@alfaedam
|
🍂Donghyun🍂 Kalbine söz geçirebilir miydi bazı insanlar? Ya da kendini herhangi bir durumdan özgürleştirebilir miydi? Donghyun, Minji'yi yemekhaneden çıkartırken bazı şeylerin gücünü hissetmeye başlamıştı. Önceden ona karşı hissettiği soğuk duygular şimdi sıcacık olurken neden böyle yaptığının farkında bile değildi. İçindekilerin değiştiğini biliyordu. Kısa bir sürede bu kadar hızlı bir değişimi hiç beklemiyordu. Hem de hiç... Parmaklarından sıyrılan bileği hissedince onu bırakmak istemedi ama o bilek elinden kayıp gitti. Durup Minji'ye baktığında gözleriyle ve hareketleriyle etrafına bakınmaya başladığını gördü. O her tarafı incelerken Donghyun'da ne yaptığını anlamaya çalışıyordu. "Ne yapıyorsun? Bir şey arıyor gibisin." Bir anda, "Evet," diye çıkışınca şaşırdı. "Acaba film mi çekiyoruz diye bakıyordum. Malum buralar klişe kokmaya başladı." Donghyun neden bahsettiğini anlamamıştı. "Ne saçmalıyorsun sen?" Keşke o an dili sürtseydi de bunu söylemeseydi. Bir başladı, bir daha durmak bilmedi. "Evet, ne saçmalıyorsun sen?" den başlayarak, "Sana kim dedi... yardıma muhtaç gibi mi duruyorum..." diye bir sürü şey saydı. Donghyun gözlerini devirirken iç çekti. "Sana yardım etmekte suç oldu." "İşte, benim hissettiğimde buydu zeki çocuk." Donghyun'un işte o zaman başına jeton düşmüştü. Tanıştıkları zamandaki sürtüşmenin cezasını böyle alıyordu küçük hanım. Şuna bak sen! Sinirlenmeden önce ellerini beline koydu. "Haa, bir de şu para meselesi..." Heh, o da ne zaman bu konuya gelecek diye bekliyordu. "Bir daha para için karşıma çıkarsanız bu sefer o adamın yerine siz olursunuz ona göre!" diye çıkışınca şaşırmıştı. Az önce tehdit mi edilmişti o? Aniden ağırlığını koyup gitmek için hareket edince Donghyun telaşa kapılarak bileğini yakaladı. "Dur, seni korkusuz korkak." Bu sözü duyunca gözleri irileşerek Donghyun'a baktı. Böyle bir takma ad beklemiyordu herhalde. Evet, o da bunu yeni uydurmuştu. Ama bu isim de ona çok yakışmıştı, değil mi? Ama o düşündüğü gibi bir tepki vermedi. "Aa, onu izledin mi?" Ne? Neyi? Bu kız neden bahsediyordu? "Bazen o kadar farklı konuşuyorsun ki..." Minji kendine geldiğinde ne dediğinin farkına vararak gitmek için hareketlenmişti ki onu tekrardan durdurdu. "Dur dur, hemen gitme." Derin bir nefes aldı. "Geçen ki olan olay için sana bir şey demek istiyorum. Sana para teklif etmemeliydik. Bunu ben önermedim, kesinlikle benim söylediğimi düşünmüşsündür ama ben yapmadım." Soluklandığında Minji'den cevap beklemeye başladı. Ama Minji kollarını bağlayarak ona şüpheyle baktı. Böyle durunca ne kadar da sevimli oluyormuş, bunu ilk defa fark ediyordu. "Neden bana kendini kabul ettirmeye çalışıyorsun Kang Donghyun?" Doğru neden ona açıklama yapıyordu? "Bu gerçek sen misin?" Gözleri onun yüzüne kilitli kaldı. Zaman çekildi, geriye sadece Minji kaldı. Neden sadece o kaldı? Neden ona kendini açıklama ihtiyacı duydu? Neden bütün gün onu aradı? Hayır, hayır... Bu aptal kız onda etki bırakamazdı. Olmazdı. Hem çok saçmaydı bu. Gözlerini kırpıştırarak kendine geldi. "Doğru ben sana neden açıklama yapıyorsam? Hem," panikledi ve bir anda onu kokladı. 'Aptal Donghyun!' "Sarımsaklı sos gibi kokuyorsun." 'Aptal! kıza öyle denilir mi?' İçinden kendine saydırırken bir anda en doğru şeyi yapmak geldi içinden, Kaçmak... Hızla arkasında dönüp merdivenlerden yukarıya çıkmaya başladı, kendini bu saçma durumdan kurtarmak için büyük bir çaba gösterdi ve oradan uzaklaşır uzaklaşmaz kendi kafasına vurmaya başladı. "Ah! Aptal! Aptal! Niye sarımsak gibi kokuyorsun dedin? Aptal!" Arkasından gelip gelmediğini kontrol etti. Gelmiyordu. "Acaba beni yanlış mı anladı? Neden ona açıklama yapmaya çalıştıysam? Hem neden ben endişeleniyorum ki? Ahhh! Cidden!" Kafayı yemiş gibi koridorda bir sağa bir sola giderken en az onun kadar uzun boylu biri karşısında durunca az önceki tüm endişesi dağılıp gitti. Bu hiç tanımadığı çocuk ona öfkeyle dik dik bakmaya başladığında da sinirlerinin gerildiğini hissetti. Umursamamaya çalışarak tam arkasına dönüp gidecekti ki, "Bu o mu?" diye sorusunu duyunca olduğu yerde durakladı. O çocuğun yanındakiler, "Evet o!" deyince ortamdaki gerilimi tüm vücudunda hissetti. "Hey sen!" dedi çocuk. Donghyun sakince ona doğru döndü. "Sen yeni gelensin. Şöyle bir bakıyorum da..." diyerek baştan aşağıya onu süzdü. "Hiçte bu kadar övgüyü hak etmiyorsun." "Kimsin sen?" dedi Donghyun. Karşısındaki çocuk alaylı bir gülüşle birlikte birkaç adım attı. "Sen beni tanımıyor musun? ben bu okulun efendisiyim." Kang Donghyun iki kaşını da havaya kaldırdı. "Sen mi? Galiba sadece sen öyle zannediyorsun. Kimsenin senden haberi yokta!" Kollarını iki yana açarak etrafını gösterdi. Bu karşısındakini daha çok sinirlendirdi. "Ben Shin Ha-ru! Bunu aklına kazısan iyi edersin Kang Donghyun." Kang Donghyun, alayla güldükten sonra başını sallayarak sınıfa döndü. Onu kaaleye bile almadı. Bir Ma-ri bir de bu salak! Bunlar neden onu buluyordu? Hem kendini ne sanıyorsa? 🍁🍁🍁 Zil çalıp herkes sınıfa geri dönerken bir kişi hala gelmemişti. Öğretmenin gelmesine dakikalar kala da ondan ses seda yoktu. Ma-ri'de arada sırada ona bakıyor, gözleri dolarken de önüne dönüyordu. Diğer arkadaşları da ona destek olmaya çalışıyordu. Kang Donghyun ise sadece önündeki masaya bakıyordu. Onun gelmesini bekliyordu. Gelmiyordu, acaba bir şey mi olmuştu? "Acaba Kim Minji nerede?" dedi Jae-seon. Donghyun arkadaşına döndü. O da mı Minji'yi bekliyordu? Herhalde özür dilemek için... "Akşama karaokeye mi gitsek?" diye bir öneri sundu Shin-joo. Donghyun başını olumsuz anlamda salladı. "Akşama babam Ma-ri'nin ailesini yemeğe davet etmiş, gelemeyeceğim." Soo-oh başını salladı. "Geçmiş olsun kardeşim," Omzuna vurarak devam etti. "Odanı falan kilitlemeyi unutma, şantaj için boxerını falan çalar bu." "Unutmam..." dedi. Sonra geriye yaslanırken, "Shin Ha-ru diye birini tanıyor musunuz?" diye sordu. Hepsinin gözleri ona döndü. Jae-seon ve Soo-oh "Bilmiyoruz." derken Shin-joo okuldaki her dedikoduyu duyduğu için bunu da hemen hatırladı. "Ah, duymuştum. Biz gelmeden önce okulun popüleri oymuş. Hatta okulun en güzel kızı, hatta bizim sınıfta da olan bir kızla çıkıyormuş. Kimdi o kız...?" "Park Sun-ie." dedi Jae-seon. Soo-oh şaşkınlıkla Seon'a baktı. "Wuuoo, bunu nereden biliyorsun? Yoksa sende Shin-joo gibi dedikoduları mı dinliyorsun?" "Yok," dedi Jae-seon. "Sadece gözlem yaptım. Bu okulda bir Minji güzel, bir de Park Sun-ie. Minji bizden bir gün önce geldiğine göre o olamaz. Geriye tek bir seçenek kalıyor." "Dur bir saniye!" dedi Donghyun. "Sana Minji'nin güzel olduğunu düşündüren şey ne? Burada ondan daha güzel kızlarda var." "Bana göre Minji hepsinden güzel, hem onun çirkin olduğunu sana düşündüren şey ne?" İkisinin gerildiğini hem Soo-oh hem de Shin-joo hissetmişti. Bu iki arkadaş arasında genellikle olan bir durumdu ama bir kız için ilk kez ortam bu kadar geriliyordu. İki arkadaş birbirlerine baktı. Sonra da Donghyun'a döndüler. "Benim gözümde en çirkini o!" dedi ve o an onun aniden içeriye girdiğini gördü. Bu söylediğini geri almak istedi çünkü o gördüğü en güzel kızdı. Bunu artık istese de inkâr edemiyordu. Sırasına doğru ilerlerken onunla göz göze geldi. Sonra da yerine oturdu. Jae-seon, o oturur oturmaz Donghyun'un da merak ettiği soruyu sordu. "İyi misin?" Gayet iyi duruyordu ama yine de ondan duymak istedi. "Merak etme, ben alışkınım." Neye alışkınsın Minji? Bu hiçte alışılacak bir durum değil. Sana bildiğin kötülük yapıyorlar, neden güçlü gözükmeye çalışıyorsun? Belki de gerçekten de öyleydi. O sandığından daha güçlüydü. 🍁 Bir bölümün daha sonuna geldik. Diğer bölümde görüşmek üzere ❤️
|
0% |