@alfaedam
|
🍂Donghyun🍂 Dışarı çıktığı andan beridir hiç görmediği kadar parlak gördü bu sefer güneşi. Çünkü bugün içinde anlatamadığı sevinç vardı. Bunun sebebini anlamasa da okula doğru ilerlerken içindeki huzurda ona eşlik ediyordu. Ta ki onu görene kadar... Minji'nin kendi halinde ilerlediğini gördüğünde kaşlarını çatıp onunla nasıl uğraşsam diye düşünmeye başlamıştı ki bir anda kendini onu izlerken bulmuştu. Evleri okulla aynı yolun üzerinde olduğu için her gün karşılaşmaları bundan sonra mümkün olacaktı. Zaten son günlerde de hep karşısına o çıkıyordu. Bir yaprağı yerden alıp havaya attığını gördü. Sonra da o yaprağın düşüşünü izleyen Minji'yi izlemeye başladı. Neden öyle bir şey yaptığını anlamasa da onu izlemeye devam etti. Sonra da ilk Minji yürüdü, ardından da o gitti. Minji onu görmemişti, bu yüzden rahat bir şekilde izlemeye devam etti. En sonunda biri boynuna sıkıca sarılıp onu sarsınca izlemeyi bırakıp kendine gelmeye çalıştı. Shin-joo'nun neşeli sesi kulaklarında yankılanınca bunların arkadaşları olduğunu anladı. "Düellomuz yarım kalmıştı." diye boynunu çekiştirdi. Donghyun teslim olduğunu göstermek için boğazına sarılı olan kola vurunca anca o zaman bıraktı Shin-joo. "Bizsiz mi gidecektin okula?" dedi Soo-oh. "Sizi bekliyordum." dedi Donghyun. "Ama dalmışım." Neye daldığını söylemedi. Kim Minji'ye dalıp gittiğini söylese hem onların ağzından kurtulamazdı hem de neden dalıp gittiğini kendine anlatamazdı. Boş verip yoluna devam etti. "Dün çok düşündüm." dedi Jae-seon. Üçü de arkadaşına döndüler. "Acaba yaptığımız için Minji'den özür mü dilesek?" "Tıh," dedi kendine has bir hareketle. "Neden özür dileyecekmişim? Sanki ben dedim gidin para verin diye." Donghyun onları uyarmıştı. Hah, şimdi çıksınlar işin içinden. Onu ilgilendirmiyordu sonuçta. "Öyle diyorsun ama ilk senden bilir bunu." dedi Soo-oh. Jae-seon'da destekledi. "Evet, sonuçta kıza ilk sen dedin." Donghyun durakladı. Bunu hiç düşünmemişti. Belki de tepkisinin sebebi de bu olabilirdi. "Ben hiç bu yönden düşünmedim. Sence benden mi bilmiştir?" "Off, bilmek ne demek, hatta tamamen senin planın olduğunu düşünüyordur." dedi Shin-joo. "Öyle mi?" dedi şaşkınlıkla. 'Ahss, neden en başta ona öyle dediysem,' diye söylendi içinden. Bilseydi bütün suçun ona kalacağını en başta bulaşmazdı ona. "Boş ver, asla ondan özür dilemem. Korkusuz görünmeye çalışan bir korkak o!" dedi kendini aklamak istercesine. Jae-seon, hafifçe başını eğerken arkadaşına baktı. "Bana hiç öyle gelmedi. Gayet de cesur." "Evet, bence de öyle." diye onu onayladı Shin-joo. Kang Donghyun kaşlarını çatarak arkadaşlarının kafasına vurdu birer tane. "Ben ne diyorsam o! Sizi aptallar." Şu anda tek istediği konuyu değiştirmek ve olabildiğince olaylardan uzak kalmaktı. Çünkü her bu kız hakkında konuştukça aklında yer edecek diye korkuyordu. Bu yüzden kızdan da uzak kalmalıydı. Tabii Kang Donghyun hiçbir şeyden uzak kalamazdı. Sınıfta bir müddet uzak kalmıştı ama zilin çalmasıyla birlikte uzaklaşan Minji'ye ulaşmak için hızla oturduğu yerden kalkmıştı. Nedense onunla konuşmak istiyordu. Belki de o yanlış anlaşılmayı çözmeliydi. Bilmiyordu, sadece ona yetişmek istiyordu. Derken önü kesildi. Karşısına çıkan bir grup kıza bakmadan Minji'nin yanına gitmek istiyordu ama sanırım imkanı yok gibiydi. Zaten de Minji gözden kaybolmuştu. "Donghyun, nereye gidiyorsun?" Bakışları uzaklardayken yavaşça karşısında duran kıza doğru döndü. Ma-ri'yi önceden de tanıyordu, bu yüzden Ma-ri sürekli onun peşindeydi. Ne kadar istemese de ayrılmıyordu dibinden. "Sana ne!" Ma-ri bozulmuştu. "Ne demek bana ne? Merak ettim. Hem bu akşam ne yapıyorsun? Birlikte ramen yiyelim diyorum." Donghyun tekrar yerine otururken suratına alaylı bir gülümseme yerleştirdi. Sert gözleriyle Ma-ri'yi incelerken dişlerini gıcırdattı. "Seninle ramen yemek mi?" Baştan aşağıya onu süzdü. "Sen kimsin? Benimle ramen yemek sana mı düştü?" Ma-ri gülümsedi. Donghyun'un sırasına yaslanırken kollarını bağlayarak ilk Jae-seon'a sonra Donghyun'a döndü. Bakışlarıyla Donghuyun'u adeta yedi bitirdi. "Bilmem Bay Kang öyle dedi sanıyordum. Galiba unuttun Donghyun. Baban seni bu okula benim için gönderdi." Donghyun sertçe geri yaslanarak Ma-ri'yi süzdü. Diğer okuldan atılmış olabilirdi ama bu okula gelme sebebinin o olmadığını net bir şekilde biliyordu. Tamam, babaları ortak olabilirdi ama o bunlarında ortak olacağı anlamına gelmiyordu. Gözlerini devirdi. "Yalaka babana söyle, ben sizi tanımıyorum. Burada da sadece sınıfımdan birisin. Eğer para için seni bana yamamaya çalışıyorsa daha çok bekler. Şimdi işine git Yi Ma-ri. Benden de uzak dur." Yi Ma-ri öfkeyle yaslandığı sıradan uzaklaşırken Donghyun onu umursamadan ayağa kalktı ve sınıftan dışarıya çıktı. Jae-seon'da onu takip edeceği sırada Ma-ri peşinden seslendi. "Jae-seon," Arkasına döndü. "Donghyun'u ikna edin, yoksa babasına bazı gerçekleri anlatırım." Jae-seon dik dik Ma-ri'ye baktıktan sonra Donghyun'un peşinden dışarıya çıktı. Bu Ma-ri artık çok olmaya başlıyordu. Biri artık bunun sesini kesmeliydi. 🍁🍁🍁 Kang Donghyun, uzun bir günün ardından yemekhaneye ilerledi. Yemekhane her zamanki gibi kalabalıktı. Bu kalabalığa ıslığını çalarak ilerlerken kızların yanından geçerken ki fısıldamalarını duydu. Yüzüne yerleştirdiği şımarık gülümseme ile saçlarını kaşırken, büyük gürültüyü duyunca gürültünün kaynağına bakmaya başladı. Sabahki neşesi onu terk etmişti ve canı acayip sıkkındı. Babasının hep onun arkasından yaptığı planlarla ve işlerle uğraşmaktan sıkılmıştı. Şimdi öğrendiği haberle de şok olmuştu. Babası yine yapmıştı yapacağını. Akşama Yi Ma-ri ve babası yemeğe davetliydi. Acaba akşam Jae-seon'a kalmaya mı gitseydi? Ya da Shin-joo'ya... Akşamdan kaçmak için her şeyi yapabilirdi şu an. Bir anda kahkaha tufanı kopunca daldığı yerden gözlerini çekip yemekhanenin içine baktı. Minji yere düşmüş ve yemeklerde üzerine dökülmüştü. Ona yardım etmek için hareketlendiği sırada da Minji'nin aniden kalkıp Ma-ri'ye doğru yürüdüğünü görünce olduğu yerde durarak olan biteni izlemeye başladı. Minji, masadan peçete alıp üstünü sildi. "Köpek olmak işte böyle, bugün ki belgeselimiz bu kadardı." dedi Ma-ri, herkes buna güldü. Oysa komik bile değildi. Minji sakinlikle üzerini sildikten sonra "Sana acıyorum," diyerek tepkisini gösterdi. Bu durumla Donghyun'da ona acıdığının yeni farkına varırken Minji, "Köpekler senden daha akıllı. Kanıtlamamı ister misin?" deyip masadaki yemeği onun yüzüne fırlatınca şaşkınlık tamamen onu ele geçirdi. Sadece onu da değil, tüm yemekhaneyi de ele geçirdi. Az önce olanlar çok büyük bir şeydi. Tüm okul günlerce bunu konuşacaktı. "Wuah, ne korkusuz ama." dedi sessizce. Bir tek alkış tutup dans etmediği kalmıştı. O kadar eğleniyordu yani. Büyük bir hayranlıkla o ikisini izlemeye devam ederken sonraki hamleyi beklemeye başladı. Ma-ri öfke krizi geçiriyordu. "Seni var ya! Ne yaptığını sanıyorsun?" "Ne yapmışım?" Ne yapmıştı? Senin yaptığının karşılığını vermişti. Ona göre de bunu hak etmiştin Ma-ri. Bir anda el kalkınca o da ne olduğunu anlamadı, Ma-ri'den böyle alçakça bir hareket beklemezdi, aslında beklerdi. Evet, ondan beklenirdi. Kim Minji büyük bir çeviklikle o eli havada yakaladı. O an bir kez daha taktir topladı. Herkesi de kendine hayran bıraktı. "Yeter artık Ma-ri! Bitir şu ergenliğini. Aile sevgisi görmemiş altı yaşındaki bir çocuk gibi davranıyorsun." Bu ağır olmuştu, hatta bu durum büyük bir kavgaya yol açabilirdi. Artık duruma el atma vakti gelmişti. Az önceki halini geride bırakırken büyük bir ciddiyetle onlara doğru yürümeye başladı. Ma-ri, "Sen benimle böyle konuşamazsın!" deyip öfkeyle elini kaldırmasıyla hemen yetişti ve diğer kalkan eli de o tuttu. "Sana yeter dedi!" Sesi buz gibi çıkmıştı. Bunu o da beklemiyordu. Büyük bir gürültü koptu salondan. Sonra da Ma-ri'nin bileğini bırakıp ona aval aval bakan Minji'nin bileğini kavradı. İçinde bir şeylerin harekete geçtiğini hissettiğinde kendine ne olduğu anlayamadı. Onu oradan çıkartırken de neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Ona neler oluyordu böyle? 🍁 Bir bölümün daha sonuna geldik. Umarım beğenmişsinizdir. Hikayeyi bir de Donghyun'un açısından dinleyelim dedim. Yeni bölümle görüşmek üzere.. |
0% |