69. Bölüm

Bölüm 68: “Kalp Kırıklığı”

Aleyna Ay 🌙
aleynay0

Her acı elbet bir gün biterdi.

Peki benim acım ne zaman bitecekti?


Yeni bir güne gözlerimi açmıştım ya da yeniden uyuyamadığım bir güne.

En son ne zaman güzel bir uyku çekmiştim hatırlamıyordum.

Beynim uyuşmuş gibiydi ve sanki uyumak kavramını beynimden silmişti.

Sızlayan gözlerimi ovuşturup yatakta hafif sağa döndüğümde düzenli nefesler alarak yanımda uyuyan Barın’a bakmıştım.

Tam yanı başımda duran saate bakıp 07:12 yazdığını gördüğümde Barın’a doğru dönmüştüm ve dudağına küçük bir öpücük kondurarak havlumu alıp banyoya girmiştim.

Sıcak bir duş kesinlikle iyi gelecekti.

Üstümü çıkartıp sıcak suyun altına girdiğimde küvete çömelmiştim ve düşünmüştüm.

 

Hatalarımı düşünmüştüm.

Hatta ne kadar salak olduğumu.

 

Barın’ı dinlemeden karnımda daha büyümemiş olan bebeğimle başka bir şehire gitmiştim.

Arkadaşım sandığım adama güvenmiştim ve Barın’ın söylediklerine inanmamıştım.

 

Sonra ise kardeşim… Derin…

 

Hayatımı ilk başta arkadaş olarak girmişti ve sonra ise kardeşim olduğunu öğrenmiştim.

 

Ve sonra ise Cüneyt’i…

 

Bunun sonucunda az daha kaybetme ihtimali ile karşı karşıya kaldığım bebeğimi… Berfu’mu.

Ve tüm bunların sonucunda kaybettiğim teyzemi ve babamı.

Sonra ise hapiste çürüyor olduğunu bildiğim kardeşimi.

 

Gülmüştüm.

 

Babamı ve teyzemi kaybetmiştim ve bu yaşanılanların bir bedeli olmuştu.

Yaptıklarından sonra onları affedemezdim bu mümkün bile değildi; ama yine de ölmelerini istemezdim.

Bir çocuk yakınlarından ne kadar nefret ederse etsin nasıl ölmesini isteyebilirdi ki?

Benden uzakta olsalardı ama yaşıyor olduklarını bilseydim.

Yanağımdan akan gözyaşımı sildiğimde başka bir hatamı düşünmüştüm.

 

Mert’i.

 

Kardeşim gibi gördüğüm birini üzmüştüm.

Bunu bilerekten yapmamıştım.

Ama sonucunun bu olacağını bilmeliydim.

Üzüleceğini bilmeliydim.

 

Kapının açılma sesini duyduğumda bakışlarım Barın’a değmişti.

 

“Almila?” Sesi yeni uykudan uyandığının habercisiydi.

 

Banyoya girip kapıyı kapattığında elimi uzatmıştım ve gelmesini istemiştim.

 

Barın üstünü çıkartıp yanıma geldiğinde arkamdaki yerini almıştı ve beni kendine çekerek saçıma dudaklarını bastırmıştı.

 

“Neden bu saatte uyanıksın?”

 

“Peki sen neden bu saatte uyanıksın?”

 

Barın sorusuna soru ile karşılık verdiğimde gülmesini bastıramamıştı ve kıkırdamıştı.

 

Hafif yan dönüp kolumu Barın’a doladığımda göğsüne sığınmıştım.

 

Parmaklarım karın kaslarında gezinirken gülümsemişti ve “napıyorsun Almila Soylu?” Demişti.

 

Cümlesine kıkırdadığımda “düşüncelerimi dağıtıyorum…” demiştim sessizce.

 

Barın banyo köpüklerine ulaştığında birkaç tanesini alıp küvete atmıştı ve köpük oluşmasını sağlamıştı.

 

Köpükleri avucumda toplayıp Barın’ın göğsüne bıraktığımda “hoşuna gidiyor sanırım küçük hanım?” Demişti ve parmaklarını bedenimde gezdirmişti.

 

Su sıcak olmasına rağmen Barın’ın parmakları bedenimi ürpertmişti ama bu heyecandan kaynaklı bir ürpermeydi.

 

Boynumu hafif geriye attığımda Barın bu sefer parmaklarını boynumda gezdirmişti ve kendine doğru çekerek dudaklarıma yapışmıştı.

 

Barın’a doğru tamamen dönüp ona teslim olduğumda bedenlerimiz yanmıştı ve terlememize neden olmuştu.

 

Derin nefesler alıp alınlarımızı birbirine yasladığımızda Barın saçlarımı geriye atmıştı boynumu adeta emmişti.

 

Kesik kesik nefesler alırken “boynumda iz bırakmazsın umarım?” Demiştim. Parmakları sırtımı okşarken tırnaklarım etine batmıştı.

 

“Özen gösteriyorum…” dediğinde nefesini enseme sıcak bir şekilde değdirmişti sanki.“Bende…” dediğimde “iz bırakmamaya çalışıyorum.” Demiştim ve Barın’ın dudaklarını dudaklarımla bütünleştirmesine izin vermiştim.

 

Hep bu anda kalmak istemiştim.

Barın’la bir bütün olmak ve her şeyi unutmak.

 

Sadece Barın, ben ve ıslak bedenlerimiz…

 

Birkaç Saat Sonra;

“Gel bakalım annecim bana…” Barın ile birlikte yan yana durup Berfu’nun bana gelmesini beklediğimde “gel babacım bana…” diyen Barın’ı omzumla hafifçe itmiştim ve “kızım bana gelecek!” Demiştim. Barın beni duymamış gibi yaparak elleri ile tekrardan “gel babaya” diyerek sırıttığında Berfu “baba!” Diyerek ellerini açmıştı ve Barın’a doğru koşarak sarılmıştı.

 

“Ama hile yaptın sen!” Dediğimde Barın “ne?” Diyerek şaşkınca bana dönmüştü.

 

“Evet, hile yaptın!” Dediğimde Barın, Berfu’yu kucağında sabitlemişti ve ayağa kalkarak “küçükhanım nasıl bir hile yaptım acaba öğrenebilir miyim?” Demişti.

 

“Nasıl mı yaptın? Berfu’yu güzel gülüşünle kandırdığın yetmiyormuş gibi bir de gamzelerini kullandın.”

 

Barın, cümlem üzerine güldüğünde Berfu’da Barın’a bakıp gülmüştü ve kafasını omzuna yaslamıştı.

 

“Al işte!” Dediğimde Barın bana yaklaşmıştı ve yanağıma öpücük kondurarak “ne yani ben güzel mi gülüyorum?” Demişti.

 

Barın’ın yüzüne parmaklarımı değdirdiğimde “hemde çok…” demiştim. Barın dudaklarını parmaklarıma değdirdiğinde “seni çok seviyorum biliyorsun değil mi?”

 

Fısıldayarak “ben daha çok…” dediğimde Berfu’ya bakmıştım ve saçına öpücük kondurarak “güzel kızım benim…” demiştim.

 

Ayfer Teyze yanımıza gelip bana baktığında “kızım Berfu’yu yedirecektim de ben.” Kafamı sallayıp “alabilirsin Ayfer Teyze” dediğimde Berfu’yu kucağına almıştı ve yanımızdan uzaklaşmıştı.

 

Barın arkamdaki yerini alıp beni kendine doğru çektiğinde sıkıca sarılmıştı ve boynuma öpücük kondurarak “iyi misin?” Demişti.

 

“Daha iyiyim…” dediğimde “affedecek…” demişti sessizce kulağıma doğru fısıldayarak. “Affedecek seni güzelim.”

 

Barın’a doğru dönüp sıkıca sarıldığımda “buraya ilk geldiğimde bana yenge demişti. Ben istemediğim halde hemde.” Gülümsediğimde “Hiç vazgeçmedi Barın… Ben onu kardeşim gibi gördüm. Olmayan erkek kardeşim gibi; ama şu an onu kaybediyorum. Hatta belki de kaybettim…”

 

“Kaybetmedin güzelim. Unutma Mert seni kardeşi gibi seviyor.

 

“Bundan artık emin değilim.”

 

“Emin ol güzelim. Ben Mert’i tanıyorum. Sen onun hâla bir numaralı yengesisin.”

 

Barın’dan ayrıldığımda “iki gün sonra yılbaşı…” demiştim konuyu değiştirmek istercesine.

 

“Evet, yılbaşı ve biz hâla hazırlık yapmadık.”

 

“Hazırlık mı?”

 

“Evet, hazırlık. Senden iki sene ayrı kaldım bebeğim.” Eli yüzümü kaplarken “üzülmen için söylemiyorum.” Dudaklarını dudaklarıma bastırdığında öpmüştü ve “2027’ye karımla, kızımla ve sevdiklerimle girmek istiyorum.” Kollarımı boynuna doladığımda “o zaman bundan sonraki seneleri de şimdiden düşünmen gerekiyor sevgilim çünkü, bundan sonraki her yılbaşını beraber geçireceğiz.”

 

“Öyle mi küçükhanım?” Parmakları belimi kavrarken “keşke işim olmasaydı Almila Soylu.” Demişti derin bir iç çekerek. “Eğer olmasaydı sana çok güzel dakikalar yaşatabilirdim.”

 

Damarlı olan başparmağı boynumu okşarken “Her zaman seninim Barın Soylu.” Demiştim dudaklarına doğru.

 

“Her zaman seninim Almila Soylu.” Dudaklarını dudaklarıma kondurup küçük bir buse kondurduğunda “tadını seviyorum…” demişti.

 

“Her şeyini seviyorum…” demiştim.

 

Dudakları boynuma doğru yol alıp, değerken sıcaktan ürpermiştim.

 

Ben her şeyimle bu adama aittim.

O da bana.

 

Ne ben başkasının olabilirdim ne de sevdiğim adam.

 

Bana özeldi.

Ona özeldim.

 

Beril’den;

Ece’nin kapısının önüne gelip kapıyı çaldığımda sessizlik hâla hüküm sürüyordu.

 

Tekrardan kapıyı çalıp açmasını beklediğimde “Ece benim ablacım…” demiştim. Kısa bir sessizlik üzerine “gelebilirsin” cümlesini duyduğumda içeri girmiştim ve yatakta bağdaş kurarak oturmuş Ece’ye bakarak yavaşça yanına ilerleyip oturmuştum.

 

Parmaklarım parmaklarını bulurken buz gibi olan ellerini tutmuştum ve “iyi misin?” Demiştim.

 

“İyiyim.”

 

Değildi. Bir insanın seni titrerken nasıl iyi olabilirdi ki?

 

“Ece…”

 

“Beril abla lütfen!” Bana baktığında “bak sen benim yengemsin ama ben sana abla diyorum. Neden biliyor musun? Çünkü, seni seviyorum ve değer veriyorum. Seninde beni sevdiğini ve değer verdiğini biliyorum. Tamam… tamam anlıyorum seni bana destek olmak istiyorsun ama benim desteğe ihtiyacım yok! Benim Erhan’a ihtiyacım var ve ben…” dudakları titrerken Ece’nin elinden sıkıca tutmuştum ve “lütfen yapma böyle Ece!” Demiştim.

 

Dayanamıyordum.

 

“Ne yapmayayım Beril Abla? Baksana ben hiçbir şey yapamıyorum! Burada böyle oturdum abimin emir vermesini bekliyorum. Beni resmen odaya kapattı ya! Çıkmayacakmışım dışarı. Bak çıkmıyorum işte! Kardeşinin mutsuzluğu ile mutlu olabilir şimdi.”

 

Söylediği her cümle kalbime işlemişti sanki.

 

“Nasıl böyle bir şey diyebilirsin Ece? O senin abin. Senin mutsuzluğun ile mutlu olabilir mi sence?”

 

“Beni Erhan’dan ayırdı Beril Abla. Ben onunla mutluydum. Baksana şimdi… paramparçayım.”

 

“Ayırdığı falan yok Ece. Lütfen böyle yapma.”

 

“Beni bu odaya kilitledi Beril Abla!”

 

“Kilitlediği falan yok güzelim. Neden böyle şeyler söylüyorsun?”

 

“Ya bu odanın kapısına kilit vurmadı diye kilitlememiş mi oluyor Beril Abla? Bana bu odadan çıkarsan, Erhan ile buluşursan ölümü gör dedi resmen! Sözleri kapıya vurulan kilitten daha kötü!”

 

Birden ayağa kalktığında “ben ne yapacağım?” Demişti.

 

Çaresizdi.

 

“Ben abinle konuşacağım tamam mı? Sen lütfen üzme kendini.”

 

“Eve geldiğinizde konuşmuştun Beril Abla.”

 

“Bir daha konuşurum olmaz mı?”

 

“Denemen başarısız olacak. Yorma kendini.” Yanağından akan yaşı silip cama döndüğünde “sana bir şeyler getireyim ben” demiştim. Kafasını hızla iki yana olumsuzca sallarken “yemeyeceğim” demesi üzerine “sabahta bir şey yemedin” demiştim.

 

“Aç değilim.”

 

“Güçsüz düşeceksin.”

 

“Önemli değil.”

 

Zorlamayacaktım. Çünkü, ne kadar ısrar etsem de olumlu bir sonuç alamayacaktım.

 

“Acıkırsan eğer haber ver bana olur mu?” Sadece kafasını sallamıştı. Ben ise sessizce odasından çıkmıştım.

 

Mert işten gelene kadar beklemekten başka çarem yoktu.

 

Elimden gelen her şeyi yapmaya çalışacaktım.

Ece, kardeşim olmuştu artık ve ben onu üzgün görmeye asla dayanamıyordum.

 

Mutlu olması gerekiyordu.

Mutlu olacaktı.

 

Almila'dan;

“Bu sana attığım belgeler yarın ki toplantı için.” Erhan’ın bana attığı dosyaları incelerken “çıktısı alındı değil mi?” Demiştim ve telefonu hoparlörden alarak kulağıma geri yerleştirmiştim ve kahvemi yudumlayarak karşımda oynayan Berfu’ya bakmıştım.

 

“Evet ortak alındı.”

 

Gülümsemiştim ama bu kesinlikle utançtandı.

 

“Bana ortak deme Erhan.”

 

“Sen benim ortağım değil misin?”

 

“Ortağınım ama işte.”

 

“E bende şu an ofisteyim.”

 

“Ama ben evdeyim.”

 

“Tamam yengecim tamam! Senle baş edilmez.”

 

İçim birden sıkıntı ile dolarken “Erhan…” demiştim tereddüt ederek.

 

“Efendim?”

 

“Sence yarın toplantı da başarılı olabilecek miyim?”

 

“Sen şu an kendinden şüphe mi ettin yoksa bana mı öyle geldi?”

 

“Şüphe etmek değil Erhan sadece uzun zamanın üstüne toplantıya katılacağım. Bu yüzden ise gerdinim.”

 

“Gergin olmana hiç gerek yok Almila. Hem unutma bende orada olacağım. Gergin olmaktan çok heyecanlı olman lazım aslında.”

 

“O nedenmiş?”

 

“Çünkü, ortağın benim! Düşünsene beraber bir proje yapacağız. Sen tasarlayacaksın ben ise uygulayacağım.”

 

“Düşüncesi bile mükemmel.”

 

“O yüzden gergin olmaya gerek yok değil mi?”

 

“Hem adamlar projemizi onaylayacaklar. Onaylamamaları mümkün bile değil.”

 

“Sen öyle diyorsan doğrudur ortak!”

 

“Ah be!”

 

“Noldu?”

 

“Şu an orada olacaktım be yenge! Orada olacaktım ve çak bir beşlik diyecektim sana! Ah ah hayaller ve hayatlar işte.”

 

“Başka şehirdeymiş gibi neden konuşuyorsun Erhan? Buradasın, ayrıca sürekli görüşüyoruz zaten. Ayrılıp, birbirimizi özlememize fırsat vermiyorsun bile! Geldiğin bir gün çakarsın beşlik işte.”

 

Kısa bir sessizlik olurken “tü…” diye bir ses duymuştum. “Yazıklar olsun sana yenge. Geldiğim günleri mi saydın, ne yaptın ben anlamadım ki!”

 

Gülmemi engelleyemezken “istediğin zaman gelebilirsin.” Demiştim.

 

“Sağ ol yenge cidden çok iyisin.”

 

“Rica ederim ne demek.” Güldüğümde “bu arada Ece ile durumlar nasıl?” Demiştim aklıma gelen soruyu sorarak.

 

Derin bir iç çekme sesi gelirken “hâla mesajlaşmadık. Ne yaptığını bile bilmiyorum yenge ve çok merak ediyorum onu.”

 

“Eminim o da seni çok merak ediyordur Erhan.” Dudağımı ısırırken “ayrıca çokta özlüyordur…” demiştim.

 

Tebessüm etmişti. Hissetmiştim.

 

“Bende özledim onu yenge. Hemde deli gibi özledim ve evini basmamak için zor tutuyorum kendimi.”

 

“Sakın Erhan! Sakın böyle bir şey yapma tamam mı? Bak bu Mert’i çok daha fazla kızdırır.”

 

“Biliyorum yenge. Zaten bu yüzden elim kolum bağlı bekliyorum ya.”

 

“Her şey düzelecek biliyorsun değil mi?”

 

“Ben artık hiçbir şey bilmiyorum yenge.”

 

“Her şey mükemmel olacak.”

 

“İnanmak istiyorum buna.”

 

Sessizlik oluşurken “neyse ben kapatıyorum o zaman” demiştim. “Yarın görüşürüz.”

 

“Görüşürüz yenge.”

 

Telefonu kapatıp notlara baktığımda bakışlarım Berfu’ya değmişti ve üstünde kısa bir oyalanmadan sonra yarınki toplantıyı düşünmüştüm.

 

Erhan’la o gün Derin’e plan kurduğumuzda ondan bu işin sonunda benimle ortak olmasını istemiştim.

 

İlk başta bunu kabul etmemişti ama ısrarlarıma daha fazla boyun eğemeyeceğini anladığı için pes etmişti ve teklifimi kabul etmişti.

 

Babamın olayı darbeyi bana vurduğunda bütün işlerime Erhan yardım etmişti ve işleri idare etmişti.

 

Erhan, Barın ile aynı şirkette olduğu için iki yeride idare ediyordu ve Barın’da bize yardımda bulunuyordu.

 

Beraber hem kötü günlerin üstesinden gelmiştik hemde iyi günlerimizde yanımızda olup, destek anında sımsıkı birbirimize sarılmıştık.

 

Olduğum yerden kalkarken telefonumun çalması ile arayan kişiye bakmıştım ve gizli numara olduğunu görmem ile aramayı cevaplandırmıştım.

 

“Efendim?”

 

“Almila Akay Soylu değil mi?”

 

“Evet, benim. Siz kimsiniz?”

 

“İsmimin çok bir önemi yok. Sizi ayağınızı denk almanızı söylemek için aradım.”

 

“Pardon?”

 

“Bu iş benim. Yarınki toplantıyı iptal etmek emin ol senin için çok daha hayırlı olur.”

 

“Siz kimsiniz ve benimle böyle konuşmaya nasıl cüret edersiniz?”

 

“Eğer yarın ki toplantıya giderseniz kim olduğumu işte o zaman öğrenirsiniz.”

 

“Tehdit mi ediyorsunuz?”

 

“Uyarıyorum.”

 

“O zaman bende sizi uyarayım. Eğer beni bir daha arayarak rahatsız ederseniz sizde emin olabilirsiniz ki sizi bulmak dakikalarımı alır sadece.”

 

“Dişlisiniz. Sevdim… hatta çok sevdim.”

 

“Bir daha sakın beni aramaya kalkmayın. Yoksa bu kadar nazik olmam.”

 

Telefonu yüzüne kapatıp, Berfu’nun elini tuttuğumda “gel annecim” demiştim ve çalışma odasından çıkarak salona geçmiştim.

 

Aramayı unutmaya çalışırken yârının gelmesini sabırsızlıkla beklemiştim.

 

✨✨✨

 

“Al bakalım şunu da.” Barın elinde bulunan reçelli ekmeği yedirmeye çalışırken “gerçekten doydum!” Demiştim.

 

“Tamam şunu da al söz daha vermeyeceğim.”

 

“Bunu bir önceki lokmada da söylemiştin. Hatta ondan öncekinde de.” Barın sırıtırken “tamam bu sefer daha vermeyeceğim al bunu da” dediğinde dudaklarını büzmüştü ve “Kırıyor musun yani kocanı?” Demişti.

 

Elinde duran reçelli ekmeği alıp yediğimde “oldu mu?” Demiştim yutarak.

 

“Oldu” dediğinde dudağına öpücük kondurmuştum ve “demin çok güzel duruyordu dayanamadım” diyerek masadan kalkmıştım.

 

Barın kolumdan tutup beni kendine çekerek kucağına oturmamı sağladığında “aşkım ne yapıyorsun ya!” Demiştim ve kapıya doğru dönerek “yakalanacağız!” Demiştim.

 

“Yakalanmayız. Sende biliyorsun ki Ayfer Abla Berfu’yu oynatıyor içeride.”

 

“Ama bu gelmeyeceği anlamına gelmiyor değil mi?”

 

“Evet, gelmiyor ama bu seni kucağıma almayacağım anlamına da gelmiyor.”

 

“Sen iyice terbiyesizleştin biliyorsun değil mi? Önceden böyle değildin.”

 

“Senin yanında terbiyeli bir çocuk olamıyorum ne yapabilirim ki?” Parmakları kolumda gezinirken “sen demin dudaklarımın güzel göründüğünü söyledin değil mi? Ne yani daha önceden güzel değil miydi?”

 

“Barın!”

 

“Seni utandırmak gerçekten çok hoşuma gidiyor.” Dudaklarını koluma bastırıp öptüğünde bu sefer de boynuma ilerlemişti ve sıcak nefesini bırakarak “günlük dozumu aldığıma göre gidebilirsin.” Demişti.

 

“Çok kötüsün.”

 

“Biliyorum bebeğim.”

 

Gülerek mutfaktan çıktığımda odama gelip dişlerimi fırçalamıştım ve rujumu tazeleyerek çantamı almıştım.

 

Berfu’nun odasına gidip kızımı gitmeden önce öptüğümde Ayfer Abla’ya “görüşürüz” demiştim ve evden çıkarak şirkete doğru ilerlemiştim.

 

Şirkete girip asansöre bindiğimde odama geçmiştim ve beş dakika sonra gelen Erhan ile proje üzerinde son bir dokunuşları yaparak toplantı odasına gitmek için hazırlanmıştık.

 

Toplantı odasına ilerleyip içeri geçtiğimde odanın boş olduğunu görmem ile Erhan’a bakmıştım ve “toplantı saati daha gelmedi mi?” Demiştim.

 

“Hayır, şu an tam zamanında geldik.” Saate bakarken “bir dakika” demişti ve dışarı çıkmıştı. Bende peşinden çıkarken Erhan Aslı’ya doğru ilerlemişti ve bir şeyler sormuştu. Sinirle yanıma gelirken “noldu?” Demiştim ve Erhan’a bakmıştım.

 

“Son anda vazgeçmişler.”

 

“Ne!” Sinir tüm vücudumu ele geçirirken “ne demek vazgeçmişler ya! Ayrıca neden haberimiz yok?”

 

Aslı’ya doğru ilerleyip, tam önünde durduğumda “neden bize haber vermedin?” Demiştim. “Sen böyle mi sorumluluk sahibisin.”

 

“Özür dilerim Almila Hanım. Siz gelmeden on dakika önce haberini almıştım bende. Siz gelince söylerim diye düşünmüştüm.”

 

“O zaman on dakika önce aramam lazımdı Aslı! Haberi aldığın an ilk işin bizi aramak olacak. Bizim buraya gelmemizi beklemeyeceksin yani.” Aslı’nın üzüldüğünü anladığım an sakin olmaya çalışırken “burada yeni işe başladın biliyorum; ama unutma eğer bir daha böyle bir şey olursa direk bizi arayacaksın.” Demiştim ve gülümsemiştim.

 

“Tamam Almila Hanım. Söz veriyorum bu sefer daha dikkatli olacağım.”

 

“Sözüne güveniyorum. Sen işine kaldığın yerden devam edebilirsin. Kolay gelsin.”

 

“Teşekkür ederim Almila Hanım.”

 

Erhan’a doğru ilerlediğimde “bize haber bile vermeden iptal etmek ne ya!” Erhan’a baktığımda “aslında aklıma bir şey geldi” demiştim.

 

“Ne?”

 

“Dün beni gizli numaradan biri aradı.”

 

“Ne demek biri aradı. Kim aradı?”

 

“Bilmiyorum Erhan. Söylemedi ismini; ama projeden çekilmem gerektiğini falan söyledi. Kısacası tehdit etti.”

 

“Tehdit etti?”

 

“Evet.”

 

“Ve sen bunu bize söylemedin?”

 

“Söyledim ya.”

 

“Dalga mı geçiyorsun canım yengem? Hani dün aradı dedin ya? Sen bunu bir gün sonra söylüyorsun ya?”

 

“Teknik olarak tam bir gün olmadı.”

 

“Almila!”

 

“Tamam ya ortamı yatıştırmak istedim sadece.”

 

Erhan bana baktığında “sustum” demiştim ve çalan telefonumun sesini duymam ile “o mu?” Diyen Erhan’a “bilmiyorum” demiştim ve cebimden çıkararak arayan kişiye bakmıştım.

 

“Gizli numara değil.”

 

“Bana ver.” Erhan telefonu elimden çekip aldığında aramayı cevaplandırmıştım ve “kimsin lan sen şerefsiz!” Demişti.

 

Yüzü birden değişirken “sen kimi tehdit ettiğini bilmiyorsun!” Demişti. “Sana bunu ödeteceğim! Bekle ve gör.”

 

Telefonu kapattığında “ne yapıyorsun?” Demiştim ve telefonla uğraşan Erhan’a bakmıştım.

 

“Numarayı kendime attım.” Tam yanımdan geçecekken kolundan tutmuştum ve “sakın bir şey yapma!” Demiştim. “Bırak polisi arayalım onlar halletsin.”

 

“Polisi karıştırma Almila. Ayrıca ben bununla baş edebilirim. Bana güven.”

 

Yanımdan ayrıldığında telefonun tekrardan çalması üzerine açmıştım ve “ne istiyorsun?” Demiştim.

 

“Üzülmüş olmalısın Almila.”

 

“Neden üzüleyim?”

 

“İş benim dedim ve aldım. Elin boşta kalmış olmalı.”

 

Küçük bir sırıtış dudaklarımda yer edinirken “Bu iş benim ve ben bu işi kendime alacağım bundan emin olabilirsin” demiştim.

 

“Öyle mi?”

 

“Evet, öyle.”

 

Telefonu kapattığımda “o proje benim!” Demiştim ve şirketten çıkarak yola çıkmıştım.

 

Yaklaşık bir saat sonra şirketin önünde durduğumda içeri girmiştim ve “Berna Hanım ve eşi burada mı?” Demiştim.

 

“Evet, buradalar. Ben haber vereyim.”

 

“Gerek yok!” Diyerek odasına doğru ilerlediğimde kapıyı çalmadan içeri girmiştim ve koltukta oturan Berna Hanım’a bakmıştım.

 

“Almila Hanım?”

 

“Neler oluyor Berna Hanım? Bu yaptığınız saygısızlık nedir böyle?”

 

“Anlamadım?”

 

“Toplantıyı iptal etmek ne demek buna bana açıklar mısınız lütfen?”

 

“Kusura bakmayın Almila Hanım. Biliyorsunuz ki sizin gibi büyük çaplı bir şirket değiliz. Bu yüzden ise bize gelen olumlu kapılara her zaman açık oluyoruz.”

 

“Mazeretiniz bu yani?”

 

“Böyle olsun istemezdim ama para her şeyin kapısını açıyor biliyorsunuz ki.”

 

“Her neyse ben buraya başka bir şey için geldim.Sizden tek istediğim şey anlaşma yaptığınız adamın dosyası.”

 

“Mümkün bile değil.”

 

“Bu yaptığınızdan sonra bunu çok görmezsiniz bence. Sadece bakmak istiyorum o kadar. Özür gibi düşünün.”

 

“Eşimin haber olmasın lütfen.”

 

“Aksi mümkün bile değil.”

 

Masaya doğru ilerleyip dosyayı uzattığında “Size karşı mahcup hissettiğim için yapıyorum. Yoksa böyle bir şey asla yapmazdım.”

 

Dosyayı karıştırıp, okuduğumda biraz kurcalama sonucunda gördüğüm bir hata üzerine Berna Hanım’a bakmıştım ve “size ne kadar teklif verdi?” Demiştim.

 

“Sizinkinin üç katı.”

 

Sinirden sırıtırken “sizde bunu duyunca hemen üstüne atladınız yani; ama hesaba katmadığınız bir durum oluşmuş ve siz hemen atladığınız için bunu görememişsiniz bile.”

 

“Ne demek istiyorsunuz?”

 

“Bu dosyanın yedeği var mı?”

 

“Evet, her ihtimale karşı kasada yedek bırakıyorum.”

 

“Verir misiniz bana?”

 

İkiletmeden kasaya doğru ilerlediğinde yedek dostayı bana vermişti ve “bir sorun mu var?” Demişti.

 

Cevap vermezken çalışma masasına ilerlediğimde iki dosyayı yan yana koymuştum ve “bu ilk dosya adamın imzaladığı ve imzalattığı değil mi?”

 

“Evet.”

 

“Sayılar üzerinde oynanmış Berna Hanım.”

 

“Ne! Ne demek oynanmış?”

 

İki dosya arasında rakam farklılığı var demek. Siz yedek dosyayı kasaya koyup, imzalatmak için adamla yan yana geldiğinizde kağıtları değiştirmiş belli ki.”

 

“İmkansız.”

 

“Bakabilirsiniz.”

 

Yanıma gelip dosyaya baktığında “ama bu nasıl mümkün olabilir ki?” Demişti.

 

“Sektörde bu işler böyle yürümüyor Berna Hanım. Umarım şimdi neden büyük çaplı bir şirket olmadığınızı anlamışsınızdır. Eğer siz bu işe başlasaydınız veya başlarsanız batarsınız. Çünkü, iş sonucunda herhangi bir meblağ almayacağınızı açıkça kağıt üzerinde belirtmişsiniz.”

 

Masadan kalkıp kısa eteğimi düzelttiğimde “size kolay gelsin” demiştim ve odada yankılanan topuklu ayakkabı sesimi Berna Hanım’ın gelen sesi ile durdurmak zorunda kalmıştım.

 

“Gitmeyin lütfen.”

 

“Anlamadım?” Ona doğru döndüğümde “lütfen konuşalım.”

 

“Gerek yok.”

 

Tam çıkacakken “Almila, rica ediyorum senden” dediğinde ona doğru dönmüştüm ve “dinliyorum” demiştim.

 

“Sizinle çalışmak istiyorum.”

 

“Ama ben istemiyorum.”

 

Gözlerinde oluşan hayal kırıklığı gözlerime değdiğinde “biz size iki proje sunduk!” Demiştim.“Hem binaları hemde peyzaj projesini birleştirip çalışacaktık ve böylelikle doğanın bütünlüğü bozulmayacaktı ve hem projemizi gerçekleştirecektik hemde doğayı koruyacaktık! Ama siz beş kuruş fazla kazanacağınızı düşündüğünüz için bize haber verme gereği duymadan başka biriyle anlaştınız. Ben sizden çok fazla bulurum Berna Hanım ama siz bizden bir daha asla bulamazsınız. Bu yüzden ise yalvarmaya falan kalkmayın çünkü, ben parayı önde tutan biri ile asla çalışmam! Ayrıca siz ne yapın biliyor musunuz? Bizim fikrimiz ile oluşan bir projeyi kopyalayıp, size üç katına satan biri ile çalışın. Siz buna layıksınız çünkü!”

 

Arkama bile bakmadan odadan çıktığımda “ne bana ne de sana veririm bu işi!” Demiştim ve şirketten çıkarak Erhan’ı aramıştım.

 

“Ne yaptın?”

 

“Adamı buldum.”

 

“E ne yapmayı düşünüyorsun?”

 

“Seni tehdit etmenin bedelini ödeteceğim yengecim oldu mu, rahatladın mı?”

 

“Rahatladım Erhan’cım ama bu senin dediğin cümleden dolayı olmadı.”

 

“Neden oldu peki?”

 

“Berna Hanım’a geldim. Hatta biraz önce çıktım şirketlerinden.”

 

“Ne yaptın ne yaptın!” Telefonu kulağımdan bir saniye çekerken tekrardan kulağıma yerleştirmiştim ve “ne bağırıyorsun bana?” Demiştim.

 

“Sinirden bağırıyorum yengecim!”

 

“Eğer ben sinirlenirsem bu senin çok daha fazla duygular yaşamana neden olur haberin olsun!”

 

“Okey, okey, okey! Hadi şimdi söyle bakalım bana neden gittin oraya?”

 

“Adamın nedenini anlamak için gelmiştim.”

 

“Peki, anladın mı?”

 

“Evet.”

 

“Neymiş bakalım nedeni?”

 

“Üç katı para teklif etmiş.”

 

“İmkansız Almila.”

 

“Neden?”

 

“Çünkü, adamı araştırdım. Bizim paranın üç katını ödeyecek bir şirket olduğunu düşünmüyorum.”

 

“O zaman bende sana doğru düşünüyorsun derim.”

 

“Neden?”

 

“Çünkü, adam kağıtları değiştirmiş. Kendisinin hiçbir meblağ ödemeyeceğini dair kağıt imzalatmış resmen! Yani hem projemizi çalıp, onu yapacaktı. Hemde kendisi beş kuruş ödemeyip, hepsini Berna Hanım’lara yükleyecekti.”

 

“Vay şerefsiz! Piç kurusu!”

 

“Küfür etme Erhan!”

 

“Özür dilerim yengecim ama ben bu adamı dövmeden rahat edemem haberin olsun!”

 

“O zaman döv!”

 

İkimizde telefonun başında gülmeye başladığımızda önümde hızlı bir hamle duran arabayı görmem ile “oha, yavaş biraz!” Demiştim.

 

“Noldu?”

 

“Önümde birden araba durdu öküz az daha ezecekti beni.” Hâla gitmeyen arabaya doğru ilerlediğimde “hey? Bari özür dile!” Demiştim.

 

“Almila, iyi misin?”

 

Arabanın kapısı birden açılıp, içeride duran maskeli adam beni birden içeri çektiğinde elimde duran telefon yere düşmüştü.

 

“Ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz?” Adam kolumu sıkıca tutmaya devam ederken “hemen bırakın beni!” Demiştim. Adam kapıyı kapatıp sürmeye başladığında “kimsiniz?” Demiştim.

 

İçimde en ufak bir korku bile yoktu.

 

“Gidince öğrenirsiniz.”

 

Adam elimi tutmaya devam ederken “elimi bırak!” Demiştim. “Buradan bir yere kaçamam değil mi?” Adam elimi bırakırken arkama yaslanmıştım ve gideceğim yeri beklemiştim.

 

Araba ani bir fren ile dururken “yavaş be!” Demiştim. “İnsan var arabada.”

 

Kapıyı açıp beni çekiştirerek çıkardığında “yavaş ya!” Demiştim. Adam “tövbe tövbe ya!” Derken peşinden ilerlemiştim ve içeri girmiştim.

 

Her yer tozdu ve bu öksürmeme sebep olmuştu.

 

“İnsan temizlerdi şuraları.”

 

“Geçin lütfen içeri.”

 

İçeri geçtiğimde karşımda duran uzun boylu, orta yaşlı adama bakmıştım ve “neden buradayım?” Demiştim.

 

“Sakinsin. Hatta fazla sakinsin.”

 

“Ağlamam falan mı gerekiyordu anlamadım.”

 

Gülmüştü ve bu benim çok daha fazla sinirlerimi bozmuştu.

 

“Sizi zorla getirdiğimiz için kusura bakma.”

 

“Başka türlü asla gelmezdim.”

 

“O da doğru.”

 

“Buraya sizinle sohbet etmeye gelmedim.”

 

“Bende sohbet için çağırmadım.”

 

“Sadete gelir misiniz lütfen! Cidden sıkılmaya başladım.”

 

“Projeyi bana ver.”

 

“Ah, o mesela. Tabii ki! Buyrun, sizin olsun.” Göz devirirken “ya size vereceğimi düşünüyor musunuz cidden?” Demiştim.

 

“Evet.”

 

“Yanılıyorsunuz. Çünkü, kendi tasarladığım ve küçüklükten beri hayalini kurduğum bir projeyi asla sizin gibi beş para etmez insanlara vermem!”

 

“Bana bak düzgün konuş!” Koruması üstüme yürümeye başladığında “ah, ne kadar korktum anlatamam!” Elim ile ileri işareti yaptığımda “patronunla konuşuyorum!” Demiştim. “Git kenarda havla!”

 

“Bana bak!”

 

“Fırat, çık dışarı!” Adam karşımda duran korumasına sert bakışlar atarken koruması hiçbir şey söylememişti ve dışarı çıkmıştı.

 

“Sizinle resmi olarak tanışmadık Almila. Ben Celal Şahin.” Uzattığı eline bakarken “bende Almila Akay Soylu.”

 

“Sizi tanıyorum.”

 

“Tanınmak emin olun çok güzel bir duygu; ama size benden ekmek çıkmaz!”

 

“Kırıcısınız.”

 

“Bu zamana kadar böyle olmadığım için kendimi suçluyorum.”

 

“Yani, sizinle anlaşamayacağız öyle mi?”

 

“Hayır.”

 

“Netsiniz.”

 

“Her hücreme kadar.”

 

“Ucunda kızın olsa bile mi?”

 

“Anlayamadım?”

 

“Eğer projeyi bana vermezsen kızın için üzüleceksin.”

 

Sinir tüm hücremi ele geçirirken “gebertirim seni!” Demiştim.

 

“Projeyi bana ver Almila.”

 

“Hayır.”

 

“O zaman olacaklardan ben sorumlu değilim.”

 

“Eğer kızımın saçının teline zarar gelirse sana bu dünyayı dar ederim.”

 

“Senin dar etmene gerek yok güzelim. Çünkü, o iş bende!” Barın’ın sesini duyup, sonra hemen peşinden gelen silah sesini işittiğimde yere yığılan adama bakmıştım.

 

“Bacağım!” Adam yerde kıvranırken “bu karımı kaçırdığın için!” Demişti. Silahı diğer bacağına doğrultup, tekrardan ateş ettiğinde “bu da tehdit ettiğin içindi!” Demişti.

 

Barın yanıma gelip, beni sarmaladığında “iyi misin?” Demişti. “Sana bir şey yaptı mı?”

 

“Bu yerde kıvranan adam mı?” Güldüğümde “cesaret bile edemez!” Demiştim.

 

“Bunu size ödeteceğim! Hem beni vurmanızın bedelini hemde Berna’ya gerçeği göstermenin bedelini ağır ödeyeceksiniz!”

 

“Hâla konuşuyor ya!” Erhan silahı uzatıp koluna hedef alıp vurduğunda adam bağırmıştı ve Erhan sırıtarak “sıyrılmıştır o korkma!” Demişti.

 

Adam can çekişirken Barın, “hadi gidelim” demişti ve beni kucağına alarak dışarı çıkarmıştı.

 

Yerde yatan adamlara bakarken “sessiz sessiz nasıl hallettiniz bu işi?” Dediğimde “boşuna Erhan ve Barın Soylu değiliz yengecim!” Diyen Erhan’a göz devirmiştim ve oradan uzaklaşmamızı izlemiştim.

 

“Beni nasıl bulduğunu sorgulamayacağım.” Bakışlarım kar taneli kolyeme kayarken kafamı omzuna yaslamıştım ve eve gitmek için sabırsızlanmıştım.

 

✨ 

 

Eve gelip sıcak bir duş aldığımda yemek yemiştim ve bana sorgulayıcı bakışlar atan Barın’a “ne var ya?” Demiştim. “Neden bakıyorsun öyle?”

 

“Sence neden bakıyorum sevgilim? Hadi, bir fikir üret bakalım. Bekliyorum.”

 

“Kızgın mısın bana?”

 

“Sence?”

 

“Kızgınsın.”

 

“Evet.”

 

“Özür dilerim sevgilim.”

 

“Almila, cidden bazen özürler sorunun çözümü olmuyor. Ben gerçekten anlamıyorum! Sana madem böyle bir arama geliyor neden bana söylemiyorsun ki?”

 

“Ciddiye almadım çünkü.”

 

“Ama almalıydın!”

 

“Bak buradayım değil mi? Bir şey olmadı. Neden kızıyorsun ki?”

 

“Almila korkuyorum! Sana bir şey olacak diye korkuyorum! Hayatımızda o kadar çok kayıp oldu ki…” yanına ilerleyip kucağına oturduğumda sarılmıştım ve “buradayım ben…” demiştim. “Hep seninleyim ve seninle olacağım.”

 

“Aksi olamaz zaten.”

 

Kafamı iki yana sallayıp dudaklarına küçük bir öpücük kondurduğumda “geçti mi kızgınlığın?” Demiştim.

 

Barın sırıtıp yanağımı okşadığında “sana kızgın kalamıyorum ki…” demişti ve beni kendine çekerek kokumu içine çekmişti.

 

“Çok seviyorum kokunu biliyor musun?”

 

“Bende seninkini seviyorum. Hatta çok çok çok seviyorum. Bana ormandaymışım gibi hissettiriyorsun.”

 

“Sende bana toprak gibi hissettiriyorsun. Hani toprağa basarsın da rahatlarsın ya? Senin kokunu içime çekince rahatlıyorum sevgilim.”

 

“O zaman ormanın var olmasını sağlayan toprak diyelim mi biz bu ilişkiye?”

 

“Orman zaten topraksız olmaz ki. Tıpkı benim sensin olamadığım gibi.”

 

“Yeşil gözlerinin kahverengi gözlerim ile buluştuğu için çok şanslıyım. Seni seviyorum Barın Soylu.”

 

“Seni seviyorum Almila Soylu.”

 

Dudaklarımız birleşirken Barın beni kendine iyice çekmişti ve öpüşümüzü derinleştirmişti.

 

Ben bu adamla var olmuştum.

Ve var olmaya devam edecektim.

 

Her zaman yanında olacaktım.

Her zaman yanımda olacaktı.

 

Bölüm sonu…

 

Okuduğunuz için teşekkür ederiz. 🫶🏻

 

Umarım bölümü beğenmişsinizdir.

 

Eğer beğendiyseniz oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen.

 

Sizin yorumlarınız benim için kıymetli ve önemli… 🫶🏻

 

Yeni bir bölüm ile görüşmek üzere.Kendinize çok iyi bakın 🫶🏻

 

 

 

Bölüm : 13.01.2025 20:40 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Aleyna Ay 🌙 / ❄️ Mübrem: Vazgeçilmez 1 ❄️ / Bölüm 68: “Kalp Kırıklığı”
Aleyna Ay 🌙
❄️ Mübrem: Vazgeçilmez 1 ❄️

71.95k Okunma

3.02k Oy

0 Takip
71
Bölümlü Kitap
Bölüm 1: “İlk Karşılaşma”Bölüm 2: “Korku”Bölüm 3: “Kaçırılma”Bölüm 4: “Yeşil Gözlü Adam”Bölüm 5: “Cevabı Olmayan Sorular”Bölüm 6: “Plan”Bölüm 7: “Acı”Bölüm 8:”Korku”Bölüm 9: ”Sığınak”Bölüm 10: “Öpücük”Bölüm 11: “Saldırı”Bölüm 12: “Yardım”Bölüm 13: “Hüzün”Bölüm 14: “Ayrılık”Bölüm 15: “Hesaplaşma”Bölüm 16: “Hayal”Bölüm 17: “Nefret”Bölüm 18: “Barın”Bölüm 19: “Kabus”Bölüm 20: “Şapkalı Adam”Bölüm 21: “Kıskançlık”Bölüm 22: “Yakınlaşma”Bölüm 23: “Hisler”Bölüm 24: “Acı”Bölüm 25: “Gerçekler”Bölüm 26: “Mektup”Bölüm 27: “Şüphe”Bölüm 28: “Vicdan Azabı”Bölüm 29: “Vuslat”Bölüm 30: “Yıkım”Bölüm 31: “Kırgınlık”Bölüm 32: “Yalnız”Bölüm 33: “Hasta”Bölüm 34: “Öfke”Bölüm 35: “Hastahane”Bölüm 36: “Kötü”Bölüm 37: “Silah”Bölüm 38: “Tercih”Bölüm 39: “Kurtuluş”Bölüm 40: “Yakarış”Bölüm 41: “Mecburiyet”Bölüm 42: “Özür”Bölüm 43: “Yemek”Bölüm 44: “Ortaklık”Bölüm 45: “Dosya”Bölüm 46: “Doğum Günü”Bölüm 47: “Yeni Başlangıçlar”Bölüm 48: “Yıllar”Bölüm 49: “Tepe”Bölüm 50: “Geçmişten Kalan”Bölüm 51: “Eski Arkadaşlıklar”Bölüm 52: “Varlığını Hissetmek”Bölün 53: “Tekrar Karşılaşmak”Bölüm 54: “Eski Aşklar”Özel Bölüm: “Geçmiş”Bölüm 55: “Baba ve Kızı”Bölüm 56: “Bağ”Bölüm 57: “Kavuşma”Bölüm 58: “Eğlenmek”Bölüm 59: “Kardeş”Bölüm 60: “Kimsesizlik Hissi”Bölüm 61: “Derin Duygular”Bölüm 62: “Oyun”Bölüm 63: “Kaybetmek”Bölüm 64: “Geçmeyen Acı”Bölüm 65: “Kar Tanesi”Bölüm 66: “Tesadüf”Bölüm 67: “Affedememek”Bölüm 68: “Kalp Kırıklığı”Bölüm 69: “Yılbaşı”Bölüm 70: “Final”
Hikayeyi Paylaş
Loading...