65. Bölüm

Bölüm 64: “Geçmeyen Acı”

Aleyna Ay 🌙
aleynay0

 

2 Yıl Önce

 

Elim büyümüş karnıma değerken, tuzlu denizin kokusunu içime çekmiştim.

 

Hamilelik zamanlarımda sürekli olarak doktor yürümem gerektiğini dile getirmişti.

 

Aslında bunu sevdiğim biri ile yapmak daha iyi olabilirdi; ama ben yalnızdım.

 

Belki de hep yalnız kalacaktım.

 

Belki de hayat beni yalnız olmaya sürüklemişti.

 

Rüzgâr tenime değerken çok kısa bir an içim ürpermişti. Gözlerimi istemsizce kapatırken gözümün önüne gelen yeşil gözler ile göz kapaklarımı bir anda açmıştım.

 

Elim kalbime giderken tam o esnada Berfu'nun tekmesini hissettiğimde canım yanmıştı; ama bu kalbimde hissettiğim bir acıydı.

 

Ruhumdaki acıydı.

 

"Belki şu an baban yanımızda olabilirdi kızım. Hatta heyecanlanıp elini karnıma bile değdirebilirdi." Burukça gülümsediğimde "ama işte sadece belkiler ile olan hayal!" Demiştim.

 

İstemsizce gülerken "bunları gerçekten yapar mıydı acaba?" Demiştim karnımı okşarken."Bundan emin bile değilim kızım.Gerçekten sevindiğinden bile şüpheliyim aslında.Ya her şey oynadığı bir oyunun bir parçasıysa?"Yaşadıklarımız çok kısa bir an gözümün önünden geçerken "hepsi mi yalandı ya?" demiştim kendi kendime soru yönlendirirken. "Hepsi mi cidden?"

 

Hala canım yanıyordu.

O ilk gün ki gibi kalbim sızlıyordu; ama biliyordum ki sakin olmam gerekiyordu, stres yapmamam ve kızım için mutlu olmak gerekiyordu.

 

Gerekiyordu çünkü, zorundaydım.

 

Denize doğru bir adım daha yaklaşırken derin bir nefes alıp vermiştim ve "her şeyi artık tamamen geride bırakacağım..." demiştim."Başka hiçbir şey düşünmeyip, sadece kızımla ilgileneceğim."

 

Kafamda düşünceler bir bir sıralanırken telefonumun çalması ile arayan kişiye bakmıştım.

 

Ekrandaki Cüneyt ismini gördüğümde yeşile basmıştım ve telefonu kulağıma tutarak "efendim?" demiştim.

 

"Almila neredesin ya sen? İzmir'e geldiğimde seni bulurum ve sürpriz yaparım diye düşünmüştüm; ama sen etrafta yoksun bile!"

 

Gözlerimi yumarken "geldin mi?" demiştim.

 

"Evet Almila geldim; ama sen yoksun!"

 

"Geleceğini bilmiyordum Cüneyt gerçekten kusura bakma olur mu?"

 

Demin telaşlı gelen sesi tam tersi olarak sıcak geldiğinde "kusurluk bir şey yok ki..." demişti. "Ayrıca söylemeden geçemeyeceğim gerçekten merak ettik seni! Ne Beril'e ne de teyzene hiçbir şey söylememişsin.Neredesin sen şu an gelip alayım seni hemen?"

 

Bakışlarım denize değerken "hava almaya çıktım..." demiştim sesimi sıcak bir tonda ayarlarken."Doktor son zamanlarda yürüyüş yapmamı önermişti.Bende o yüzden havaya almaya çıktım işte."

 

"Peki..." derken "alayım seni istersen?" demişti.

 

Cüneyt görmese bile kafamı iki yana salladığımda "cidden gerek yok Cüneyt!" demiştim."Hem ben birazdan geleceğim zaten.Sonuçta arkadaşım buralara kadar ziyarete gelmiş.Gelmesem olmaz!"

 

Neşeli sesi kulağıma dolarken "o zaman çabuk ol olur mu?" demişti.

 

"Tamam olurum..." derken "görüşürüz" dediğinde "görüşürüz" demiştim ve telefonu kapatmıştım.

 

Bakışlarım hemen yanı başımda duran banka değerken yavaşça ilerlemiştim ve dikkatlice oturmuştum.

 

Biraz daha denizi izlerken birinin bana seslenmesi ile yanı başımda duran kadına bakmıştım.

 

Gözlerindeki yorgunlukla bana bakarken "Diğer banklar dolu bir sorun olmazsa oturabilir miyim?" dediğinde usulca başımı sallamıştım.

 

Bir süre tereddütle baksa da usulca bir köşeye oturmuştu.

 

Derin bir nefes alıp kafasını bana çevirdiğinde kısa bir süre, önce kendini belli eden karnıma sonra gözlerime bakıp tekrar denize doğru dönmüştü.

 

Aramızda olan bu sessizlik beni garip hissettirdiğinde yanımda oturan kadına bakmıştım ve "benim adım Almila..." demiştim sıcak bir ses tonuyla.

 

Kadın bana bakarken gülümsemeye çalışmıştı ve "Tamay..." demişti.

 

Bakışlarım Tamay'a değdiğinde istemsizce incelemiştim.

 

Sarı uzun saçları olan kadın deniz gibi mavi gözleri ile bana baktığında "kız mı yoksa erkek mi?" demişti gözleri ile karnımı işaret ettiğinde.

 

Hafifçe gülümserken "kız..." demiştim.

 

Kafasını salladığında "yalnız mısın?" diye sormuştu ve bacak bacak üstüne atarak denize bakmıştı.

 

"Uzun zamandır!" diyerek ima ile sırıttığımda "ne tesadüf bende bir süredir yalnızım! Sen neden yalnızsın?" demişti bana bakarak.

 

"Öğrenmemem gereken bir sır ve onunla birlikte hayatımı alt üst eden yalandan sevgi ve ihanet ile karşı karşıya kalınca bende yalnızlığı seçtim. Peki ya sen neden yalnızsın?"

 

Sırıtarak bana bakarken "Daha fazla sır mı öğrenmek istiyorsun yani?" Demişti."Ağır gelmesin!"

 

"Bu son yaşadıklarımdan sonra emin ol bir yenisi daha bana ağır gelmez. Hem ileride ne ile karşı karşıya kalacağımı bile bilmiyorum.Alışık olmaya alışmam lazım yani."

 

Omuzlarını umursamaz bir şekilde sallarken düz bir ses tonuyla "Talihsiz bir olay sonucu kızımı kaybettim, hastalığım yeniden nüksetti ve eşimden ayrı kalmam gerekti.

Çünkü, onun gözünün önünde ölmek istemezdim! Gerçi şu an ona çok ihtiyacım var ama onun için onsuz olmak daha iyi!"

 

Elim istemsizce karnıma değerken "üzüldüm..." demiştim sessizce."Yaşadıkların gerçekten kolay şeyler değilmiş.Başın sağ olsun." Gözlerim istemsizce dolarken cümlesinin peşine çok daha ağırını eklemişti.Bileklerinde ki sargıları öne çıkartırken "bir süre öncede ikizlerimi kaybettim!" demişti. Boğazım düğümlenirken yanağıma akan yaşı yavaşça silmiştim.

 

O an böyle bir duygunun yaşanma ihtimalini düşündüğümde nefes alamamıştım.

 

Peki ya Tamay nasıl böyle bir şeye dayanmıştı?

 

Bakışlarım Tamay'a kayarken elimi elinin üstüne yerleştirmiştim ve "bu yaşadıkların gerçekten çok zor bir şey" demiştim."Sen gerçekten çok güçlü bir kadınsın."

 

Elimi sıkıca tutarken "Sırlar, yalandan sevgi ve ihanet ile ayakta kalıp kızına sıkı sıkıya sarıldığına göre sende fazlasıyla güçlü bir kadınsın!" Elleri gevşeyip yavaş yavaş banktan kalktığında "Hayatın seni üzmesine izin verme Almila!" diyerek uzaklaşırken "Elbet bir gün tekrar görüşeceğiz!" demişti.

 

Bankın üzerindeki kartvizit dikkatimi çekerken elime alıp incelediğimde adı ve telefon numarasını görmem ile bakışlarım bende uzaklaşmış olan Tamay'a değmişti.

 

Kart bırakmasına bir anlam yükleyemesem de elimde sıkıca tutmuştum ve çantama yerleştirmiştim.

 

Sonuçta ileride ne olacağını bilemezdik değil mi?

 

2 Yıl Sonra

 

Hafif Acılar Konuşabilir; Ama Derin Acılar Dilsizdir...

-Seneca

1 HAFTA SONRA

 

Barın'dan;

 

Dudaklarım mis kokan Almila'nın saçlarını bulurken "uyumadığını biliyorum..." demiştim."Hadi güzelim, dön bana."

 

Almila'nın kafası yastığa biraz daha gömülürken kafamı, kafasının üstüne yerleştirmiştim ve elim ile kolunu sıvazlamıştım.

 

"Güzel yüzünü görmeme izin vermeyecek misin yani?"

 

Kafamı kafasından kaldırıp tepeden ona baktığımda Almila bana doğru dönmüştü ve gözlerime bakmıştı.

 

Göz çevresi kıpkırmızıydı ve uykusuzdu; ama yine de her zamanki gibi çok güzeldi.

 

Dudaklarımda tebessüm oluşurken "beş dakika bile görmesem cidden özlüyorum!" Demiştim.

 

Dudaklarımı yumuşacık ve çok güzel kokan yanağına değdirdiğimde "artık konuşmanın zamanı gelmedi mi sence de?" Demiştim ve ısrarcı gözlerim ile ona bakmıştım.

 

Almila'nın eli yanağımı bulurken "başım çok ağrıyor..." demişti sessizce.

 

Olduğu yerden yavaşça kalktığında elim direk alnını bulmuştu.

 

"Biraz ateşin var.Doktorun verdiği ilaçları kullanmak için yemek yemen lazım biliyorsun değil mi sevgilim? Bak bir haftadır hastasın; ama hâla direniyorsun." Yorgun gözleri ile bana baktığında kıpkırmızı olan yanaklarına elimi değdirmiştim ve "hadi kahvaltı yapalım artık!" Demiştim.

 

"İştahım yok ki..." Kafası yatağın başlığına yerleştirdiğinde elini ellerimin arasına almıştım.

 

"Yapmasan mı bunu artık?"

 

Bana bakarken "neyi?" Demişti sessizce.

"Ben bir şey yapmıyorum ki Barın.Hatta, bir haftadır hiçbir şey yapmıyorum."

 

Elini dudaklarıma götürüp öptüğümde "acını anlıyorum..." demiştim."Çok zor biliyorum da."

 

Almila gözlerini kapattığında tekrardan açmıştı ve "en çok ne canımı yaktı biliyor musun?" Demişti.

 

"Ne? Acını anlamam mı?"

 

Kafasını iki yana salladığında "hayır..." demişti sessizce."Asıl canımı yakan senin, sevdiğim adamın hayatını mahvetmiş bir kadının arkasından ağlamam.Onun için gözyaşı dökmem."

 

Gözlerine bakarken, onunda gözleri beni bulmuştu ve iki hafta üstüne burukça gülümsemişti.

 

Bir insana burukça gülümseme bile bu kadar yakışamazdı.

 

"Annem için ağlamam o kadar saçma bir şey ki Barın! Düşünüyorum, neden ağlıyorum diye deli gibi bu son bir haftadır bunu kendi kendime soruyorum; ama asla cevabını bulamıyorum!" Bana bakarken "ayrıca sana ihanet ediyormuş gibi hissediyorum!" Demişti öfkeli bir şekilde.

 

Dudaklarım Almila'nın yumuşacık ellerine değerken öpmüştüm ve geri çekilmiştim.

 

Dudaklarımda tebessüm oluşurken "bana ihanet falan etmiyorsun Almila!" Demiştim.

"Ne olursa olsun o senin annendi.Ne kadar kızsan da, öfkelensen de, hatta nefret bile etsen aranızda bir bağ var.Hem kan bağı hemde can bağı.Ne olursa olsun bir anne ve çocuk arasındaki bağ kopmaz, kopamaz." Elimi kalbinin üstüne yerleştirdiğimde "kin bile beslesen kalbinde her zaman küçük bir parça sevgi kalır" demiştim ve elimi yavaşça tekrardan eline kaydırmıştım.

Gözlerine değerken, "bu gerçeği göz ardı edemeyiz!" Demiştim ve gülümsemiştim.

 

"Ama annem bunu haketmiyor ki..." sesi bir çocuk gibi çıktığında "Olaya böyle bakma güzelim!" Demiştim."Ne olursa olsun o senin annen.Ağlaman çok doğal.

Lütfen, böyle düşünme olur mu?"

 

Almila olduğu yerden doğrulup yavaşça bana sarıldığında "beni seni hak edecek ne yaptım?" Demişti."Çok şanslıyım, hemde çoook!"

 

"Kim şanslı o biraz tartışılır." Durup dudaklarımı kulağına doğru yaklaştırdığımda "ama yine de benim kadar şanslı olamazsın!" Demiştim ve gülümsemiştim.

 

Almila saçlarımı karıştırıp benden ayrıldığında "ben bu sözü bir yerden hatırlıyorum sanki ya... Eskilerden falan!" Elleri yüzümü bulurken "hatta ilk zamanlar!" Demişti ve ellerini yüzümden aşağıya doğru kaydırmıştı.

 

"Bak sen..." dediğimde kolundan tutup Almila'yı kollarımın arasına almıştım ve "nereden hatırlıyorsun bakalım?" Demiştim.

 

"Geçmişimizden..." dediğinde "aynı ev..." Kafasını hafif bana doğru çevirdiğinde "sadece odalar farklı!" Diyerek göz kırpmıştı.

 

"Doğru..." dediğimde "doğru olacak tabii!" Demişti."Sonuçta seninle olan bir anım bu! Unutmak mümkün mü?"

 

Dudaklarımı mis kokan yumuşacık yanağına değdirip sertçe öptüğümde "benimde anılarımız dün gibi aklımda..." demiştim.

"Seni ilk görüşüm, ilk öpüşüm, belinden ilk tutuşum, kokunu içime ilk çekişim..." Almila bana dikkatlice baktığında "senin bana ilk itirafın..." cümlem ile birden gülmeye başladığında "ya bunu şu an söylemeseydin iyiydi!" Utanırken "Yine geldi aklıma ve utandım işte!" Ellerini yüzüne yerleştirdiğinde "hatta şu an film gibi geçti gözümün önünden!" Demişti ve yüzünü iyice gömmüştü.

 

Gülmeye başladığımda "ne söylemiştin?" Hatırlamamış gibi yaparken "haaa... hatırladım..." demiştim ve Almila'nın parmaklarını parmaklarıma kenetlemiştim.

"Yarım arkadaştı..." diyerek sessizce fısıldadığımda "insan öpüştüğü biriyle tam arkadaş olamaz ki..." diyerek cümlemi utanarak tamamlamıştı.

 

"Sonra ne olmuştu?" Diyerek Almila'yı iyice utandırma kararı aldığımda kıpkırmızı olan yanaklarını gizlemeye çalışarak "Barın sus artık!" Demişti ve yalancı bir kızgınlıkla bana bakmıştı.

 

"Ama söylemezsen nasıl susacağım ki sevgilim?" Dediğimde "Barın..." demişti ve ellerini göğsüme koyarak hafifçe ittirmişti.

"Söylemeyeceğimi çok iyi biliyorsun!"Parmağı göğsümü hedef alırken "Ayrıca sen bence çok iyi hatırlıyorsun o anı!" Demişti.

"Yani, benim söylememe pekte gerek yok!"

 

Sırıttığımda "hatırlıyorum tabii..." demiştim."Hiç unutmadım ki zaten. O an dün gibi aklımda."

 

Almila iyice utanırken gülmüştüm ve "tamam tamam sustum!" Demiştim.

 

Almila bana gülerek baktığında iki hafta üstüne gözlerinde olan gerçek mutluluğu görmüştüm ve onunla birlikte bende mutlu olmuştum.

 

Kendimi toparlayarak Almila'ya baktığımda "hadi kalk bakalım! Kahvaltı yapacağız!" Demiştim.

 

Almila yüzünü buruşturup "yok ya!" Dediğinde "ama kızımız ile..." demiştim ve üzgün bir yüz ifadesi ile bakmıştım.

 

Almila birden kollarımdan kurtulduğunda "o zaman planlar değişir, hedefler asla!" Demişti ve banyoya koşmuştu.

 

Kısa bir süre içerisinde banyodan çıktığında "hadi gidelim!" Demişti ve beni çekiştirmişti.

 

"Ya sevgilim senin bu ani ruh değişimlerini ne yapacağız ya?" Bana bakıp sırıttığında "seveceksin!" Demişti ve tekrardan çekiştirerek beni odadan çıkarmıştı.

 

"Ben zaten seni her halin ile seviyorum!" Diyerek bağırdığımda beni sürüklemesine izin vermiştim.

 

Bir söz vardı.'Hafif acılar konuşabilir; ama derin acılar dilsizdir' diye.

 

Almila'da tam olarak bunu yapıyordu, susuyordu ve bir şey yokmuş gibi davranıyordu.

 

Odadan çıkıp, mutfağa girdiğimizde Almila, mama sandalyesinde olan Berfu'ya doğru ilerlemişti ve kokusunu içine çekerek "günaydın annecim!" Demişti.

 

Berfu sandalyede oynamaya başladığında bende Berfu'ya doğru ilerlemiştim ve eli ve avuç içini öperek "günaydın babacım" demiştim.

 

Berfu'nun yeşil gözlerinde oluşan gülümsemeyi gördüğümde dayanamayıp tekrardan öpmüştüm ve Almila'nın hemen yanındaki sandalyeye oturarak yerimi almıştım.

 

Çatalı elime alıp masada olan her şeyden Almila'nın önüne koymaya başladığımda "aşkım bu çok fazla!" Demişti.

 

Bakışlarım Almila'ya değdiğinde "hepsi bitecek küçükhanım!" Demiştim ve çatalıma batırdığım peyniri ağzına götürüp yedirmiştim.

 

Almila peyniri yerken bakışlarım içeri giren Nida'ya kaymıştı.

 

Bize bakıp "günaydın..." dediğinde Almila, "günaydın..." demişti ve gülümsemişti.

 

Bakışlarımı tabağıma değdirirken aldığım yumurtayı Almila'ya götürmüştüm ve "al bakalım!" Demiştim.

 

Yumurtayı yiyerek bana baktığında "Eee sen yedirirsen tabağımdakiler nasıl bitecek?" Almila'nın dolu olan tabağına bakışlarımı değdirdiğimde "onları da yiyeceksin!" Demiştim düz bir ses tonuyla.

 

"Şaka falan mı yapıyorsun?" Dediğinde kafamı sallamıştım ve "bitecek!" Demiştim gözlerim ile tabağını işaret ederek."Hemde hepsi!"

 

Almila bana bakıp ofladığında "sana da afiyet olsun sevgili karıcığım!" Demiştim ve önüme dönerek çayımdan bir yudum almıştım.

 

Nida tam karşımıza gelip bize baktığında Almila ona bakmıştı ve "bir şey mi oldu Nida?" Demişti."Garip gibisin."

 

Bende Almila'nın cümlesi ile ona baktığımda karşımda duran kızın bakışları direk beni bulmuştu.

 

Çay bardağını elimden bırakırken "bir şey mi söyleyeceksin?" Demiştim.

 

Kafasını salladığında "aslında..." dediğinde kaşlarım havaya kalkarken "söyle..." demiştim.

 

Kızın gözleri dolduğunda "beni yanlış anlamayın lütfen!" Demişti."Biliyorum yeri ve zamanı değil."

 

Almila "Nida bir şey mi oldu?" Dediğinde ayağa kalkmıştı ve kızın yanına giderek ellerini ellerinin arasına almıştı.

 

Dikkatlice kıza baktığımda Nida ağlamasını durdurarak "ben bir süre sizinle yaşayabilir miyim?" Demişti.

 

Bana baktığında "niye?" Demiştim sesimi sakin tutmaya çalışarak.

 

"Eski sevgilim... sürekli olarak evimde beni rahatsız ediyor.İçip içip sürekli evimin kapısına dayanıyor."

 

Kaşlarımı çattığımda Almila kıza hüzünle bakmıştı.

 

Kızın haline üzülmüştüm aslında.

Belli ki korkmuştu ve yardım istemek için bize güvenmişti.

 

"Kim bu çocuk? Adını, adresini falan verir misin?"

 

Nida gözlerini kaçırırken "ayrıldıktan sonra evinden taşınmıştı!" Demişti sessizce.Bana baktığında "ismi ise Kemal." Durarak söylediği cümleler üzerine kaşımı kaldırdığımda "soyismi yok mu bu Kemal'in?" Demiştim.

 

"Kemal Akan!" Durduğunda "evet Kemal Akan!" Demişti tekrardan.

 

Şüpheli bir şekilde Nida'ya baktığımda "eski sevgilini bayağı unutmuş gibisin..." demiştim.

 

Nida bir bana birde Almila'ya bakarak "nasıl yani?" Dediğinde "soyismini bile düşünerek söyledin" demiştim.

 

Nida durup hiçbir şey söylemezken

"Her neyse, tamam..." demiştim ve telefonu elime almıştım.

 

Almila "ne yapıyorsun?" Dediğinde "kalacağı bir yer ayarlayacağım" demiştim ve Almila'ya bakmıştım."Güvende olacağı tabii ki."

 

Almila birden bana şaşırarak baktığında "Barın, neden bir yer ayarlama gereği duyuyoruz ki?" Demişti."Kocaman ev! Üst kattaki misafir odasını birkaç günlüğüne Nida'ya verebiliriz.Hem zaten her gün gelip gidiyor Berfu için.Burada kalması daha mantıklı değil mi? Hem böylelikle Nida'da da aklım kalmaz!"

 

Almila'ya baktığımda gözlerinde olan isteği görmem ile istemeyerek de olsa "peki..." demiştim."Öyle yapalım."

 

Nida bana bakıp gülümsediğinde "teşekkür ederim..." demişti."Çok teşekkür ederim."

 

"Önemi yok!" Dediğimde "ben o zaman Berfu alıp içeri geçeyim!" Demişti ve Berfu'yu kucağına alarak mutfaktan çıkıp gitmişti.

 

Bakışlarım Almila'ya değdiğinde bana baktığını görmüştüm.Geriye yaslanıp göz kırptığımda "bir şey mi söyleyeceksiniz hanımefendi?" Demiştim ve tek kaşını kaldırıp bana bakan Almila'ya göz gezdirmiştim.

 

Almila yanıma gelip oturduğunda elini alnıma değdirmişti ve garip bir yüz ifadesi ile bana bakmıştı.

 

Elini alıp tuttuğumda "ne yaptığını sorabilir miyim?" Demiştim."Tamam elinin tenimde olması normalde çok hoşuma gider; ama bu sefer mantıklığını anlayamadım."

 

"Kocamı arıyorum...." Dediğinde "ayrıca lütfen cümle arasına beni etkileyecek cümleler sokma!"

 

"Pardon?" Dediğimde bu sefer tek kaşımı kaldırıp Almila'ya ben bakmıştım."Ne arıyorsun?" Göz devirip tekrardan bana baktığında "kocamı!" Demişti üstüne basa basa."Kocamı arıyorum!"

 

"Eee kocan burada ya hayatım" dediğimde "göremiyorum ama!" Demişti ve soru sorar bakışlarını üzerimde gezdirmişti.

 

"Söyle Almila'cım!" Dediğimde "neden böyle yaptın ki şimdi?" Demişti.

 

"Ne yaptım?" Diyerek Almila'ya baktığımda "kız burada kalmak istedi!" Demişti.

"Yardım istedi; ama sen hemen başka bir yer ayarlamaya çalıştın."

 

"Mantıklı olan da o zaten karıcığım!" Dediğimde "ne yapsaydım? Hemen gel üst kata yerleş mi deseydim?"

 

Nida'da bir gariplik vardı.

Tavırları, göz kaçırmaları, sesinin titremesi...

 

Yalan söylüyor gibiydi.Sanki, kurduğu cümleleri gelişigüzel sıralamıştı.

 

Şüphelerim vardı.Bu şüpheler içinde Nida'yı gözlemleyip, ne olduğunu bulmam gerekiyordu.

 

"Bir şey mi var?" Dediğinde "ne gibi?" Demiştim ve Almila'ya bakmıştım.

 

"Düşünüyorsun..." diyerek sorguladığında "Nida ile ilgili bir sorun mu var?"

 

Söyleyip söylememek arasında kararsız kalırken "söylersem dinleyecek misin?" Demiştim.

 

Gülümserken "kocamı dinlemekten zevk alırım!" Demişti ve tamamen bana dönmüştü.

 

"Tavırları garip..." dediğimde doğru tanımı bulmaya çalışmıştım.Almila "nasıl yani?" Diyerek bana sorgulayıcı bir bakış attığında "yani, görmedin mi sende? Söylerken her bir kelimeyi düşünerek söyledi."

 

"Belki korktuğun içindir." Bakışlarım gözlerine değdiğinde "ya da yalan söylediği için" demiştim.

 

Bakışları mutfaktan dışarıya kaydığında "güvenmiyor musun?" Demişti.

 

"Güvenilir bir kız aslında.Tabii bu sonuça araştırmalarım üzerine karar verdim.Yani, kendisini bizzat tanımıyorum.O yüzden ise güveniyorum diyemem." Elim elini bulurken "sadece yanımda çalıştı o kadar!" Demiştim."Tamam iyi bir kız olabilir; ama hepsi bu kadar." Almila'nın elini öptüğümde "aslında araştırmıştım; ama sanırım biraz daha bilgi almam gerekecek.Özellikle bu söylediği eski sevgilisi ile ilgili."

 

"Eee bir zahmet!" Dediğinde anlamayarak Almila'ya bakmıştım."Ne bir zahmet?" Diyerek soru yönlendirdiğimde "bizzat tanımıyorum dedin ya hani? Ona diyorum canım!" Demişti ve tavırlı bir şekilde bana bakmıştı."Bi zahmet tanıma yani!"

 

Söylediği cümle ile şaşırarak bakışlarımı yüzüne yönlendirdiğimde gülerek olduğum yerden Almila'ya doğru biraz ilerlemiştim.

"Kıskançlık kokusu mu aldım ben acaba?" Diyerek ima ile sırıttığımda "cidden aldım!" Demiştim.

 

Almila "yok artık!" Dediğinde keyifle Almila'nın tavrını izlemeye başlamıştım."Neden kıskanayım ki? Ne alaka hem?"

 

Almila'yı hafifçe kendime doğru çektiğimde "ben bilmem artık..." demiştim sessizce.

Durup dudaklarına baktığımda "ama bence de kıskanmamalısın..." dediğimde Almila şaşırmıştı.

 

"Kıskanmayayım mı?" Gülerek Almila'yı biraz daha kendime çektiğimde burnumu burnuna değdirerek "dünyanın en güzel kadını bence kimseyi kıskanmamalı!" Demiştim."Hemde hiç kimseyi!"

 

"Öyle mi?" Diyerek bana baktığında "sen acaba kendinin farkında değil misin?" Demiştim kızar gibi yaparak."Sen dünyanın en güzel, en mükemmel kadınısın! Benim bu gözlerim senden başkasına kör." Utanarak bana baktığında "ya Barın!" Demişti ve benden uzaklaşmaya çalışmıştı.

 

Uzaklaşmasını engellerken kendime iyice çekmiştim ve huzur bulduğum güzel kokusunu içime çekerek "ismimi bir daha söyler misin?" Demiştim.

 

Güldüğünde "Barın..." demişti ve "bırak beni!" Diyerek uzaklaşmaya çalışmıştı.

 

Elim belini bulurken "ismim dudaklarına gerçekten çok yakışıyor..." diyerek yüzümü yüzüne yaklaştırmıştım."Hatta farkettim de benim ismim sadece senin o güzel dudaklarına yakışıyor!"

 

Almila elini omuzlarıma yerleştirdiğinde "kimin dudaklarına yakışıyor o biraz tartışılır!" Demişti.

 

"Bak sen küçük hanımefendiye!" Dediğimde bana iyice yaklaşmıştı ve "birazcıkta ben şımartayım!" Diyerek göz kırpmıştı.

 

Elimi saçlarına değdirdiğimde kendime doğru çekmiştim ve birden dudaklarını dudaklarımın arasına almıştım.

 

Almila kendini direk bana teslim ederken öpmekten her zaman zevk aldığım o muhteşem dudaklarından ayrılmıştım ve "ben böyle de şımarabilirim!" Demiştim.

"Aslında beni şımartmak bu kadar kolay.Hem, bunu sürekli yapıyorsun zaten gördüğün üzere!"

 

Benden ayrıldığında zevk aldığım hareketi yaparak elini yüzümde gezdirmişti.Bakışları beni bulduğunda "o zaman biraz daha şımartayım..." demişti ve tekrardan dudaklarıma kapanmıştı.

 

Dudakları dudaklarımı esir alırken benden istemeyerek ayrılmıştı ve "bu arada Nida'yı bence de araştırmalısın..." demişti.

 

Şaşırarak Almila'ya baktığımda "güvenmiyor musun?" Demiştim.

 

Kafasını belli belirsiz salladığında "önlem her zaman iyidir diyelim." Gülümsediğinde "insanlara güvenemiyorum artık..." demişti ve devam etmişti.Gülümsemesi dudaklarında buruklaşırken "başıma gelenlerden sonra güvenmemeyi öğrendim artık!"

 

Almila'nın bu halde olması beni paramparça ederken kendime doğru çekmiştim ve sıkıca sarılmıştım.

 

"Ben senin her zaman yanındayım güzelim biliyorsun değil mi?" Cümlem üzerine hemen kafasını salladığında "biliyorum...." Demişti ve benden ayrılmıştı.

 

Güzel gözleri ile bana baktığında "hayata tutunma nedenimsin Barın!" Demişti.

"Bazen düşünüyorum size bir şey olsa ben ne yaparım diye."

 

Parmağımı dudağına yerleştirdiğimde "sakın!" Demiştim."Sakın bir daha böyle bir şey söyleme.Çünkü, böyle bir şey olmayacak."

 

Almila yaklaşıp tekrardan bana sarıldığında ince parmakları enseme sıkıca sarmıştı.

Parmaklarım belini sarmalarken "bize bir şey olmayacak...." Demiştim tekrardan."Ne bize ne de sana!"

 

Sıcak dudakları boynuma değdiğinde "bir gün ya kokunu, kokunuzu unutursam?" Demişti korkuyla."Ya yeşil gözlerinizi hatırlayamazsam?"

 

Almila'yı kendimden biraz uzaklaştırdığımda "neden böyle saçma şeyler aklına getiriyorsun ki?" Demiştim sinirle.Elim yüzünü kavrarken "sana söz veriyorum güzelim..." demiştim net bir sesle."Kokumu unutmana izin vermeyeceğim."

 

Almila bana tekrardan sarıldığında bende sıkıca sarılmıştım ve saçlarına küçük bir öpücük kondurmuştum.

 

Bana, ben olduğumu hatırlatan kokusunu yeniden içime çektiğimde huzur bulduğum kadına bir daha bırakmayacakmışım gibi tekrardan sarılmıştım.

 

Almila'dan;

 

Barın ile mutfaktan çıktığımızda Barın, bana içmem gereken ilaçları zorla içirmişti.

 

Beni her ne kadar bırakmak istemese de işe dönmesi için ısrarcı olmuştum ve bu yüzden ise gitmişti.

 

Annem öleli bir hafta olmuştu ve bu süre zarfında hiç işe gitmemişti.

 

Tüm önemli toplantılarını iptal ederken, sadece yanımda durmuştu ve bana sessizce destek olmuştu.

 

Kahvemi alıp oturma odasına geçtiğimde bir süre telefonumla oynayarak şirketten gelen Mail'lere göz atmıştım.

 

Şu an şirkette sadece annemin ortağı vardı ve bir haftadır işler ile o ilgileniyordu.

 

Bir hafta kendime bunun için izin verdiğimde artık toparlanmam gerektiği kanaatine varmıştım ve şirketten birkaç tane belge isteyerek iş hayatına atılmadan önce bilgi toplamıştım.

 

Bir süre sonra gözlerimin ağırması ile Mail'lerden çıkmıştım.

 

Kısa bir sessizliğin üzerine telefonum çaldığında arayan kişinin Ferda Hanım olduğunu görmem ile gülümseyerek açmıştım ve "efendim?" Demiştim.

 

"Alo, Almila kızım müsait misin?"

 

"Evet Ferda Hanım, müsaitim..." kısa bir sessizlik üzerine "bir şey mi oldu?" Dediğimde Ferda Hanım derin bir nefes almıştı ve "kızım biliyorum zamanı değil; ama benim bir istediğim olacaktı senden."

 

Pür dikkat Ferda Hanım'a odaklandığımda "dinliyorum" demiştim.

 

"Kızım bugün Erhan'ın doğum günü.Bu yüzden ise aile arasında bir yemek gecesi yapmak istiyorum.Biliyorsun, sana anlatmıştım Erhan'ı.Eğer bu doğum gününü hazırlamazsam kendini yine değersiz hissedecek.Biliyorum, anneni daha kısa bir süre içerisinde kaybettin ama..."

 

"Geliriz tabii ki.Hatta, memnuniyeti duyarız."

 

"Gerçekten mi kızım?" Ferda Hanım çocuk gibi neşelenirlen "ne kadar mutlu oldum bilemezsin!" Demişti.

 

"Sizin mutlu olmanız her şeyden çok daha önemli." Durduğumda "siz saati haber verin yeterli" demiştim.

 

"Tamam kızım haberleşiriz" dediğinde "görüşürüz..." demiştim ve telefonu kapatmıştım.

 

Bu bir hafta boyunca yanında olan insanlardan biri de Ferda Hanım olmuştu.

 

Derin'e yakalanmadan birkaç defa gizlice yanıma gelmişti ve geri kalan zamanlarda ise telefon ile arayıp nasıl olup, olmadığımı sormuştu.

 

Belirli zamanlarda dertleşirken, bazen de Erhan ile ilgili konuşuyorduk.

 

Ferda Hanım her ne kadar Erhan'ın yanında olmaya çalışsa da Erhan sürekli ters tepki veriyordu ve Barın'ı öne atarak bu yaptıkları ile ilgili bahaneler üretiyordu.

 

Ferda Hanım'ın bu halini görmek beni paramparça ederken Erhan'ı ailemize katmak için bir şans daha vermiştik.

 

Hem Barın hem ben hemde Mert ve Beril...

Denemek istemiştik.

 

Erhan'ı ailemizin sıcaklığına alarak gözlemlemek istemiştik.

 

Belki de bizim için zor olacaktı.

 

Geçmişte Erhan'ın yaptıklarını her düşündüğümde kollarım diken diken oluyordu.

 

Aklıma sürekli Beril'in vurularak yere düşmesi gelirken, Erhan'ın alnına dayadığı silah içimi ürpertiyordu.

 

Beni yangının ortasında ölüme terk etmesini affedebilirdim ki bunu geçmişte yapmıştım.

Barın için, Ferda Hanım için yaşananları bir kenara bırakmak istemiştim; ama yine de başarılı olamamıştım.

 

Erhan yine Barın'a karşı aynı kin ve nefret ile bakmıştı ve bununla birlikte doğan sevilmeme düşüncesi de onunla birlikte kalbine eklenmişti.

 

Belki de tekrardan şans verilmesi gerekiliyordu.

 

Belki de tekrardan Ferda Hanım için Erhan'ın iyi olabilecek yanını keşfetmek gerekiyordu.

 

Zordu; ama yine de deneyecektik.

Ferda Hanım'ın mutluluğu için imkansız bile olsa bunu başarmaya çalışacaktık.

Erhan'ı tekrardan Ferda Hanım'a kavuşturacaktık.

 

Belki de Erhan'ın bu konuma gelmesinde Ferda Hanım'ın da etkisi vardı.

 

Çünkü, sürekli olarak küçüklüğünden beri Barın'a karşı içinde nefret olacak şekilde büyütülmüştü.Hep bir intikam duygusu ile bu güne gelmişti.

 

Bu yönden düşününce Erhan'a da bir yandan kızmak saçma geliyordu.

 

Annesi hayatının merkezi halindeyken, bir anda merkezini paylaşmak zorunda kalmıştı ve odak noktasında sadece Barın varmış gibi hissetmişti.

 

Belki de annesinin kendinden başka birine böyle bir sevgi vermesine alışık değildi.

Hiç görmemişti ve bu duyguyu bilmiyordu.

 

Kendimi düşününce, bende ilk başta Derin için aynı duyguları yaşamıştım.

 

Babam'ın ona 'kızım' diye seslendiğini duyduğumda içten içe kıskanmıştım.

 

Erhan'da aynı duyguyu yaşamıştı, kıskanmıştı.

 

Bu yüzden ise, Ferda Hanım'a nasıl bir şans verdiysem, verdiysek bunu Erhan içinde yapabilirdik.En azından deneyebilirdik.

 

Olduğum yerden kalktığımda Berfu'nun odasına doğru ilerlemiştim ve güzel yüzünü incelemiştim.

 

Üstünü güzelce örtüp avuç içini öptüğümde "iyi uykular annecim..." demiştim ve sessizce odadan çıkmıştım.

 

Koridorda ilerleyip bakışlarımı merdivene çevirdiğimde Nida'ya bakmak için üst kata çıkıp çıkmamak arasında kararsız kalmıştım; ama yine de bu kararsızlığımı bir kenara atmıştım ve yukarı çıkarak misafir odasına yönelmiştim.

 

Kapının önüne geldiğimde tam kapıyı çalacakken gelen Nida'nın sesini duyduğumda istemsizce kulak misafiri olmuştum.

 

"Biliyorum zor olduğunu..." dediğinde sinirli bir şekilde yüksek sesle "bağırmayı kes!" Demişti.

 

İyice kapıya yaklaştığımda "bana sürekli aynı şeyi tekrarlayıp durma!" Demişti ve "evet biri olmazsa diğerine yanaşacağım!" Diyerek cümlesine ima ile devam etmişti.

 

Olduğum yerde kaskatı kesilirken "ne saçmalıyor bu ya?" Demiştim."Ne yanaşması?"

 

"Bak ilk adımı gerçekleştirdim.Şimdi sırada ikinci adım var.Biraz zor bir lokma ama onu da başaracağım! Ne olursa olsun.O zaman beni kimse durduramayacak!" Sinirlerime hakim olamazken tam kapıyı açacaktım ki birden durmuştum ve kendimi dizginlemiştim.

 

"Sakin olmam lazım..." dediğimde yavaşça odadan uzaklaşmıştım ve aşağıya inmiştim.

 

Odama girip kapıyı kapattığımda "bu kızın bir amacı var..." demiştim sessizce."Ama ne! Ne planlıyor olabilir ki?" Düşünceler beynimi işgal ederken birinin içeri girmesi ile o yöne bakmıştım.

 

Gelen kişinin Barın olduğunu gördüğümde ona yönelmiştim ve "Nida da bir sorun var!" Demiştim telaşla.

 

"Bende bu yüzden geldim!" Dediğinde yatağa ilerlemişti ve oturmuştu.

 

Merak ve şaşkınlıkla Barın'ın yanına oturduğumda "bir sorun mu var yoksa?" Demiştim."Bir şey mi buldun?"

 

"Söylediği her şey yalan!" Dişlerini sıkarken "öyle bir sevgilisi hiçbir zaman olmamış!" Demişti ve bana dönmüştü.

 

Olduğum yerde donarken "burada kalmak için uydurduğu bir yalandı..." kafasını sallarken "aynen öyle!" Demişti ve ayağa kalkmıştı.

 

Bende ayağa kalktığımda "sen ne öğrendin?" Demişti ve meraklı gözlerini üzerimde gezdirmişti.

 

Duyduğum her şeyi Barın'a anlattığımda öfke ile bakışlarını kapıya yönlendirmişti.

 

Elim Barın'ın koluna değerken bana bakmasını sağlamıştım ve "beklememiz gerek..." demiştim."Amacı her neyse öğrenmemiz lazım.Bu yüzden ise en iyisi gözlem yapmak.Tam olarak elimizde hiçbir şey yokken direk saldırıya geçemeyiz Barın öyle değil mi?"

 

Barın tepkisini belli eder bir yüz ifadesi ile bana döndüğünde "birine yanaşacağını söylüyor!" Demişti."Biri olmazsa, diğeri değil mi? Kim peki bunlar?" Gözlerime baktığında "dememe bile gerek yoktur herhalde!" Demişti.

 

Parmaklarımı avuç içime bastırıp olduğum yerde çıldırmamak için zor durduğumda "eğer böyle bir düşüncesi gerçekten varya onu öldürürüm!" Demiştim.

 

Kelimelerim netken Barın bana bakmıştı ve "aklıma başka bir şey gelmiyor!" Demişti.

 

Oflayıp Barın'a baktığımda "beni kimse durduramayacak dedi.Eğer cidden..." zorla yutkunduğumda "öyle bir düşüncesi varsa bu söylediği ne için olabilir ki?"

 

"Öğreneceğiz güzelim." Beni kendine çekip sarıldığında "amacı her neyse öğreneceğim!" Demişti.

 

Elimi tutup avuçları arasına aldığında "bunu sürekli yapmayı da kes!" Demişti.Dudakları avuç içimi bulurken sıcak dudakları içimi sıcacık yapmıştı."Belki zarar görmüyor olabilir; ama bu canının yandığı gerçeğini değiştirmez öyle değil mi güzelim?" Tekrardan dudaklarını avuç içime değdirdiğinde "Canının acımasına dayanamam...." Demişti ve beni tekrardan sıkıca kollarının arasına almıştı.

 

Parmaklarım sırtını bulurken "bugün Ferda Hanım ile konuştum" demiştim.Barın duruşunu bozmazken "ne konuştunuz bakalım?" Demişti.

 

"Erhan'ın doğum günüymüş.Gerçi, büyük ihtimalle biliyorsundur." Barın'ın göğsü kabarırken nefes alıp vermişti ve "biliyorum..." diyerek beni onaylamıştı.

 

"Doğum günü yemeği yapmak istiyor.Bu yüzden ise beni aradı bende kabul ettim."

 

Barın kendini benden uzaklaştırdığında "kabul mu ettin?" Demişti.Kafamı sallayıp yeşil gözlerine baktığımda "Barın bu konuyu konuşmuştuk zaten..." demiştim."Şans vermemiz lazım."

 

"Güzelim sorun o değil ki!" Barın'a baktığımda "ne o zaman?" Demiştim.

 

"Annen daha yeni vefat etti.Yani, bu doğum günü yemeğine gitmek zorunda değilsin.

Kendini buna mecbur hissetme lütfen."

 

"Mecbur hissetmiyorum ki... gerçekten istiyorum." Barın'ın yüzüne ellerimi yerleştirdiğimde konuyu değiştirmek istemiştim ve "sen hediye seçtin mi bakalım?" Demiştim.

 

Barın kafasını sallayıp, gülümseyerek bana baktığında "hediye almadım; ama hediyeden çok daha güzel bir anı bırakmak istiyorum.Eminim bu hediyeden çok daha güzel gelir Erhan'a."

 

Merakla Barın'ı incelediğimde "bana söyleyecek misin?" demiştim.

 

Kafasını iki yana sallayıp yanağıma öpücük kondurduğunda "akşamı bekleyelim mi?" Demişti.

 

Dudaklarımı büzerken Barın, bu sefer de dudaklarını dudaklarıma bastırmıştı ve geri çekilerek "büzme o güzel dudaklarını!" Demişti.

 

Omuz silkerek bakışlarımı kaçırdığımda "dua et akşam burada değiliz karıcığım.

Yoksa..." sinsice Barın'a bakıp "yoksa?" Dediğimde dudaklarını tekrardan kulak hizama getirmişti ve "çoktan o narin bedeninde vahşice gezinmiştim." Yüzüm kıpkırmızı olsa bile bunu belli etmeyerek kollarımı Barın'ın geniş omuzlarına dayadığım da "gezinmek için gecemiz bol ama kocacığım!" Demiştim ve göz kırparak Barın'dan uzaklaşmıştım.

 

Barın bana sinsice baktığında "hadi bakalım hazırlanalım!" Demiştim ve dolabıma doğru ilerlemiştim.

 

Sonunda hazırlandığımda son dokunuşlarımı yapmak için kırmızı rujumu dudağıma sürmüştüm ve aynadan üzerime giydiğim siyah, göğüs dekoltesi olan dar ve kısa elbiseye bakarak Barın'a "nasıl oldum?" Diyerek dönmüştüm.

 

Barın beni süzerek ellerini pantolonunun ceplerine koyduğunda "bu kadar güzel olmak cezalandırılmalı!" Demişti ve bana yaklaşarak saçlarıma öpücük kondurmuştu.

 

Tam arkama geçip dudaklarını boynuma getirip öptüğünde, kokumu içine çekmişti ve cebinden çıkardığı kutuyu tam önüme birden getirerek açmıştı.

 

Aynadan bakışlarım Barın'a merakla değerken Barın, kutunun içinde olan kolyeyi parmaklarının arasına almıştı ve ön kısmıma getirerek kolyeyi güzelce boynuma takmıştı."Narin boynuna çok yakıştı..." boynuma öpücük kondurduğunda "sevgililer günün kutlu olsun sevgilim..." demişti ve sıcak nefesini boynuma değdirmişti.

 

Bakışlarım Barın'dan çekip kolye üzerinde gezindiğinde "Barın bu çok güzel..." demiştim.

 

Parmaklarım kolyeye değdiğinde ellerim titremişti.

 

Kar tanesi olan kolyenin bir kısmı yeşilken, bir kısmı ise kahverengiydi.

 

Özel bir yapım olduğu kendini belli ederken, bu kadar ince ayrıntı ile işlenmesi duygulanmama neden olmuştu.

 

Yeşil kısmı Barın'ın orman yeşili gözlerini temsil ediyorken, kahverengi kısmı ise benim gözlerimi temsil ediyordu.

 

Barın damarlı parmaklarını kar tanesinin üstünde gezindirdiğinde "Berfu'muzun, kızımızın isminin üzerinde, kızımızı her zaman koruyacak iki kişinin gözleri." Yanağıma akan yaşa engel olamayarak Barın'a döndüğümde sıkıca sarılmıştım ve parmaklarımı yumuşacak olan saçlarında daldırarak "sen mükemmel bir detaysın Barın..." demiştim.

 

Ayrılarak yüzümü yüzüne yakınlaştırdığımda "ayrıca sevgililer günün kutlu olsun sevgilim..." dudaklarımı büzdüğümde "ama benim hediyem yok ki..." demiştim üzüntümü belli ederek.

 

Barın yanağımı öpüp bana baktığında "benim en güzel hediyem sen ve Berfu'sun zaten.

Sizden daha güzel bir hediye olamaz ki bu dünyada." Gülümsediğimde Barın'ın elleri belimi sarmalamıştı ve "ayrıca senin kadar mükemmel bir detay olamam..." demişti ve bana sıkıca sarılarak omzumu öpmüştü.

 

Barın'dan zar zor ayrılarak yanağımdan akan yaşları sildiğimde Barın ellerimi öpmüştü ve gülümseyerek bana bakmıştı.

 

Kendimi toparlayıp, gözlerimi kısıp Barın'a baktığımda "sen gidip gerçekten Berfu'nun anlamını kolye için araştırdın mı yani?" Demiştim.

 

Barın güzel gülüşünü bana bir kere daha gösterirken "prensesimin isminin anlamını bilmemek olmazdı sonuçta!" Demişti ve göz kırparak devam etmişti."Ayrıca, ben ismini daha İzmir'de sizi ilk gördüğümde araştırdım; ama biliyor musun Almila o zaman bile neden bu ismi koyduğunu merak etmiştim." Olayı geçiştirmek istercesine bana baktığında "ama işte soramadım bir türlü..." demişti."Gerçi, neyse şu an bunu söylemek bile saçma."

 

Barın'ın yeşil gözlerine bakıp derin bir nefes aldığımda kafamı iki yana sallamıştım ve "hayır..." demiştim burukça."Saçma değil Barın."

 

Barın gözlerimin içine bakarken "neden bu ismi seçtiğimi sana söylemek istiyorum" demiştim.

Güldüğümde "asıl benim bunca zaman söylememem büyük bir hata!" Burukça gülümseme dudaklarımda solarken "hatırlıyor musun Barın iki yıl önce kar yağmıştı ve biz, hepimiz delicesine eğlenmiştik.Sonra ise..." Barın beni dikkatlice dinlemeye başladığında "beraber yere uzanmıştık ve hayaller kurmuştuk." Barın düşünmeye başlayarak yere odaklandığında bana bakmıştı ve "isim konuşması..." demişti.

 

Kafamı sallarken "ileride çocuklarımız olursa ne koyarız diye konuşmuştuk.Tabii o zamanlar farklı isimler söylemiştik; ama tabii ben bunları koymadım.Çünkü, yanımda sen yoktun Barın.Bu yüzden ise sensiz bu ismi kızımıza vermem haksızlık olurdu.Bu yüzden ise o özel ve güzel ânı taşıyacak bir isim koymak istedim.

Berfu'yu istedim."

 

"Kar tanesi..." neşeli ve hayranlık dolu yeşil gözleri ile bana baktığında "bunca yaşanılan olaya rağmen hatta benden nefret etmeye çalışmana rağmen ne olursa olsun bizi hatırlatacak bir isim koymuşsun Almila.Bu, bu o kadar özel bir şey ki... hatta benim için bu bir hediye."

 

"Yanımızda yoktun Barın; ama her zaman Berfu'nun kalbindeydin, onun o güzel ismindeydin.Her ne kadar o dönem senden nefret etmeye çalışsam da bunu dile getirsem de bunu yapamazdım." Kafamı iki yana sallarken "O dönem en azından bunu elinden alamazdım."

 

Barın bana yaklaşıp dudaklarıma küçük bir öpücük kondurduğunda alnımı alnına yaslamıştı ve "seni çok seviyorum sevgilim..." demişti.

 

"Bende seni çok seviyorum sevgilim..." diyerek fısıldadığımda ellerimi dudaklarına bastırmıştı

ve nazikçe öperek "gidelim mi?" Demişti.

 

Bunu isteksiz söylemişti.Çünkü, bu anı bozmak istememişti.Bunu o güzel olan yeşil gözlerinde görmüştüm.

 

Barın'a bakıp kafamı istemeyerek salladığımda Barın parmaklarımı parmaklarının arasına almıştı ve beni odadan çıkarmıştı.

 

"Ben gidip Berfu'muzu alayım" dediğinde "tamam" demiştim ve kapının önünde durarak Barın'ı beklemeye başlamıştım.

 

Nida'nın sesini duymam ile ona döndüğümde "gidiyor musunuz?" Demişti.

Kafamı sallayıp Nida'yı onayladığımda aklıma odadaki konuşması gelmişti.

 

Sakin olmaya çalıp önüme döndüğümde Barın, Berfu ile gelmişti ve tam yanımda durmuştu.

 

"Berfu'yu da mı götürüyorsunuz?" Nida şaşkınca bana baktığında "evet?" Demiştim anlamayarak."Neden ki?"

 

Nida gülümseyerek ikimize göz gezdirdiğinde bakışları kısa bir süre kolyemin üzerinde gezinmişti ve "isterseniz bırakabilirsiniz..." demişti.

 

Nida'nın üzerinde gözlerimi gezdirdiğimde zar zor gülümsemiştim ve "yanımıza alacağız..." demiştim.

 

"Yani, rahat edersiniz diye söylemiştim ben aslında."

 

Nida'ya tekrardan baktığımda "Berfu bize rahatsızlık vermiyor Nida'cım!" Demiştim ima ile."Hem ailece olacağız biliyorsun ki.O yüzden ise Berfu'yu da götüreceğiz.Sonuçta Berfu da ailemizin bir parçası." Üzülmüş gibi yaparak Nida'nın koluna dokunduğumda "evde yalnız kalacaksın.Bu yüzden seni de çağırmak çok isterdim; ama işte dediğim gibi aile yemeği." Elimi kolundan çektiğimde "Hem, ne güzel işte sende kafa dinlersin ve düşünürsün!" Demiştim ve tekrardan Nida'ya bakmıştım.

 

Nida bana baktığında "düşünürsün mü?" Demişti anlamayarak.Kafamı salladığımda "ne yapacağını düşünürsün yani canım!" Demiştim ve yanından geçerek çıkışa doğru ilerlemiştim.

 

Çıkışa gelip botlarımı giydiğimde üstüme kabanımı geçirmiştim ve çantamı takarak Barın'ı beklemiştim.

 

Barın gelip Berfu'yu bana verdiğinde o da üstüne ceketini giymişti ve "hadi gidelim" demişti.Dudaklarında bir gülümseme oluşurken "neden gülüyorsun?" Demiştim ve Barın'a bakmıştım.

 

Barın sırıtarak bana baktığında "kıza sövseydin daha iyiydi!" Demişti.

 

Barın'ın cümlesi ile keyiflenirken "ne yalan mı söyleseydim yani?" Demiştim.

 

Barın bir şey söylemezken kafasını iki yana sallamıştı ve belime parmaklarını koyarak beni arabaya doğru ilerletmişti.

 

Beraber arabaya doğru ilerlediğimizde binmiştik ve Ferda Hanım'ım evine gelmiştik.

 

Kapıyı çalıp, beklediğimizde kapının açılması ile Ferda Hanım'a bakmıştık.

 

Ferda Hanım "ah hoşgeldiniz canlarım!" Dediğinde bize bakmadan Berfu'yu kucağına almıştı ve içeriye doğru dönerek yürümeye başlamıştı.

 

Barın ile bakıştığımızda "bize bakmadı bile..." demişti Barın.

 

Gülmemek için zor dururken "torun olunca tabii!" Demiştim ve içeri girmiştik.

 

Ferda Hanım, Berfu'yu öpüp Erhan'a verdiğinde "tut bakalım amcası!" Demişti.

 

Erhan, Berfu'yu tutup kaldırdığında bir annesine bir de Berfu'ya bakmıştı ve "nasıl tutacağım ki ben bunu?" Demişti."Küçücük zaten.Ya bir şey olursa?"

 

Barın gülerek Erhan'a ilerlediğinde Berfu'yu tutmuştu ve Erhan'ın ellerini yönlendirerek "işte böyle!" Demişti."Ayrıca, bir şey olmaz merak etme.Hem, sen onu korursun zaten."

 

Erhan, Berfu'nun belini sabitlediğinde "amcasını sevdi..." demiştim ve koltuğa geçerek oturmuştum.

 

Erhan, buruk bir gülümseme ile Berfu'ya baktığında "gerçekten sevdin mi beni?" Demişti ve kucağına sabitlemişti.

 

Berfu, amcasını anlamış gibi ona baktığında kafasını Erhan'ın göğsüne yaslamıştı ve bakışlarını etrafta gezdirerek usluca ve sessizce kucağında oturmuştu.

 

İkisine bakıp, gülümsememe engel olamazken bakışlarım Ferda Hanım'a değmişti.

 

Gizlice gözünden akan yaşı sildiğinde kapının çalması ile yerinden kalkmıştı ve çıkışa doğru ilerlemişti.

 

İçeriye Ferda Hanım'dan hemen sonra Beril, Mert ve Ece girdiğinde "hoşgeldiniz..." demiştim ve hepsinin yanına giderek sarılmıştım.

 

Hepimiz koltuklara yerleştiğimizde bakışlarım Berfu'yu tutan Erhan'a değmişti tekrardan.

 

Berfu ile oynayıp elleri ile oynadığında bakışları başka bir yöne dönmüştü.

 

Baktığı yere istemsizce gözlerim değdiğinde hemen karşısında oturan Ece'yi görmüştüm.

 

Erhan Ece'ye ifadesiz bir şekilde bakarken Ece de Erhan'a aynı şekilde bakıyordu.

 

İkisi arasında olan bu garip enerjiye odaklandığımda "olabilir mi ki acaba?" Demiştim.

 

İkisinin odağından çıkma kararı aldığımda Barın'ın cümlesi ile ona bakmıştım.

 

Barın, Erhan'a ve sonra ise bize baktığında "sizi bir yere götürmek istiyorum" demişti.

 

Herkesin yüzünde bir şaşkınlık belirirken "nereye götüreceksin ki oğlum?" Demişti Ferda Hanım.

 

Barın ayağa kalkarken "Erhan'a bir hediye vermek istiyorum..." demişti."Bu yüzden ise sizi bir yere götüreceğim."

 

Erhan şüphe ile Barın'a baktığında "bana mı?" Demişti.

 

Barın kafasını belli belirsiz sallarken "evet..." demişti ve hepimize bakarak "gidelim mi artık?" Diyerek soru yöneltmişti.

 

Herkes kafasını sallarken ayağa kalkmıştık ve evden çıkarak arabalara yerleşmiştik.

 

Bir saatten fazla süren yolculuk sonucunda Barın durduğunda bakışlarım dehşet içinde yazlık eve değmişti.

 

Hızlıca Barın'a baktığımda "Barın..." demiştim ve bana dönmesini sağlamıştım.

Bakışları düzdü; ama güven vericiydi.

 

Elini elime değdirdiğinde "her şeyi birazdan anlayacaksın" demişti ve arabadan inmişti.Bakışlarım arkada uyuyor olan Berfu'ya kaydığında arabadan inmiştim ve Barın'ın yanına gitmiştim.

 

Ferda Hanım ve Erhan gelip Barın'ın karşısında durduğunda Ferda Hanım "oğlum biz neden buraya geldik ki şimdi?" Demişti.

 

Bakışlarım Erhan'ı bulurken elini yumruk yaptığını görmüştüm.

 

Tam ilerleyecekken bir el kolumu bulduğunda o tarafa doğru dönmüştüm ve Ece'ye bakmıştım.Ece kafasını iki yana sallarken "biraz bekleyelim Almila Abla" demişti.

 

Kafamı salladığımda Erhan "amacın ne?" Demişti öfke ile."Neden bizi bu lanet eve getirdin?"

 

Barın alaycı olmayan bir gülüşü dudaklarına yerleştirdiğinde "bu ev bizim yıkımımız..." demişti."Bu evi bilmeyen yoktur değil mi?" Bakışları herkesin üzerinde dolandığında tekrardan Ferda Hanım'a ve Erhan'a değmişti.

 

"Bu ev annemin kabusu.Bizim için doğan kara günün başlangıcı! Benim annem..." Erhan'a baktığında "bizim annemiz bu evde acı çekti." Sesini sakin bir tonda ayarlamaya çalıştığında "ben bu eve hep umut ile gelmiştim" demişti."Hep anneme dileklerde bulunmak için gelmiştim.Doğum günlerimde kutlamaktan ziyada kendime hep yas ilan etmiştim.Çünkü, benim doğumum annemin kara günüydü! Ölümüydü."

 

Gözlerim dolarken dikkatlice Barın'ı dinlemeye devam etmiştim.

 

Acısını hissetmiştim.

 

Barın Erhan'a biraz daha yaklaştığında "babam hep bu evi annem ile dizayn ettiğini söylerdi bana biliyor musun? Hep anılarını anlatırdı.Sevgi ve şefkat ile hemde!" Güldüğünde "bende buna inanırdım işte..." demişti.

 

Sesi titremeye başlasa da bunu engellemek için çaba sarf etmişti.

 

"Doğum günlerim hep bana acı vermişti.

Buraya gelip, bu eve girdiğimde kendimi suçlamıştım.Benim yüzümden oldu demiştim.

Annem heveslenerek aldığı eşyaları kullanamadan gitti demiştim! Hatta, benimle birlikte yaşamak istediği bu evden, benim yüzümden gitti demiştim! Hep ama hep kendimi cezalandırmıştım.Sonra öğrendim ki bu ev bir kabusmuş."Omuzlarını silktiğinde "o an yine kendimden nefret etmiştim ben! Yine ve yeniden kendimden iğrenmiştim! Neden biliyor musun?" Erhan'a baktığında devam etmişti can yakıcı cümlelerine."Çünkü, ben sürekli bu eve gelip annemle dertleşiyordum.Bu lanet evde yaşamayı düşündüğüm anılarımı anlatıyordum; ama ben bilemezdim ki Erhan! Her dertleştiğimde annemin daha fazla acı çektiğini bilemezdim!"Yanağımdan akan sıcak göz yaşını sildiğimde Ferda Hanım'a bakmıştım.

 

Zamanında yaptıklarının pişmanlığı vardı gözlerinde.

 

Öfke ile kalkmasının verdiği hüzün vardı.

 

"Şimdi merak ediyorsundur.Neden buraya geldik ve neden sana bunları anlatıyorum." Yavaşça elini Erhan'ın omzuna yerleştirdiğinde "Çünkü, bu evi yok etmek istiyorum!" Demişti.

 

Sesinde olan bariz bir kin vardı.

Nefret vardı.

 

"Bu evi yok ederek geçmişi kapatmak istiyorum.Babamı ve onun yaptığı bu iğrençliğin izlerini silmek istiyorum!" Eli yavaşça pantolonunun cebine gittiğinde cebinden çıkardığı çakmağı Erhan'a uzatmıştı.

 

Erhan bir Barın'a bir de avucunun içinde tuttuğu çakmağa baktığında "ne yapmamızı istiyorsun?" Demişti.

 

Barın buruk bir tebessüm ile Erhan'a baktığında "temiz bir sayfa açmak..." demişti."Sen, ben ve annemiz." Çakmağı avucunun içinde sıktığında "bu evi yok etmek istemez misin?" Demişti.

"Annemin o korkunç geçmişini, bizim geleceğimizi etkileyen bu evi... her şeyi yok edip, temiz bir sayfa açmak istemez misin Erhan?"

 

Elim kalbime giderken pür dikkat ikisine bakmıştım.

 

Barın geçmişi silmek istemişti.

Yeni bir sayfa açarak hayata tekrardan tutunmak istemişti.

 

Peki ya Erhan?

Erhan bunu isteyecek miydi?

Her şeyi geride bırakıp, bembeyaz olan sayfayı açacak mıydı?

 

"Söylesene Erhan?" Demişti Barın tekrardan."Yeni bir sayfayı açmak ister misin?" Gülümsediğinde "Sana verdiğim bu hediyeyi kabul etmek istemez misin?" Demişti.

 

Erhan'ın bakışları değişirken yanağından akan yaşı görmüştüm.

 

Bakışları kısa bir an annesine döndüğünde Ferda Hanım kafasını sallamıştı ve Erhan'a bakmıştı.

 

Erhan, Barın'a döndüğünde avucunun içinde duran çakmağı eline almıştı ve gülümseyerek "yardım edecek misin?" Demişti.

 

Erhan'ın cümlesi ile bu sefer mutluluktan dolayı akan göz yaşımı sildiğimde Beril, Mert ve Ece'ye dönmüştüm.

 

Hepsi mutluydu ve bunu belli ediyordu.

Ferda Hanım her ikisine de heyecan ile baktığında Barın, Erhan'a gülümsemişti ve "bizi mahveden bu evi seninle, sizinle birlikte yakmaktan keyif duyarım!" Demişti.

 

Erhan'ın omuzlarından tutup kendine çektiğinde sıkıca sarılmıştı.Erhan'da Barın'a sarıldığında Ferda Hanım'ın yanına gitmiştim ve akan göz yaşlarını silmiştim.

 

"Bak her şey düzeliyor..." dediğimde Ferda Hanım bana yaklaşmıştı ve sarılarak ağlamaya başlamıştı.

 

Bugün Erhan'la birlikte bir aile doğmuştu aslında.

 

Hem yeni bir sayfa açılmıştı hemde bir aile birbirine kavuşmuştu.

 

Barın ve Erhan birbirinden ayrıldığında Barın telefonu eline almıştı ve birini aramıştı.

 

Yaklaşık bir dakika sonra beş tane adam Barın'ın yanına geldiğinde elinde olan bidonları görmüştüm.

 

Barın onay verircesine kafasını salladığında adamlar bidonun içindeki sıvıyı evin etrafına boşaltmıştı ve geri çekilmişti.

 

Barın elinde duran çakmağı Erhan'a uzattığında Erhan çakmağı almıştı ve Ferda Hanım'a doğru doğrultarak "al..." demişti.

 

Ferda Hanım çakmağa bakarken "bu evi yok etmek en çok senin hakkın!" Demişti."Al ve geçmişini yok et anne."

 

Ferda Hanım titreyen elini umursamazken çakmağı almıştı ve bir Barın'a bir de Erhan'a bakmıştı.

 

Ağlamamak için çaba sarf etsede bunu başaramamıştı ve göz yaşlarını akıtmıştı.

 

Çakmağı elinde sıktığında "bugün bu hale gelmemizin en büyük suçlularından biri de benim aslında..." demişti.

 

Herkes dikkatlice Ferda Hanım'a baktığında konuşmaya devam etmişti ve kimse de müdahale etmemişti.

 

İlk başta Barın'a baktığında "babanın yaptığı hatayı sana yükledim ben..." demişti ve yanağından akan yaşı silmişti."Baban olmadığı için, canımın yanmasını dindirebilmek için bir suçlu aradım hep!Bunun yüzünden de seni günah keçisi olarak seçtim.Oysaki, hiçbir suçun yoktu.Hatta, bu hikayedeki en suçsuz olan kişi sendin; ama kalbim o kadar çok ağırdı ki oğlum... dindirmek istedim; ama ben bilmiyordum!" Kafasını iki yana salladığında "Senin canını yakmaya çalıştığımda en çok benim canımın yanacağını biliyordum ben!" Barın'a ilerleyip elini tuttuğunda "kalbimin acısını hafifletebilmek için yaptığım her şey yüzünden pişmanım ben oğlum! Lütfen, lütfen bu konuda beni affet."

 

Son cümlelerinde sesi kısılırken Barın kafasını iki yana sallamıştı ve "ben seni affettim anne..." demişti."Ben seni..." bana baktığında tekrardan Ferda Hanım'a dönmüştü ve elini yüzüne yerleştirmişti.

"Ben seni beni sıkıca bağrına bastığın gün affettim! Hatırlıyor musun? Almila gittiğinde canım çok yanmıştı.Canım çok yanmıştı anne; ama ben biraz bile olsa benim yaramı sarmıştın.Oğlum demiştin bana.Dizlerine yatırmıştın ve göz yaşlarımı silmiştin."

 

Barın'ın cümlesi ile kalbim acıdığında bir kere daha kendimden bunun için nefret etmiştim.

 

Ferda Hanım, Barın'ın yüzüne ellerini yerleştirdiğinde "oğlum..." demişti ve kendine çekerek sıkıca sarılmıştı.

 

Barın'dan ayrılıp bu sefer Erhan'a baktığında "bir diğer masum da sensin..." demişti."Ben seni hep nefret ile büyüttüm! Hep Barın'a karşı kalbinde kin ve öfke oluşturdum! Bunun için yetiştirdim.Sürekli sana yaşadığım kötü anıları anlatarak kalbini siyaha boyadım.Seni sadece bana odaklı yaptım." Erhan'ın elini tuttuğunda "kardeşine olan düşmanlığın ilk zamanlar beni mutlu ediyordu.Bunu kabul ediyorum; ama şimdi etmiyor oğlum! Bunu artık istemiyorum!" Demişti acı bir ses tonuyla.

"Hani, demin sizi sarılırken gördüm ya... artık ölsem bile gözüm açık gitmez."

 

Erhan hızlıca kafasını iki yana salladığında "böyle konuşma!" Demişti.Sesi ne kadar sinirli çıksa da içten içe annesine karşı olan naiflik vardı.Dudaklarını annesinin eline dokundurduğunda "biz artık bir aradayız..." demişti."Sen, ben ve Barın..." gülümsediğinde "yoksa abim mi deseydim?" Demişti ve sinsice gülmüştü.

 

Dudaklarımda tebessüm oluşurken Barın, tek kaşını kaldırmıştı ve "aramızda sadece iki yaş var!" Demişti yalancı bir öfkeyi yüzüne yerleştirerek."Sen yirmi yedi ben ise yirmi dokuz yaşındayım! Henüz yaşlanmadım yani." Erhan'a yaklaşıp ensesinden tuttuğunda tekrardan sıkıca sarılmışlardı.

 

Beril, Mert ve Ece yanımıza gelip durduğunda Mert ağlamaklı bir ses tonuyla "buradaki en yaşlı abi benim sanırım..." demişti ve Ece'ye bakmıştı.Ece, Mert'e bakıp dudaklarını büzdüğünde "yaa ama abii!" Demişti ve Mert'tin yanağından makas almıştı.

 

Mert burun kıvırırken "ne yani yalan mı?" Demişti."Ben yirmi sekiz yaşındayım sen ise daha bir bebeksin!" Ece kirpiklerini kırpıştırdığında "abartma istersen abi ya!" Demişti."Ne bebeği Allah aşkına! Yirmi üç yaşında bir bebek mi olur?" Mert, Ece'yi kendine çekip saçlarını karıştırdığında "olur tabii!" Demişti."Sen benim mini bebeğimsin!"

 

Ece, Mert'ten kurtulduğunda "yok canım sağ ol ben almayayım!" Demişti ve göz devirmişti.

 

Beril ve ben Ece'ye ve Mert'e bakıp gülümsediğimizde "yaş işlerine bir son mu versek artık?" Demişti Beril.

 

Beril'e sırıtarak baktığımda "aaa ama olmaz ki Beril'cim!" Demiştim."Biraz önce herkes yaşını ortaya çıkardı resmen! Sende söylesen ne olur ki sanki?" Beril beni taklit ettiğinde sen söylesene ilk!" Demişti ve omuz silkmişti.

 

Ece ikimize göz gezdirdiğinde "Beril Yenge yaş sorunun falan mı var yoksa?" Demişti.Ece'nin cümlesine herkes güldüğünde "yoo!" Demişti Beril yalandan gülümseyerek."Yok ki! Hem söylerim de ben zaten." Ece Beril'e bakmaya devam ettiğinde "yirmi altı..." demişti.Mert güldüğünde "aramızda iki yaş var sevgilim üzülme bu kadar!" Demişti.Beril göz devirirken "en azından benden daha yaşlısın doğru..." demişti ve gülmüştü.Mert gülmesini birden durdurduğunda "ağır oldu ama neyse..." demişti ve Beril'in yanağına öpücük kondurmuştu.

 

Ece bu sefer bana baktığında "sen kaç yaşındasın Almila Abla?" Demişti.

Bakışlarım Ece'nin cümlesi ile Barın'a döndüğünde "ben, Barın'ı terk ettiğim yaştayım güzelim..." demiştim."Yani yirmi yedi." Neden böyle söyledim bilmiyorum; ama hala içimde olan bir burukluk ve bir suçluluk vardı ve bunu sürekli göstererek kendimi cezalandırmak istiyordum belki de.

 

Barın gülümseyerek yanıma geldiğinde beni kendine çekmişti ve saçlarıma öpücük kondurmuştu."Yani bizim de aramızda iki yaş var!" Dediğinde Ece "maşallah..." demişti."Hep ikilemişsiniz!" Durup düşünür gibi yaptığında "acaba benimkiyle aramda kaç yaş olacak?" Kurduğu cümlenin yeni farkına varmış gibi Mert'e döndüğünde bende Mert'e bakmıştım.

 

Tek kaşını kaldırıp, göz kırptığında "benim ki ile?" Demişti kafasını sallayarak.Ece gözlerini kaçırdığında "bir sonsuzluk olabilir mesela Ece'cim ne dersin?" Dediğinde ima ile kardeşine bakmıştı.

 

Hepimiz gülmemek için zor dururken o an istemsizce Erhan'a bakmıştım.

 

Ece'yi izliyordu.

Yüzünde hiçbir ifade yoktu.

Gülmüyordu veya bu durumdan zevk almıyordu.

 

Barın'ın yanından ayrılıp Beril'i kendime doğru çektiğimde "gelsene..." demiştim.

 

Beril merak dolu gözler ile biraz bana doğru yaklaştığında Erhan'ı ve Ece'yi işaret ederek "geçen ki tahminimiz doğru çıkabilir mi acaba?" Demiştim.

 

Beril'de benim gibi birbirini düz bir ifade ile izleyen Erhan ve Ece'ye baktığında "böyle bir durumda, bu kadar hızlı mı?" Kafasını iki yana salladığında "sanmıyorum..." demişti.

 

"Bilemiyorum valla..." dediğimde "farklı bir enerji alıyorum!" Diyerek devam etmiştim cümlelerime."Hem, farkında değilim misin? Bu iki hafta boyunca Ece her gün Ferda Hanım'larda! Tamam belki Ferda Hanım çağırıyor; ama Ece de koşarak gidiyor yani!"

 

Beril anlamadığını belli ederken "ayrıca niye gidiyor ki?" Demişti."Yani, Ferda Hanım Ece'yi niye sürekli çağırıyor?" Bana baktığında kafasını sallamıştı ve kaş göz işareti yaparak "ben bugün Ece'yi bir kenara sıkıştırayım!" Demişti.

 

Bende kafamı sallayıp kaş göz işareti yaptığımda "bende Erhan'ı sıkıştırmak çok isterdim; ama malum henüz o kadar samimiyetim yok!" Oflayarak Barın'a baktığımda sırıtmıştım ve "Bu yüzden ise bu şahane görevi Barın'a teslim edeceğim!" Demiştim.

 

Beril kolunu bana doğru hafifçe vurduğunda "eğer öyle bir şey varsa Mert çıldırır haberin olsun!" Dediğinde aklıma gelen korkunç sahneler ile Beril'e bakmıştım ve sırıtarak "ne olmuş izleriz ne güzel!" Demiştim.

 

Beril şok içinde bana baktığında "bayılırım!" Demişti.Birbirimize bakıp güldüğümüzde "neyse ben Berfu'ya bakayım!" Demiştim ve arabaya doğru ilerleyerek arka kapıyı açmıştım.

 

Hala uyuyor olan Berfu'nun üstünü kontrol ettiğimde tekrardan bizimkilerin yanına gelmiştim.

 

Ferda Hanım eve doğru ilerleyip, çakmağın kapağını açtığında Barın ve Erhan her iki yanına gelip durmuştu.

 

Ferda Hanım çakmağı biraz daha yukarı kaldırdığında "seni yok edeceğim!" Demişti nefret ile."Yok edeceğim ve kalbimin içinde kalan siyahlığı da seninle birlikte yakacağım!" Çakmağı birden eve doğru attığında ev yavaş yavaş alev almaya başlamıştı.

 

Erhan ve Barın, Ferda Hanım'ın elini her iki taraftan tuttuğunda Barın, "hadi gidelim artık..." demişti."Bu evdeki anılar, yanmasını izleyeceğim kadar bile güzel değil."

 

Hepsi birlikte bize döndüğünde yanan evi umursamadan arabalara doğru ilerlemişti.

 

Barın arabaya binmeden önce hemen kenarda duran adamlara baktığında "ev ile ilgilenin!" Demişti ve hızlıca arabaya binmişti.

 

Arabada hiçbir ses olmazken sonunda eve varmıştık ve Erhan'ın doğum gününü kutlayarak kahkahalar eşliğinde sohbet etmiştik.

 

Bakışlarım hepsinin üzerinde gezindiğinde herkesin gözlerine bakmıştım.

 

Hepimiz mutluyduk.

 

Sanki, bu güne kadar hiçbir kötü an yaşanmamış gibi huzurluyduk.

 

Hiçbir eksik yokmuş gibiydik.

Tam gibiydik.

Hatta, tamdık.

 

Ece'den;

 

Yemek masasından kalkıp sofrayı topladığımızda hepimiz salona geçmiştik ve eğlenceli oyunlar oynayarak zamanımızı değerlendirmiştik.

 

Arada sırada üzerimde duran bakışlara aldırmamaya çalışsam da bunda pek başarılı olamıyordum ve sürekli bana bakan Erhan'a bakışlarımı değdiriyordum.

 

Sohbet ettiğimiz sırada tekrardan Erhan'a baktığımda karnını tuttuğunu görmem ile "yine mi ya?" Demiştim.

 

Erhan yüzünü buruşturduğunda müsade isteyerek olduğu yerden kalkmıştı ve gözden kaybolmuştu.

 

Kimse şüphelenmesin diye Erhan gittikten on beş dakika sonra olduğum yerden kalktığımda bana bakan Almila Abla'ya bakışlarımı değdirmiştim ve "ben tuvalete gidiyorum..." demiştim.

 

Almila Abla "tamam canım..." dediğinde hala bana bakıyor olmasının verdiği gerginliği bir kenara atmaya çalışmıştım ve hızlıca gözden kaybolmuştum.

 

Üşenmeden tüm odalara baktığımda hiçbir yerde olmadığını görmem ile banyoya bakmıştım.

 

Kapı çaldığımda ses gelmediğini duymam ile birden içeri girdiğimde bakışlarım Erhan'ı bulmuştu.

 

Kanlı pamukların olduğu çöp kabını hızlıca kenara ittiğinde "yok artık!" Demiştim ve yanına ilerleyerek yarasına bakmıştım.

 

Erhan elimi ittiğinde "ben hallettim!" Demişti ve yanımdan geçmek için hararetlenmişti.

 

Cesaretimi toplayarak Erhan'ı tuttuğumda bakışlarını bana çevirmişti ve "ne oluyor ufaklık?" Demişti."Ne yapıyorsun?"

 

"Yarana bakacağım." Üstünde duran gömleği hafifçe kaldırdığımda "hallettim diyorsun bir de!" Demiştim.

 

Elimi hafifçe tekrardan ittiğinde "pansuman yaptırmıştım zaten! Sadece yeniledim.O yüzden bırak beni!" Demişti.

 

Tam önüne geçip kapı önünde durduğumda "düzenli rutinine devam yani!" Demiştim ima ile.

 

Erhan tek kaşını havaya kaldırdığında beni kapıya doğru biraz daha ilerletmişti ve o şekilde durmuştu."Ne yapıyorsun sen ya?" Dediğimde ellerimi güçlü göğsüne koyarak kendimden uzaklaştırmaya çalışmıştım.

 

Erhan yaptığımdan keyif alırcasına gülmeye başladığında "gülme!" Demiştim gözlerine bakarak."Sinirlerimi bozuyorsun!" Dudakları iki yana kıvrıldığında "sende benimkini bozuyorsun..." demişti kısık bir sesle."Hemde yaklaşık bir haftadır; ama ben yine de bir şey söylemiyorum değil mi ufaklık? Peki, sana ne oluyor?"

 

Parmaklarımı sert ve güçlü göğsünden yavaşça kaydırıp kollarımı ön kısımda bağladığımda "neden sinirlerini bozuyorum ki?" Demiştim ima ile."Sana yardımcı olduğum için mi yoksa?"

 

Sırıttığında iki elini kapıya sabitlemişti ve bana biraz daha yaklaşmıştı."Bu aralar gözüme çok batmaya başladın.Bence biraz geri çekilmelisin.Emin ol bu senin için daha iyi olur." Sorumu duymazdan geldiğinde cesurca bir adım ileri atmıştım ve "bence bana teşekkür etmelisin!" Demiştim net bir sesle.

 

Bakışları yüzümde gezinmeye başladığında "o nedenmiş?" Yüzünü yüzüme yaklaştırdığında "yaralarımı sarmaya çalıştığın için mi ufaklık?"

 

Dudaklarım iki yana kıvrılırken "yaralarını sardığım için..." demiştim ve beni sürekli bakmaya sürükleyen kehribar gözlerine, bal köpüğü rengi olan gözlerimi değdirmiştim.

 

"Sana yaramı sar demedim ki ben ufaklık.Sen kendin isteyerek sardın.Daha doğrusu sarmaya çalıştın."

 

"Sarmaya çalıştım?" Dediğimde "ne o, sardığını falan mı düşünüyordun?" Demişti ima ile sırıtarak.

 

Kafamı iki yana salladığımda "hiçbir zaman olmayacak bir düşünceyi kafamda kurmaya pekte gerek yok bence" demiştim net bir ses tonuyla.Ha! Ayrıca..." Dudaklarımı büzdüğümde "yanlış cümle..."demiştim gözlerine bakarak.

"Doğrusu, annem istediği için sardın olacaktı!"

 

"Bence annemi bahane etme." İmasına aldırış etmezken "annen istediği için geldiğimi biliyorsun..." demiştim.

 

"Söylesene bana ufaklık annem için neden bir haftadır buralara kadar geliyorsun ki? Sonuçta annemi tanımıyorsun.Üzmek çokta zor olmamalı."

 

"Çünkü bir haftadır kadına acı çektiriyorsun Erhan! Ayrıca, annen Barın Abi'nin de annesi ve tabii sende kardeşisin! Neden üzmek istemediğimi bir düşün istersen." Ciddiyetimi belli ederken Erhan benden biraz uzaklaşmıştı ve "kimseye acı çektirdiğim yok!" Demişti.

 

Diğer söylediklerimi umursamamıştı bile.

Sadece annesine odaklanmıştı.

 

Kaşlarımı kaldırıp "öyle mi?" Dediğimde birden Erhan'a yaklaşmıştım ve gömleğini hafifçe kaldırarak bandajlı yarasını göstermiştim."Bak!" Demiştim gözlerine bakarak."Bunu daha iki gün önce yaptırdın!" Elim bu sefer biraz daha yukarı kaydığında "bunu da ondan önceki gün!" Demiştim.Elim bu sefer aşağıya kaydığında "bunu saymıyorum bile!" Demiştim."Daha yeni!"

 

Elim çıplak vücudunu işgal ettiğinde "sen her kendine zarar verdiğinde annenin canı yanıyor!" Demiştim.Sesim yüksek çıkarken kendime hakim olamamıştım ve sinirle yüzüne biraz daha yaklaşmıştım.

 

"Sen sırf annen senin için endişelensin diye, sırf gözlerinde oğluna karşı korku ve şefkat oluşsun diye kendini yaralayarak geldiğinde o yarayı annene açmış oluyorsun aslında!" Gülerek ona baktığımda "zevk mi alıyorsun?" Demiştim."Anneni yaralamak hoşuna mı gidiyor?"

 

Elleri iki kolumu bulduğunda beni sert bir hamle ile kapıya yapıştırmıştı.

 

Her ne kadar sertçe davransa da canımı acıtmamaya özen gösterircesine ellerini biraz gevşetmişti ve "ben küçüklüğümden beni annemi kırmamak için çabaladım!" Demişti."Yani bu isteyeceğim son istek bile olamaz ki bu saatten sonra asla olmaz!"

 

Kendimi ellerinden kurtardığımda "annen gelip bana ne demişti biliyor musun?" Sesim iyice yüksek çıktığında "oğlumu iyileştir dedi bana!" Öfke ile soluduğumda "her yarasına gelip pansuman yap dedi bana! Yap ki canım yanmasın dedi!" Küçümseyerek Erhan'a baktığımda "yani sen anneni kırmamıştın!" Demiştim."Ama paramparça etmiştin kötü adam."

 

Bakışlarımı çok kısa bir an kaçırdığımda odağıma tekrardan Erhan'ı almıştım.

 

"Sürekli bir yerlere gidip, kendini zarar verdirip geliyorsun.Annenin gözlerinde olan hüznü görünce ise bir çocuk gibi seviniyorsun; ama senin bunları yapmana ihtiyacın yok ki Erhan..." sesim titremeye başladığında "annen sana zaten her zaman şefkat ile bakıyor, her zaman seni düşünüyor.Zaten bunu bugün tam olarak anlamış oldun." Elim istemezce yüzüne doğru gittiğinde son anda kendime gelmiştim ve elimi birden geri çekmiştim.

 

Kafamı yan tarafa çevirdiğimde ellerimi tutan buz gibi eller ile bakışlarımı Erhan'a tekrardan çevirmiştim.

 

Ellerimi tutup, yanağına değdirdiğinde içimde garip bir duygu oluşmuştu.

 

Heyecan değildi; ama o an kalbimin sesini duymuş gibiydim.

 

Parmaklarımı yeni çıkmaya başlayan sakallarında gezdirdiğinde "anneme böyle baktığımı gören ilk kişisin..." demişti.

 

Güçlü bir nefes alıp verdiğimde Erhan bana bakmıştı ve "yaram için annemden sonra endişelenen ilk kişi de sensin ufaklık." Elimi yanağından çektiğinde "neden?" Demişti.

"Bunları yapmak zorunda bile değilken, neden her gün gelip yaralarımı sarıyorsun ki benim?"

 

Ne söyleyeceğimi bile bilemezken "hemşireyim..." demiştim sessizce."Bu benim görevim.Ayrıca, daha biraz önce nedenini açıkladım sana."

 

"Ama her günki görevin değil." Bakışları daha da çocuksu bir hal aldığında "ya bana acıyorsun ya da seni kurtardığımı için kendini borçlu hissediyorsun." Göz kırptığında "hangisi ufaklık? Hangisi sende ağır bastı?" Güldüğünde "bence bana acıyor olman..." diyerek cümlesine devam etmişti.

 

Elim bu sefer kendi rızam ile yanaklarına değdiğinde kafamı iki yana sallamıştım ve "sana acımıyorum..." demiştim."Hiçbir zaman sana acımadım ben Erhan."

 

Yaralı bir çocuk gibi gülümsediğinde " o zaman bu bir borç mu?" Demişti.

 

Kafamı tekrardan iki yana sakladığımda "borç da değil..." demiştim ve durmuştum.

 

İçimde olan garip duyguları hissetmeye başladığımda "arkadaşlar..." demiştim yutkunarak."Zor zamanlarda birbirlerinin yanlarında olurlar ya hani?" Soru sorar gibi Erhan'a baktığımda "bende o yüzden yanındayım" demiştim.

 

Burukça gülümsediğinde "cidden buna inandın mı?" Demişti.

 

Bana yaklaştığında sırtımın kapı ile buluşmasına iyice izin vermiştim.

 

Kafası bana doğru eğildiğinde dudakları kulağıma değmişti ve sıcak nefesini vererek fısıldamıştı."Sence biz arkadaş olabilecek miyiz ufaklık? Olabilir miyiz ki? Sen ve ben..." durduğunda sıcak nefesini boynuma değdirmişti ve "bunu başarabilecek miyiz?" Demişti.

 

Dudakları ve nefesi kulağıma değerken istemsizce içim ürpermişti.

 

Dudakları yavaş yavaş boynuma kaydığında "yapma..." demiştim zar zor konuşmaya fırsat bulurken."Eğer yaparsan...." Gülümsemesi kulağıma dolduğunda "yaparsam?" Demişti."Ne olur ki? Yoksa, arkadaş olamayız mı ufaklık?"

 

Bir haftadır aramızdaki bu garip çekimin adını asla bulamamıştım.

 

Sürekli Erhan'ın yanındaydım.

Sürekli yarasını pansuman yaparak gerilim dolu dakikalar geçirmiştim, geçirmiştik.

 

Yeri gelmişti birbirimize laf sokmuştuk, yeri gelmişti ifadesiz bir biçimde bakışmıştık.

 

Bazen ise normal konuşarak arkadaş gibi davranmıştık, bazen ise düşman...

 

Peki ya şimdi?

Bununla ilk defa yüz yüze gelmiştik.

İlk defa bu kadar ileriye gidip, bu noktaya kadar ulaşmıştık.

 

"Düşününce... arkadaş olmamız bile ihtimal dahilinde değil kötü adam."

 

Erhan'ın sıcak nefesi ensemi yaktığında dudakları boynuma değmişti ve küçük ama bedenimi yakmaya yetecek kadar nadir bir öpücük bırakmıştı.

 

İstemsizce düşecek gibi olduğumda Erhan kollarımdan tutmuştu ve "sakin ol ufaklık..." demişti gülerek."Bu bile sende bu kadar etki bıraktıysa ben ilerisini düşünemiyorum."

 

Bakışları beni bulurken "ilerisi olmayacak!" Demiştim.

 

Gözleri tekrardan yüzümü incelediğinde bir süre dudaklarımda oyalanmıştı ve tekrardan gözlerime bakmıştı.

 

"Emin misin?" Dediğinde "hiç olmadığı kadar hemde!" Demiştim ve fısıldayarak Erhan'a bakmıştım.

 

Erhan beni belimden hızlıca tutup birden kendine çektiğinde dudakları dudaklarımı işgal edercesine sertçe öpmüştü.

 

Bilinç dışı ellerim Erhan'ın saçlarını bulduğunda dudaklarımda gezinen dudakları daha da sertleşmişti ve bunun verdiği etki ile de beni tekrardan kapıya yapıştırmıştı.

 

Kafamı çarpmamam için eli birden kafamı bulduğunda saçlarını çekiştirmiştim ve ellerinin, yanan bedenimde gezinmesine izin vermiştim.

 

Bu yaptığımız çok yanlıştı.

Hatta fazla yanlıştı ve tehlikeliydi; ama bu şu an ne benim ne de Erhan'ın umrundaydı.

 

Dudakları dudaklarımdan istemeyerek çekildiğinde göğsü hızlıca inip kalkmıştı.

 

Dudakları yavaşça kayıp alnımı bulduğunda yakıcı, küçük bir öpücük bırakmıştı ve alnını alnıma yaslayarak "büyük bir yanlış!" Demişti fısıldayarak."Bu, büyük bir yanlıştı ufaklık."

 

Kafamı sallarken "hemde çok büyük bir yanlış..." demiştim ve nefes alışverişimi düzene sıkmaya çalışmıştım.

 

"Hatta bir hata!"

 

"Bence de..." dediğimde belimde daha bir dakika önce gezinen ve hoşuma giden parmakları benden uzaklaşmıştı ve yüzünü yüzüme yakınlaştırarak "ayrıca doğum günü hediyesi içinde teşekkür ederim" demişti ve birden hoş olan kokusunu benden uzaklaştırarak banyodan çıkıp gitmişti.

 

Elim utançla dudağımı bulurken o an düşündüğüm tek şey Erhan'ın üzerimde bıraktığı bu garip ve korkunç etkiydi.

 

Almila'dan;

 

Doğum gününü bitirip hepimiz evlere dağıldığımızda Berfu'yu yatağına yatırmıştım ve odaya geçerek sıcak bir duş alıp yatağa girmiştim.

 

Kısa bir süre içerisinde çalışma odasından Barın'da geldiğinde yatağa girmişti ve beni kendine çekerek sıkıca sarılmıştı.

 

"Bitti mi işlerin?" Dediğimde kafasını sallamıştı ve "bitti..." demişti."Şimdi geriye sadece ihaleyi kazanmak var o kadar."

 

"Peki kazanacak mısınız?" Düşündüğümde "gerçi saçma bir soru oldu!" Demiştim ve hafifçe Barın'a dönmüştüm.

 

"Yani..." diyerek belli belirsiz kafa salladığında "sonuçta eski bir yapıdan bahsediyoruz.Ee iyi de para ediyor.Bakıldığında ise kazanmamamız için hiçbir neden yok." Tamamen Barın'a dönüp yüzümü göğsüne gömdüğümde eli belimdeki yerini çoktan almıştı.Ellerim Barın'ın sırtını bulurken "alacağınızdan hiçbir şüphem yok..." demiştim ve uykulu olan gözlerimi zar zor açık tutmaya çalışmıştım.

 

Barın konuşmaya devam ederken daha fazla dayanamayıp gözlerimi kapattığımda yüzümü sıcak göğsüne iyice gömmüştüm ve kendimi uykuya teslim etmiştim.

 

 

Gözlerimi sıcak dudaklar ile araladığımda Barın'ın yeşil gözlerine odaklanmıştım.

 

Barın yanağıma öpücük kondurup yataktan kalktığında "hadi bakalım uykucu!" Demişti."Uyanma vakti."

 

Esneyerek yatakta doğrulduğumda "saat kaç ki?" Demiştim.

 

Barın kolunda duran saate bakıp bana döndüğünde "saat 10:30" demişti ve gömleğini düzelterek ceketi üstüne geçirmişti.

 

"O kadar oldu mu ya?" Dediğimde yanıma ilerleyip alnımı öpmüştü ve "yorulduğun için farkında bile değilsin tabii." Demişti.

 

Yataktan kalkıp banyoya girdiğimde yüzümü yıkamıştım ve dişlerimi fırçalayarak odaya geri dönmüştüm.

 

Barın parfümünü sıkıp, saçlarını düzelttiğinde "ama yani yuh!" Demiştim.

 

Yeşil gözleri ile bana döndüğünde "bu kadar yakışıklı olma hakkını sana kim verdi ki?" Demiştim ve yanına giderek dudağına öpücük kondurmuştum.

 

Eli belimi bulurken "inanır mısın karıcığım bende aynısını sürekli senin için düşünüyorum." Tekrardan dudaklarımız buluştuğunda "sen nereye böyle bakalım?" Demiştim.

 

"Toplantım var küçük hanımefendi!" Dediğinde benden ayrılmıştı ve telefonunu komidinin üzerinden alarak cebine koymuştu.

 

Tekrardan bana yanaşıp saçımdan öptüğünde "seninle kahvaltı yapmak çok isterdim; ama hemen çıkmam lazım sevgilim..." demişti ve odadan hızlıca çıkıp gitmişti.

 

Bende odamdan çıkıp mutfağa girdiğimde Nida'yı görsem bile bir şey dememiştim ve Berfu'ya ilerleyip öpmüştüm.

 

Berfu'nun yanına gelmem ile bana baktığında "günaydın Almila Hanım" demişti ve gülümsemişti.

 

"Sana da günaydın" dediğimde masaya bakmıştım ve "ne gerek vardı..." demiştim.

"Ben hazırlardım kalkınca."

 

"Olur mu öyle şey! Siz bana evinizi açtınız.Bu yüzden ise bunun yanında kahvaltı hiçbir şey!" Nida'ya bakıp sessiz kalmayı seçtiğimde içten içe sakin kalmak için dua etmiştim.

 

Yine de "Teşekkür ederim..." dediğimde sandalyeye oturmuştum ve kahvaltımı yapmıştım.

 

Kahvaltıdan sonra masayı toplayıp oturma odasına gittiğimde bir süre Berfu ile ilgilenip, oyun oynamıştım ve şirkette olan diğer ortağın girdiği birkaç toplantının bilgilerine bakmıştım.

 

Telefonla ilgilenirken ekranda görünen isim ile şaşırsam da gülümsememe engel olamamıştım ve aramayı cevaplandırarak "Efendim?" Demiştim.

 

Benim aksime Tamay'ın sesi sakin çıkarken "başın sağ olsun..." demişti.

 

Cümlesi ile duraksarken bir an gülümsememi dudaklarımdan silmiştim ve "teşekkür ederim Tamay..." demiştim düz bir ses tonuyla.

 

"Biraz geç duydum Almila bu yüzden kusura bakma.Tekrardan başın sağ olsun."

 

Burukça gülümsediğimde "önemli değil..." demiştim."Hem, sanırım annem benden gideli çok uzun zaman önce olmuştu.Şimdi sadece bedenen aramızdan ayrıldı o kadar."

 

"Diriyken öldürdüğün insanlar için çokta yas tutmana gerek yok Almila.Çünkü, kalpte ölenler için üzünülmez hele ki eğer seni binbir yerinden kırdıysa!"

 

Tamay'ın cümlesi ile derin bir iç çektiğimde "haklısın..." demiştim."Bu yüzden ise bende artık yoluma bakıyorum ve üzülmüyorum." Burukça gülümsediğimde "gerçi bu iki hafta boyunca istemesem bile tuttum; ama kendimden nefret ederek.Çünkü, biliyordum ki hak etmiyordu; ama işte yine de tuttum."

 

"Olan her şeye rağmen dimdik ayakta olduğunu biliyorum ve hissediyorum Almila."

 

İçten bir şekilde gülümsediğimde "yanımda olmasan bile bunu bana yeterince hissettirdin Tamay.Bu yüzden ise teşekkür ederim."

 

"Yanında olmadığımı kim söyledi ki? Artık aynı şehirdeyiz ve inanır mısın Almila? Seni bir tık özlemiş olabilirim!" Tamay'ın sıcak sesini duymam ile şaşırdığımda "şaka falan mı yapıyorsun?" Demiştim heyecanıma mani olamazken."Cidden burada mısın?"

 

"Evet! Yani, artık burda olmamız gerekiyormuş.İzmir bana iyi gelmiyormuş falan filan! Öyle söylediler.Bu yüzden ise geldik."

 

"Yaşadıklarından dolayı bence çok doğru bir karar verilmiş Tamay.Hem düşünsene burası sana çok daha iyi gelecek.Yeni ev, ev ile başlayan yeni bir hayat..." Güldüğümde "hem bende buradayım..." demiştim neşeli sesimle.

 

"Bazı şeyler geride bırakılmıyor maalesef Almila." Durduğunda "neyse konumuz bu değil!" Demişti ve eski haline geri dönerek "Ben diyorum ki hem özlem giderelim hem de bizimkileri tanıştıralım.Bu yüzden ise seni aradım.Ne diyorsun bizimkileri artık bir araya getirelim mi?"

 

Tamay'ın cümlesi ile bende tekrardan neşeli halime geri döndüğümde "biliyor musun Tamay? Hayatımda bundan daha güzel bir soru duymadım ben!" Gülümsediğimde "bence de artık bizim çatlakları bir araya getirmeliyiz!" Demiştim ve Tamay'ın istediğini onaylamıştım.

 

"Bencede bu yüzden ise eğer müsaitseniz akşam sizi yemeğe bekliyorum."

 

Tamay görmese bile kafamı salladığımda "işimiz varsa bile geliriz!" Demiştim."Bu yüzden ise akşam sizdeyiz!"

 

"Bu süper bir haber! O zaman akşam görüşmek dileğiyle kendine ve prensesine çok iyi bak."

 

Sıcak bir gülüş dudaklarımda oluşurken "sende kendine iyi bak Tamay" demiştim ve vedalaşarak telefonu kapatmıştım.

 

Telefonu kapattıktan sonra bakışlarım oturma odasına gelen Nida'ya değdiğinde aklıma gelen bir düşünce ile durup, düşünmüştüm ve telefonu tekrardan elime alarak "telefon görüşmesi yapıp geliyorum!" Demiştim."Berfu'ya göz kulak olursun."

 

Odama geçerek Ece'yi aradığımdan kısa bir süre içerisinde Ece'nin "efendim?" Demesi üzerine "Ece'cim direk konuya giriyorum; ama senden bir şey istemek istiyorum..." demiştim.

 

Ece "tabii ki Almila Abla..." dediğinde "ama hiçbir şey sormayacaksın tamam mı?" Demiştim.

 

"Tamam..." dediğinde "bir şey mi oldu?" Diyerek merak dolu olan sesini belli etmişti.

 

"Bir şey olmadı Ece'cim.Sadece, tedbir almak istiyorum o kadar." Durup nefes alıp verdiğimde "biz bugün bi arkadaşımıza yemeğe gideceğiz; ama ben Berfu'nun evde Nida ile yalnız kalmasını istemiyorum.

Yanımda da götüremem.Çünkü, ortam kalabalık olacak.Bu yüzden senden buraya gelip, biz gelene kadar Berfu'ya bakmanı rica edecektim."

 

Ece kısa bir an sessiz kaldığında "peki, zor; ama yine de neden diye sormayacağım." Tekrardan durduğunda "ayrıca lafı bile olmaz Almila Abla..." demişti sıcacık sesiyle."Hem, bende Berfu ile zaman geçirmekten keyif alırım."

 

Gülümsediğimde "çok teşekkür ederim..." demiştim."Bana ne kadar büyük bir iyilik yaptığını bilemezsin!"

 

"Önemli değil Almila Abla..." dediğinde "o zaman görüşürüz..." demiştim ve telefonu kapatarak derin bir nefes almıştım.

 

Her ne olursa olsun Nida'nın gerçek niyetini bilmiyorduk.

 

Hem telefon konuşması bizde şüphe uyandırırken diğer yandan sevgili yalanını uydurarak evde kalmak istemesi şüphelerimizi biraz da olsa arttırmıştı.

 

Burada olmasının bir amacı vardı; ama biz bu amacını bilmiyorduk.

 

Yargısız infaz yapmamak için gözlem yapma kararı almıştık; ama ne olursa olsun onu Berfu ile asla yalnız bırakamazdım.

 

Ona güvenemezdim.

 

✨✨✨

 

Aynanın karşısına hazırlanıp, sonunda işimi bitirdiğimde Barın'da banyodan çıkmıştı ve üstünde duran siyah ceketi düzelterek bana bakmıştı.

 

"Senin bu gizemli arkadaşın durup dururken nereden çıktı bakalım?" Dediğinde gülümsemiştim ve yatağın üstünde duran kravatı alarak Barın'a ilerlemiştim.

 

"Bu gizemli arkadaş İzmir'de kazandığım nadir insanlardan biri." Kravatı yapmaya başladığımda Barın kaşlarını kaldırmıştı ve "nadir insanlardan?" Demişti anlamayarak.

 

Göz devirerek Barın'a baktığımda "ya işte arkadaş çevremden bahsediyorum kocacağım!" Demiştim alayla."Sonuçta iki senem orada geçti biliyorsun ki!"

 

Kafasını salladığında "haklısın..." demişti ve parmaklarının bel kısmına getirerek çıplak olan yeri sıcak parmakları ile yakmıştı.

 

Olduğum yerde kasılırken "gerçekten zamanlamaların mükemmel!" Demiştim ve kravatı yapma işlemimi bitirerek birden geri çekilmiştim.

 

Barın şok içinde bana baktığında "ama kocacağım..." demiştim dudaklarımı büzerek."Üstüm giyili ve yüzümde makyaj var!" Barın burun kıvırdığında "sanki ihtiyacın çok var da!" Demişti ve yanıma gelmişti.

 

Barın'a doğru uzanıp yanağına öpücük kondurduğumda "bu iltifatları gece yapsan emin ol çok daha iyi olur." Göz kırptığımda sırıtmıştım ve Barın'ın elini tutarak "hadi!" Demiştim."Gidelim artık."

 

Barın ofladığında "şu an çok daha farklı olabilirdik biliyorsun değil mi?" Dediğinde "biliyorum..." demiştim ve tekrardan Barın'a dönmüştüm.

 

Barın, bana bakıp kafasını iki yana salladığında benimle birlikte odadan çıkmıştı.

 

Bakışlarım oturma odasında duran Ece'ye değdiğinde yanına gitmiştim ve "hoşgeldin canım..." diyerek sıkıca sarılmıştım.

 

Ece "hoş buldum..." diyerek beni baştan aşağıya sözdüğünde "Almila abla çok güzel olmuşsun..." demişti ve hayran hayran bana bakmıştı.

 

Barın yanıma gelip belimi tuttuğunda Ece bu sefer de Barın'a bakıp gülümsemişti ve "seni dememe gerek bile yok Barın Abi! O kadar yakışıklısın ki kelimeler kifayetsiz kalır." Barın, Ece'nin cümlesi ile uzanıp saçlarını karıştırdığında "ya Barın Abi bari sen yapma!" Demişti.

 

Barın gülerek Ece'ye baktığında "küçük kız kardeşimiz ile uğraşmaktan keyif alıyorsak ne olmuş yani?" Demişti ve tekrardan saçlarını karıştırmıştı.

 

Ece saçlarını düzeltip Barın'a baktığında gülümsemişti ve "bu arada bence de tutmalısın Barın Abi..." demişti bel kısmımı işaret ederek."Yoksa bu güzel kadını her an çalabilirler!"

 

Barın'ın parmakları belimi iyice kavradığında "cesaret bile edemezler küçük fare!" Demişti göz kırparak."Sen merak etme!"

 

Barın'ın cümlesi ile yeşil gözlerine baktığımda, konuyu dağıtmak istercesine tekrardan Ece'ye odaklanmıştım ve "teşekkür ederim tekrardan Ece..." demiştim tebessüm ederek.

 

Ece'de bize bakıp gülümsediğinde "önemi bile yok..." demişti.İkimize tekrardan sırayla göz gezdirdiğinde "ama niye Nida ile yalnız bırakmak istemediğinizi hâla anlamadım!"

 

Meraklı gözleri bizim üzerimizde gezindiğinde "o kısım biraz karışık..." demiştim."Yani, aslında bir şey bilmeden konuyu açmak istemiyoruz Ece'cim.Umarım bizi anlayabilirsin."

 

Ece cümlem üzerine hızlıca kafasını salladığında "anladım..." demişti sessizce.

 

Parmaklarımı sıcak tenine dokundurduğumda ay parçası gibi olan yüzüne bakmıştım ve "görüşürüz o zaman..." demiştim.

 

"Görüşürüz..." diyerek ikimize de bakıp gülümsediğinde Barın ile evden ayrılmıştık ve arabaya binmiştik.

 

Kemeri takmam ile Barın'a baktığımda beni izliyor olduğunu görmem ile "noldu?" Demiştim göz kırparak."Neden öyle bakıyorsun ki bana?"

 

"Ne yani karımı izlemek suç mu?" Elimi tutup dudaklarına bastırdığında "güzel karım benim..." demişti ve arabayı çalıştırarak sürmeye başlamıştı.

 

Yol boyunca ilerlediğimizde telefon ile Beril'leri aramıştım ve nerede olduklarını sormuştum.

 

Bu süre içinde sonunda Tamay'ların evine vardığımızda Barın müsait bir yere arabayı park etmişti.

 

Barın arabayı park edip indiğinde kapıma kadar gelmişti ve ön kapımı açarak elini uzatmıştı."Buyurun hanımefendi!" diyerek gözlerime baktığında elimi güzel ellerinin üzerine yerleştirmiştim ve arabadan inerek "teşekkür ederim beyefendi!" demiştim.

 

Barın elimi elleri arasına alırken araba sesinin gelmesi ile kafamı arka tarafa doğru döndürmüştüm.

 

Beril ve Mert arabadan inip yanımıza geldiğinde hepimiz aynı anda Tamay'ın evine doğru ilerlemeye başlamıştık.

 

Rüzgâr saçlarımı uçuştururken Barın kolumu sıvazlamıştı ve "üşüdün mü?" demişti.

 

Kafamı iki yana hayır anlamında salladığımda "yanımdayken çokta mümkün değil Barın Soylu!" Demiştim ve sırıtarak Barın'a dönmüştüm.

 

Barın saçlarıma öpücük kondurduğunda o sırada kapının önüne gelmiştik.

 

Kapıya yaklaşıp, zile bastığımda kapı kısa bir süre içerisine yabancı bir yüz tarafından açılmıştı.

 

Karşımızda duran adam bize bakarken Mert arkadan beni dürtmüştü ve hafifçe bana eğilerek "ya yenge acaba yanlış falan mı geldik biz ya?" demişti.

 

Mert'e garip bir yüz ifadesi ile bakarken "sana bunu düşündüren ne?" demiştim cümlesini anlamayarak.

 

Mert omuz silkerken "eee... bu mal gibi bize bakıyor!" demişti sessizce.

 

Kapıdaki adam kaşlarını çatıp Mert'e baktığında kapıdan çekilip bizim geçmemizi beklemişti.

 

Evin içine adım attığımızda arkamdan gelen adam Mert'e hafifçe yaklaşıp "Mal falan ayıp olmadı mı birader?" demişti.

 

Mert yanı başımızda duran adama bakarken "yoo olmadı!" Dediğinde Barın, Mert'e ters ters bakmıştı ve "önden yürü!" demişti.

 

Mert önden giderken bakışları birden karşımızda duran adama dönmüştü ve "neyse tanışalım o zaman!" demişti ve elini uzatmıştı. "Mert..." demişti sırıtarak."Mert Bolat."

 

Adam ciddi bir tavırla elini uzatırken "Bende MAL!.." dediğinde Mert şaşkınlığını gizleyemeden adam gülmeye başlamıştı ve "Şaka lan şaka Selim ben... Selim Boran!" Demişti.

 

Barın ile kollarımızı ön kısımda bağlayıp ikisini izlediğimizde Barın bana dönmüştü ve "mal malı buldu!" Demişti.

 

Gülmemek için çaba sarf ederken "meşhur Selim sensin yani?" demiştim ortamı dağıtmak istercesine.

 

Selim'in yüzünde şapşal bir gülümseme oluşurken elini saçına atmıştı ve "Galiba sarmacı Selim ise evet o benim!" Demişti.

 

Güldüğümde "sanırım o Selim'di!" demiştim. Mert bir bana bir de Selim'e bakarken "bende sarmacı Mert!" demişti ciddi ciddi.

 

Selim ters ters Mert'e baktığında "Kardeşim, siktir git içeri gir benim asabımı bozma!" demişti.

 

Mert ters ters bakarken "sarma varsa giderim!" demişti.

 

Selim o anın verdiği etki ile kafa salladığında Mert hepimize bakmıştı ve birden içeri doğru koşmuştu.

 

Ağzım açık Mert'e baktığımda Beril "beni unuttu ya!" demişti sitem ile.

 

Selim bize dönüp baktığında "buyurun sizde içeri geçin!" dediğinde Barın, Beril ve ben birlikte oturma odasına doğru ilerlemiştik.

 

Oturma odasına girdiğimizde Tamay'ın mutfaktan çıkıp yanımıza gelmesi ile hepimiz sarılmıştık ve kısa bir muhabbetin üstüne masaya doğru ilerlemiştik.

 

Hepimiz sandalyelerimize yerleştiğimizde Tamay bize dönmüştü ve "tekrardan hoşgeldiniz!" demişti.

 

Tam cümle kuracakken Mert'in "aaa sarma!" cümlesini duyduğumda bakışlarım ona dönmüştü.

 

Sessizce "Mert yuh ya!" dediğimde Mert "ama yenge sarma!" demişti.

 

Selim cins cins Mert'e bakarken "Evet bu sarma ama benim olan sarma!" diyerek sarmayı gösterdiğinde Mert, "birader hani ben misafirim ya!" İma ile cümlesini kurduğunda "Sarma misafiredir! Yani, bana." Demişti.

 

Tamay olaya el atarken "Sakin olun beyler herkese yetecek kadar var, kavga etmeyin!" demişti.

 

Barlas Selim'e ters bir şekilde baktığında "Selim uzatma! O sarmaları sana uçak geliyor yaparak tek tek ben yediririm!" Dediğinde Barın da Mert'e bakmıştı ve "bir uçak geliyor da sen ister misin Mertcim!" demişti.

 

Mert burun kıvırırken "aman kalsın, istemem!" demişti.

 

Hepimiz birlikte güldüğümüzde yemeklerimizi yemeye başlamıştık.

 

Barın arada sırada bana yemek yedirirken birden masadan çıkan çatal sesi ile hepimiz Selim ve Mert' dönmüştük.

 

Selim ve Mert birbirine kaşları çatık bir şekilde bakarken bakışlarım ikisin de aynı anda batırdığı son sarmaya değmişti.

 

Elimi alnıma vururken "şaka gibisiniz ya!" demiştim.Etrafa göz gezdirdiğimde "kamera falan mı var acaba?" demiştim.

"Kamera şakası gibisiniz resmen!"

 

Mert "kamera şakası değiliz; ama bir savaşın başlangıcı olabiliriz!" Dediğinde

Selim, Mert'e göz devirmişti ve "Eğer sarmamı bırakırsan savaş başlamadan biter bence!" Demişti.

 

Mert düşünmeden kafasını hızlıca iki yana salladığında "bırakmam!" demişti.

 

Tamay ile birbirimize bakarken bakışlarımız Barlas ve Barın'a kaymıştı.

 

İkisi de aynı anda birbirlerine kafa salladığında ayağa kalkmışlardı ve Mert ve Selim'in yanlarına giderek yerlerini almışlardı.

 

Selim Mert'e bakarken "Al işte senin inadın yüzünden sıçtık!" demişti.

 

Tamay ile geriye doğru yaslandığımızda Sahra ve Beril'de gülmemeye çalışarak geriye yaslanmışlardı. Sahra, Beril'e döndüğünde "kocalarımıza el Fatiha!" demişti.

 

Barın ve Barlas ikisinin elinden çatalları alırken Barlas "bırak lan çatalı!" derken "size sarma yedirmek bizim görevimiz!" demişti Barın onu onaylayarak.

 

Barlas çatal ile sarmayı ikiye böldüğünde bir kısmını Barın bir kısmını da Barlas almıştı ve ağzına atmıştılar.

 

Mert ve Selim şaşkın şaşkın birbirlerine bakarken Barlas keyifle "Size de bok yemek düşer!" demişti.

 

Tamay, ben, Sahra ve Beril gülmeye başladığımızda "ellerine sağlık Tamay..."demişti Barın."Çok iyi olmuş! Hele son lokma baya iyiydi!" Demişti.

 

Tamay halinden memnun bir tavırla Barın'a baktığında "Afiyet bal şeker olsun hele ki son lokmada!" Demişti gülümseyerek.

 

Mert, Tamay'a döndüğünde "sarmanın tadını bile alamadım ki yorum yapayım!" Mert'in cümlesi ile Barın "beni de ye!" dediğinde "Bir ben kaldım yemediğin!" Diyerek cümlesine devam etmişti.

 

Ortamı toparlamak için ayağa kalktığımda "hadi bakalım beyler yavaş yavaş sizi oturma bölümüne alalım!" Elimle salonu işaret ettiğimde "doymadık ki!" demişti Selim.

 

Tamay Selim'e ters ters baktığında "Uzatmasan mı Selim kalksan mı hani?" demişti.

 

Herkes masadan kalkıp oturma odasında yerini aldığında biz kadınlarda masayı ve mutfağı toplamıştık.

 

Tamay; beni, Sahra'yı ve Beril'i de salona gönderirken birkaç dakika sonra elinde çaylar ve ikramlıklarla gelmişti.

 

"Ellerine sağlık" diyerek Tamay'a baktığımda "afiyet olsun" demişti ve koltuğa yerleşmişti.

 

Çaylarımızdan içmeye başladığımızda kapının çalması ile Tamay ayağa kalktığında kısa bir süre sonra içeri genç bir adamla bir kız girmişti.

 

Kız bize bakıp gülümsediğinde "merhaba, hoşgeldiniz" demişti. Bakışlarım adama değdiğinde "Ozan..." demişti sadece kafa selamı vererek.

 

Bende kafa selamı verdiğimde kız bana bakarak "bende Eylül" demişti.

 

Her ikisi de koltuklardan boş olana oturduğunda kısa bir muhabbetin ardından Barın ayağa kalkmıştı ve "biz artık gidelim" demişti gülümseyerek."Evde Berfu'm bizi bekliyordur."

 

Bende Barın'ın cümlesi ile ayağa kalktığımda Mert ve Beril'de kalkmıştı ve gitmek için diğerleri ile vedalaşmıştı.

 

Evden ayrılıp arabalara doğru ilerlediğimizde Beril "ay hepsi çok iyi insanlar ya!" Demişti sıcak bir ses tonuyla.

 

Mert'te onaylarcasına kafa salladığında "valla gerçekten öyle Almila" demişti neşeyle."Hepsi çok sıcakkanlı.İyi ki geldik."

 

"En çokta Selim değil mi Mert?" Barın sırıtarak Mert'e baktığında "onu söylemiyorum bile!" Demişti."Tam bir kafa dengi.Çok sevdim." Birden durduğunda "sarmayı yiyemedim; ama olsun..." demişti dudak büzerek.

 

"Ah kıyamam sana!" Diyerek dalga geçercesine Mert'e baktığımda "hiç yiyemedin mi?" Demiştim.

 

Mert kafasını sallarken "ortadan aldığın üçer beşer dolmaları da hayalin yedi o zaman!" Demiştim birden.

 

Beril gülmeye başlarken "ben yemedim ki yenge Selim yedi!" Demişti.

 

"Tabii efendim!" Diyerek dalga geçtiğimde yanağından makas almıştım ve "üzülme yengen sana yapar sarma" demiştim.

 

Mert otuz iki diş sırıtarak bana sarıldığında "yengelerin yengesi, en bitanesi!" Demişti ve beni sıkıca sarmalamıştı.

 

Nefes alamayarak koluna vurduğumda Barın "çekil lan kenara!" Demişti ve ensesinden tutarak ileri doğru çekmişti.

 

Yanıma gelip saçlarımdan öptüğünde "sana iyi gelecek insanların hayatında olması benim için çok önemli Almila... İzmir'de iyi ki tanışmışsınız.Çok sevdim hepsini." Demişti sıcak bir ses tonuyla.

 

Gülümseyerek Barın'ı öptüğümde "iyi ki..." demiştim ve Beril ve Mert'e dönerek

"buradan doğru bize geçiyoruz..." demiştim.

"Hem Ece'de zaten bizde.Beraber vakit geçirmiş oluruz." Bakışlarım Beril'e döndüğünde "belki de konuşacak konumuz bile vardır..." demiştim ve göz kırpmıştım.

 

Beril'de beni onaylarcasına kafasını salladığında "o zaman peşinizdeyiz..." demişti ve arabaya yerleşmişti.

 

Hepimiz arabalarıma binip yola çıktığımızda Barın bana dönmüştü ve "ne konusu bu böyle?" Demişti.

 

Omuz silktiğimde "ya aslında sana hemen söylemeyecektim.Böyle Erhan'dan laf almanı isteyecektim." Barın'ın kaşı hemen havaya kalktığında "söyleyecek misin artık?" Demişti.

 

"Ya Barın emin değilim; ama sanki Erhan ve Ece arasında bir şey varmış gibi geliyor bana." Barın sırıtarak bana baktığında "Erhan ve Ece?" Demişti.Tekrardan güldüğünde "ya aşkım neden güldün ki şimdi?" Demiştim anlamayarak.

 

Omuz silktiğinde "tahmin bile yürüyebileceğim bir ikili hiçbir zaman olmadı..." demişti ve bana hafifçe dönmüştü.

 

"Neden ki ya? Yani, enerjiyi sadece ben mi aldım acaba?"

 

Yani, Ece daha yirmi üç yaşında Almila.Çok saf, çok masum, her şeye kırılabilir, üzülebilir... Mert ve Ece'nin de ailesi öldüğünde Ece daha çok küçüktü.Mert ona hem anne oldu hemde baba.Kırkmamak için çok çabaladı, üzmemek için elinden gelenin fazlasını yaptı.Kırdılar, kırdı! Üzdüler, üzdü! Bak bu Ece'nin buraya geldikten sonraki olan olay için bile deli oldu.Hatta adamı buldu, patakladı."

 

"Ne?" Diyerek bağırdığımda "bunlar ne zaman oldu ve neden benim haberim yok!" Demiştim.

 

Barın yandan bana baktığında "biz sizinle ilgili her olayı biliyoruz muyuz hanımefendi? Senin yerine ben cevap vereyim hemen, hayır! O zaman biz neden her şeyi söyleyelim ki? Hem bak haberin oldu."

 

"Ay aşkım çok sağ ol haberin verdiğin için ya!" Dediğimde önüme dönmüştüm ve kollarımı birbirine bağlamıştım.

 

Şu an triplenmenin yeri değil diye düşündüğümde "her neyse devam et bakalım" demiştim.

 

"Neye?" Dediğinde "Erhan ve Ece..." demiştim."Erhan ve Ece, Ece ve Erhan... tanıdık geldi mi?"

 

Güldüğünde "geldi" demişti ve durmuştu.

 

Ona baktığımda "Erhan ise ... Erhan işte Almila.Anlatmaya bile gerek yok.Ece'nin tam tersi resmen.Kırar, döker, ağzına geleni söyler." Derin bir nefes alarak tekrardan bana döndüğünde "tamam Erhan sahiplenicidir.Hatta, fazlasıydı ki bunu annemden dolayı çok iyi gördük; ama Ece ile olabilirler mi emin değilim."

 

"Peki eğer olurlarsa karşı çıkar mısın? Ya da çıkar mısınız?" Dikkatli bakışlarımı Barın'a yönlendirdiğimde Barın gülümsemişti ve "eğer üzmeyecekse, kırmayacaksa, ona bebeği gibi bakacaksa..." kafasını iki yana salladığında "hayır, çıkmam" demişti.

 

Otuz iki diş sırıttığımda "yaa..." demiştim.

Cümlem ile hızlıca bana döndüğünde "ama Mert'i bilemem tabii ki!" Demişti."Mert bu sonuçta! Ne yapacağı belli olmaz.Erhan içinde konuşmuyorum bu arada.Genel olarak ele alırsak Ece, Mert'in kardeşi.Eee her abi illaki tepki gösterir, kıskanır." Gözünü yoldan ayırmazken "Mert, ateş ve su gibi olan bir çifte ne tepki verir ben bile bilmiyorum yani" demişti ve bana dönerek göz kırpmıştı.

 

Omuz silkerler "ateş ve su bile bir araya gelebilir..." demiştim.

 

"Ama birbirlerini yokta edebilirler."

 

"Ama eğer kalpleri birbirine bağlıysa olmayada bilirler."

 

"Ya sen bu ikinin olmasını istiyorsun herhalde?" Dediğinde içimde olan duyguları gizlemeden Barın'a bakmıştım.

 

"Evet..." dediğimde "yani, eğer birbirlerine iyi geleceklerse neden olmasın ki Barın? Düşünsene Erhan yaralı bir çocuk.Tamam belki barıştınız; ama bu durum bir süre de olsa onun içindeki yaraları iyileştirmeyecek." Tamamen Barın'ın olduğu kısma döndüğümde "belki Ece onu iyileştirir Barın..." demiştim."Yaralarını sarar.Hatta, belki Erhan da Ece'yi iyileştirir."

 

Barın cümlem ile bana döndüğünde "o ne demek?" Demişti.

 

Ciddi bir şekilde Barın'a baktığımda Barın arabayı dikkatlice sürerek arada sırada bakışlarını bana çevirmişti ve "o ne demek Almila?" Demişti.

 

"Ya Barın sende farkında değil misin? Ece geldiğinden beri durgun.Yani, bilmiyorum; ama bence çok daha farklı bir durum var ortada.Bence bu sadece küçük bir kavgadan çıkan bir şey değil."Kaşlarımı kaldırarak Barın'a baktığımda "Ece'nin o eski sevgilisi size bir şey söyledi mi? Yani neler olduğunu öğrenebildiniz mi?"

 

Kafasını iki yana salladığında "o it için bu durum ufak, küçük bir kavgadan ibaretmiş!" Dudaklarının arasından küfür firar ederken "inanabiliyor musun?" Demişti sinirden gülerek."Beyefendi için bu sadece o an için olan bir hataymış ve Ece'yi çok seviyormuş! Ona aşıkmış ve bırakmak istemiyormuş!Sanki, bu saaten sonra sevebilecekmiş gibi ya da hayatında olabilecekmiş gibi gevşek gevşek konuştu!"

 

Gerilerek Barın'a baktığımda "sen daha demin Mert için patakladı demiştin değil mi?" Dediğimde Barın anlamazken kafasını sallamıştı ve "evet..." demişti."Neden ki?"

 

"Pataklamanın kaçıncı seviyesini adama uyguladınız acaba?" Durup Barın'a baktığımda "gerçi o adam bile değil ama neyse!" Sinirlenmeye başladığımda "ama iyi yaptınız gerçekten bak!" Demiştim öfke ile soluyarak."İnşallah elini kırmışsınızdır!"

 

Barın şok içinde bana döndüğünde tekrardan yola odaklanmıştı ve "içinden bu aralar vahşi bir kadın çıktı farkında mısın?"

 

"Bu zamana kadar olmam gerektiği gibi olmaya başladım diyelim biz ona." Sinirden güldüğümde "bu zamana kadar iyi oldum da ne oldu?" Demiştim."Elime ne geçti? Hiçbir şey! O yüzden ise bu saatten sonra böyle!"

 

Barın güldüğünde "Ya varya ben senin her haline aşığım; ama sana böyle çok daha fazla aşık oluyorum biliyor musun?" Barın'a baktığımda "yaa..." demiştim ve ona doğru uzanarak yanağından öpmüştüm.

 

Barın yola iyice odaklanırken "ama ben böyle kaza yaparım karıcığım!" Demişti.

"Sen öpünce ben sürekli heyecan yapıyorum.Olmaz ki böyle!" Bana döndüğünde "ama eve gidince karşılığını sana seve seve ve fazlasıyla veririm sen merak etme!" Demişti ve göz kırparak önüne dönmüştü.

 

"Bak sen ya? Nasılda hemen pay çıkarıyor!" Dediğimde bende gülmüştüm ve önüme dönmüştüm.

 

Barın bana tekrardan baktığında "bu arada evet pataklamanın baya bir üst seviyesini uyguladık.Şu an büyük ihtimalle kemiklerinin kaynamasını bekliyordur ya da kırılan parmaklarının yerine gelmesini!" Demişti ve gülerek önüne dönmüştü.

 

"Haketti!" Dediğimde "o dua etsin gebertmedik!" Demişti ve evin yoluna sapmıştı.

 

Sessizce "yakında o da olabilir..." dediğimde Barın'a sesli olarak bir şey söylememiştim ve önüme dönmüştüm.

 

Sonunda eve varıp arabadan indiğimizde Mert ve Beril'de inmişti ve yanıma gelmişlerdi.

 

Beraber evin kapısına geldiğimizde kapının aralık olarak bırakıldığını ve kol kısmının kırık olduğunu görmem ile Barın'a bakmıştım ve "Barın..." diyerek panikle ona dönmüştüm.

 

Barın ve Mert bize arkalarına geçmemiz için sessizce işaret yaptığında önümüze geçmişlerdi ve yavaşça evden içeri girmişlerdi.

 

Barın elini ceketinin arkasına atarken silahını çıkarmıştı ve yavaşça içeriye doğru emin adımlar ile ilerlemişti.

 

Korku o an tüm bedenimi ele geçirirken yerde kırılmış olan vazolara bakmıştım ve hemen Beril'e dönmüştüm.Beril'in yüzünün bembeyaz kesildiğini gördüğümde "ne olmuş burada böyle?" Demişti."Bu evin hali ne?"

 

O an aklıma Berfu ve Ece geldiğinde hemen Barın'ın yanına ilerlemiştim.

 

Barın silahını elinde sabitlerden birden oturma odasının olduğu kısma bakmıştı.

 

Elim ağzıma o anın verdiği korku ile giderken gözümden akan yaşa engel olamamıştım.

 

Her yer dağılmıştı ve yerde cam parçaları vardı.

 

Bakışlarım koltuğun hemen kenarında yerde duran bacaklara değdiğinde "Nida?" Demiştim ve Barın'a bakmıştım."Bu Nida Barın! Peki, Berfu ve Ece nerede?"

 

Olduğum yerden ilerleyip Berfu'nun odasına gittiğimde Barın, Mert'e dönmüştü ve "evin her yerine bak Mert!" Demişti."Belki Ece korunmak için Berfu ile bir yere saklanmıştır." Barın'ın sesi yavaş yavaş benden uzaklaşırken odaya girmiştim ve içeri bakmıştım.

 

Yoktular.

 

Tekrardan oturma odasına geri geldiğimde Nida'nın hemen yanında duran Barın'ın yanına ilerlemiştim ve baygın halde yatan Nida'yı uyandırmaya çalışmıştım.

 

Nida'nın gözleri yavaş yavaş açılırken alnından akan kanı elinin tersi ile hafifçe silmişti ve başını tutarak biraz doğrulmuştu.

 

"Berfu ve Ece nerede?" Diyerek Nida'ya baktığımda Nida bana bakmıştı ve "Ece ve Berfu..." olduğu yerde sendelerken Barın, Nida'yı tutmuştu ve "neredeler?" Demişti tok bir sesle.

 

Nida ağlamaya başlarken "ben çok çabaladım..." demişti sessizce."Ama engel olamadım, yapamadım.Ben çok özür dilerim."

 

O an soğuk bir ürperti bedenimden geçerken "ne?" Demiştim Nida'ya sinirle bakarak.

"Ne demek engel olamadım! Engel olamadım ne demek Nida? Berfu'm nerede? Ece nerede?" Elim kolunu sert bir biçimde tuttuğunda "nerede söyle?" Demiştim tekrardan.

 

Olduğum yerden hızlıca kalkarken bakışlarım hâla Nida'daydı.

 

Arkadan "Barın evin hiçbir yerinde yoklar!" Diyerek telaşla ve sinirle bize yaklaşan Mert'e birden baktığımda "ne demek yoklar ya?" Diyen Beril'e dönmüştüm.

 

Hiçbir şey söylemeden boğazımda olan düğüm ile Nida'ya tekrardan baktığımda "Kaçırdılar..." demişti gözleri gözlerime değerken."Onları kaçırdılar Almila..."

 

O an zaman benim için dururken Nida'nın kelimesine odaklanmıştım.

 

Kaçırdılar demişti.

Berfu'mu ve Ece'yi kaçırdıklarını söylemişti.

 

O an söylenen her şey benim için yok olurken sadece tek bir kelimeye odaklanmıştım.

 

Kaçırmışlardı.

Peki ama bunu kim yapmıştı?

Ece ve Berfu'mu kim kaçırmaya cesaret etmişti?

 

Bölüm sonu...

 

Okuduğunuz için teşekkür ederiz. 🫶🏻

 

Umarım bölümü beğenmişsinizdir.

 

Eğer beğendiyseniz oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen.

 

Sizin yorumlarınız benim için kıymetli ve önemli... 🫶🏻

 

Tekrardan görüşmek üzere...

Kendinize iyi bakın. 🫶🏻

 

Bölüm : 30.11.2024 21:24 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Aleyna Ay 🌙 / ❄️ Mübrem: Vazgeçilmez 1 ❄️ / Bölüm 64: “Geçmeyen Acı”
Aleyna Ay 🌙
❄️ Mübrem: Vazgeçilmez 1 ❄️

71.91k Okunma

3.02k Oy

0 Takip
71
Bölümlü Kitap
Bölüm 1: “İlk Karşılaşma”Bölüm 2: “Korku”Bölüm 3: “Kaçırılma”Bölüm 4: “Yeşil Gözlü Adam”Bölüm 5: “Cevabı Olmayan Sorular”Bölüm 6: “Plan”Bölüm 7: “Acı”Bölüm 8:”Korku”Bölüm 9: ”Sığınak”Bölüm 10: “Öpücük”Bölüm 11: “Saldırı”Bölüm 12: “Yardım”Bölüm 13: “Hüzün”Bölüm 14: “Ayrılık”Bölüm 15: “Hesaplaşma”Bölüm 16: “Hayal”Bölüm 17: “Nefret”Bölüm 18: “Barın”Bölüm 19: “Kabus”Bölüm 20: “Şapkalı Adam”Bölüm 21: “Kıskançlık”Bölüm 22: “Yakınlaşma”Bölüm 23: “Hisler”Bölüm 24: “Acı”Bölüm 25: “Gerçekler”Bölüm 26: “Mektup”Bölüm 27: “Şüphe”Bölüm 28: “Vicdan Azabı”Bölüm 29: “Vuslat”Bölüm 30: “Yıkım”Bölüm 31: “Kırgınlık”Bölüm 32: “Yalnız”Bölüm 33: “Hasta”Bölüm 34: “Öfke”Bölüm 35: “Hastahane”Bölüm 36: “Kötü”Bölüm 37: “Silah”Bölüm 38: “Tercih”Bölüm 39: “Kurtuluş”Bölüm 40: “Yakarış”Bölüm 41: “Mecburiyet”Bölüm 42: “Özür”Bölüm 43: “Yemek”Bölüm 44: “Ortaklık”Bölüm 45: “Dosya”Bölüm 46: “Doğum Günü”Bölüm 47: “Yeni Başlangıçlar”Bölüm 48: “Yıllar”Bölüm 49: “Tepe”Bölüm 50: “Geçmişten Kalan”Bölüm 51: “Eski Arkadaşlıklar”Bölüm 52: “Varlığını Hissetmek”Bölün 53: “Tekrar Karşılaşmak”Bölüm 54: “Eski Aşklar”Özel Bölüm: “Geçmiş”Bölüm 55: “Baba ve Kızı”Bölüm 56: “Bağ”Bölüm 57: “Kavuşma”Bölüm 58: “Eğlenmek”Bölüm 59: “Kardeş”Bölüm 60: “Kimsesizlik Hissi”Bölüm 61: “Derin Duygular”Bölüm 62: “Oyun”Bölüm 63: “Kaybetmek”Bölüm 64: “Geçmeyen Acı”Bölüm 65: “Kar Tanesi”Bölüm 66: “Tesadüf”Bölüm 67: “Affedememek”Bölüm 68: “Kalp Kırıklığı”Bölüm 69: “Yılbaşı”Bölüm 70: “Final”
Hikayeyi Paylaş
Loading...