Yeni Üyelik
7.
Bölüm
@allev

Algılarım tam fonksiyonel olarak çalışana kadar kendimi yerde, en son konumum olan büyük ağacın önünde, atmosfere doğru bakarken buldum. Yine son yaşanan olayları hatırlamıyordum. Gerçekten rahatsız edici bir durumdu. Sürekli belleğin silinmesi gibiydi. Bir bilgi tutamıyordum.

Birkaç saniye sonra algılarım da açıldığında bir durumun daha içerisinde bulunduğumu anladım. Bedenim istemsiz, kısa periyotlu hareketlerde bulunuyordu. Peki neden? Bu istemsiz hareketler aşırı düzeyde dikkat dağıtıcıydı. Odaklanamıyordum. Bedenimi kaldırmak istemiştim ancak kendisi hareket etmemi engellemeye çalışıyor gibiydi. Birkaç denemem başarısız oldu.

Yoksa bedenimin kontrolünü kayıp mı etmiştim? Bu düşünceye direnerek bedenimi zorla kaldırmaya çalışmaya devam ettim. Defalarca denedim. Denedim. Olmuyordu ama yapmak zorundaydım. Bedenimin enerji değerleri iyi değildi, bunu algılayabiliyordum. Belki de her şey bu sebepten dolayı gerçekleşiyordu. Başarmalıydım. Başarılı olana kadar devam edecektim. Ne kadar zorlu olursa olsun.

Neyse ki zorlu denemeler sonuç verdi ve bedenimi doğrultmayı başarmıştım. Ancak hala garip bir etki algılıyordum. Bedenimde bir şeyler yanlıştı. İlk fark ettiğim o kısa periyotlu hareketler, özellikle uzuvlarımı aşırı istikrarsız yapmıştı. Dengelerini sağlayamıyordum. Sabit durması için birini diğeriyle tutmaya çalışıyordum ancak nafileydi. Bu sefer beraber hareket ediyorlardı. Ne yapabilirdim ki?

Analiz ile çevremi tarayabilir, bir çözüm arayabilirdim ancak enerjimin düşüklüğünden bu fikre sıcak bakamıyordum. Başka ne yapabilirdim? Doğru ya! Ağacın tepesine çıkmayı deneyebilirdim.

O an bir şeyi fark etmiştim. Işık kaynağından gelen, bedenimde algıladığım bir etki vardı. Beni rahatlatıyordu. Bilincim kapanmadan önce bu etkinin azaldığını fark etmiştim. Şu an ise etrafımdaki görüntü, o etkiyi ilk tecrübe ettiğim ana benziyordu. Sadece ışık hüzmeleri atmosferde gözüküyordu. Henüz ağaçların altındaki küçük bitkilere temas etmemişti. Eğer büyük ağacın üstüne çıkabilirsem bu etkiyi tekrar yakalayabilirdim.

Hemen ilerlemeye çalıştım. Büyük ağaç hemen önümdeydi. Uzuvlarımla tutundum ve tepesine doğru tekrardan çıkmaya başladım. Bu sefer herhangi bir dürtü beni engellememiş olsa da istemsiz beden hareketleri beni biraz kısıtlıyordu. Bu yüzden yavaşça ve dikkatlice ilerlemem gerekiyordu. Bir kez daha düşersem neler olacağını bilemezdim. Tahmini iki dakika yirmi beş saniyede bu büyük ağacın tepesine çıkmayı başardım. Ağacın tepesine ulaştığımda bedenimi doğrulttum ve tekrardan, biraz zor olsa da dengemi sağladım. İşte! Çözümüme ulaşmıştım.

O kadar rahatlatıcıydı ki! Fiziksel olarak o kısa periyotlu hareketlerin azalmaya başladığını daha ilk saniyelerden fark etmiştim. Bu etki, harikaydı. Görüşümü kapattım ancak ışık kaynağı o kadar parlaktı ki hala aydınlık bir görüntü görmeme sebep oluyordu. Bu parlaklığa hiç direkt olarak bakmamıştım. Işık kaynağı, özel bir etkiye daha sahip olabilir miydi? Denemeden bilemezdim.

Direkt olarak ona doğru bakmaya başladım ancak bir saniye dayanabilmiştim. Hemen sonrasında gözlerimde şiddetli bir etki algılamış, istemsizce görüşümü kesmek zorunda kalmıştım. Evet, ışık kaynağı özel bir etkiye daha sahipti ancak bu etkinin rahatlatıcı olmadığı kesindi. Rahatsız ediciydi. Hem de oldukça fazla… Sanki her şey yok olmuştu ama hiçliğin tam tersiydi. Bir şeyler vardı ama kesinlikle göremiyordum. Sonuç olarak kendisine bakmanın neredeyse imkânsız olduğunu çıkardım. Ağacın dal denen uzvuna tutundum ve bu etkinin geçmesini beklemeye başladım. Geçmek zorundaydı.

Bu ağaca çıkma sebeplerim arasında etrafımı incelemek de vardı. Işık kaynağından kaynaklanan etki geçince bu amacımı da gerçekleştirmeye karar verdim. Çevremi incelemeye başlayacaktım ki görüntümü keskinleştirmek için, ışık kaynağının bir daha görüntümü karmaşıklaştırmaması için istemsiz bir harekette bulunduğumu fark ettim. Görüntüm, alttan ve üstten basık, daha dar bir görüş açısına evrilmişti. Anlam veremesem de faydalı olduğu için pek dikkate almadım ve incelemeye başladım.

Çevremde yalnızca ağaçlar var gibiydi. Sadece çok uzak noktalarda, bulunduğum bu büyük ağacın milyonlarca katı yüksekliğinde ve eninde, devasa yer şekilleri vardı. Daha dikkatli baktığımda ağaçların arasında bazı açıklıklar olduğunu gördüm. Bu açıklıkların kimisinden ışık kaynağının yansımalarına benzer yansımalar kimisinden de sadece ağaçların tonlarında düzlükler görüyordum. Daha dikkatli baktığımda o gördüğüm yansıma benzeri şeylerin şiddetli sıvı akıntıları olduğunu gördüm. Bir noktadan ise çok az duyulabilen bir ses geliyordu. Yansıma o kadar parlaklaştırıyordu ki net göremiyordum. Şimdilik görebildiğim şeyler bunlarla sınırlıydı.

Aklıma ışık kaynağına bakmadan da inceleyebileceğim fikri geldi. Ona bakmadan Analiz’in çalışıp çalışmayacağından emin değildim ama denemekten bir zarar gelmezdi. Bir uzvumu ona doğru kaldırdım. Bedenimin üst kısımlarındaki çıkıntılar ışık kaynağının yansımalarından koruyacağı için diğer uzvumla yine ağacın dal uzvuna tutundum. Daha sonrasında gerekli komutu düşünmeye başladım:

Arşiv, Analiz…

Uzvumun ucundaki ışık değişmişti ancak komut yine çalışmamıştı. Buradan anlaşılması gereken 2 durum vardı. Birincisi, Analiz’i uygulamak istediğim cismi görmem gerektiği ve ikincisi de temas edebileceğim bir mesafede olmasıydı.

Işık kaynağını şu an için inceleyemeyeceğim gibi gözüküyordu. Neyse ki istemsiz hareket artık geçmişti ve enerjimin yenilendiğini algılıyordum. Işık kaynağının bilgisine ulaşamamak beni biraz rahatsız etmiş olsa da edindiğim diğer yeni bilgilerle birlikte artık ağaçtan inme zamanı geldi.

Bedenimin kapasitesini ve dayanıklılığını bilmediğim için direkt olarak bedenimi aşağı bırakmamıştım. Bunu deneyebilirdim ancak sonuçlarını tahmin edemiyordum. Birçok ihtimal gerçekleşebilirdi ve hangisinin gerçekleşeceği bilinemezdi. Bu yüzden yavaşça inmeyi tercih etmiştim.

Yere indiğimde ise yeni araştırma hedefimi belirlemek için etrafıma bakınmaya başladım. O sırada aklıma şu ana kadar yapmam gereken ama yapmadığım bedenimin incelemesi geldi. Hazır enerjim de yenilenmişken bu fırsatı değerlendirmeliydim.

Hiç vakit kaybetmeden bedenimi incelemeye uzuvlarımdan başladım. Bir uzvumla komutu çalıştırıyor diğer uzvumu da taratıyordum. Böylelikle komutu kullandığım uzuvlarım hakkında detaylı bilgiler edindim. Bu uzuvlara Kol deniyordu. Günlük işlerin yapılmasında yardımcı birer Organ görevi görüyorlardı. Çoğu gelişmiş organizmanın sahip olduğu bir yapıydı. Bu kol denen uzuvların ucunda ise El denen birer çift yapı ve ellerin ucunda da beşer adet Parmak adı verilen yapılar bulunuyordu. Eller, canlıların bir şeyleri kavramasında en etken bileşendi. Parmaklar ise daha ince kavrama işlemleri için birebirdi. Buradan şu çıkarımı yaptım. Boyut olarak sıralandığında kol, el ve parmak olarak gittikçe küçülüyordu. Bu durumla doğru orantılı olarak da güç ve kuvvet anlamında da gittikçe zayıflıyorlardı.

Sıra bir diğer çift uzvuma gelmişti. Onlara da Bacak deniyordu. Temel amacı hareketi sağlamaktı. Yine çoğu organizmanın sahip olduğu bir organ ve yapı birimiydi. Kollara kıyasla daha güçlü olduğundan bahsediliyordu. Bacakların ucunda Ayak adı verilen bir çift ek uzuv daha vardı. Aynı eller gibi ayakların da ucunda parmaklar vardı. Ayağın da görevi dengeyi sağlamaktı. Beden asıl olarak ayakların üzerinde duruyordu. Bacaklar gövdeyi ayaklarla birlikte hareket ettiriyordu. Uzuvların araştırması sonucunda ek bilgi olarak bir şey daha öğrendim. Uzuvlar çiftler halinde bulunduğundan kendi aralarında ayırt etmek için iki yeni tabir, Sağ ve Sol… Özünde birer yön ibaresi olan bu ifadeler, örneğin sağ kol ve sol kol gibi bir ayrım yapmada da işe yarıyordu. Devamında sağ ve sol elim ile sağ ve sol bacağımı da incelememle beraber sağ-sol yön kavramlarını tamamen anlamıştım. Uzuvlarım hakkında şimdilik bunları öğrenebilmiştim. Daha detaylı bilgileri anlamadığım için fazlasını öğrenemiyordum. Uzuvlarımın incelemesini burada bitirmeye karar verdim ve bir sonraki hedefim ile araştırmama devam ettim.

Kollarımı ve bacaklarımı tarattıktan sonra bedenimin üzerinde ince tel gibi olan şu çıkıntıları taratmak istiyordum. Sonuçta anlamlandıramadığım, aşırı rahatsız edici ve daha önce hiç karşılaşmadığım bir şey her zaman görüş alanımın üzerimdeydi. Önceden de yaptığım gibi sol elimi kaldırdım ve bu ince tel gibi olan şeylere doğru yaklaştırıp Analiz komutunu kullandım.

Bu şeye Saç deniyordu. İnsan denilen canlıların Kafa adı verilen vücut parçaları üzerinde bulunan bir çeşit Kıl kümesine verilen bir isim olduğunu öğrendim. İnsan ifadesini gördüğüm gibi bir dürtü algılamam bir oldu. Zor bir duruma girdiğimi sanmıştım ancak kısa süre sonra geçmişti.

İnsanlar… Hayvanlar ve bitkiler gibi bir canlı grubu olan insanları, tekrar hatırladım. İnsanlar hakkında içimde kötü düşüncelere sahiptim. Yine neden olduğunu bilmiyordum ama insanlar…

Düşüncelerin devamını getiremedim. Bu düşüncelerin yarım kalması gibi hafızam da yarım ve parça parçaydı. Tuhaf olan, bu üzerimde bulunan organların insanlarda bulunuyor olmasıydı. Gerçekten anlamsızdı. Bu mantıken benim de insan olduğumu öne sürüyordu ama imkansızdı. Ben onlardan biri olmuş olamazdım. Söz konusu bile değildi. Bir yanlışlık olmalıydı. Ya benim düşüncelerimde bir sıkıntı vardı ya da bu tanımda.

Analiz’den insanlar hakkında bazı bilgilere bakmaya karar verdim. İnsanlar, diğer gruplar arasında en baskın olan türdü. Bitkilerden ve hayvanlardan çok sonra ortaya çıkmış olmalarına rağmen kısa sürede Besin Zinciri denen yapının tepesine çıkmış ve en baskın tür olmuşlardı. Ondan sonrasında ise gün geçtikçe kendilerini geliştirmiş ve hala da geliştirmekteydiler. Buradan insanlara dair hatırlayabildiğim tek şey onların iğrenç birer canlı olmalarıydı. Diğer canlıları bir hiç olarak gören ve sadece kendilerini en üstte, diğerlerinin tepesinde olarak gören bu insanlar kendilerinden başka kimseyi düşünmezlerdi. Çok zalim ve gaddar olan bu canlılar… Nefret.

İnsanların benim hafızamda bıraktığı bu kötü düşüncelere daldığım sırada, bir dürtü daha beni etkilemiş ve tüm düşüncelerim yine bölünmek zorunda kalmıştı. İnsanlardan nefret ettiğim kadar bu dürtülerden de nefret etmeye başladığımı fark ettim.

Birkaç saniye sonra tekrardan odaklanabildim. Saçları anlamak istiyordum. Bilgileri incelemeye başladım.

Saçlar, kafa adı verilen bir bölgede bulunuyordu. Kafa bir diğer değişiyle Baş, bir canlının en önemli organlarından biri olan; düşünme, hafıza ve yönetim gibi görevleri yerine getiren Beyin olarak adlandırılmış organı dış etkenlerden korumaya yarayan Kafa Tası Kemiğini içeren, Göz, Kulak, Burun, Ağız (ağzın içerisindeki dil) olarak adlandırılmış dört adet duyu organının bulunduğu; saç, kıl ve Deri ile çevrili bir beden bölümüydü.

Bu bilgiler kafamı oldukça karıştırmıştı. Birçok bilmediğim ifade daha eklenmişti. Uzuvlarımda bu detaylı bilgileri görmezden gelmeye karar vermiştim ancak şu anda yeni bilgiler öğrenme isteğim ağır basıyordu. Çünkü bu bilgiler her yerde karşıma çıkıyordu. Sıra dışıydı. Beyin denilen organın çok önemli olduğu ortadaydı. Kendimi bildiğim kadarıyla her zaman düşünen bir varlıktım ancak düşünme yeteneğini beyin adı verilen bir organla yaptığımı hiç hatırlamıyordum. İlginç, sıra dışı…

Kafa Tası Kemiğinin ne olduğu hakkında bir fikrim yoktu. Kısa bir bakınmanın ardından kemiklerin hayvan ve insanların yapılarında hareket, destek ve koruma gibi temel işlevleri yerine getirdiğini öğrendim. Bedenin içinde ve her tarafında bulunuyordu. Burada kısaca uzuvlarımdan da bahsedilmişti. Duyular ise algı olarak açıkladıklarımla birebir örtüşüyordu. Göz, görme işlevini yerine getiriyordu. Kulak; sesleri algılamayı, Burun; Koku almayı sağlıyordu. Ağız; Diş ve Dil adı verilen beslenmeye yardımcı organların bulunduğu yerdi. Koku da görmek gibi burada ilk defa tecrübe ettiğim şeylerden birisiydi.

Atmosferin kokusu, ağaçların kokusu, hareket halindeki her şeyin kokusu… Çok ilginçti. Demek burada ilk bilincim yerine geldiği zaman algıladığım ve tarif edemediğim şeye koku deniyordu. Diğer duyulara alışmıştım ancak koku farklıydı sanki. Tecrübe etmemiştim ancak çabuk alışmıştım. Duymak, görmek, fiziksel olarak el ve ayaklarımla, bedenimle algılamak alışabildiğim şeyler olmuştu. Koku başkaydı. Kendi kendime alıştığımı düşünüyorum çünkü hiç üzerine düşünmediğim bir şey varsa o da kokuydu. O kadar ilginçti ki ifade edemedim, edemiyorum. Tanımlamalarından bir şey anlamamıştım ancak kokunun ne olduğunu artık biliyordum. En azından mantığını anladığımı düşünüyordum. Bunla yetinmeye karar verdim.

Diş, ağızda bulunan birtakım kemiklerdi. Besinleri parçalama ve öğütme işlevinde görevliydiler. Oldukça serttiler. Dil ise tat alma organıydı. Dişlere kıyasla bir hayli yumuşaktı. Ağzın altında bulunan Kaslar, yapılıydı. Kas denen bu yapı sistemi; kemikleri örten, vücudun hareketinde ve işlemesinde destek görevi gören bir yapı birimiydi. Derinin hemen altında bulunuyordu. Bu ağız denen organı şu ana kadar hiç kullanmadım.

Deri ise bedeni dış etkenlerden koruyan ince bir duvardı. Bir diğer özelliği de Hissetmek denilen bir duyu işlevi görmesiydi. Bu da beşinci duyuydu. Diğer duyular genellikle belli bölgelerde konumlandırılmışken, deri bedenin her tarafını kaplıyordu. Bu da bedenimin her yerinden hissetmek denilen duyuyu kullanabilmemi sağlıyordu.

Algılarımı tekrar kazandığım ilk andan beri bir diğer garipsemediğim durum buydu. Bedenime fiziksel olarak temas eden ne varsa hepsini algılayabiliyordum. Nereye neyin temas ettiğinin ayrımını görmesem, duymasam, kokusunu almasam bile anlayabiliyordum. Asıl tuhaf olan, inanılmaz bir özellik olmasına rağmen bana hiç de ilginç gelmiyordu. Sanki bu durum hiç de garip değilmiş gibiydi. Bu hisse alışık mıydım? Geçmişimde de böyle hissedebiliyor muydum? Muhtemelen bu soruların cevapları olumsuzdu. Hissetmenin ne demek olduğunu yeni öğrenmiştim. Peki ya sadece unuttuğum şeylerden biriyse? Hatırlayamadım.

Çok ilgi çekici şeyler öğrenmiştim. Bedenimin dış kısmından birçok özelliğini artık öğrenmiştim. Geriye birkaç şey kalmıştı. Kollarımın gövdeme bağlandığı omuz denen bölgenin hizasından biraz aşağıda kalan, iki adet, garip bir dokunma hissine sahip, bir çift organ. Analiz’de bunlardan insanlara ve bazı hayvanlara özgü olan bir organ olduğundan bahsediliyordu. Daha fazla bilgi öğrenmek istemiştim ancak yine hiçbir ifadeyi anlayamamıştım. Çok karmaşık işlevlere sahipti. Birden fazlaydı. Bana çok gereksiz gelmişlerdi. Kimi durumlarda hareketimi engelliyorlardı. Hızlı hareketlerde bulunduğumda sorun çıkarabiliyorlardı. Rahatsız ediciydi.

Daha öğrenmem gereken çok şey vardı. O yüzden bu gereksiz organ çiftinin üzerine düşünmektense başka konulara geçmek istemiştim. Bacaklarımın gövdeme bağlandığı noktada, iç kısımlarda da bazı şeyler var gibi duruyordu. Bunlar da sanırım organdılar ve aynı şekilde gereksiz geliyorlardı. Bunları da es geçtim.

Şu ana kadar bu organları kullanmamı gerektirecek bir durumla karşılaşmamıştım. Belki de kullanmama gerek bile yoktu. Bu yüzden şu anda üzerinde durmanın boşa enerji kaybına sebep olacağını düşünüyordum. Henüz tecrübe etmediğim bir durumu önceden anlamam çok zordu. Her ne kadar düşünerek ve araştırarak bu tip konuları çözebilecek olsam da zaman ve enerji kaybım fazla olacaktı.

Gerçekten başka bir varlık gibiydim. Her şey yabancıydı. Hatırlayamıyorum. Gerçekten bir insan olabilir miydim? Düşünmek istemiyordum. Hayır, bu imkansızdı. Bu konuyu düşünmemeye karar vermiştim. Bu kararımı şimdilik sürdürmeliydim. En azından bir tanesini görüp inceleyene kadar…

Artık bedenimin dış incelemesini tamamlamıştım. İç kısımlara erişemediğimden bedenimin içerisinde neyin olduğu hakkında bir bilgiye sahip değildim. İç tarama yapamıyor, bu yüzden de detaylı şeyler öğrenemiyordum. Beyinde olduğu gibi Analiz, tam tarama olmadan çok yüzeysel tanımlamalara sahipti. Detay yoktu. Böylece kendimi inceleme sürecimi bitirdim. Artık yeni şeyler incelemeliydim.

Ayaklarımın üzerinde durmak ve araştırmalarıma yeni hedeflerle devam etmek için bedenimi kaldırmaya çalıştım ancak bacaklarım hareket etmemişti. O sırada fark ettim. Şiddetli bir his algılamaya başlamıştım. Bacak ve ayaklarımdan geliyordu. Çok garipti ve gerçekten rahatsız ediciydi.

Bacaklarımı hissedemiyordum ama aynı zamanda üzerlerinde bir şeyin hareket ettiğini hissedebiliyor gibiydim. Asıl sorun ise o hissettiğim noktalarda gerçekte hareket eden bir şeyin olmamasıydı. Bunların sonucunda bedenim tekrardan istemsizce hareket etmeye başladı. O hareket hissi bedenimin kontrolünü kaybedecek kadar şiddetli bir noktaya gelmişti. Daha da kötüleşti. Algılarımı tekrardan kaybedeceğimi düşünmeye başladım.

Enerjim de araştırmalarım sebebiyle zaten azalmıştı. Çok geçmeden önce gözlerim işlevini yerine getiremez oldu.

Loading...
0%