@alfaedam
|
🌸 Bir çocuk evde bekleyeni olunca mutlu oluyormuş. Bunu ben şimdi anlıyordum. Kapıdan içeriye girerken tedirginliğim o an kaybolmuştu sanki. Hatta biri gelmiş tedirginliğimin ve korkumun kolundan tutarak dışarıya çıkartmıştı. Şimdi ise cesur bir kız olarak ayakkabılarımı çıkartıyordum. Kendinden emin ve annesinin merhametine sığınmış bir kız olarak... Ayakkabılarımı çıkartıp terlikleri giydiğim sırada annemle göz göze geldim. Yüzüne yayılan sıcak gülümsemeyi görmemle "Geldin mi?" demesi bir oldu. Başımı salladım ama onun gibi gülemedim. Gözlerimin dolduğunu hissettim ama bu korkudan değil mahcubiyettendi. İçimdeki bazı şeyler dışarıya çıkmak için derimi kazıyordu. "Anne," dedim başımı dik tutarken. "Bana bir konuda yardım eder misin?" "Tabii," dedi hiç düşünmeden. "Sorun ne?" O zamana kadar pırasa soyduğunu görmemiştim. İşine devam ederken arkamı döndüm yavaşça. Jae Seon'un ördüğü saçlarımı saldım. Sonra onun sesini duydum. "Minji! Ne oldu saçına böyle?" Ayağa kalkıp saçlarıma dokunmasıyla içimdeki şeyler bir an etrafa saçıldı. Ona hızlı bir nefesle ne olduysa anlatmaya başladım. Beni iyice dinledikten sonra ayağa kalktı, örtüyü getirdi ve yere serdi. Sonra da ellerini yıkayarak makas ve tarak getirdi. Ben de saçlarımı yıkayarak annemi beklemeye başladım. O da geldikten sonra saçımı kesmeye başladı. Saçımı keserken hiç konuşmadı. Anlattıklarıma da yorum yapmadı. Sadece dinledi. Bu da istemsizce beni germişti. "Neden konuşmuyorsun anne?" Cevap verir sandım ama vermedi. "Eğer bana saçımı kestim diye kızgınsan, özür dilerim. Böyle olsun istememiştim." Yine bir cevap vermesini bekledim ama vermedi. Bana darılmış mıydı? Yoksa üzülmüş müydü? Neden hiç tepki vermiyordu? Bir süre daha böyle geçti. Sanki duvarlar daha canlı duruyordu bizim bu halimizden. Ya da ben kendimi o kadar suçlu hissediyordum ki öyle olduğuna inanmaya başlamıştım. Bu yüzden de kendimi dar ağacına asmak üzereydim, derken aniden sessizliği bozdu. "Senin okulda zorbalığa uğradığını bilmiyordum. Ne kadar kötü bir anneyim..." Yutkundum. Bunca zaman benim yüzümden konuşmuyor sanıyorken o da aslında kendini suçlamakla meşguldü. Ama çok yanılıyordu. O en iyi anneydi. Bunu inkâr edemezdim. "Hayır, anne. Sen en iyisisin. Kendini niye suçluyorsun ki?" "Nasıl suçlamam Minji? Sen resmen zorbalık görüyorsun. Bunu fark etmem gerekirdi." Hüzünle nefesini saldığında içimin sıkıldığını hissettim. Ama bu onun suçu değildi. Cidden! "Yarın müdürle konuşmaya gideceğim. Bu böyle olmaz. Gerekirse seni başka bir okula gönderirim." Daha yeni bu okula alışmışken başka bir okula baştan alışmak mı? Tamam, beni savunması hoşuma gitmişti ama okul değiştirmek istemiyordum ki. Hem yeterince güçlü olduğumu düşünüyordum. Bence Ma-ri gibi bir kızla başa çıkabilirdim. "Anne, merak etme." Omzumun üzerinden ona baktım. "Ben bir şekilde halledeceğim. Hem yeni okulun daha kötü olmayacağı ne malum. Bir de daha yeni alışmaya başladım. Lütfen bana biraz şans ver. Her şeyi düzelteceğim." "Ama Minji..." "Sen kızına güven anneciğim. Kızın sandığından daha güçlü." Saçımı taramayı bırakınca merakla ona döndüm. Başını aşağıya düşürmüş saçlarıma bakıyordu. "Onları da merak etme anne, kökü bende değil mi? Yeniden çıkacak." dedim Donghyun'nun dediklerini hatırlayarak. Sonra annemin gözlerini kaldırıp bana baktığını gördüm. Ardından da dolan gözlerini... "Benim kızım hangi ara bu kadar büyüdü." Bir anda aradaki mesafeyi aşarak onun boynuna sarıldım. Keşke gerçekten de Minji olarak bu dünyaya gelseydim. Her o böyle dediğinde de gururlanabilseydim. Ama gerçek şuydu, ben Ayça'ydım ve oradaki hayatım beni olgun biri yapmıştı. Cidden Ma-ri benim için sorun bile değildi. 🌸 Annem saçlarımı düzelttikten sonra ilk kez aynaya bakacaktım ve acayip heyecanlıydım. İki hayatta da hep uzun saçlı olmuştum ama şimdi ilk defa saçlarımı bu kadar kısa kestirdim. Tabii zorunda olmasam kestirmezdim ama neyse... Annem elleriyle gözlerimi kapatırken bana talimat veriyordu. Ben de onunla birlikte aynanın karşısına gitmeye çalışıyordum. En sonunda aynanın karşısına geçebilmiştim. Çünkü buraya gelene kadar tam üç kez bir yerlere toslamıştım. Bu da hem beni hem de annemi kahkahalara boğdurmuştu. "Tamam, yavaşça açıyorum." dedi ve aniden ellerini kaldırdı. "Hani yavaşça demiştin." Tatlı bir şekilde kahkaha attı. "Hadi, hadi. Çok güzel oldun, bak!" Gözlerimi kaldırıp aynaya baktım, kendimi kısa saçlı görünce şaşkına döndüm. Saçlarım tam omuzlarıma gelmeden önce bitiyordu. Küçük yüzümü ortaya çıkartmış ve elmacık kemiklerimi belirginleştirmişti. Çok yoktu zaten ama yine de ben var gibisinden düşünüyordum. "Nasıl?" diye sordu annem yüzüme gülümseyerek bakarken. Bu bakışların ardında merak daha baskındı. Ben de bunu iliklerime kadar hissediyordum. "Hani kısa saç kadını olgunlaştırır diyorlar ya, bence o doğruymuş." dedim izlerken. Annem yanaklarımı sıktı. "Benim güzel kızıma her şey yakışır." "Aaa, ama acıyor." "Ne? Acıyor mu?" "Evet, acıdı, acıdı." dedim dudaklarımı uzatarak. "Ama ben hissetmiyorum." Ben de onun yanaklarını tuttum. "Şimdi hissediyor musun?" İkimizin de ağzı komik şekillere ulaşırken kahkahalarımız boş salonda yankılanmıştı. Sanki şen şakrak iki çocuk gibi. Gerçeği söylemek gerekirse hiç bu kadar çok gülmemiştim. O beni bu hayatta en mutlu yapan insanlardandı. O mutlulukta beni en taze ve en parlak kiraz çiçeğine dönüştürüyordu. Asla yaprakları dökülmeyecek bir kiraz çiçeğine. Annem gözlerini kocaman açarken ne olduğunu anlamaya çalışırcasına gözlerinin içine baktım. Endişeli gözleri saati bulduğunda heyecanla bağırdı. "Dizim başlayacaktı, unuttum." Rahat bir nefes aldım. Ben de bir şey oldu sandım. "Dizin mi?" "Evet," dedi salona dönerken. Ben de onu takip ettim. "Konusu çok farklı. Bir kız kaza sonucu başka bir hayat yaşamaya başlıyor. Tekrar âşık oluyor, mutlu bir hayata kavuşuyor," Yutkundum. Bu ne kadar da benim hikâyeme benziyor. "Sonra da bir anda eski yaşamına geri dönüyor." dedi masanın başına oturup kumandayla televizyonu açarken. "Finali yayınlanacaktı bugün." Tekrar pırasaların başına oturan annemi seyretmeye başlamıştım ben de. Benim hayatıma benzeyen bir hikâye vardı gerçek bile değildi. Böyle şeyler sadece filmlerde ya da dizilerde olurdu zaten. Ama ben gerçeğim. Ben gerçeğim ve buradayım! Ben Ayça'yım. Şu anda da Minji gibi yaşıyorum. Bunu haykırmak istedim yüzüne. Ama yapamadım. Yapamazdım. Çünkü buna inanmazdı. Kimse inanmazdı. Ve ben yine yalnız kalırdım. Yalnız kalmaktan çok korkuyorum. Peki ben de bir gün gözlerimi Ayça olarak açarsam ne olacak? Bir gün uyandığımda yanımda kimse olmazsa... Pırasadan bir tanesini elime alarak kabuğunu soydum. Acaba bir gün öyle uyansam ve tekrar buraya gelsem annem beni tanır mıydı? Sonuçta benim dışım Minji gibi olsa da içim ben. Benim, tekim, bir taneyim... Acaba sen benim kızımsın der mi? Beni tekrar sarıp sarmalar mı? "Anne," dedim en nazik ses tonumla. "Hıh!" dedi gözlerini televizyondan ayırmadan. Sakince devam ettim. "Bir gün bana da öyle olsa, Minji değil de bir başkası olarak karşına çıksam..." Durakladı ve yüzüme baktı. "Beni tanır mısın?" Kaşlarının çatıldığını gördüm. Acaba ona yanlış bir soru mu sordum diye kendimi sorgularken bir anda, "Bu diziler seni etkiliyor mu Minji-shi?" dedi. Gözlerimi kırpıştırdım. "Hayır sadece merak ettim. Benim de başıma öyle bir şey gelse beni tanır mısın anne? Yoksa yanımdan geçip gider misin?" "Tabii ki de seni tanırım. Sen benim kızımsın. Anneler evlatlarını hisseder." Yutkundum. Gerçekten mi? Eğer doğruysa, bu umuda tutunup sonsuza kadar yaşayabilirdim. Hem de o kadar sıkı tutunurdum ki Ayça olarak kalktığım ilk gün anneme koşarak gelirim. Ama eğer hiç Ayça olmazsam o zaman ben bile kendimi unutabilirim. Hemen oturduğum yerden ayağa kalkıp odama doğru ilerledim. Geride arkamdan bakan annemi bıraktım. Benim bu ani kalkışıma şaşırsa da sonra, "Deli kız," diyerek güldü. Onu ardımda bırakırken asıl Ayça'yı unutmamak için elime kâğıt ve kalem aldım. Ve Ayça'yı çizmeye başladım. Hayatımda iki seçenek vardı ama ben ikisinin de sonucunu hatırlayacaktım. Bu defterde çizdiğim Ayça'da benim en büyük şahidim olacaktı. 🌸 Bir bölümün daha sonuna geldik. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere...
|
0% |