@alfaedam
|
🌸
Anılar, bir kitabın hiç bitmeyecek sayfaları gibiydi. Çevirdikçe yeni bir sayfa çıkıyordu. O çıkan sayfalarda da yeni bir acı var oluyordu. Annemi kaybettikten sonraki günlerde korkunç rüyalar görmüştüm. Onu çok özlemiştim, uyandığım her yeni gün yeni bir yalnızlık bedenimi kaplamıştı. O gece yine elime aldığım minik bebeğimle birlikte merdivenlerden aşağıya indim. Annemin odasına doğru adımladım. Aşağıdan sesler geliyordu, annem sandım. Çocuk aklı işte, nereden bilsin? Odaya gittiğimde babamı gördüm. Gömleğinin bir kısmı açık, saçları dağınık, kravatı boynundan sarkıyordu. Bir tane el, açık gömleğinden içeri girmişti. O ince parmakları dün gibi hatırlıyordum. İlk başta annem sanmıştım ama annem beni bırakıp gitmişti. Annem olamazdı. Annem değilse kimdi o zaman? Başka bir kadındı. Annemin yatağındaydı, daha bir hafta olmamıştı ölümünden bu zamana kadar. Annemin kokusunun dolu olduğu yatağın üzerinde başka bir kadın vardı. Daha acısı yürekleri süpürmemişti bile. Ama o adam, o adam ilk fırsatta annemi aldatmıştı. Benim ona olan ihtiyacımı aldatmıştı. Yukarıya geri koştum. Elimdeki bebeği bıraktım ve yatağıma yorganımın altına girdim. Sımsıkı sarıldım kendime. Anneme sarılır gibi... Kapattım gözlerimi, karanlığa kapatır gibi... O an sadece annemi istedim. Sadece annemi... Sonra bir çift ayak sesi duydum arkamda, bir de kemerin o kızgın sesini... Gözlerim o gün ilk defa dehşetime açılmıştı ve ondan sonrası da hiç bitmeyecek cehennemimin başlangıcı olmuştu. Kafamı sallayıp bu geçmişten kurtulmak için büyük bir çaba verdiğimde sağ tarafta oturan ve neşeyle bir şey anlatan adama baktım. Anneme bakışlarını gördüm. Aşkla bakmak bu olsa gerek. Çünkü bir erkeğin ilk defa birine bakarken gözlerinin parladığını görüyordum. Ne kadar güzeldi. Keşke geçmişimdeki adam da anneme böyle baksaydı. "Kızım iyi misin?" dedi annem omzuma dokunurken. Hangi ara yanımdaki adama o kadar acılı bir yüz ifadesiyle baktığımı anlamamıştım bile. Kendimi onun yanında yabancı gibi hissetmem normal miydi? Çünkü benim tanıdığım baba bu kadar güler yüzlü değildi. "Bir şey yok," dedim başımı sallarken. "Sadece öyle dalmışım." Tekrardan gülmeye çalıştım. Ama yapamadım. Sonra yaşlı kadının dedikleri düştü aklıma. Her şeyi hatırlamak senin lanetin olacak. Her şeyi hatırlıyordum. Minik Ayça'yı, annemin ölümünü, babamın işkencelerini, her şeyi. Bu da beni yaralıyordu. Hem de çok kötü bir şekilde. Sadece Ayça'yı da değil minik Minji'yi de hatırlıyordum. Bu beni daha da mahvediyordu. "Baba," dedim ağzıma yakışmadığını hissederken. Ama o benim babamdı. "Hıh!" dedi ve pirinç lapasını ağzına attı. "Sence bir baba nasıl olmalı?" diye sordum. Bana öyle bir döndü ki gözlerinin iriliği ve şaşkınlığı beni tedirgin etti. Ama pirincin tanesinin dudağından aşağıya sarktığını görünce gülemeden edemedim. Aslında en baştan beri amacı buydu, beni güldürmekti. "Bu nasıl bir soru böyle?" Lapayı yutup tekrar devam etti. "Bir baba..." Başını aşağıya indirip yemeklere baktı. Onun da bunu düşünmediğini anladığımda başımı salladım. "Aklına gelince söylersin." dedim. Kolunu kaldırdı. "Kesinlikle..." dedi komik bir şekilde. Gülümsemem kahkahaya döndü. Ben bu kadar komik bir babaya sahip olacak ne yapmıştım? "Kızım? Yemeğini yemelisin." diye uyarınca annem, babamla birlikte gözlerimiz ona döndü. Sesi kızgın gelmişti sanki. Ama ona dönünce aslında ne kadar da mutlu olduğunu gördük. O da bizi çok seviyordu. Bizi böyle görünce duygulandığını hissettim. Acaba o bunca zaman neler yaşadı? Yedi yaşındaki Minji için acaba ne kadar acılar çekti? Derin bir nefes alarak artık geçmişte yaşamamam gerektiğini ve anı yaşamam gerektiğini kendime tembihledim. Çünkü o deftere kötü bir şey yazmayacağım diye Minji'ye söz vermiştim. Daha fazla düşünmemeliydim bunları. Elime çubukları alırken, artık acılı düşünceler kaybolarak yerini ne yesem'e aldı. Gözlerimle tabakları tek tek gezerken hangisinden başlayacağımı düşünmeye başladım. Masada birden çok yemek vardı. Birçoğunun adını bilmiyordum, birçoğunun da tadını. Ayça'dayken bunları yediğimi hatırlamıyordum. Ama Minji, annesinin bu güzel yemeklerini bir bir hatırlıyordu. Bir tane alıp ağzıma attım. Tuzsuzdu ama baharatı bunu kapatıyordu. Çok lezzetliydi. Onu yutup diğerine gömüldüm. Hızlı hızlı bir ondan bir bundan yemeğe başladım. Son bir tabağa daldığım sırada annemin, "Yavaş ye, boğulacaksın!" sözlerini duysam da umursamadan elimdeki çubukları bırakıp yemeğin suyunu içmeye başladım. Karnım çok acıkmıştı ve ben o zamana kadar açlığımın farkında bile değildim. Tabağı bırakır bırakmaz başka bir yemeğe başladığımda annem hiç istemediğim konuyu pat diye açınca yaptığı uyarı gerçek oldu. "Okula gitmen gerek Minji." O an yediğim yemekler sanki bir bir boğazıma dizildi. Nefesim ciğerlerime gitmeden önce birkaç pirinç götürdüğüne yemin edebilirdim. Zaten ondan sonra da öksürük peşimi bırakmadı. "Sisshhh, Minji-ah seni uyarmıştım." dedi annem söylenirken. Bir bardak suyu nasıl içtim hatırlamıyordum bile. Tekrardan nefes almaya başladığımda boğazıma takılan yemek yüzünden sulanan gözlerimle ona baktım. "Okula gitmek mi? Hemen mi? Şimdi mi? Ama neden? Daha dinlenme iznim bitmeden..." "Minji, dinlenme iznin çoktan bitti. Doktor kalbinin artık sorun teşkil etmediğini söyledi. Nasıl olduysa..." duraksayarak bana baktı. Sonra başını hızlıca sallayarak, "Boş ver, boş ver. Yarın okula gidiyorsun, formanı yıkayıp astım." dedi konuyu değiştirerek. "Ben de..." diye araya girdi babam önüme bir ton kâğıt bırakırken. "Öğretmenlerinle konuşarak girmediğin derslerin tüm notlarını aldım. Sanırım hepsine bakman gerekecek." Derin bir nefes alarak önümdeki tomar yığınına baktım. Harika, hiç sevilmediğim bir okula hiç sevmediğim bir şekilde geri dönüyordum. Bravo ya! "Anne, baba..." Derin bir nefes alarak devam ettim. "Artık on altı yaşımda olduğuma göre ve kalbimde bir sorun olmadığına göre, artık bu işleri bana bıraksanız." Dudaklarımı uzatarak devam ettim. "Arkadaşlarımın beni yanlış anlamasını istemiyorum." Annem başını sallayarak onayladı. "Bence de Hyo Sun. Bundan sonra kendi çamaşırlarını kendi yıkayacak ve yemeğini kendi yapacak. O artık kocaman bir kız." Bu kadın nasıl oynayacağını iyi biliyordu. "Hayır, hayır..." dedim ayağa kalkarken. "Ben en iyisi sıkı sıkı derslerime çalışayım, sonra da okuluma gideyim. Böylesi daha iyi." Kâğıt yığınını kucağıma alıp odama geçtim. Arkamdan annemin ve babamın kahkahaları geldi. Onları böyle dolu dolu gülerken duyunca okula olan endişem sıfıra indi. Ama yine de çekinmiyor değildim. Okulum, beni bekle. Minji geri dönüyor.... 🌸 Sizce nasıl bir bölümdü? Güzel yorumlarınızı bekliyorum.
|
0% |