71. Bölüm

Bölüm 70: “Final”

Aleyna Ay 🌙
aleynay0

 

 

Her güzel başlangıcın bir sonu vardır.

 

Peki, bizim sonumuz nasıl olacaktı?

 

 

Kapıyı açıp karşımda duran iki kişiye baktığımda olduğum yerde sendelemiştim.

 

 

Arkamdaki Barın’ın olduğunu anladığım sıcak eller beni yakalarken yanağımdan bir damla yaş akmıştı.

 

 

Tam karşımdaydılar.

 

 

Emir ve Ceyda.

 

 

Bakışlarım karnı büyümüş olan Ceyda’ya değerken Emir bana bakmıştı ve “merhaba Almila” demişti heyecanlı bir ses tonuyla. “Merhaba dostum.”

 

 

Karşımda duran Emir ve Ceyda’ya gerçekler mi diye dikkatlice bakarken bunun nedense bir rüya olmamasını istemiştim.

 

 

Gerçek olmalarını istemiştim.

 

 

“Emir…” sertçe yutkunurken bu sefer de Ceyda’ya bakmıştım ve “Ceyda, siz?” Ceyda bana doğru bir adım atarken “Almila…” demişti yanağından bir damla göz yaşı akıtarak.

 

 

Bana sarılıp yüzünü omzuma gömdüğünde bende sarılmıştım.

 

 

Hiçbir şey söyleyemezken bu sefer de bakışlarım Emir’e ilişmişti.

 

 

Neden şimdi gelmişlerdi?

 

Bunca sene üzerine neden karşımıza çıkmışlardı?

 

 

Ceyda’dan ayrılırken bana bakan Emir’e göz gezdirmiştim.

 

 

Ne yapmam gerektiğini kestiremiyordum.

 

Sarılmalı mıydım?

 

Yoksa koşarak içeri mi gitmeliydim?

 

 

“Sizin burada ne işiniz var?” Tam tersini söylemiştim. İstemesem bile dudaklarımdan bu kelimeler dökülmüştü.

 

 

Kırılmıştım.

 

Kardeşim dediğim adamın zor anımda beni bırakması canımı yakmıştı.

 

 

Uzun süre Emir’in ismini bile dile getirmezken, dile getirtmezken birden karşıma çıkması ona olan kırgınlığımı tetiklemişti belki de.

 

 

“Sarılmayacak mısın bana?” Emir hayal kırıklığını belli ederken “içeri geçin” demiştim ve kenara çekilmiştim.

 

 

Ceyda, Emir’in elinden tutarken “gel içeri…” demişti. Emir bana bakmadan içeri doğru yürüdüğünde Barın kolumu sıvazlamıştı ve “iyi misin?” Demişti.

 

 

Kafamı iki yana sallarken “bilmiyorum…” demiştim sessizce. “Emir’i görünce çok sevindim; ama kalbim çok kırık Barın.” Barın bana sarılırken “anlıyorum seni güzelim…” demişti. “Ama Emir ile konuş olur mu? Siz uzun zamandır bir aradaydınız. Ne olursa olsun sorunlar çözülebilir. Bunu en iyi sen biliyorsun.” Kafamı sallarken “içeri geçelim” demiştim ve oturma odasına doğru yürümüştüm.

 

 

Barın önüme geçip Emir’e sarıldığında “hoşgeldin” demişti. Ceyda’ya baktığında “sende hoşgeldin” demişti. Ceyda burukça gülümserken “hayırlı olsun bu arada…” demişti karnına bakarak. Ceyda, “teşekkür ederiz” derken Barın koltuğa oturmuştu.

 

 

“Anne!” Berfu koşarak yanıma geldiğinde “annecim koşma düşeceksin!” Demiştim.

 

 

Bakışlarım Emir’e değerken Berfu’ya baktığını görmüştüm. “Kızın mı?” Yanağından bir damla yaş akarken kafamı sallamıştım. “Sevebilir miyim?” Berfu’ya baktığımda “Berfu bak kızım…” demiştim Emir’i göstererek. “Bu Emir Abi.” Sonra ise Ceyda’ya baktığımda “bu da Ceyda Abla.” Berfu, Ceyda’ya ve sonra ise Emir’e bakıp gülümsediğinde “abiye gitmek ister misin?” Demiştim.

 

 

Berfu “evet!” Derken kucağımdan indirmiştim ve “git bakalım abiye” demiştim.

 

 

Berfu utanarak yavaşça Emir’e ilerlediğinde “Berfu…” demişti. “Kim koydu senin ismini?” Berfu’yu kucağına alırken “ben koydum” demiştim. Emir bana bakarken “anlamı ne?” Demişti merak dolu bakışları ile.

 

 

Bakışlarım Barın’a değerken bunca zaman demediğim her şeyi söyleme kararı alarak konuşmaya başlamıştım.

 

 

“Berfu kar tanesi demek. Biz iki yıl önce, yani ben…” Emir’e bakıp “buradan ayrılmadan önce…” dediğimde bu sefer Barın’a bakmıştım. Bana bakıp gülümserken bakışlarından devam etmem gerektiğini anlamıştım. “Kar yağdığı zaman Barın ile birlikte geleceğe yönelik hayaller kurmuştuk. Çocuklarımız olursa ismini ne koyarız acaba diye düşünmüştük.” Burukça gülerken “Bulamadık tabii” demiştim. “Ama en azından o anımıza özel bir isim olsun istedim ve bu yüzden ise kar tanesi anlamına gelen Berfu ismini koydum.”

 

 

Barın’a baktığımda gözlerinin dolduğunu görmüştüm. Ona bakıp gülümserken bakışlarım Ceyda’ya dönmüştü.

 

 

“Kaç aylık?” Dediğimde aslında kimse bana bir şey sormadan konuyu kapatmak istemiştim.

 

 

“Yedi buçuk.” Demişti. “Yedi buçuk aylık.”

 

 

“Kız mı erkek mi?” Ceyda gülümserken “kız…” demişti.

 

 

“Çok sevindim hamile olmana Ceyda. Umarım sağlıklı bir şekilde kucağına alırsın.”

 

 

Ceyda, Emir’e bakarken “bir daha çocuğum olmayacak diye düşünmüştüm.” Demişti. Bana döndüğünde “her çocuk gördüğümde kaybettiğim çocuğum aklıma gelmişti ve ağlamıştım; ama şimdi oldu Almila. Oldu; ama ben korkuyorum.”

 

 

“Neden?”

 

 

Ceyda’ya dikkatlice bakarken yaşadığı olaydan dolayı olduğunu düşünmüştüm.

 

 

“Almila.” Olduğu yerde biraz doğrulurken “buraya neden geldiğimizi merak ediyor olmalısın.” Demişti.

 

 

Kafamı sallarken “ediyorum Ceyda; ama hepsinin bir zamanı var bu yüzden ise sonraya bırakıyorum.”

 

 

“Zamanı tam şu an. Çünkü, sorunun cevabı tam olarak bu.”

 

 

“Nasıl yani?”

 

 

“Almila, benim ölme ihtimalim var.”

 

 

“Ne?” Birden ayağa kalkarken “sen ne diyorsun Ceyda?” Demiştim. “Ne demek ölme ihtimalim var.”

 

 

“O ne demek Ceyda?” Barın şaşkınlıkla ayağa kalkarken “Emir?” Demişti sonra. “Ne demek bu?”

 

 

“Almila, size her şeyi anlatacağım.” Ceyda, yanağından akan yaşı silerken “düşük yaptığım için organlarım çok küçükte olsa zarar görmüştü. Aslında hamile kalmam bile çok düşük bir ihtimaldi; ama Allah nasip etti ve bir bebeğimiz oldu.” Eli karnına giderken “ama riski var…” demişti. “Doğum sırasında ölme riski.”

 

 

“Ve bunu bile bile hamileliğine devam etti.” Ceyda, Emir’e bakarken “Emir konuşmuştuk!” Demişti.

 

 

Emir, Berfu’nun saçına öpücük kondururken onu kucağından indirmişti ve “evet konuşmuştuk Ceyda; ama ben sana fikrimi söylemiştim! Ben sensiz yaşayamam demiştim!”

 

 

“Bir kere daha evlat acı çekemem! Bunu yapamam.”

 

 

Canım yanarken yutkunamamıştım.

 

Bakışlarım Ceyda’nın karnına değerken Barın’a bakmıştım. O da benim gibi şaşırmıştı. Boğazım düğünlenirken sadece Emir ve Ceyda’ya bakmıştım.

 

 

“Ben bir kere evlat acısı yaşadım Emir! Bir kere daha yaşayamam anlıyor musun beni? Bunu yapamam! Ölme ihtimalim var diye çocuğumu hayattan koparamazdım!”

 

 

Emir ağlamaya başlarken “beni düşündün mü peki?” Demişti. “Sensiz ne yapacağımı düşündün mü? Bebeğimiz sensiz ne yapar düşündün mü?”

 

 

“İhtimaller yüzünden bu acıyı tekrardan yaşayamam Emir! Ayrıca düşük ihtimalim de vardı; ama bak bu aya kadar sorunsuz geldim!”

 

 

Ceyda’ya yönelip ona sıkıca sarıldığımda “sakin ol!” Demiştim. “Bu dönemde stres yapmaman lazım.” Ceyda’dan ayrılırken “hadi, otur!” Demiştim.

 

 

“Almila.”

 

 

“Sonra konuşuruz olur mu?”

 

 

“Hayır, şimdi konuşalım. Almila, benim buraya gelme nedenim ne biliyor musun?” Ona bakarken “ben seni paramparça ettim!” Demişti. “Dünyanı başına yıktım ben! Sana gerçekleri anlatarak geleceğini elinden aldım!”

 

 

Kafamı iki yana sallarken yanağımdan akan sıcak yaşı silmiştim.

 

 

“Almila, ölme ihtimalim var ve ben bu ihtimal varken bu dünyadan gidemezdim. Senden özür dilemeden bunu yapamazdım. Biliyorum beni affetmen mümkün değil; ama lütfen… lütfen özrümü kabul et.”

 

 

“Affettim ben seni Ceyda.”

 

 

“Gerçek mi bu?”

 

 

“Gerçek tabii! Bak ben size çoktan affettim tamam mı? Sadece sizi görünce kırgınlığım aklıma geldi ve o an ne yapacağımı bilemedim. Bu yüzden ise böyle bir tepki verdim; ama seni, sizi affettim ben!”

 

 

“Teşekkür ederim.” Ağlamaya başlarken ona sıkıca sarılmıştım ve “özür dilerim her şey için!” Demişti.

 

 

“Ağlama.” Ona iyice sarılırken “ağlama artık!” Demiştim.

 

 

Ceyda’dan ayrılıp, yanağındaki yaşları silerken “senden bir şey istiyorum.” Demişti.

 

 

“Ne istiyorsun?”

 

 

“Eğer bana bir şey olursa…” kafamı iki yana sallarken “söyleme böyle şeyler!” Demiştim.

 

 

“Almila!”

 

 

Ağlayan Emir’e baktığımda “Emir, bir şey söyle!” Demiştim.

 

 

Emir, Ceyda’ya bakarken Barın, Emir’in yanına gitmişti ve elini omzuna koymuştu.

 

 

“Almila, eğer bana bir şey olursa…”

 

 

“Duymak istemiyorum Ceyda!”

 

 

“Kızıma bakar mısın?” Cümleleri kulaklarımda yankılanırken ağlamam şiddetlenmişti. “Onu…”yutkunurken “onu büyütür müsün? Onu benim seveceğim kadar çok sever misin?”

 

 

“Ceyda, sus lütfen! Sus.” Emir ayağa kalkarken “beni mahvediyorsun farkında mısın? Kendinle birlikte beni de öldürüyorsun!” Ceyda’nın yanına gidip yüzünü avuçlarının içine aldığında “bak sana bir şey olmayacak tamam mı?” Parmakları Ceyda’nın karnını bulurken “bebeğimize bir şey olmayacak! İkinizde yaşayacaksınız. İkinizi de bırakmayacağım.”

 

 

Ceyda, Emir’e sarılırken “seni çok seviyorum!” Demişti.

 

 

“Bende seni seviyorum. Hemde her şeyden daha çok seviyorum.”

 

 

Emir, Ceyda’dan ayrıldığında yanağındaki yaşı silmişti ve güçlü ve titrek bir nefes bırakarak bana bakmıştı. “Biz gidelim Almila. Sadece bunu söylemek için gelmiştik aslında. Ceyda çok ısrar edince…”

 

 

“Nereye gidiyorsunuz?” Barın, Emir’in lafını keserken “gerçekten nereye gidiyorsunuz?” Demiştim merakla. “Bu aceleniz ne?”

 

 

“Daha fazla rahatsızlık vermek istemiyorum Almila. Dediğim gibi Ceyda çok ısrar edince geldik.”

 

 

“Soruma cevap vermediniz.”

 

 

“Ev tuttuk.”

 

 

“Hiçbir yere gidemezsiniz.”

 

 

Ceyda ne demek istediğimi anlamazken “Ceyda karnın burnunda farkında mısın?” Demiştim. “Ayrıca doğuma kadar tehlike var. Şimdi siz tuttuğunuz eve gitseniz sana kim bakacak? Ya da nasıl rahat edeceksin? O yüzden burada kalıyorsunuz.”

 

 

“Ama…”

 

 

“Ama kelimesini kabul etmiyorum. Hem Ayfer Teyze burada. O sana bu son bir ay içerisinde çok iyi bakar. Hem sen söyle bakalım bana. Bu sekiz ay boyunca sen iş yaptın mı?” Ceyda kafasını hayır anlamında sallarken “yardımcım vardı” demişti.

 

 

“Peki burada mı?”

 

 

“Hayır. Evinden ayrılıp, bizimle buraya gelemedi.”

 

 

“Peki, burada yardımcı olacak biri var mı?”

 

 

“Hayır, henüz yok; ama…”

 

 

“Bak gördün mü? Tamda bu yüzden burada kalacaksınız.” Ceyda’nın yanına gidip elimi karnına yerleştirdiğimde “bende başka bir acıya dayanamam Ceyda…” demiştim. “O kadar çok kayıp yaşadım ki…” Yanağımdaki yaşı silerken “sana bir şey olmaması için elimden geleni yapacağım. Sana çok iyi bakacağım. Bak olan her şey geride kaldı. Bundan sonra önümüze bakacağız tamam mı?”

 

 

Ceyda kafasını sallarken “iyi ki varsın” demişti.

 

 

“Sende, sizde iyi ki varsınız.” Emir yanıma gelip bana sarıldığında “seni çok özledim!” Demişti. Bende ona sarılıp kafamı omzuna yatırdığımda “bende özledim…” demiştim sessizce.

 

 

Emir’den ayrılıp yanağımdaki yaşı sildiğimde “aç mısınız?” Demiştim.

 

 

Ceyda kafasını sallarken “çok!” Demişti. Güldüğümde “Barın ile yemek için bir şeyler hazırlamıştık. Hadi gelin içeri.” Hep birlikte içeri geçerken oturmuştuk ve kahvaltımızı yapmaya başlamıştık.

 

 

“Hikayenizi duymak çok isterim.” Peynirimden bir dilim yerken “anlatmanızı sabırsızlıkla bekliyorum!” Demiştim.

 

 

Ceyda gülerek Emir’e baktığında “o kısım biraz karışık.” Demişti.

 

 

“E anlatın o zaman.”

 

 

Barın her ikisine de bakarken “bende merak ediyorum” demişti gülümseyerek.

 

 

Ceyda meyve suyundan bir yudum aldığında “o zaman anlatıyorum!” Demişti heyecanlı bir şekilde anlatmaya başlayarak.

 

 

“Ben bavulumu alıp, havaalanına gittiğimde aslında ilk başta tektim. Sana anlattıklarımdan sonra burada kalmak benim için bir ızdıraptı Almila. Bu yüzden ise başka bir şehire gitmekten başka bir çare gelmedi aklıma. Hem senden, hem yengemden… herkesten uzaklaşmam gerekiyordu.”

 

 

Yanağındaki yaşı sildiğinde anlatmaya biz ise dinlemeye devam etmiştik.

 

 

“Ben Emir’i çok seviyordum Almila. Ona ne zaman bu kadar tutuldum bilmiyorum; ama havaalanındayken kalbîm ağrıyordu. Nasıl gideceğim diyordum hep kendime. Nasıl bırakacağım onu geride.”

 

 

Emir, Ceyda’nın elini tuttuğunda yanında olduğunu belli etmişti.

 

 

Gülümsemiştim.

 

İkisini bu şekilde görmek çok güzeldi.

 

 

“Sonra ise Emir’in sesini duydum. Yanıma koşarak gelmişti. Nefes nefeseydi. Hatta ter içinde kalmıştı!”

 

 

Gülümsemişti. O anı hatırlamıştı.

 

 

“Herkesin içinde seni seviyorum diye bağırmıştı bana. Sensin yapamam demişti. Benimle gelmek istemişti. Olan onca olaydan sonra ben onu hak etmediğimi düşünürken o beni yalnız bırakmak istemedi. Benimle gelmek istedi.”

 

 

Emir, Ceyda’nın elini öperken Barın’ın omzuna yaslanmıştım.

 

 

“Bende seni seviyorum demiştim. İçimde olan tüm duyguları ortaya serip, benimle gelmesini istemiştim.”

 

 

Derin bir nefes alırken bana baktı ve sonra ise Barın’a.

 

 

“Bunu derken bile size ihanet etmişim gibi hissetmiştim. Çünkü, Almila’nın en ihtiyaç duyduğu anda Emir yoktu. Onu sizden almış oldum.”

 

 

Kafamı iki yana sallayıp, Ceyda’nın elini tuttuğumda “o gün herkesin birilerini ihtiyacı vardı Ceyda ve emin ol benim ihtiyacım olan tek şey yalnız kalmaktı. Emir burada olsaydı bile beni uzun süre göremeyecekti. O yüzden kendini suçlama.”

 

 

“Seni aramak hep istedim Almila; ama cesaret edemedim. Telefonu yüzüme kapatmandan korktum. Seni tekrardan üzmekten korktum.” Emir, gözlerini kaçırırken “önemli değil artık Emir!” Demiştim. “Bak buradasın, buradayız, beraberiz.”

 

 

Ceyda yanağındaki yaşı silerken “devam edeyim mi ben?” Demişti. Gülerek ona baktığımızda “devam et….” Demiştim.

 

 

“Emir, benimle gelmeden önce buraya gelmek istedi. Beril, Barın ve Mert ile konuştuktan sonra tekrardan yanıma gelip bu şehirden gitmiştik. Uzun bir süre beraber yaşadık ve sonra ise evlendik. Ben neden bilmiyorum; ama bir süre çocuk sahibi olmak istemedim Almila; ama bu durumda bile Emir her daim yanımda olup, bana destek oldu. Sonra ise zaten çocuk sahibi olmak istediğimizde ise uzun bir uğraş sonucunda oldu; ama…” Burukça gülümserken “gerisini biliyorsunuz” demişti.

 

 

“İkinizin beraber olmanıza o kadar sevindim ki Ceyda. Beraber çok güzelsiniz. Umarım çocuğunuz senin gözlerinin rengini alır. Masmavi olur.”

 

 

Güldüğünde “Emir’e benzemesini istiyorum.” Demişti.

 

 

“Bende sana benzemesini istiyorum.”

 

 

“İkinize de benzesin o zaman!” Sırıttığımda “hem sağlıklı olsun da kime benzediği çokta önemli değil.”

 

 

Ceyda karnına dokunurken “inşallah Almila.” Demişti. “Tek istediğimiz bu.”

 

 

Emir, Ceyda’nın yanağından öperek bana baktığında “artık sende mi anlatsan?” Demişti. “Anlatsanız?”

 

 

Barın’a baktığımda “bizimki çok uzun” demiştim. “Dinleyebilir misiniz?”

 

 

Emir gülümserken “on saat bile dinlerim” demişti. “O zaman çayları tazeleyeyim ben.” Ayağa kalkıp, hepimize çay döktüğünde Ceyda’ya bakmıştı ve “sen meyve suyunu içmeye devam et.” Bana bakarken “dinliyoruz” demişti.

 

 

Olayları en başından bir konuyu bile kaçırmadan a’dan z’ye tane tane anlattığımda Ceyda “ayyy!” Demişti bana bakarak. “Almila bir dakika ben üst üste gelen şokları kaldıramadım.”

 

 

“Ah karıcığım! Şoklar bana da oturdu.” Emir elini alnına yerleştirirken “bunca olay olurken ben neden yanında değildim! Neden, neden?”

 

 

Kendini suçluyordu; ama kendini suçlaması beni daha da üzüyordu.

 

 

“Emir, lütfen.” Gözlerim dolarken “kendini suçlama” demiştim.

 

 

“Emir bu dünyada herkes hata yapar.” Barın’a dönerken cümlesine devam etmişti. “Kimse dört dörtlük değil. Benimde hatalarım çok oldu. Bende hâla acı çekiyorum; ama Almila yaptığım her şeye rağmen beni affetti. Ben kendimi affetmesem bile o bana eskisi gibi sığındı. Almila ne derse desin ben kendimi ömür boyu içten içe affetmeyeceğim. Sana o yüzden yalandan cümleler kuramayacağım; ama şunu bil ki Almila seni çok seviyorum ve seni gerçekten affetti. O yüzden yapma bunu kendine daha fazla.”

 

 

“Yanında olmak çok isterdim. Çünkü, her insan kötü gün dostu arar Almila ve ben senin kötü gün dostun olmak çok isterdim.”

 

 

“Bundan sonra yan yanayız Emir. Bundan önceki olan tüm olaylar benim hafızamdan çoktan silindi. Ben babamdan sonra tamamen kendime yeni bir sayfa açtım. Geçmişi arkamda bırakıp, üstünü kapattım.”Gülümsediğimde “yani siz temiz sayfamdasınız. O yüzden lütfen artık böyle düşünme. Çünkü, sen böyle yaptıkça ben üzülüyorum.”

 

 

Elimi tutup, gülümsediğinde “o zaman bundan sonra kafanı çevirdiğin her yerde beni göreceksin Almila Soylu! Bence hazır olsan çok iyi olur.”

 

 

Güldüğümde Ceyda zar zor ayağa kalkıp sandalyesini yanıma çekmişti ve oturarak elimi tutmuştu.

 

 

“Yaşadıkların çok ağır şeyler Almila biliyorsun değil mi?” Belli belirsiz kafamı sallayıp burukça baktığımda “ama yaşadığın ağır şeylere rağmen dimdik ayakta kalmışsın Almila. Sen çok güçlüsün. Sana hayranım.”

 

 

“Abartmasak mı?”

 

 

“Abartmak mı?” Emir ayağa kalkarken “sen yaşadıklarının farkında mısın?” Demişti. “Başka biri olsa kaldıramazdı!”

 

 

“Bende kaldıramadım ki.” Omuz silkerken Barın’a bakmıştım. “Ama Barın sayesinde ayakta durdum. Barın benim gücüm.” Barın ayağa kalkarken arkama geçmişti ve bana sıkıca sarılmıştı.

 

 

“Sen hem benim gücümsün hemde bu dünyada ayakta kalma nedenimsin.” Doğrulduğunda “hatta ayakta kalma nedenimsiniz değil mi minik Berfu?” Bakışarım kapıda duran Berfu’ya değdiğinde bize doğru koşmuştu ve babasına gelmişti.

 

 

Barın, Berfu’yu kucağına alırken “çok tatlı!” Demişti Ceyda. “Çok güzel kızınız var.”

 

 

“Güzelliğini annesinden almış benim kızım!”

 

 

“Gözlerini de babasından almış!”

 

 

“Evet ya yeşil yeşil. Çok güzel gerçekten.” Ceyda, Berfu’ya ilerlerken “merhaba Berfu” demişti elini tutarak.

 

 

Berfu gülümserken “meyaba” demişti.

 

 

Hepimiz gülümserken “birazcık geç konuştu da!” Demiştim gülerek. “Hatta biliyor musunuz ilk kelimesi baba oldu. Barın’ı gördüğü zaman baba demişti ona.”

 

 

“Kızım benim.” Barın, Berfu’nun saçına öpücük kondururken “ikinizi de çok seviyorum” demişti. “Siz benim her şeyimsiniz.”

 

 

“Bizde seni seviyoruz babası.” Bende Berfu’ya öpücük kondurduğumdan Ceyda’ya bakmıştım ve “ne yani Berfu’ya kuzen mi geliyor?” Demiştim.

 

 

“Evet, sanırım öyle oluyor!” Emir’e bakışlarım değerken zar zor gülümsediğini anlamıştım.

 

 

Korkuyordu.

 

Çocuğunu kaybetmekten korkuyordu.

 

Sevdiğini kaybetmekten korkuyordu.

 

Çaresiz olduğu içinde acı çekiyordu.

 

Ama biliyorum ki hiçbir şey olmayacaktı. Her ikisi de kurtulacaktı. Kurtulacaktı ve çok mutlu olacaktık.

 

 

‘Nolur Allah’ım…’ dedim içimden dua etmeye başlayarak. ‘Ne olur Ceyda’ya ve bebeğine hiçbir şey olmasın.’

 

 

Ortamdaki kasvetli havayı dağıtmak için ikisinin de odağını kendime doğru çektiğimde “siz Berfu’nun odasını gördünüz mü?” Demiştim.

 

 

Ceyda, kafasını iki yana sallarken “hadi” demiştim her ikisine de bakarak. “Berfu Hanım’ın odasına bakalım.”

 

 

Barın’a bakarken “Berfu sana emanet babası.” Demiştim.

 

 

Beraber Berfu’nun odasına ilerlediğimizde Ceyda kapının üstünde olan yazıya bakmıştı.

 

 

BERFU'NUN GİZEMLİ ODASI.

 

 

“Bu ne böyle?” Ceyda Gülümserken “Barın yaptırdı.” Demiştim. “Bu odanın kapısı kilitliydi. Yani ilk zamanlar gizemli bir odaydı. En azından benim için.” Hem içeri geçip, hem odayı gösterirken hemde kısaca hikayeyi anlatmıştım. “İşte bu yüzden de ismi Berfu’nun Gizemli Odası oldu.”

 

 

“Çok iyi düşünmüş. Barın gerçekten tam bir aşk adamı. Seni o kadar çok seviyor ki Almila. Bunu hem gözlerinden hemde yaptıklarından açıkça görebiliyoruz.”

 

 

“Gerçekten Almila çok şanslısın. Hem güzel bir ilişkiniz, hem güzel bir çocuğunuz, hemde güzel bir yuvanız var. Allah sizi nazarlardan korusun.”

 

 

“Ay, Amin!” Ceyda’ya bakarken “Amin.” Demiştim ve “o zaman size son bir şey daha göstereyim” demiştim.

 

 

Bahçeye çıkıp diktiğimiz ağacı gösterdiğimde “ay çok güzel!” Demişti Ceyda. “Üçünüzün de ismi yazıyor. Barın, Almila ve Berfu.”

 

 

“Asıl anlamı dışında huzuru ve sakinliği temsil ediyor. Barın, olan olaylardan sonra bu çiçeği dikmek istedi.”

 

 

Emir, yanıma gelirken bana sarılmıştı ve “kötü olan her şey geride kaldı!” Demişti. “Bundan sonra sadece huzur var. Yani, Barın bu çiçeği dikmek ile çok doğru yapmış.”

 

 

Emir’den ayrılırken “her neyse…” demiştim. “Biz hâla Beril’i aramadık değil mi? Acaba seni görünce ne tepki verecek? Ben onu arayayım. Siz de o esnada evi gezin.” Ceyda’ya baktığımda “ama lütfen çok yorma kendini” demiştim ve yanlarından ayrılmıştım.

 

 

Beril’i arayıp telefonu açmasını beklediğimde “Beril?” Demiştim heyecan dolu sesimi gizlemeyerek. “Noldu kuzum. Neden sesin bu kadar neşeli geliyor bakalım?”

 

 

“Neşeli geliyor çünkü, telefonda söyleyemeyeceğim şeyler oldu.”

 

 

“Ne oldu?”

 

 

“Bize bekliyorum. Mert’i de al ve gel.”

 

 

Telefonu kapatırken o esnada Ceyda ve Emir gelmişti. Barın’da yanıma gelirken “sevgilim işler birikti ve beni sürekli arıyorlar. Ben işe gidiyorum. Siz takılırsınız artık.” Alnımdan öperken “Tamam sevgilim sen git. Bizde Beril’i bekliyoruz.” Demiştim.

 

 

“Geliyorlar mı?”

 

 

“Evet.”

 

 

“Tepkisini merak ettim.”

 

 

“Bende merak ediyorum sevgilim.” Saate bakarken “bende birkaç telefon görüşmesi yapacağım. Şirkete de gitmedim zaten. Erhan beni öldürecek!”

 

 

“Sen tüm işleri kardeşime mi kitledin yani?”

 

 

“Yani…” derken Barın ellerini belime sabitlemişti. “Birazcık öyle oldu.”

 

 

“Sen kendini yorma bebeğim. Bırak tüm işleri o halletsin.” Gülerken “kardeşini sattın yani?” Demiştim.

 

 

“Satmadım; ama karımın yorulmasına dayanamam.”

 

 

Dudağıma öpücük kondururken “ben kaçtım” demişti ve Emir ve Ceyda’ya “görüşürüz” diyerek yanımızdan ayrılmıştı.

 

 

Berfu koşarak yanıma geldiğinde kapının çalması ile “Ayfer Teyze’dir” demiştim. “Alışveriş için sabah dışarı çıkmıştı.”

 

 

Kapıyı açmak için ilerlediğimde poşetler ile bana bakan Ayfer Teyze’ye gülümsemiştim.

 

 

Ayfer Teyze şaşırırken “ne oldu güzel kızım?” Demişti. “Neden bu kadar mutlusun. Allah mutluluğunu daim etsin; ama merak ettim şimdi.”

 

 

“Ayfer Teyze!” Elimi omuzlarına yerleştirdiğimde “sakin ol lütfen!” Demiştim. Tam söyleyecekken Ayfer Teyze’nin bakışları tam karşısına değmişti.

 

 

Ceyda’yı gördüğünü anladığımda “sürpriz!” Demiştim ve kenara çekilmiştim.

 

 

Ceyda koşabildiği kadar yanımıza ilerlediğinde Ayfer Teyze’ye yaklaşmıştı ve sıkıca sarılmıştı.

 

 

Ayfer Teyze’de Ceyda’ya sarıldığında “Ceyda…” demişti ağlayarak. “Sen… burada…” Ceyda Ayfer Teyze’den ayrılırken “buradayım” demişti.

 

 

“Sen nasıl oldu da geldin buraya?”

 

 

“İçeri geçelim mi? Orada her şeyi anlatırım sana.”

 

 

Ayfer Teyze kafasını sallarken tam poşetlere eğilecekken “Ayfer Teyze ben alırım poşetleri” demiştim. “Siz Ceyda ile içeri geçin. Güzelce konuşun.” Kafasını sallayıp, içeri geçtiğinde Ceyda’da peşinden gitmişti. Bende poşetleri alarak mutfağa geçtiğimde Ayfer Teyze’nin aldığı ürünleri yerlerine yerleştirerek oturma odasına gitmiştim.

 

 

Ağlayan Ayfer Teyze’ye baktığımda “ya sen neden ağlıyorsun şimdi?” Demiştim ve yanına gitmiştim. “Lütfen ağlama.”

 

 

“Nasıl ağlamayayım kızım? Dediklerini bilmiyor musun?” Kafamı iki yana sallarken “ama ona bir şey olmayacak!” Demiştim. “Hem Ceyda hemde bebeği yaşayacak! Hep beraber güzel günler göreceğiz.”

 

 

“Ya bir şey olursa? Ben zaten anneni kaybettim kızım. Kimim kaldı sizden başka söyler misin bana?”

 

 

“Bize bir şey olmayacak Ayfer Teyze. Ben inanıyorum.” Ceyda Ayfer Teyze’nin elini tutarken “lütfen ağlama” demişti. “Sen ağlayınca ben kötü oluyorum.”

 

 

Ayfer Teyze gözyaşlarını silerken “ağlamıyorum kızım!” Demişti. “Sakın ha kötü olayım deme. Hem ben sana son bir ayında çok iyi bakacağım duydun mu beni? Tüm hizmetin bende.”

 

 

“Teşekkür ederim Ayfer Teyze. İyi ki varsın. Ben geçmişte bu kadar kötülük yapmışken senin bana karşı bu kadar iyi olman…”

 

 

“Kızım ben seni her zaman seviyordum. Sen benim her zaman her şeyim oldun. Almila gibi sende elimde büyüdün benim. Bana ne kadar kötü olursan ol yerin bende Almila ile aynıydı. Çünkü, ben senin çocukluğunu biliyorum. Kalbindeki saf çocuğu görüyordum.”

 

 

“Keşke bunu yıllar önce bende kendimde görebilseydim.”

 

 

“Herkes hata yapar kızım. Önemli olan hatalardan ders çıkartıp, bir daha tekrarlamamak. Kimse kusursuz değil ki benim güzel kızım. O yüzden artık kendini suçlama. Bak sen üzülürsen bu bebeğe de yansır. Yapma bunu.”

 

 

“Evet sevgilim. Sakın bir daha üzülme. Bak buradayız. Herkesle bir aradayız.” Emir, Ceyda’nın saçına öpücük kondururken kapının çalması ile “geldiler!” Demiştim.

 

 

Kapıyı açmaya gidip karşımda duran Beril ve Mert’e baktığımda “hoşgeldiniz” demiştim.

 

 

“Hoşbulduk kuzum.” Beril ve Mert içeri girerken “yengelerin yengesi en bitanesi nasılsın bakalım?” Mert bana sarılırken “iyiyim yengecim!” Demiştim gülümseyerek. “Sen nasılsın?”

 

 

Sonunda tekrardan Mert ile bu şekilde anlaşabilmek beni o kadar mutlu ediyordu ki…

 

 

Mert benim olmayan erkek kardeşimdi ve bunun değişmesine bir daha asla izin vermeyecektim.

 

 

“Size bir sürprizim var.”

 

 

Beril, Mert’e ve sonra ise bana baktığında “sürpriz mi?” Demişti heyecanlanarak. “Ne sürprizi bu?”

 

 

“Sürpriz içeride. Görünce çok şaşıracaksınız.”

 

 

“Ne süprizi ya gerçekten merak ettim!” Beril ve Mert içeri doğru geçtiğinde bende peşlerinden gitmiştim. Ceyda’yı gördüğümde karnını tutarak ayağa kalkmıştı ve “Merhaba Beril” demişti.

 

 

“Ceyda, Emir…” Beril’in yüzünü görmemiştim ama şaşırdığını ses tonundan bariz bir şekilde anlamıştım. Bakışları bu seferde bana dönerken “ama nasıl?” Demişti ve olayları anlamaya çalıştı.

 

 

Beril’in yanına gidip, kolundan tuttuğumda “hamile…” demiştim Ceyda’ya bakarak.

 

 

Ceyda’nın yanağından bir damla yaş süzülürken Beril, “Emir…” demişti. Emir’de yanağında oluşan yaşı sildiğinde “bana sarılmayacak mısın?” Demişti.

 

 

Beril koşarak Emir’e sarıldığında “neden gittin?” Demişti. Soru sormaktan ziyade azarlıyordu gibiydi. “Neden beni, bizi yalnız bıraktın! Hiç mi özlemedin bizi?” Daha sıkı sarılırken “özür dilerim…” demişti Emir. “Özür dilerim Beril. Çok özür dilerim.”

 

 

“Seni çok özledik!”

 

 

“Bende sizi özledim.”

 

 

Emir’den ayrıldığında Ceyda’ya bakmıştı ve “hamilesin…” demişti gülümseyerek. “Emir, sen… baba mı oluyorsun?”

 

 

Emir hem ağlayıp hemde güldüğünde “evet!” Demişti. “Senin çapkın Emir’in baba oluyor Beril.”

 

 

“Beril…” Beril’in yanına gittiğimde “sana, size anlatmamız gereken şeyler var” demiştim. “Oturalım mı?”

 

 

“Noldu?” Beril korku ile bana bakarken “ne var?” Demişti.

 

 

“Lütfen otur Beril.” Emir, Beril’i kolundan tutarken koltuğa oturtmuştu ve kendisi ise yanına oturmuştu.

 

 

“Anlatsanıza ne oldu?” Beril merakla karışık korku dolu gözlerle hepimize baktığında “gerçekten neler oluyor?” Demişti Mert. “Anlatın lütfen.”

 

 

Emir, derin bir nefes verip anlatmaya başladığında Beril korku ile Ceyda’ya bakmıştı. “Ne?” Yutkunmakta zorlanırken “Emir ciddi mi Ceyda?” Demişti. Ceyda kafasını sallarken Beril ayağa kalkmıştı ve “böyle bir şey olamaz!” Demişti. “Böyle bir şey nasıl olur?”

 

 

“Üzgünüm. Buraya gelip, sizi de üzdüm.”

 

 

Beril kafasını iki yana sallarken Ceyda’ya ilerlemişti ve “hayır, hayır” demişti. “Lütfen üzülme. Sen buraya gelerek en iyisini yaptın. Burada bizim yanımızda çok iyi olacaksın. Ayrıca sana bir şey olmayacak! Sen bebeğini kendin büyüteceksin duydun mu beni? Annesinin kollarında büyüyecek.”

 

 

“Hepinize çok teşekkür ederim.” Ceyda, Beril’in elini tutarken “bana çok iyi geldiniz…” demişti. “Bunca zaman karşınıza çıkıp çıkmama konusunda o kadar kararsız kalmıştık ki… korkmuştuk. Tepki göstermenizden korkmuştuk ve böyle olsaydı bile asla ağzımızı açıp tek kelime etmezdik, edemezdik. Çünkü, sonuna kadar haklısınız.” Gülümserken “ama siz bize kalbinizi açtınız.” Bana bakarken “tekrardan” demişti.

 

 

Beril, Ceyda’ya sarılırken bende yanlarına gitmiştim ve ikisine sıkıca sarılmıştım.

 

 

Arkadan Mert’in sesi gelirken ona bakmıştık.

 

 

“Ay yeter! Bu kadar duyguyu kaldıramayacağım! Ayrıca siz kadınlar neden hep en duygusalı oluyorsunuz? Birazcık da bize kalsın yer. Biz Emir ile tokalaşmadık bile!” Emir gülerek Mert’in yanına gittiğinde elini sıkmıştı ve sıkıca sarılmışlardı.

 

 

“İşte sizin duygusallığınız bu kadar!” Beril, cümlesi ile gülümsememize neden olurken “bak sarıldınız ve bitirdiniz!” Demişti.

 

 

“Ne olmuş yani?” Mert, soru sorarcasına kaşlarını kaldırdığında “kısa sürüyor diye biz erkekler duygu dolu dakika yaşayamaz mıyız?”

 

 

“Yaşarsınız tabii ki!” Ceyda, ayağa kalkarken “bu sizinde hakkınız” demişti. “Ama lütfen şimdi biz kızları rahat bırakır mısınız acaba?”

 

 

“Bak ya!” Emir, Mert’e bakarken “satıldım!” Demişti.

 

 

“İnanır mısın bende.” Mert, elini Emir’in omzuna koyarken “gidelim biz” demişti. “Bunları yalnız bırakalım.” Bize bakmadan arkalarını döndüklerinde “sen şimdi baba mı oluyorsun?” Demişti Mert ve Emir’in sırtına bir tane geçirmişti. İkisine bakıp göz devirdiğimizde hepimiz aynı anda gülmeye başlamıştık.

 

 

Hep birlikte sohbet edip, gülüp eğlendiğimizde neredeyse akşam olmuştu.

 

 

Ayfer Teyze ile birlikte yemek hazırlayıp, masayı kurduğumuzda Beril, Mert ve Emir’i çağırmıştı ve hep birlikte yemek yemiştik.

 

 

Beril saate bakıp “biz en iyisi gidelim” dediğinde ayağa kalkmıştı ve Ceyda’ya sarılmıştı. “Görüşmek üzere.” Ceyda’da ona sıkıca sarıldığında “görüşmek üzere” demişti ve Beril’den ayrılmıştı.

 

 

Bana bakıp “kuzum” dediğinde sarılmıştı ve “görüşürüz” diyerek benden ayrılmıştı. Ceyda koltuğa yerleştiğinde Emir ve Mert’te vedalaşmıştı.

 

 

Beril ve Mert’i uğurlamak için kapıya kadar geldiğimde “Ceyda’ya çok iyi geldin” demiştim Beril’e bakarak. “Ben tepkini tahmin edememiştim. Yani, iyi mi kötü mü tepki verirsin diye düşünmüştüm.”

 

 

Beril, elimden tutarken “kuzum…” demişti gülümseyerek. “Bende herkes gibi geçmişi geride bıraktım. Aslında geçmişimde Ceyda da vardı; ama… anlattıkları bana çok dokundu Almila. Çok kayıp verdin. Hayatımızda çok kötü şeyler oldu. Bu yüzden iyi şeyler için savaşmak istiyorum. Herkes bir şekilde hatalarının bedelini zaten ödedi. Bizim ekstra bedel ödetmemize gerek yok ki. Ceyda şu an burada ve bizimle. Bizim bundan sonraki tek amacımız onun yanında olmak olacak. Herkes destek görmek ister ve şu an Ceyda’nın bizim desteğimize çok ihtiyacı var ve ben hatta biz bu desteği ona vereceğiz.”

 

 

“İyi ki varsın.”

 

 

“Sende iyi ki varsın kuzum.”

 

 

“Görüşmek üzere yengelerin yengesi.” Mert’e bakıp “görüşürüz yengem!” Dediğimde ikisini uğurlamıştım ve oturma odasına gitmiştim.

 

 

Ceyda’nın koltukta uyuyor olduğunu gördüğümde “ay, uyumuş!” Diyerek Emir’e bakmıştım.

 

 

“Bugün çok yoruldu.”

 

 

“Bugün sende yorulmuşsundur. İkiniz de yol yorgunusunuz. Ben misafir odasını sizin için ayarlayayım.”

 

 

“Almila.” Emir beni durdururken “beni affetmen benim için çok önemliydi.” Gözlerini kaçırırken “bunun için teşekkür ederim” demişti.

 

 

“Emir…” yanına gidip koltuğa oturduğumda “sen benim arkadaşımsın” demiştim. “Bu hep böyleydi. Tamam kabul ediyorum sana çok kızgındım ve kırgındım. İsmini bile duymak istemiyordum; ama sen benim her şeyimsin. Beril’den farkın yok. Ben geçmişe sine çektim. Lütfen sende artık unut her şeyi olur mu?”

 

 

“Nasıl başarıyorsun?”

 

 

“Neyi?”

 

 

“Bu kadar iyi olmayı. Hatta bu kadar affedici olmayı.”

 

 

“Bilmiyorum. Sanırım sevdiğim insanlara kıyamıyorum.” Güldüğümde “herkes hata yapar” demiştim. “Bende yaptım. Mesela en büyük hatam Barın’ı dinlemeden onu terk etmek oldu. Berfu’yu ondan saklamak oldu. Tam iki sene Emir. Tam iki sene Berfu’yu babasız bıraktım. Belki o gün…” Ceyda’ya baktığımda “Ceyda gibi Barın’ı da dinleseydim bunlar olmayacaktı; ama işte keşkeler hayatımızda hep var olacak ve olmaya devam edecek. Biz ise bununla yaşamayı öğreneceğiz.”

 

 

“Özür dilerim. Zor zamanlarında yanında olmadığım için özür dilerim kardeşim. Kendimi asla affetmeyeceğim. Kötü gününde elinden tutmadığım için kendimi hep suçlayacağım.”

 

 

“Yapma böyle.”

 

 

“Sen ne dersen de Almila. Ben büyük bir eşeklik yaptım.”

 

 

“Sen zaten hep eşektin Emir.”

 

 

“Öyle mi?”

 

 

“Evet, öyle.” Gülmeye başladığımızda “ay, sessiz olalım” demiştim. “Ceyda uyanmasın.” Kapı sesini duymam ile baktığımda içeri giren Barın’ı görmem ile ayağa kalkmıştın ve “hoşgeldin sevgilim” demiştim ve sıkıca Barın’a sarılmıştım.

 

 

“Hoşbuldum sevgilim. Seni çok özledim.”

 

 

“Bende.”

 

 

“Kızım nerede?”

 

 

“Yemekten sonra Ayfer Teyze onu uyutmak için odasına götürdü.”

 

 

Barın dudak büzerken “desene kaçırdım bugün kızımı.”

 

 

“E ama babası belirli bir uyku saati var biliyorsun ki.”

 

 

“O zaman bir dahakine iş saatlerini kızıma göre ayarlamam lazım. Çünkü, kızıma sarılmadan ve kokusunu içime çekmeden günlük dozumu tam alamıyorum.”

 

 

“Ne yani annesi günlük dozun içinde değil mi?”

 

 

“Yarı dozu da sende tabii ki.” Boynumu öperken arkadan öksürme sesi gelmişti. Bakışlarımız Emir’e değerken “acaba günlük dozunu biz odamıza çıktıktan sonra alır mısın Barın Bey.” Barın ve ben birbirimize bakıp güldüğümüzde Barın, Emir’in yanına gitmişti ve elini sıkarak “Selamünaleyküm” demişti.

 

 

“Aleyküm selâm.”

 

 

Barın, Ceyda’ya bakarken “yorgun görünüyor” demişti.

 

 

“Ben gidip yatakları ayarlayayım.” Merdivenlerden çıkıp, misafir odasına gittiğimde yatağı ayarlamıştım ve aşağıya inerek Emir’e hazır olduğunu söylemiştim.

 

 

Emir, Ceyda’yı kucağına alarak bize iyi geceler dilediğinde merdivenlerden çıkarak gözden kaybolmuştu.

 

 

Barın elimden tutarak bana baktığında “E bizde odamıza gidelim o zaman” demişti. Barın beni çekiştirmeye başladığında “ilk başta kızımı öpmem lazım” demişti ve Berfu’nun odasına giderek kısa süre sonra geri gelmişti.

 

 

Odaya geçtiğimizde yatağı ayarlamıştım ve “nasıl geçti günün?” Demiştim.

 

 

“Yorucu. Bugün o kadar çok toplantım vardı ki sevgilim. Bir an eve gelemeyeceğim ve sana sarılarak uyuyamayacağım diye çok korktum.”

 

 

Güldüğümde Barın’ın elini tutmuştum ve ona sıkıca sarılarak “özledim seni” demiştim.

 

 

“Bende seni özledim. Hatta çok özledim.” Dudağıma sıcak dudaklarını değdirdiğinde beni etkisi altına alarak geri çekilmişti.

 

 

Bir şey hatırlamış gibi bana baktığında “Bu arada Beril’in tepkisi nasıl oldu?” Demişti merak dolu sesiyle.

 

 

“O kadar anlayışlı karşıladı ki.”

 

 

“Ben Beril’in böyle bir tepki vereceğini tahmin etmiştim.”

 

 

“Ben kararsızdım. Yani, kestirememiştim.”

 

 

“Neyse, en azından bugünü güzel bir şekilde atlattık. Tabii her ne kadar duymak istemediğimiz şeyler olsa da…”

 

 

“Sence Ceyda’ya bir şey olur mu?” Korku ile Barın’a baktığımda ne cevap duyacağımı az çok biliyordum.

 

 

“Bilmiyorum sevgilim; ama umarım olmaz ve umarım bebeğini kucağına alabilir. Bizim dua etmekten başka yapabileceğimiz maalesef bir şey yok. Ceyda için en iyi hastaneyi ve en iyi doktoru ayarlayacağım; ama sadece bu kadarını yapabiliriz.”

 

 

Dudaklarımı büzdüğümde Barın dudaklarını alnıma bastırmıştı ve geri çekilmişti.

 

 

“Uyuyalım mı?”

 

 

Kafamı sallarken beraber yatağa geçmiştik.

 

Barın sıcak vücudu ve sıcak elleri ile beni sarmalarken huzur bulmuştum.

 

 

“Bugün seninle konuşmak istemiştim ama bir türlü vakit bulamadım.”

 

 

Dudakları boynuma değerken “ne konuşmak istiyordun ki?” demiştim.

 

 

“Bugün dediklerin…”

 

 

Derin bir nefes verirken Barın’a doğru dönmüştüm ve gözlerine bakmıştım.

 

 

“Berfu’nun isminin anlamını söylediğinde kalbime bir parça saplanmış gibi hissettim Almila. Seni haketmediğimi düşündüm.”

 

 

Parmaklarım dudaklarını bulurken “böyle söyleme” demiştim.

 

 

“O gün kar yağarken beraber bebek isimleri düşünmüştük Almila. Aklımıza bir dünya isim geldi. Hatta bazı isimlerde karşılıklı gülmüştük. Sonra ise bulamadığımız için bebeğimiz olunca düşünürüz diyerek o gün konuyu kapatmıştık.” Kalbim sızlarken Barın’a bakmıştım. “Sen beni terketsen bile o günün anlamını taşıyan bir isim vermişsin kızımıza Almila. Berfu ismini. Kar tanesi…” gülümserken gamzelerine bakmıştım ve yeniden dokunmak istemiştim. “Kızımın isminin anlamını araştırmıştım. Bunu ilk ismini duyduğum an yapmıştım; ama nedenini soramamıştım. Bilmiyorum neden; ama yapamamıştım Almila.”

 

 

Hâla boynumda olan kar taneli kolyeyi parmaklarımın arasına aldığımda bir yanı yeşil ve bir yanı ise kahverengi olan detaya bakmıştım.

 

 

Ailemizi temsil eden bu kolyeye.

 

Bana huzur veren bu kolyeye.

 

Bizi birleştiren bu kolyeye…

 

 

“Kızımızın isminin anlamını bildiğin için bu kolyeyi yaptırdın Barın. Üstüne ise göz renklerimizi yerleştirerek bir bütün olduğumuzu simgeledin. Bu benim için o kadar değerli bir hediye ki.” Dudaklarına yaklaştığımda “ve sana söz veriyorum ölene kadar bu kolyeyi boynumdan çıkarmayacağım.”

 

 

Barın parmaklarını dudaklarıma hızlıca yerleştirdiğinde “bir daha ölüm kelimesini o güzel dudaklarından çıkmasını istemiyorum!” Demişti.

 

 

“O zaman söz verelim birbirimize.”

 

 

“Ne sözü?”

 

 

“Bundan sonra ikimizde ölüm kelimesini kullanmayacağız.”

 

 

“Anlaştık.”

 

 

“Anlaştık.”

 

 

Parmaklarımızı birbirine değdirdiğimizde tekrardan arkamı dönmüştüm ve Barın’ın beni sarmasına izin vermiştim.

 

 

“Çok sıcaksın.”

 

 

Güldüğünde “sende hep soğuksun!” Demişti isyan edercesine. “Ne yapacağız senin bu soğuk vücudunu hiç bilmiyorum!”

 

 

“Beni böyle idare etmek zorundasın Barın Soylu. Senin karında böyle soğuk biri.”

 

 

“Bende sıcağım. Hatta çok sıcağım. Merak etme Almila Soylu! Kocan seni hep ısıtacak!” Bana sıkıca sarılarak yüzünü boynuma gömdüğünde komodinin üstünde olan bebek ekranına bakmıştım. Berfu’nun mışıl mışıl uyuduğundan emin olduğumda “iyi geceler sevgilim” demiştim fısıldayarak.

 

 

“İyi geceler sevgilim.”

 

 

1 Ay Sonra

 

 

“E hadi sevgilim gitmiyor muyuz?”

 

 

Çantamı alıp, odadan çıktığımda “geldim!” Demiştim. “Geldim sevgilim! Hazırım.”

 

 

Barın beni baştan aşağıya süzerken ıslık çalmıştı ve “mükemmel olmuşsun yine!” Demişti.

 

 

Takım elbisesi ile duran Barın’a baktığımda “sende fena değilsin” demiştim.

 

 

“Fena değil miyim?” Kınıyormuş gibi yalandan baktığında “çarpılırsın!” Diyerek alnıma öpücük kondurmuştu.

 

 

“Bu arada Ferda Anne’yi aradın mı? Hazır mıymış her şey.”

 

 

“Hazırmış güzelim.”

 

 

“Hâlâ inanamıyorum biliyor musun? Resmen Ece ve Erhan nişanlanıyor!”

 

 

“Bende inanmıyordum; ama bugün gelince inandım. Bir de kendimi bu takımın içinde bulunca.”

 

 

“Ben en çok Mert’in bu konuda bu kadar ısrar etmesine şaşırdım. Bu olayda Erhan’ın çapalayacağını düşünmüştüm; ama tam tersi Mert baskı yaptı ikisine!”

 

 

Barın bana baktığında “lütfen taklidini yapabilir miyim?” Demişti.

 

 

Kahkaha attığımda “nolur yap!” Demiştim ve Barın’ı izlemeye başlamıştım.

 

 

Barın sesini değiştirmek için boğazını temizlediğinde “Hayır!” Demişti gülmemeye çalışarak. “Ben böyle bir şeyi asla; ama asla kabul etmiyorum! El ele tutuşuyorlar ya! El ele. Evli değiller ama öpüşüp koklaşıyorlar Barın! Hayır ben buna bir abi olarak izin veremem! Onları bunları yaparken düşündükçe Erhan’a bir tane geçiresim geliyor! O yüzden karar verdim. Nişanlanacaklar. En azından için rahat olur canım.”

 

 

Kahkaha attığımda “abiler hep mi böyle?” Demiştim.

 

 

“Sanırım. Ben hiç kız abisi olmadığım için bilemiyorum.”

 

 

“Olsun Ece de senin kardeşin sayılır.”

 

 

“Tabii ki de. O benim için Mert ile aynı.”

 

 

Saate baktığımda “Emir ve Ceyda hazır değil mi?” Demiştim.

 

 

“Beş dakikaya geliyorum demişti.” Emir, yanımıza gelirken yukarıda iki saattir bekliyorum diyerek isyan etmişti. “En sonunda dayanamadım ve aşağıya indim.” Bana baktığında “çok güzel olmuşsun” demişti.

 

 

“Teşekkür ederim.”

 

 

Cümlem ile Ceyda’yı gördüğümde “geldi!” Demiştim.

 

 

Ceyda yavaş yavaş aşağıya inerken “aşkım ne mızmız bir adam oldun sen ya!” Demişti.

 

 

“Ben mi?”

 

 

“Evet, sen. Görmüyor musun iki canlıyım ben! Nasıl hemen hazırlanayım ki söyler misin bana?”

 

 

“Haklı.” Barın, Ceyda’yı onaylarken “haklı” demiştim bende.

 

 

“Yine birbirlerini korumaya başladılar ben en iyisi susayım. Hem karım ne derse o.” Ceyda’nın yanına gittiğinde “çok güzelsin” demişti.

 

 

“Teşekkür ederim. Sende çok yakışıklısın.”

 

 

“Bak!” Ani tepki veren Barın’a baktığımda “ne oldu?” Demiştim.

 

 

“Emir, Ceyda’ya çok güzelsin dedi. Ceyda ise Emir’e sende çok yakışıklısın dedi. Peki sen ne dedin? İdare eder.” Olduğu yerde döndüğünde “söyler misin Ceyda? İdare eder miyim?”

 

 

Ceyda güldüğünde bende gülmüştüm ve “sen dünyanın en yakışıklı adamısın!” Demiştim. “Şaka yapmıştım sadece.”

 

 

Barın bana yaklaştığında sessizce kulağıma fısıldayarak “eğer şakanın bedelini gece ödeyeceksen seni affederim” demişti ve bana bakarak göz kırpmıştı.

 

 

Ağzım açık kalırken “pes!” Demiştim ve saçımı savurarak Barın’ın yanından geçmiştim.

 

 

“Berfu yok mu?” Ceyda, bana baktığında “Berfu yok. Ayfer Teyze’ye emanet bugün.”

 

 

“O zaman gidelim.” Emir, Ceyda’nın elini tutarken Barın’da benim elimi tutmuştu ve beraber evden çıkmıştık.

 

 

Arabaya yerleşip, gitmek için hazırlandığımızda Ferda Anne’nin nişan için tuttuğu salona doğru ilerlemeye başlamıştık.

 

 

Salona gelip, içeri girdiğimizde Erhan ve Ece’yi görmemiz ile yanlarına ilerlemiştik.

 

 

Ece’ye yaklaştığımda su gibi güzel yüzüne ve sonra ise elbisesine bakarak “bebek gibi olmuşsun!” Demiştim.

 

 

“Gerçekten mi Almila Abla?”

 

 

“Evet, tabii ki gerçekten.”

 

 

“Gerçekten su gibisin abicim.” Barın, Ece’ye yaklaşıp sarıldığında “heyecan durumu nasıl?” Demişti.

 

 

“Bok gibi.” Erhan’a baktığımda “kalbim heyecandan yerinden çıkacakmış gibi hissediyorum.” Güldüğümde “sakin ol!” Demiştim. “Bu sadece nişan. Sen nişanda böyleysen düğünde düşünemiyorum.”

 

 

“Düğün mü? Evet, doğru ya! Bizim düğünümüz olacak.”

 

 

Ece bana bakarken “sabahtan beri böyle” demişti. “Çok heyecanlı ve asla kendini kontrol edemiyor.”

 

 

“Ne yani sen heyecanlı değil misin?”

 

 

Ece, Erhan’a baktığında “sevgilim heyecanlıyım tabii ki!” Demişti. “Ama kendimi kontrol edebiliyorum.”

 

 

“Ben edemiyorum ama.” Oynattığı bacağına bakarken “nişan bitiminde hiçbir şeyin kalmaz!” Demiştim.

 

 

Erhan bana ve sonra ise Ece’ye baktığında sanki biraz önce heyecandan yerinde duramayan o değilmiş gibi “yenge Ece çok güzel olmamış mı?” Demişti.

 

 

Barın’a, Ece’ye ve sonra ise Erhan’a odaklandığımda Barın, ben ve Ece gülmeye başlamıştık.

 

 

“Ne dedim ki? Neden gülüyorsunuz?”

 

 

“Sen cidden hiç iyi değilsin.” Erhan göz devirirken Ece’ye yaklaşmıştı ve alnından öperek “çok güzelsin” demişti. Sağa sola bakarken “ben annemi bulayım” demişti ve yanımızdan ayrılmıştı.

 

 

“Almila Abla yanlış hesaplamadıysam geldiğimizden beri 53. Çok güzelsin diyişi oldu bu.” Güldüğümde “heyecandan kafayı yemiş durumda!” Demiştim ve Ece’ye sarılarak “hayırlı olsun tekrardan” demiştim.

 

 

“Teşekkür ederim Almila Abla.”

 

 

Barın, Ece’ye sarıldığında “hep mutlu ol” demişti.

 

 

“Sağ ol Barın Abi.” Ece karşı tarafa baktığında “birkaç arkadaşım geldi onları karşılasam olur mu?” Demişti.

 

 

“Tabii ki olur. Sen git ve misafirleri ağırla.”

 

 

Ece bize gülümseyip yanımızdan ayrıldığında Barın beni kendine bastırmıştı ve “bir gün Erhan’ın evleneceğini asla tahmin etmezdim” demişti. “Bende” derken “özellikle Ece…” diyerek cümlesine devam etmişti. “Küçüklüğünü bilirim. Elimde büyüdü ve bugün nişanlanıyor. Çok garip bir duygu gerçekten.”

 

 

“Yaşlanıyor olman mı?” Barın beni kendine döndürdüğünde “ne yani ben yaşlı mıyım?” Demişti.

 

 

Güldüğümde “sevgilim emin ol sen yaşlılık zamanında bile yaşlı olmazsın. Maşallah taş gibisin.” Parmaklarımı kollarında gezdirdiğimde “nişan salonundayız” demişti.

 

 

Barın’la uğraşmak hoşuma gidiyordu ve bunu son damlasına kadar kullanacaktım.

 

 

“Ne olmuş yani?”

 

 

“Almila, yapma güzelim.”

 

 

Parmaklarım sırtına değerken “sırtını çok seviyorum” demiştim.

 

 

“Sen biraz önce benim sırtıma mı yükseldin?”

 

 

“Ben senin tüm vücuduna yükseliyorum kocacığım. Sırtına yükselmişim. Çok mu?”

 

 

Barın belimi tutup kendine çektiğinde “sabrım azalıyor” demişti. “En azından geceye kadar rahat dur.”

 

 

Güldüğümde “ben durmak istemiyorum” demiştim.

 

 

Barın dudaklarıma bakarken birden elimden tutmuştu ve beni götürmeye başlamıştı.

 

 

“Nereye?”

 

 

Hiçbir şey söylemezken tuvaletlerin olduğu yere gelmişti ve beni duvara yaslayarak sertçe öpmüştü.

 

 

Kendimi direk Barın’ın kollarına teslim ederken Barın bacaklarımdan tutmuştu ve beni havaya kaldırarak sabitlemişti.

 

 

Dudakları boynumu işgal ederken dudakları dudaklarımı bulmuştu ve içinde kaybolmuştu.

 

 

Şişmiş dudaklarıma bakarken bende Barın’ın dudaklarına bakmıştım.

 

 

Parmakları bacağımı okşarken “mutlu musun?” Demişti.

 

 

“Evet…” derken dudaklarımızı tekrardan bütünleştirmiştik.

 

 

“Oha ama ya!” Tanıdık bir ses duyduğumuz anda Barın beni indirdiğinde karşımızda duran Mert’e bakmıştık. “E ama çüş.” Bize bakarken “e ama pes!” Demişti.

 

 

Barın göz devirirken “kes lan!” Demişti.” Asıl sana çüş sana oha! Yine buldu bizi burada.”

 

 

Mert sırıtmaya başlarken “kaç defa daha sizi bu pozisyonda yakalayacağım bilmiyorum benim libidosu yüksek çiftim; ama bu can sıkıcı olmaya başladı haberiniz olsun.” Gözü seğirirken “sanırım Erhan sana…” bana bakarkende “Ece de sana çekti.” Acı çeker gibi nefes verdiğinde “ya sizi ya kardeşimi bu pozisyonda yakalayıp durmak sinirlerimi bozuyor!”

 

 

“E sende her seferinde bizi yakalama o zaman. Kamera falan mı var üzerimizde ben şüphelenmeye başladım. Ayrıca hadi bizi yakalıyorsun, Erhan ve Ece’yi niye yakalıyorsun? Bence sende bir sorun var.”

 

 

Mert beni taklit ederken “libidonuz ne kadar yüksekse her seferinde sizi buluyor. Birazcık az enerji mi salsanız acaba? Ayrıca bu benim kaderim sanırım! Herkesi yakalıyorum.”

 

 

“Sende enerjini içeride mi tutsan acaca Mert’cim ne dersin?” Barın, Mert’e bakarken “ulan sizi bir gün yakalamıyorum ki Beril ile. Bak o zaman ne oluyor.” Demişti sinirle.

 

 

Mert sırıtırken “Barın’cım biz böyle yerlerde birbirimize aşkımızı göstermiyoruz ki” demişti. “Biz normal insanlar gibi evimizde…”

 

 

“Oha!” Barın Mert’in sözünü keserken “ayrıntıya gerek yok!” Demişti. “Bu kadarı kâfi.”

 

 

“Ayrıntı vermeyecektim zaten. Mazallah kaldıramazsınız falan.”

 

 

“Ay Mert! Susar mısın lütfen.”

 

 

“Ne oldu hanımefendi beğenemediniz mi? Ben sizi birinci gözden bak bak…” gözlerini işaret ederken “bu gözlerle görüyorum. Siz betimleme yaptınız çok mu?” Demişti.

 

 

“Tamam da sen bizzat denk geliyorsun ve görüyorsun Mert’ cim! Ben betimlemeyi durup dururken neden yapayım? O yüzden lütfen sus!”

 

 

“İyi be sustum.” Güldüğünde görmedim duymadım bilmiyorum işareti yapmıştı ve “devam” demişti göz kırparak.

 

 

“Mert!” Barın tam bir adım atacakken koşarak gitmişti ve bizi yalnız bırakmıştı.

 

 

“Yine yakalandık.”

 

 

“Yakalandık cidden.”

 

 

İkimiz aynı anda gülmeye başladığımızda içeri geçmiştik ve nişanın başlamasını beklemiştik.

 

 

Nişan başladığında şarkı eşliğinde hepimiz çiftlerimiz ile dans etmiştik ve nişan merasiminin başlamasını beklemiştik.

 

 

Merasim başladığında hepimiz heyecan ile Erhan ve Ece’ye bakmıştık.

 

 

Yüzükler takılıp, alkışlar havada uçuştuğunda Erhan, Ece’yi öpmüştü ve ona sıkıca sarılmıştı.

 

 

Manzara karşısında gözlerim dolarken son bir haftadır neden bu kadar duygusal olduğumu düşünmüştüm.

 

 

Yanağımdaki yaşı silerken yanı başımda ağlayan Beril’e bakmıştım.

 

 

Beril’de göz yaşını silerken ben ona o da bana bakmıştı.

 

 

“Neden ağlıyorsun?”

 

 

Garip garip Beril’e bakarken “sen neden ağlıyorsun?” Demiştim.

 

 

“Bilmiyorum, duygulandım. Peki sen?”

 

 

“Bende bilmiyorum. Sanırım bende duygulandım.”

 

 

“Çok güzeller değil mi?”

 

 

Kafamı sallarken “çok…” demiştim.

 

 

“Salak bir işe yaradı.”

 

 

“Kim, Mert mi?”

 

 

Kafasını sallarken “evet” demişti. “Mert. Baksana kıskanç abiliği nişanlanmalarına neden oldu.”

 

 

Yanağındaki yaşı silerken bende silmiştim ve “hep mutlu olurlar umarım” demiştim.

 

 

“Umarım kuzum.”

 

 

Beril’le hem duygulanıp, hemde sohbet muhabbete devam ettiğimizde nişan merasimi bitmişti.

 

 

Erhan ve Ece’nin yanına gittiğimizde Erhan bize bakmıştı ve “nişanlandık biz!” Demişti.

 

 

“Biliyoruz Erhan’cım!” Güldüğümde “hep mutlu olun” demiştim. “Birbirinizi asla bir an olsun bırakmayın olur mu?”

 

 

“Ece benim her şeyim yenge. Kıymetlim, canım, kalbim… onu asla bırakmayacağım.” Ece’nin saçına öpücük kondururken “artık kalplerimiz tamamen birbirine bağlandı” demişti.

 

 

“Eğer kardeşimi üzersen bozuşuruz.” Barın, Erhan’ın omzunu sıkarken Erhan “bak ya!” Demişti. “Ben senin kardeşin değil miyim?”

 

 

“Ciddiyim Erhan. Ece benim elimde büyüdü. Kız kardeşimden bir farkı yok benim için. Eğer üzersen Mert’ten önce karşında beni bulursun haberin olsun.”

 

 

“Merak etme abi Ece’nin gözünden benim yüzümden asla tek bir damla bile düşmeyecek. Sana söz veriyorum.”

 

 

“O zaman bende sözünü alıyorum ve tutacağına inanıyorum.” Sağa sola bakarken “annem nerede?” Demişti. “Buralardaydı.”

 

 

“Biz anneme görünüp, eve gidiyoruz. Kendinize iyi bakın.”

 

 

“Görüşürüz abi.”

 

 

“Görüşürüz Barın Abi.”

 

 

Barın Erhan ve Ece’ye bakarken “görüşürüz” demişti ve bende her ikisine sarılarak yanlarından ayrılmıştım.

 

 

Ferda Hanım’ı otelin balkonunda bulurken yanına gitmiştik ve “Ferda Anne?” Demiştim.

 

 

Ferda Anne ikimize bakarken gözünden akan yaşları silmişti ve “siz miydiniz?” Demişti.

 

 

“Sen ağlıyor musun anne?”

 

 

Ferda Anne, Barın’a sarılırken “duygulandım sanırım” demişti. “Oğlumu nişanlanıyorken görmek…”

 

 

“Her anne bunu yaşıyor sanırım.” Gülümsediğimde “ama bugün mutlu olmamız gereken bir an değil mi?”

 

 

“Öyle kızım öyle; ama ben öyle bir duygu olduğunu tahmin edememişim. Hep Erhan’ın ileride evleneceğinin hayalini kurardım. Şimdi birden bunu görünce duygulandım işte.”

 

 

Bakışlarım istemsizce Barın’ı bulurken kalbinden geçen duyguları düşünmüştüm.

 

 

Bir an olsa bile Ferda Anne’nin dediği cümleye üzüldüğünü tahmin etmiştim.

 

 

Uzun süre sonra annesi ile sorunlarını çözüp, bir araya gelmişlerdi.

 

 

Birbirlerini affetmişlerdi; ama buna rağmen ne olursa olsun bazı cümleler kapalı kapılar ardında bıraktığımız acıları açığa çıkartıyordu.

 

 

Ferda Hanım dediği cümlenin farkına vararcasına Barın’a baktığında “özür dilerim Barın oğlum” demişti.

 

 

Barın kafasını iki yana sallarken “özür dilemelik bir durum yok ki anne” demişti. “Erhan yanındaydı. Onun evliliğinin hayallerini kurman çok doğal. Lütfen, özür dileme.”

 

 

“Yine de söylememem gerekiyordu.”

 

 

“Sorun yok.” Annesine sarılırken “nişan gününde bu kadar dram fazla mı acaba?” Demiştim konuyu kapatmak istercesine.

 

 

Ferda Anne gülerken “sen ileride Berfu evlenince anlayacaksın beni kızım.” İşte o zaman karşına geçip “bu kadar dram sence de fazla değil mi?” Diyeceğim.

 

 

Barın burun kıvırırken “evlenmek mi?” Demişti.

 

 

Barın’a bakarken “evet sevgilim” demiştim. “Hani kızımız büyüyecek ya? Aşık olacak, evlenecek.”

 

 

“Öyle mi olacak ya?”

 

 

Ferda Hanım kafasını iki yana sallarken “klasik kız babası” demişti.

 

 

“Sizi bilmem; ama ben Berfu’mu kimseye veremem.”

 

 

“Ne yapmayı düşünüyorsun oğlum? Tablo olarak eve asmayı mı yoksa turşusunu kurmayı mı?”

 

 

“Turşunu kurmak daha iyi olur.”

 

 

“Barın?”

 

 

“Ne ya? Kızımdan bahsediyoruz. Daha minnak bir şey. Çocuk olsa da gözümde bebek o. Bu konuyu konuşmak için çok erken o yüzden. O gün gelince bana dersiniz işte alıştıra alıştıra.”

 

 

“Alıştıra alıştıra.”

 

 

“E bir zahmet. Aniden derseniz kalpten giderim herhalde.”

 

 

Ferda Hanım ile gülmeye başladığımızda Barın “gidelim mi artık?” Demişti. “Berfu ve Ayfer Teyze evde tek kaldı.”

 

 

“Bence de gidelim. Emir ve Ceyda’yı bulalım.”

 

 

“Biz buradayız.” Emir ve Ceyda arkamızda belirirken “kendimi yorgun hissediyorum Almila. Gidelim mi?” Demişti.

 

 

“Bizde o yüzden yanınıza gelecektik. Hadi gidelim.”

 

 

Ferda Anne ile vedalaşıp, diğerleriyle de görüştüğümüzde eve gitmek için yola çıkmıştık.

 

 

Sonunda eve vardığımızda “çok yorgunum…” demişti Ceyda. Ona bakarken “sancın mı var yoksa?” Demiştim.

 

 

“Hayır.” Demişti. “Yorgunum sadece.”

 

 

“Doktora gidelim hemen.”

 

 

“Aşkım daha bir hafta var doğuma.”

 

 

Ceyda sorunundan dolayı dokuz ay beklemeyeceklerini ve sekiz aylıkken doğumun gerçekleşeceğini belirtmişti.

 

 

Bu durum korkmama neden olurken “gidelim bence de” demiştim.

 

 

“Sadece yorgunum Almila. Birazcık dinlensem geçer. Hem gerçekten kendimi daha kötü hissedersem size diyeceğim.”

 

 

“İçime sinmiyor ama.” Emir, Ceyda’ya korku dolu gözlerle bakarken “Eve gitmek istiyorum” demişti.

 

 

“Tamam gidelim o zaman; ama bak söz ver. Eğer kötü hissedersen hemen bize diyeceksin.”

 

 

“Tamam söz veriyorum.” Ceyda’dan sözünü alırken hepimiz içeri geçmiştik.

 

 

Oturma odasına ilerlediğimizde “sonunda gelebildiniz!” Diyen yabancı bir ses duyduğumuzda “sende kimsin?” Demişti Barın soğuk bir sesle.

 

 

“Ne yani benden bahsetmedin mi kocana?”

 

 

Telefonda konuştuğum adam tam karşımda dururken “burada ne işin var?” Sağa sola bakarak “kızım nerede?” Demiştim sert bir tonda.

 

 

“Sakin ol Almila Soylu. Kızın o yanında olan yaşlı bunak ile içeride. Merak etme ben küçük çocuklara zarar vermem.”

 

 

“Veremezsin de.” Emir devreye girerken “kimsin sen ve burada ne yapıyorsun?” Demişti.

 

 

“Kim olduğumu Almila size anlatır. Eminim çok iyi açıklar. Ben buraya sadece size küçük bir uyarıda bulunmaya geldim.”

 

 

“Bak sen!” Barın gülmeye başladığında “ne uyarısıymış bu?” Demişti. “Ayrıca ilk başta kim olduğunu söyle bana!”

 

 

“Vurduğunuz adamın oğluyum ben.”

 

 

“Ha, şu adam.” Barın bana bakarken “ne bahsetmesinden söz ediyor bu?” Demişti.

 

 

“Bu?”

 

 

“Kes sesini sen!” Barın, karşımızda duran adama bakarken “karımla konuşuyorum!” Demişti. Bana bakarken “ne sakladın bizden Almila?” Demişti.

 

 

“Bir şey saklamadım Barın. Sadece bir ay önce beni aramıştı ve tehdit etmişti.”

 

 

“Bir ay önce seni aradı ve seni tehdit etti; ama sen bunu bana söylemedin mi?”

 

 

“Fırsatım olmadı. Sonra ise aklımdan çıktı Barın! O kadar çok olay oldu ki…”

 

 

“Sence bu aklından çıkabilecek bir konu mu Almila Soylu! Benim babam hapiste! Duydun mu beni? Hapiste. Sen gerçekleri açığa çıkartarak hem babamı hapse attırdın hemde elimizde olan her şeyi aldın! Bu da yetmezmiş gibi sizin yüzünüzden babam şu an yürüyemiyorum!”

 

 

“Sen nasıl giremedin o hapise?” Barın bir adım atarken “sen nasıl dışarıdasın?” Demişti.

 

 

“Barın Soylu bu işler babamdan geçer! Benim adım hiçbir kağıtta yazmaz. Yani bu işte benim hiçbir parmağım yok.” Sırıttığında “En azından teknik olarak.” Demişti.

 

 

“Seni gebertmeyeceğimi düşündüren ne oldu da buraya geldin?”

 

 

“Sizinle küçük bir anlaşma yapmaya geldim çünkü.”

 

 

“Anlaşma?”

 

 

“Evet.”

 

 

“Ne anlaşmasıymış bu?”

 

 

“Benim babam umrumda bile değil. Hapse girdikten sonra nasıl işime yarayabilir ki zaten değil mi?”

 

 

“Telefonda böyle demiyordun ama?”

 

 

“Bir ay sonra elimden tüm varlığın gideceğini bilmeden önceydi o Almila Soylu.” Güldüğünde “Konumuza devam edelim.” Demişti ve bana bakmıştı. “Almila proje sende. Yani bu durumda para da sende oluyor. Bu proje çok büyük olacak. Başka bir şirket ile anlaşma yapmışsın. Haberlerini aldım. Senden sadece projeyi istiyorum. Eğer bana projeyi verirsen bende tekrardan ayağa kalkabilirim. Sen bana projeyi ver bende sizi tamamen rahat bırakayım.”

 

 

“Asla.”

 

 

“Anlamadım.”

 

 

“Asla dedim sana! O proje benim hayalim duydun mu beni? Yoldan geçen birinin tahditi ile projemi kimseye vermem ben.”

 

 

“Yazık ediyorsun kendine Almila Soylu.”

 

 

“Karımla konuşma tarzına dikkat etsen iyi olur. Buraya gelerek bizi tehdit edip, buradan siktir olup gideceğini mi sandın gerçekten?”

 

 

“Evet, çünkü öyle olacak.”

 

 

Barın sırıtırken “nasıl olacakmış o?” Demişti.

 

 

“Sen buraya tek geldiğimi düşünecek kadar salak değilsin değil mi?”

 

 

“Adın ne senin?”

 

 

“Benim mi?”

 

 

“Evet.”

 

 

“Okan… Okan Taşkın.”

 

 

“Okan Taşkın.” Düşünür gibi yaptığında “buraya, benim evime, çocuğumun ve karımın olduğu evime adamların ile geleceğini düşünecek kadar salak değilsindir inşallah?”

 

 

“Ama geldim.”

 

 

“Öyle mi?” Barın’ın cümlesi ile kapı birden açılırken “dışarıdaki adamlar tamam” demişti. Erhan içeri girerken silahını Barın’a vermişti ve koltuğa oturmuştu. “Yoruldum. Bayağı adam vardı dışarıda.”

 

 

“Eline sağlık kardeşim.”

 

 

“Nasıl?” Okan Barın’a bakarken Barın sırıtmıştı ve “buraya beyni çalışıyor olan bir adamın gelmesini tercih ederdim!” Demişti. “Sen burada kendini tanıtırken ve boş boş konuşurken ben Emir’e işaret verdim ve Erhan’ı aramasını istedim. Eğer birinin evine geleceksen neden tek durursun ki? Madem takip edemiyorsun en azından yanına adam al.”

 

 

Okan sinirle solurken Erhan’a dönmüştü ve “ne yaptın adamlarıma?” Demişti.

 

 

“Geberttim. Duymak istediğin buysa eğer.”

 

 

Barın elinde bulunan silahın susturucusunu çıkartırken “uzun mu sürdü sanki biraz?”

 

 

Erhan kınarcasına Barın’a bakarken “nişanımdan geldim buraya farkında mısın?” Demişti. “Birazcık uzun sürdüyse ne olmuş yani? Ben müstakbel karımı bırakıp yardıma geliyorum senin dediğine bak.”

 

 

“Siz manyak mısınız? Ne saçmalıyorsunuz karşımda! Adamlarımı öldürmüşsünüz resmen!”

 

 

“Of ne mızmız bir şey bu adam! Bana bak beynini patlatmamı istemiyorsan eğer kes sesini! Siktirme belanı akşam akşam bana. Zaten müstakbel karımı bırakıp senin salaklıklarınla uğraşmaya geldim. Valla beynini yumruklarım.”

 

 

“Sakin ol kardeşim.” Barın silahı Okan’a doğrulturken “sen karımı tehdit mi etmiştin?” Demişti soğuk bir tonlamayla. “Benim karımı?”

 

 

“Tehdit değildi. Bak ben anlaşma yapmaya geldim buraya.”

 

 

“50 adamla mı?” Erhan ayağa kalkarken “bana pek öyle gelmedi” demişti.

 

 

“Tedbir amaçlı.”

 

 

“Öyle mi? Bizde tedbir amaçlı öldürdük zaten.”

 

 

“Bak Barın silahı indir.”

 

 

Barın düşünür gibi yaparken “yok” demişti. “İndiremem.”

 

 

“Bak içeride adamım var. Berfu ve o yaşlı bunak neden içeride sessiz duruyor zannediyorsunuz siz?”

 

 

Korku bedenimi ele geçirsede sakin kalmaya çalışmıştım.

 

 

“Böyle bir şey yapamazsın.”

 

 

“Öyle mi düşünüyorsun?”

 

 

“O kadar salak değilsindir diye düşünüyorum.”

 

 

“Almila konu parayla hiçbir şey umrumda olmaz. Anlaşma yapmayacağınızı az çok tahmin ediyordum. Bu yüzden ise ekstra tedbir almak istedim.”

 

 

“Belanı sikeceğim senin! Eğer yeğenime bir şey olursa gebertirim seni duydun mu beni?”

 

 

“İçeride birinin olduğunu nereden bileceğiz?” Barın silahı elinde iyice kavrarken “bilemezsiniz.” Okan geri geri gittiğinde koltukta duran dosyayı bana doğru atmıştı ve “imzala Almila” demişti. “İmzala ve kızını kurtar.” Bana dikkatlice baktığında “sakın bir şeytanlık yapma” demişti. “Kamera var. Bana bir şey olursa ikisini de öldürür.”

 

 

Sinir tüm vücudumu ele geçirirken “kızımı bu işe bulaştırmayacaktın!” Demiştim.

 

 

“Kusura bakma Almila. İş hayatında her şey mübahtır.”

 

 

Dosyayı imzalayıp Okan’a attığımda “kızımı getir buraya!” Demiştim.

 

 

“Ben bu evden sağlam çıkınca olur.”

 

 

“Kızımı görmeden bu evden gidemezsin.”

 

 

“Bu evden gitmezsem kızını göremezsin. Görsen bile canlı olup olmayacağını bilemezsin.”

 

 

“Seni öldüreceğim Okan Taşkın.” Barın, elinde duran silahı gösterirken “bu silah ile canını alacağım!” Demişti.

 

 

“Çıkıyorum ben o zaman.” Okan evden çıkarken kapı kapanma sesi gelmişti.

 

 

Berfu’nun odasına koşup kapıyı açtığımda içeride duran Berfu ve Ayfer Teyze’ye bakmıştım. “İyi misiniz?” Derken Ayfer Teyze “iyiyiz kızım” demişti. Bakışlarım uyuyor olan Berfu’ya değerken “korktu mu?” Demiştim.

 

 

“Korktu kızım. Bayağı ağladı.”

 

 

Sinir vücudumu ele geçirirken “Adam nerede?” Diyen Barın ile “cidden adam nerede?” Demiştim.

 

 

“Hangi adam?” Demişti Ayfer Teyze.

 

 

“Sizinle burada duran birisi yok muydu?”

 

 

“Hayır oğlum yoktu. Adam telefonumu alıp bizi buraya kapattı. Sesimi çıkartırsam da öldüreceğini söyledi.” Bakışlarında Ayfer Teyze’nin kanayan dudağına bakarken “o orospu çocuğu vurdu mu sana?” demiştim.

 

 

“Bir şeyim yok kızım gerçekten. Berfu’yu kucağına almak istedi. Vermeyince de…”

 

 

Barın koşarak dışarı çıktığında bende peşinden gitmiştim.

 

 

Kapının açılma sesini ve hemen peşinden Okan’ın yere yığılan bedenini gördüğümde olduğum yerde birden kalmıştım.

 

 

Her şey anlık olmuştu ve o an ne olduğunu bile anlamamıştım.

 

 

“Bu fareyi kaçarken yakaladım.” Mert, Okan’ı gösterirken “biraz daha geç gelseydin?” Demişti Erhan Mert’e bakarak.

 

 

“Ne oldu beyefendi beğenemediniz mi zamanlamamı?”

 

 

Küfür ederek Barın’a baktığında “sen Erhan’la anlaşırsan Erhan’da benimle anlaşır” demişti. “Kardeşin bir işi yarıyormuş.”

 

 

“Tövbe estağfurullah ya!” Erhan, Barın’a bakarken “ne yapacağız bunu?” Demişti.

 

 

Adam öksürerek sırt üstü yattığında “yapmayın lütfen” demişti. Kaşından ve burnundan akan kana bakarken herhangi bir tiksinti duymamıştım bile.

 

 

“Neden yapmayalım?” Okan’a ilerlerken bacaklarımın üstüne oturmuştum ve ona bakarak “neden yapmayalım?” Demiştim tekrardan.

 

 

“Bakın oğlum var…”

 

 

“Oğlun var?” Erhan adama bakarken “oğlun varken küçücük çocuğu odaya kapatmak ne lan?”

 

 

“Ayfer Teyze’ye vurmuşsun. Annen yaşında olan kadını vururken utanmadın mı?”

 

 

“Affedin.”

 

 

“Kızıma dokunmak istemişsin. İzin vermeyince de vurmuşsun kadına! Neyini affedelim biz bunun?”

 

 

“Evime gelip, kızımı ve teyzemi odaya kapatmışsın ve el kaldırmışsın. Kızımı korkutmuşsun! Elli adamla gelip bizi tehdit etmek için düzenek kurmuşsun! Sence bunu affeder miyim?”

 

 

“Oğlum var ve oğlum daha çocuk. On iki yaşında. Lütfen beni öldürmeyin.”

 

 

Barın’a bakarken Barın’da bana bakmıştı ve ne yapmamız gerektiğini sorar gibi bir cevap aramıştı.

 

 

Çocuğu vardı.

 

Daha on iki yaşında.

 

 

Öldürmeli miydik?

 

Yoksa bırakmalı mıydık?

 

 

“Oğluma bakacak bir annesi bile yok. Lütfen yapmayın.”

 

 

“Bırakın.” Ceyda korku dolu sesiyle bize bakarken ellerinin titrediğini görmüştüm. “Annesi yokmuş çocuğun. Sadece babası var. Ne olursa olsun elinden almayalım babasını.”

 

 

Ceyda’ya bakarken Okan’a dönmüştüm ve “git” demiştim.

 

 

“Emin misin yenge?”

 

 

Erhan’a bakarak “eminim” demiştim.

 

 

“Bu adamı bu şekilde affediyor olmak hiç ilgimi çekmiyor.” Barın’a bakarken “oğlu var” demiştim.

 

 

“Ama Berfu’ya zarar verebilirdi. Ayfer Teyze’ye bile vurmuş. Onu bırakmak iyilik olur. Ayrıca Ayfer Teyze engel olmaya çalışmasaydı Berfu’ya ne yapacaktı? Berfu’ya zarar verirdi büyük ihtimalle piç kurusu!” Okan kafasını iki yana sallarken bakışlarımı Mert’e çevirerek derin bir nefes vermiştim.

 

 

“Ceyda hamile Almila. O çok farklı yönden bakıyor şu an. Bence kararı sen ver.”

 

 

“Veriyorum işte Emir. Gitsin diyorum. Çocuğu var. Bizden başka onu kim anlayabilir?” Bakışlarım Okan’a değerken “git çabuk” demiştim.

 

 

Okan zar zor ayağa kalkarken “teşekkür ederim” demişti. “Çok teşekkür ederim. Bu iyiliğinizi hiçbir zaman unutmayacağım.”

 

 

Arkasını dönüp giderken birden önüne dönüp Mert’in elinde duran silahı almıştı ve tam karşısında duran kişiye hedef alarak ateş etmişti.

 

 

“Bu anlaşmayı bozduğunuz için!” Okan’ın ateşi ile birlikte kısa süre içerisinde Okan’ın bedeni yere yığılırken korku ile olduğum yerde kalmıştım.

 

 

Her şey bir anda olmuştu.

 

 

Barın üst üste Okan’ın bedenine ateş ederken bakışlarım Ceyda’ya değmişti.

 

 

Kolundan vurulmuştu.

 

 

“Ceyda…” Ceyda yere yığılırken “Ceyda…” demişti Emir. “Ceyda lütfen. Bir kere daha olmaz lütfen.” Korku tüm bedenimi ele geçirirken boğazım kurumuştu ve yutkunamamıştım. “Ceyda’nın koluna bakarken birden ona koşmuştum ve kendimi yere atarak “sakın uyuma!” Demiştim.

 

 

Hamileydi.

 

O hamileydi.

 

 

Ya bir şey olursa?

 

Ya onu…

 

 

‘Hayır hayır’ demiştim kendi kendime. ‘Böyle bir şey olmayacak.’

 

 

“Hastaneye gidelim hemen.” Emir, Ceyda’yı kucağına alırken koşarak kapıdan çıkmıştık ve arabaya ilerleyerek kapıyı açmıştım. Emir, Ceyda’yı arabaya yerleştirirken bende arkaya binmiştim ve Ceyda’yı tutarak “uyuma!” Demiştim. “Sakın uyuma.”

 

 

Arabanın arka camından dışarıya bakarken Barın’ın arabasının hemen arkada olduğunu görmüştüm.

 

 

Önüme dönerken Ceyda’nın koluna baskı yapmıştım.

 

 

“Biraz daha hızlı Emir!”

 

 

“Almila…” Ceyda’ya bakarken “uyuma sakın” demiştim.

 

 

“Bebeğime bir şey olur mu? Yeniden…” kafamı iki yana sallarken “hayır hayır” demiştim. “Hiçbir şey olmayacak Ceyda. İnan bana tamam mı?”

 

 

“Onu kaybetmek istemiyorum.”

 

 

“Bebeğimizi kaybetmeyeceğiz!” Emir, bağırarak cümlesini kurarken sesinde olan korkuyu hissetmiştim. “Bebeğimize bir şey olmayacak. Hem bak kolundan vuruldun sadece güzelim. Duydun değil mi beni? Kolundan vuruldun Ceyda! Aklına kötü bir şey getirme o yüzden.”

 

 

“Emir…”

 

 

“Yorma kendini güzelim. Yorma kendini bebeğim. Bak az kaldı hastahaneye.”

 

 

Emir ani fren yaparken arabadan inmişti ve Ceyda’yı kucağına alarak “yardım edin!” Demişti.

 

 

Bir hemşire koşarak geldiğinde “kolundan vuruldu” demişti. “Hamile. Hamileliği sıkıntılı. Lütfen… yardım edin.” Sedye getirilirken Ceyda’yı sedyeye bırakmıştı ve gidişini izlemişti.

 

 

Barın ve Mert hastaneden içeri girerken “içeri aldılar” demiştim.

 

 

Emir elindeki kana bakarken “aynı şeyi yaşamak istemiyorum!” Demişti ve ağlamaya başlamıştı. Emir, bacaklarının üzerine yığılırken kolundan tutmuştum ve kendime çekerek sıkıca sarılmıştım.

 

 

“Ceyda’ya bir şey olmayacak Emir. Ona hiçbir şey olmayacak! Duydun mu beni? Lütfen sakin ol. Ceyda’nın bize ihtiyacı var.”

 

 

“Ona bir şey olursa, bebeğimize bir şey olursa ben yaşayamam Almila! Bu sefer yaşayamam.”

 

 

Benden ayrılıp, ayağa kalktığında Ceyda’yı aldıkları ameliyat bölümüne ilerleyeme başlamıştı.

 

 

Doktor yanımıza gelip, birkaç bilgi aldığında yanımızdan ayrılmıştı.

 

 

Aradan ne kadar zaman geçmişti bilmiyorum; ama gelen bebek sesi ile Emir’e bakmıştım.

 

 

Emir ayağa kalkarken “Ceyda…” demişti. “Ona… ona bir şey olmuş mudur?”

 

 

“Emir, lütfen kötü düşünme. Lütfen.”

 

 

İçeriden doktor çıkarken Emir bir adım atmıştı ve durmuştu.

 

 

Korkuyordu.

 

Ceyda’ya bir şey olma ihtimalini düşünüyordu.

 

 

Emir’in yanına giderken kolundan tutmuştum ve doktora bakmıştım.

 

 

“Ceyda iyi mi?” Doktor bize bakarken gülümsemişti ve “anne ve bebeği de gayet iyi” demişti.

 

 

Emir ağlamaya başlarken gözümden düşen sıcak yaşın akmasına izin vermiştim.

 

 

Ceyda yaşıyordu.

 

O yaşıyordu.

 

 

“Peki durumu nasıl?”

 

 

“Hamileliği sıkıntılıydı. Bu yüzden ise bebeği aldık. Bebeğin durumu şu an gayet iyi. Annenin durumu ise şu anlık stabil. Bizi çok zorladılar; ama başardılar. İkisi de hayata tutundu; ama birkaç gün kontrol amaçlı bebeği ve anneyi müşahede altında tutacağız. Hepinize geçmiş olsun.”

 

 

“Çok teşekkür ederiz.”

 

 

Emir’e yaklaştığımda “duydun mu?” Demiştim. “Bebeğin durumu da Ceyda’nın durumu da gayet iyi.” Emir, bana sarılırken “Allah’a şükürler olsun!” Demişti. “Şükürler olsun Almila. Ceyda’ya bir şey olsaydı ben ölürdüm.”

 

 

“Deme böyle şeyler! Bak kızın oldu. Sen artık baba oldun.”

 

 

Ameliyathane’nin kapısı açılırken dışarı çıkan Ceyda’yı görmemiz ile “Ceyda” demişti Emir. “Ceyda iyi misin?” Emir’in kolundan tutarken “odaya götürüyorlar” demiştim. “Bırak götürsünler.”

 

 

Başka bir hemşire bebek ile çıkarken “bebeğimiz” demişti Emir. “Almila kızım.”

 

 

Emir hemşireye yaklaşırken “bebeğimi görebilir miyim?” Demişti.

 

 

“Sadece bakabilirsiniz. Küvese götürüyoruz.”

 

 

Emir kafasını sallarken bebeğin yüzünü göstermişlerdi.

 

 

Emir ağlamaya başlarken “çok güzel” demişti. “Almila çok güzel.”

 

 

“Evet Emir. Çok güzel bir kızın oldu.”

 

 

Hemşire bize gülümseyip bebeği götürürken

 

“Aramıza hoşgeldin Emir.” Demişti Barın. Yaklaşıp, Emir’e sarılırken “teşekkür ederim Barın” demişti. “Çok teşekkür ederim.”

 

 

Mert bu sefer yaklaşıp Emir’e sarıldığında “hayırlı olsun Emir” demişti. “Umarım hep bebeğiniz ile mutlu olursunuz.”

 

 

“İnşallah.” Emir gülümsediğinde “darısı başına Mert” demişti.

 

 

“Umarım.” Emir bana bakarken “Ceyda’yı ne zaman görebiliriz acaba?” Demişti.

 

 

“Bilmiyorum; ama doktor ile konuşuruz olur mu?”

 

 

“Şimdi konuşalım Almila. Ben Ceyda’yı ve kızımı görmek istiyorum.”

 

 

“Tamam. Gidelim doktorun yanına o zaman.” Barın’a bakarken “biz gidip doktor ile konuşalım” demiştim.

 

 

Emir ile doktorun yanına gittiğimizde doktor sadece beş dakikalığına görebileceğimizi söylemişti.

 

 

Ceyda’nın yanına gitmeden önce önlüklerimizi giydiğimizde odaya girmiştik ve Ceyda’ya bakmıştık.

 

 

Uyuyordu.

 

Emir, Ceyda’nın yanına gidip elini tuttuğunda “sevgilim” demişti. Dudaklarını elinin üstüne değdirdiğinde “çok korktum” demişti. “Sana bir şey olacak zannettim sevgilim.”

 

 

Bende Ceyda’nın yanına gittiğimde “bebeğiniz çok iyi…” demiştim. “Eminim annesini görmek için sabırsızlanıyordur.”

 

 

Ceyda yavaş yavaş gözlerini açarken bakışları Emir’e değmişti. “Emir…” derken “Ceyda” demişti ve bana bakmıştı. “Almila uyandı.” Gülümserken “Ceyda iyi misin?” Demiştim.

 

 

Ceyda kafasını sallarken “bebeğim…” demişti. “Bebeğimiz iyi mi?”

 

 

“İkinizde çok iyisiniz.”

 

 

Ceyda’nın gözünden yaş gelirken “çok korktum” demişti. “Size, bebeğime veda edemeyeceğim diye çok korktum.”

 

 

“Artık bunları düşünme sevgilim. İkinizde iyisiniz. İkinizde benimlesiniz.” Tekrardan Ceyda’nın parmaklarını öptüğünde “seni çok seviyorum” demişti.

 

 

Ceyda gülümserken “bende seni çok seviyorum sevgilim” demişti ve gülümsemişti.

 

 

Ceyda’nın koluna dokunurken “ağrın var mı?” Demiştim.

 

 

“Birazcık.”

 

 

“Ben hemşireye uyandığını söyleyeyim. Hem bu süre zarfında sizde yalnız kalırsınız. Aramıza hoşgeldin Ceyda.”

 

 

Yanlarından ayrılırken dışarı çıkmıştım ve Barın’a ve Mert’e bakmıştım. Bakışlarım koridordan gelen Beril, Ece ve Ferda Anne’ye kayarken “Ceyda iyi mi?” Demişti Beril.

 

 

Kafamı sallarken “ikisi de gayet iyi” demişti.

 

 

Beril rahatlamışçasına nefes verirken “şükür…” demişti.

 

 

“Allah’ıma şükürler olsun gayet iyi.” Ferda Anne gülümserken “peki bebek nasıl?” Demişti Ece.

 

 

“Bebek gayet iyi. Birkaç gün küveste kalacak sadece.”

 

 

“Bebeğin ismi ne olacak peki?” Ece merakla bakarken “bilmiyorum ki” demiştim. “Hiç sormadık. Cidden adı ne olacak acaba?”

 

 

“Öğreniriz artık onu da sevgilim.” Barın yanıma geldiğinde beni kendine çekip saçıma öpücük kondurmuştu.

 

 

Barın’dan ayrılırken “ben hemşireye haber vereyim” demiştim. “Ceyda uyandı.”

 

 

“Ne?” Hepsi tek bir ağzından bağırırken “ne bağırıyorsunuz be?” Demiştim.

 

 

“Ya Almila abla neden söylemiyorsun ki daha önce?”

 

 

“Ne bileyim ben canım. Fırsat olmadı.”

 

 

Barın elimden tutarken “gel gidelim” demişti.

 

İkimiz beraber ilerlemeye başladığımızda “o adam…” demiştim Barın’a dönerek. “Ne oldu?”

 

 

“Erhan halletti o meseleyi halletti merak etme sen.”

 

 

“Barın ben adama değil çocuğuna üzülüyorum.”

 

 

“Sevgilim…” bana dönerken “üzülmeni anlıyorum; ama ben onu da araştırdım merak etme sen çocuğun babaannesi var. Yani yalnız değil. Hem merak etme sen ben o çocuk için elimden gelen her yardımı yapacağım. Böyle olmasını bende istemezdim. O çocuğun babasız kalmasını istemezdim; ama ben ateş etmeseydim belki de ne Ceyda ne de bebeği yaşayacaktı.”

 

 

“Hepsi benim yüzümden.”

 

 

“Bu nereden çıktı şimdi?”

 

 

“Gitmesine izin vermeseydim bunlar olmayacaktı.”

 

 

“Gitmesine izin vermeseydin vicdan azabı çekecektin. Hem bak Ceyda ve bebeği gayet iyi. Lütfen kendini suçlama. Hadi şimdi gidelim ve hemşireye haber verelim.”

 

 

Kafamı sallarken Barın ile hemşireye haber vermeye gitmiştik.

 

 

Okan ölmüştü.

 

Peki şimdi ne olacaktı?

 

Hayatımızda bizi neler bekleyecekti.

 

 

1 Hafta Sonra

 

 

“Ya birazcık salar mısınız şu kızı!” Ceyda’nın başında olan herkesi püskürttüğümde “çekilin ya!” Demiştim. “Kız nefes alsın.”

 

 

Ceyda’nın kucağında duran küçük bebeği kucağıma aldığımda “Sera, bebişim” demiştim ve burnunu sevmiştim. “Anne birazcık dinlensin olur mu? O sırada bende seninle ilgileneyim.” Ceyda’ya bakarken “kolunu çok yorma” demiştim. “Daha bir hafta oldu ameliyat olalı.”

 

 

“Almila, ben iyiyim gerçekten.”

 

 

“İyi olup olmadığını sormadım Ceyda’cım. Dinlenmen gerektiğini söyledim ve sende dediğime uyacaksın.”

 

 

“Almila haklı.” Beril beni onaylarken “Allah razı olsun” demiştim.

 

 

“Konuştu hükümet kadın!” Mert’in birden kurduğu cümlesine Erhan kahkaha attığında “hayırdır?” Demişti. “Ne gülüyorsun sen bana?”

 

 

“Kusura bakma da bu nasıl bir lakap?”

 

 

“Sanane. Bu da böyle bir lakap. Yengeme söylüyorum hem seni ne ilgilendirir.”

 

 

Erhan, Mert’e bakıp iyice gülmeye başladığında “ama elimde kalacak!” Demişti.

 

 

“Ya abi bıraksana sevgilimi.”

 

 

Mert bana bakarken “sevgilim diyor!” Demişti sinirle.

 

 

“Ne desin amca mı? Ben onun nişanlısıyım. Tabii ki sevgilim diyecek.”

 

 

Mert, Erhan’a ilerleyince “Allah ne verdiyse dalacağım şimdi!” Demişti.

 

 

“Tutun tutun dalmasın.”

 

 

Barın, Mert’i tutarken Erhan’a dönmüştü ve “sende kaşınma” demişti.

 

 

“Ne yapayım abi? Uğraşmak hoşuma gidiyor.”

 

 

Mert elini yumruk yaparken “az kaldı!” Demişti.

 

 

“Ay!” Ceyda’nın sesini duyduğumuzda hepimiz ona dönmüştük. “Başım ağırdı ya susar mısınız birazcık? Car car car! Ne çok konuştunuz. Susmuyorsanız da gidin dışarıda yapın kavganızı. Bu evde nazik iki tane kız var. Berfu ve Sera’ya kötü örnek oluyorsunuz!”

 

 

“Haklı.” Barın onaylarken “kızıma kötü örnek oluyorsunuz” demişti.

 

 

“Evet bence de.” Emir de onaylarken Mert bize bakmıştı ve “ben onaylayamıyorum ki” demişti. “Onaylayabileceğim bir bebeğim yok henüz.”Erhan ayağa kalkarken dudak büzmüştü ve “üzülme Mert…” demişti. “Bende onaylayamıyorum.”

 

 

Mert, bana bakarken “cidden dalacağım!” Demişti ve Erhan’ın üstüne atlamıştı.

 

 

Barın’a bakarken “Barın al Mert’i Erhan’ın üstünden!” Demiştim.

 

 

“Ay abi ya! Bıraksana Erhan’ı!” Ece, abisini Erhan’ın üstünden almaya çalışırken yere düşmüştü ve fırsattan istifade aralarına girmişti.

 

 

Mert, Erhan’ın üstünde olan Ece’ye bakarken “sen hangi ara girdin aramıza?” Demişti.

 

 

“Girdim işte abi karıştırma sen orayı! Hem Erhan’a vurma diye yaptım.”

 

 

“Ah sevgilim abin varken değilde başka bir zamanda bu pozisyonu beklerim.” Mert, Erhan’a baktığında “oğlum sen ölüme susadın mı?” Demişti.

 

 

Ece, Erhan’a kolunun dirseği ile vururken “sussana sen!” Demişti.

 

 

Mert, ayağa kalkıp Ece’nin kolundan tutarken ayağa kaldırarak “kalk kız şurdan!” Demişti.

 

 

Ece mazlum mazlum kenarda durduğunda “abi Erhan’a vurmayacaksın değil mi?” Demişti.

 

 

“Allah kahretmesin Ece! Vurmayacağım nişanlına merak etme.”

 

 

Barın, gülen Erhan’ı ayağa kaldırdığında dudaklarımın arasından “sus” demiştim.

 

 

Bu çocuk canına susamış olmalıydı.

 

 

Bebeği alıp koltuğa oturduğumda midemin bulanması ile Sera’yı Barın’a vermiştim ve banyoya koşmuştum.

 

 

İşimi halledip banyodan çıktığımda yanımdan birinin geçmesi ile banyoya giren Beril’e bakmıştım.

 

 

Beril’in çıkmasını beklediğimde “ne oldu?” Demiştim.

 

 

“Midem bulandı.” Bana baktığında “asıl sana ne oldu?” Demişti. “E benimde midem bulandı.”

 

 

“Allah Allah yediğimiz bir şey mi dokundu acaba?”

 

 

“Bilmiyorum ki. Gerçi kaç gündür hava sürekli olarak değişiyor. Onun haricinde ise doğru düzgün yemek bile yiyemedik. Sanırım bu yüzden midemiz bulandı.”

 

 

“Bahane uydurmayı bırakın lütfen!” Ceyda’nın sesini duymamız ile ona döndüğümüzde “ne bahanesi?” Demişti Beril.

 

 

“İkinizi de hastahaneden geldiğim günden beri gözlemliyorum. İkinizinde süreki midesi bulanıyor ve sürekli duygusallaşıyorsunuz.”

 

 

“Yani?”

 

 

“Ay Almila ne yanisi? Hamilesiniz kesin!”

 

 

Beril öksürmeye başlarken “ne?” Demiştik aynı anda. “Ne hamileliği?”

 

 

“Kızım siz mal mısınız? Ne demek ne hamileliği? Sanki dersiniz hiç birlikte olmadınız! Çocuğunuz olması gayet doğal.”

 

 

“Olabilir mi böyle bir şey?”

 

 

“Neden olmasın?”

 

 

Beril bana bakarken “Almila aynı anda mı?” Demişti. “Mümkün bile değil.”

 

 

“Neden mümkün olmasın ki?”

 

 

“Gaza gelip heyecan yapmak istemiyorum!” Beril omuz silkerken “o zaman öğrenelim” demiştim.

 

 

“Nasıl?”

 

 

“Test Beril. Test yapacağız. Ben gidip hamilelik testi alacağım. Ceyda sen yerine gidip hemen yatıyorsun. Sen ise Beril Ceyda’nın yanına durup erkekleri oyalıyorsun.”

 

 

İkisinin yanından ayrılırken ister istemez elim karnıma girmişti.

 

 

Böyle bir şey mümkün olabilir miydi?”

 

 

Arabaya binip, eczaneye gittiğimde tam dört tane hamilelik testi alıp eve gitmiştik.

 

 

Kapıyı açmam ile Barın’la karşılaştığımda “ay!” Demiştim korkarak. “Aşkım ne yapıyorsun ya?”

 

 

“Korktun mu?”

 

 

“Evet.”

 

 

“Özür dilerim.” Saçımdan öperken “neredeydin?” Demişti.

 

 

“Ben mi?”

 

 

“Evet.”

 

 

“Ben…” Barın’a baktığımda “aşkım sana yalan söylemek istemiyorum!” Demiştim. “O yüzden lütfen bize birkaç saat müsade verir misin?” Kapıyı tutan Barın’ın kolunun altından eve tamamen girdiğimde koşarak kızların yanına gitmiştim.

 

 

Yatakta yatıyor olan Ceyda’nın yanına gittiğimde “aldım!” Demiştim. “Hemde dört tane.”

 

 

“Yuh! Dört taneyi ne yapacaksın?”

 

 

“İki bana iki de Beril’e. Ne olur ne olmaz. Biri yanlış çıkar diye her ihtimale karşı ikişer tane aldım.”

 

 

“İyi yaptın kuzum. İlk kim gidecek. Sen mi ben mi?”

 

 

“Ben giderim.” İçeri gidip işimi hallettiğimde dışarı çıkmıştım ve “git” demiştim. Beril’de içeri girip çıktığında Ceyda, ben ve Beril sabırsızlıkla beklemiştik ve “acaba oldu mu?” Demiştik.

 

 

“Bilmiyorum.”

 

 

Oflarken Ceyda bana bakmıştı ve “benim bakmamı ister misiniz?” Demişti.

 

 

“İsteriz!” Aynı anda Ceyda’ya bakarken Ceyda banyoya girmişti ve dışarı çıkmıştı.

 

 

Gülümserken “ne oldu?” Demişti Ceyda merakla.

 

 

“Bu anı daha önce yaşamıştım.”

 

 

Ceyda burukça gülümserken “hatırlıyorum…” demişti. “Yine bakmak bana nasip oldu.”

 

 

“Aynen.”

 

 

“Ceyda lütfen hemen bakar mısın?” Ceyda, Beril’e gülümserken “baktım bile” demişti.

 

 

“Sonuç ne peki?”

 

 

“Dört teste pozitif.”

 

 

“Ne?” Beril ile aynı anda bağırırken Ceyda bize bakmıştı ve “hamilesiniz.” Demişti.

 

 

Beril ile birbirimize bakıp ağlamaya başladığımızda birbirimize sarılmıştık ve “hamileyiz” demiştik. “Biz hamileyiz.”

 

 

“Aynı anda nasıl becerdiniz bilmiyorum; ama çok güzel oldu.”

 

 

Gülümserken “Barın ve Mert’e nasıl diyeceğiz?” Demiştim. “Ben çok heyecanlandım.”

 

 

“Bende; ama dememiz lazım.” İkimizde aynı anda ayağa kalktığımızda Ceyda ikimize de sarılmıştı ve “çok mutluyum!” Demişti. “Evimiz cıvıl cıvıl olacak!” Bakışlarım Sera’ya değerken “ne yani Sera’ya yeniden kuzen mi geliyor!” Demiştim.

 

 

Ceyda gülümserken “sanırım” demişti.

 

 

Beril ile birbirimize baktığımızda “gidelim mi?” Demişti. Kafasını sallarken hepimiz aşağıya inmiştik ve koltukta yayılarak oturan erkeklere baktık.

 

 

Bakışlarım sıkıldığını belli eden Ece’ye kayarken Erhan, Ece ile arada sırada uğraşıyordu.

 

 

Barın’ın bakışları aniden beni bulurken “şükür!” Demişti. “Birkaç saat dedin aşkım. Şimdi dökül bakalım. Siz üçünüz neler yaptınız yukarıda?”

 

 

Beril ile birbirimize bakarken “ilk sen mi ben mi söyleyeyim?” Demiştim.

 

 

Beril gülümserken “bence aynı anda söylemek daha iyi olur.”

 

 

“Ne söyleyeceksiniz ki bize?” Mert merakla bize bakarken “hazır mısınız?” Demiştim.

 

 

Barın ve Mert aynı anda “hazırız” derken Beril ile el ele tutuşmuştuk ve “üç, iki, bir…” demiştik. “Biz hamileyiz!”

 

 

Aynı anda söylediğimiz cümle ile erkekler bize bakarken “ne yani tepki vermeyecek misiniz?” Demiştik.

 

 

Barın ve Mert aynı anda yere yığılırken “a bayıldılar!” Demiştim.

 

 

“Ay, aşkım!” Beril, Mert’e doğru eğilirken “dur ama eğilemem ki ben!” Demişti. “Hamileyim.”

 

 

Barın’a doğru eğilip “Barın?” Dediğimde “aşkım uyansana!” Demiştim. “Sanki ilk defa baba olma haberi alıyorsun!”

 

 

Erhan ve Ece Barın ve Mert’i uyandırırken ikisi birbirine bakmıştı ve “ciddi misiniz?” Demişlerdi.

 

 

“Evet.”

 

 

“Evet.”

 

 

Mert ve Barın birbirlerine tekrardan bakarken “bunlar hem aynı anda hamile olup hem nasıl aynı anda aynı cümleleri kurabiliyor?” Mert, Barın’a bakarken “bunlar uyanamadı.” Demiştim ve Barın ve Mert’in ortalarına geçerek ikisine de aynı anda tokat atmıştım.

 

 

Barın ve Mert yanaklarını tutarken Barın bana Mert ise Beril’e bakarak “hamilesin…” demişlerdi.

 

 

“Şükür!” Derken Beril’de “şükür!” Demişti.

 

 

Barın bana sıkıca sarılıp “hamile misin gerçekten?” Dediğinde “evet aşkım gerçekten hamileyim” demiştim.

 

 

Barın, bana bakıp karnıma dokunduğunda “ben tekrardan baba mı olacağım yani?” Demişti.

 

 

“Evet sevgilim baba olacaksın.”

 

 

Barın ağlamaya başlarken Mert hâla şokun etkisinde kalmış gibi Beril’e bakmıştı.

 

 

“Ben… sen? Yani, biz” durduğunda “yani sen hamile misin?” Demişti.

 

 

“Evet, bebeğim hamileyim.”

 

 

Mert, “Allah!” Diyerek birden Beril’e sarıldığında “baba oluyorum!” Demişti. “Ben baba oluyorum.”

 

 

Mert ağlamaya başlarken Barın bana tekrardan sarılmıştı ve “teşekkür ederim sevgilim…” demişti. “Bana bu duyguyu tekrardan yaşattığın için teşekkür ederim.”

 

 

Barın’a sıkıca sarıldığımda Mert’te Beril’e sıkıca sarılmıştı.

 

 

Barın’dan ayrılıp, ayağa kalktığımda Emir yanıma gelmişti ve “tebrik ederim” demişti. “O kadar sevindim ki…” bu seferde Erhan yanıma gelirken Emir, Beril’e doğru ilerlemişti.

 

 

“Hayırlı olsun yenge. Çok sevindim adına.” Bana sarılırken “teşekkür ederim” demiştim.

 

 

Erhan’dan sonra Ece geldiğinde “evimize yeniden iki tane minicik bebek mi gelecek yani?” Demişti.

 

 

Kafamı sallarken “birazcık var ama” demiştim.

 

 

“E ben bebeğimi ne zaman kucağıma alacağım?” Mert’e bakarken “daha çok var!” Demiştim.

 

 

“Ne demek çok var ya?”

 

 

“Ne yapsın Mert’cim bebeği daha tohumken karınlarından mı çıkarsınlar?”

 

 

“Sus be! Heyecanlıyım şurada. Birazcık anlayışlı olsan ne olur sanki?”

 

 

Erhan sırıtarak Mert’e ilerlerken “hayırlı olsun” demişti ve sonra ise Barın’a sarılarak “tekrardan ikinci bebeğin hayırlı olsun abi” demişti.

 

 

“Teşekkür ederim kardeşim.”

 

 

Mert bana Barın ise Beril’e sarılırken Mert bu seferde Barın’a sarılmıştı ve “hayırlı olsun kardeşim” demişti.

 

 

“İlk bebeğin hayırlı olsun kardeşim.”

 

 

Hepimiz gülerek birbirimize baktığında Ayfer Teyze yanımıza gelerek “ne oluyor burada?” Demişti. “Neden hepiniz bu kadar mutlusunuz?”

 

 

Ayfer Teyze’nin elini tutan Berfu’ya baktığımda “annecim…” demiştim. “Gel.” Berfu koşarak yanımıza geldiğinde tam kucağıma alacakken Barın “dur!” Demişti. “Sevgilim dur ben alırım kızımızı kucağıma.”

 

 

Berfu’yu kucağına alırken “babam” demişti. “Sana bir sürprizimiz var.”

 

 

Berfu bize bakarken “şüpyij mi?” Demişti.

 

 

“Evet kızım süpyij.”

 

 

“Ne sürprizi bu böyle Barın oğlum?”

 

 

“Ayfer Teyze nasıl söyleyeceğimi bilemedim.”

 

 

“Tekte söyle oğlum.”

 

 

“Hem Almila hemde Beril hamile.”

 

 

“Ne?”

 

 

Kafamı sallarken “hamileyiz” demiştim.

 

 

Ayfer Teyze hem bana hemde Beril’e sarılırken “ikiniz de aynı anda mı?” Demişti.

 

 

Kafamı sallarken Mert, “Ceyda bir geldi bizim iki kızda hamile kaldı!” Demişti.

 

 

Erhan gülmeye başlarken “yuh!” Demişti Ceyda.

 

 

Mert, Beril’in yanına gelirken “biz hamileyiz” demişti ve Beril’in karnını tutmuştu.

 

 

Hep beraber gülerek sohbet etmeye devam ettiğimizde bundan sonra olacaklar için hepimiz heyecanlıydık.

 

 

3 Ay Sonra

 

 

“Aşkım nolur bırak beni!” Beril, Mert’e bakarken “yemeyeceğim artık!” Demişti.

 

 

“Olmaz öyle! Bak bu aylar bebek için çok ama çok önemli yemen lazım.”

 

 

Beril bana yalvarırcasına baktığında omuz silkmiştim ve “aynı tas aynı hamam!” Demiştim. “Al birini vur ötekine.” Barın göz devirirken “aşk olsun aşkım!” Demişti. “Ayıp oluyor ama.”

 

 

“Ne ayıbı aşkım ya ne ayıbı? Her gün karşımıza geçip, bize zorla bir şeyler yedirip içiriyorsunuz.”

 

 

“Bebek için.”

 

 

“Bebek için.”

 

 

Barın ve Mert bozuk plak gibi aynı anda aynı cümleleri sürekli söylerken Beril ile birbirimize bakmıştık.

 

 

“Ya sabır.”

 

 

“Ya sabır.”

 

 

Bu seferde Beril ile aynı anda aynı cümleleri kurarken “ya bir şey merak ediyorum” demiştim. “Hadi her şeyi bak her şeyi anladım; ama neden bizi aynı eve tıktınız bunu anlamadım?”

 

 

“İkinizde aynı anda hamile oldunuz da o yüzden.”

 

 

“Ne alaka aşkım?” Beril, Mert’e bakarken “adamı ikiniz kanser edersiniz bak!” Demişti.

 

 

Karnına eli giderken “çekilir misin?” Demişti. “Siz erkekler benim sinirlerimi bozuyorsunuz!”

 

 

“Ben ne yaptım ya?”

 

 

“Sen hiç konuşma Barın! Hadi Mert’i biliyoruz. Peki ya sen? Sana ne demeli? Sen neden buna uyuyorsun ki?”

 

 

“Bu mu? Aşkım ayıp oluyor ama.”

 

 

“Susar mısın?”

 

 

“Sustum aşkım.”

 

 

Gülmeye başlarken bu manzara sonucunda diğer ayların nasıl geçeceğini düşünmeye başlamıştım.

 

 

5 Ay Sonra

 

 

“Son bir ay!” Mert, tahtanın üzerine bir çizgi daha ekerken “mal bu mal” demişti Erhan.

 

 

“Bak döverim seni.”

 

 

Erhan, Mert’i gıcık etmeye devam ederken “aşkım sen ne yapıyorsun?” Demişti Beril. “Bu nasıl bir seviye atlaması? Sen bunu hangi ara yaptın ve benim neden haberim olmadı.”

 

 

“Bu kadarından benim bile haberim yoktu.” Barın Mert’e bakarken “cidden bu ne?” Demişti.

 

 

“Takvim.”

 

 

“Onu görüyoruz zaten. Neden var onu soruyorum.”

 

 

“Ne yani sen yapmadın mı Barın?”

 

 

“Hayır.”

 

 

“Nasıl ya?”

 

 

“Ben aklımda tutuyorum çünkü. Tahtaya yazmama gerek yok!”

 

 

“Ay aman yesinler aklını.”

 

 

Mert, Beril’e dönerken “bak aşkım tam bir ayımız kaldı!” Demişti. “Sonra doğuracağız.”

 

 

Erhan gülerken Mert ona dönmüştü ve “gülüyor bu” demişti.

 

 

“Ya Mert ben bir şey merak ediyorum. Sen neden hep çoğul konuşuyorsun? Sanki Beril değilse ikiniz hamileymiş gibi.”

 

 

Gülmeye tekrardan başladığında “dua et hamileyiz!” Demişti. “Yoksa pataklardım seni.” Bize bakarken “her neyse” demişti. “Doktor şimdi gelir.”

 

 

“Yine mi?”

 

 

“Yine mi ya?” Beril’e eşlik edercesine Mert’e baktığımda “her gün doktor mu gelir eve ya?” Demiştim.

 

 

“Almila susar mısın?” Barın’a bakarken “seni de kaybettik!” Demiştim.

 

 

Zil çalarken Mert bize bakmıştı ve “doktor geldi!” Demişti.

 

 

Bu sekiz ay Barın ve Mert sayesinde hamileliğimiz ultra zor geçerken son ayı düşünmek bile istemiyorduk.

 

 

1 Ay Sonra

 

 

Hepimiz oturup sohbet muhabbet ettiğimizde Ferda Anne yanıma gelmişti ve “iyi misin kızım?” Demişti.

 

 

Kafamı sallarken “iyiyim anne” demiştim. “Sadece biraz bacaklarım ağrıyor o kadar.”

 

 

Bu seferde Beril’e baktığında “sen nasılsın?” Demişti. “İyi misin kızım?”

 

 

“İyiyim Ferda Teyzecim. Yorgunum o kadar.”

 

 

“Ah kızlarım benim! Mert ve Barın yüzünden iyice yorgun düştünüz tabii.”

 

 

“Evet, gerçekten öyle oldu.”

 

 

Beril’e bakıp gülerken “Mert ilk defa baba olacak bu yüzden ise heyecanlı olması gayet doğal.”

 

 

“Peki ya Barın? Sanki çocuğu yokmuş gibi eli ayağı birbirine dolandı resmen!”

 

 

Burukça gülümserken “ilk kez baba olmuyor Ferda Anne; ama ilk defa hamile bir anne görüyor.” Demiştim. Ferda Anne elimi tutarken “Berfu’yu doğduktan iki sene sonra gördü; Ama bu seferki bebeğimizi…” yanağımdan bir damla yaş süzerken “heyecanlı” demiştim. “Bu yüzden ise ona bir şey söylemek istemiyorum.”

 

 

“Haklısın kızım” demişti Ferda Anne. “İkinci çocuğu; ama ilk defa dokuz ay boyunca yanında oldu.”

 

 

“Bu yüzden ise ona bir şey diyemiyorum.”

 

 

Elim karnıma giderken “orada durumlar nasıl bakalım?” Demiştim.

 

 

Beril bana bakarken “senin oğlun yaramaz değil; ama benim kız bayağı bir yaramaz! Durmuyor şu an.”

 

 

Güldüğümde “biri sakin biri coşkulu!” Demiştim.

 

 

Cümlem ile Beril birden bağırdığında Ayfer Anne “ne oluyor kızım?” Demişti.

 

 

Beril iyice bağırırken “bilmiyorum; ama çok sancım var” derken şok içinde Ferda Anne’ye bakmıştım. “Doğum başladı!” Derken “ne?” Diye duyduğum Mert’in sesi ile ona bakmıştım.

 

 

“Doğum mu başladı?” Kafamı sallarken Mert Beril’in yanına gitmişti ve “aşkım doğuruyor musun?” Demişti.

 

 

Beril “evet!” Derken Mert bağırmıştı ve “doğuruyor!” Demişti.

 

 

“Bağırma!” Diyerek Mert’e baktığımda Beril iyice bağırmaya başlamıştı.

 

 

Alttan bana sancı girmeye başlarken “Mert…” demiştim. Mert bana bakarken “sanırım bende doğuruyorum!” Demiştim.

 

 

Mert “ne?” Derken “sende mi?” Demişti.

 

 

“Evet!” Derken Beril ile aynı anda bağırmıştık.

 

 

Barın içeri girerken “ne oluyor?” Demişti.

 

 

Ferda Anne, Barın’a bakarken “doğuruyorlar!” Demişti.

 

 

“Ne?” Diye bağırırken “aynı anda mı?” Demesi üzersen Beril ile “evet, aynı anda!” Diye bağırmıştık.

 

 

Mert, Beril’i Barın ise beni kucaklarken “hastaneye!” Demişlerdi.

 

 

Bizi arabaya bindirip hastaneye doğru sürdüklerinde hastahaneye gelerek arabayı durdurmuşlardı ve bizi kucaklayarak “doğuruyoruz biz!” Diyerek resmen hastahaneyi ayağa kaldırmışlardı.

 

 

Doktorlar gelip bizi odaya getirirken geri kalan zamanları hatırlamıyorduk bile.

 

 

✨✨✨

 

 

Gözlerimi açtığımda karşımda duran Barın’ı görmem ile “sevgilim…” demiştim.

 

 

“Aşkım.” Barın’ın hemen yanında olan Berfu’ya bakarken “prensesim?” Demiştim.

 

 

“Ne oldu anneye?” Berfu bana bakarken “kardeş geldi sana bebeğim” demişti Barın.

 

Berfu el çırpıp “kardeş” dediğinde gülümsemiştim.

 

 

“Bebeğimiz iyi mi?”

 

 

“Gayet iyi güzelim. Ayaz’ımız çok iyi.”

 

 

“Ne zaman getirirler?”

 

 

“Biraz sonra.”

 

 

Kafamı sallarken “peki Beril?” Demiştim. “O nasıl iyi mi? Peki bebek?”

 

 

“Beril gayet iyi ve Asel… o da çok iyi.”

 

 

“Oh, şükür.”

 

 

Kapının açılması ile hemşire bebek ile içeri girerken yanağımdan bir damla yaş akmıştı.

 

 

“Bebeğinizi getirdim. Emzirmeniz gerekiyor.”

 

 

Ayaz’ı kucağıma verirken dudaklarımı yavaşça başına değdirmiştim ve “çok güzel kokuyor…” demiştim.

 

 

Barın yaklaşıp bebeğimizi öptüğünde Berfu’ya bakmıştı ve “bak kızım” demişti. “Kardeşin.”

 

 

Berfu, kardeşine bakarken “çok tatli” demişti. Barın, Berfu’yu öperken “senin tatlılığını ne yapacağız?” Demişti.

 

 

Hastahane odasında kahkahalarımız yankılanırken bu anın ve bu mutluluğun hiç bitmemesini istemiştim.

 

 

6 Ay Sonra

 

 

“Hadi al annecim.” Ayaz’ı emzirmeye çalışırken “piknik piknik piknik!” Diye dolaşan Berfu’ya bakmıştım.

 

 

“Tamam bebeğim gideceğiz.”

 

 

“Ne zaman?”

 

 

“Yarın.”

 

 

“Gerçekten mi?”

 

 

“Evet, gerçekten.”

 

 

Berfu “yaşasın!” Derken “piknik piknik piknik” diye evde tekrardan dolaşmaya devam etmişti.

 

 

Barın yanıma gelirken “uyudu mu?” Demişti. Belli belirsiz kafamı sallarken “Berfu piknik demeyi kısa süreliğine bırakırsa evet uyuyabilir.”

 

 

“Bir haftadır tutturdu piknik diye.”

 

 

“Yarın hava sıcak. Bence gidebiliriz.”

 

 

“Evet, aslında yarın çok iyi olur. Hem Berfu’da çok sevinir.”

 

 

Kucağımda uyuyan Ayaz’ı beşiğe koyarken “ben gidip Berfu’yu uyutayım” demişti Barın. Kafamı sallarken uykusuzluktan kapanan gözlerimi dinlendirmek için yatağa yatmıştım.

 

 

Uyku bedenimi ele geçirirken bir süre sonra arkamda hissettiğim sıcak vücut ve sıcak eller ile kendimi uykuya teslim etmiştim.

 

 

✨✨✨

 

 

Sıcak dudaklar dudaklarıma üst üste öpücük kondururken “günaydın sevgilim!” Diyen Barın’a bakmıştım.

 

 

“Günaydın sevgilim.”

 

 

Alarmıma bakarken her saat başı uyandım.”

 

 

“Biliyorum.”

 

 

“Nereden biliyorsun?”

 

 

“Çünkü uyuduğun zamanlarda Ayaz’ı ve Berfu’yu kontrol ediyordum. Sen uyanınca da uyuma numarası yapıyordum.”

 

 

“Ne yani? Ben uyudum; ama sen hiç uyumadın mı?”

 

 

Kafasını sallarken “yanımda güzel bir kadın uyuyordu. Tam karşımda yakışıklı bir oğlum diğer odada ise güzeller güzeli kızım. Sence uyuyabilir miyim?”

 

 

“Barın seni çok seviyorum biliyorsun değil mi?”

 

 

“Bende seni seviyorum sevgilim.” Dudaklarıma öpücük kondururken “kahvaltı hazır” demişti. “Hazırlan ve gel.”

 

 

“Tamam!” Derken hazırlanmıştım ve kahvaltıya gitmiştim.

 

 

Güzel bir şekilde hazırlanmış ola kahvaltıya bakarken “çok iyi görünüyor!” Demiştim ve yemeye başlamıştım. Hem yiyip hem sohbet ettiğimizde telefonumun çalması ile arayan kişiye bakmıştım.

 

 

“Beril’den görüntülü arama.” Telefonu açıp Beril’e baktığımda “Asel nerede?” Demiştim.

 

 

“Bak ya hemen her zamanki gibi Asel’i soruyor!” Gülmeye başladığımızda “uyuyor içeride” demişti. “Peki ya Ayaz?”

 

 

“O da uyuyor.”

 

 

“Siz nasılsınız peki?”

 

 

“Biz çok iyiyiz. Hatta o kadar iyiyiz ki pikniğe gideceğiz bugün. Berfu Hanım çok istedi de.”

 

 

“Ya ne güzel! Bizde akşam bir araya gelip toplanalım diyecektik.”

 

 

“Olur, piknikten sonra hemen size geliriz o zaman.”

 

 

“Tamam bekliyoruz. Görüşürüz kuzum benim.”

 

 

“Görüşürüz.”

 

 

Telefonu kapatırken kahvaltımızı yapmıştık ve biraz zamanın geçmesini bekledikten sonra piknik için hazırlanmıştık.

 

 

“Almila.”

 

 

“Efendim?”

 

 

“Ayaz’ı Ceyda’lara mı bıraksak acaba? Bebek sonuçta. Hava ona uygun olmaz.”

 

 

“Aslında iyi fikir. O zaman ben hazırda olan sütlerimden çantaya koyayım.”

 

 

Hazırlıkları yapıp evden çıktığımızda kapıyı kapatmıştık ve arabaya binerek gitmeye başlamıştık.

 

 

Eve bakarken “tamam gitmek için hazırız!” Demiştim ve Berfu’ya bakmıştım.

 

 

Barın, Ceyda’ların evine gelip arabayı park ettiğinde arabadan inmiştik.

 

 

Doğum yaptıktan sonra satın aldıkları eve taşınma kararı almışlardı ve yanımızdan ayrılmışlardı.

 

 

Her ne kadar farklı evlerde kalsakta birbirimize çok yakındık ve sürekli gidip geliyorduk.

 

 

Barın kapıyı çalıp Ceyda’nın açmasını beklediğinde sonunda kapı açılmıştı ve kucağında bebeği olan Ceyda’ya bakmıştık.

 

 

“Biz geldik!”

 

 

Ya hoşgeldiniz!” Ceyda bana sarılırken “gelsenize” demişti.

 

 

“Biz hiç gelmeyelim.”

 

 

“Neden?”

 

 

“Pikniğe gidiyoruz da o yüzden. Buraya sana Ayaz’ı emanet etmek için geldik. Birkaç saatliğine bakabilir misin?”

 

 

“Tabii ki.” Arkasını dönüp Emir’e seslendiğinde Emir kapıya gelmişti ve “Almila?” Demişti. “Hoşgeldiniz.”

 

 

“Hoşbulduk!” Ayaz’ı kucağına verirken “ve gidiyoruz!” Demiştim.

 

 

“Nereye ya?”

 

 

“Pikniğe.” Berfu’yu gösterirken “hanımefendi piknik diye tutturdu.” Demiştim.

 

 

“Öyle mi?” Berfu’ya bakarken “iyi vakit geçirmeler o zaman küçük hanım!” Demişti.

 

 

“Teşekkür ederim.” Berfu utanırken “o zaman biz gidelim” demiştik. Hepsine el sallarken Barın ve ben Ayaz’ın eline öpücük kondurmuştuk ve arabaya doğru hareket etmiştik.

 

 

Berfu’yu arabaya bindirip, çocuk önlemlerini aldığımda tam kapıyı kapatacakken Berfu’nun hemen yanında duran şakayıkları görmüştüm. Elime alıp kapıyı kapattığımda hâla kapıda olan Ceyda ve Emir’e el sallamıştık ve arabaya binmiştik.

 

 

Arabaya binip gitmeye başladığımızda “teşekkür ederim” demiştim çiçekleri göstererek. “Çok güzeller.”

 

 

“Senin gibi.” Elimi tutup sıcak dudaklarını parmaklarıma değdirdiğinde “seni seviyorum” demiştim.

 

 

“Seni seviyorum sevgilim.”

 

 

Barın bana göz kırpıp şarkı açtığında hepimiz söylemeye başlamıştık.

 

 

Bir süre sonra Berfu mızmızlanmaya başlarken “ne oldu annecim?” Demiştim. “Neden ağlıyorsun?”

 

 

Berfu’nun huysuzluğu iyice artarken kemerimi çıkarmıştım ve Berfu’ya dönerek “bebeğim noldu sana?” Demiştim.

 

 

“Neden ağlıyor Almila?” Orman yoluna girerken aynadan Berfu’ya bakmıştı ve “ne oldu prensesime?” Demişti.

 

 

“Bilmiyorum ki.”

 

 

Telefonun çalması ile önüme dönerken “bu kim şimdi?” Demiştim.

 

 

“Kim arıyor?”

 

 

“Gizli numara.”

 

 

“Aramayı cevaplandırırken “alo?” Demiştim.

 

 

“Almila Soylu.”

 

 

Tanıdık ses ile Barın’a bakarken “hangi yüzle arıyorsun beni?” Demiştim.

 

 

Barın bana bakarken “kim o?” Demişti.

 

 

Hoparlöre alırken “beni sakat bıraktınız” demişti. “Beni hem sakat bıraktınız hemde hapse attınız. O da yetmezmiş gibi şirketimi batırdınız ve bu da yetmedi oğlumu öldürdünüz.”

 

 

“Sen telefonu nereden aldın?”

 

 

“Para kaynağımın bitmesi elimin uzun olmadığı anlamına gelmez Barın Soylu.”

 

 

Barın sırıtırken “senin oğlun bu ölümü haketmişti. Duydun mu beni? Haketmişti.”

 

 

“Buna sen mi karar verdin?”

 

 

“Evet, ben verdim. Biz senin oğlunu bağışlamıştık. Canlı olarak evimizden çıkmasına izin vermiştik. Peki senin oğlun ne yaptı? Hamile olan bir kadını vurmaya kalktı. Bu yüzden ise evet halletti!”

 

 

“Size bunun bedelini ödeteceğim demiştim. O proje bana kalmadı Almila; ama sana da kalmayacak.”

 

 

“Ne saçmalıyorsun yine?”

 

 

“Frenler diyorum. Dikkat edin olur mu? Mazallah tutmaz falan.”

 

 

“Ne saçmalıyorsun lan sen?” Barın bağırırken Berfu ağlamaya başlamıştı ve “sakin ol annecim!” Demiştim.

 

 

“O arada çocuk mu var? Üzüldüm şimdi. Yazık olacak ona da.”

 

 

Ani bir dengesizlik ile arabada hızlı gitmeye başladığında “Barın ne oluyor?” Demiştim.

 

 

“Bilmiyorum. Frenler tutmuyor.”

 

 

“Yazık oldu. Öbür dünyadaki görüşmek üzere Almila Soylu. Emin ol ölümünüze çok üzüleceğim.”

 

 

Telefonun kapanma sesi gelirken araba sağa sola gitmeye başlamıştı.

 

 

“Barın…” derken korku ile Berfu’ya bakmıştım. Berfu ağlamaya başlarken “korkma kızım” demiştim. “Korkma annem sana hiçbir şey olmayacak.”

 

 

Barın’a baktığımda “Barın bir şeyler yap!” Demiştim.

 

 

Deniyorum.” Araba iyice kontrolden çıkarken tam karşımızda olan uçurumu görmem ile “Barın dikkat et!” Demiştim.

 

 

Uçuruma doğru giderken her şey bir anda olmuştu ve biz kendimizi tepetaklak bulmuştuk.

 

 

✨✨✨

 

 

Ne kadar bu şekilde kaldık bilmiyordum; ama zar zor çıkan nefesim ve her haraket etmeye çalıştığımda ağıran vücudum iyi şeylerin habercisi olmadığını söylüyordu.

 

 

Bakışlarım arkaya kayarken “Berfu…” demiştim zor zor. “Annem neredesin?” Bu seferde bakışlarım yanımda duran Barın’a kayarken “Barın…” demiştim zar zor konuşmaya çalışarak. “Sevgilim.”

 

 

“Almila.” Barın bana bakarken “kızımız?” Demişti. “İyi mi?”

 

 

Bilmiyorum dercesine kafamı iki yana salladığımda “vücudumu hareket ettiremiyorum Barın…” demiştim. “ Berfu’yu… onu göremiyorum.”

 

 

Öksürmeye başlarken “canım çok yanıyor…” demiştim.

 

 

“Haraket etmemeye çalış sevgilim.” Eli parmaklarımı bulurken ağzımdan akan kanı hissetmiştim.

 

 

“Ellerin soğuk.”

 

 

Gülümserken “benim ellerim hep soğuktu…” demiştim.

 

 

“Olsun sevgilim. Ben şimdi ısıtırım.”

 

 

“Isıtamazsın Barın.” Kafamı hafif yan döndürürken “Çünkü, sende soğuksun” Demiştim.

 

 

Barın her zaman sıcaktı ben ise soğuk.

 

Şimdi her ikimizin vücudu da soğuktu.

 

 

Peki ya Berfu’nun?

 

Bunu düşünmek nefesimi iyice keserken korkmuştum.

 

 

Ya kızıma bir şey olursa?

 

 

Öksürmeye devam ederken her yerim uyuşmaya başlamış gibiydi.

 

 

“Berfu…”

 

 

“İyi mi bilmiyorum Barın! Onu göremiyorum.”

 

 

“Kızım?” Barın seslenirken “Berfu…” demişti.

 

 

“Sence kızımıza bir şey olmuş mudur?”

 

 

“Hayır hayır ona hiçbir şey olmadı güzelim. Bir daha bunu düşünme sakın.”

 

 

“Canım çok yanıyor.”

 

 

“Dayan sevgilim. Eminim bizi ve kızımızı buradan çıkaracaklar.

 

 

Barın’a baktığımda “seni çok seviyorum!” Demiştim. Gözümden bir damla yaş akarken “seni ve çocuklarımızı çok seviyorum.”

 

 

“Bizde seni seviyoruz. Bende seni seviyorum sevgilim.”

 

 

Barın’ın yeşil gözlerine bakarken Barın’da bana bakmıştı. Bakışlarım bir an gördüğüm yeşil ağaçlara kayarken etraf yavaş yavaş gözlerimin önünden gitmeye başlamıştı bile. Nefes alışverişim ağırlaşırken gördüğüm tek şey Barın’ın yeşil gözleri ve bana fısıldadığı kelimelerdi.

 

 

Bu dünyadan belki gidecektim; ama bunu Barın’ın o güzel yeşil gözlerine bakarak yapacaktım.

 

 

Seni Seviyorum Orman Gözlü Adam.

 

Seni Her Şeyden Daha Çok Seviyorum.

 

Öbür dünyada birbirimizi bulmamız dileğiyle.

 

Sizi seviyorum çocuklarım.

 

 

Beril’den;

 

 

Haberi duyar duymaz kendimizi hastanede bulurken “Almila Ve Barın Soylu!” Demiştim. “Neredeler?” Korku tüm bedenimi ele geçirirken “çabuk olun biraz!” Demiştim.

 

 

Yerlerini öğrendiğimizde hepimiz tarif edilen yere gitmiştik.

 

 

“Almila?”

 

 

“Barın?”

 

 

Hepimiz Almila ve Barın ile ilgilenen doktora baktığımızda “hasta ex oldu” cümlesini duymam ile “hayır!” Diyerek bağırmıştım. “Hayır hayır hayır!”

 

 

Bakışlarım şok içinde kalmış olan Mert’e, Ece’ye, Ceyda’ya, Emir’e, Ferda Teyze’ye ve Erhan’a değerken “neden böyle bakıyorsunuz?” Demiştim. “Gidip sorsanıza! Doktor ne saçmalıyorsunuz siz desenize!”

 

 

İçeri girmeye çalışırken diğer doktor “hasta ex oldu” demişti tekrardan. “İki hastayı da kaybettik.”

 

 

İçeri girip “hayır hayır!” Dediğimde “siz ne saçmalıyorsunuz?” Demiştim. “Neden örtü var ikisinde de! Ölmedi ki onlar!”

 

 

Almila’nın üstünde olan örtüyü kaldırdığımda arkadan ağlama sesleri gelmeye başlamıştı. Kulaklarımı kapatıp sesleri duymamaya çalışırken “bu mümkün olamaz!” Demiştim. “Hayır hayır hayır! Bu mümkün olamaz!” Titreyen ellerim Almila’nın yanaklarını bulurken “hadi kalk artık!” Demiştim. “Almila yeter bu kadar şaka kalk artık!”

 

 

Erhan ve Mert yanıma gelirken Barın’ın örtüsünü açmışlardı ve “bu kadar şaka yeter!” Demişlerdi. “Hadi kalkın.”

 

 

Ağlayarak Mert ve Erhan’a baktığımda “bu gerçek olamaz!” Demiştim. “Hayır hayır!”

 

 

En değerli dostum bu dünyadan gitmişti.

 

Kardeşim bu dünyadan gitmişti ve beni, bizi terketmişti.

 

 

Terketmişlerdi.

 

Bizi bırakmışlardı.

 

 

“Berfu nerede peki?” Arkadan gelen sesleri dinlerken “ameliyatta” cümlesini duymuştum.

 

 

Ağlama sesleri iyice artarken Barın ve Almila sonra ise başlarında onlara bir şeyler söylemeye çalışan Erhan ve Mert’e bakmıştım.

 

 

Peki şimdi ne olacaktı?

 

Ne yapacaktık?

 

Nasıl yaşayacaktık?

 

 

Boşlukta kalırken tekrardan Mert’e sonra ise Erhan’a bakmıştım.

 

 

Ferda Teyze’nin haykırışları tüm hastanede yankılanırken dönen başımı umursamamıştım.

 

 

Bizi bırakmışlardı.

 

Bizi bırakmışlardı.

 

 

Bizi kocaman bir hiçliğe bırakırken nefes almamızı engellemişlerdi.

 

 

Tüm bunların bir rüya olmasını dilerken ağlamam şiddetlenmişti.

 

 

Olduğum yerde yere düşerken “Beril Abla!” Demişti Ece ağlayarak. “Beril Abla lütfen kendine gel.” Öylece dururken gözlerimi kapatmıştım ve uyanmaya çalıştımdım.

 

 

Bu kabusu bitirmeye çalışmıştım; ama ne kadar çabalarsam çabalayayım biliyordum ki bunlar gerçekti.

 

 

Sizi seviyoruz Almila.

 

Sizi çok seviyoruz Barın.

 

 

YILLAR SONRA

 

 

“Hadi ama Berfu! Kalk artık.”

 

 

“Beril Abla lütfen biraz daha uyuyayım! Okul bile yok. Hafta sonu bugün!”

 

 

“Ablacım okul yok; ama parti var!” Beni yatağımda biraz daha dürttüğünde “ne partisi ya?” Demiştim ve kafamı yastığa gömmüştüm.”

 

 

“Doğum günü partisi! Biliyorsun ki bugün doğum günün var.”

 

 

Beril Abla’ya dönerken gözlerinde olan ışıltıyı görmüştüm. Onu üzmek istemiyordum; ama başka çare de göremiyordum.

 

 

“Beril Abla…” yatakta doğrulurken “biliyorsun ki ben doğum günlerimi kutlamıyorum.” Yüzü birden düşerken “Berfu…” demişti ve elimi tutmuştu. “Bak sen bana anne ve babanın emanetisin. Annen ve baban bu özel günde mutlu olmanı isterlerdi. Tamam belki sen doğum günü kutlamıyorsun; ama bugün farklı. Çünkü, sen bugün onsekiz yaşında olacaksın. En güzel yaşında.”

 

 

Kalbim acırken gözümden bir damla yaş düşmüştü.

 

 

“Ama ben anne ve babam olmadan doğum günü kutlamak istemiyorum ki!”

 

 

“Ama onlar senin her zaman yanında.” Titreyen eli kalbimin üzerine gelirken “burada…” demişti. “Sen mutlu olursan mutlu olurlar Berfu. Lütfen, lütfen bugün doğum gününü kutla. Annen ve baban için.”

 

 

Yanağımdan akan yaşı silerken tam karşımda olan aynaya bakmıştım.

 

 

Yeşil gözlerime.

 

 

“Sizin için…” demiştim ağlamamı bastırarak. “Sizin için bugün onsekiz yaşımı kutlayacağım. Sizi seviyorum.”

 

 

Beril Abla bana sıkıca sarılırken “senden bir şey istetebilir miyim?” Demiştim. Ne istediğimi anlamış olmalı ki benden ayrılmıştı ve “yine mi?” Demişti gülümseyerek. Gözünde olan yaşları sildiğinde “lütfen…” demiştim. “Kaç defa daha anne ve babanın hikayesini anlatacağım bilmiyorum Berfu’cuk; ama madem çok ısrar ediyorsun tabii ki de anlatırım!” Elinden tuttuğumda “teşekkür ederim!” Demiştim ve Beril Abla’yı dinlemeye başlamıştım.

 

 

“İşte böyle Berfu’cuk! Almila ve Barın bu şekilde tanıştı ve hayatları da bu şekilde ilerledi.”

 

 

“Aşkları bana çok güzel geliyor Beril Abla. Böyle düşünmem doğal mı?”

 

 

“Doğal güzelim. Çünkü, annen ve baban birbirlerini çok güzel sevdi.”

 

 

“İnşallah beni de böyle bir aşk bulur

 

Beril Abla.” Ellerimi kaldırıp dua etmeye başladığımda “Allah’ım onsekiz yaşımda istediğim tek şey anne ve babam gibi bir aşk!”

 

 

Beril Abla bana baktığında “bu şekilde inşallah bir aşk bulursun güzelim; ama Almila çok acı çekti. Seninde böyle bir acı çekmeni istemem.”

 

 

“Her kız annesinin kaderini yaşarmış derler.”

 

 

“İnşallah bahtın çok daha güzel olur güzelim benim.”

 

 

“Anne ve babamın hikayesi tam bir intikamdan doğan bir aşk hikayesi değil mi Beril Abla.” Gülümseyerek ona baktığımda “intikamdan doğan bir aşk hikayesi…” demişti. “Tam olarak böyle güzelim.”

 

 

Yanı başımda duran komodinin sürgüsünü çektiğimde içinde duran iki telefonu elime almıştım.

 

 

Biri annemindi.

 

Biri ise babamın.

 

 

Telefonun her ikisini de açtığımda birbirlerinde kayıtlı olan isimlerine bakmıştım.

 

 

“Mübrem…” Beril Abla’ya baktığımda “vazgeçilmez olan” demiştim.

 

 

Anne ve babam birbirlerini böyle kaydetmişlerdi.

 

 

Mübrem.

 

Vazgeçilmez Olan.

 

 

Ne olursa olsun birbirlerinden asla vazgeçmediler.

 

 

Geçemediler.

 

 

“Ölüm onları ayırmasaydı birbirlerinden asla ayrılmazlardı! Birbirlerinden vazgeçmezlerdi!” Ağlamaya başladığımda “neden Beril Abla?” Demiştim “Neden öldüler?”

 

 

“Kaza.”

 

 

Gerçekten kaza mıydı?

 

Bilmiyordum; ama elbet öğrenecektim.

 

 

Kapının açılması ile gelen kişiye baktığımda kardeşimi görmüştüm.

 

 

“Abla!” Yanıma gelerek bana sarıldığında “iyi ki doğdun!” Demişti. “İyi ki benim ablamsın!”

 

 

Kardeşimden ayrıldığımda “boğacaksın beni!” Demiştim gülerek. “Yavaş ol birazcık!”

 

 

“Abla bugün doğum günün!” Demişti. “Ve ben çok mutluyum.”

 

 

“Bakıyorum da Ayaz Bey bugün formunda! Ne oldu da sana böyle bugün abilik taslamıyorsun?”

 

 

“Bugün doğum günün olduğun için acıdım sana. Bu yüzden ise abilik taslamama kararı aldım.”

 

 

“Bak sen ya? Küçük Bey aramızda dört yaş var hatırlatırım sana! Daha ön dört yaşındasın ve bana abilik taslıyorsun!”

 

 

“Çünkü ben seni koruyacağım.” Bana sarıldığında “bugün gidecek miyiz?” Demişti.

 

 

“Tabii ki. Hazırlanıp hemen geleceğim sen beni dışarıda bekle olur mu?”

 

 

Ayaz ve Beril Abla dışarı çıktığında üstümü değişmiştim ve aynadan kendime bakarak gözyaşlarımı silmiştim.

 

 

Odadan çıkıp Mert Abi’yi gördüğümde “abim” demişti ve bana sarılmıştı. “İyi misin?”

 

 

Kafamı sallarken “iyiyim Mert Dayı” demiştim.

 

 

“Doğum günün kutlu olsun.” Zoraki gülümserken “teşekkür ederim dayım” demiştim. Sağa sola bakarken “Ceyda Abla, Emir Abi, Ece Abla, Erhan Amcam ve babaannem nerede? Her sene olduğu gibi kahvaltıya gelirler diye düğünmüştüm. Gelmediler mi bu sefer?”

 

“Gelmez olur muyuz amcam?” Erhan Amca’mın sesini duyarken bahçe kapısına doğru dönmüştüm.

 

Ece Abla’yı ve Erhan Amca’mı görerek “amca!” Dediğimde ona ilerleyip sıkıca sarılmıştım.

Amcam beni sarıp sarmalarken “iyi ki doğdun amcaların gülü” demişti.

 

“Teşekkür ederim amca.”

 

Ece Abla’ya sarılıp gülümsediğimde “Sizin yaramaz Gülce Hanım nerede?” Demiştim.

 

“Hanımefendi bahçede oynuyor ablası.”

 

”Ya geldiğimde ona en sevdiği hikayeyi anlatacağım hiç merak etmesin. Geçen ona söz vermiştim.”

 

”Olur ablası gelince anlatırsın. On yaşına girdiği günden beri tutturdu bana doğum günü hediyesi olarak hikaye anlatacak diye!”

 

”Hiç merak etmesin ablası ona doğum günü hediyesini verecek.”

Ece Abla’ya gülümseyip bu sefer de Ceyda Abla’ya ve Mert Abi’ye baktığımda “bizimki de Gülce’ye eşlik ediyor” demişti.

 

Ceyda Abla’ya gülümserken herkese sarılmıştım ve “sizi gördüğüme göre biz gidiyoruz” demiştim.

 

“Nereye böyle kızım?” Babaanneme bakarken “her doğum günümde olduğu gibi anne ve babamızın mezarına gideceğiz Ayaz ile.” Babaannem bana sarılıp, öptüğünde “ah benim güzel kızım” demişti. “Dikkat edin olur mu?”

 

 

“Ederiz babaanne. O zaman biz gidiyoruz.”

 

 

Herkes sessizleşirken “görüşürüz” demiştim ve dışarı çıkmıştım.

 

 

Beni dışarıda bekleyen Ayaz’a ilerleyip koluna girdiğimde “gidelim” demiştim.

 

 

“Gidelim abla.”

 

 

Beraber mezarlığa vardığımızda anne ve babamızın mezarına gelmiştik.

 

 

Mezar taşında yazan Aile Mezarlığı yazısına bakarken göz yaşımı silmiştim ve ben babamın Ayaz ise annemin mezarının başına oturmuştuk.

 

 

Elimizde duran şakayıkları toprağa bırakırken “sizin için…” demiştim.

 

 

“Mutlu oldunuz mu?” Ayaz’a baktığımda “tabii ki olmuşlardır!” Demiştim gülümserken. “Sen getirdin olmazlar mı hiç?”

 

 

Ayaz gülümserken elim toprağı bulmuştu ve “bugün doğum günüm” demiştim. “Ve ben sizsiz onsekiz yaşıma giriyorum.” Derin bir nefes verirken sızlayan burnumu çekmiştim.

 

 

“Sizi çok özledik.” Ayaz annemin toprağına dokunurken “ikinizi de çok özledik” demişti.

 

 

Gökgürültüsü başlarken “korkma abla” demişti Ayaz bana bakarak. “Ben buradayım.”

 

 

Gülümserken “korkmuyorum ki ablacım” demiştim. “Hem sen yanımdayken nasıl korkabilirim ki?”

 

 

Korkuyordum; ama belli etmemem gerekiyordu.

 

 

Yağmur yere dökülmeye başlarken toprakla birlikte bizde ıslanmaya başlamıştık.

 

 

Mezarlığın yanına uzanıp elimi toprağın üstüne koyduğumda kısa sürede elimde oluşan çamura bakmıştım.

 

 

Bakışlarım kardeşimin gözlerine değerken Ayaz’da bana bakmıştı.

 

 

Kahverengi olan gözleri çok güzeldi.

 

Annemi hissettiğim gözlerinde hüzün vardı.

 

Her sene doğum gününde ve doğum gününde olan hüzün.

 

 

Aslında bu her ikimizin gözlerinden de hiçbir zaman gitmiyordu; ama doğum günlerimizde daha duygusal oluyorduk.

 

 

Sonra ise kendimi düşünmüştüm.

 

Babamdan almıştım gözlerimin rengini.

 

 

Orman yeşili.

 

 

“Babama daha çok yakışıyor değil mi abla?”

 

 

Kardeşim cümlemi anlamazken ona bakmıştım ve “yeşil göz rengi…” demişti. “Babama daha çok yakışıyor değil mi?”

 

 

Kardeşimin yanağından bir damla yaş toprağa düşerken “annemin gözleri dünyanın en güzel gözleri” demişti. “Yani, fotoğrafta gördüğüm kadarıyla. Aynı şekilde babamın gözleri de çok güzel.”

 

 

Elim boynumda bulunan kolyeye giderken kar tanesi olan ve kahverengi ve yeşil detaylar ile bir bütün yakalayan kolyeye bakmıştım.

 

 

“Annem ve babam birbirlerinin göz rengini çok seviyorlarmış Ayaz. Beril abla buldukları her an iltifat ettiklerini söyler hep.” Kolyeyi daha sıkı kavrarken “evet ablacım” demiştim. “Göz renklerimiz anne ve babamızdan aldık; ama onlara daha çok yakışıyordu.”

 

 

Orman gözlü adamın hikayesi ormanda son bulmuştu.

 

 

Hayat bulan kahverengi gözlü kadının hikayesi ise toprakla buluşmuştu.

 

 

Yine yan yanaydılar.

 

Beraberdiler.

 

 

Hiçbir orman topraksız olmaz derler.

 

Yine olmamıştı.

 

 

Orman her zamanki gibi toprağı ile buluşmuştu.

 

 

Her zaman yeşillendiren toprak ise bu sefer kurutmuştu.

 

 

İyice yağan yağmur ıslanmamıza neden olurken “gidelim mi artık ablacım?” Demiştim. Ayaz kafasını sallarken ayağa kalkmıştık ve üstümüzü sirklelemiştik.

 

 

“Hadi gidelim…” Ayaz’a ilerlediğimde tam gidecekken bakışarım ağaçların arkasında olan birine ilişmişti.

 

 

Genç bir adama.

 

 

Bana bakıyordu.

 

Beni izliyordu.

 

 

Tam olarak emin olmadığım için Ayaz ile birlikte mezarlıktan çıkıp, yürümeye başlamıştık.

 

 

Arabaya tam ilerleyecekken tekrardan aynı adamı görmem ile durmuştun.

 

 

Hayır bu bir tesadüf olamazdı değil mi?

 

Beni izliyordu ve takip ediyordu.

 

 

Kızlar annelerinin kaderini yaşarmış derler.

 

Peki ben yaşayacak mıydım? Yoksa kendi yolumu mu bulacaktım?

 

 

Adama dikkatle bakarken hem arabaya ilerlemiştim hemde adamdan bir saniye olsun gözlerimi ayırmamıştım.

 

 

Kimdi bu?

 

Benden ne istiyordu?

 

Beni tanıyor muydu?

 

 

Bilmiyordum.

 

Bilinmezlik içindeydim ve elbet bir gün bir kere daha karşıma çıkarsa bunu öğrenecektim.

 

 

Bakışlarım mezarlığa değerken yanağımda olan yaşı tekrardan silmiştim.

 

 

Sizi seviyorum.

 

Sizi çok seviyorum.

 

 

Arabaya binip gittiğimizde her gün olduğu gibi yine anne ve babamızdan uzaklaşmıştık.

 

 

Onlarsız çok boşluktaydım.

 

Boşluktaydık; ama Ayaz ile yan yana durup birazcık bile olsa bu kalbimizde olan boşluğu giderecektik.

 

 

Zor olacaktı; ama başaracaktık.

 

SON…

 

Merhaba arkadaşlar. Final Bölümü ile karşınızdayım.


Umarım beğenmişsinizdir.

Yorumlarınız benim için çok kıymetli.


Bu benim ilk kitabım ve bu yüzden ise final için çok mutluyum.

Her ne kadar bir yanım buruk olup, karakterlerime veda etmek istemesem de bunun elbet bir gün olacağını biliyorum.

Hepsinden ayrılmak çok zorlu ve benim için hepsinin yeri çok ayrıydı ve hep ayrı kalacak.


Tam 7 Mayıs Cuma 2021'de başladığım bu yolculuğa 22 Şubat Cumartesi 2025'te veda ediyorum.

Dile dolay 4 sene...


Dört sene boyunca yazarken hem güldüm hemde ağladım.


Bu süre zarfında yanımda olup, bana destek olan herkese teşekkür ederim.


İyi ki varsınız.
Sizi çok seviyorum.


Hayalim vardı ve ben bu hayalimi gerçekleştirdim. Hayalimi gerçekleştirirken kitabımı okuyup, güzel yorumlar atıp beğeni ile takip eden herkese teşekkür ederim.


Benim için çok kıymetlisiniz.

Her yorumunuz benim için çok ama çok özel.

Yeni kitaplar ile görüşmek üzere...

🙊🙈 Yeni Kitabım olan Yanık Ten kitabımın tanıtımı mevcut. Okuyan ve destek veren herkese çok ama çok teşekkür ederim. ♥️

 

Kendinize çok iyi bakın. ♥️

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 22.02.2025 15:39 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Aleyna Ay 🌙 / ❄️ Mübrem: Vazgeçilmez 1 ❄️ / Bölüm 70: “Final”
Aleyna Ay 🌙
❄️ Mübrem: Vazgeçilmez 1 ❄️

71.95k Okunma

3.02k Oy

0 Takip
71
Bölümlü Kitap
Bölüm 1: “İlk Karşılaşma”Bölüm 2: “Korku”Bölüm 3: “Kaçırılma”Bölüm 4: “Yeşil Gözlü Adam”Bölüm 5: “Cevabı Olmayan Sorular”Bölüm 6: “Plan”Bölüm 7: “Acı”Bölüm 8:”Korku”Bölüm 9: ”Sığınak”Bölüm 10: “Öpücük”Bölüm 11: “Saldırı”Bölüm 12: “Yardım”Bölüm 13: “Hüzün”Bölüm 14: “Ayrılık”Bölüm 15: “Hesaplaşma”Bölüm 16: “Hayal”Bölüm 17: “Nefret”Bölüm 18: “Barın”Bölüm 19: “Kabus”Bölüm 20: “Şapkalı Adam”Bölüm 21: “Kıskançlık”Bölüm 22: “Yakınlaşma”Bölüm 23: “Hisler”Bölüm 24: “Acı”Bölüm 25: “Gerçekler”Bölüm 26: “Mektup”Bölüm 27: “Şüphe”Bölüm 28: “Vicdan Azabı”Bölüm 29: “Vuslat”Bölüm 30: “Yıkım”Bölüm 31: “Kırgınlık”Bölüm 32: “Yalnız”Bölüm 33: “Hasta”Bölüm 34: “Öfke”Bölüm 35: “Hastahane”Bölüm 36: “Kötü”Bölüm 37: “Silah”Bölüm 38: “Tercih”Bölüm 39: “Kurtuluş”Bölüm 40: “Yakarış”Bölüm 41: “Mecburiyet”Bölüm 42: “Özür”Bölüm 43: “Yemek”Bölüm 44: “Ortaklık”Bölüm 45: “Dosya”Bölüm 46: “Doğum Günü”Bölüm 47: “Yeni Başlangıçlar”Bölüm 48: “Yıllar”Bölüm 49: “Tepe”Bölüm 50: “Geçmişten Kalan”Bölüm 51: “Eski Arkadaşlıklar”Bölüm 52: “Varlığını Hissetmek”Bölün 53: “Tekrar Karşılaşmak”Bölüm 54: “Eski Aşklar”Özel Bölüm: “Geçmiş”Bölüm 55: “Baba ve Kızı”Bölüm 56: “Bağ”Bölüm 57: “Kavuşma”Bölüm 58: “Eğlenmek”Bölüm 59: “Kardeş”Bölüm 60: “Kimsesizlik Hissi”Bölüm 61: “Derin Duygular”Bölüm 62: “Oyun”Bölüm 63: “Kaybetmek”Bölüm 64: “Geçmeyen Acı”Bölüm 65: “Kar Tanesi”Bölüm 66: “Tesadüf”Bölüm 67: “Affedememek”Bölüm 68: “Kalp Kırıklığı”Bölüm 69: “Yılbaşı”Bölüm 70: “Final”
Hikayeyi Paylaş
Loading...