına Toprak da gelmişti. Asla yalnız bırakmazdı onu.

''Emin misin kararından?'' dedi. Toprak dostu için endişeleniyordu. Bir anda işi bırakması çok garip gelmişti.

''Evet, çok eminim.'' dediği anda kapı Altay tarafından açıldı.

''Oooo, hoş geldiniz yapışık ikizler. Hayırlar olsun, neden geldiniz bu saatte?'' dedi babacan sesiyle Altay. Kız, hemen uzatmadan konuşmaya başladı. Karşısındaki adamdan gram haz etmiyordu. Bir de yapışık ikizler demesi yok mu? Kafasını koparma isteği uyandırıyordu onda.

''Sana daha önce söylemiştim Altay abi, ben artık bu işlerde yokum. Zaten yolladığın malların hepsi çürük. Sürekli kendim hallediyorum ve artık bıktım bu durumdan. Ben yokum! Bu da son işimdi. Yine çürük mal yolladın kendim hallettim. Bir daha beni karıştırmayın bu olaya."

Altay'ın zaten beklediği bir konu karşısına çıkmıştı. Bu kızın iyi bir eleman olup olmadığını anlamak için kızı hep sınıyordu. Kız her seferinde işleri yoluna koyuyor ve Altay'ın güvenini kazanıyordu. Toprak öyle değildi. Her işi eline yüzüne bulaştırır, hiçbir işi tek yapamazdı. İkisi birbirlerinin tam zıttıydı. Toprak da o an arkadaşı olmadan bu işi yapamayacağını söylemişti.

Ama kıza son bir iş vermeyi teklif etti çünkü bu yapılacak olan teslimat çok büyük dikkat ve beceri gerektirecek bir işti. bunu yapsa yapsa karşısındaki kız yapabilirdi.

"Son bir iş daha yap sonrasında herkes kendi yoluna, evlat." dedi Altay. İçinden kızın kabul etmesi için neredeyse dua edecekti. Genç kız gerçekten son iş olduğuna inanmadığı için derince bir nefes aldı, lakin bu adamın bu işi yapmadan kendisini salacağını düşünmüyordu.

"Adresi atarsın ve bu son teslimatı da yaptıktan sonra herkese eyvallah." deyip Altay'ın gözünün içine sertçe baktı.

"Siz bilirsiniz." dedi. Aslında kızı elinden kaçırmak kızdırmıştı onu. Kendine yeni bir ekip arayacaktı ama bu kızdan iyisi yoktu biliyordu. Çok üzülmüştü ama illaki ileride kızı ikna ederdi. Şimdilik sadece sustu. Bazen susmak en etkili yöntemdi. Bu son teslimat hallolsundu gerisi kolaydı. İleride kız ona geri dönecekti bunu hissediyordu Altay.

Sessizce çocukların gidişini izledi Altay. Eli kolu bağlı duramazdı, en kısa zamanda kızı geri almak için işe koyulacaktı. Kız arabaya bindiğinde gazı kökledi Toprak. Hızlı bir şekilde İstanbul sokaklarını karışladılar. Adamın yanından ayrılıp kafeye geldiklerinde uzun süredir buraya uğramadıkları ve işler ne durumda hiç bilmedikleri için hızlıca işe koyuldular.

Kafe büyük, rahat bir mekandı. İnsanlar genellikle buraya Toprak ve genç kız için gelirlerdi. Güzelce yemek yerler sonra hep birlikte şarkı söylerlerdi. Kimse burada çekinmezdi, burayı ev gibi görürlerdi. Zaten genellikle gelen kişiler daimi müşterilerdi. Büyük bir hayalle açmışlardı ama başında durmak pek nasip olmamıştı.

Kız, mekanın yine dolu ve eğlenceli olduğunu görünce sevindi. Herkesi görebileceği yere yani kasaya geçti. Kasa aynı zamanda bar gibiydi. Özel içecekler burada hazırlanırdı. Gülücükler eşliğinde -pis işlerden uzaklaşması en büyük etkendi- şeflerinin yanına gitti. Tombul, daima gülümseyen adamı çok seviyordu. Onunla ilgilenmeye başladı. Stres atması gerekiyordu ve bu adam tam stres topuydu.

Adamın yaptığı kremalı makarnadan bir çatal aldı, ağzına attı. Biraz çiğnedikten sonra yüzünü ekşitti. Endişelenen şef ne olduğunu sordu. Acaba tuzu mu çok kaçmıştı? Adamın bir anda yüzü sapsarı olmuştu. Eğer yemek lezzetsiz ve daha kötüsü başarısız olursa işine bir son verilebilirdi.

"Bu, bu hayatımda yediğim en en güzel makarna. Ellerine sağlık ustam." Kahkahası kafenin her yerinden duyuluyordu. Onu korkutmak için ilk başta sesini kızgın çıkartmıştı, zavallı adam nasıl da endişelenmişti. Bir hatasında kızın affetmeyeceğini iyi biliyordu. Ama bu çirkin şakayı hiç beğenmemişti. Pis pis gülen kız, adamın hayatına son verebilirdi.

Duydukları karşısında az daha kalp krizi geçiren şef derin bir 'oh' çekti. Bu kız tam bir manyaktı. Boncuk boncuk terlerken o da kıza yalandan gülümsüyordu. Yapacak başka bir şeyi yoktu.

* * *

Altay'ın attığı mesajı gören kız oturduğu yerde doğruldu.

"Bu akşam saat 20.00'de Beykoz Kavacık'a 5 km uzaklıktaki beyaz depoya gel..."

Anlaşılan o ki Altay'ın teslimatı bugün gerçekleşecekti. Öncelikle Altay'ın dün evine yolladığı 3 kutuyu kontrol etmeli ve ardından da adrese götürüp mal sahibine teslim etmeliydi. Oturduğu koltuktan kalktı ve holde gariban gibi duran servet niteliğindeki bilgisayar parçalarını kontrol etmek için belindeki falçatayı çıkardı genç kız. Aheste aheste falçatayı koliye geçirip evin içini büyük bir gürültüye maruz bıraktı. Koliyi açıp içindeki yüksek donanıma sahip işlemcileri, ekran kartlarını ve anakartları kontrol etti genç kız. Tabi ki şu an bu canavarların çalışıp çalışmadığını kontrol edemeyecekti ama belli ki Altay bu sefer çürük mal yollamamıştı. Teslimat yapacağı adamlar taşaklı kimseler olmalıydı.

Elinde duran aletleri tekrar kutuya koydu. Kendisinde bu sistem olsaydı dünyada içinden geçemeyeceği sistem kalmazdı bundan emindi. Bu siparişi her kim alıyorsa büyük sırlarını gizlemek için kendine ait bir ağ kurmak için istiyor olmalıydı. Daha fazla kendine ait olmayan ürünleri düşünmemek için teslimat saatini bekleme başladı. Bu gece çok stresli geçecekti...

* * *

Saat 19.55

Kız kalçasını arabaya yaslamış duruyordu. Hava çok soğuktu ve Beykoz'da bulunmasıyla soğuğu her zerresinde hissediyordu. Soğuktan biraz olsun kaçmak için kapüşonunu başına geçirdi ve kendisine bol gelen deri ceketinin fermuarını kapattı. Şu an tam da serseri bir oğlana benziyordu ama bu umurunda değildi. İki dakika daha geçmemişti ki önce Rolls Royce olmak üzere dört adet beygir gibi araba kendisine farlarını yakmış bir şekilde yanaşıyordu.

Her teslimatta bu sahneye maruz kaldığı için kılını kıpırdatmadan adamların inmesini bekledi. En öndeki dev arabanın kapısı açıldı ve içindeki adam klasik ayakkabısını sert toprak ile buluşturdu. Ardından da iri cüssesini arabadan çıkartarak karşısındaki muhatap olacağı kişiye dikti asi gözlerini. Adam arabadan indiği gibi küçük bir ordu kadar olan adamları da iri adamın arkasına dizilmişlerdi.

Genç kız da yaslandığı yerden kalçasını kaldırdı ve bir adım attı iri adama karşı. İşte şimdi gösteri zamanıydı. Burnunu çekti ve karşıdaki adamın konuşması için beklemeye başladı.

"Altay'ın adamı mısın?" dedi karşısındaki adam. Genç kız kafasını ağır ağır salladı, başka türlü burada ne işi olabilirdi ki?

"Malzemeler nerede?" diye tekrar soru yöneltti adam.

Daha sesini duymadığı kişi kafasıyla arabayı işaret edince arabaya adamlarını yolladı. Adamlar arabaya yaklaştığı sırada adamların önünü kesen teslimatçının ilk başta ne yapmak istediğini anlamasa da daha sonrasında parayı istediğini anlayıp sağ koluna parayı getirmesini söyledi dev adam. Sağ kolu para dolu çantayı patronuna getirdi ve saygıyla başını eğip patronunun arkasındaki yerini aldı. Dev adam, teslimatçının yanına gitti ve para dolu çantayı cılız teslimatçıya uzattı.

Tepkisiz duran teslimatçı hızla çantaya uzandı ve adamların önünde engel olarak durmamak için kenara çıktı. Dev adam bilerek teslimatçının yakınına gelmişti çünkü bu karanlık ortamda karşısında dikilen cılızın suratını merak etmişti. Karşısında zayıf bir erkeğin olduğu düşünen adam araba farının ışığı sayesinde teslimatçının boynundaki melek kanatlı kolyesini görmesiyle kaşlarını çattı. Elini kolyeye uzatıp seri hareketle kolyeyi çekip kopardı. Neye uğradığını şaşıran teslimatçı kafasını kaldırıp dev adama öfke ile baktı.

Ne yani teslimatçı bir kadın mıydı?

O sırada korumalar arabaya yaklaşıp bagajı açtılar ve kolileri dikkatlice kendi arabalarına götürdüler. Karşısında artık kadın olduğunu anlayan adam, teslimatçı konuşmadıkça sinirlenmeye başlamıştı.

"Altay'a selamımı ilet. Bir dahakine küçük bir kız çocuğu değil de teslimatta daha donanımlı olan birini göndersin." dedi.

Amacı karşısındaki kızın nabzını ölçmekti. Altay öylesine bir kızı teslimatçı yapacak biri değildi, bu kızda büyük potansiyel olmalıydı.

"Bir dahakine teslimat yapılacak kişinin adam olmasına dikkat etmesi gerektiğini söylerim." dedi genç kız. Karşısında cinsiyeti yüzünden kendisini ezmeye çalışan Shrek'i bozguna uğratmıştı resmen. Ayrıca çok sevdiği kolyeyi koparmıştı bu erkek bozuntusu.

"Ne dedin sen?" diye gürledi adam.

Adam kendisine küstahça konuşan bu kıza bir hayli şaşırmıştı ve damarlarındaki kanın kaynadığını hissetmişti. Normalde yapmayacağı şeyi yapmıştı ve teslimatçıyla konuşmaya çalışmıştı. Başkası olsa çoktan arabasına binip evinin yolunu tutuyor olurdu ama bu küçük kadının sesini duymak istemişti adam.

"Küçük sıçan konuşmayı biliyormuş meğerse." dedi adam sesine alay katarak. Korumaları da onunla birlikte gülmüşlerdi.

"Sen bile öğrenmişsin baksana, çok da zor bir yetenek olmasa gerek." dedi kız sesine alayın alâsını katarak. İri ellerini yumruk yapan adam derince soludu ve hızla kızın karşısına dikildi. Ne cürretle kendisine böyle asi bir yanıt verebilirdi.

"Bir daha karşıma çıkma küçük sıçan, hayatına karanlık gibi çökerim." dedi. Kız da kuzguni bakışlarını adama dikti ve sert nefesini dışarı verdi.

"Yürü git işine." diyerek arabasına bindi genç kız ve hızla motoru çalıştırdı. Bu deli adam resmen kendisini deli etmişti. İçinden küfürler ede ede hala yerinde dikilen adama doğru sürdü arabasını ve büyük bir hızla adama yaklaşıp milim mesafe kala ani bir fren yaparak durdu. Karşısında hala put gibi duran adama sinirin hüküm sürdüğü kahve gözlerini dikti ve artık kendisini terleten kapüşonunu başından çıkardı saçları iki omzuna da aheste aheste dökülmüştü ardından da arabasını geri geri sürerek rotasını bu terk edilmiş depodan çıkmak üzere oluşturdu.

Motor sesinin ve ağır lastik kokusunun etkisiyle kendisine gelen adam az önce yaşadığı anın etkisinden çıkmıştı. Yumruk yaptığı ellerinin arasındaki kolyeye bakakaldı. Bunu onca vakit elinde mi tutmuştu yani.

Arkasında kendisine şaşkın şaşkın bakan korumalara donuk gri gözlerinle bakıp hırsla arabasına bindi. Avcundaki melek kanatları olan kolyeyi incelemeye başladı. Karşısındaki bir erkek olsaydı tek bir yumrukla leşini yere sererdi lakin kadına eli kalkmazdı adamın.

"Ne dikiliyorsunuz? Herkes arabasına binsin!" diye gür sesiyle bağırdı adamlarına. O kız adamlarının önünde rezil etmişti kendisini. Kabul çok kaşınmıştı adam ama bu kadar çetin ceviz bir kız olduğunu düşünememişti kızın. Hele ki o en son yaptığı araba şovu her baba yiğidin harcı değildi. Bu kızda bir şeyler olmalıydı hissediyordu genç adam...


Loading...
0%