@alfaedam
|
🌸 Şimdi her şeyi çok iyi anlıyordum. Kader ikimizden de birer parça almıştı, bizi de birbirimize sığınak olsun diye bir araya getirmişti. Şimdi beni karşılayan anıları izliyordum uçurumun kenarında. Her rüzgarda biri savruluyordu. Ve savrulan her anı bana çarpıyordu. Canımı yakıyordu. Ama sadece ben yoktum o uçurumun kenarında. Bana bakan Min Seo ve Kim Hyo Sun vardı. Onlara anılar çarpmasa da acıları çarpıyordu. Onlar beni sarmak istiyordu, ben de onları sarmak istiyordum. Biz bunun için bir araya gelmiştik, değil mi? Şimdi kiraz çiçeğinin gerçek sırrını anlamıştım. Her çiçek kendi hayatının yansımasıydı. Ve o kuruyup yok olan da Minji'nin hayatıydı. Kendiminkini kurtarmıştım ama Minji... Ona yetişemedim. Onu kurtaramadım. Bu yüzden sorumluluğu almalıydım. Bu yüzden ben onun gibi olmalıydım. Odadan dışarıya çıktığımda bakışlarım yerdeydi. Tedirgin ve gerçeklerin şokuyla birlikte paramparça olmuş ruhumla çıktım kapıdan. Bir çift gözün beni izlediğini hissettiğimde gözlerimi kaldırdım ve Min Seo ile göz göze geldim. Hayır, o kadın benim annemdi... Annem... Ne güzel bir sözcük. Annem... Oturduğu yerden ayağa kalktı endişeli gözlerle. Ben de baktım o gözlere. Ama endişe ile değil hasretle. Sanki yıllar önce ölen annemle tekrardan karşılaşıyordum. Ne kadar aptalım, değil mi? Asla annem olamayacağını düşündüğüm kadına annem diye bakıyorum, oysa ne kadar çok benziyormuş anneme. Onun gibi güzel gülüyordu. Onun gibi merhamet doluydu. Onun gibi çiçeklere hastaydı. Bir adım attım, o da attı. Daha fazla duramadım. Daha fazla onsuz olmaya dayanamadım ve kendimi kollarına attım. Sıkıca sarıldım, hiç bırakmayacakmış gibi. Kokusunu içime çektim, gül gibi kokuyordu. Annem gibi... Hayır o benim annemdi. Bir daha asla hiç bırakmayacağım annem. "Özür dilerim." dedim akan yaşlarıma engel olamadan. "Sana kötü davrandığım için özür dilerim." Saçlarımı sevdi, aynı ben uykuya dalarken sevdiği gibi... "Sorun değil kızım, olur bazen öyle şeyler." Şaşkınlığını hissettim, değişen ani ruh halimin farkına vardım ama engel olamıyordum. Ona o kadar hasrettim ki bırakmak istemiyordum. Gözyaşlarım sadece akmadı, haykırdı resmen. Hüngür hüngür onun kollarında ağlarken onun da benimle ağladığını gördüm. Acaba o da ikimize verilen bu ikinci şansı hissetmiş olabilir miydi? Gerçeği belki hiçbir zaman bilemeyeceğim, zaten şu anda önemli olan şey annemin yanımda olmasıydı. Gerisi mühim değildi. 🌸🌸🌸 Hayat sonunda yüzüme gülmüştü. Hem de öyle bir gülmüştü ki hem bir anneye hem de bir babaya sahip olmuştum. Bornozumla birlikte odaya girerken de içimde öyle kusursuz bir heyecan vardı ki anlatılmazdı. Sanki etrafımı kuşlar sardı da havaya sıçrasam beni gökyüzüne taşıyacaklarmış gibiydi. O kadar mutluydum. Uyandığım andan beri ilk defa duş almıştım. Gerçekten de rahatladığımı hissediyordum, bu belki de başımda dönüp duran sorulara bulduğum cevap yüzündendi, olabilirdi. Ama asıl sebebi bu değildi. Asıl sebebinin ne olduğunu çok iyi biliyordum. Benim artık bir annem vardı. Odamın kapısını açtım ve kafamı uzatarak mutfaktan tarafa baktım. Bu zamana kadar mutfakla salonun birleşik olduğunu fark etmemiştim. Kafam o kadar doluydu ki ince ayrıntıları hiç süzmeye vaktim olmamıştı. Şimdi birçok şeyi daha net bir şekilde algılıyordum. "Annem..." dedim en tatlı sesimle. "Söyle canım..." dedi. Ay, içimdeki kuşlar uçtu bir an havaya... Ya bu kadın gerçekti, mutfaktan yemek yaparken bana cevap veriyordu. "Bir şey yok," deyip kendimi hemen odaya soktum. Olduğum yerde heyecanla tepindim. Benim gerçekten de bir annem vardı. İlk başta o yaşlı kadına çok kızmıştım ama iyi ki onunla yollarım tekrardan kesişmişti. Yoksa gerçekten de bu içerdeki kadının da her an işten gelecek olan adamın da değerini asla bilemeyecektim. Belki de onlara çok kötü davranacaktım. Ay, düşüncesi bile kötüydü. Annemle falcıdan sonra bu konu hakkında hiç konuşmadık. O, konuyu açana kadar da konuşmayacaktım. Böylesi daha iyiydi. Ne olduğunu anlatmaya kalksam beni asla anlamayacaklardı. Bu yüzden rahattım. Öncelikle hayatıma üstümü giyinerek başladım. Koyu pembe eşofman takımını üzerime giyerken karıştırdığım gardırobun tamamen değişmesi gerektiğini düşündüm. Bu kızın hiç güzel kıyafeti yoktu. Ya da hastalığına o kadar takmıştı ki kıyafet alacak vakti bile olmamıştı. Bunu anıların sıvandığı duvarlardan birinde gördüm. Daha fazla gardıropla uğraşmadan odayı incelemeye başladım. Bu zamana kadar hiç bu odayı incelememiştim. Pudra pembesi yatak örtüsü seriliydi. Duvarı beyazdı ve birçok idol erkeğin resmi vardı. Gülümsedim, benim odam hiçbir zaman bu kadar canlı olmamıştı. Tek tek erkeklerin fotoğraflarına baktım, ilkinde sekiz erkek vardı. Kocaman da Stray Kids yazıyordu. Çok tatlılardı. Diğerlerine doğru döndüğümde sırayla EXO, SEVENTEEN gibi gibi ilerliyordu. Ama en büyük ve en gösterişli posterde BTS vardı. Ne kadar çok idol takip ediyordu böyle. Sanırım ben bunları öğrenene kadar canım çıkacaktı. Bu sıcak görüntü hoşuma giderken yönümü kitaplara ve bilgisayar masasına çevirdim. Bu oda benim eski odama kıyasla küçücüktü. Ama umut doluydu. Bu yüzden içimde bir ferahlama yerleşirken koltuğuma oturdum. Gülümseyen yüzümle birlikte Minji'nin dolaplarını karıştırmaya başladım. Çok bir şey yoktu. Dergiler, çizgi romanları, birçok aşk kitabı ve günlük. Bir günlük mü? Pembe kaplı günlüğü elime alırken acaba Minji içine neler yazmış diye meraklandım. Umarım daha dolu dolu hayat yaşamıştır benim aksime... Belki de hoşlandığı bir çocuk bile vardır. Belki de okulun popüler kızlarından biridir. Belki de... Derken koca bir hiçlikle karşılaşınca bozguna uğradım. Bu kızın hayatında sadece bir sayfalık mı bir şey olmuştu? Bu ne kadar da bana benziyor! "Hayatım hiç güzel geçmiyor... Bugün yine okulda dışlandım. Kimse kalbimin hasta olduğuna inanmıyor. Benim öğretmenler tarafından ayrıldığımı söylediler. Ma-Ri ve diğerleri başımdan aşağıya meyve suyu döktüler. Saçlarımı dağıtıp, beni tartakladılar ve beni fen odasına kilitlediler. Orası çok korkunçtu. Çok korktum. Ama hiçbir şey yapamadım. Neden kimse beni sevmiyor? Neden hiç arkadaşım yok? Keşke kalbim iyi olsaydı, belki o zaman normal biri olurdum." Gözümden damlamadan önce tuttuğum gözyaşıyla birlikte derin bir nefes aldım. Başımı geriye doğru atarken de Minji'nin yaşadıklarını düşündüm. Ne kadar kötü anlar yaşamıştı. Hep dışlanmış, haksızlığa uğramıştı. Ona sımsıkı sarılıp 'üzgünüm' demek istiyordum. 'Her şey geçti' demek istiyordum. Belki diyemezdim ama hayatını düzene sokmak için uğraşabilirdim. Evet, bunu yapmalıydım. Minji için bunu kesinlikle yapmalıydım. "Merak etme Minji, bir daha seni kimse üzemeyecek." Eski sayfayı tuttum ve yırttım. Artık bu sayfalarda acılar değil ne yaşadıysam o yazacaktı ve bunlar uyandığım zamandan başlayacaklardı. Sana söz veriyorum gerçek Kim Minji, bu sayfalar dolu ve mutlu bir hayatın şahidi olacak!... 🌸 Evet güzel canlar. Artık Ayça'nın Minji'ye alışma serüvenine tanık olacağız. Eğlenceli ve aksiyonlu bölümler devam edecek. Hepinize mutlu günler dilerim. |
0% |