@aliny
|
-3 yıl önce- "Hanımefendi. Lütfen nerede olduğunuzu tekrarlar mısınız? Sizi duyamıyorum." Telefonun öbür ucundaki kadın fısıldadı. "Lütfen... lütfen yardım edin. O geliyor. Yaklaşıyor" Ağlıyordu. "Lütfen sakin olur musunuz? Hanımefendi. Nerede olduğunuzu söylerseniz oraya bir ekip yollayacağım. Etrafınıza bakar mısınız?" "Bilmiyorum. Bilmiyorum. Bilmiyorum. Kaçtım buraya geldim. Yardım edin çok yakınlarda. Korkuyorum. Korkuyorum." Ne yapacağımı bilemedim ve çaresiz bir şekilde yanımdaki polis memuruna baktım. "Lütfen ilgilenir misiniz? Birinin yaklaştığını söyleyip duruyor. Başı belada olmalı." "Telefon şakası olmasın? Bayan Nova, bu konuda dikkatli olmanız gerekir." "Biliyorum, telefon şakası değil. Bakar mısınız? Lütfen." Derin bir nefes aldım. "Peki. Bana bağla." Hattı polis memuruna bağladım ve endişeli bir şekilde izlemeye başladım. "Neler oluyor?" "Hat düştü. Tekrar ara." "Tamam." Hattı tekrar aradım. Çalıyordu ancak açılmıyordu. İkinci kez aradım ve kısa bir süre sonra açıldı. Polis memuru panikle ayağa kalktı. "Hemen bu numaranın yerini saptayın ve oraya bir ekip gönderin! Çabuk!" Bir şeyler olduğunu anlamıştım. "Ne oldu?!" Memur cevap vermedi ve hızlıca karakoldan çıktı. Neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. Herkes panik halindeydi. Yanımdaki memurların verdiği adres babamın gece vardiyasındaki adresle aynıydı. Babam emekli olmasına sayılı günler kalan bir polis memuruydu. Diğer polislerin bağrışmasından anlayabildiğim tek cümle "Bu bir cinayet teşebbüsü. Elinizi çabuk tutun!" Bu sözleri duyar duymaz babamı aradım. Kısa bir beklemenin ardından telefon açıldı. Rahatlamıştım. "Baba iyi misin?! Kulübeden sakın çıkma! Orada bir ka-" Ardından sert bir şekilde duvara sürtünme sesi geldi ve nefesimi tuttum. "Baba. Baba!" Babam söylendi ve kulübeden çıktı. "Bekle kızım. Şu iti bir yakalayayım, arayacağım seni. Gel buraya serseri! Burada yaşamıyorsan dolanma gecenin bir vakti! Gelsene!"
Babam biraz nefes nefese koşturdu ve çaresizce babamı durması için ikna etmeye çalıştım. Ancak duyduğum sesle dünyam başıma yıkıldı. Bu babamın sesi değildi ancak ses babamın telefonundan geliyordu. "Ne diye peşimden geliyorsun aptal ihtiyar. Yerinde durup sabahı beklesene. İlla başına bela mı alacaksın?" Ümitsizce telefonun başında bağırdım. Gözyaşlarım istemsizce gözlerimden dökülüyordu. Babam orada can verirken ben hiçbir şey yapamıyordum. "PİSLİK! DOKUNMA BABAMA! CANAVAR!" Çaresizce babamı kurtarma girişimlerim olumsuz sonuç veriyor gibiydi. Katil yere düşen telefonu aldı. "Vay be. Kızın da mı polis?" Ağlayarak durmasını istiyordum ancak o sadece kahkaha atıyordu. "Lütfen bırak! Lütfen. Ne istersen yapacağım. Lütfen babamı bırak!" Bu sözlerimin ardından telefon kapandı ve katil beni bu dayanılmaz acıyla baş başa bıraktı. Ne yaparsam yapayım, kendimi ne kadar yırtarsam yırtayım kimse hiçbir şey yapmadı. Ve babam orada can verdi. "Adli tıp birimi olay yerinde inceleme yapıyor. Kurbanın kafası parçalanmış ve yüzü tanınmayacak halde. Bir memurumuz da... olay yerinde öldü. Bazen fedakarlıklar gerekir. Kurban da Başkomiserin karısıydı. Ailelerine başsağlığı diliyoruz." Herşeyi kayıtsızca dinledim. Gözyaşlarım hala akıyordu ancak yüzümde hiçbir ifade yoktu. Aradan dakikalar, saatler geçti. Uyumadım, uyuyamadım. Babamın ölümünün sorumlusu bendim. Annemin yüzüne nasıl bakacaktım? Ben kendimi bu düşüncelere bırakmışken karakola hızlı adımlarla Başkomiser girdi ve yanımda belirdi. İçinde acıdan bittiği belliydi ancak bana öfke kusuyordu. "Senin yüzünden! HEPSİ SENİN YÜZÜNDEN! Karım senin yüzünden öldü! Oraya zamanında ekip göndermedin! Sorumlusu sensin!" Herkes susmuş bizi izliyordu. Ayağa kalktım. Ancak cevap veremedim. Dilim tutulmuştu sanki. Önümde öfkeden kuduran bir insan vardı ancak ben hiçbir şey söyleyemiyordum. Haklıydı. Her şeyin sorumlusu bendim. Berbat bir polisim. Görevimi yapamıyorsam, kendi ailemi bile koruyamıyorsam ben neden polisim ki? Başkomiser yanındaki memura döndü. "Derhâl bu sözde polisin tayinini istiyorum! Buradan uzak, çok uzak bir yere!" Memur başını salladı ve gitti. Söylenenleri algılayamıyordum. Etrafımda ne olup bitiyorsa hiçbirini anlayamıyordum. Saatler geçti. Evime gitmemi söylediler. Annemin karşısına çıkamazdım. Ona her şey benim yüzümden diyemezdim. Annem acıdan mahvolmuştur, biliyordum. Hayatında tek sevdiği ve tutunabildiği tek dal babamdı. Onu da kaybetti ve şimdi kaybetme sebebine mi tutunacaktı? Hayır. Onun için hayat bitti. - Aradan kaç saat geçtiğini bilmiyordum. Ancak eve gitmem gerekiyordu. Her şeyimi toplayıp defolup gitmem gerekiyordu. Polislik hakkında bir şey bilmiyorsam öğrenmem gerekiyordu. Eve gittiğimde annem evde değildi. Ev darmadağınıktı. Hemen bütün eşyalarımı topladım ve anneme küçük bir not yazarak çıktım.
Ve gittim. Ne olduğunu bilmediğim, hiç gitmediğim, hiçbir fikrim olmayan bir yere gittim. Eğer ki öğrenmem gerekiyorsa öğrenecektim. Benim yüzümden daha fazla insanın ölmesine göz yumamazdım. -Günümüz- Amerika'da geçirdiğim 3 yılın ardından aslında sorunun bende değil, kurumda olduğunu anladım. Çok şey öğrendim. İnsanların canlarını umursamıyorlardı. Neden? Neden polisler? Herkesi aynı şekilde yetiştirdiler ve bu kurbanların olmasına şaşırıyorlar. Kurbanlar sizin yüzünüzden ölüyor. Ülkeme döndükten hemen sonra tayinimi istedim. Ancak bu sefer onlardan kaçmayacaktım. Onlara doğru olanı göstermek için elimden gelenin en iyisini yapacaktım. Ne gerekiyorsa. Tayinim çıktıktan sonra en son 3 yıl önce bulunduğum o karakola gittim. Acil Suçlar Birimi'ndeydim. Gelmem beklenmedikti. Çağrı Merkezi'ne gittim ve biraz gezindim. Merkez Emniyet Müdürü yanıma geldi. Elimi başıma koyarak selam verdim. "Sonunda geldin demek. Onca yaşanandan sonra." "Yaptığınız yanlışın doğrusunu öğretmeye geldim." "Neymiş yaptığımız yanlış?" "Öncelikle birinci kural; hedefin kurban olmaması için en önemli süre ilk 10 dakikadır. İkinci kural; ilk 3 dakikada olay yerine varılmalı ve hedef kurtarılmalı. Ve 3. Kural; kalan 7 dakikada suçlu yakalanmalı. Hedef için ilk 10 dakika Altın Süre'dir. Bu Altın Süre'yi kaçırırsak hedefi de kaybederiz. Bu konuyu özel olarak sizinle konuşacaktım. Altın Süre Birimi'ni kurarak vatandaşlarımızı kurtarmak istiyorum." Müdür nefes verdi. "Çok yaratıcısın ancak senin şu altın süre birimin çok da bir işe yarar gibi durmuyor. Bana daha iyi fikirlerle gelirsin bi dahakine." Merkez Emniyet Müdürü tam gidecekti ki bir memur aniden ayağa kalktı ve endişeyle etrafına bakınmaya başladı. "Amirim! Üzerinde bomba taşıyan bir sivil metroda insanları tehdit ediyormuş!" Hemen memurun yanına gittim ve kulaklığı vermesini istedim. Memur dediğimi yaptı. Kulaklığı taktığım gibi insan bağırışları duydum. "Yardım edin! Bu adam bombayı gerçekten patlatacak! Hepimiz öleceğiz!" "Beyefendi. Öncelikle sakin olun. Bana olanları kısa bir özet geçmenizi istiyorum." "Ya neyi anlamıyorsunuz?! Adamın üstünde bomba var! Hepimizi patlatacak!" Ardından telefonu başka biri aldı. "Metrodayız. İnecektik ve duraktan bir adam koşarak içeri girdi. Girişte durdu ve kimsenin inmesine izin vermedi. Şimdi elinde bir buton var ve yeleğinin üstünde bir sürü bomba var!" "Anladım. Şimdi sizden tek bir şey istiyorum. O adamı kışkırtmayın ve bağırmayın. Bunları yapmanız o adamı sadece kızdıracaktır. Sakin olmasını söyleyin. Polisler birazdan orada olur." Diğer memurlara döndüm. "Bu numaranın kimliğini ve yerini saptayın. Ve olay yerine intikal edin. Hemen!" |
0% |