@alfaedam
|
Olay yerine geldiklerinde saat bire geliyordu. Kalabalık mahalleli polis kordonunun arkasında neler olduğunu anlamak için merakla beklerken, olay yeri ekibi de çoktan gelmişti. Tam bir kaos meydanı olan apartmanın girişine bakıyordu Ada, yani ilk vakasıyla karşılaşacağı o çelikten kapıya... Özgür Komiser, katıksız özgüveniyle apartmanın merdivenlerini tırmanır vaziyetteyken, Ada'da ilk vakasının olduğu daireye giren adamı izliyordu. Bu ana gelene kadar çok çalışmıştı, şimdi ise kuru bir heyecana sahipti. Tırnaklarını avuçlarına bastırarak kendine gelmeye çalıştı bir müddet. Sonra da basamakları ağır ağır tırmanmaya başladı. Olay yerini inceleyen beyaz kıyafetli görevlilerin yaptığı işe bakıyor, kendince yolunu arıyordu. Sonunda ardına kadar açık duran kapının önüne geldiğinde durakladı. Adımları, bir mahzenin kapısında duruyormuş gibi sabit, kalbi yüzündeki hassasiyeti ortaya çıkartacak kadar da hızlı atıyordu. Ancak gireceği kapı kendi anılarından oluşan bir boşluk gibi siyah ve iç karartıcıydı. Küçük bir kız, annesinin yerde yatan kanlı bedenini soğuk bir yüz ifadesiyle izlediği gibi izledi o evin ahşap zeminini. Sarı kağıtların her bir mermi kovanının üzerinde "ben buradayım" dercesine koyulduğu o evde, ağlamaktan gözyaşı kalmamış bir kızın sessiz hıçkırıklarının yankılanması gibiydi her şey. Ve her bir adım o korkuyu yenmesi için birer fırsattı. "Komiserim daha ne kadar orada kalmayı düşünüyorsunuz?" dedi olay yeri inceleme ekibinde olan bir kız. Kendine getiren bir irkilmeyle kızın önünden çekilirken özür dilemeyi ihmal etmedi. Ama aklı hâlâ daha küçükken yaşadığı ve etkisinden çıkamadığı o andaydı. "Komiserim size fazla geliyor galiba böyle şeyler." dedi Özgür Komiser hafif alaya yakın bir sesiyle. Ada, hiçbir şey demeden etrafı gözleriyle hızlıca kolaçan etti. Daire, iki artı birdi, bir yatak odası bir salon ve bir de mutfaktan oluşuyordu. Hol uzun ama yeterli değildi. Ev sıradan, orta halli bir insanın yaşayacağı şekilde düzenlenmişti. Yavaşça adımları Özgür Komiserin de bulunduğu odaya giderken daha 'ne olabilir ki?' düşüncesini bir kenara fırlattı. Yerde üzeri örtülen kızın sarı kıvırcık saçları kendini göstermiş, aynadaki kan ve yerdeki kan gölünü görünce sendelemişti. Yüzü bembeyaz kesilse de hiçbir şey belli etmemek için, Özgür Komiserin olay yeri incelemede görevli bir adamla tartıştığı konuya kulak vermek zorunda kalmıştı. "Adı Sare Soydan, ilkokul öğretmeni. Yirmi beş yaşında, başından vurulmuş Komiserim." Konuşmaları dinlerken bir yandan yerdeki kızın cesedine bakmayı da ihmal etmedi. "Daha çok gençmiş, yazık oldu." "Evet komiserim, üzerinde sadece bornozu varmış. Kız belli ki banyodan daha yeni çıkmış." "Peki, evde başka biri ya da ailesi var mı?" Yanındaki adamla birlikte cesedin başına eğilirken Ada'da pür dikkat onları izliyordu. "İhbarı yapan sevgilisi. Ailesiyse araştırılıyor Komiserim." "Ya! Peki o nerede?" "Yan odada, beklemeye aldık." O anda Özgür Komiser cesedin üzerini açınca kadının gözleri kendini ortaya çıkarttı. Alnının ortasında kocaman bir delik olan genç kızın, kanı çekilmiş yüzünü görünce, annesinin yüzünü görüyormuş gibi oldu bir an. Yüzünün ortasında delicesine akan kanı ve nefesinin kesilişini hatırladı. Ardından gözlerini kapatarak yükselen mide bulantısıyla birlikte kendini odadan dışarıya attı. Unutamıyordu geçmişi işte. Onun uykularını çalan o ızdıraplı zamanı asla da unutamayacaktı. Ne kadar çabalasa da ne kadar uğraşsa da hep aklının bir köşesinde olacaktı. Belki de Özgür haklıydı. Ona göre değildi bunlar ve en başta gönüllü olmamalıydı. Ama bu kadar yolu geldikten sonra da geri dönmek istemiyordu. "Komiserim kendini toparla." dedi aniden karşısına dikilen Özgür Komiser. En başından beri onu gözlemliyordu ve buraya geldiklerinden beri ikinci bir ölüymüş gibi gezmesi gözüne batar hale gelmişti artık. "Özür dilerim Komiserim ben..." Konuşmasına izin vermeden Ada'nın kolundan tuttuğu gibi onu dışarıya sürüklerken gözü dönmüş gibi davranıyordu. En sonunda apartman boşluğuna çıktıklarında Ada komiseri hafifçe ittirdi. "Bak Komiserim. Size bu işe uygun olup olmadığınızı sorduğumda beni ciddiye almadınız. Şimdi görevdeyiz ve onca işlerimizin ardından, senin gibi bir yeni yetmeyle uğraşamayız. Anlıyor musunuz? Sana bunca zaman kibar davranmaya çalıştım. Ama benim işime engel olduğunu gördüğüm an, seni yollamanın her türlü yolunu bulacağımı sakına unutma!" dedi tehditkâr ses tonuyla. Ada, öfkeyle bakan adamın gözlerinin içine korkusuzca baktı. Karşısındaki adama doğru bir adım atarken, öfkeden damarlanan ve koyu kahverengi gözlerindeki dipsiz kuyusunun içine zehrini akıtmak için hararetlendi. "Komiserim, bu benim ilk vakam. Ama gördüğüm ilk ceset değil." Aynı keskinlikte gözlerinin içine bakmayı sürdürdü. "İşinize engel olduğumu düşünüyorsanız bir adım geri çekilirim, ama eğer gitmemi istiyorsanız işte orada size bir 'dur' derim. Ben bu işi siz rahatsız oluyorsunuz diye bırakacak değilim." Yüzüne alaylı bir gülüş de ekleyerek ortamdaki taşları bir bir ortaya fırlattı. "Siz sadece işinize bakın, benimle uğraşmanız için bir sebebiniz yok." Yanından geçip gitmeden önce bileğinde gerçekte olmayan hayali saati gösterdi. "Sakinleştiricilerinizi almayı unutmayın, malum vakti geçerse öfkenize hakim olamayabilirsiniz." İçeriye doğru girerken, Özgür elini cebine atarak ilaçlarını kontrol etti. Sonra da onun arkasından bakakaldı. Bunu nasıl bildiğini ya da saatinin hangi ara dolduğunu anlamamıştı bile. Hayır, bu kadar şeyin arasında sakinleştirici içtiğini nereden anladı? Onun yanında bir kere bile kutuyu cebinden çıkartmamıştı. Eline tekrar kutuyu alıp, uzun uzun baktı. Bu mümkün değildi. En müsait zamanda bunun gizemini çözecekti ama öncelikle kendi işine odaklanmalıydı. İhbarı veren kişiyle konuşma vakti gelmişti artık. **** Merhaba... Polisiye sever misiniz? Hangi tür kitaplar okudunuz? Hadi yorumlarda konuşalım 🤗
|
0% |