@allev
|
Göz mesafemden üç metre kadar yukarıda, görüş açımı boyunca her yeri kaplayan, uzun ağaç parçaları vardı. Başımı hareket ettirerek görüş açımı değiştirmeye çalışmış ve böylece bir dizi bilinmezlikle daha karşılaşmıştım. Başımı hareket ettirdiğim ilk anda üzerinde bulunduğum zemini hissetmiştim. Daha önce tecrübe etmediğim kadar farklıydı. Yumuşaktı. Şu ana kadar her zaman sert zeminlerde bulunmuştum. Garip bir durumdu. Fakat bende oluşturduğu etki inanılmazdı. Bedenime iyi bir etkisi olduğunu algılamak o kadar da zor değildi. Bulunduğum alanın etrafının daha önce karşılaşmadığım bir malzemeden çevrelendiğini görmüştüm. Bir kenarı yakınımda olduğundan birkaç parmağımla dokunmak için sol elimi uzattım. Bu sırada garip metal sesi çıkmıştı ancak dokunduğum zaman geçmişti. Pek önemsemedim. Dokunduğumda etkileri hissetmeye çalıştım. Etkisi, daha önce bulunduğum bir diğer alandakine benziyordu. Sertti. O alanın sınırlarına benziyordu. Burasının da kapalı bir alan olduğunu düşünmeye başlamıştım. Parmaklarımın ucunda istemsiz hareketlere sebep olan etkiyi de hissedince onları aynı garip metal ses eşliğinde geri çektim. Ayaklarımın olduğu yönde, bulunduğum konumun tam karşımda büyük bir ağaçtan yapılma nesne vardı. Bu alanın çevresini kaplayan sınırla iç içe geçmiş gibi görünüyordu. Ayrıca bu nesnenin içindeki belli konumlarda neyden yayıldığını anlayamadığım ışık kaynakları, ağaç parçalarından yapılma şekiller ve o şekillerin üzerlerinde bir sürü tuhaf nesne bulunuyordu. Bu nesneler de o alanda bulduklarıma benziyorlardı. Aynı zamanda büyük bir ağaç parçasının üzerinde arkasını gösteren cisimler ve içerisinde su gibi bir sıvının bulunduğunu görüyordum. Ne olduklarına dair bir anlam verememiştim. Alanı biraz daha dikkatli incelediğimde bulunduğum zeminin, alanın asıl zemini olmadığın anlamıştım. Muhtemelen bir nesnenin üzerinde bulunuyordum. Asıl zemin, alanın en yukarısında gördüğüm gibi ağaç parçası yığınlarından oluşuyordu. Sadece biraz farklıydı. Sağ elimle zemine temas ettiğimde yine aynı garip metal sesi duymuştum. Zemini, alanın tepesindeki ağaç parçalarının dokusundan tamamen farklı olarak tanımlamıştım. Yine sertti ama farklılığı onu zemin için daha kullanışlı yapmış olabilirdi. Zeminin üzerinde ise çeşitli büyüklüklerde, dokulu nesneler vardı. Aynı şu anda bedenimin üzerinde bulunan dokulu nesnelere benziyordu. İlginçti. Bulunduğum bölgenin nasıl bir yer olduğunu anlayamıyordum. Nerede olabilirdim? Sadece bir süreliğine bulunduğum, karanlıkların arasında zar zor bulduğum, birçok sorunla karşılaştığım alanı düşünebiliyordum. Orada da ne olduğunu anlayamadığım ama buradakilere çok benzeyen birçok garip nesne bulmuştum. Benzer yerlerdeydim ama… Bir aması vardı. Burasını oradan tamamen farklı yapan bir sebep vardı. Bir canlılık vardı. Ayrıca nasıl olduysa bedenimdeki sıkıntıların büyük bir çoğunluğu kaybolmuştu. Kötü etkileri artık hissetmiyordum. Algılarımı kontrol ettim. Nispeten artık hepsi çalışıyordu. Gerçekten de kötü etkiler artık yok muydu? Öğrenmek için tek seçeneğim, incelemekti. Bu yüzden bedenimi kaldırmaya çalıştım. Ancak çok az bir mesafe kat ettikten sonra yine aynı metal sesleri duydum ve hareketim oldukça kısıtlandı. Bedenim, üzerinde bulunduğum yumuşak nesneyle kırk beş derecelik bir açı yaptıktan sonra ilerlemiyordu. Zorlamış ancak başarısız olmuştum. Zorladığım an bir etki hissetmiştim. Daha doğrusu bir nesne… Bu nesne; başımla gövdemin, kollarımla ellerimin ve ayaklarımla bacaklarımın birleştiği noktalarda bulunuyordu. Oldukça sert olan bu nesne, bedenime yapışmış gibiydi. Metalden olduğunu anlamıştım. Ellerimle denesem de çıkaramamıştım. Uzantıları vardı. Ses çıkaran bu uzantılar, şu anda bulunduğum yumuşak nesnenin dört köşesine doğru ilerliyordu. Bu nesnenin amacını çok düşünmeme gerek kalmadan anlamıştım. Hareket etmemi engellemek için vardı. Enerjimi kontrol etmeye karar verdim. Gözlerimi kapattım ve odaklandım. Oldukça az bir seviyedeydi. Bu düzeydeyken Arşiv’e bağlanıp herhangi bir şeyi araştıramaz, dolayısıyla bir çözüm bulamazdım. Bedenimin birçok sorunu çözülmüş olsa da gücüm hala pek yerinde değildi. Belki de o kadar zorlamama rağmen bedenime yapışmış bu metal nesneleri çıkaramama sebebim buydu. Bu düşüncelerin içerisindeyken bir yandan da çevremde olası bir çözüm bulmak için bakınıyordum. Beklemediğim bir anda alanın etrafını kapatan sınırla iç içe geçmiş ağaçtan yapılma nesnelerden biri açıldı ve o nesnenin diğer tarafından alanın içerisine bir insan girdi: “Çok şükür. Sonunda uyanmışsın.” İnsan mı? Bu da nereden çıkmıştı? Alana giren insanı gördükten sonra algılarımın kapanmadan önce neler olduğunu düşünmeye başlamıştım. Evet. Hatırladığım kadarıyla bir insan ile sert bir etkileşime girmiştik. Bana yardım etmek gibi insanların sahip olmadığı bir özellikten bahsetmişti. Sonrasını hatırlamıyordum. Bu insanın o olduğundan da emin değildim. Daha fazla düşünemeden o insana odaklanmak zorunda kalmıştım. Bana doğru yaklaşarak benle iletişim kurmaya çalışmaya devam ediyordu: “Artık yaralarının çoğu iyileşmiş olmalı. Kendini daha iyi hissediyor musun?” Herhangi bir karşılık vermiyor sadece gözlerimle o insanı incelemeye devam ediyordum. Hareket etsem bile engellendiğimi bildiğim için uzaklaşamayacağımı biliyordum. Şu anda yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Tek şansım bana iyice yaklaştığı zaman bir eylemde bulunmaktı. Büyük ihtimalle ona karşı olan sessizliğimden ötürü insan, iletişime geçiş biçimini değiştirmişti. Devam etti: “Galiba seninle konuşamayacağız. O halde sadece ben konuşayım. Üç gün önce seninle Durgun Şelale Gölü’nün yakınlarda çarpıştık. Durumun kötüydü. Seni tedavi etmek için buraya getirdim. Şu an Koca Meşe Ormanı’nın bereketli köyü, Kome’desin.” Bir tepki vermemi bekliyor gibiydi fakat beklediğini bulamamıştı. Bahsettiği konumlar hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Tepkisiz kalmamın üzerine tuhaf bir ifadeyle iletişim denemelerine devam etti: “Hiç duymadın mı? Aslında buralarda oldukça bilindik bir köy. Yoksa buralardan değil misin?” Karşılık vermemeye devam edince insan, benle iletişime geçmeye çalışmaktan vazgeçer sanmıştım ancak öyle olmadı. Hala devam ediyordu: “Bir şey söylemiyorsun demek. Hmm… Pekâlâ, o zaman devam ediyorum. Seni ormanın içerisinde neredeyse ölümün eşiğindeyken bulduk. Nasıl o hale geldin veya daha da garibi nasıl hayatta kaldın, inan ki bilmiyorum. Ben bir şifacıyım ve o yaralarla hayatta kalman mümkün olmamalıydı. Lakin İlah’ımız mucizeler yaratmayı sever değil mi? Önemli olan yaşıyor olman.” İlah… Bu terim garipti. Sanki hatırlıyordum ancak emin değildim. İletişimine devam ettiği için üzerinde pek durmadım: “Senle çarpışmamızdan kısa bir süre sonra bayıldın. Aceleyle diğerleriyle beraber seni köye getirdik. Yaralarını tedavi ettim ancak hemen uyanmadın. Zayıf düşmüşsün ve bu yüzden kendini toparlaman üç gün aldı.” Anlayabildiğim kadarıyla şu ana kadar neler yaşandığını bana aktarmaya çalışıyordu. Bu bilgileri bana ilettikten sonra bir süre sessiz kaldı. Gerçekten her ne kadar kabul etmek istemesem de bu insan, durumumun düzelmesinde katkısı varmış gibi görünüyordu. Dedikleri de doğru olmalıydı. Hatırladıklarımla bahsettiği olaylar eşleşiyordu ama ona güvenmiyordum. Güvenmeyecektim de. Bana yardım etmek istiyorsa neden hareketimi engelleyen bu nesneleri bedenimin önemli noktalarına özellikle yapıştırmıştı? Belli bir amaç doğrultusunda yapıldığı oldukça belliydi. Bu yüzden dediklerine inanmıyordum. Bir planı olmalıydı. İnsanlara güvenemezdim. Tehlikeliydiler. Kesinlikle bir planları vardı. Beni yok etmek istiyor olmalıydılar. Kendimi korumalıydım. Bu yüzden öncelikle hareketimi engelleyen nesnelerden kurtulmalıydım. Eğer gerçekten bana yardım etmek gibi bir niyeti varsa bu şeyleri çıkarmalıydı. Göz ve baş hareketlerimle bu nesnelere baktığım sırada iletişime devam etme kararı almıştı: “Ah! Doğru. Bu zincirler için senden özür dilemek istiyorum.” Bu ifadelerden sonra yanıma biraz daha yaklaşacağını zannettim ancak öyle yapmadı. Mesafesini şu anlık koruyordu. Kafasını bir nebze aşağı eğdi ve iletişime devam etti: “Köyün Reisi seni gördükten sonra şüphelendi. Avcılardan biri olabileceğini düşünüyordu. Onlardan çok çekiyoruz. Bunun için önlem almak istedi. Senin bir avcı olman her ne kadar saçma olsa da ben sadece bir şifacıyım. Bu karara karşı çıkmış olmama rağmen bunu engelleyebilecek bir yetkim yoktu. Sonuçta köyün yöneticisi o. Her neyse, artık uyandığına göre hemen çıkartılması için bir istekte bulunacağım.” İnsan, bu ifadelerinden sonra alandan ayrılmıştı, ben ise bahsettiği tek bir şeye takılmıştım. Yönetici… Bu terim bende ani bir dürtü oluşturmuştu. Oldukça şiddetliydi ama kısa sürmüştü. Ancak bu dürtü sayesinde çok az da olsa kendimle ilgili bir şeyler hatırlamıştım. Sanırsam algılarımın kapandığı zamanlardan birinde bir olaya tanık olmuştum. O zaman ne olduğunu anlamasam da şimdi anlayabiliyordum. Oradaki kişileri birbirinden ayıranlar Yöneticiler’di. O kişilerden birisi ben miydim yoksa onlar tamamen başkaları mıydı, bilmiyordum. Fakat ben veya bir başkası olsa da olayın benle bağlantılı olduğunu düşünüyordum. Çünkü hatırladığım Yöneticiler oradaydı.
Geçmişimi şimdilik bir kenara bırakmalıydım. Yaklaşan olası tehlike için bir önlem almalıydım. O insanın ifade ettiklerine göre, Köyün Reisi denilen insan da bir yönetici olmalıydı. Bu benim için büyük bir tehdit oluşturuyordu. Buradan bir an önce gitmeliydim fakat nasıl? Enerjim yoktu. Beni kısıtlayan metal nesnelerden kurtulamazdım. O insan bu nesneleri çıkarmak için bir şeyler yapacağını ifade etmişti. Engellerden kurtulduğum ana kadar beklemeliydim. Sonrasında ise buradan olabildiğince uzaklaşmalıydım. Bu planı düşündüğüm sırada o insan, yanında farklı iki insanla birlikte alana giriş yapmıştı. Bu iki insanın ellerinde de şu Kılıç dedikleri sivri ve bende büyük hasarlar bırakan nesneden vardı. Bana zarar vermeye gelmiş olmalıydılar. Nesnelerden kurtulmak için çabalamıştım. Kurtulamayacağım kesin olmasına rağmen hiçbir şey yapmadan durmak istememiştim. Bu hareketlerimi gören o insan, benle tekrar iletişim kurmaya çalışmıştı: “Sakin ol. Endişelenmene gerek yok. Şimdi seni o kelepçelerden kurtaracağım.” Biraz tehlikeli olduğunu düşünsem de ifade ettiğine göre beni kurtaracaktı. Ona inanmıyordum ancak şu an için yapabileceğim bir şey yoktu. Enerjimi tamamen bitmek üzereydi. Hareket etmeyi bıraktım ve başımı o insanların bulunduğu yönün diğer tarafına çevirdim. Saçlarım da onları görmemi engellemek için iyi bir konum almıştı. Yine de gözlerimi kapatmak istedim. Artık yaşanacak her şeye hazır olduğumu düşünüyordum. İnsan, yanındaki diğer insanlarla iletişime geçti: “Bir sorun yok. Kılıçlarınızı indirin. O bir avcı değil. Sadece tedirgin. Bize zarar vermeyecek. Sizi temin ederim.” Diğer iki insandan birinin sesini hiç duymadım. Sadece diğeri cevap veriyordu: “Malle Hanım, Reis’in emirleri…” “Ona bir suçlu muamelesi yapmayı ne zaman bırakacaksınız? Hiçbir şey yapmadı.” “Tedbir almalıyız.” “Hanginiz uyandığında kendini bilmediği bir yerde kelepçelenmiş bir şekilde bulsa, önünde kendisine kılıç çeken insanlar olsa kendini güvende hissedebilirdi? Sakin kalabilirdi? Eğer o bir avcıysa, biriniz bana vücudundaki avcıların kullandığı kılıçların darbe izlerini ve mızraklarının yol açtığı yaraları açıklayabilir mi?” Son ifadeden sonra diğer insandan herhangi bir ses algılamadım. Sessiz kalmayı tercih etmiş olmalıydı. Ardından bazı metalik sesler duydum. Bunun üzerine bana doğru yaklaşan birini duydum. Bana yardım etmek istediğini iddia eden insan olmalıydı. Engellerimden kurtulmam için çabalıyordu. Yaşananlar gerçekti. Fakat nedeni bir belirsizlikti. Ona güvenmiyordum. İyice yaklaşmıştı. Şu anda onu ellerimin arasına alabilirdim ancak kısıtlandığım için bu eylemimin sonuçları beklediğim gibi olmayabilirdi. Gözlerimi tekrar açmaya karar verdim. Ona baktım. Ne yapacağını merak ediyordum. Sağ elinde metal şekillerinden oluşan garip bir nesne vardı. Onunla bedenimin hareketim için önemli noktalarına tutturulmuş nesneleri çıkarmaya başladı. Elinde tuttuğu şeyi bu nesnelerin açıklığına yerleştiriyor ve çeviriyordu. Ardından bir mekanizma hareketi sesi duyuluyor ve nesne bedenimden ayrılıyordu. Çok ilginçti. Son parçayı da ayırması için hazır bekliyordum. Mekanizma sesini duymamla birlikte tüm gücümle bedenimi doğrulttum, bulunduğum yumuşak nesneden ayrıldım. Mesafemi koruyacak şekilde zemine ayaklarımı bastım. Bu sırada da beni serbest bırakan insanın hızlı bir şekilde başından tuttum. Onu havaya kaldırdım ve diğer iki kılıç bulunduran insana bakacak şekilde çevirdim. Hayatını sonlandırmayacak miktarda güç kullanıyordum. Onu bir kalkan olarak kullanmayı düşünüyordum. Kılıç bulunduran diğer iki insan, kılıçlarını bana doğru uzatmış ve hamle yapmaya hazır bir pozisyon almışlardı. Elimde tuttuğum insan da birazdan yardım isteyecek ve benim için geleceklerdi. O bana lazımdı. Ancak beklenmedik bir şey oldu. Tüm planım, elimdeki insanın ifade ve hareketleri yüzünden karışmıştı: “Houdin! Size söyledim. O sadece tedirgin. Onu korkutuyorsunuz!” “Malle Hanım!” “Beni öldürecek olsaydı hemen yapardı. Görmüyor musunuz? İndirin kılıçlarınızı.” “Yapamayız, bu hareketler…” “İndirin kılıçlarınızı dedim size!” Bu iletişimin ardından diğer iki insan kılıçlarını geri çekmek zorunda kalmıştı. Malle denen insanın bahsettikleri gerçek olabilir miydi? Gerçekten beni korumuş muydu? Bir insan gerçekten de böyle bir şey yapabilir miydi? İnanamıyordum. Bu mümkün olamazdı. Hayır. Kesinlikle kendince bir planı olmalıydı. Düşünceler içerisinde olduğum için odağımı kaybetmiştim. Elimin tutuşu zayıflamıştı. İnsan bunu fark etmiş olmalıydı ancak düşüncelerimi karıştırmaya devam etti: “Houdin, lütfen dışarı çıkın. Bir sorun yok. Ben halledeceğim. Bütün sorumluluk benim üzerimde.” “Bunu yapma yetkiniz yok.” “Dışarıda bekleyin lütfen!” O iki kılıçlı insan alandan ayrılınca bu insana olan düşüncelerimin karmaşıklığından ötürü onu bırakma eğiliminde bulunmuştum. Düşmüş ve doğrulmamıştı. Birkaç saniye yerde kalmış ve daha sonrasında bana bakarak benle iletişime geçmeye çalışmıştı: “O avcılardan olmadığını biliyordum. Kötü birisi olmadığını biliyordum. Sadece endişelisin. Bunun farkındayım. Beni öldürebilecek gücün olmasına rağmen yapmadın. Sadece kafan karışık değil mi? Biliyorum. Sen mucizevi birisin. Bu yaşananlar için senden özür dilerim.” Karşılık vermemiştim. Enerjimin kritik seviyede olduğunu biliyordum. Muhtemelen planımı gerçekleştiremeyecektim. Bir insan hakkında ilk defa yanılmış olabilir miydim? |
0% |