Yeni Üyelik
13.
Bölüm

🌸11.Bölüm🌸

@alfaedam

 

🌸

Zaman, her şeyin ilacı derlerdi.

Acılarımla baş başa kaldığım zamanlarda kimseye bir daha sevgi dolu bakmayacakmışım gibi hissediyordum. Gözüm insanlara kapalı ruhumda bir uçurumun dibi kadar ıssızdı. Kendimi karanlığıma hapsetmiştim.

Ta ki onu görene kadar.

Bir daha kimseye aşkla bakmam diye düşünüyordum, sevgiyle, merhametle...

Erkan'la karşılaştığımda Minji'nin yaşındaydım. Ona ilk o an tutundum, sevgiyi tüm tenimde hissettim. Ona deliler gibi âşık olmuştum. Sanki peri masallarındaki sevgi bekleyen prenses bendim, o da beni almaya gelen beyaz atlı prensti. Kalbimi aldı, götürdü. Sonra da çöpe attı.

Babamdan sonra o da bana ihanet etti. Sevgime, aşkıma, merhametime...

Ama bu geçmişte kalmıştı. Şimdi uğraşmam gereken başka işler vardı. Şu belalı dörtlü gibi...

Uzun bir süre bana baktıktan sonra kafamı sıraya gömmemle kendimi saklamaya çalışmam bir oldu. Daha olayları üzerimden atamamışken bunlarla bir de aynı sınıftaydım, şaka gibi.

Öğretmen, "Kim Minji'nin arkasındaki sıralara yerleşin," deyince bir hışımla kafamı kaldırdım. Neden ya? Neden onlara isimi söylüyordu? Hem de soy ismimle birlikte... Ah, delirmek üzereyim!

Donghyun, bana doğru gelirken nefesimi tutup sadece gözlerimi gösterdiğim defterimle birlikte onu takip ederken o da beni gözleriyle takip ediyordu. Diğerlerinin bana bakıp kendi aralarında konuştuğunu duydum. Soo-oh, "Bu o kız değil mi?" dedi öbür tarafımdan geçerken. Shin-joo onu onayladı.

"Evet o, aynı sınıfa düştük."

"Evet ya!" dedi Donghyun. "Aynı sınıfa düştük." Ve arkamdaki masaya kuruldu. Kurulurken de oturduğum sıraya da tekme atmadan geçmedi. Tüm kızlar bizden tarafa baktı. Sese baktılar sandım ama gerçeği anlamam bir kaç saniye bile sürmedi. Onlar muhteşem yakışıklı erkek grubunu kesiyorlardı. Oysa ne görüyorlardı bu asalak takımından. Şunlara bak! Hepsi serseri!

Yan tarafıma Jae-seon oturdu. Bana el salladı, gülümsemesi ışık gibiydi, bu beni rahatsız etti. Başımla el sallamasını kabul ederken tekrardan tahtaya döndüm. Hala defterle yüzümü saklıyordum, neden öyle yapıyorsam? Zaten hepsi beni tanıdı. Defteri yavaşça indirerek gözlerimi tahtaya çevirdim ve bir daha asla başka tarafa bakmadım.

Ta ki zil çalıncaya kadar...

İlk önce Donghyun geldi başıma, sonra da diğerleri tek tek dizildi. Kendimi nedense kapana kısılmış gibi hissettim, belki de odun tayfası sayesinde kafese kapatılmıştım. Ya da erkekler kapanına takıldım. Bilmiyorum, şu ana her türlü kılıf uyabilir.

"Ne istiyorsunuz?" dedim derin bir nefes alırken. Donghyun gözlerini çekmeden bana bakmayı sürdürdü. Öfkeyle aldığım nefesi bıraktım. "Neden başımda dikiliyorsunuz? İşinize gitsenize..."

"Seni anlamaya çalışıyorum." dedi Donghyun. Gözlerimi kaldırıp ona baktım. "İlk başta kendi canını düşünmeden bir adamı yakaladın, sonra da bu okulda aynı sınıfta tekrardan karşımıza çıktın. Senin derdin ne?" Görende adamla iş birliği yaptım sanır. Resmen suçlu oldum ya!

"Asıl senin derdin ne? Hayatını kurtardım, eşyalarını geri aldın, bir suçlu yakaladın, daha ne istiyorsun?"

"Amacını öğrenmeyi?" Ne gibi bir amacım olabilir ki? "Kahraman olup gözümüze girmeye mi çalışıyorsun? Yoksa para mı istiyorsun?"

'Yok artık' dercesine güldüm. "Evet, ya! Nasıl unuttum ben?" Parmaklarımı kaldırdım. "Ben bunlarla haraç kesiyorum." Parmaklarımı indirirken sertçe masaya vurdum. "Hatta adam öldürüyorum."

Kahkaha attım. "Manyak mısın sen be? Hayır, hayır..." dedim cümlemi beğenmeyerek. "Psikopat mısın? Benim sizinle ne derdim olabilir ki? Sadece bana bir teşekkür edin ve bu olayı sonsuza kadar zihninizden silin!" Sesim dalga dalga sınıfta yankılandı. Benimle kafa buluyorlardı herhalde.

"Çok film izlemiş herhalde," dedim ayağa kalkarken. "Hayal görüyor..." diyerek dışarıya yöneldim.

O zamana kadar sınıfta tek bir Allah'ın kulunun olmadığını gördüm. Sanki bile isteye burayı boşaltmışlar gibi. Sinirle dişlerimi gıcırdatırken camdan bakan kızları görmemle olaya adapte olmam zor olmadı. Belki onlar bile isteye boşaltmadı ama bu Ma-ri ve aptal arkadaşları bunu bilerek yaptılar. Şimdi de ne halt yerlerse yesinler. Umurumda değiller!

Sinirle dışarı çıktığımda Ma-ri aniden önüme geçince asla onlardan kurtulamayacağıma bir kez daha emin oldum. Neden bir kez olsun peşimi bırakmıyorlardı ki?

"Ne konuştunuz Donghyun'la? " Se-ri atladı.

"Bizden bahsettiler mi?" Sinirle nefesimi bırakırken gözlerim alevler çakarak Ma-ri'ye baktım, Se-ri'yi umursamadım bile.

"Neden ona sormuyorsun? Koş seni sınıfta bekliyor." dedim pis bir gülümseme eklerken yüzüme.

Omzuma vurarak ittirdi ve savrulan beni umursamadan içeriye daldı. Peşinden de sürüsü gitti. Gülmek istedim ama kendimi bahçeye çıkana kadar tuttum. Bahçeye çıkar çıkmaz kahkahayı patlattım. Birkaç kişi yanımdan bana bakarak geçip gitse de umursamadım. Çünkü bu çok hoşuma gitmişti.

Sen misin bana bağıran Donghyun! Al sana Ma-ri belası. Biraz da onunla uğraş...

🌸🌸🌸

Zaman diğer her şey gibi okulda da hızlı geçiyordu. Okuldaki kızlar, Kang Donghyun ve arkadaşlarının masasına her teneffüs birer içecek bırakıyor onlar da o içeceklerden beğendiklerini alıyorlar, beğenmediklerini atıyorlardı. Her kızdan kalpli bir zarf gelse şaşıramayacak duruma gelmiştim. Halbuki daha ilk gündü, ilk gün! Ve ben onların önünde oturduğum için sürekli bu durumla yüz yüze kalmak zorundaydım. Bir de onları göremeyince bana sormaları... Çıldırmak üzereyim!

Ellerimle saçlarımı yolmak üzereyken önüme gelen çilekli sütle şaşa kaldım. Sonra yine yanlış sıraya geldi diye düşünerek arkayı gösterdim.

"Kang Donghyun'un sırası burası değil, arkada. Eğer Ryu Jae-seon'u arıyorsan yan tarafta. Koo Shin-joo'yu arıyorsan sağ arkada, Jung Soo-oh'da sol tarafta."

Saçlarımı tekrar yolmaya başladığımda asla gıcıklığına dayanamadığım o sesi duydum.

"Bizi ne kadar çabuk tanımışsın öyle?" dedi kinayeyle.

Gözlerimi kaldırıp ona baktım. Geldiklerinden beri onlara âşık olan kızlarla uğraşıyorum, bir zahmet ezberleyeyim, değil mi!

"Bu sana." dedi sakince. Donghyun'a uzun uzun baktım. Sonra da, "Bana ex-girlfriendlerinizden arta kalan şeylerle gelmeyin." diyerek geri uzattım.

Ama tahmin ettiğimden daha farklı bir şey oldu.

"Teşekkür ederiz." dedi hafifçe eğilirken. Gözlerimi kocaman açarak ona baktım. Bu ne yapıyordu böyle?

"Sen ciddi misin?"

"Bizi oradan kurtarmasaydın o adam bizi öldürebilirdi." diye atladı Shin-joo. Gözlerim hızla ona döndü.

"Aslında daha önceden etmemiz gerekirdi ama bazı sorunlu arkadaşlara sahibiz." Jae-seon bunu söylerken ilk bana sorunlu arkadaş derken de Donghyun'a baktı. Başımı salladım ama hayrete düşmeden de edemedim. Onca bana bağırıp çağırışından sonra böyle bir teşekkür hiç beklemiyordum.

"Bu huysuz gıcığı kim ikna etti? Sen mi Jae-soon? İyi bir insana benziyorsun." Bunu söylediğimde kulaklarının kızardığını gördüm. Utanmıştı.

"Sihhss! Huysuz gıcık mı? Alırım bak onu, içemezsin." Omzumu silktim.

"Senden bir teşekkür aldım, bunu alsan umurumda olmaz huysuz gıcık." Sırama dönerken de devam ettim. "Şimdi herkes kendi hayatıyla ilgilensin, bunu kimse bilmemeli. Yoksa ailemin hoşuna gitmez."

Asıl amacım ailemi üzmemekti. Eğer böyle bir aksiyona atıldığımı öğrenirlerse benim için endişelenebilirlerdi. Zaten onları yeterince endişelendirmiştim, ah ne güzel! Birilerini üzmemek için uğraşmak çok güzel hissettiriyordu. Belki o kadar güzel hissettirmiyordu ama sonuçta artık bu dünya da yaşadığımı anlayabiliyordum.

"Merak etme." dedi Donghyun. "Bizim içinde sorun. Ellerini kollarını bağlayarak polise teslim ettik. Ama polis bizi görmedi."

Başımı sallarken derin bir nefes alıp verdim. Bu sorunda böyle bitmişti. Belki her şey daha yeni başlıyordu ama sonuçta arada bazı buzlar erimişti.

Yani küçük bir kısmı...

🌸

Bir bölüm daha son buldu. Diğer bölümde görüşmek üzere...

Loading...
0%