@alfaedam
|
🌸Minji🌸 Karalanan her sayfanın ardından hep temiz bir sayfa geliyordu. O gelen temiz sayfa bizim geleceğimizdi, karalanan sayfalarda geçmişimiz... Her sayfaya yaşadığım anıları doldururken geçmişimin karalanmış ve tozlanmış sayfalarını da unutamıyordum. Aklımı ve uykularımı dağıtan bir sürü yaşanmışlık vardı. En zoruysa Ayça'nın hayatında bıraktığım, baba bile demeye dilim varmadığı o adamdı. Ona hayatımı mahvetme yetkisini kim verdi bilmiyorum ama bildiğim tek bir şey vardı; o da vücudumda yankılanan kemer sesleri... Bir çocuk unutur derler ama unutamaz. Ben bir çocuktum, unutmadım, hatırlıyorum... Hatırlamak benim lanetimdi. Bu yüzden geçmişimden nefret ediyordum. Unutamamaktan nefret ediyordum. Geçmişi unutmak istiyordum ama Minji olarak yaşadığım her şeyi de hatırlamak istiyordum. Minji'nin hayatı benim hayatımdan daha güzeldi. Büyülüydü ve ben zamanla o büyünün tesiri altına giriyordum. Bir gün eğer Ayça olarak uyanırsam o zaman ne yapacaktım? Buranın sihrine alışmıştım, buranın sevgisine, sıcaklığına, her şeyine... Eğer bir gün uyanacak olursam çok acı çekecektim. Kapının tıklanmasıyla tüm düşüncelerim dağıldı. Tekrardan tıklayınca içeriye davet ettim. Kapım yavaş yavaş sakince açıldı. Sonra da babam kafasını uzatıp bana baktı. O kadar sevimli ve güzel duruyordu ki, gerçekten de onun büyüsüne kapılmamak elimde değildi. "Gel baba, bir şey mi oldu?" İçeriye girerken başını bir şey yok dercesine salladı. Sonra da kapıyı kapatıp birkaç adım attı. "Seni merak ettim. Ne yapıyorsun?" "Hiç," dedim önümdeki açık defteri kapatırken. "Kendi kendime bir şeyler karalıyordum." "Anladım." Gözleri odamı gezdi. Etraftaki idol resimlerini görünce yüzünü ekşitti. "Etrafında bu kadar yakışıklı erkek varken kendimi bir hiç gibi hissediyorum." Ah, babam. Küçüklüğümden beri etrafımda erkek arkadaşım olmasını istemezdi, yani Minji'nin küçüklüğünde... Yine anılar karıştı. "Ama sen benim ilk aşkımsın baba. Hem onlar benim idollerim. Onlarla ben iyi dostuz." dedim şakayla. Gülümsedi ve yanıma doğru geldi. Babam benimle konuşurken hep böyle davranıyordu. Bunu ne zaman fark etmiştim biliyor musunuz? İlk hastaneden çıktığımda. Herhalde o da Minji'yi kaybetme korkusunu hala aşamamıştı. Sanki bana zarar vermek istemediği bir çiçek gibi davranıyordu. Bu da bana Ayça olarak gördüğüm babadan tamamen zıt biri olduğunu hatırlatıyordu. Ah, iki hayatım olduğu için asla kıyaslamadan duramıyorum. "Bunu yaptığıma inanamıyorum ama..." dedi, arkasından kağıt bir çanta çıkarttı. "Sana hediye aldım. İçinde şunlardan var." Duvardaki BTS posterini gösterince kaşlarım çatıldı. Onlarla ilgili bana ne almış olabilir ki? Hediyeyi elime alır almaz içime dayanılmaz bir heyecan kaplandı. İlk defa babamdan hediye alıyordum. Bu gerçekten muhteşem bir şeydi. Hediyeyi çantadan çıkarttığımda bir kutuyla karşılaştım, hediye paketine sarılmış dikdörtgen bir kutuyla. Ben açarken babam da tepkimi ölçüyordu. Eğer böyle davranıyorsa demek ki bunun içinde güzel bir şey vardı. Sonunda açtım ve şok oldum. Babam bana katlanabilir telefon almıştı. Ama bu çok pahalıydı, buna nasıl parası yetti ki? "Bu çok güzel." Evet, güzeldi ama kabul edemezdim. Ne kadar babam da olsa bu bizim bütçemize çok fazlaydı. Hatırlıyordum da ilaç alırken bile çok zorlanıyorduk. Bu yüzden alamam. "Ama alamam baba." Gözlerini kaldırıp gözlerimin içine baktı. Şaşırmıştı. "Neden? Nerede görülmüş bir hediyenin geri çevrildiği?" "Biliyorum baba ama bu çok pahalı. Bunu geri götür, ben bir şekilde idare ederim." O an babamın yüzünde öyle bir gülümseme oldu ki cennet sanki yeryüzüne indi. Melekler yeryüzünde gezmeye başladı, kötülükler bir anda son buldu. İçimde sanki öyle muhteşem bir şeyler oldu. "Sen büyüdün de baban için endişelenmeye mi başladın?" Burnuma dokundu, içimdeki bir çocuk kahkaha attı. "Merak etme benim güzel kızım. Baban sadece senin gülmeni görmek istiyor. Bu hayatta tek önemli olan sensin." Tek önemli olan ben miydim? Gerçekten mi? Bu söz sanki içimdeki tüm kırık parçaları bir araya toplamıştı. Sonra da hepsini aniden tek parça haline getirmişti. Belki yaşadığım hayat boyunca duymak istediğim tek kelime buydu. Beni o binanın tepesine çıkarttırmayacak tek söz buydu. Gerçek babamdan duymak istediğim tek kelime bu! Peki ya bu adam aslında benim gerçek babamsa... Gözümden akan yaş sanki aradığımı bulmuşçasına kutunun üzerine düştü. Babam bunu gördü ve kollarını etrafıma sardı. O yıllardır uzak olduğum baba sıcaklığını hissettim. Onun sıcaklığıyla tekrardan dokuz yaşındaki kız, annesini yeni kaybetmiş ve sevgiye muhtaç olan o kız oldum. Hıçkırarak ağlamaya başladı o kız. Haykırdı hatta. Dedi ki; "Özledim. Bana bıraktığın sevgiyi özledim." Daha sıkı sarıldım babama. Sanki onunla tekrar kavuşuyormuşuz gibi. Belki de öyleydi. Belki de onunla tekrar kavuşuyordum... "Sana o günden sonra ne oldu bilmiyorum Minji ama," dedi bana sarılmaya devam ederken. "Ben bu kızımı daha çok sevdim." Yutkundum. Kalbim nefesimle birlikte sıkıştığında bazı şeyleri kavramaya başlamıştım. Minji, sandığım gibi biri değildi... 🌸 Saatlerin sonunda yeni telefonumun tüm kullanma şeklini çözmüştüm. Aslında bunları çok önceden biliyordum ama benim en çok hoşuma giden oyunlardı. Evet, saatlerce telefonda oyun oynamıştım ve artık uykunun beni yokladığını hissediyordum. Biliyorum, bu kadar oyun oynamamam gerekirdi ama gerçekten kim yaptıysa güzel yapmış, bağımlılık yapıyor. En sonunda anneme diyeceğim bir şeyi hatırlayıp dışarıya koşturdum. Ama kapıyı açınca karşılaştığım manzarayla duraksamak zorunda kaldım. Çünkü her yer karanlık sadece televizyon açıktı. Sanırım herkes uyumuştu, bir tek ben ayakta kalmıştım. Peki o zaman niye televizyon açıktı? Televizyonu kapatmak için ilerlediğim sırada koltukta uyuyan babamı görünce olduğum yerde durdum. Onu incelediğimde yan bir şekilde televizyon izlerken, aniden uykuya dalmış gibiydi. Ah, canım babam. Kim bilir o telefonu almak için ne kadar çok çalıştı? Bir anda bir anının kapısı açılarak beni içeriye davet etti. Anıyı gördüğümde babam masanın üzerinde yığılı olan hastane masraflarına ve faturalarına bakıyordu. Elleri saçlarının arasında tamamen bitmiş durumdaydı. Ona bağırdığımı hatırlıyordum. Hayır, ben değil gerçek Minji bağırıyordu. "Sen nasıl bir babasın? Senin gibi babam olmasaydı keşke! Senden nefret ediyorum!" İçime oklar saplandı, kalbimi kanattılar. Ruhumu yaralayıp yaktılar. Hemen odama koşarak bir tane battaniye çıkartıp babamın yanına gittim. Üzerine battaniyeyi sererken de dikkat ettim uyanmasın diye. En sonunda da yanına oturdum. Babamı izlemeye başladım. Kalın kaşları vardı, küçük gözleriyle de uyumluydu. Yüzü gururlu bir kral gibi güçlü ve inançlı duruyordu. Bunu da seviyorum çünkü bu yüzün bu durumu bana çekmişti. Ya da ben ona çekmiştim. Evet, Minji bu hayatı sevmiyordu. Sevmediği için yanındakilere kötü davranıyordu. Oysa o kadar yanılıyordu ki. İyi bir anneye ve iyi bir babaya sahipti. Bunların hiç değerini bilememişti. Anlamıyordum ama... Bunlar bana çok garip gelmeye başlıyor artık. Ya da artık bazı şeyleri geride bırakmalıydım. Evet ama nasıl? Onlar beni bırakmıyorlar ki. Bir Ayça'nın anıları, bir Minji'nin anıları. Sanki ikisi olmak için zorlanıyordum. Neden sadece biri olamıyorum? Neden sadece bu hayatta yaşayamıyorum? "Sen en iyi babasın, bu yüzden sonuna kadar gideceğim. Yaşayabildiğim kadar yaşayacağım. Sizin için..." Bu onlara sözümdü, ben burada yaşadığım sürece mutlu olacağım. Burayı elimden geldiğince değerlendireceğim. Son noktaya kadar... 🌸 Bir bölüm sonu daha... Normalde karakter tanıtımı bölümü olacaktı ama maalesef bu platforma fotoğraf yüklenmiyor. Uygulama kendini geliştirene kadar böyle idare edeceğiz. |
0% |