Yeni Üyelik
21.
Bölüm
@allev

Suyun akış sesini duyuyordum. İyi bir his oluşturuyordu. Buna ne denirdi? Daha önce de düşünmüş olmama rağmen bu soruya bir cevap bulamamıştım. Gözlerim kapalı olmasına rağmen ışığı algılayabiliyordum. Aydınlıktı. Hareket halindeydim. Suyun seslerini de ekleyince suyun içinde hareket ettiğimi anladım. Fakat kendi isteğimle olan bir hareket söz konusu değildi. Suyun içinde kendiliğinden yaşanıyordu. İstemsizdi. İstemsiz hareketler… Onlarla karıştırmamalıydım. Benzer kelimeler de olsa farklı anlamlar içeriyorlardı. Ek olarak, istemsiz hareketlerim geçmişti. Artık kötü bir etki hissetmiyordum. Beni kısıtlayan herhangi bir engel algılamıyordum.

Gözlerimi açmalı mıydım? İstemiyordum. Şu an kendimi olmadığım kadar iyi bir durumda bulmuştum. Bu anın biraz daha sürmesini istemiştim. Uzun zamandır aradığım bir şeymiş gibiydi. Peki ya bu hisse ne denirdi? Nasıl ifade edilirdi? Nasıl anlaşılırdı? Keşke bilebilseydim. Sanki bu hissi arzuluyordum. Rahatlık verici eylemleri, olayları, durumları… Rahatsız edici bir dize olaydan sonra bu olanları hak etmemiş miydim? Bu hisleri… Sadece biraz daha ihtiyacım vardı. Sadece beş dakika…

Bilincim yine bir süre kapalı kalmıştı, sanırım. En son ağaç parçalarından yapılma geniş bir beşerî nesne vardı. İnsanlar gelmişti. Onların hayatlarını sonlandırdım. Peki ya sonra? Sonra ne olmuştu? Sonrasını hatırlamıyordum. Ne kadar düşünüp hatırlamaya çalışsam da başarılı olamadım. Tamamen o anlar zihnimden silinmiş gibiydi. Bu durumu pek bir anlam veremedim. Ne yazık ki sürem dolmuştu. Gözlerimi açma ve tekrardan harekete geçme zamanı gelmişti.

Gözlerimi yavaşça açtım. Atmosfere doğru bakıyordum. Ağaçların dalları ve yaprakları, bir şeritte oynatılan karelerin geçişine benziyordu. O şeye ne dendiğini hatırlamıyordum. Suyun sesi ve hareket hızı azalmıştı. Sanırım artık beni daha fazla ileri götüremeyecekti. Bedenimin açsını öne doğru doksan derece değiştirip suyun tabanına ayaklarımı konumlandırdım ve bedenimi doğrulttum. Hemen ardından sol kolumun üst kısımlarında ve bedenimin ortasında şiddetli birer etki hissettim. Sağ elimi sol kolumun üstüne, sol elimi gövdemin ortasına doğru götürdüm. Hızlıca ellerimle sorunun kaynağının ne olabileceğini hissetmeye çalıştım. Gövdemin ortasında derin bir kalıntı var gibi duruyordu. Sol elimi geri çekip derinliği algıladığım parmaklarıma baktığımda vücut sıvısının aktığını gördüm. Aynı şekilde hızlıca sağ elimi de geri çektim. Daha az olsa da sağ elimde de vücut sıvısı vardı.

Bunların üzerine, içimde anlamlandıramadığım bir his meydana gelmişti. Bu his, bir düşünceyi sürekli oluşturmama sebep oluyordu. Hayatım sonlanmak üzere miydi? Zihnim dengesizdi. Bedenim hareket etmekte zorlanıyordu. Henüz doğrulduğum konumdan ileri bir adım bile atamamıştım. Sona mı ulaşmıştım?

Sorunlar sadece bunlar da değildi. Görüşüm net değildi. Burnumda bazı etkiler vardı. Ağzım içine çekiliyormuş gibi hissettiriyordu. Sadece duyma kabiliyetim iyi çalışıyordu. Sanırım otuz iki insanın hayatını sonlandırmak, beni ve bedenimi limitine ulaştırmıştı.

Hareket etmek zorunda olduğumu biliyordum. Eğer hareket etmezsem ve bir çözüm bulamazsam eğer, işte o zaman sonum gelecekti. Düşüncelerimi toparladım. Gözlerimle, o hayvanın getirdiği bitkilere benzeyen bir iyileştirici etkiye sahip bitki aramaya başladım. Etrafta olabilirdi.

Ne yazık ki o bitkilerin bulunduğu alanla kesinlikle uyuşmayan bir bölgede olduğumu fark ettim. Pes edemezdim. Ağaçların arasına girmeli ve daha iç kısımlarda bunlara benzer bitkilerin olabileceği ihtimalini değerlendirmeliydim. Hareket etmeye çalıştım. Sol bacağımı ileri attım. Ayağım zemini tuttu. Bedenim dengesini kaybetmedi. Ancak ben iki büyük kalıntının oluşturduğu etkiye zor dayandım. İlerleme sürecinde ağzım açılıyor ve anlamsız sesler çıkarıyordum. Bu eylem tamamen istemsizce gerçekleşiyordu. O an sadece ilerlemeye, bir çözüm bulmaya odaklandığım için bu seslerimi ön plana almadığımı hatırlıyorum.

Başımı yukarı kaldırıp ellerimi iki büyük kalıntının üzerinden çektiğim anda atmosfere doğru baktım. Henüz elli sekizinci hamlemi yapmıştım. Ağaçlık alanın içerisine girmiştim fakat hala suyun yakınlarındaydım. Enerjimin yokluğunu hissediyordum. Gücüm yoktu. Dayanamıyordum. Devam etmek zorunda olduğumu biliyordum. Şu anda tek sahip olduğum şey, irademdi. Devam etmeliydim. Kendimi zorlamaya devam ettim.

Çevrede hayvanın bana getirdiği bitkiye benzeyen herhangi bir bitki bulamamıştım. Gözlerim görmekte zorlandığından olabilirdi. Hatta bu alanda öyle bir bitki bile olmayabilirdi. Bulamayacağımdan emin olmuştum. Peki başka ne yapabilirdim? Bir şey yapmam gerekiyordu. Zorundaydım. Şu anda tek sorunsuz kısmım kulaklarımdı. Etrafımı dinlemeli ve bir cevap aramalıydım. Biraz daha çabalamalıydım.

Birkaç saniye gözlerimi kapatıp çevremdeki sesleri dinlediğim zaman, yakınlardan başka bir su akış sesi duymaya başlamıştım. Şu ana kadar böylesine bir şiddette su sesini hiç algılamamıştım. Bir yardımı olabilir miydi? Oraya ulaşmaya çalışmaktan başka çarem yok gibiydi.

Yaklaşık on iki dakikalık zorlu bir ilerleyişin ardından ulaşmam gereken yere varmıştım. Bir su kütlesi vardı. Suyu ayaklarımda hissedene kadar yaklaştım. Net göremesem de bayağı büyük bir su kütlesinin yüksek bir noktadan önümde bulunan geniş bir alana yayılmış bir diğer su kütlesiyle birleştiğine tanık olmuştum. Ben yaklaşınca sesi daha da şiddetlenmişti. İyi bir hisse sebep oluyordu. Buna anlam verememiştim. Garipti.

Birleşme esnasında etrafa dağılan su parçaları bedenime temas ediyordu. Birleşme noktası bana oldukça uzak olmasına rağmen bulunduğum yere kadar geliyor olması beklenmedik bir durumdu. Bir diğer beklenmedik durum ise suyun üzerinden atmosferi görebiliyor olmamdı. Bir akıntı yoktu. Su, yansımaya sebep oluyordu. Acaba kendimi görebilir miydim? Oldukça merak ettiğim bir sorunun cevabını görmeye çok yakındım. Kendi yansımama bakmak için kafamı aşağı indirdiğim sırada başka sesler duymuştum. İnsanlara ait iletişim sesleri…

Patron denen insanın grubuyla bir alakaları olabilirdi. Herhangi bir ihtimale karşı kendimi korumalıydım. Risk alamazdım. Öncelikle, hemen olamasa da kısa bir süre içerisinde bir bitkinin arkasına gizlenmeye çalıştım. Bedenimi alçaltıp doğrultmak zor bir eyleme dönüşmüştü. Gövdemi fazla hareket ettiremediğimden bacaklarımla ayaklarımı kullanarak, bir şekilde kendimi nispeten beni gizleyebilecek bir bitkinin arkasına gizlenmeyi başarmıştım.

Onların iyice yaklaşmasını bekledim. Ne konuda bir iletişim yaptıklarını dinlemek istiyordum. Benden bahsedebilirlerdi. Benle alakalı ne kadar bilgiye sahip olduklarını öğrenmek istiyordum. Eğer benle alakalı bir bilgiye sahip değillerse onların hayatlarını sonlandırmak zorunda kalmazdım. Şu anki durumumu daha kötü bir hale getirmek istemiyordum.

Gözlemleyerek nereye doğru yöneldiklerine baktım. İki kişiydiler. Büyük su kütlesinin bir kenarında ellerinde bazı yapay nesnelerle bana doğru yaklaşıyorlardı. Beni görmeleri mümkün değildi. O yüzden yerimi belli etmedim. Ne konuda iletişim yaptıklarını su sesinden dolayı başta duyamasam da yavaşça anlamaya başlamıştım. İlk olarak elinde geniş ve boyutlarına göre büyük bir nesne tutan insanın iletişimlerini algıladım:

“Hey! Elindeki kılıçla oynamayı bırak! Buraya oynamaya gelmedik.”

Kılıç mı? Sol kolumun üst kısımlarına temas eden o sivri nesne mi? Net göremiyordum. Dinlemeye devam ettim. Elinde dar ve uzun sayılabilecek bir nesne tutan diğer insan, ona cevap verdi ve iletişimleri bir süre kesintisiz devam etti:

“Abla. Sen işine baksana.”

“Bana bak! Bu iş sadece bana verilmedi. Malle çamaşırları yıkama işini ikimize de verdi. Bana yardım edeceksin.”

“Ya bana ne! Ben yapmak istemiyorum ya!”

Neyden bahsediyor olabilirlerdi? İfade ettiklerinden hiçbir şey anlamıyordum:

“Yapacaksın!”

“Yapmayacağım!”

“Bak çocuk! Bana yardım etmezsen akşamki kekten yiyemezsin.”

”Ne? Kek mi dedin?”

“Evet! Kek!”

“Tamam, anlaştık ama sadece kendiminkileri yapacağım.”

“İyi madem. Bu da kârdır.”

Bu tuhaf his de neydi? Gövdemde farklı bir etki başlamıştı. Sanki bir sorun daha vardı. Buna Kılıç mı? Çamaşır mı? Yoksa Kek denen şey mi sebep olmuştu? Suyu bedenime alınca da böyle olmuştu acaba yine böyle bir sebep miydi? Bedene alınan bir şey miydi? Çamaşır ya da Kek? Düşüncelerim iyice karışmıştı. Biraz durakladım ve düşüncelerimi toparladım. Bu insanlarda da Kılıç diye nitelendirilen bir şey vardı. Biraz zor da olsa kılıç denen nesnenin, kolumun sol üst kısmına saplanan nesneyle aynı görüntüde olduğunu anlamıştım. Tehlikeli oldukları ortadaydı. Bana zarar vermeden önce bu iki insanın da hayatlarını sonlandırmalıydım.

Onların üzerine doğru bir hamle yapacakken bir süre beraber bulunduğumuz hayvan yine bir anda sağ yanımda belirmişti. Ona baktığımda yine bana anlamsızca bakıyordu. Benden bir şey bekliyor gibi görünüyordu. Ancak şu an ona odaklanamazdım. Bir tehlikenin içerisindeydim. İnsan tehdidini ortadan kaldırmalıydım. Onların da hayatlarını sonlandırmalıydım. Ancak ben henüz harekete geçemeden yanımdaki hayvan, yüksek sesler çıkararak bulunduğum konumu belli etmişti.

O iki insan, ellerindeki nesneleri birden bırakarak bulunduğum konuma doğru dikkatlice bakmaya başlamışlardı. Yapabileceğim fazla bir şey kalmamıştı, çoktan fark edilmiştim. Bu hayvanın böyle bir şey yapabileceğini düşünememek benim hatamdı. Düşünmüş olsaydım eğer bunun için bir önlem alırdım. Bu hayvanın hayatını sonlandırırdım. Her ne kadar birbirimize faydalı olmuş olsak da özünde çevremdeki hiçbir canlının benim için bir önemi yoktu.

Uzaklaşmaktan başka seçeneğim kalmamıştı. Bedenimi zorla doğrulttum ve hareket edebildiğim kadar hızlı bir şekilde rastgele bir yöne doğru bu insanlardan uzaklaşmaya başladım. O iki insan beni gördüklerinde tam anlayamadığım birtakım sesler çıkarmışlardı. Bunun üzerine yakınlardan insan sesleri yükselmeye başlamıştı. O an fark ettim, kulaklarım da bozulmaya başlamıştı. Tek duyumu da kaybetmeden bu bölgeden olabildiğince hızlıca uzaklaşmalıydım. Ancak büyük hasarlara sahiptim. Enerjim de pek yoktu. Ne ilerlediğim yönü net bir şekilde görebiliyordum ne de çevremdeki insanların nerede olduklarını doğru bir şekilde algılayabiliyordum. Bu yüzden bir anda karşıma çıkan insanı fark etmedim.

İnsan ve ben yere düşmüştük. Dengemi kaybetmiştim ve odaklanma sorunlarım meydana geliyordu. Sadece insanın sesini duyabiliyordum. Diğer insanlarla iletişime geçmeye çalışıyor gibiydi:

“Tamam! Bir sorun yok. Onu buldum. Herkes işinin başına dönebilir.”

Birkaç saniyelik bir sessizliğin ardından devam etti:

“Neler oldu sana böyle? Şu haline bak.”

Ne demek istediğini pek anlamamıştım. Bu sırada yerimi belli eden hayvan da tekrar yanıma gelmişti. Hepsi onun hareketlerini önceden tahmin edemediğim için olmuştu. İnsan, bana doğru yaklaşmaya çalışıyordu. Dikkatli davranıyor ve ondan uzaklaşmaya çalışıyordum. Ancak o kadar güçsüzdüm ki insanla girdiğimiz sert etkileşim yüzünden bedenimi doğrultamıyordum. Yerde çok yavaş bir şekilde ilerleyebiliyordum. O sırada insan, benle iletişim kurmaya çalışmıştı:

“Sorun yok. Sana yardım etmek için buradayım. Sana zarar vermeyeceğim.”

Bu insan neyden bahsediyordu? Yardım etmek mi? Gerçek olamazdı. Bir insanın bana yardım etmek istemesi imkansızdı. Anlamsızdı. Mantıksızdı. Durum hiç iyi değildi. Algılarımın şu an kapanması demek, sonumun gelmiş olması demekti. Fakat ne yazık ki bunu engelleyemiyordum. Her şey bitmişti. Buraya kadardı. Evet. Bitti.

Loading...
0%