Yeni Üyelik
6.
Bölüm

5. Bölüm

@aliny

Elimi hemen burnuma götürdüm ve burnumu kapatarak yüzümü ekşittim. "Bu ne ya?"


Etrafıma bakındım ancak kokuya sebep olabilecek herhangi bir şey göremedim. Adımlarımı hızlandırarak Lian'ın olduğu kata çıkmaya başladım. Bu koku midemi acayip derecede bulandırıyordu. Sanki bir ceset varmış gibiydi.


Günün yorgunluğuyla bir de 3 kat merdiven çıkıyordum. Lian neden asansörlü bir apartmana taşınmadın ki? Koku yukarı çıktıkça azalıyordu. Anladığım kadarıyla ya bodrum kattan ya da zemin kattan geliyordu. Oracıkta kusmamak için daha hızlı hareket ettim ve kapının önüne vardığım gibi kapıyı çaldım.


Kısa bir beklemenin ardından kapı açıldı. Lian bu rahatsız edici kokudan habersiz hiç yabancı değilmiş gibi normal bir tavırla kapıyı açtı. "Hoş geldin balım. Gel içeri."


Hemen içeri girdim ve ayakkabılarımı çıkararak Lian'ın verdiği terlikleri giydim. Salona doğru ilerlerken sormadan edemedim. "Apartmandaki bu iğrenç kokuyu sen de almadın mı? Yukarı zor çıktım."


Lian boğazını temizledi. "Hayır. Ne kokusu? Bugün hiç dışarı çıkmadım ben."


Ona dışarı çıkıp çıkmadığını sormamıştım ki. Kokuyu alıp almadığını sordum. "Kan kokusu sanki... ceset gibi?"


Lian telaşla ellerini birleştirdi ve gözlerime baktı. "Ne cesedi Nova? Saçmalıyorsun. Sürekli ceset gördüğünden şaşırdın herhalde." Saçlarını düzeltti ve önümüzdeki kanepeye oturdu.


Yanına oturdum. "Neden gerildin ki? Kokusu onu andırıyor sadece. Iığ her neyse, midemi bulandırıyor."


Lian televizyonu açtı ve ayağa kalktı. "Sen gelmeden önce markete gidip atıştırmalık bir şeyler almıştım. Gidip onları hazırlayacağım."


"Yardıma ihtiyacın var mı?"


"Hayır, hemen hallederim." Lian mutfağa doğru gitti ve ben de televizyonda o gelene kadar kanalları gezerek vakit öldürmeye çalıştım.


Birkaç dakika sonra Lian elinde bir tepsiyle yanıma geldi ve tepsiyi masanın üzerine koyarak karşıma oturdu. "Ee anlat bakalım."


"Nereden başlasam bilemiyorum. Her şey üst üste geliyor. Şu an bir tek sana güvenebiliyorum."


Lian kaşlarını çattı. "Bu durumun içinden beraber çıkacağız. Kendini çaresiz hissettiğin an, bana gel. Sana her zaman yardım ederim."


"Teşekkür ederim Lian. Sen olmasan ne yapardım bilemiyorum." Derin bir nefes aldım. Lian'ın gülümsemesine karşılık vererek konuşmaya başladım. "Aslında Başkomiser başta önyargılıydı. 3 yıl boyunca durulmuş bir katili nasıl bulacaktık ki? Ben de her ne kadar ümitsiz olsam da her zaman bir çıkış yolu bulabileceğimi düşündüm."


"Yani diyorsun ki... Başkomiser 3 yıl önceki ve yaklaşık 2 buçuk hafta önceki vakalar birbirine benzediği için katilin ortaya çıktığını düşündü."


"Ben de öyle düşünüyorum. Taklitçi olma ihtimali çok düşük. Bence hepsini aynı kişi öldürdü."

"Aslında bir bakıma öyle. İnceleme sonrası hepsinin aynı darbeler sonucu öldüğünü biliyoruz"

"Aynen öyle. Ama katil neden o kadını ve babamı... öldürdükten 3 yıl sonra tekrar cinayet işliyor ki?"

Lian bu söylediğinden emin olamayarak konuştu. "Şey, sen buraya geldiğin gün 3. Kurbanın öldürüldüğünü söylemiştin. Ya katil bunu kasıtlı olarak yapmışsa?"

"Ne yani? Geleceğim gün neden öldürsün ki? Babam onun için sadece bir engeldi. Benimle özel olarak bir alıp veremediği yok. Ama..."

"Ama ne?"

"Daha yeni işlenen 2 cinayet."

"Ay hatırlatmasan mı? Korkunç."

"Hayır. Olay yerinde babamın kayıp rozeti gömülü hâlde bulunmuş."

Lian şaşkınlıkla bana baktı. "Babanın rozeti mi? Bir dakika sen karakola gittiğin ilk gün ceset bulundu ve olay yerinde babanın kayıp rozeti bulundu. Yanlış mıyım?"

"Evet. Doğru. Ancak denk gelmiş olabileceğini düşünüyorum. Katil planlı ve soğukkanlı biri değilse eğer."

"Cesetlerin her ikisinin de kafasının parçalandığını, damar yollarının kesildiğini ve bir kurbanına işkence ettiğini göz önünde bulundurursak bu katilin planlı ve soğukkanlı olmama gibi bir ihtimali yok. Bunları yapabilen bir insanın empati ve merhametten yoksun olması gerekir. Bu insanlara da ne deniyor biliyorsun..."

"Psikopat... Tabii ya!"

"Sosyopat da olabilir." Sonra bu dediğini onaylamayarak devam etti. "Ama sosyopatlar psikopatlara göre daha duygu sahibi ve şiddete eğilimli oluyor. Soğukkanlı olamaz."

"Peki..." Kafamı kaldırarak Lian'ın gözlerinin içine baktım. "Şüphelendiğim birinden DNA örneği alıp test yaptırsam-"

Lian lafımı böldü. "Of! Saçma sapan konuşmayı bırak! Bunun delil olarak kullanılmayacağını biliyorsun. Psikopat geni bulunsa bile katil o mu olmuş oluyor?"

Lian'ın bu sert çıkışına şaşırdım. Ancak bir yandan da haklıydı. Psikopat olup insan öldürmeyenler ne yapsın? Hepsi öldürmek zorunda değil sonuçta. "Haklısın. Ne yapacağımı şaşırdım sadece."


Lian nefes verdi ve bana sarıldı. "Anlıyorum zor zamanlar geçiriyorsun. Ancak şüphelenmekle olmuyor. Kesin bir kanıt bulmadan lütfen insanları suçlama." Bunları söylerken bir yandan sırtımı sıvazlıyordu.


Lian'ın sarılmasıyla gerginliğim biraz olsun azaldı. Kollarımı Lian'ın beline sardım ve kısa bir süre sonra geri çekildim. "Artık uyusak mı?"


Lian gülümsedi. "Tamam. Yatağını hazırlayacağım."


Lian yatacağım yeri hazırlarken ben de etrafı topladım.


-


Akşam kurduğum 6:30 alarmıyla uyandım. Lian'ı uyandırmamak için yavaş ve sessiz hareketlerle hazırlandım. Üniformamı giydim ve tam çıkmaya hazırlanırken arkadan Lian'ın sesini duydum. "Çıkıyor musun?"


Arkamı döndüm ve yarı uykulu olan Lian'a baktım. "Evet. Erken olduğu için uyandırmak istemedim."


Lian elini kafasına götürerek kafasını kaşıdı. "Hmm peki. Görüşürüz o zaman."


Bu kayıtsızlığını uykusuzluğuna vererek Lian'a veda ettim ve evden çıktım. Apartmana girdiğimde çoktan varlığını unutmuş olduğum o koku aklıma geldi. "Of, o lanet kokuyu tekrar mı alacağım? Şuraya bir yere kusmasam iyidir."


Söylene söylene aşağı indim. Ancak aşağı inerken ne bir koku ne de rahatsız edici bir atmosfer vardı. Apartman tamamen normaldi. "Kim gecenin bir saati temizlik yapar ki? Nasıl gitmiş bu iğrenç koku?"


Apartmandan çıktım. Hava daha yeni açılmaya başlıyordu. Arabama bindim ve karakola doğru sürmeye başladım.


Kısa bir araba yolculuğundan sonra karakola vardım. Bugün gece nöbeti sırası bendeydi. Ondan yorucu bir gün olacaktı. İçeri girip kendime bir kahve yaptım ve masama oturarak bilgisayarımı açtım.

Henüz sıcak olan kahvemden bir yudum aldım ve haberleri açarak yeni bir şey var mı diye kontrol ettim. Kayda değer olan bir şey göremeyince masamı diğer yöne çevirip gözlerimi kapattım. "Her şey neden bu kadar zor olmak zorunda?"


Birisi sandalyesini yanıma çekti. "Zor olan ne?"


Gözlerimi açtım ve karşımda Başkomiser'i gördüm. "Günaydın amirim."


Başkomiser gözlerini benden ayırarak elindeki bardaktan bir yudum aldı. "Annenden ne haber?"


Doğru ya. Annem. Sahi, annemden ne haber? "Görmeye çekiniyorum desem, çok klişe kaçar mı?"


"Belki."


Derin bir nefes aldım. "Oğlunuz nasıl?" Bu soruyu suçluluk duyarak sormuştum.


Başkomiser 1 dakika boyunca sustu ve önüne baktı. "Hastanede. Hiçbir ilerleme yok. Annesinin yanına gitmeyi bekliyor."


Başkomiserin bu sözleri kalbime bir ok gibi saplanmıştı. 7 yaşında bir çocuğun hastanelerde sürünmesini bilmek istemiyordum. O bunları yaşamayı haketmiyordu. Yutkundum ve biraz ürkekçe bir cevap verdim. "Öyle demeyin amirim. Geçmiş... olsun."


Başkomiser bir anda bana döndü ve gözlerimin içine baktı. Bu ani hareketten dolayı gözlerimi istemsizce kaçırdım. Başkomiser konuşmadan bir nefes aldı. "Ama oğlum seni suçlamıyor biliyor musun? Buna inanmak istemiyor. Annesinin kaderinin bu olduğuna inanıyor. Bu kadar saf kalpli olması... canımı yakıyor."


Güçlükle Başkomiserin gözlerine baktım. "Bir kere olsun katili suçlamayı denediniz mi? Neden tüm suçu bende arıyorsunuz? Ben de yaralıyım, benden de bir parça alındı."


Başkomiser tepkisiz kaldı. "Seninle bunun tartışmasını yapacak zamanı çoktan geçtik." Ayağa kalktı ve sandalyesini yerine geri koydu. "Hadi işinin başına." Sadece katili değil, beni de kafasında defalarca kez cezalandırmıştı. Ancak suçlu ben değildim. Bu algıyı kıracağım. Ne olursa olsun.


Başkomiserin gidişini izledim. "Moralimi bozmak için mi buraya geldin?" Derin bir nefes aldım ve tekrar bilgisayarın başına geçtim.


-


Aradan geçen saatlerin ardından sonunda gece nöbetim başlamıştı. Yavaş yavaş uykumun gelmesiyle bir kahve hazırladım. Biraz soğumasını bekledikten sonra bir yudum aldım ve masama doğru ilerlerken, masamda duran telefonuma bir bildirim düştüğünü gördüm.


Yavaş adımlarla yaklaştım ve masama oturdum. Bir yudum daha aldıktan sonra elimdeki kupayı masaya bırakarak telefonumu elime aldım. Bildirim yabancı bir numaradan gelen bir mesajdı.


Mesajlar uygulamasına girdim ve yabancı numaranın üstüne bastım. Gönderdiği mesaj bir fotoğraftı. Açmakta tereddüt ettim ve sakıncalı bir şey olabileceğinden, numarayı engelledim ve uygulamadan çıktım.


Dakikalar geçiyordu ancak bu sadece fotoğrafı daha çok merak etmeme sebep oluyordu. Aradan geçen yarım saatle daha fazla dayanamayarak telefonumu açtım ve mesajlar uygulamasına girerek yabancı numaranın engelini açtım.


Hâlâ sohbetteyken fotoğrafı açtım. Fotoğrafı açmamla kaskatı kesilmem bir oldu.


Bu elleri ve kolları bağlı, baygın ve her yeri kan içinde olan Lian'dı.


Loading...
0%