Yeni Üyelik
12.
Bölüm

🌸10.Bölüm🌸

@alfaedam

 

🌸

Silahı son anda havaya kaldırmamla silahın patlaması bir oldu.

Gök yarıldı, burada bulunanları içine çekti.

O kadar şiddetli bir ses yankılanmıştı ki birkaç saniye duyma yetimi kaybettiğimi sanmıştım. Ama korkulan olmadı, her şey yerine yavaş yavaş gelmeye başladı. Korkusuz gözlerim adama dönerken Ayça'daki halime teşekkür ettim. İyi ki o aptal sınıf arkadaşlarıyla birlikte atış talimine gitmiştik. Yoksa silah tutmaktan bile bihaber olacaktım.

"Şimdi, nerede kalmıştık?"

Adam korkuyla titredi. Diğer çocuklarda kuşkuyla bana bakmaya başladılar. Aralarından biri hariç. O bu zamana kadar fark etmediğim çöplerin arasından kırık sandalye bacağı bularak titreyen adamın arkasına yaklaştı. Elindeki sopayı adama savurdu ve o sopa adamın kafasında paramparça oldu. Şaşkın gözlerim çocuğu buldu. Onun da gözleri ilk başta düşen adamda gezdi, sonra da bana döndü.

O an iki alev birbiriyle karşılaşmış gibiydi. Sonra bir anda ikimiz de sönmüş birer ormana dönüştük.

Gözleri elimdeki silaha kayıp bana doğru ilerledi. O kadar hiddetli geldi ki yeni atılmış silahın sıcak olduğunu hesaplayamadı bile. "Deli misin sen?" dedi silahın ucunu tutarken. Eli yanınca geri bıraktı. Ben ise donmuş zamanla birlikte kendime gelmeye çalışıyordum.

"Siihhsss, sıcak!" Silahı boş vererek bana döndü tekrardan. "Deli misin sen? Silahlı bir adamı durdurmaya çalışmak mı? Kafayı yedin herhalde!"

"İyi be!" dedim laflarını savururcasına. "Senin teşekkürün böyle herhalde!" Elimdeki silahın metali ağırlık yapıyordu. "Hem ben gelmeseydim hepiniz ölecektiniz. Teker teker..."

"Teşekkür ederim." dedi arkadaki çocuk kanamış dudağını tutarken. Tam karşımdaki çocuk onu durdurdu.

"Teşekkür mü? Az önce ne yaptığının farkında mısın sen? Ya inanmasaydı senin yaptığın bu oyuna o zaman ne olacaktı? Yaptığın plan o kadar aptalcaydı ki! Ya ölseydik!" Bu çocuk bana böyle bağırıp çağırmaya devam edecekti herhalde. Neden böyle bir şey yapmıştım ki? Keşke yürüyüp gitseydim.

"Ahss, yeter be!" dedim bağırarak. Elimdeki silahı kucağına fırlattım. "Ölmedin ama... Hayattasın ve nefes alıyorsun. Şimdi ya polis çağırırsınız ya da böyle dikilip bana bağırmaya devam edersiniz. Sizi bilmem ama ben okula geç kaldım." diye söylenip onları arkada bıraktım. Hepsinin yüzü dağılmış ve bir yerleri kanlıydı. Yine de umursayacak halim yoktu. Zaten hayatlarını kurtardım, bir de yaralarına bakamazdım.

"Sen hiç ölmekten korkmaz mısın da kendini böyle tehlikeye atıyorsun? Ya ölseydin?" dedi çocuk arkamdan bağırarak. Kendi kendime güldüm. Şuna bak, zaten ölmüş biri neden ölümden korksun ki?

Çantamı alarak onlara baktım. "Umarım o adamı öldürmemişsindir." diyerek arkamı döndüm ve yoluma devam ettim. Bayağı bir ilerledikten sonra arkama dönerek geliyorlar mı, gelmiyorlar mı diye kontrol ettim. Gelmiyorlardı. Derin bir nefes aldım ve o an bacaklarım hissizleşerek beni terk etti, yere yığıldım.

Az önce ne olmuştu öyle beh! Ayça'dayken bile böyle bir şey yaşamamıştım. Sanki, sanki sadece bana denk gelmişti böyle bir şey. Neden? Neden ama neden? Onca kişi varken neden ben? Derin derin soluk alıp verdim.

"Deli misin sen kızım? Az önce eli silahlı bir adamı devirdin. Havaya ateş ettin. Barut musun sen?" dedim bacaklarımı ovarken. Ellerimin titrediğini o zamana kadar fark etmemiştim. Onlara bir şey çaktırmamıştım ama çok korkmuştum. Korkum ölmek değildi, bir daha annemi ve babamı görememekti. Bunu düşünmek beni paramparça ediyordu.

Zar zor olsa da kendimi okula atmaya başardım. Sırama otururken de yaşadıklarım beynimi silip süpürdü. Sonra soluklanarak o anları unutmaya çabaladım. Bitti geçti Minji... Onları bir daha görmeyeceksin. Bir daha muhatap olmayacaksın, aynı okulda olsak da...

Kitaplarımı ve defterlerimi çıkartarak masaya koyduktan sonra geriye yaslanarak kendimi dinlemeye başladım. Bu garipti ama yaşadığım şoktan sonra içime bir rahatlama çökmüştü. Huzur gibi... Sanki onlara yardım etmesem vicdan azabından kıvranacakmışım da onun ateşinden sakınmışım gibi. Evet, birine yardım etmek çok hoşuma gitti. Ne kadar da minnet duygusuna sahip olmasalar da öyleydi.

Kapalı gözlerimin arasından bir gölge hissettiğimde umursamamaya çalıştım ama sesi o kadar rahatsız ediciydi ki Ma-ri'nin sesini duymazlıktan gelemedim. Ne kadar da gıcık birisi bu böyle.

"Minji, dünden sonra bir daha gelemeyeceğini düşünüyordum. Ben olsam gelmezdim çünkü" Gülümseyerek gözlerimi açtım.

"Neden? Sen ben misin?" Histerik, tuhaf bir gülüş koptu dudaklarından.

"Hayır, senin gibi rezil biri miyim?" Yanındaki kızlar hep bir ağızdan konuştu.

"Tabii ki de değil!!"

"Âlâsısın." dedim aynı gülüşle karşılık verirken. Suratıma aval aval baktı. Bu kelimenin ne anlama geldiğini yüzde yüz bilmiyordu. Bu da işime gelirdi.

"Bana bak Minji! Bana anladığım dilde konuş yoksa..."

"Çocuklar yerlerinize..." diye ses gelince Ma-ri'nin sözü yarım kaldı. Hocanın hızla sınıfa girmesiyle herkesin yerine oturması bir oldu. Kahkahamı ağzımda tutmak zorunda kaldım çünkü bugün yaşadıklarımdan sonra Ma-ri'nin tehditleri havada asılı kalıyordu. Bu aynı bozuk plak dinlemek gibi bir şeydi.

"Beni dinleyin." dedi hoca. Elindeki cetveli masaya vurarak herkesin dikkatleri oraya kitlendi. "Bugün sınıfa yeni arkadaşlarınız geliyor." Der demez gözlerim boş sıralara kaydı. Demek ki bu boş sıraların asıl sahibi geliyordu. Hah! Oysa yalnızlığa alışmaya başlamıştım.

Tekrardan tahtaya döndüğümde sırayla içeriye giren dörtlüyü görmemle her şey yerle bir oldu.

Bu olamazdı!

Olmamalıydı!

Hayır, hayır hayır!

Masadaki defteri alıp yüzümü defterin arkasına sakladım. Bunlar sabahkilerdi. Buraya benim arkamdaki ve yanımdaki boş sıralara oturacaklardı. Ne yapacaktım ben? Olamaz! Neden bunlar hep beni buluyor? Koskocaman okulda sadece benim sınıfım mı kaldı?

Sınıftakilerinin hoşbeş sohbetleri kulağıma vurunca defterin arkasından beri gözlerimi kaldırdım. Onlara bakma fırsatım hiç olmamıştı. Ma-ri ve çetesi çoktan kendi aralarında paylaşım yapmaya başlamışlardı bile.

"Ortada alnı yaralı olan benim." dedi, sanki kendine karpuz seçiyordu.

Dediği kişiye baktığımda bana bağıran çocuktu bu. Evet, dediği gibi yakışıklı biriydi. Uzun boyluydu ve kahverengi saçları ensesine kadar geliyordu. Düz saçları keskin bakan gözlerine kadar iniyordu ki bu da onu asi bir tip yapıyordu. Sanki bilerek asi olmak istermiş gibi.

"Şu baştaki de benim," diye atıldı Yoo-jung. Diğerleriyle birlikte kıkırdadı. Dur bir saniye, sanırım kusacağım.

O çocukta hafif kısa boylu ama gayet ideal bir tipti. Patlak dudağını görmemle bunun bana teşekkür eden çocuk olduğunu anlamam bir oldu. Dur bir saniye! Yoo-jung'la bu çocuk mu? Sanırım bu sefer gerçekten de kusacağım.

Se-ri de diğer çocuğu gösterdi. O da diğerleri gibi boylu posluydu. Hayır, bunların hepsi süt gibiydi. Maşallah... Şöyle alıcı bir gözle baktım da bunlar çok can yakarlardı. Aman, benden uzak dursunlar.

Diğer sempatik çocuk da Sun-ie'ye kalmıştı. Yüzüne baktığımda gerçekten iyilik timsaliydi. Bu çocuk Sun-ie'ye yakışırdı. En azından sevgilisinden daha iyiydi. Ama tabii Sun-ie 'sevgilim var,' diyerek onu reddetti. Yazık! Güzel çocuktu da...

"Bize kendinizi tanıtın." dedi öğretmen.

Sırayla başladılar. Yoo-jung'un gözünü kestirdiği çocuk isminin Koo Shin-joo olduğunu, babasının iş adamı olduğunu, kolejden ayrılıp bu okula geldiklerini tek tek anlattı. Yani kısaca bunlar zengindi ve şımarık büyüdükleri için okulda taşkınlık çıkarıp okuldan atılmışlardı. Demek ki, sabahki adam bunları bu yüzden sıkıştırmıştı. Zengin diye. Ah, şu paranın gözü kör olsun. Tabii gözü varsa...

"Benim adımda Jung Soo-oh." Bu Se-ri'ninkiydi. İsimlere bak! Bunları nasıl aklımda tutacaktım ben?

"Ben de Ryu Jae-seon." Bu Sun-ie'nin reddettiği çocuktu. Gülümseyince etrafa ışık saçtı. Sınıftaki diğer kızların eridiğini gördüm.

Sıra bana bağıran asi tipe gelince sadece ismini söyledi. Elleri de cepteydi. Saygısız!

"Kang Donghyun."

Gözleri sınıfta gezdi ve nasıl olduysa defterin arkasında sakladığım benliğimi fark etti. Gözlerime bakınca 'Tekrar sen' gülümsemesi attı. Başımı yerin dibine bir deve kuşu gibi sokasım geldi. Hatta yer yarıldı beni içine davet etmek istedi ama tüm uzuvlarım onun gözlerine bağlandığı için yerinden hareket edemedi. Hatta kasırga beni sürüklemek istedi ama onun bakışları beni bırakmadı. Bu yüzden de bu yere olduğum ana çivili kaldım.

Sanırım bundan sonra hayatımın olaylarını yaşayacaktım.

Hayır, hayatımın kâbusunu yaşayacaktım.

Bu daha doğruydu.

🌸

Evet, yeni karakterlerle tanıştık. Umarım seversiniz. Karakterlerini isimleri fazla karışık ama merak etmeyin. Zamanla alışacaksınız. :)

instagram: alfa_sanatci

 

Loading...
0%