@aliyefeteliyeva
|
Okuduğum mesajın verdiği gerginlikle kapattığım cama yöneldim. Dışarıyı izlemeye başladım ama kimse yoktu. Biri beni takip mi ediyordu? Neden bütün olanlar bana gerçeklikten uzak geliyordu? Yatağıma geri döndüm ve bunu yazanın ne demeye çalıştığını anlamaya çalıştım. Belki de Ayaz iyi biri değildi ama neden güveniyordum ona? Bu imalar ne anlama geliyordu? Cevabını henüz öğrenemeyecektim. Zamana ihtiyacım vardı.
Telefonumu komodinin üzerine bırakıp üzerimi değişmeden yatağa uzandım. Şu an ihtiyacım olan sadece uyumak ve bunlardan uzaklaşmaktı.
1 yıl önce
Ağustos ayının sıcak günlerinden biriydi. O gün, yani 15 Ağustos'da Derin'nin, ailesinin ve Ayaz'ın hayatında çok şey değişmişti. Güney ailesinin en mutlu günüydü oysaki. O gün, Derin'nin babası Aslan ve annesi Melek tam 25 yıllık evliliğini kutlayacaktılar. Ama kader bu iki aşık anne ve babayı alıcaktı Derin'den... Kızlarının onlar için hazırlattığı mekana yol alan mutlu çift heyecanlıydı. Tıpkı ilk evlendiklerinde olduğu gibi. Arabayla sahilden geçerken Melek'in kocası karısının elini tutup öpmüştü. Kocası hiç usanmadan, yorulmadan 'seni seviyorum' derdi hep.
"Meleğim seni seviyorum. Dün de bugün de yarın da seveceğim." gülemseyerek gözlerini karısına çevirdiğinde kadın ilk kez duyduğunda verdiği tepkiyle aynı tepkiyi vermiş gülümsemişti.
"Bende seni seviyorum bana dünyaları veren adam." küçük kız edasıyla ve utanarak söylediğinde kocası bu ânın hiç bitmemesini istedi. Hep böyle kalmasını istedi.
Aslan Güney romantik bir adamdı.Ama sadece karısına, Melek Hanıma. Derin'de onu babası gibi sevmeyibilen birinin bulmasını isterdi. Babası gibi güçlü, sadık ve sevebilen biri. Arabalarının önünün kesilmesiyle Aslan Bey belindeki silaha yöneldi. Kendisi için değil karısı için endişeleniyordu. Karısının etrafa korkuyla bakması onu endişelendiriyordu. Siyah giyimli yabancılar arabalarından indiler ve Aslan Bey'in arabasının yanına ilerlediler. Arabanın camına bir kağıt yapıştırdılar. Kağıtın üzerine yazılanlar içeriden okunuyordu.
"Karşı çıktın ve canınla, sevdiklerinle bunun bedelini ödeyeceksin!"
Daha ne olduğunu anlamamışken arabadan o adam indi. Sakin ve kendinden emin adımlarla arabanın tam önünde durdu. Aslan Bey arabasının kapısını açtı ve tanıdığı bu adamın yanına ilerledi. Olacakları biliyordu ama asla kendisi için korkmuyordu. Şu an karısı için korkuyordu. Ama biliyordu bu işin ucu karısına da Derin'e de gidecekti.
"Ne yaptığını sanıyorsun sen?" sinirle önünde duran kendi yaşlarındaki adama sordu.
"Aslan Güney, sen olacakları biliyordun. Ben seni uyarmıştım değil mi?" küstah ve kendinden emin bir tavırla soruyu Aslan Bey'e yöneltti. Aslan Bey karısını kontrol etmek amaçlı arabaya taraf dönderdi bakışlarını. Karısının korktuğunu anlayabiliyordu. Her ikisi biliyordu olacakları.
"Ben doğru bildiğimi yaptım! Senden farklı olarak. Bana ne istersen yapabilirsin. Ama karıma ve kızıma dokunursan, seni buna pişman ederim!" karşısındaki adamı uyardı. Karşısındaki adam ise küstah şekilde güldü.
"Biliyorum Aslan. Yaparsın. Ama bugün senin için ve ailen için her şey bitti!" dedikten sonra adamlarına elini kaldırarak emir verdi. Ve o an kulakları ateş sesleri doldurdu. Aslan Bey'in karısı Melek'in olduğu arabaya yüzlerce kez ateş edildi.
"Melek! Hayır! Hayır! Seni geberteceğim anladın mı?" diyerek önündeki cani adamın yakasına yapıştı.
"Ölmeden önce sevdiğinin ölümünü görmeni istedim. Maalesef kızının ölümünü göremeden gideceksin Aslan!" dedikten sonra iki el ateş sesi ve yere yığılan Aslan Bey.
O andan sonra her şey değişti. Kaderin çizgisini değişen bir yabancıyla bütün gerçeklik değişti. Gitmek için hazırlanan bu adam duyduğu sesle durmuştu.
"Ne kadar adi biri olduğunu biliyordum ama bu yaptığını hiçbir şey telafi edemez!" yüzünde tiksinti ve öfke barındıran bu yabancı, adamın tam önüne geçti.
"Ayaz Demir seninle bir sorunum yok! Çeneni kapalı tut ve git!" dediğinde Ayaz cevap vermek adına konuştu.
"Ama benim senin gibi bir şerefsizle sorunum var!"
"Tabi ya. Sendin! Aslanın gizli ekibinin lideri! Sen onun adamıydın değil mi?" kafasında her şeyi çözmenin verdiği mutlulukla gülümseyen bu adamın söyledikleriyle Ayaz başını sağına çevirdi. Arabada kanlar içinde olan Melek Hanımı ve şu an yerde yatan Aslan Bey'i gördüğünde gözlerini kapatdı içindeki acıyı dindirmek adına.
"Senin karşı çıkman yetmezmiş gibi birde Aslan'la mı çalışıyordun? Bana karşı çıkamazsın Ayaz! Siz benim sistemime uymak zorundasınız!"
"Sen buna sistem mi diyorsun? Sen kölelerin başkanı değilsin! İnsanlar sence özgür mü? Herkesi böylece susturabilirsin ama ben asla susmayacağım!" öfkesine yenik düşerek konuşan Ayaz'la karşısındaki adam onu cevapladı.
"Artık yalnızsın ama. Sen artık Aslan olmadan devam edeceksin. Ve emin ol, ben seni alt edeceğim!" dediğinde Ayaz yine Aslan Bey'e bakmaya başladı. Ortağını, arkadaşını, babası yerine koyduğu adamı kaybetmişti. Yalnızdı. Ama doğrusundan da dönemezdi.
O an bir el ateş sesi daha duyuldu ve kader ağlarını yeniden ördü.
Günümüz
Sabah odama dolan gün ışığıyla uyanmıştım. Ocak ayındaydık ama güneş soğuk havaya inat parlıyordu. Odamın kapısının açılmasıyla kapıya döndüm.
"Günaydın fıstığım." her zamanki cilvesiyle konuşan Mert'le gülümsedim.
"Günaydın."
"Uykucu hadi kalk. Ben bir arkadaşımla buluşacağım. Kızlar da temizlik yapacakmış. Sana da alış-veriş kaldı. Buzdolabı bomboş. Git bir şeyler al fıstığım." görevleri anlattığı sırada yatağımdan kalktım ve aynanın önüne geçtim. Saçımı dağınık topuz yaparken bir yandan da konuştum.
"Tamamdır. Hallederiz de. Sen neden kaytarıyorsun? Bütün işleri biz mi halledelim Mert Bey?" dediğimde güldü.
"Valla ben bavul taşıdım tüm gün. Ben de bir ara vereyim be fıstığım." üzgün bir şekilde bana baktığında odanın kapısına yöneldim.
"Bugün de bir şekilde kaytardın ha!" dediğimde kahkaha attı.
Merdivenleri indiğimizde Hera ve Melis'in şimdiden temizlik işine giriştiklerini gördük. Hera tozları alırken Melis'te yerleri siliyordu.
"Günaydın kızlar." ikisininde bana dönmesiyle gülümsemiştim. Bana endişeyle bakmalarının sebebini anlamaya çalışıyordum.
"Günaydın. İyi misin Derin?" diyen Melis'le konuştum.
"İyiyim tabi. Neden garip şekilde bakıyorsunuz bana?" sorgular bir şekilde onlara baktığımda Hera beni cevapladı.
"Dün çok gariptin. Gece olan olay da var tabi. Korkuttun bizi."
"Benim hatam. Cam açık kalmış işte. Ben de kedi var diye bağırdım. Endişelenmeyin ben iyiyim." dediğimde kendim bile dediklerime inanmıyordum. Bir şeyler oluyordu ama anlamıyordum. Onlara yalan söylemek beni kötü hissettirse bile emin olmadan konuşamazdım.
"Ben alış-veriş işini halledeyim. Hadi size kolay gelsin." kaçıyormuş gibi kapıya yöneldim. Yine kaçmaktı yolum.
Yürüdüğüm sokak anılarla doluydu. Çocukluğum, annem, babam, yaz tatillerim. Keşke hep öyle kalsaydık. Marketin önüne vardığımda buraların bu kadar sakin olması bana garip gelmişti. İnsan oldukça azdı ve tekinsizlik hissi ağır basıyordu. Halbuki ben hep buralara gelirdim yazda. Hiçte böyle olmazdı. Böyle hissetmezdim. İçeri geçtim, market arabalarından birini aldım ve rayonları gezdim. Bir ev için ne gerekliyse onları arabaya bıraktım. Sonunda bitirdiğimde kasaya ilerledim. Ben arabadakıları yerleştirirken, kasiyer dışarıya bakıyordu. Sanki hipnoz olmuş gibi. Burada olduğumu hissettirmek adına öksürdüğümde bana döndü.
"Merhaba." dediğinde sadece gülümsedim. Kasiyer bıraktıklarımı bir-bir kenara bıraktıkça bende onları poşete yerleştiriyordum. Kasiyerin durması ve birden-bire ellerimi sıkı sıkı tutmasıyla başımı kaldırdım.
"Sakın ona güvenme. Kalbine, hisslerine ve doğru bildiğine güven." endişe ile söylediklerine karşı kaşlarımı çatarak konuştum.
"Hanımefendi ne dediğinizi anlamıyorum." ben konuşurken gözlerini dışarıdan ayırmıyordu. Nereye ve kime baktığını anlamak adına bende dışarı baktığımda siyah bir arabanın yanında duran tanımadığım bir erkeğin buraya baktığını gördüm. Gözlerimi o adamdan ayırmadan konuştum.
"Kim o? Sizi rahatsız mı ediyor?" diye kasiyere sorduğumda konuştu.
"Beni değil, seni..." dediğinde kadına döndüm. Ne demek istediğini anlamazken kasiyer ellerimi bıraktı ve işine devam etdi.
"Kime güvenmemeliyim? Neden bahsediyorsunuz?" endişe ve korku içimi sarmışken kasiyer bana anlamaz gözlerle bakmaya başladı.
"Ne? Ben bir şey mi söyledim?" dediğinde çılgına döndüm.
"Az önce dediniz ya! Güvenme dediniz ya!" dediğimde sanki az önce o konuşmamış gibi beni cevapladı.
"Ben sizinle bir şey konuşmadım hanımefendi." sadece yüzüne anlamadan baktım. Deliriyor muydum? Neden herşey bana benim delirdiğimi hissettiriyordu?
Poşetleri alıp marketden çıktığımda gözlerim o adamı aradı. Ama yoktu. Yaşadıklarımı anlamazken artık akıl sağlığımla ilgili endişelerim vardı. Eve yürüyerek giderken bir yandan da etrafıma bakıyordum. O adam belkide beni takip ediyordu. Sonunda eve vardığmda kızların temizliği tamamladıklarını gördüm. Aldıklarımı mutfağa bıraktım ve buzdolabına yöneldim. Poşetlerdekileri bir-bir dolaba yerleştirdim ve salona geçtim. Hera konuşurken bende koltuğa oturdum ve dinlemeye başladım.
"Şimdiden hazırlanalım da çıkalım."
"Nereye gidiyorsunuz?" merak etmesem bile sırf olanları unutmak adına sormuştum. Sorumu Melis beni cevapladı.
"Mert bir mekandaymış. Bizi de çağırıyor. Sende gelsene yavrum."
"Yok ben gelmeyeyim. Yoruldum zaten. Biraz dinleneyim bende." yorgundum ama zihnen yorgundum. Verdiğim cevaba karşı sinirlendiğini fark ettiğim Hera konuştu.
"Ama olmuyor böyle! Bütün gün uyumak ve evde oturmaktan başka bir şey yapmıyorsun. Emin ol böyle oldukça daha da acı çekersin."
"Belkide..." geçiştirdim ve televizyon kumandasına uzandım. Televizyonu açtığımda Hera ve Melis ayağa kalktı. Hazırlanmak adına yukarı çıktıklarında başımı koltuğa yasladım ve gözümü kapatdım. İyi değildim ve bunun gayet farkındaydım. Sorun şu ki, iyi şeylerde olmuyordu. Günü günden belirsizlikler artıyordu ve bu benim canımı sıkmaya başlamıştı. Bunun henüz başlangıç olduğunu biliyordum.
Mutfaktan gelen seslerle gözlerimi açtım. Koltukta uyuyakalmıştım ve her yerim ağrıyordu. Yanımda duran telefonu alıp saat'e baktığımda 21:32 olduğunu görmemle şaşırmıştım. Kaç saattir yatıyordum ben? Kalktım ve mutfağa yöneldim. Mutfağın ışığını açmamla ve önümdeki adamı görmemle çığlık atdım.
"Ayaz! Korkuttun beni! Sen neden benim evime gizlin giriyorsun? Bu evin bir kapısı var!" sinirle sorularımı yönelttiğimde tezgaha yaslandı ve konuşmaya başladı.
"Korkutmak istemezdim. Evet, evin bir kapısı var ama ben böyle girmeyi tercih ediyorum." küstahlığına sadece göz devire bildim. Yanına ilerleyip arkasında duran sürahiyi aldım ve bardağa su doldurup içmeye başladım. Durdum ve ona döndüm.
"Gerçekten ne istiyorsun? Bak ben artık korkuyorum. Delirdiğimi düşünüyorum." bardağımı tezgaha bıraktım ve devam ettim.
"Seni tanımamam ve herkesin bana gelip gidip 'güven', 'güvenme' demesi benim canımı sıkıyor. O adam bile beni fazlasıyla korkuttu." dediğimde kaşını çatarak bana baktı.
"O adam mı? Kimden bahsediyorsun Derin?" endişeyle sorduğunda onu cevapladım.
"Bugün marketin önünde bir adam beni izliyordu. Çok gariptti. Ben marketten çıktığımda artık yoktu. Kafam allak bullak. Lütfen bana anlat neler olduğunu. Yalvarırım! Yoksa delireceğim ben." dediğimde düşünceli bir şekilde gözlerini benden ayırdı. Kaçıyordu. Ama neden? Kimden?
"Ben halledeceğim Derin. Sadece dediklerime inan bana yeter." konuşacağım sırada telefonumun çalmasıyla durdum. Salona telefonumun yanına ilerlerken Ayaz'da beni takip ediyordu. Sonunda telefona ulaştığımda mesaj atan numara olduğunu görmemle şaşırmıştım. Açtım ve kulağıma götürdüm.
"Alo, kimsiniz?" beni cevaplamadan konuşmaya başladı.
"Babanın ve annenin katili ile birlikte olmak nasıl bir şey? Ailenin acısını bu kadar çabuk mu unutdun sen? Ailenin katiline mi güvenmeye başladın? Çok yazık!" demesiyle gözlerim beni izleyen Ayaz'a döndü. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordu gözlerime bakarak. Duyduklarım yüzünden şimdi yeni bir soru belirmişti zihnimde.
Gerçekten de ailemin katili Ayaz mıydı?
|
0% |