@aliyefeteliyeva
|
Yılın son günüydü. Havanın soğuk olmasına ve seyrek kar yağmasına bakmayarak aileler, arkadaşlar, sevgililer birlikteydi. Sıcak kalpler onların içini ısıtıyordu. Yılbaşını sevdiklerinle karşılamak önemlidir. O ortam, o hava... İçini ısıtır.
Olduğum odadaki büyük pencerenin önüne geçtim. Dışarıyı izlemeye başladım. El ele dışarıda gezen çiftleri, kar için sevinen küçük çocukları, ellerinde hediyelerle apartmana giren misafirleri, karşıdaki apartmanda olan aileleri izledim. Ne kadar garipti. Şu an yeni yılı tanıdığım birkaç arkadaş ve tanımadığım bir çoğunlukla karşılayacaktım. Böyle bir toplulukta kendini yalnız hissetmek...
Hissettiğim yalnızlık yüzünden sağ elimi boynuma götürdüm. Gergin, umutsuz ve yalnız hissettiğimde boynumda gezdirirdim parmaklarımı. Belki gerginliğimi bir nebze alırdı. Belki de bu benim kendimi avutma şeklimdi. Kim bilir?
Yanıma gelen arkadaşımla, gözlerimi dışarıdan ayırdım. Anlamış mıdır gergin olduğumu?
"Neden burada dikiliyorsun? Gel, ortama karış!" dediğinde başımı yine dışarıya çevirdim.
"Gelmek istemediğimi söylemiştim. Israr etdiğin için geldim Hera." yanıma yaklaştı ve elimi tutdu.
"İyi olmanı istiyorum. Yapma böyle..."
Ne hissettiğimi ben bile bilmezken dedikleri basit geliyordu bana. Aslında basit bile değil anlamsız geliyordu. Gözlerimi dışarıdan ayırdım ve az önce oturduğum masaya geri döndüm. Yerime geçtiğimde Hera da yanıma oturdu. Masadaki bir kadeh kırmızı şarabı aldım ve yudumlamaya başladım.
"Bu yıl için ne planınız var gençler?" diyen Mert'le herkes onu izlemeye başlamıştı. Sorusuna cevap vermek adına Hera elindeki kadehi masaya bıraktı.
"Aslında trenle seyahet etmek güzel bir fikir. Sadece yalnız değil arkadaşlarla gitmek daha eğlenceli olabilir."
Melis devam etti.
"Haklısın. Çok güzel olur aslında. Eğer hepiniz kabul ediyorsanız planımızı yapmaya başlayalım." dediğinde Hera ve Mert, Melis'i onayladı. Üçü de bana bakarak cevap bekliyordu. Keşke düşünmeden cevap verebilseydim. Oturduğum sandalyeden kalktığımda Hera konuştu.
"Nereye?"
Sadece omuzumu kaldırıp indirdim.
Diğer masadakileri de umursamadan bu kalabalık odadan çıktım. Koridora geçtiğimde bazı misafirlerin yeni geldiğini ve heyecanla odaya adımladıklarını gördüm. Herkes yılbaşı havasındaydı. Konuklardan bazı çiftler odalara geçerken bazıları sigara içmek için balkona çıkıyordu.
Sırf soğuk havayı içime çekmek ve bu ortamdan uzaklaşmak adına yukarı kata çıkmaya başladım. İkinci kata vardığımda uzun bir koridora yöneldim. Koridorun sonuna vardığımda solumdaki kapı açıldı ve birisi beni odanın içine çekti. Kapıyı hızlı ama ses çıkarmayacak şekilde kapattı ve kilitledi. Odanın karanlık olması yüzünden beni buraya çeken yabancıyı görememiştim. Beni iki eliyle duvara yaslamış ve sıkı sıkı tutuyordu. Sonunda sol elini çekip ışığı açtığında gözlerimi kırpıştırdım. Önümdeki adamı tanımıyordum. Yeniden beni iki eliyle tutarken ben neler olduğunu anlamaya çalışıyordum.
"Ne yapıyorsunuz?"
"Her şeyi öğreneceksin Derin. Sadece unutma bu ilk karşılaşmamız olmayacak." karşımdaki yabancının ismimi nerden bildiğini anlamaya çalışıyordum.
"Tanışıyor muyuz? Ben sizi tanımıyorum beyefendi!" dediğimde sol kolundaki saatine bakmaya başladı.
"Vakitimiz daralıyor. İsmim Ayaz. Her şeyi öğreneceksin. Sadece bana güven." dediğinde ne anlattığını anlamıyordum. Neden bahsettiği ile ilgili hiçbir fikrim yoktu.
"Ne dediğinizi anlamıyorum! Neden tanımadığım birine güvenmemi söylüyorsunuz?" sorusunu ona yönelttiğimde beni şaşırtacak kelimeleri söyledi.
"Yalnızsın. Bu kadar insan içinde o'kadar yalnızsın ki. Görüyorum ve hissedebiliyorum Derin."
"Neden beni tanıyormuş gibi konuşuyorsunuz? Ben ne olduğunu anlamıyorum." burukça gülümsedi ve beni kendinden emin bir tavırla cevapladı.
"Belki de tanımadığın bu yabancı; duygularını, seni çok iyi biliyordur. Sadece unutma! Bana güven." ben yine boşluğa itildim. Beni tanıması ayrı, benim duygularımı anlaması beni korkutmuştu. Bir yabancıyla böyle bir konu ile ilgili konuşmak beni geriyordu.
Odadaki ışıkların gitmesi ve karanlığın odaya hükmetmesiyle içim ürpermişti. Karanlığın ruhuma işleyişi beni fazlasıyla heyecanlandırıyordu. Hissettiklerim bedenimin buz kesmesine neden olurken bir yandan da soğuk terler akıyordu alnımdan. Gözlerimi kapatdım ve derin nefesler almaya başladım. Kendimi dizginlemeye çalışıyordum. İşe yaramıyordu bu kez...
Gözlerimi açtığımda yatağımdaydım. Beyaz tavanı izliyordum ama bir yandan da az önce olanları düşündüm. Hemen kalktım ve az önce olanları anlamaya çalıştım. Rüya mıydı? Fazlasıyla normal geliyordu ama. O ortamdaki yalnızlığı fazlasıyla hissetmiştim. Rüyadan öteydi bunlar.
Deliriyor muydum?
Belki de.
Sadece rüyaydı Derin!
Yatağımın yanındaki komodine uzandım ve üzerindeki bir bardak suyu kafama diktim. Bardağı yeniden komodine bıraktım ve yeniden uzandım. Belki de fazla düşündüğüm için böyle şeyler görüyordum. Yeni yıl gecesinden bir hafta geçmişti. Yılbaşı havası hâlâ üzerimde kalmış olmalıydı. O yüzden garipti bu rüya...
Kendimi uykunun kollarına bıraktım.
Sabah telefonumun sesiyle uyandım. Komodinin üzerinde çalan telefona uzandım. Kim olduğuna bakmadan açtım ve karşıdakini dinlemeye başladım.
"Uykucu günaydın. Sen hâlâ uyuyorsun değil mi?" sesin sahibi Hera'ydı.
"Günaydın Hera. Sabahın köründe ne yapabilirim?" dediğimde güldüğünü duydum.
"Anlıyorum ama bugün saat 9'da tren yolculuğuna çıkacaktık. Ne çabuk unuttun? 1 saat sonra seni almaya geliyoruz."
Dün geceki rüyaya gitti aklım. Orda da tren yolculuğundan bahsetmiştiler.
"Alo, Derin duydun mu beni?" dediğinde onu cevapladım.
"Tamam. Hazırlanıyorum." ve telefonu kapatdım.
Yatağımdan kalkıp direk banyoya yöneldim ve elimi yüzümü yıkadım. Kahvaltı yapmak için vaktim bile yoktu. Odama geri dönüp dolabıma yöneldim. Aşağısına bıraktığım bavulu çıkardım ve gelişigüzel şekilde elbiseleri bavula yerleştirdim. Bavul işi bittiğinde üzerimdeki pijamaları da çıkarıp beyaz sweat ve siyah pantalonumu giydiğimde evin kapısı çalmaya başladı. Kapıya yöneldim ve açtığımda Mert'le Hera önümdeydi.
"Günaydın fıstığım. Bavulun nerde?" tatlı bir cilveyle soruyu soran Mert'e gülümsedim.
"Günaydın. Odamda şu an. Yardım edebilir misin?"
"Zaten o yüzden sordum ya fıstığım." içeri geçti ve odama yöneldi. Elinde bavulumla döndüğünde Hera konuştu.
"Hadi paltonu da giy gidelim. Melis bizi bekliyor arabada."
Askılıktakı paltomu alıp giydim ve evden çıktık. Kapıyı da kilitlediğimde apartmandan çıktık ve Melis'in arabasına yöneldik. Mert bavulumu bagaja yerleştirdiğinde ben ve Hera arka koltuklara geçtik. Mert de şoför koltuğuna geçtiğinde, yola koyulduk. Başımı cama yaslamış dışarıyı izlemeye başlamıştım. Aklım hâlâ o rüyadaydı.
Tren istasyonuna vardığımızda Mert'e bavulları taşımakta yardım edik. Birlikte İzmir'e giden trene binmek adına içeriye geçtik. Bilet işini hallettikten sonra trene bindik. Biletlerde yazılan kompartımanı bulduk ve yerleştik. Bavulları da yerleştirdikten sonra yerlerimize geçtik. Mert ve ben yan yana otururken Hera ve Melis önümüzde oturuyorlardı. Cam kenarında oturan Mert konuştu.
"Hanımlar ben dün uyuyamadım. O yüzden kusura bakmayın ama ben yukarıda uyuyacağım."
"Tamamdır Mert. Zaten yol uzun geç uyu." diyen Melis'le Mert ayağa kalktığında ona yol vermek adına ben de kalktım. Küçük merdiveni tırmandı ve yukardakı yatakta uyumaya koyuldu. Onun oturduğu cam kenarına ben geçtim ve dışarıyı izlemeye başladım.
"Derin iyi misin? Aşırı sus pussun son zamanlar. Seni böyle görmeye alışık değiliz." Melis'in soruyu yöneltmesiyle gözlerimi camdan ayırdım ve dinlemeye başladım.
"Yeni yılda bile zorla getirmiştim onu. Zor, anlıyorum ama iyi olman gerek." diye Hera Melis'i desteklediğinde sadece başımı onaylayarak salladım.
"Çalışıyorum...bende iyi olmak istiyorum." ayağa kalktım ve kompartımanın kapısının önüne geçtiğimde Hera konuştu.
"Nereye?"
Sadece omuzumu kaldırıp indirdim.
Sorduğu soru ve yaptığım hareketin rüyamdaki ile aynı olması beni yine germişti. Neden bunları yaşamışım gibi hissediyordum? Kapının kulpunu kavradım ve kompartımandan çıktım. İçim sıkışıyordu, o yüzden vagonları gezmeye başladım. Samimi bir ortam vardı aslında. Ama ben yine yalnız hissediyordum. Sağ elim yine boynuma gitti. Sakinleşmek için yaptığım her şey bana o rüyayı hatırlatıyordu. Sırf bu yüzden gerginliğim, korkum iki katına çıkmıştı. Vagonun sonuna yaklaştıkça gözlerim solumdaki son kompartımanın kapısındaydı.
Korkuyordum ama kendimi de durduramıyordum. Bir şey bir his beni oraya çekiyordu. Bazen hissedersin, bu bilmekten ötedir. Sonunda kapının önüne vardığımda yine kapı açıldı ve birisi beni içeriye çekti. Korkum yüzünden gözlerimi kapattım. Ne kadar görmesem bile hızlıca ve sessizce kompartımanın kapısını kapatıp kilitlediğini anlamıştım. Yine rüyamdakı o pozisyondaydım. Beni iki eliyle sıkı sıkı kapıya yaslamıştı.
"Derin aç gözlerini." dediğinde kalbimin ağzımda attığını hissedebiliyordum.
"Aç hadi. Beni gördün değil mi?" gözlerimi yavaşca açtım.
Evet. O, dün rüyamda gördüğüm adamdı. Ayaz. Şaşırmıştım. Bunlar tesadüf bile olabilirdi. Ama onun benim rüyamı bilmesi benim şaşırmama neden oluyordu. Daha doğrusu korkutuyordu... Heyecandan yine derin nefesler almaya başladığımda konuştu.
"Bunları yaşadığını düşünüyorsun. Ve evet haklısın. Yaşadın bunları."
"Senin konuştuklarından hiçbir şey anlamıyorum! Sen benim rüyamı nerden bilebilirsin?" sinirle sorumu yönelttiğimde beni cevapladı.
"Her şeyi zamanı geldiğinde öğreneceksin. Ne çok çabuk ne de çok geç. Yalnız zamanı geldiğinde..."
Beni fazlasıyla korkutuyordu. Dediklerine o kadar yabancıydım ki. Beni tanıyormuş gibi davranması beni sinirlendirirken bana bu kadar hakim olması beni çıkmaza sokuyordu.
"Sen ne demeye çalışıyorsun? Bunlar artık tesadüf olamayacak kadar korkutucu olmaya başladı." beni sıkı sıkı tutan ellerini üzerimden çekti. Sol elini cebine atıp içinden sigara çıkardığında gözlerim saatinde durdu. Aynı saatti ve sol kolundaydı. Aldığı sigarasından bir dal aldı ve çakmakla yakıp dudağına götürdü. Sonrasında oturduğunda bana da eliyle önündeki boş yeri gösterdi. Gösterdiği yere geçip oturduğumda sigarasından bir duman alıp üfledi.
"Saat bile aynı, değil mi?" dediğinde başımı onaylayarak salladım. Biraz daha öne gelerek konuştu.
"Anlıyorum korkuyorsun. Her şey karışık çünkü. Dediğim gibi gerçekleri bir gün öğreneceksin. Ama bana güvenmen gerek Derin."
"Senin sadece ismini biliyorum. Başka hiçbir şey! Benden bir yabancıya inanmamı mı bekliyorsun?" sigarasından bir duman daha aldı ve devam etdi.
"Beklemiyorum. Çünkü, bana güveneceğine eminim. Sen bana güveneceksin. Ve farkında değilsin ama bana zaten güveniyorsun. Bir yabancıyla baş başa kompartımandasın. Sence de haklı değil miyim?"
Haklıydı. Ben hiçbir sorgusuz, sualsiz bu adama güveniyordum. Sorguluyordum evet. Ama karşı da çıkmıyordum.
"Ben sadece ne olduğunu öğrenmeye çalışıyorum. Bu olanlar normal bir olay değil çünkü. Sen olsan, merak etmez miydin?" sigarasından son dumanı içine çekti ve sigara izmaritini söndürdü.
"Kim olsa merak eder tabi. Ama herkes cesaret etmez böyle bir şeyi öğrenmeyi."
Konuştukça beni daha da allak bullak ediyordu. Neydi bu böyle?
"Gitmen gerek Derin. Arkadaşlarının yanına dön. Yine görüşeceğiz zaten." ayağa kalktım ve kompartımanın kilitli kapısına yöneldim. Açtıktan sonra çıkacağım sırada konuştu.
"Ve unutmadan herkes yalnız hisseder kendini ama sen yalnız bir kadın değilsin. Ne olursa olsun hayatına devam etmeye çalış. Çünkü, baban ve annen öyle olmasını isterdi..."
Gözlerim dolduğu için hiçbir şey demeden kompartımanı terk ettim. Arkadaşlarımın yanına dönmek adına vagonları geçiyordum ama bir yandan da ağlıyordum. Onun annemi, babamı bilmesi bir yana onlardan söz açması bile benim kabuk bağlamamış yaramı kanatmıştı. Kaldığımız kompartımanın kapısının önüne geldiğimde gözyaşlarımı sildim ve kendimi toparladım. İçeri geçtiğimde Mert'in artık kalktığını ve üçünün de kahve içtiğini gördüm.
"Derin, ne oldu sana? Yüzün bembeyaz..." diyen Melis'i cevapladım.
"Bir şeyim yok. Sadece midem bulanıyor. Merak etmeyin."
Hera yanındaki boş yere elini vurarak oturmamı beklemeye başladı. Yanına ilerledim ve boş olan yere oturduğumda bir bardak kahve de benim önüme bırakıldı. Kahveyi alıp yudumladığımda Hera konuştu.
"Biz senin arkadaşlarınız. Senin için iyisini istiyoruz Derin'im. Hislerini, acını, sevincini bizimle paylaşabilirsin yavrum." dediğinde elimdeki bardağı masaya bıraktım.
"Sizin sayenizde zaten bir şekilde ayaktayım. Bu konuları henüz açmaya hazır değilim. Ben kendime bile açamadım bu konuları. O yüzden lütfen anlayın beni." elimi bardaktan ayırıp avuçlarının içine alan Mert konuştu.
"Tamam fıstığım. Biz her zaman yanındayız ama. Unutma bunu." dediğinde tebessüm ettim.
Akşam saat 11'de.
Sonunda İzmir istasyonuna vardığımızda bavullarımızı almaya başladık. Üzerimize paltolarımızı ve montlarımızı giydikten sonra kompartımandan çıktık. Trenden indik ve istasyondan çıktık. Mert taksi çevirdi ve bavulları bagaja yerleştirip eskiden ailelelerimizle kaldığımız iki katlı eve yol aldık. Çok güzel bir yerdeydi bu ev. Çocukluğumuz, en güzel anılarımız bu evdeydi. İzmir sokaklarını arabanın camından izlemeye başladım. Seviyordum burayı. Kendimi buraya ait hissediyordum. Sonunda evin önüne vardığımızda Mert taksi şoförüne parasını verdi. Birlikte bavullarımızı alıp eve geçtik. Yorgundum bu yüzden odama geçip uyumak vardı aklımda.
"Gençler, ben uyumaya gidiyorum. Size iyi geceler." merdivenlere yöneldiğim sırada Hera konuştu.
"Bizde yorgunuz zaten yavrum. Yavaş yavaş bizde geçeriz uyumaya. İyi geceler." ve kendi odama geçmek adına basamakları kalktım. Odamın önüne geldiğimde kapının kulpunu kavradım, açtım ve içeriye geçtim. Bavulumu ışığı açmadan yere bıraktım. Sağ elimi duvara uzatıp anahtarlı prizi bulmaya çalıştım. Işığı açtığımda tekli koltukta oturan Ayaz'ı görmeyi beklemiyordum.
"Ah! Senin burda ne işin var?" diye bağırmaya başladım.
"Eğer biraz daha bağırmaya devam edersen arkadaşların buraya gelecek. Ve ben henüz onlarla karşılaşamam!" dediğinde rahat bir şekilde sigarasını içiyordu.
"Derin! Noldu?" diyen Melis'ti. Aşağıdan bana sesleniyordu.
"İyiyim Melis." başka bir şey söylemedi. Bense odamdaki adamın önüne geçtim ve konuşmaya başladım.
"Sen neden heryerdesin? Neden bu kadar eminsin seni ifşalamayacağımdan?" dediğimde ayağa kalktı ve sigara izmaritini açık olan pencereden dışarıya attı.
"Söyleyebilirdin ama söylemedin Derin."
"Öyle mi? Peki, sen istedin." dedikten sonra kapının yanına ilerledim. Kapıyı açtım ve aşağıya indim. Hera ve Melis'i gördüğümde konuştum.
"Kızlar odama gelir misiniz? Bir şey göstermem gerek." dedim ve önden ilerlemeye başladım. Beni takip etdiklerini duyabiliyordum. Sonunda odamın kapısına vardığımda Hera konuştu.
"Az önce bağırmışsın. Melis söyledi. Bir şey mi var?" derin bir nefes aldım ve konuştum.
"Odaya geçin anlayacaksınız." dediğimde önden Hera sonrasında Melis geçti. Bende geçtiğimde Melis konuştu.
"Hani ne göstereceksin?" tekli koltuğun ve odanın boş olmasıyla şaşırmıştım.
"Buradaydı! Gitmiş..."
Hera konuştu.
"Kim? Ne diyorsun, Derin?" verdiği soruyla anladım. Gitmişti. Dediği gibi yapmıştı. Onlarla karşılaşmamak için gitmişti.
"Ben yanlış görmüşüm. Odada kedi olduğunu sanmıştım. Özür dilerim."
"Emin misin? Bak iyi gözükmüyorsun Derin."
"Eminim. İyiyim ben. Uyusam iyi olur." aldıkları cevapla tatmin olmasalar bile odayı terkettiler. Onların gitmesiyle açık olan pencereye yöneldim. Üzerinde siyah paltosuyla yolun ortasında durmuş benim odamın penceresine bakıyordu. Sokak lambasının ışığı üzerine düşüyordu. Yüzünü göremesem bile biliyordum. Ayaz'dı...
Telefonuma gelen mesaj sesiyle pencereyi kapattım ve yatağıma oturdum. Telefonumu cebimden çıkardım ve gelen mesaja tıkladım. Tanımadığım ve kayıtlı olmayan numaradan gelmişti.
+90 ####: "Ne kadar yazık! Güvendiğin adamın kim olduğunu bilmeden her şeyi kabullenmişsin. Acaba gerçekleri öğrendiğinde de böyle sorgulamadan inanabilir misin Ayaz'a?"
|
0% |