@aleynaravza
|
Talya evinde dinlenirken kendi hayatını sorguluyordu. Tamam kötü işleri bırakmıştı ama kendini hikayenin baş kahramanı gibi hissetmiyordu. Ondan olsa olsa figüran olurdu, belki bir çakıl taşı. Hayatında bir boşluk vardı ve kız o boşluğun ne olduğunu tam olarak bilmiyordu. Sanki bir kitabın içinde acımasız bir yazar tarafından tutsak ediliyordu. Derin düşüncelerden kurtulmak için yerinden kalkıp kahve yapmaya koyuldu. Mutfağa geçti ve sıcak su hazırladı. Kahveyi bardağa döktüğü sırada kapı çaldı ve koşar adım kapıyı açtı. Karşısında Altay'ın sağ kolu duruyordu. "Rahatsız ettim bu saatte ama abi seni işe geri çağırmam için beni gönderdi." dedi kel ve uzun boylu adam. Kız kendini korumak için kapıyı bir tık kapatmıştı. Bu adamların sağı solu belli olmazdı. Mafyadan daha beterlerdi. Yılışıklardı, bir kere bulaşınca kurtulmak zaman alıyordu. "İstemiyorum, kaç kez dedim bunu abine. Neden anlamak istemiyorsunuz?" dedi yüksek bir sesle. Yetmişti canına artık. İri yarı adam da bunu biliyordu. Gel gör ki Altay her gün kızı arıyordu ve kız artık telefonlara çıkmadığı için Altay eve git ona söyle demişti. Patronu iflah olmazdı lakin emir büyük yerdendi. "Bana gelen emiri yerine getiriyorum ben. Yalnız sen sen ol abimi kızdırma." dedi ve binayı terk etti. Kız artık dayanamayarak kapıyı çarptı ve evde ayaklarını yere vurdu. Nerede denyo varsa bu kızı buluyordu. Ne yapacaktı şimdi? Altay kafayı ona takmıştı. Kurtulamıyordu bir türlü. Evini değiştirse iyi olacaktı. Yoksa bina sakinleri bu tekinsiz adamları sorun edebilirdi. Ağzının tadı kaçtığı için kahveyi lavaboya döküp yatağa girdi. Kendisini kaderinde göremezken herkes neden üstüne geliyordu. Altay ondan daha iyi bir adam bulabilirdi. Ama yok kafayı kıza takmıştı. Oflayarak bir sağa bir sola döndü. Oda sanki fazla daralmıştı. Kendini uyumaya zorladı, sabah ola hayrolaydı. Gece 03.48 Gecenin bir yarısı uykusu kaçmıştı ve biraz hava almak için odasındaki balkona çıkmak istemişti. Yavaşça yatağında doğruldu ve terliklerini ayağına geçirdi. Sakin adımlarla perdesini açıp balkona attı kendini. Serin havayı ciğerlerine çekip zihnini boşaltmaya çalıştı. O sırada arabasının arkasında birini gördüğünü düşündü. Gece karanlıkta net göremese de gözlerini kısarak baktığında emindi biri vardı. Eğer sabah kalktığında arabasına bir şey olursa tüm mahalleyi ayağa kaldırırdı. Hatta yakardı. Dua etti, umarım hırsız falan olmazdı. Emin olmak için aşağı inmek istedi. İşini şansa bırakmayı sevmezdi. Geri odasına geçip üstüne hırkasını aldı. Daha sonra anahtarını da yanına alarak merdivenlere yöneldi. Bu sırada Ege az kalsın yakalanacağı için kendini öldürmek istiyordu. Gece kızın evine gelmişti. Bir umut görmek istemişti ve de görmüştü. Kız da silüetini görmüştü lakin aldırmamıştı sanırım. Gece gece yakalanma duygusu bu hoşlantıya olan ilgisini iyice arttırmıştı. Sevdiği kadın odasına geri dönünce Ege de kendi evinin yolunu tutmuştu. Bu gecelik bu kadar nöbet yeterdi. Sevdiği kadını az da olsa görmüştü, risk almaya değmezdi gerisi. Sokağın başına geldiği an Talya da binanın dışına çıkıp arabasının yanına gelmişti. Arabasını kontrol ettiğinde hasarın olmadığını fark etti. Görünürde de kimse yoktu. Arabasında da bir hasar görünmüyordu. 'Vay şerefsiz.' dedi içinden ve sıcak bıraktığı yatağına geri gitti. Yarım kalan uykusunu tamamlaması gerekiyordu. Güneşin doğduğu vakit kalkıp pijamalarıyla bilgisayarın başına geçti Talya. Kaç zamandır kod yazmıyordu ve onu bekleyen işleri vardı. Bugün kafeyi Toprak açacaktı, o yüzden birkaç saat kod yazmaya çalıştı. Kendisi aynı zamanda bir programcıydı. Bilgisayar toplar satar, ticaretini yapardı. Altay'a da bu yüzden bulaşmıştı. Lakin adam hem parasını az veriyor hem kızı iş için zorluyordu. Lanet olsun yine aklına gelmişti ve kan beynine sıçrarken bilgisayarı kapattı. En iyisi sert bir kahve içmekti. Zaten dün de içememişti. Midesine biraz bir şeyler girmeliydi. Bu sayede de sinirleri biraz olsun yatışırdı. Mutfağa gitti ve kendine sert bir kahve yaptı. Kahveyi alıp koltuğuna oturup telefonu ile ilgilendi. Kendine şöyle bir zaman ayırmayalı uzun zaman olmuştu. Telefonundan maillerine baktı, tekrardan bir alışveriş listesi oluşturdu. Neredeyse tüm işlerini halletmişti. Tam bu sırada kapı çaldığında ayağa kalktı ve kapıyı açtı. Bir kurye gelmişti. Elindeki paket onun adınaydı ve paketi teslim aldı. Yine birisi ona hediyeler yolluyordu, bıkmıştı artık. Her gün aynı döngüye giriyordu. Hediye bir kurye tarafından yollanıyor ve Talya teslim alıp çöpe atıyordu. İçini açtığında zarif bir bileklik vardı. Su yolu şeklinde olan bilekliği altındaki kartı gördüğünde hızlıca kartı zarfından çıkardı. Zarfta yazılan yazıyı gördüğünde kargoların Kimden geldiğini anlamıştı. 'Bu griler her gün seni görmeli...' yazıyordu. İlk başta grinin ne olduğunu anlamamıştı lakin kafeye gelen o adamın gözlerini düşündüğünde o adamın gözlerinin gri olduğunu hatırlamıştı. O ruhsuz gözlü adam yolluyor olmalıydı. Talya'nın fark etmediğini sanıyordu ama kör bile anlardı o adamın Talya için kafeye geldiğini. Özellikle Toprak'la yakınlaştığında adamın gözlerinden ateş çıkacak gibi oluyordu ve haliyle Talya anlıyordu. Hayatındaki her şey gibi bunu da siktir etti ve çöpe attı bilekliği. Hayatında kimseye tahammül edemezdi. Başında yeterince sorun varken bir de bununla ilgilenemezdi. Zaten adamdan hoşlanmamıştı. Adamla denk bile değildi. O prada elbiselerle büyümüş bir kadınla evlenmeliydi. Kendisi gibi pazardan giyinen bir kadınla değil! Toprak'a yeni bir hediye geldiğini mesaj atıp bir kaç dakika sonra tekrar bilgisayara geçti ve iki saate yakın kod yazdı. Aynı zamanda kafasını dağıtıyordu. Siyasetçilerin, yer altı mafyalarının hatta güvenlik şirketlerinin bile güvenliğini sağlayan kodları yazıp bunları kar elde ederek satıyordu. Kendisini geçebilecek insan sayısı bir elin parmak sayısını dahi geçemezdi. Bu yüzden de bilgisayar parçası toplamaya başlayıp bunun kaçakçılığını bile yapmıştı. Arada sırada da normal düzeyde insanların güvenlik sistemi ile ilgili kodlar yazıp satıyordu. Maddi olarak rahatlıyordu. İşsiz olmayı hiç sevmezdi, derken saate baktı öğlene gelmeye başlamıştı. Bu günlük bu kadar yeterdi. Kalkıp kafeye gitmeliydi. Öğlen saatlerinde hazırlanıp kafeye gitmişti. Toprak kafeyi açmış kahvaltıya gelen müşterilerle ilgileniyordu. Çantasını kasanın yanına bıraktı. Yavaş adımlarla topluluğa yaklaştı. "Selam millet." Sesini duyan tüm çalışanlar geri selam vermişti patronlarına. "Selam patron." dedi yeni çalışmaya başlayan garsonlardan biri. "Ooo öğlen güzeli, nerede kaldın?" diyerek salına salına gelen Toprak, bunu der demez Talya'dan bir yumruk yemişti. "Sen gözüme gözükme Toprak. Kızla buluşacağım diye hep ekiyorsun burayı." deyip karnına bir yumruk daha indirdi Talya. Bazen yakın dövüş eğitimi aldığına mutlu oluyordu çünkü böyle durumlarda karşısındaki adamın iflahını sökebiliyordu. Toprak, karnına aldığı yumruk yüzünden canı acıyan Toprak karnını ovalarken söylendi. "Bugün ters tarafından kalkmışsın anlaşılan balım. Olsun buna da şükür." derken ona kıyamayan Talya gelip arkadaşına sarılmış ve gülüşmüşlerdi. Onlar bir dargın bir barışık yaşayıp gidiyorlardı. "Ne yaptın hediyeyi?" dedi Toprak konuyu değiştirerek. Bu olay daha ne kadar devam edecekti bilmiyordu. Arkadaşı mutlu olsun istiyordu sadece. "Ne yapacağım? Tabii ki çöpe attım. Uğraşamam kimseyle." Bıkkınlıkla dile getirdi bunu kız. Bu konu canını çok sıkıyordu ve en kötüsü o Shrek, kendisini havaya uçurmak yerine o aptal kalbini havalara uçurmuştu. "Kızım atma şunları çöpe diyorum. Ver satalım, hayrı dokunsun bize." dedi Toprak. Bari paraya çevirselerdi. Adam bir servet yolluyordu her seferinde. "Saçmalama Toprak, alırım ayağımın altına seni. Hem artık kim yolluyor biliyorum." dedi. Toprak da merakla arkadaşına yaklaştı. "Kim yolluyormuş?" dedi merakla. "Ege Arslan!" Toprak aldığı cevapla kalakaldı. Doğru ya bunu nasıl düşünememişti. O adamın arsız gözleri hep Talya'daydı ama Talya'dan nasıl etkilenmiş olabilirdi ki? O sırada neşelerini bozmak için kapıdan içeri giren Altay, Talya'nın olduğu yere gelmişti. Amacı onu geri çağırmaktı. Kalıplı cüssesini Talya'nın karşısına getirdi ve dikkatle ona bakıpToprak'a hiç bakmadan konuştu. "Bakıyorum da beni saymıyorsun artık. Aramalarıma cevap vermiyorsun." dedi kırgınlıkla. Kimse onu yok sayamazdı. Özellikle karnını doyurup adam ettiği işçileri hiç böyle yapamazdı. Bıkkınca bir nefes verdi Talya. "Ne için aradığını biliyorum. Kaç kere söyledim hayır gelmeyeceğim." Sinirlenen adam müşterileri hiçe sayarak bağırdı. "Ne demek gelmeyeceğim! Sen buna mecbursun. İşler kesat. Gelip bana yardım edeceksin! Seni bataklıktan ben kurtardım, ben. Bana sırtını dönemezsin. Anladın mı lan!" Toprak hiç sesini çıkarmıyordu. Talya, ona ihanet ettiğini öğrenir diye ödü kopuyordu. O yüzden sessiz kalmayı seçmişti, elinden gelse yok olacaktı. Altay'ı bir köpek yavrusu gibi kovmaya hazırlandı Talya. Ayağını yere vura vura adamı kovmaya başladı. "Eh! Yetti artık! Defol iş yerimden. Mutluyum böyle diyorum. Bıktım senin pis işlerinden. Elimi verdim kolumu kaptırdım. Kaç kez son dediğin işleri yaptım. Kendi başını belaya sokmayıp benim başımı belaya sokuyorsun. Bitti dedim mi bitti. Şimdi defol git buradan! o lanı da bir yerine sokarım Altay. Kendine gel adamın asabını bozma." Bunu dediği gibi adamı mekandan yaka paça attı. Küplere binen Altay özel aracına bindiğinde telefonundan birileri aradı. Kaç kez arayıp konuşmuştu, yetmemiş adam göndermişti. O da yetmemiş ayağına kadar gelmişti ama bu sondu. Bir de küstahlaşıp adıyla hitap etmişti. Bu kadar şımarıklık yeterdi. "Laftan anlamıyor. Zorla dize getirin bu kızı. Yoksa dayanamayıp canını alacağım." dedi. Daha sonra da şoförüne emir verdi; ''Eve sür!'' |
0% |