@allev
|
Bu görüntüyü kaçıncı görüşümdü? Göz mesafemin üç metre ötesindeki ağaç parçası yığınları… Artık bazı şeyleri saymayı bırakmalıyım diye düşündüm. Dört saniye boyunca önümdeki görüntüye bakmış ve ardından üzerimde yabancı bir nesne olduğunu fark etmiştim. İnsanların bedenlerini örten nesnelere benziyordu. Biraz ellerim ve gözlerimle inceledikten sonra hatırlamıştım. Bunları, o insan getirmişti. Kendim üzerime geçirmeye çalışsam da becerememiştim. Benim yerime o halletmiş gibi görünüyordu. Artık bedenimin görünen bütün sorunları çözülmüştü. Herhangi bir etki veya dürtü algılamıyordum. Enerji düzeyimi kontrol ettim. Maalesef hala düşüktü. Komutları kullanacak seviyede değildim. Hareket etmek istedim. Ayaklarımı zemine yerleştirdim ve bedenimi doğrulttum. Karşıdaki kendimi gördüğüm nesneye doğru ilerledim. Kıyafet, bedenimin yüzde doksanını kaplıyordu. Hareket etmeyi zorlaştırıyordu. Tuhaf bir hisse sebep oluyordu. Üzerimdeki bu kıyafetle gerçekten de bir insana dönüşmüş sayılırdım. Ne kadar da anlamsızdı. Karşılaştıklarıma hala inanamıyordum. Bir yanılsama olsaydı keşke. Her şeyi hatırlasaydım. Bütün bunlar sadece kötü birer düşünceden oluşsaydı. Fakat ne yazık ki gerçekti. Bir görü değildi. Alanın kenarlarındaki açıklıklardan birine doğru yöneldim. Dışarıdan içeriye bu sefer güneşin hüzmeleri giriyordu. Alanı oldukça aydınlatıyordu. Açıklığa yaklaştığımda atmosfer akımını hissettim. Güneş, ağaçların hemen üzerinden yeni ortaya çıkmış gibi duruyordu. Bu görüntü ve oluşturduğu his, iyiydi. Gözlerimi kapattım ve atmosferin akışını yüzümde hissetmeye bir süre daha devam ettim. Gözlerimi açtığımda o insanı görmüştüm. Yine elinde bir şeylerle bulunduğum alana doğru geliyordu. Birkaç saniyenin ardından başka bir insanı görünce durmuş ve onunla iletişim kurmaya başlamıştı. Dış alanın zemini biraz eğimliydi. Bulunduğum konumdan bir nebze küçük gözüküyorlardı. İletişimleri çok uzun sürmemişti. Tekrardan harekete geçti. Kırk saniye sonra bulunduğum alana ulaşmış olacaktı. Neyse ki beni fark etmemişti. Onu izlediğimi görmesini istemiyordum. Bu yüzden yumuşak nesnenin olduğu noktaya geri döndüm. Nesnenin üzerine bedenimi konumlandırdım. O gelene kadar tam hatırlayamadığım bir olayı düşünmeye çalıştım. Bilincimin kapalı olduğu zamanlarda sanki geçmişime ait bazı anlar görüyordum. Birkaç defa gerçekleştikten sonra bu görüler, düzenli bir şekilde oluşmaya başlamıştı. Artık dürtüler gerçekleşmiyordu. Gereksiz bir şekilde enerjimi de kaybetmiyordum. Enerji düzeylerim yüksek olsaydı muhtemelen birkaç güneş döngüsü bilincim açık durabilirdim. Enerji seviyelerimi yükseltmenin bir yolunu bulmalıydım. Fakat Arşiv’i kullanamazdım. Açıkçası, bilinç kaybı yaşamak beni oldukça rahatsız ediyordu. Bu yüzden enerji seviyelerimi yükseltecek bir yol bulmadan komut kullanmak istemiyordum. Süre çok çabuk doldu. İnsan, elindekilerle birlikte alana girmişti. Bu sefer de ne getirdiğini bilmiyordum. Girdiği gibi yine hemen benle iletişim kurmaya başlamıştı: “Günaydın. Kendine gelmene sevindim.” Günaydın mı? Bu ifadenin ne olduğu hakkında bir fikrim yoktu. Cevap vermedim. O devam etti: “Dün gece ne olduğunu anlamadım ama şimdi oldukça iyi görünüyorsun. Birden bayılmıştın. Hala bitkin olmalısın.” İnsan elindekileri tutmaya devam ediyordu. Açıkçası bu sefer ne dediğini duymamıştım. Elinde ne tuttuğuna odaklanmıştım. Üzerinden gazlar çıkan, daha önce hiç görmediğim şeyler getirmişti. Bazıları kapalı nesnelerin içerisinde gibi görünüyordu. Ayrıca alanı bir koku kaplamıştı. Bu getirdiklerinden geliyor olmalıydı. Gözlerimle incelemelerime devam ederken şu ana kadar karşılaşmadığım bir durumla karşılaştım. Bedenimin tam ortasından, iç kısımlardan şiddetli titreşimlerle beraber bir ses çıkmıştı. İnsan bu sesi duyunca birden yüksek sesler çıkararak garip bir ifade içerisinde bulunmuştu. Bu durumdan anladığım kadarıyla bunun sebebini biliyor olmalıydı. Bana bir şey mi yapmıştı? Bunu öğrenmem gerekiyordu: “Sen! Bu ses ne?” Garip yüksek sesleri çıkarmayı bitirdi ve elinde getirdiklerini göstererek iletişime devam etti: “Karnın gurulduyor. Günlerdir hiçbir şey yememiş olmalısın. Vücudun yemek yemen gerektiğini söylüyor.” Bahsettiği terimleri bilmiyordum. Ne ifade etmeye çalıştığını anlamamıştım. Yemek denen bir şey... O neydi ki? Eliyle göstermişti. Sanırım yemek olarak nitelendirdikleri bu getirdikleriydi. İnsan elindekilerle birlikte gözlerimi üzerinde açtığım yumuşak nesnenin yakınına doğru yöneldi. Geniş ve düz bir ağaçtan yapılma nesnenin üzerine getirdiklerini koydu: “Hadi gel. Bu yemekler sana iyi gelecek.” Onun bu getirdiğinin tam olarak ne olduğunu bilmiyordum. Bana zarar verebilirdi. Ona güvenmiyordum. Bir cevap vermemiştim: “Hadi, yemeğin soğursa lezzetli olmaz sonra.” İnsan ona yaklaşmamı bekliyor gibi görünüyordu. Ona güvenebileceğimi ifade eden hareketlerde bulunuyordu. Ancak ben, ona güvenmeyi düşünmüyordum. Bu sırada az önceki ses ve titreşimler tekrar meydana geldi. Bu sefer daha da şiddetliydi. İnsan beni inandırmaya çalışıyordu: “Bak karnın da gelmen gerektiğini söylüyor.” “Olmaz.” “Ama gelmezsen o ses hiç geçmeyecek.” İfade ettiklerinin doğru olma ihtimali de vardı. Aklıma başka bir düşünce gelmişti. Bu ses her ortaya çıktığında, enerjimin azlığını oldukça rahat bir şekilde algılayabiliyordum. Bu eylemin enerjimle bir bağlantısı olması muhtemeldi. Eğer bu yemek denen şeyleri gerektiği gibi kullanabilirsem enerjim yenilenebilir miydi? Daha fazla bilgi öğrenmeliydim: “O sesin ne olduğundan bahset.” İnsan, sanırım biraz düşünüp bir cevap üretmişti: “Hmm… Genel olarak tüm hayvanlar, bitkiler ve insanlar yemek yemelidir. Çünkü yemek yemezlerse güçten düşebilirler. Güçsüz olurlar. Hayatta kalmak için yemek önemlidir.” Bahsettiklerini bir süre düşündüm. O iletişim kurmaya devam etti: “Şu ana kadar sana kötü bir şeyim dokunmadı değil mi? Bana güvenebilirsin. Hadi.” Bahsettiklerine inanmalı mıydım? Benim az önce ürettiğim düşünceme uygun bir cevap vermişti. Açıkçası şu ana kadar bana kötü bir eylemde bulunmamıştı. Aksine faydası olmuştu. Dedikler doğru olmalıydı ama yine de bir insandı. Güvenemiyordum. Ancak bilgi de edinmem gerekiyordu. Bu sesin ne olduğunu, etkilerini ve nasıl önleneceğini bilmeliydim. Bu insan biliyor gibi görünüyordu. Bilgileri öğrenmek için risk de almalıydım. Yoksa bir sonuca ulaşmak imkansızlaşacaktı. Ayrıca bedenimin kontrolünü kaybettiğim eylemler, genellikle enerjim bittiği için meydana geliyordu. Bilincimi kazanıp tekrar gözlerimi açana kadar enerjim bir nebze yenilenmiş oluyordu. Bu durum da oldukça şaşırtıcıydı. Bunun mümkün olmaması gerekiyordu. Enerjimin bitmesi bile başlı başına çok sıra dışı bir durumdu. Bu evrende bilmediğim çok fazla şey vardı. Enerji sorunum için bu insandan bilgi edinebileceğimi anlamıştım. İhtimal dahi olsa bu fırsatı değerlendirmeliydim. Böylece insanın bulunduğu o geniş ağaç parçasının yanına yaklaşmaya başladım. Yavaşça ilerledim. İlerlediğim esnada bedenimin içinden daha da şiddetli bir sesli titreşim duyuldu. O anda hareketimi kesmiş ve durmuştum. Bu süreç birkaç saniye sürmüştü. Geçmesinin üzerine insana doğru baktım. Bana gelebileceğimi ifade ediyordu. Gözlerinden anladığım buydu. Devam ettim. Onun bedenini konumlandırdığı, yine ağaçtan yapılma değişik şekilli bir nesne vardı. Geniş nesnenin iki kenarında, karşılıklı olarak bulunuyorlardı. Birinin üzerinde, o duruyordu. Diğerine de benim geçmemi bekliyor olmalıydı. Ayaklarım üzerinde bedenimi tutmaktansa bu görevi halledebilecek bir nesnenin üzerinde bulunmak eylemlerimi kolaylaştıracaktı. Yemeklerin bulunduğu nesnelerin açılma fonksiyonunu kullandı. Daha fazla gaz ve koku ortaya çıkmıştı. Bu kokular gövdemin ortasında titreşimlere sebep oldu. Daha sonra insan yemeklerin bulunduğu nesneleri önüme doğru hareket ettirdi ve şöyle devam etti: “Suyunu da hemen getiriyorum.” Üzerinde bulunduğu nesneden kalktı ve içerisinde sıvı bulunan, iç gösteren nesnenin yanına doğru gitti. İçindeki sıvı demek ki suydu. Su ile ilgili değişik tecrübelerim vardı. Onu bedenimin içerisine tekrar almak gibi bir niyetim yoktu. Daha küçük bir iç gösteren nesneye suyu doldurduktan sonra iletişimine devam etti: “Bence Eira Teyzeden sana sıcak ekmek getirmeliyiz. Çok güzel oluyorlar.” Daha sesi kesilmeden hemen alandan ayrılmıştı. Son ifade ettiklerini bu yüzden pek duyamamıştım. Yeme denilen şeyin ne olduğunu ve nasıl yapıldığını bilmiyordum. Kısaca düşünmek gerekirse, yemek denilen şey bu insanın getirdikleriyse, yeme denilen şey birbirine benzeyen şeyler olmalıydı. Yeme bir eylem olmalıydı ancak ben bu yeme denilen şeyi nasıl yapacaktım? Onu anlayamamıştım. İnsana bunun nasıl yapıldığını sormalı mıydım? Bilmiyordum. Şimdilik beklemeye karar verdim. Beş dakika boyunca insanın tekrar gelmesini bekledim. Bu sürecin sonunda aniden alana giriş yapmıştı. Başta tehlikeli bir durumla karşılaştığımı düşünsem de alana girenin o olduğunu görünce, bir eylemde bulunmadım. Getirmiş olduğu Ekmek olarak ifade edilen yemek diğerlerinden biraz daha farklıydı. Onu da önümdekilerin yanına konumlandırdığı zaman sağ elimin ikinci parmağıyla doku testi yapmıştım. Sertti. Fakat iç yapısı yumuşaktı. Üzerine güç uyguladığımda bir ses çıkıyor ve dış yüzeyi bazı şekiller oluşturarak iç kısımlara doğru çekiliyordu. Çok ilginçti. Ayrıca parmağımı çok uzun süre tutamamıştım. Daha önce korunduğum alandaki ağaçların oluşturduğu büyük ışık kaynağına elimi yaklaştırdığımdaki etkiye benzer bir etkiyle karşılaşmış ve hemen geri çekmiştim. Benim geri çekilmemi gören insan, iletişim kurdu: “Yiyemezsen yardım edebilirim. İzin verirsen tabi.” Yardım etmesine izin verebilirdim sanırım. Nasıl yapıldığını öğrenmem gerekiyordu. Öğrenmek için mecburdum: “Öğret.” İnsan durmuştu. İfadesi değişmişti. Birkaç saniye bekledikten sonra devam etti: “Bekle biraz. Öğret derken yani nasıl yendiğini bilmiyor musun?” Bu cevap vermek istemediğim bir soruydu. Bu insanın benim hakkımda fazla bilgi edinmesini istemiyordum. Diğer insanlara benden bahsedebilirdi ve beni bilen birileri çıkarsa eğer mutlaka benim için gelirlerdi. Bütün bunlar inandığım gerçeklerdi. Kesinlikle insanlarla fazla etkileşim kurmamalı ve kendimi belli etmemeliydim. İnsan hala benden bir cevap bekliyordu. Hareket etmiyor, herhangi bir şey yapmıyordu. Sadece bana doğru gözleriyle bakıyordu. Bu bekleyişi durumu daha da kötüleştiriyor gibiydi. Bir şey yapmam gerektiğini anlamıştım ama bu insana bilmemesi gereken bir şeyden bahsedemezdim. Neyi bilmesi gerektiğini de bilmiyordum. Yine de bir şeyleri açıklamak zorundaydım. Bilmiyordum. Sadece sessizce durdum. Hiçbir şey söylemedim. Birkaç saniye daha bana bakmaya devam etti ve en sonunda bu sessizliği iletişim kurmaya devam ederek bozdu: “Tamam, gösteriyorum. Beni iyi izle, tamam mı?” İnsan, en son getirdiği yemekten küçük bir parça aldı ve o parçayı bir başka yemeğin içerisine koydu. Ardından ufak, ucunda dört adet sivri kısmı olan bir nesne aldı ve yemeği o nesneyle tutturarak ikisini birden ağzına götürdü. Geri sivri nesneyi ağzından çıkardı. Yemeği bedenine almak için bir araç görevi görmüş olmalıydı. Sonrasında su ile yaptığım eyleme benzer bir şey yaparak işlemi sonlandırdı. Sanırım anlamıştım. İletişime devam etti: “Yemek çok sıcak, o yüzden ağzın yanarsa yanında su içebilirsin.” Getirdiklerinin yanında zaten bir tek suyu biliyordum. Elindeki nesneyi bana doğru uzattı. Artık sıra bana gelmişti. Bedenimdeki sesi engelleyip engellemeyeceğinden emin değildim. İnsana doğru yaklaştım. Elinden nesneyi aldım ve onun yaptığı gibi işlemi gerçekleştirmeye çalıştım. Önce bir parça ne olduğunu bilmediğim, sert ama iç dokusu yumuşak olan hafif yemekten elime bir parça aldım. Ardından üzerinden gazlar çıkan yemeğin üzerine yerleştirdim. Ellerimde tuhaf bir şey hissetmiştim. Hızlıca geri çektim. Daha sonrasında insana baktım. Nesne ile iki yemekten de almamı istiyordu. Yapmaya çalıştım ama bu nesneyle yemeği tutturmak çok zordu. Nesne katı değildi. Sıvı da değildi. Arasında olan bir maddeydi ve nesne ile tutturamıyordum. Yaklaşık bir dakikalık uğraşın ardından zar zor da olsa ucu sivri nesneyi kullanarak yeterli miktarda alabilmiştim. İnsana tekrar baktım. Ne yapmam gerektiğini elleriyle ve baş hareketleriyle bana tekrar gösteriyordu. Elimdeki nesneyi ağzıma götürdüm ve ağzıma girdiği anda dayanılmaz bir etkiye sebep oldu. Ağzımdaki algılar hızlıca uyarı vermeye başlamıştı. Kısa bir süre içerisinde bir şey hissedemez olmuştum. Bunu fark eden insan garip bir ifade ile hemen tahta parçasının üzerindeki suyu aldı ve bana uzattı. Hızlıca etkinin geçmesi için önce hızla burnumu sol elimle kapattım ve sağ elimle iç gösteren nesneyi tutarak içindeki suyu bedenime aldım. Ancak nesneyi düzgün tutamamıştım. Bu yüzden üzerimdeki kıyafeti su ile kaplandı. Fakat neyse ki yeterli miktardaki suyu ağzıma ulaştırabilmiştim. Bu, etkiyi biraz azaltmıştı. İnsan elimdeki suyun bulunduğu nesneyi tekrar su ile doldurdu. Devam etmemi istiyor gibiydi. Bir tur daha üzerimi ve ağzımı su ile kapladıktan sonra etki iyice azalmıştı. Ağzımdaki hislerim geri geliyordu. İnsan hızla iletişim kurmaya devam etti: “Ama sana sıcak olduğunu söyledim. Ne kadar da dikkatsizsin sen yahu. Üzerini de ıpıslak ettin.” İnsan yanıma yaklaşıp iyi olup olmadığımı sormuştu. Açıkçası bunun cevabını bilmiyordum. Birden yanıma yaklaşınca ne yapacağımı bilememiş ve tepkisiz kalmıştım. Ağzımdaki etki sebebiyle hareket edemez olmuş gibiydim. Biraz azalmış olsa da tuhaf bir his kalmıştı. İyi değildi. İnsan ayaklarının üzerinde durdu ve devam etti: “Sana birkaç ilaç getireceğim. Üzerini de değiştirmemiz lazım. Burada bekle tamam mı? Yemeğin soğumasını da bekle. Sakın yeme. Ağzın daha çok acır. Hemen geliyorum.” Bu dediklerinin üzerine insan hızlıca kıyafeti çıkardı ve yumuşak nesnenin üzerine geniş bir şekilde yerleştirdi. Daha sonra ise hızlıca alandan ayrıldı. Ağzımdaki kalan etkiden kurtulamıyordum. Tuhaftı. Normalde ağzımdaki dil denilen organımın akışkan bir dokusu vardı. Fakat şu anda bütün akışkanlığı yok olmuştu. Sertti ve dilime temas etmek daha kötü bir etki oluşturuyordu. Ancak dilimi ağzımın dışında tutmak elverişliydi. Kötü etkiyi bir nebze de olsa azaltıyordu. İnsan hızlıca alana giriş yaptı. Elinde birtakım, küçük, arkası görünen cisimlerin içinde, değişik sıvılar vardı. Bir de üzerimde bulunan nesneye benzeyen, başka bir tane getirmişti. Küçük cisimlerin içerisindeki sıvılar İlaç olmalıydı. Bu ilaçlar sayesinde ağzımdaki etkinin azalacağından bahsetmişti. Bu sıvı ilaçları ağzımın iç kısımlarına süreceğini bu yüzden izin vermemi istemişti. Başta düşünsem de sonradan izin vermem gerektiğini anlamıştım. Etkinin oluşturduğu his gittikçe şiddetleniyordu. İlerleyen durumlarda nasıl bir şeye sebep olabilir, bilmiyordum. Yine de insanın bana doğru olan en ufak hareketinde tehdit hissediyor ve geri çekiliyordum. Birkaç saniyelik uğraşın ardından ağzımdaki etkinin bulunduğu noktalara sıvıyı değdirdiğinde, iyi bir hisse sebep olduğunu fark etmiştim. Bunun üzerine hareketlerimi biraz azalttım ve insanın kolayca sıvıyı sürebilmesi için izin verdim. İlaçla işlemler zar zor da olsa bittikten sonra ağzımın içindeki etki yarı yarıya azalmıştı. Kalan kısmının da birkaç güne geçeceğini belirtmişti. Ardından yanında, üzerim için getirdiği yeni nesneyi kullanmamı istedi. Kendim yapabileceğimi ifade ettim ve üzerime geçirmeye çalışmıştım. Yine başarılı olamamıştım. Maalesef, benim yerime insan bu işlemi gerçekleştirmişti. Bir insana karşı ikinci kez kaybettiğime inanamıyordum. Neden onun yaptığı şeyleri yapamıyordum? Neden bunlar hakkında bir bilgim yoktu veya kabiliyetim? Neden her şeyi unutmuştum? Elbette her şeyi unutmamıştım ama bildiğim şeylerin pek de bir faydası olmuyordu. Bulunduğum çevre oldukça yabancıydı. Dürtülerime göre hareket ediyordum. İnsan görünüşünde olduğumu biliyordum. Artık anlamıştım. Fakat bu işlemleri bile gerçekleştiremiyordum. Gerçekten de insan mıydım? Yoksa insana benzeyen başka bir varlık mıydım? Bunların farkını şu anki bilgilerimle algılayabilmem neredeyse imkansızdı. Düşüncelerimin arasında geçen zamanı fark etmemiştim. İnsan, çoktan kıyafeti üzerime geçirmiş ve bana bakıyordu. Benle bir süredir iletişim kurmaya çalışıyordu: “Artık daha iyi hissediyor olmalısın. İlaç etkisini hemen gösteriyor. Hey! İyi misin? Dalmışsın. Hey! Sana diyorum!” Düşünmeyi bırakıp insana bir cevap vermem gerekiyordu. Rahatsız edici olan sesini daha fazla katlanamıyordum: “Duyuyorum.” İnsana doğru bakmıştım. Gözlerinde anlamlandıramadığım bir ifade vardı. Benle zorla iletişim kurmaya çalışmıştı. Düşünce durumunda iken onu fark etmemiştim. Bu da onda garip durumlara sebep olmuş olmalıydı. Sesini daha değişik bir şekilde bana iletiyordu: “İyisin değil mi?” Cevap verdim ve birkaç saniye süren bir iletişim gerçekleştirdik: “Evet.” “Bir an daldın. Ne düşünüyordun?” “Bilmen gerekmiyor.” “İlaç etkisini gösteriyor mu? Dilinde bir soğuma hissediyor olmalısın.” “Evet.” “O zaman yemeğini götüreyim. Şu an yiyemezsin. Biraz ağzın iyileşmeli. Akşam tekrar geleceğim. O sıra yemeğini getiririm. Sen şimdi biraz yatıp dinlen.” İnsan, iletişim kurmayı bıraktıktan sonra getirdiği yemekleri düz tahta parçasının üzerine koyduktan sonra o tahta parçasını eline almış ve alandan çıkmıştı. Bana Dinlenmek gibi bir şeyden bahsetmişti. Ondan önce ifade ettiği Yatmak ile ilişkili bir şey olmalıydı. Ne demek istediğini tam anlamamıştım. Analiz ile dediklerinin ne olduğunu araştırabilseydim, öğrenebilirdim. Açıkçası uzun bir süredir Arşiv’e erişmeyi de denememiştim. Denemeli miydim? Tam o sırada beklenmedik, uzun zamandır duymadığım bir dürtü algılamıştım: “Arşiv’e bağlan…” Beni Arşiv sistemine yeniden bağlayan dürtünün aynısıydı. Sanırım beni Arşiv sisteminde tutmaya çalışıyor olmalıydı. Öyle düşünüyordum. Öyle hissediyordum. Dürtünün etkisi geçince bahsettiği gibi Arşiv’e erişmeye çalışmıştım. Analiz komutunu kullanmayı denedim: “Arşiv, Analiz.” Komut aktifleşmişti. Bu beklenmedik bir durumdu. Uzun bir süredir çalışmıyordu. Ne değişmişti? Bir yerden enerji edinmiş olmalıydım. Yoksa imkansızdı. Hemen enerji değerlerimi kontrol ettim. Evet. Enerji edinmiştim. Çok az bir miktar da olsa edinmiştim ama çok geçmeden hızlıca bitmiş ve komut yeniden kapatılmıştı. Arşiv sistemi ile de bağlantım kesilmişti. Bu enerjiyi nerden edindiğimi düşünmeye başladım. Normalde farklı olarak yaptığım tek şey, insanın bana getirdiği yemekleri bedenime almak olmuştu. Enerjimi bunlar yenilemiş olmalıydı. Bir dahaki sefere daha fazlasını bedenime almaya karar verdim. |
0% |