Yeni Üyelik
1.
Bölüm

01' Kız Çocuğu

@alinnare24

Kızın yeşil gözleri etrafa şaşkın bakışlar atıyordu. Kırgındı. Umutsuzdu ve paramparçaydı. Ama yaşıyordu. Kız kendini toparlayıp arabadan indi. Kurumuş yapraklara basmadan yürümeye özen göstererek mezarlığın uzun kapısına ilerledi. Kapıya dokunup ittiğinde gıcırdadı. Mezarlığa girip kapıyı kapattığında güvenlik kulübesine baktı.

Güvenlik uyuyordu. O da alışmıştı. Kızın gece yarısı mezarlığa girmesine. Kız önce kulübenin camını aralayıp elindeki yemek poşetini masanın üstüne sessizce bırakıp camı kapattı. Güvenliğe yemek de getiriyordu gelirken.

Bakışları üç farklı yola takıldı. Üç farklı bölüm. Mezarlık büyüktü. Üç kısımdan oluşuyordu. Birinci kısmı atlayıp iki ve üç ’ün olduğu yere yürüdü. Sola dönerek ikinci kısma doğru bir adım attı. Ve ardı ardına gelen adımlar. Titreyen eller ve güçsüzce adım atan bacaklar. Kız adımlarını yavaşlattı ve yana döndü.

Mermeri olan mezara baktı. Sonra yanda mermersiz olan mezara. Mermersizin üzerine neredeyse tükürecekti. Ama kendini tuttu. Mermerliye ilerleyip kenarına oturdu. Önce adın yazılı olan mermeri eliyle sildi. Sonra kolunda güçlükle taşıdığı beyaz laleleri bıraktı. Mermerin üzerinde yazan taşı okudu. Sanki ezberlememişçesine.

Sara Mironova

Doğum Tarihi: 12.07.1980

Ölüm Tarihi: 14.10.2000

Kız konuşmaya çalıştı ama sesi fısıltı kadar çıktı. “Anne?” Dedi sorar bir sesle. Bir yandan toprağı okşuyordu. “Anne bugün 24 yaşına girdim. Ama 24 yıldır çektiğim acı hala aynı tat. Hala aynı şekilde acıtıyor.” Kız konuşurken yeşil gözlerini isimden ayıramıyordu. “Anne?” Dedi yalvarır bir şekilde. Sonra üzerini umursamadı mezara sarıldı. “Annem seni çok özledim.” Kız acı içinde fısıldadı. Gözlerinden damlalar süzüldü ve toprağa aktı. Kız saatlerce ağladı. Saatlerce annesi ile dertleşti. Yine aynı şekilde mezarlığın açılmasına yarım saat kala oradan ayrıldı.

 

☆ 

Yatakta otururken telefonumu bırakıp ayağa kalktım. Boy aynamın önüne geçince vücudumu incelemeye başladım. Turuncu saçlar, yeşil gözler ve hafif çiller. Normal bir yüz şekli ve normal bir vücut. Herkeste olan bir vücuda sahiptim. Turuncu saçlarımı saymazsak.

Annem yarı Rus’tu. Babası ünlü bir mafya bildiğim kadarı ile. Tabi Annem babam ile bir ilişkiye başlayınca evlatlıktan reddedildi. Bu yüzden ne dedemi ne de dayılarımı hiçbir zaman görmedim.

Ananem Türk’müş. Fakat o da annemi doğururken ölmüş. Bildiğim kadarı ile üzerimizde bir lanet varmış. Ve her kimse kız çocuğa hamile kalırsa o kişi doğum sırasında ölür. Tabi bunlar birer sadece ihtimal.

Babam ise Türk’tü. Fakat o da eli temiz biri değildi. Yer altında çalışan biriydi. Ta ki o da ölene kadar. Yıllarca annemin ölümünden sorumlu tuttu beni. Görmediğim şiddet kalmamıştı. Annem ve babam hiçbir zaman evlenmemişlerdi. Ben sadece bir gecenin meyvesiydim.

Üzerimdeki kazağı çıkarıp yatağa fırlattım. Vücudumdaki yara izlerine baktım. Ve karnımın üzerindeki kesik izine. Parmaklarım kesik izinin üzerine giderken vücudum buz tuttu. İçim acıdı dokununca. Elimi geri çekip yatağa geri oturdum. Kazağı giymeden elime telefonumu aldım. Boştu. Kimse yazmamıştı. Hiç arkadaşım yoktu. Üniversiteye de gitmiyordum. Ya da çalışmıyordum.

Annemin kendi parası ile geçiniyordum. Bir süre sonra çalışmak zorunda kalacaktım eğer babamın parasını kullanmak istemiyorsam. Ve evet istemiyordum.Ve belki bir ihtimal ileride çocuğum olursa ayırmıştım. Ama imkansızdı. Çocuğum olmasını bırak hamile kalmamın ihtimali bile yoktu. Bu yüzden belki de hiç sevgilim olmadı ya da evlenmedim.

Yatağa uzanıp kollarımı iki yana açtım. Gözlerimi kapatıp rahatlamayı dilerken kapı sesini duydum. Sinir bozucu kapı çala çala şimdi mi çalmıştı? Yataktan kalkıp üzerindeki sütyene ve kot şorta baktı. Üzerine bir şey giymeye gerek var mı diye düşündükten sonra sadece hırkasını giyinip odadan çıktım. Kapıyı açtığımda karşımda alt komşuyu gördüm. “Merhaba?” Dedim sorgulayıcı şekilde.

“Şey Merhaba. Evde parti düzenleyeceğiz. Anlarsın ya genç kızlar arasında. Sende gelmek ister misin? Buraya taşındığından beri hiç misafir veya arkadaşının geldiğini görmedim. Arkadaş edinmek isterseniz gelmek ister misin demek için geldim.” Dedi kız utanarak.

“Ha? Anladım. Şey ben böyle rahatım siz beni dert etmeyin. Teklifiniz için teşekkür ederim ama gelemem önemli işlerim var.” Diyerek gülümseyip kapıyı kapattım. İçimden söylenerek hırkamı koltuğun üzerine fırlattım.

Odama girip telefonu sessize aldıktan sonra, evi tabletten kilitleyip banyoya yöneldim. Üst düzey evlerde oturmak daha rahat gelmiştir hep. Anahtarı kaybetsem nasıl girecektim ki eve?

Teknoloji olan evler her zaman kurtarıcım olmuştur. Banyoda soyunup küvetin suyunu doldurdum. Banyo bombasını da atıp suya girdim. Başta su soğuk gelse de alışınca küvete uzandım. Suyun tadını çıkarıp dinlenebilirdim. Yarım saat küvette kafamı dinledikten sonra yıkanıp çıktım. Havluya sarılıp banyodan çıkıp giyinme odama yöneldim.

Sütyen giymek istemediğim için düz siyah crop ve altıma eşofman aldım. İç çamaşırı da alıp banyoya geçtim. Önce üzerimi giyinip sonra cilt bakımımı yaptım. Saçımı kurutup düzleştirince gülümsedim. Ellerimi yıkayıp kısaca etrafı toparladım. Banyodan çıkıp odadan telefonumu aldım.

Banka ve uygulamalardan gelen bildirimleri silip salona yöneldim. Koltuğa kendimi atıp rahatça uzandım. Acıktığımı fark edince uygulamadan yemek söyleyip mesaj sayfama girdim. Annemin eski bir arkadaşının kızı yine bana yazmıştı. Tek konuştuğum kişi diyebilirdim.

Rusya da yaşıyordu. Adı Kira. Çok nazik biriydi. Ve beni seviyordu. Sırf benim için Türkiye’ye gelmişti bir keresinde.

Kısa bir mesaj yazıp telefonumu L koltuğun diğer ucuna fırlattım. Başım çatlıyordu. Koltukta mayışırken yemek siparişini unutup uykuya daldım.

 

☆ 

Uyandığımda hava kararmıştı. Şaşkınlıkla koltuktan ayaklanıp dışarı baktım. Hava kararmıştı ve sokak lambaları aydınlatıyordu. Aklıma gelen şeyle kapıya koştum. Kapıyı açınca siparişimi kapının koluna asıldığını gördüm. Poşeti alıp mutfağa ilerledim.

Pizza kutusunu açtığımda pizzanın soğuduğunu fark ettim. Isınsın diye mikrodalga ’ya koyup süre ayarladım.

Geri salona yürüyüp telefonumu aldım. Sosyal medya da öylesine gezerken avukatımdan gelen mesajı fark ettim.

Annemin akrabalarından olduğunu söyleyen bir şahıs avukattan numaramı istemiş. Büroda kısa bir görüşme ayarlamasını ve numaramı vermemesini söyleyen bir mesaj yazdım. Mutfağa girdiğimde pizzanın birkaç dakikası kaldığını gördüm. Mutfaktaki bar taburelerimden birine oturup sosyal medya hesaplarımı kurcaladım.

Mikrodalgadan ses gelince telefonun ekranını kapatıp ayağa kalktım. Pizzayı çıkarıp bar masasına yerleştirdim. Dolaptan kadeh çıkarıp mini alkol dolabımdan şarap şişesini alıp bar taburesine otururum. Kadehe şarap doldurup telefonumu çıkarırım. Yemek yerken bir yandan sosyal medyaya post atarım.

Kadehten bir yudum alırım ve yutkunurken boğazım hafif yansa da uzun zaman sonra ilk içişimdi ve astım hastalarının en büyük sorunu da alkoldü. İnsanlar astım olanların alkol içmesini garip bulabilir ama canlarını zerre umursamayan bizler içmekten vazgeçmeyiz.

Bir pizza dilimini bitiremeden öksürük krizi ile tabureden kalkarım. Duvarlardan tutunarak odama yürümeye çalışırım ama dizlerim titriyordu.

Gözlerim ağrımaya başlarken tek yapabildiğim yere çöküp öksürüğümü geçirmeye çalışmaktı. Odama gidemeyeceğimi anladığımda salona kendimi zorlayarak girdim.

Çekmeceden yedek ilacımı alıp nefes çekmeye başladım. Birkaç dakika sonra nefeslerim eski haline dönerken kendimi zorlayıp koltuğa yattım.

İçimden lanetler sayarken tamamen düzeldiğimde kalkıp mutfağa gittim. Kadehi döküp makineye yerleştirip, şişeyi yerine koydum. Pizzayı saklama kabına koyup buzdolabına rastgele bir yerine yerleştirdim. Masanın üzerini silip telefonumu cebime attım.

Saate baktığımda dokuza geliyordu. Ne olabilir ki diye söylenerek üzerime mor uzun kollu hırkamı giydim. Göğüs uçlarımı hırka kapattığı için sütyen giymeye gerek yoktu. Çantamı alıp kapıya yöneldim. Ayakkabı dolabımı açtığımda siyah spor ayakkabılarımı giymekten karar kaldım. Giyinme odama gidip beyaz kısa çoraplarımı aldım.

Salondaki koltuğa geçip oturdum. Çoraplarımı giyinip kapıya gittim. Spor ayakkabılarımı alıp kapıyı açarken hızlıca ayakkabılarımı giyindim. Kapıyı şifre ile kilitleyip asansör tuşuna bastım. 4. Katta oturuyordum ve merdiven hiç ilgimi çekmiyordu. Asansörden inip hiçbir şeye bakmadan binadan çıktım.

Sokağa çıktığımda sokak lambaları ile aydınlık gözüküyordu. Derin nefes alıp hızlıca 7/24 açık olan caddede ki markete gitmek için yürüdüm. Caddeye çıktığımda araba sesleri yerine sadece gecenin sesi kalmıştı. Markete girince çantamdaki kulaklığımı takıp evin ihtiyaçlarını market arabasına koymaya başladım.

Kasaya geldiğimde birkaç kişi vardı sırada. Sıra bana gelince hızlıca aldıklarımı poşetlere doldurup kredi kartıyla ödeme yaptım. Poşetleri alıp marketten çıktım. Derin bir nefes aldım. Eve yönelirken çok şey aldığımı fark ettim. Umursamadan binaya girip asansöre bindim. Evin kapısını açıp girişe poşetleri bırakıp şifre ile evi geri kilitledim. Bildiğim yolu tekrarlayıp binadan çıktım. Sahile gitmek istiyordum. Derin bir nefes alıp dinlenmek.. Caddeye geri çıktığımda taksi arayacakken yoldan geçen boş taksiyi durdurup bindim. Sahilin adını verip camı açtım.

Sahile vardığımız da parayı ödeyip taksiden indim. Banka oturup suyu izlemeye başladım. Annem bana hamileyken hep günlük tutmuştu. Yaşadığı zorlukları ve tecrübelerini anlatmıştı.

Bana hamileyken üzgünken veya duygularını yoğun bir şekilde yaşarken hep Sahile gidermiş. Babamla tanışmadan önce de gidermiş. Babamla bir sahilde tanışmışlar. Düşünürken aklıma gelen manyakça fikirle ayağa kalktım. Taşlara dikkat ederek aşağıya doğru indim. Ayakkabılarımın içine çorabımı koyup taşın üzerinde bıraktım.

Taşları merdiven görevinde kullanıp aşağı inmeye devam ettim. İstediğim yere gelince eşofmanımı dizlerimin üzerine çektim. Büyük bir kayaya oturup ayaklarımı suya uzattım. Ayaklarım ıslanırken yüzümde bir sırıtış oluştu.

Birkaç dakika sonra yüzümde hissettiğim damlalar ile içimden “Saçmalama kızım, dalgaların suyu yüzüme gelmiştir. Yağmur yağmıyordur.” Diye saçmalarken artan yağmurla güldüm. Yağmur iyice arttı ve doluya dönüştü.

Her yerim sırılsıklam olmuştu. Gülerek kayanın üstüne çıktım. Saniyeler içerisinde gülüşüm şiddetli bir ağlamaya dönüştü. “Neden bunlar benim başıma geliyor?” Diye hıçkırdım. Şiddetli şekilde ağlarken ellerimle yüzümü kapatıp ağlamamaya çalıştım.

Üzerime su gelmediğini fark ettiğimde yağmur kesildi sandım bir an. Ama hala sesler geliyordu. Ellerimi yüzümden çektiğimde karşımda birini gördüm. Şemsiye tutuyordu bana. İçimden küfür ederken “K-drama da değiliz kızım kendine gel.” Diyerek söylendim.

“Evet K-drama da değiliz.” Dedi çekici bir sesle karşımdaki adam. Tanrım, ya biri benimle alay ediyordu ya da şu an rüya görüyordum. Adam olduğum kayaya gelip yüzüme eğildi. “Ama K-drama karakteri gibi kayaya çıkıp ağlayan bir kız çocuğu buldum.” Dedi nefesini dudaklarıma doğru verirken.

Bana kız çocuğu mu demişti o? Hiçbir cevap vermeden hızlıca çıplak ayaklarıma nereye bastığıma bakmadan yukarı çıkmaya başladım. Dünyanın en aptalca şeyini yapmıştım.

Ayağımda hissettiğim keskin sızı ile dudaklarımdan çığlık koparken acı ile dengemi kaybedip geriye doğru düşerken belimden yakaladı. Şemsiyeyi suya bırakmıştı ve dalgalar şemsiyeyi çoktan götürmüştü.

“K-drama işini fazla mı ciddiye aldın Kız Çocuğu?” Dedi sırıtırken. Sinirle göğsünden itip tekrar yukarıya çıkmaya başlarken yine aynı aptallığı yapıp acıyan ayağımı basmıştım. “Siktir?!” Diye bağırıp hızlıca bir kayaya oturdum.

Ayağıma baktığımda içine girmiş camı gördüm. Gözlerim kan ile buluştuğunda bilincimi kaybeder gibi oldum. O da herhalde ayağımı görmüş olacak ki yanıma çöktü. “Acıyor mu?” Dedi soğukkanlı bir şekilde. Sinirle dönüp “Yok acır mı hiç? Keyfimden oturdum buraya da zaten.” Diye burnumdan solurken.

“Hemen kızma kız çocuğu.” Dedi sakin bir sesle. Ne yapacağımı bilememiş bir şekilde bakarken aklına gelen ilk şeyi yaparcasına bir anda popomun altından bir kolu ve belimden bir kolu geçip kucakladı beni. “Ne yapıyorsun bırak beni!” Diye bağırırken. “Ahmakça davranma Kız Çocuğu. Ayağın bu haldeyken ne yürüyebilir ne de araba kullanabilirsin.” Dedi beni umursamayıp yürürken.

“Ayakkabılarım!” Diye haykırdım. Ayakkabılarımın yanına eğildiğinde birkaç saniye bakıştık. “Alsana ayakkabılarını Kız Çocuğu.” Dedi ne yaptığımı sorgular bir şekilde.

Hızlıca ayakkabılarımı kucağıma koydum. “Taksi çağırsan yeter kalanını hallederim.” Yalandan “He he.” Diyerek beni bir arabanın yanına götürdü. Arka koltuğa bırakıp kapıyı kapattı. Şoför kısmına geçip “Hastane mi ev mi?” Dedi. “Evime götür.” Deyip adresimi söyledim. Madem karşıma çıkıp yaralanmama sebep olmuştu. Şoförüm de olacaktı o zaman.

Binanın önünde durduğunda kapıyı açıp sekerek indim. Tek ayağım hava da zıplıyordum. Yine aynı şeyi yaptı. Kucağına aldı beni. “Kalanını kendim hallederim. İndir beni ve defol.” Dedim sakin kalmaya çalışarak. Beni takmayıp merdivenlerden çıktı ve binaya girdi. Asansörün önüne geldiğimizde “Kaçıncı katta oturuyorsun?” Dedi.

Parmaklarımla dört yapıp konuşmadım. Asansöre bindi benimle birlikte. Katta durduğunda dairemi işaret edip yaklaştı. Şifreyi girdiğimde kapı açıldı. Ayakkabılarını çıkarıp eve girdi.

İçeri girip koltuğa bıraktı beni. Kucağımdaki ayakkabıları alıp rastgele bir yere bıraktı. “İlk yardım çantası nerede?” Dedi ayağıma bakarken. “Gidebilirsin kendim hallederim.” Dedim sinirle. Kaşlarını çattı. “Bu halde?” Dedi. Bakışlarımı duvara çevirip parmağımla konsolu işaret ettim.

“Üçüncü çekmece de bütün sağlık malzemeleri.” Dedim. Çekmeceye gidip birkaç şeyle döndü. “Alkol var mı? Kafan güzel olursa acımaz.” Dedi yaraya bakarken. “Kafam güzel olsun da ırzıma gir tabi canım yedim bende. Bir şey olmaz bana.” Dedim. Başını sallayıp birkaç şey çıkardı. Koltuğa yaslanıp gözlerimi kapattım. Cam parçalarını çıkardığında canım acıdı ama ses çıkarmadım. Dişlerimi sertçe sıkıp içimden şarkı söyledim.

“Bitti.” Diyerek kalktı. Eşyaları yerine koydu. Ayağımı sarmıştı. Cam parçalarını torbaya koymuştu. Aklıma gelen şeyle bağırarak kalktım. Çok geçti. Koltuk ıslanmıştı. “Sen!” Diye bağırdım. “Koltuğum mahvoldu.” Dedim sinirle. Konsolun üzerindeki çerçeveyi eline aldı. “Annen mi? Güzel kadınmış.” Ona döndüğümde elindeki çerçeveyi gördüm. Hızlıca alıp yerine koydum. “Eşyalarımı dokunma evimden defol.” Diye bağırıp kullanmadığım çamaşırhane mantığı kullandığım banyoya girdim. Kirli sepetine hırkamı fırlattım.

Odama geçip kapıyı kapattım. Evet sinirden ayağımı üzerine basıyordum ve acıyordu. Kan olmuş sargı bezine söylendim. Eşofmanımı çıkarıp altıma kot şort giydim. Sargı bezini söküp eskiden ayağımı yaraladığımda verilen değişik şeyi giydim.

Crop’u fırlatıp bol tişörtlerimden birini geçirdim üzerime. Odadan çıkıp salona gittiğimde temiz olan kısma oturmuş olan tanımadığım adamı gördüm. “Evimden defolur musun?” Dedim kaşlarımı çatarak. “Tabi ki kız çocuğu. Ama bana bir borcun var.” Dedi kalkıp yanıma geldi. Yüzüme eğilip “Hayatını kurtardım.” Dedi. Mümkünmüşçesine iyice çatıldı kaşlarım. Yanımda geçip kapıyı açıp çıktı. Konuşmama fırsat vermemişti. O olmasa da oradan eve gelebilirdim ki? Tanımadığım birinin saçmalığını kafama takmayacaktım.

Koltuğa dönünce bakışlarım mahvolmuştu. Sinirle koltuğu aldığım siteden aynı koltuktan sipariş verdim. Siparişin altına not yazıp telefonu kapattım. Cebime atıp yere koyduğu ayakkabıları alıp ayakkabı dolabına fırlattım. Saat geç olmuştu ve uyumak istiyordum. Her yerim ağrıyordu. Evin şifresini görmüştü ve kim olduğunu bilmiyordum. Kapıya yönelip şifreyi değiştirdim. Telefondan doğrulama talimatını da ayarlayıp yeni şifre ile evi kilitledim. Odama girip kapımı kapatıp kilitledim. Perdeleri kumanda ile kapatıp gece lambamı yaktım.

Gece lambamı çok severdim. Örtümü kaldırıp içine girdim. Cebimden telefonumu çıkarıp komedinin üzerine bıraktım. Örtüm kiraz desenliydi. En sevdiğim meyveyi temsil ediyordu. Tavanımda yıldızlar vardı. Geceleri parlayan yıldızlar. Yıldızları seyrederek uyudum. Her şey normal geliyordu. Ama bana yaklaşan felaket bu sessizliğin habercisiydi.

 

 

 

 

 

Loading...
0%